Şimdi Ara

Hayat boştur ispatlı

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
31
Cevap
0
Favori
886
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • çocukken bir bisiklet sahibi olmak istediniz. Bisikleti aldınız bellirli bir süre sonra doyguluğa erişip bu muymuş dediniz.
    sınavı kazandınız bu muymuş dediniz kız arkadaşınız oldu bu muymuş dediniz.

    Mesela efe aydalın depresyondaki veletlere tavsiyeler konulu videosunu izliyorum. O hala farkedememiş.
    Yeni insanlarla tanışmak hayat çok güzel ehühe ehühe demiş. Şimdi efe aybalın 4000 senelik ömrü olsa dünyadaki herkesle geçmişe gidip felan tanışsa. Bi yerden sonra onlarda bitecek. Teoride "bu muymuş" diyecek.

    Banada üniversite oku iş bul evlen çocuk yap öl gez mez...
    ölünce sofradan aç kalkacaksam yemenin bi anlamı yok. belki bir sofra yok dediğim gibi dokunmak istediğiniz şeye dokunuca değeri sönümleniyor. Denemesi bedava bir kelime seçip rastgele hiç durmadan tekrar edin. Bi yerden sonra ben nediyorum diyeceksiniz anlamsızalaşacak. Şimdi bana ergensin gerginsin diyeceksiniz. Kabuldür. Aksini istpatlayın hepimiz rahatliyalim.







  • Bu konunun seviyesi fazla düşük, öbür trolleri aratıyor..
  • Yalnız gerçekten ergensin gerginsin hocam. Hayata canın sıkılmıştır ve bu dünyanın en doğal şeyi. Genel itibariyle dünya dandik bir yer evet.

    Bahsettiğin: ".... yapsan ne olacak?" Cevap: ".... yapmış olacaksın, ee?" Sonuç: ".... yapmanın anlamı yoktur." ifadesi de, gayet sık gördüğümüz bir düşünce kalıbı..

    Bu düşünce kalıbı niçin anlamsız hemen şu an deneyip görebilirsin. Nefesini tutmaya başlarsın. Zamanla dayanamayacak hâle gelirsin. Tam o sırada kendine şunu sormayı denersin: "Amaaan, şimdi nefes alsam ne olacak almasam ne olacak? Sonra gene nefes almam gerekecek, çok saçma, hiçbir anlamı yok.. ölsem ne olacak, hayat boş zaten.." Mantık böyle olsa da, o an tüm kalbinle nefes almak isteyeceksin, soluklandığında da, rahatlık ve memnuniyet duyacaksın. Bu böyledir.

    Aynısı acıkınca da, susuz kalınca da geçerli, sosyallik için de geçerli.. Lafını etmek çok kolay: yemek anlamsızdır, hayat anlamsızdır, sosyallik boştur... Bunları söylemek çok kolay. Ama karşında bağ kurabildiğin birileri varken hissettiğin o memnuniyet, tüm bu sözde yargıları buldozer gibi yıkıp geçer. Boşluktayken tuttuğun güzel bir el, havasız kaldığında alınan nefes gibi rahatlatır.

    "4.000 yıl ömrün olsa herkesle tanışıp konuşsan.." ben hayatımdaki 3-5 insanla 4.000 yıl görüşmekten sıkılacağımı sanmıyorum. Çünkü insan deneyimi, elma yemek gibi, tüketip bitireceğin bir şey değil. Bir ömür devam edebilen, gittikçe gelişme ve derinleşme potansiyeline sahip bir şey.

    Aslında "Şöyle yapsam ne olacak, böyle yapsam ne olacak" diye tahmin yürütüp vazgeçmek, hayattan kaçmak için bahane hep. Ha, ben hayattan kaçmıyor muyum? Topukları kıçıma vura vura kaçıyorum hem de, ama böyle bahanelerle yorulmaya, negatifleşmeye gerek yok. Gerçek bence çok basit; kaygılanıyoruz, korkuyoruz ve kaçıyoruz. Bu da çok normal.




  • hayat... hey et (et parçası manasında)... hayal et (düş kurma manasında)...hayalet (casper manasında)....
    haya (el) (e) t... (utanma,ar bulmaca sorusu manasında)

    bir et parçasının düşleri,ruhu,çekinceleri başlığında boşluk hissi uyandırabilecek anları ne olabilir!?

    bir kere etsel bütünlüğü doldurması gereken hassalar bakımından kişinin casper mod on dan fazlasına ihtiyacı vardır. buna ruh denmekte. ikisi de görülmez ancak birisine dokunabilirsiniz. işte o dokunulan şey acı çeker mutlu olur vs.

    ....................

    şimdi bu karmanın bir şekilde çekinceleri de vardır. hayat kendisine konulmuş kurallarla pek bir nahoşumsu durur. alışkılarını kanunlaştırmış kişilere teorilerle yaklaşmak zorunda kalırsın.

    her erkek ve her kadın, her kadın ve her erkekten hoşlanmaz veya buna zorunlu değildir. pırasaya bir türlü alışamayan seni anlamak bana ne kadar garip gelse de sen soğangiller ailesine pek bi şartlısındır.

    ...............


    çekincelerin ve olmazların kendine ait olduğundan dolayı kutsal dokunulmazların vardır. bir avusturalyalı olarak kangurulara laf edenler senin gözünde dingodan başka bir şey değildir mesela.

    ................

    senin sorununu başkalarının sorunlarından üstün tutan şey o sorunun sana olan o kopmaz bağı aidiyetidir. bu aidiyete seni ego sahibi yapmadan anlatmaya kafi gelmelidir.

