Şimdi Ara

Falih Rıfkı Atay Özel

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
33
Cevap
1
Favori
1.001
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Duru ve etkileyici Türkçesi ile Türk inkılabını ve Atatürk'ü belki de en güzel şekilde anlatan, Türk edebiyatının değerli ismi Falih Rıfkı Atay. (1894 - 20 Mart 1971)

    "En iyisi çalışmak, unutabilecek kadar çalışabilmek... Bedbahtlar, ölümü düşünmeye vakit bulanlardır. Ömrü kısaltan en büyük hastalık, hayatta vazifesiz kalmak, yaşamayı bitirmiş olduğu hissi içinde kendi üstüne çökmek değil midir?"

    Pazar Konuşmaları, 1966.



  • "Bir çocuk cenazesi gören yaşlıların ve bir yaşlı cenazesi gören çocukların acınmalarında ne sinsi bir teselli vardır. İnsanı asıl yaşıtlarının ölümü düşündürür. Fakat bir gece rüyamda gördüm, ölmüşüm, tabutumdan kalkıp arkamdan kimlerin gelip gelmediğine bakıyorum. O rüyadan bilirim ki insan, en çok kendi ölümüne acıyor."

    Pazar Konuşmaları, 1966.
  • "Bizden öncekiler Osmanlı veya Müslümandırlar. Türklüğü kimse üstüne kondurmaz. Frenklerin ve onlara uyan Osmanlı alafrangalarının edebiyatı hepimizin ruhunda onulmaz bir aşağılık duygusu yaratmıştır. Yavaş yavaş kendimizi bulmak istiyorduk. Edebiyat-ı Cedide romancılarından birinin hikâyesinde 'Türk' kelimesini görünce âdeta sevinirdik. Bir Osmanlı efendisinin yazısında ırkımızın adının geçmesinden şeref duyardık. Bu aşağılık duygusu Mustafa Kemal'in tarih ve dil üzerine çalıştığı günlere kadar sürdü."

    Ali Suavi "Baş Veren İnkılâpçı", 1954.
  • "Miting veya toplantı kürsülerinde düşündüklerinin, bildiklerinin, inandıklarının maskarasını çıkaran demagoji perendebazlarını gördükçe, insanın ağzına hoparlör alarak, hangi şairinse hatırlamıyorum, beytini haykıracağı geliyor: 'Kimi görsek etekleriz - Ne utanmaz köpekleriz!'"

    (Perendebaz: Takla atan kimse, cambaz.)

    Kurtuluş, 1966.
  • "Suriye, Filistin ve Hicaz'da:
    — Türk müsünüz? sorusunun birçok defalar cevabı:
    — Estağfurullah! idi.
    Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.
    Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi."

    Zeytindağı, 1932.
  • "Şehrin ciğerini bir gün temizleyecekler.
    Çünkü bir gün İstanbul'u hırsızlar, zevksizler ve kültürsüzler elinden kurtarmadıkça bize medeni demeyecekler!"

    Atatürk Ne İdi?, 1968.
  • "Bunlara göre İslam'ın bir tek şartı vardır: Halkın vicdanını vurmak! Ömürlerinde ne Tanrı'yı düşünmüşler, ne peygamberi akla getirmişler, fakat Orta Çağ'da cennet satan papazların hikâyesini okumuşlardır."

    Pazar Konuşmaları, 1966.
  • "Politikanın bir vatan hizmeti karakteri edinmesini istiyoruz. Atatürk sonrası bozgunculuğu suçu, başta sözde onun olmakla övünen parti olmak üzere bütün partilerindir. Politikacılarındır. Politikacılığı ikbal ve çıkar mesleği olarak seçenlerindir."

    Atatürk Ne İdi?, 1968.
  • "Bana bir Orta Anadolu il merkezinden bahsettiler ki en çok striptiz yapan gece kulüpleri oradaymış. Kadınların en çok kapalı olduğu yer de orası! Karınız çarşıya çarşafsız çıktı mı gece çıplak kadın eğlencesinden çıkan sarhoş erkeklerin ilk işi pencerelerinizi taşlamak!"

    Batış Yılları, 1963.
  • " 'Köylüm, işçim, yarı aç yarı tok sarı benizli kardeşim; seni ağa, kapkaççı, vurguncu, çıkarcı...' gibi radyodan otuz milyonun kulağına gidince üç yüz ayaklanma birden kışkırtacağı sanılan edebiyat, 'burjuva' sözünü ağzından kaçırır kaçırmaz, havada yaprağa döndü, uçtu gitti."

