Şimdi Ara

İŞTE ÜLKEMİZİN GERİ KALMASININ BAŞLICA SEBEPLERİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
20
Cevap
0
Favori
335
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • [size=3]EĞER TÜRK EVLADIYSAN, ATATÜRK'E BİRAZCIK SAYGIN VARSA VATANINI SEVİYORSAN LÜTFEN ÜŞENMEDEN OKUYUNUZ VE YAZININ EN ALTINDA BULUNAN LİNKTEKİ HABERİ MÜMKÜNSE SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİNDE PAYLAŞINIZ


    Yüzyıldır Türk Ulusu ve Türk yurdu ile uğraşıyorlar…!


    Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda görülen Anadolu tablosu vahimdi; Doğu cephesinde bu tabloya eklenen ‘feodal çağdışı sistem’ ile birlikte yüzyılların besleyip büyüttüğü bu sorunlara çözüm kolay olmayacaktı…

    Cumhuriyet bir yanda devrimlerini yapıyordu: Saltanat ve hilafetin kaldırılmasıyla cumhuriyet idaresine geçiş ve demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarıyla ulus ve devlet yaşamında hayata geçirilmesi.

    Cumhuriyet öte yanda sosyal ve ekonomik hayatı düzenlemeye çalışıyordu: Üretim, kalkınma, toprak reformu, eğitim ve öğretimde birlik ve eşitlik, okullaşma, aydınlanma ve sosyalleşme.

    Tam 500 yıldır hüküm süren ve hala sürmekte olan çağ dışı feodal yapının kaldırılması, özgür birey ve iradenin hakim kılınması için cumhuriyet idaresi üç büyük atılım yapmıştı; toprak reformu, köy enstitüleri ve halk evleri…

    1925 yılında 442 Sayılı Köy Kanunu’yla köylünün kendi emeğiyle kendi köyünü kalkındırmasını sağlayacak bir düzenleme getirilmişti. Köy dernekleri kurulmuş, kadınlara köyde seçme ve seçilme hakkı tanınmış, kadınların köy ihtiyar heyetine girmeleri ve muhtar olmaları sağlanmıştı.

    1926 yılından itibaren hazırlatılan Şark(Doğu) raporlarının çoğunda toprak reformundan bahsedilmiş ve şu gerekçeler sayılmıştı;

    Derebeylik sistemini ortadan kaldırmak, halkı ağaların baskısından kurtarma; irticanın kökünü kazımak; bölücülüğü etkisiz kılarak milli bütünlüğü sağlamak; sınıf farklarını ortadan kaldırmak; çiftçiye toprak vererek köylüyü üretici hale getirmek; toprağı verimli işleyip üretimi artırmak; köylüyü özgürleştirip çağdaşlaştırmak ve kadın-erkek eşitliğini ve kız çocuklarının okutulmasını sağlamak’.


    1934-38 arasında topraksız köylüye çok ciddi oranda; 90.000 kadar aileye yaklaşık üç milyon dönüm toprak dağıtılmıştı.


    Evet, gerçekten de bugün karşımızda ‘Kürt Sorunu’ ya da ‘Terör’ olarak karşımıza çıkan sorun yumağının çözümüne cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte başlanmıştı…

    Tarihçi yazar Sinan Meydan bu çözüm modelinin ‘Bir Dünya Projesi: İdeal Cumhuriyet Köyü’ olarak adlandırılmış olduğunu söylüyor.

    Bu projenin hem hazırlamasında hem de uygulamasında büyük emeği geçen Vali Kazım Dirik, 1934 yılı sonlarında yayınlanan bir demecinde İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’yle doğmaya başlayan yeni köylerden örnek köyler olarak söz ediyor:

    Öyle köylere rastladım ki; köyünün mektebi, parkı, spor meydanı, sineması, radyosu, genel tuvaleti, fenni mezbahası, atış ve avcı kulübü, tayyare cemiyeti, kredi kooperatifi, tavuk, horoz istasyonu, Gazi heykeli, 500 lira harcanarak yapılmış köy duş yerleri, demirden çöp kutuları gibi medeni ve sosyal ihtiyaçlara cevap veren varlıkları bir araya toplamışlardır.


    Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık %80’inin köylerde yaşadığı ve köylerin %90’ında okul olmadığı düşünüldüğünde, bu büyük projenin yaşamsal önemi açıkça görülüyor.

    Bu projeyi hayata geçirecek insan kaynaklarının yetiştirilmesi, Millet Mektepleri, Halk Dershaneleri, Köy Öğretmen Okulları, Köy Eğitmen Kursları, Köy enstitüleri ve Halkevleri eliyle düşünülmüş…

    11 Kasım 1928’de, ‘Millet Mektepleri Talimatnamesi’ kabul edildi.

    1 Ocak 1929’da, Millet Mektepleri’nin ilk dershanesi açıldı.

    Amaç; herkes yeni harflerle okuma yazma öğretmekti…

    1927 yılında okuma yazma oranı erkeklerde %7, kadınlarda %04 iken, Harf Devrimi’nden yedi yıl sonra bu oran %19,2’ye yükselecektir. Tarihçi yazar Sinan Meydan’ın ulaştığı rakamlara göre, Cumhuriyet kurulduğunda tüm ülkedeki toplam öğretmen sayısı 3.000 kadardır. Erkek öğretmen okullarında 400, kız öğretmen okullarında ise 300 kadar öğrenci vardır.

    4 Kasım 1920’de, Balıkesir Milletvekili Vehbi Bey, TBMM’nde yaptığı konuşmada eğitimin içler acısı durumunu şu sözlerle ortaya koymuş:

    'Bir kasabada yalnızca birkaç yüz hane gayrimüslim buna karşılık binlerce hane Müslüman yaşadığı halde, gayrimüslimlerin düzenli ilkokulları, ortaokulları, yüksek öğrenim görmüş öğretmenleri olduğunu görüyoruz. Buna karşılık on binlerce Müslüman nüfusun bir tek okulu yoktur.’


    Bu dramatik eksikliği telafi etmek üzere Köy Öğretmenleri Kanun ve Talimatnamesi çıkarılarak köy eğitmenleri yetiştirilmeye başlandı. Anadolu’daki bin yıllık yazılı Türk tarihine cumhuriyet öncesi 5.000 köye bir okul yazılmışken, cumhuriyet sonrasında 1936-1940 arasında 7.000 köy okula kavuşturulmuş, toplamda 12.000 köy okullu olmuştu.

    Bu gelişimi bize, rahmetli Turgut Özakman’ın ‘Cumhuriyet, Türk Mucizesi’ adlı kitabından özenle seçilmiş bir cümle ile tarihçi Sinan Meydan bakınız nasıl aktarıyor;

    ‘Çatısında al bayrağın dalgalandığı beyaz badanalı, tek katlı küçük köy okulları köylere Cumhuriyeti, uygarlığı, bilgiyi, aydınlanmayı getirmişti. Öğretmen köye tarımda, hayvan bakımında sağlık konusunda bilgice yardımcı oluyordu. Köy İhtiyar Heyeti’nin katipliğini yapıyordu. Köylü, el altından dinsiz diye tanıtılan köy eğitmenlerinin dini de iyi bildiklerini görüp ayılmaktaydı. Öğretmen köylüyle aynı dili konuşuyordu; Hepsi köy kökenliydi çünkü. Köyü, köylüyü iyi biliyordu. Köy için yetiştirilmişlerdi.’

    1912’de İttihat ve Terakki’nin kurduğu Türk Ocakları kapatılarak onun yerine Halk Evleri açılmış, Türk Ocaklarının mal varlıkları da Halkevlerine devredilmişti.

    19 Ocak 1932’de Halkevleri faaliyetlerine başladı. Amaç; eğitim-kültür ve aydınlanma seferberliğiyle aydın, bilgili ve bilinçli bireyler yetiştirmekti.

    Tarihçi Sinan Meydan bu projeyi apayrı bir devrim olarak niteliyor, şöyle ki;

    ‘Halkevleri, o döneme kadar gençlerin okul ve arkadaş çevresiyle, yetişkinlerin cami ve tarikat çevresiyle sınırlı olan mekansal çerçeveyi genişletmesi ve böylece yeni ve çağdaş bir toplumsal katılım anlayışı yaratması ile sosyal bir devrim niteliği taşımaktadır’.