    ................

    sana el uzatan kişi senin çıkmazlarını bilmeli ve haya eden bir el sahibi olmalıdır.

    ................

    etsel bütünlüğünü ruhu ile doldurmuş kişinin dokunulmazları denen şey bir şekilde boşlukları doldurmak olsa idi kişinin kişisel boşluk hissiyatı ya kabul edemediği ruhu ve dokunulmazlarının olmadığına dair inancından dolayı ya da bunlara saygı göstermeyen bir kısım dingoların varlığından ötürü olurdu.

    ................

    eğer ki boşluklar sendense bu hastamız kurtulabilir derken eğer ki boşluklar hayatına musallat olmuş bir kısım kurtuluşu mümkün olmayan dingolardan ise işte o hasta yoğun bakımlıktır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-73A8A7D1E

    Yalnız gerçekten ergensin gerginsin hocam. Hayata canın sıkılmıştır ve bu dünyanın en doğal şeyi. Genel itibariyle dünya dandik bir yer evet.

    Bahsettiğin: ".... yapsan ne olacak?" Cevap: ".... yapmış olacaksın, ee?" Sonuç: ".... yapmanın anlamı yoktur." ifadesi de, gayet sık gördüğümüz bir düşünce kalıbı..

    Bu düşünce kalıbı niçin anlamsız hemen şu an deneyip görebilirsin. Nefesini tutmaya başlarsın. Zamanla dayanamayacak hâle gelirsin. Tam o sırada kendine şunu sormayı denersin: "Amaaan, şimdi nefes alsam ne olacak almasam ne olacak? Sonra gene nefes almam gerekecek, çok saçma, hiçbir anlamı yok.. ölsem ne olacak, hayat boş zaten.." Mantık böyle olsa da, o an tüm kalbinle nefes almak isteyeceksin, soluklandığında da, rahatlık ve memnuniyet duyacaksın. Bu böyledir.

    Aynısı acıkınca da, susuz kalınca da geçerli, sosyallik için de geçerli.. Lafını etmek çok kolay: yemek anlamsızdır, hayat anlamsızdır, sosyallik boştur... Bunları söylemek çok kolay. Ama karşında bağ kurabildiğin birileri varken hissettiğin o memnuniyet, tüm bu sözde yargıları buldozer gibi yıkıp geçer. Boşluktayken tuttuğun güzel bir el, havasız kaldığında alınan nefes gibi rahatlatır.

    "4.000 yıl ömrün olsa herkesle tanışıp konuşsan.." ben hayatımdaki 3-5 insanla 4.000 yıl görüşmekten sıkılacağımı sanmıyorum. Çünkü insan deneyimi, elma yemek gibi, tüketip bitireceğin bir şey değil. Bir ömür devam edebilen, gittikçe gelişme ve derinleşme potansiyeline sahip bir şey.

    Aslında "Şöyle yapsam ne olacak, böyle yapsam ne olacak" diye tahmin yürütüp vazgeçmek, hayattan kaçmak için bahane hep. Ha, ben hayattan kaçmıyor muyum? Topukları kıçıma vura vura kaçıyorum hem de, ama böyle bahanelerle yorulmaya, negatifleşmeye gerek yok. Gerçek bence çok basit; kaygılanıyoruz, korkuyoruz ve kaçıyoruz. Bu da çok normal.
    Hayatın mutlak mânâda anlamlı olabilmesi, ancak hayat mutlak olduğunda veya mutlak bir olguyla ilintili olduğunda mümkün olabilir. Bu yüzden Tanrısız bir evrende, bir kum tanesi hükmünde olan insanların ne yaptığının hiçbir anlamı yoktur.

    Nefes almanın anlamlı olduğunu, yaşama içgüdüsünün varlığına bağlamanız çok komik olmuş. Krize giren bir uyuşturucu bağımlısının, uyuşturucuyu deli gibi istemesi uyuşturucuyu anlamlı yapmadığı gibi insanın arzuları da onları anlamlı yapamaz. Örneğin sosyal insanlar hayatı 'anlamlı' algılamaya çok daha müsait iken, depresyonda olan birisi hayatı 'anlamsız' algılar. Eğer meseleye felsefî bakmıyorsanız, 'normal insanlar için hayatın anlamı vardır o zaman hayat anlamlıdır' gibi bir mantık hatasına düşersiniz.

    Halbuki eğer materyalist bir evreni kabul ediyorsak, hayat gâyet de anlamsızdır. Bu insanın depresifliğinden, duygularından bağımsız bir gerçektir. Ha anlam sizin için, milyarlarca insan gibi birkaç onyıl bir taş parçası üzerinde takılıp yok olmak ise o zaman hayatı anlamlı kabul edebilirsiniz.

    Kısacası nefesini tutan bir insan, nefesi anlamlı görür. Hormonları artan biri seksi anlamlı görür, acıkan biri yemeği anlamlı görür... Bunlar duygusal yaklaşımlardır, anlam dediğiniz şey insanın duygularına göre değişkenlik göstermez, bir algılama hatası değildir.




  • Anlama akli olarak ulaşılmaz. Hayatı mutlak olanla ilişkilendirmek onun bir tür “garanti ve hazır anlam”a sahip olmasını güvence altına alabilir bizler için ancak aksi durum söz konusu olduğunda da anlam ortadan zorunlu olarak kaybolmaz. Zira akli olmayanın duygusal olarak tesis edilmesinde bir abes yoktur. Ortaya koyduğun anlam teorisi hayata veya şeylere yüklediğin anlama sıkı sıkıya bağlı. Böyle olmasında da çok bir sakınca yok bence ancak problem başkalarının koyduğu anlamlar, ironik bir şekilde, akli formatta eleştiriye tabii tutulduğunda ortaya çıkıyor. Sözgelimi “Hayatı mutlak olanla ilintili” olmaksızın yaşayan ve halinden memnun olan birini düşünelim. Bu arkadaşımız hakkında yakında yaşayacağı varoluşsal krizelere dair felaket senaryoları mı kurmak zorundayız illa?
    Ayrıca yorumun altmetninde bize ilettiği anlamı değerlendirmeye alarak söylemek gerekirse: “Seküler” anlamda da mutlak olanla ilişki kurmak mümkündür.