    Kurtuluş, 1966.
  • "Sarayı Yıldız'da olduğu için Abdülhamid edebiyattan yıldız kelimesini, Arapçasını da Farsçasını da, yasak etmişti. Ne olur ne olmaz, elektriği İstanbul'a sokmadı. 'Aman aman telefona da lüzum yok.' dedi. Otomobil sözünü şüphesiz ağza alan bile olmamıştır."

    Pazar Konuşmaları, 1966.
  • "Ama İslamcılık da yalnız biz Türklerde idi.
    Peygamberin torunları İngilizlerle birleşerek Hicaz'da isyan etmişlerdi. Lavrens'in emri altında Medine'ye hücum eden Emir Faysal'a karşı dedesi Muhammed'in kabrini biz Türkler savunuyorduk."

    Batış Yılları, 1963.
  • "Bir tek Türk'ün bile Atatürk'e sövebildiği Türkiye nesi ile övünebilir? Camilerimizde dolaylı veya dolaysız sövüyorlar ona! O camiler ki, Atatürk olmasaydı, pek çoğunun minareleri çoktan çan kuleleri olacaktı."

    Atatürkçülük Nedir?, 1966.
  • "Birinci Meclis'in milletvekilliği dokunulmazlığını kaldırmak âdeti değilken, komünist grubu İstiklal Mahkemesi'ne vermiş ve Nâzım on beş yıl hapse mahkum olmuştur. M. Kemal Meclis konuşmalarında 'Aramızda casusların olduğunu unutmayınız.' derken komünistleri hatıra getirirdi."

    Atatürk Ne İdi?, 1968.
  • "Ben 1932'de Antep'te bir ramazan günü Türk hanımları ile öğle yemeği yemiştim. Yan bakan olmamıştı. Bu ramazan ilacımı alabilmek için Bursa yolundaki bir kasabada bir bardak su bulamadım.
    Turistler, Müslüman bile değilken, hepsi aç kalmışlardı.
    Anayasa'nın 19. maddesi her gün ayaklar altındadır."

    Atatürkçülük Nedir?, 1966.
  • "Türkiye'de gündelik cinayetlere baktıkça insanın aşktan da seksten de flörtten de tiksineceği geliyor. Ahlak mı, belden aşağı. Namus mu, şeref mi, din mi, ırz mı? Belden aşağı. Belden yukarısı sanki uzay boşluğu. Yalan, binde dokuz yüzün ağzında. Hile, fesat, fitne yüzde seksenin üstünde.
    Mesele dişiye dokundu mu, en kaba gecekonducu bir kahraman. O da kendi dişisi için. Yoksa geceli gündüzlü başkasının ırzı peşinde."

    Bayrak, 1970.
  • "Kurban Bayramı'nda hatip, Arapça olarak ve makamla, şeriata göre koyunun nasıl yatırılıp kesileceğini anlatıyordu. Sıra arasından bir Arnavut ağlamaya başladı. Yanındaki sordu:
    — Ne ağlıyorsun?
    — Baksana, neler söylüyor!"

    Zeytindağı, 1932.
  • "Atatürk’ün şapkasından Erbakan’ın takunyasına gelinceye kadar kırk dört yıl geçti. Atatürk’ün amacı bir başlık değiştirmek değildi. Kafanın içinde bir şey değiştirmekti. Türk kafasını kara inançlardan kurtarmaktı.
    Erbakan’ın kafası ayaklarındadır."

    Falih Rıfkı Atay
  • "O bir kurtarıcı idi. Bizler koruyucu bile olamadık.
    Atatürk sonrası devri, Türklük tarihinin bir lekesi olarak kalacak.
    Şu 46'ncı 23 Nisan'daki hâlimize bakın: Sokağın solunda Rusyacı Go Home çığırtkanları, sağında Ayasofyacı 31 Mart 1909 hortlakları..."

    Falih Rıfkı Atay
  • "1950-1960 zulüm ve soygun rejiminin adamlarından biri, 'Efendim demokrasi var. İsteyen çocuğunu okutur, isteyen okutmaz.' dememiş miydi? İşte sömürgeci!
    Atatürkçü öyle yapmaz. Köy çocuklarını kız oğlan zorla okula gönderir. İnsan gibi yetiştirir."

    Falih Rıfkı Atay
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.