    Köy Eğitmenleri Projesi, 1940’tan itibaren Köy Enstitüleri Projesi’nin hayata geçirilmesini sağlamıştı. Amaç; köy öğretmeni ve meslek erbabı yetiştirmekti.
    Kız ve erkek öğrenciler aynı dershanede eşit yurttaşlık bilinciyle eğitiliyordu. Tarım, büyük ve küçükbaş hayvancılığı, inşaat, müzik, el sanatları gibi köylünün günlük yaşamının ayrılmaz parçası olan bu alanlarda yetişen kız öğrenciler köy hayatının geliştirilmesinde önemli vazife üstlendiler;

    ’Tarlalarda ve sınıfta fedakarlık ruhu içinde pratik eğitim gören Enstitü mezunları, köylerde cehalet, yoksulluk, bağnazlığın amansız düşmanıydılar. Özellikle kız mezunlar, gönderildikleri köyün öğretmeni, ebesi ve sağlık memuru olmuşlar, köy yaşamında önemli birçok eğitim ve hizmet işlerini büyük bir coşku içinde yerine getirmişlerdir.’


    Bakınız Mustafa Kemal sonrasında neler oldu…

    17 Nisan 1948 tarihli bir genelge ile Köy Eğitmen Kursları kapatıldı…

    Halkevleri 2 Mayıs 1951’de kapatıldı…

    Köy Enstitüleri 27 Ocak 1954’te tamamen kapatıldı…


    1945 yılında, ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ TBMM’ne sunuldu, bu kanunu getiren ve ısrarla savunan Ziraat Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu, Ağustos 1945’te bakanlıktan ayrıldı ve yerine, bu kanunun baş muhalifi büyük toprak sahibi Cavit Oral Ziraat Bakanı yapıldı.

    1950’de, Demokrat Parti’nin tek başına olduğu dönemde Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirildi, yeni maddeler eklendi ve sonuçta, yukarıda sayılan gerekçelerdeki kanunun ruhu yok edilerek uygulanmaktan da vazgeçildi.

    Öte yanda, kutsal dinimizin siyasi ve şahsi çıkarlara alet edilmesini önlemek isteyen Cumhuriyet Yönetimi, 1925’de tekkeleri kapatmıştı;
    1942’de, Nakşibendi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi’den halifelik icazeti alan Ömer Fevzi Mardin eliyle Kadıköy’de İlahiyat Kültür Telifleri Derneği kuruldu, İlim Yayma Cemiyeti kuruldu ve Şeyh Halid’in tekkeleri 21 Ocak 1950’den itibaren başka görüntüler altında ama hep Gümüşhanevi adıyla ortaya yeniden çıktı.

    [size=3]Bu tekke eliyle siyasetçi yetiştirdiler; Korkut Özal, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Bülent Arınç, Abdullah ve Recep Tayyip Erdoğan…

    1921-1938 arası silahlı isyanla Türk Yurdu ve Ulusu’nu parçalamaya kalkışanların siyaseti, şimdi aynı siyasetin silahsız siyasetçileri eliyle yürütülüyor, değişen bir şey olmadı!

    1949 yılında, hükümet kararnamesi ile Kur’an kursları açıldı ve bunu 1951 yılında İmam Hatip Okulları izledi
    yani aynı zihniyetler silahlı isyan siyasetiyle ulaşamadıkları emellerine bu kez siyaset-tarikat-ticaret ekseninde giderek ulaşmaya çalışıyorlar…

    Cumhuriyet’in kurucuları, Türk yurdu ve ulusuna karşı büyük bir suikast tertibinde olanların ellerindeki silahları almaya başlamıştı ama Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhuriyet’i kuranların ömrü devrimlerin sonucunu tam olarak görmeye yetmedi…
    Atatürk 10 Kasım 1938’te aramızdan ebediyen ayrıldı…

    Eminiz ki Lozan’da sonuçsuz kaldığını söylediği yüzyıllardır süregelen büyük suikastın gelecekte de ortaya hep çıkacağını ancak inandığı Türk Gençliği’nin buna fırsat vermeyeceğini ve Cumhuriyet’in ilelebet yaşayacağını, son nefesini vermeden önce bir an için de olsa aklından geçirmişti.