    Bu dediklerimin hepsini illa yazdıklarına karşıt olarak düşünme konuyla alakalı olarak söylüyorum sadece.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi LePortaBim -- 7 Ağustos 2018; 1:25:5 >
    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: LePortaBim

    Anlama akli olarak ulaşılmaz. Hayatı mutlak olanla ilişkilendirmek onun bir tür “garanti ve hazır anlam”a sahip olmasını güvence altına alabilir bizler için ancak aksi durum söz konusu olduğunda da anlam ortadan zorunlu olarak kaybolmaz. Zira akli olmayanın duygusal olarak tesis edilmesinde bir abes yoktur. Ortaya koyduğun anlam teorisi hayata veya şeylere yüklediğin anlama sıkı sıkıya bağlı. Böyle olmasında da çok bir sakınca yok bence ancak problem başkalarının koyduğu anlamlar, ironik bir şekilde, akli formatta eleştiriye tabii tutulduğunda ortaya çıkıyor. Sözgelimi “Hayatı mutlak olanla ilintili” olmaksızın yaşayan ve halinden memnun olan birini düşünelim. Bu arkadaşımız hakkında yakında yaşayacağı varoluşsal krizelere dair felaket senaryoları mı kurmak zorundayız illa?
    Ayrıca yorumun altmetninde bize ilettiği anlamı değerlendirmeye alarak söylemek gerekirse: “Seküler” anlamda da mutlak olanla ilişki kurmak mümkündür.

    Bu dediklerimin hepsini illa yazdıklarına karşıt olarak düşünme konuyla alakalı olarak söylüyorum sadece.
    Ben anlam derken, kişilerin duygularından hatta varlığından bağımsız olarak mevcut olan bir gerçeklikten bahsediyorum. Ancak sizin bahsettiğiniz sözde anlam; kişilerin hormonlarına, iyi uyuyup uyumadığına, psikolojisine vs bağlı olarak değişen bir duygu durumundan başka bir şey değildir. Bu duygu durumunun, felsefî anlamda 'anlam'la bir alakası yoktur.

    Dediğim gibi, bir kaya parçası üzerinde 'seküler' anlamda bilim yapıp toprağa karıştıktan sonra mutlak anlamla ilişki kurduğunuzu düşünüyorsanız, hayatın anlamlı olduğunu zannetmeye devam edebilirsiniz. Ben anlam kelimesinden çok daha fazla şeyler bekliyorum.




  • Tanrının buyurduğu üst amaç gibi bir şeye bambam dersen, Tanrı yoksa bambam da yoktur dersin. O üst amaç şeysine anlam dersen, bu sefer de anlam yok dersin. Zeusun 2 saltolu ters takla atmasına anlam dersem, Zeus jimnastik yapmadıkça hayat anlamsızdır derim. Böyle böyle kelimelere hapsolmak kolay. Mesela ne kastediyoruz biz anlam diyerek? Eşi öldükten sonra intihar eden insanlar var. Eşi öldükten sonra ne olmuş, hayat ona çok anlamsız gelmiş. Tanrı varmış yokmuş, ne emretmiş falan hiç aklına bile gelmiyor. Bu kişinin hayatının anlamı eşiymiş mi dersin, Tanrı mı? Tabii ki Tanrıya anlam yüklenirse, hayatın anlamı da Tanrı olur. İşe yüklenince iş, uyuşturucuya yüklenince de uyuşturucu olur elbet. Bir de tek bir anlam olmak zorunda diye bir şey yok, hayatın içindeki şeylere yönelik artıp azalabilirler, bitebilirler, yeniden başlayabilirler, her şey olur..

    Materyalist evrendeysek hayat anlamsızdır lafını da ancak bir dindar, kendisi için söyleyebilir. Niye, çünkü Tanrı onun anlamı, finiş; bu kadar. Ama o napıyor? Açgözlülük edip, benim anlamım herkesin anlamı olmalı fikrine kapılıyor.

    Sen hiç hayatının anlamı işi olan bir astrofizikçinin, astofizikçi olmayan insanların hayatlarını yargılayıp anlamsız bulacak kadar kabalaştığına tanık oldun mu? Ya da bir bisikletçi mesela.. Ne kadar abes dururdu. Sence Tanrıdan alakasız bir hayat sürüp, Tanrı Tanrı diye ölenlerden çok daha anlamlı yaşayan insanlar olmamış mıdır hiç? Anlam derken ilgiden, yoğunluktan bahsediyorum tabii ki. Hiç var olmamış bir mutlak kuraldan değil.

    Materyalist evrendeysek hayat anlamsızdır demek başka bir açıdan daha çok saçma: Çünkü "materyalist evrendeysek" ne demek? Tanrı hiç var olmamış demek, dmi? O zaman aslında ne demiş oluyorsun biliyon mu: Hiç var olmayan bir şey, hiç var olmamışsa hayat anlamsızdır. Yani asla sonuç çıkarılmaması gerekilen bir totolojiden sonuç çıkarmış oluyorsun. Mantıkla ilgilenen tüm düşünürleri mezarlarında ters döndertiyorsun..

    Eğer hiç var olmamış bir şey, hiç var olmadığı için kişi kendini kötü hissediyorsa, bu durum sağlıklı mı, değil mi? Pokemonlar, yani hiç var olmamış şeyler; hiç var olmadıkları için hayatı anlamsız bulan bir çocuğun yanılgıda olduğunu düşünürdün dmi?




  • Ben de aslında kişinin iyi uyumasına vs. bağlı olan bir anlamdan bahsetmiyorum. Duygusal olan illa o kadar değişken olmak zorunda değil. Ya da değişken olsa dahi belli bir duygusal tavır bir kişinin zatına ilişkin bir özellik haline gelebilir. Yani arada sırada değişse dahi belli bir genellik arz eder.
    Ve bir duygunun taşıyıcısı belli bir felsefi fikir de olabilir. Belki “dogmalaştırılmış” bir felsefi fikir. Hayatın ilkesi haline getirilmiş, ekseriyetle sorgulamaya kapatılmış bir fikir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda o duygusal anlamın hormonlara vs. bağlı olduğunu düşünmek zorunda değiliz.
    Ayrıca ben seküler falan değilim, bu türden yanlış anlaşılmaların ortaya çıkacağını zaten baştan biliyordum ama yine de yazayım demiştim. Bu mesajım için de benzer şeyler geçerli.
    Yeterince anlaşılır yazmadığımı kabul edebilirim ama bu yazıların belli düşüncelerle tanışıklık gösteren zihinlere hitap edebileceğini inkar etme haksızlığını yapmam kendime.

    “Ya ben öleyim mi söylemeyince?”



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi LePortaBim -- 7 Ağustos 2018; 2:15:18 >
    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-E57029DB9

    Ben anlam derken, kişilerin duygularından hatta varlığından bağımsız olarak mevcut olan bir gerçeklikten bahsediyorum. Ancak sizin bahsettiğiniz sözde anlam; kişilerin hormonlarına, iyi uyuyup uyumadığına, psikolojisine vs bağlı olarak değişen bir duygu durumundan başka bir şey değildir. Bu duygu durumunun, felsefî anlamda 'anlam'la bir alakası yoktur.

    Dediğim gibi, bir kaya parçası üzerinde 'seküler' anlamda bilim yapıp toprağa karıştıktan sonra mutlak anlamla ilişki kurduğunuzu düşünüyorsanız, hayatın anlamlı olduğunu zannetmeye devam edebilirsiniz. Ben anlam kelimesinden çok daha fazla şeyler bekliyorum.

    Alıntıları Göster
    'Felsefi anlam' diyerek olayı iyiden iyiye katolikleştirdik diyelim, nereye varabiliriz ki bununla? Ki, felsefi anlam bile, 'anlam' kavramını tarif eden filozofuna göre değişiyor. Wittgenstein; hayatın anlamı, hayatın belirli bir görüntüsüdür diyor mesela. Bu da anlamın felsefi olan bir tanımı fakat çok daha fenomenolojik ve realist bir tanım. Senin bahsettiğin o 'felsefi anlam' ise, dindar filozofların bahsettikleri ve herkese mâl etme yanılgısına düştükleri anlam. Tamam, bu senin kendi anlamın olabilir; bunda bir sorun yok, ama bunu genele mâl etmenin, herkesi 'dini-felsefi anlam'ı kıstas almak zorunda bırakmanın ("... yoksa hayatın bir anlamı olamaz" gibi ifadelerle) ne gibi bir anlamı olacak onu çözemiyorum.




  • Hepinize hitaben yazıyorum.

    Ben sadece, tanrısız bir evreni düşündüğümde karşıma şu sonuçlar çıkıyor:

    1. Hepimiz ölmüş ve yaşamış olan yaklaşık 100 milyar insan gibi rastlantısal olarak buradayız. Anne babalarımız çiftleşmeseydi, hatta daha geriye gidersek, bir termal bacada hücremsi bir şey oluşmasaydı biz de olmayacaktık. Yâni, varoluşumuz bir rastlantının ürünüdür. Yaşam için elverişli belki milyonlarca gezegen içinde şansa bala bizim dünyada canlılık oluşmuş. ''Buradayız'' dediğimde, evrene kıyasla bir atom olan Dünya dediğimiz kaya parçasını kastediyorum.

    2. İnsanlar zamanla, hayatta kalmayı kolaylaştırıcı bir etken olarak ahlaki davranış ve toplumsallığa sahip olacak şekilde evrilmişler. Tecavüzün, adam öldürmenin, hırsızlığın kötü bir şey olduğunu ilân etmişler ve cezalar koymuşlar. Yâni bazı eylemleri iyi, bazılarını kötü algılayacak şekilde evrimleşmişler. Bazı kötü algılar zamanla batıl inanç adını alırken bazıları hala kötü olarak algılanmaya devam etmiş (halbuki böyle bir durumda, tecavüzün kötü olduğunu iddia etmekle, kara kedi uğursuzdur demek aynı şeydir)

    3. Yaşam koşullarının geliştiği topraklarda, insanlar fiziksel uğraşlardan daha çok düşünsel uğraşlara yönelmiş. Bunun neticesinde felsefe, bilim gibi disiplinler ortaya çıkmış. Bu iki olguyla ilgilenmenin medeniyeti yâni diğer toplumlardan öne geçerek hayatta kalmayı, üremeyi kolaylaştırması üzerine bu iki mefhumu zamanla kutsallaştırmışlar. Bilim ve felsefe yapmayı önemli atfetmişler.