    Çünkü ölmeden önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bütün ümidinin gençlikte olduğunu açıklamış ve Cumhuriyet’i gençlere emanet etmişti:

    Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.


    Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

    Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır.

    Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.’ diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

    Diyecek ki, ‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’

    İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği! Gazi Mustafa Kemal Atatürk Şubat 1933, Bursa

    Başvuru kitabı: Büyük Suikast


    [size=3]SAYFA LİNKİ

    LÜTFEN SİYASET YAPACAK OLSANIZ BİLE BİRBİRİNİZİ KIRMAYINIZ, KİMSEYİ RENCİDE ETMEYİNİZ, İNSANLARIN İYİ NİYETİNİ SUİSTİMAL ETMEYİNİZ.


    Atatürk'ün 76 ölüm yıl dönümü dolayısıyla vicdanlarımız sızlıyor. Bir taraftan madende mahsur kalan ve yaşamını yitiren işçilerimiz, bir tarafta zulme uğrayan Türkmen kardeşlerimiz...

    Vatanımız ve milletimiz sağolsun ! Ne Mutlu Türküm Diyene !







  • Okumadım

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • önsöz bile okumuyoz bunu mu okuyacaz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;



  • ilginç ama okuycak halim yok, ama sayfayı kaydettim konu uçar diye muhtemelen
  • Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    +70 sene
  • Bunu okuyacağıma gidip ülkeyi kurtarırım.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    http://youtube.com/watch?v=AY3dc5LL1t8

    Buda olabilir

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • kafasına sıkacakmış... tipik bi menopoza girmiş kemalist kadın
  • Orijinalden alıntı: sinirli99


    Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    Aynen. Oda olabilir. İşte bunlardan sebep doğan tepki ile devlet yönetimine adam seçersek kimse seçilen adamın niteliğine bakmaz.

    Eğer niteliğe bakmadan adam seçersek. Ancak bu kadar olur daha fazlası olmaz.




  • Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    Daha zararli seyler var biraz beyniniz olsaydi keske ama yok ki valla yok.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    internet paketim bitebilir videoda neler oluyo

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    geri kalmamızın sebebi toplumun değerlerini çıkarları uğruna kullanıp bunu gören kişileride zıt fikir diyerek, kötülüyerek topluma lanse edilmesidir. geri kalmamızın sebebi tamamen siyasaldır.




  • Orijinalden alıntı: Çılgın Devekuşu


    Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    Zebaniler halay çekiyor

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Daha neleri var, bunlar günümüzdeki şeyler. Devletimizin ve milletimizin önünün kesildiğini gösteren nitelikler bunlar. Halkın bir bakıma kullanıldığının göstergesi. Birazcık tarihi araştırmaya bakıyor. Kimisi Atatürk dinsizdi der, kimisi zaten asmaya kesmeye meyilli. Elden ne geliyor ki...
  • Orijinalden alıntı: KaynatayaSelam


    Orijinalden alıntı: Çılgın Devekuşu


    Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    Zebaniler halay çekiyor

    ne tarafa gülüyoruz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Orijinalden alıntı: Treth

    Orijinalden alıntı: sinirli99


    Orijinalden alıntı: Treth

    Geri kalmamızın başlıca sebebi tam olarak şurada bak ;




    Aynen. Oda olabilir. İşte bunlardan sebep doğan tepki ile devlet yönetimine adam seçersek kimse seçilen adamın niteliğine bakmaz.

    Eğer niteliğe bakmadan adam seçersek. Ancak bu kadar olur daha fazlası olmaz.

    Kesinlikle doğru haklisin

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • türk toplumunu yapısından kaynaklanıyor, insanların ahlak seviyesi arttırılması lazım, bu okul eğitimiyle olmaz,
  • Treth kullanıcısına yanıt
    Bu insanlar nereye gidiyor bilmiyorum. Hayır yani Atatürk bu ülkeye laiklik getirdi diye dinini tamamen yok mu say dedi ki. Şaşıyorum, çevremde de var böyle birisi ama elden de birşey gelmiyor ki birader... Gerçi günümüzde de Müslümanlığı dahi bölmüşler, bunu mu yapamıyacaklar. Yazık ülkeme
  • Çok güzel ozetlenmis

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.