    4. Aşk, aile duygusu gibi bâzı üreme ve hayatta kalmaya yararlı duygular evrimleşmiş, bunlar insanlara içgüdüsel olarak hayata tutunacak ve motive edecek şekilde gelişmiş. (aşık olanın, aşık olduğu kimseyi çok iyi biri sanması vs gibi)

    VS VS

    Bu liste uzatılabilir. Ben hiçbir materyalistin inkâr edemeyeceği bu sonuçlara baktığımda, sizin anladığınız mânâda anlam falan göremiyorum. Yani sıradan bir biyolojik varlık olarak varolduk ve ölüp gideceğiz, anlam olsa olsa budur işte. Kant olarak yaşamış olmakla, bir tecavüzcü olarak yaşayıp ölmek arasında hiçbir fark yok. Öldükten sonra ikisi de aynı çünkü. Yaşamları sadece yaşadıkları müddetçe birbirinden farklıydı.

    Farkettiyseniz, burada subjektif konulardan bile bahsetmedim. Bir materyalistin iddia ettiği gibi, evrimsel süreci, evrendeki konumumuzu, toplumu vs inceleyerek basit bir çıkarım yaptım.

    Eğer bundan daha farklı bir sonuç çıkarmam gerektiğini düşünüyorsanız buyrun yazın, ben bulamıyorum zirâ.

    Ekleme: Yâni 'hayat anlamsızdır' diyen birine karşı, neden hayatın anlamlı olduğunu düşündüğünüzü yazarsanız bu daha açıklayıcı olur. Çünkü daha birbirimizin 'anlam' kavramından ne beklediğini bilmiyoruz. Soru basit, size hayatın anlamlı olduğunu düşündüren nedir? Anlamdan kastınız nedir?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E57029DB9 -- 7 Ağustos 2018; 3:46:37 >




  • Hem Tanrı yok deyip; hem de hayattaykenki süreci değil, ölümden sonrayı kıstas alan sonuçlar çıkartıyorsun. Kant'la, o dönemlerde yaşayan sefil bir tecavüzcüyü, sadece bu iki insan hayattayken kıyaslayabilirsin. O zaman da, Kant'ın tattığı zihinsel zevkler, sahip olduğu yetenekler ve itibar ile; sıradan bir tecavüzcününkü arasında büyük farklar görürsün.

    İnsan, yaşarken insandır, ölünce artık cesettir. Cesetleri bir tutabilirsin, ama insanları, yani yaşamları bir tutamazsın. Eğer Tanrı yoksa insanları, ölümden sonraki hâllerine göre değil; ancak ve ancak yaşarkenki hâllerine göre tanımlayabilirsin. Sen bir ceset değil insan olduğun için, çıkaracağın tüm sonuçlar ancak yaşama dair olabilir ve sadece yaşamı baz aldığı sürece anlam kazanabilir.

    Aşk ve üreme duygusu evrimleşmiş mi? Evet. Ama o kadar basit değil işte. "Halihazırda ortalıkta insan diye bir tür var ve zamanla bir yüzük gibi, bir madalyon gibi; aşk ve üreme duyguları insana eklenmiş" diye bir şey yok. İnsan, aşk ve üreme gibi duygularını kapsayan bir varlık. İnsandan aşkı ve üremeyi çıkartırsan, o artık başka bir şey olur.

    Dinin bireye aşıladığı bakış açısı, insanı bitmek bilmez parçalara bölerek tanımlar. Nefis, ruh, arzu... Oysa hepsi tek bir şeydir, hepsi insan olmaktır.

    Bunu neden söyledim? Çünkü aşk ve üreme gibi duygular tarafından ele geçirilip saçmasapan hayatlara sürükleniyor değiliz. Nefes almak, boş boş oturmak, hata yapmak, uyumak, yiyip-içmek, düşünmek, arzulamak, üremek, saçmalamak... bunların hepsi, 'insan olmak' denen şeyin bizzat kendisidir, doğamızdır.

    quote:

    tecavüzün kötü olduğunu iddia etmekle, kara kedi uğursuzdur demek aynı şeydir


    Bir şeyin özünü kavramak için benzerliklerden önce, farklara odaklanmak gerekir. İnsan denen canlıyı iki kolu iki bacağı olan şey olarak tanımlayıp "tamam babaaaa, ben olayı çözdüm hahaha" moduna girersem; diyebilirim ki: "sende de iki bacak var bende de, senle ben aslında aynı kişiyiz" Farede de ikişer kol-bacak var bende de; ben bir fareyim ve fareler insandır." Haksız da değilim çünkü her şeyi kol ve bacağa indirgeyecek kadar sığ bir pencereden bakıyorum. Peki pencerem ne zaman açılır? Farklara odaklanınca. Sen farklı bir mesaj atmışsın, ben farklı; o zaman biz aslında farklı insanlarız deyince.. Fareyle kendi boyum/kilom arasındaki farka dikkat edip, başka türler olduğumuzu görünce vs...

    O zaman sence: "Hayat anlamlıdır demekle, hayat anlamsızdır demek aynı şeydir çünkü bunlar evrimsel insandan çıkan sözlerdir." mi demek daha isabetli olur, yoksa farklara odaklanıp: "Bir insan empati yaparken, tecavüze uğrayan birinin çektiği acıya bakıp, buna karşı çıkması başkadır; Kulaktan dolma bir şekilde, karmaşık örüntü algısı üzerinden kara kediyi bir tür olumsuzlukla, bulanık bir biçimde ilişkilendirmesi başkadır." demek mi?




  • Vakti zamanında Tanrı inancını yoğun biçimde tatmış birisi olarak; eskiden anlam kelimesinin karşılığı, benim için de elbette Tanrı ve kurallarıydı. Tanrı varken anlamsızlık denen şey: Tanrısız kalmaktı, O'nun kurallarını ihlal etmek demekti. Ama, Tanrı ortadan kalkınca; bu anlam ortadan kalktığı için, bu anlamın işaret ettiği anlamsızlık da ortadan kalktı. Öncül giderken, ardılı da beraberinde götürür. Şu örnekle açıklayayım, şöyle dediğimi düşün: "Ben 90 yaşındayım, o zaman yaşlıyım." Sonra da aslında 90 değil, 15 yaşında olduğumu öğrendikten sonra kendimi neden hâlâ yaşlı bulayım? Tanrı'nın hiç olmadığını öğrendikten sonra, Tanrısız kalmak neden boş veya anlamsız gelsin? Boşluk ve anlamsızlık, Tanrı benim için varken, Tanrı'dan uzaklaşmaktaydı. Ama benim için bir Tanrı yokken, Tanrısal boşluk ve anlamsızlık, artık kaale alacağım bir kıstas olmaktan çıkar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-73A8A7D1E

    Vakti zamanında Tanrı inancını yoğun biçimde tatmış birisi olarak; eskiden anlam kelimesinin karşılığı, benim için de elbette Tanrı ve kurallarıydı. Tanrı varken anlamsızlık denen şey: Tanrısız kalmaktı, O'nun kurallarını ihlal etmek demekti. Ama, Tanrı ortadan kalkınca; bu anlam ortadan kalktığı için, bu anlamın işaret ettiği anlamsızlık da ortadan kalktı. Öncül giderken, ardılı da beraberinde götürür. Şu örnekle açıklayayım, şöyle dediğimi düşün: "Ben 90 yaşındayım, o zaman yaşlıyım." Sonra da aslında 90 değil, 15 yaşında olduğumu öğrendikten sonra kendimi neden hâlâ yaşlı bulayım? Tanrı'nın hiç olmadığını öğrendikten sonra, Tanrısız kalmak neden boş veya anlamsız gelsin? Boşluk ve anlamsızlık, Tanrı benim için varken, Tanrı'dan uzaklaşmaktaydı. Ama benim için bir Tanrı yokken, Tanrısal boşluk ve anlamsızlık, artık kaale alacağım bir kıstas olmaktan çıkar.
    ''Kant'ın tattığı zihinsel zevkler, sahip olduğu yetenekler ve itibar ile;'' şu ifaden anlamdan ne anladığına dâir çok şeyi açıklıyor. Ancak yine de tekrar soracağım, yaşamın kişilerden bağımsız nesnel bir ereği var mıdır? Yoksa anlam kişilerin kendi bakış açılarına göre değişen bir algı hatası mıdır? Bir başkasına göre yetenek, itibar ve zihinsel zevk sahibi olmak son derece anlamsız olabilir ve bir şey ifâde etmeyebilir, bu durum bize, bunların sadece üzerine anlam yüklendiğini, bizim algılarımızdan bağımsız bir anlam içermediğini göstermez mi?

    Ben hayatın anlamı derken, hayat kelimesini tümel kullanıyorum, ancak sen tikel algılıyorsun. Varoluşcu bir düşünceyle, herkes kendi anlamını kendisi oluşturur diyorsun. Bu aslında hayatın anlamdan yoksun olduğunu itiraf etmek demektir. Bir insan intiharı anlamlı atfedebilir, bu durumda sen kalkıp kimseye 'şu şekilde yaşamak bu şekilde yaşamaktan daha anlamlıdır' diye diretemezsin. Bir tecavüzcünün yaşamı kendisi için anlamlı olabilir, senin yaşamında kendin için anlamlı olabilir. Materyalist bir evreni kabul ettiğinde, anlam dediğin şey bir çorbadan ibâret olmak zorunda. Çünkü madde, mânâ içermez. Materyalist evrende, anlam doğada kendiliğinden var olan bir şey değildir, insan zihninin ürünüdür.

    Örneğin ben aşk'a bakıyorum, biyolojik evrim sonucu oluşan bir adaptasyondan başka bir şey değil. Sıradan bir insan evladını hormonların yüzünden, üremeye teşvik olsun diye değerli algılıyorsun. Ancak bunu farkedemeyenler, aşka kendince olmayan anlamlar yükleyip, ölüme bile gidebilirler. Bu insanlara bakıp, ''aşk anlamlı bir şeydir'' diyemezsin. Benim için anlam, başka bir şeyden bağımsız, kendiliğinden kıymetli olandır.

    Ancak din merkezli bir hayatı kabul ettiğimizde; kişilerin yaşamından, algısından, hormonlarından, yaşam biçimlerinden, evrimsel süreçten vs bağımsız hayatın mutlak bir anlamı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Öbür türlü hayata gerçekten 'anlam' verebilecek bir referansımız kalmamış oluyor. Tüm anlam yargılarımız 'bence' ile başlamak durumunda kalıyor. Hiçbir yaşamın, diğerinden daha 'iyi' olduğunu söyleyecek malzememiz kalmıyor. Umarım anlaşılmıştır, materyalist olan biri nihilist değilse, kendini kandırıyordur. Kabul etmesi zor geliyor ancak, doğru bu.




  • Hayat boş değil ama hayatın yalnız sonsuz yaşam varsa ve onu yaşarsak anlamlı olacağı argümanını temellendirmek çok zor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi eşom21 -- 7 Ağustos 2018; 18:15:49 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • bir meseledeki fikir birlikteliği ayrıca o meseleyi de müşahhaslaştırıyor ise ve farklılıklar müşahhasın yorumu üzerinde ise mevcuda gelen boşluk bir diğer yorumcuya göredir. ve bu aşamada bu kişilerin neyin sesini duyup da biri diğerine göre boşluk oluşturan düşünce yapısına sahip olduğu araştırılır.

    ..........................

    boş... o denen harf meseleyi müşahhaslaştırdı zira bş harfleri anlam ifade etmiyordu. sesli bir düşünüş yapma zorunluluğu var. sessiz düşünüşler meseleyi müşahhaslaştıramıyordu.

    ...........................

    şimdi boş denen şeyden müşahhası çıkardık ve bş yi elde ettik. peki bizi harekete geçiren şeyin sesi ne idi?

    buna değişik yaklaşımlar mevcut ve bu yaklaşımların özünde kişisel algılar var. bana göre adalet en önemli ayraçtır.

    ben bize sesi getiren şeyin öncle olduğunu ve bunun baş takısı olmak zorunluluğunu öne sürüyorum.

    bana göre adalet e dir. ve bş harfi müşahhaslaşmasa idi bizi harekete geçiren ses adalet takısı başta olmak üzere ebş denen şeyin sesidir.

    ........................

    biz boş denen şeyi anlama konusunda fikir birlikteliğine sahip olmayınca boş kelime olarak boş olarak kalmıyordu. bu şey nedir diyorduk. boş deniyordu da boş nedir denince mevzu müşhhasın ötesine gitmekte ve tevhidi denen sessel iletişim esasen kesilmekte idi.

    bir nevi üzerinde anlaşı sağlanamayan hallerin sessizliğe bürünmesinin bizatihi kelimesel görüntüsü husule geliyordu.

    .........................

    o halde boş içerik olarak adalet denen takı ile anılmalıdır tezini ileri sürdüm.

    bu halde ebş denen şey konusunda artık boş üzerinde anlaşı sağlayamayan iki kişi olarak tartışılması gerekliliği ortaya çıktı. anlaşı sağlanamıyor iken bizi bir araya getiren şey ne idi.

    .........................

    hayatın esas boşluğu denebilecek şey tamam manada iletişimi kesen şeyin aynı iletişimi kurarken seslendirdiği halden uzaklaşması hali olmalıdır.

    yani mevzuu sadece boş demekle kalmıyor aynı zamanda bu konuda sessel iletişimi de sağlamış iken bu iletişimi de kesme vazifesi de yükleniyordu.

    ..........................

    sesi ebş olan şey boşu tanımlamış ve anlaşı olmayınca müşahhaslaşma halinden uzaklaşarak gerçekten bomboş bir şeye dönmüş olmalı idi.

    ..........................

    hayatın boş olduğunun ispatı bunu dahi seslendiremeyeceğimiz bir anda adalet denen şeyin baş takısı olup ses verdiği bir şeye döner. bu esnada bizatihi boşluğun sesi denebilecke şeyin salt biz seslendirebildiğimiz için dolu olarak adlandırılması da esasen yanılsamalardır.

    ............................

    aşk sevgi nefret ilişki vs. gibi her türlü üzerinde fikir birlikteliği olmayan şey esasen bomboşun sesi olan ebş'in beyanıdır.

    aşk nedir? işte aşk kelebektir.
    nedir kardeşim sen söyle? aşk bir havlunun yumuşak yüzüdür.
    sen de söyle takım tamam olsun. işte öyle bir şeydir ki yani öyle bir şey yani.

    ..................................

    makul düşünüşte aşk bomboş bir şeymiş. zira bu anlatımlar ebş'in sesidir. zira fikir birlikteliği oluşturmayan bş, hr,gf, gibi çoklukların anlatımına nedne olan şey tanımlamaya başlamıştır.




  • Yahu anlam niye algı hatası olsun, algının kendisi o. Biyolojik temeli olan bir olgu. Böyle olmasında da tarafsız gözle bakınca ters giden hiçbir olay yok. Dinci gözle bakınca dondurması elinden alınmış çocuk gibi gözüküyor, ki asıl algı hatası da bu, o dondurma hiç olmamıştı..

    Hiçbir zaman var olmamış bir şeyin yokluğu, karalar bağlamayı gerektiren bir eksiklik/kayıp değildir. Senin anlam fikrine benzeyen; vamvam diye süper bir şey tanımlasam ve milleti bu fikirle şevklendirsem, sonra da benim yalancı olduğum ortaya çıksa, insanlar hayal kırıklığına uğrar, hayat vamvamsızmış, her şey ne kadar da boş falan derler. Bu psikolojik bir tepkiden fazlası değil dikkat edersen.. Eğer senin tanımladığın şekilde bir anlam yoksa, bu hiç var olmadığı anlamına gelir, yani senin bu durumu kötü bulmanın asıl sebebi bir zamanlar kendini kandırmış olmandan başka bir şey değildir. O zaman aslında kaybedilen/olumsuz bir tablo da hiç olmamıştır ve (esas bu) olumsuz izlenimlerin bir yanılgıdan ibarettir.

    Tekrar ediyorum, neden? Çünkü eğer senin bahsettiğin türden bir anlam yoksa, senin bahsettiğin o anlam fikri birilerinin uydurmasıdır. Yani bu uydurulmuş fikri sen hiç duymasaydın, şu an bir eksiklik de hissetmeyecektin. Bu fikri duymayanlar veya önemsemeyenler şu an metafizik ereksel anlamın yokluğundan şikayetçi değiller hatta böyle bir anlamı saçma ve kısıtlayıcı bulmaları da kuvvetle muhtemel.

    Aşkın sevginin "adaptasyon" olması onun gerçek deneyimini değiştirmiyor. İlla aldanmış olmak da gerekmez, bazen bu adaptasyonun farkında ola ola da ölüme gidebilirsin.

    "Kabul etmesi zor geliyor ama gerçek bu" demişsin, kabul etmesi zor falan gelmiyor, gerçek olmadığı için kabul etmiyorum.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-73A8A7D1E

    Yahu anlam niye algı hatası olsun, algının kendisi o. Biyolojik temeli olan bir olgu. Böyle olmasında da tarafsız gözle bakınca ters giden hiçbir olay yok. Dinci gözle bakınca dondurması elinden alınmış çocuk gibi gözüküyor, ki asıl algı hatası da bu, o dondurma hiç olmamıştı..

    Hiçbir zaman var olmamış bir şeyin yokluğu, karalar bağlamayı gerektiren bir eksiklik/kayıp değildir. Senin anlam fikrine benzeyen; vamvam diye süper bir şey tanımlasam ve milleti bu fikirle şevklendirsem, sonra da benim yalancı olduğum ortaya çıksa, insanlar hayal kırıklığına uğrar, hayat vamvamsızmış, her şey ne kadar da boş falan derler. Bu psikolojik bir tepkiden fazlası değil dikkat edersen.. Eğer senin tanımladığın şekilde bir anlam yoksa, bu hiç var olmadığı anlamına gelir, yani senin bu durumu kötü bulmanın asıl sebebi bir zamanlar kendini kandırmış olmandan başka bir şey değildir. O zaman aslında kaybedilen/olumsuz bir tablo da hiç olmamıştır ve (esas bu) olumsuz izlenimlerin bir yanılgıdan ibarettir.

    Tekrar ediyorum, neden? Çünkü eğer senin bahsettiğin türden bir anlam yoksa, senin bahsettiğin o anlam fikri birilerinin uydurmasıdır. Yani bu uydurulmuş fikri sen hiç duymasaydın, şu an bir eksiklik de hissetmeyecektin. Bu fikri duymayanlar veya önemsemeyenler şu an metafizik ereksel anlamın yokluğundan şikayetçi değiller hatta böyle bir anlamı saçma ve kısıtlayıcı bulmaları da kuvvetle muhtemel.

    Aşkın sevginin "adaptasyon" olması onun gerçek deneyimini değiştirmiyor. İlla aldanmış olmak da gerekmez, bazen bu adaptasyonun farkında ola ola da ölüme gidebilirsin.

    "Kabul etmesi zor geliyor ama gerçek bu" demişsin, kabul etmesi zor falan gelmiyor, gerçek olmadığı için kabul etmiyorum.
    Kardeşim benim dediklerimi alıp bana geri satıyorsun. Ben zâten materyalist evrende algı psikolojik bir olgudur, gerçekten varolan bir şey değildir diyorum. Ve konu dinin doğru olması değil, din bir yanlış olsa bile literal anlamda anlam ancak dinle var olabiliyor.



    Yâni ben karalar bağlamak lazim hayat çok anlamsız vs demiyorum ki. Kişinin hayatı nasıl algıladığı birçok parametreye bağlı. Nihilist olan biri depresif olmak zorunda değil, ancak olayı masaya yatırdığında eğer dini ve tanrıyı olumsuzluyorsan nihilist olmak durumunda kalıyorsun. Tüm ahlâki ilkeler, doğru/yanlış atıflari gerçekten varoldugundan değil, bizim öyle algılamamamizdan dolayı oluyor. Tanrı ve din inancını biyolojik temele bağlıyorsan tüm her şeyi bir materyalist olarak maddeye bağlamak zorundasın.



    Materyalistler hakliysa, biz bir kaya parçasının üzerinde takılan bir kum tanesiyiz. Bunu kabul edersin, kendince anlamlar uydurursun o senin kendi hayal dünyana kalmış bir sey.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    materyalist evrende algı psikolojik bir olgudur, gerçekten varolan bir şey değildir


    Psikolojik olgular gerçekten var olan şeyler senin bu mesajı okurken hissettiklerin de gerçek olgular. Hava durumu kadar, yemek yemek kadar hayatımızı etkileyen şeyler kafamızın içinde olup biten olaylar.

    Anlam ancak dinle var olabilir dediğin an, dini kabul etmiş olursun ve sadece dini kabul eden insanlar adına konuşabilirsin. Sen şöyle bir ikilemde kalmışsın: Sanki dünyanın içinde anlam, pasif bir şekilde yatıyor, ve bu anlam ancak dinle aktifleştirilebilir gibi... Oysa dinin yokluğundan bahsettiğin saniye, anlamın kavramının varlığından veya yokluğundan hiçbir sonuca varamayacağını hatırlaman gerekir. Olmayan bir şey hakkında da konuşulamaz. Eğer konuşuyorsan, dinin varlığından bahsediyorsundur.

    Ve nihilizm de bir çeşit öğreti, din gibi bir şey çoğu açıdan, eğer araştırdıysan biliyorsundur. Tarafsız bir yaklaşım biçimi değil, o sebeple inançsız biri için nihilist olmak tek seçenek diyemezsin.




  • quote:

    Materyalistler hakliysa, biz bir kaya parçasının üzerinde takılan bir kum tanesiyiz. Bunu kabul edersin, kendince anlamlar uydurursun o senin kendi hayal dünyana kalmış bir sey.


    Bu nesnel materyalist yaklaşım değil, edebiyat yapan taraflı ve nihilist bir yaklaşım.

    Kayada takılan kum tanesi değiliz. Dünyada takılan insanlarız, bunlar farklı şeyler. Kendini kuma benzetmek küskün edebiyatıdır. Küçük ebatlarda olmak, fani olmak bizleri değerli yapmadığı gibi, değersiz de yapmıyor.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.