Şimdi Ara

100 Bin TL Ustu Arac Alabilenler ne is yapıyor ? (19. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
474
Cevap
20
Favori
19.779
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
44 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1718192021
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Uyuşturucu kaaçakçılıpı başta olmak üzere, kaçak alkol sigara ve kumar işi ile uğraşıyorum..zamanında ortadoğudaki teror örgütlerine de silah satmıştım ama ödemede sıkıntı çıkınca çekildim bu sektörden...beyaz kadın işi de yapıyoum ama para için değil, hobi olarak, zevkine...

    Töbe töbe, ne günlere kaldık, 500000 tl dese neyse, 100000 tl diyor, piyasada 100000 tl altı doğru düzgün araç kalmadı ki

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 100 bin TL üstü dedim zaten bu sayı bir milyon TL de olabilir 500 bin TL de nasıl anlarsanız artık.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: uzakdağ

    komşum fabrikada çalışıyor 1700 tl civarı kuru maaşı var aile desteği yok eski astrasını verip 75 bine sıfır vw tiguan aldı, eşide çalışsa demek ki Q3 filan alacak : ) yani illede yüksek kazançlı veya fabrikatör olmak gerekmiyor, şartlar çok değişti.
    ah ahh babam (memur) yıllar önce tüplü tv almıştı taksitleri hepey zorlamıştı, şimdi araba alıyor insanlar, nerden nereye...

    Bu kafayla şuanki duruma şaşırmamak gerek. Teknoloji geliştikçe eskisi ucuzlar. 2005 te kimsenin elinde iphone yoktu şimdi çok geliştik herkeste var demek Dünyanın en salakça şeyi. Avrupada aynı işi yapan adam 4-5 ayda rahatlıkla alan insanlar varken buradaki adam 2 yıllık maaşını krediye bağlıyor. Buna gelişmişlik göstergesi olarak bakıyorsan yazık sana. O tüplü tv yıllarında sanki avrupada adamlarda lcd vardı arkadaş. Biraz aklınızı kullanında gözünüz açılsında insan gibi yaşamaya çalışın yoksa borç içinde öleceksiniz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    quote:

    Orijinalden alıntı: alpernbugra

    O kadarda değildir hocam

    Valla o kadar abi. Gözümün önünde arkadaşım kızı çağırıp, Cumhuriyet kaç yılında kuruldu? Meclis kaç yılında açıldı? Gibi sorular sordu. Kızın tepkisi "Hızlı hızlı sorunca karıştırıyorum .... Bey!" oldu. Kurtuluş savaşından haberdar. Savaşın Yunanlılara karşı verildiğini biliyor. Neden, ne için, ne oldu da biz karşı atağa geçebildik, hottirik Yunanistan'ın arkasında kim vardı da bunlar olabildi? Hiçbirşey yok kızda...

    Ben oraya gittiğimde yeni yeni öğreniyordu. Avrupa başkentlerinin çoğunu öğrenmişti. Haritada büyük Avrupa devletlerini gösterebiliyordu. Rusya da tamam... Ama Azerbaycan'ı Afrika'da arıyordu. Bakü'nün nerenin başkent olduğunu bilmesini beklemiyor henüz bizim arkadaş...

    "Kim Kardeshian'ın babası ne iş yapardı?" de, bilme ihtimali %50 ama...

    Böyle bir nesil geliyor gümbür gümbür... Türk orta direğinin genç nesili böyle geliyor. Bu mantıkla bizimkilerin isterlerse sömürebilecekleri çok daha fazla kapısı olacak. Bizimki sömürmez, x'in oğlu sömürür... Birileri daha çok sömürülecek, birileri de daha çok semirecek, orası kesin.

    Hayatlarından kısıp alsınlar... Telefon alsınlar, araba alsınlar, çamaşır makinesi alsınlar... Çocuklarının geleceklerinden çaldıklarını anladıklarında iş işten geçmiş olacak.

    Haklısınız, bende bir anımı anlatayım.

    Azerbaycan plakaları görünüm olarak bizdeki plakalarla aynı. Sadece başındaki TR yazısı yerine AZ yazısı var beyaz tabanda, rakam ve harf grubu dizilimleri aynı. Keskin gözlere sahip değilseniz farklı olduğunu anlamanız zor.

    Bir gün böyle bir araca bakan 2-3 kişinin aralarında birşey tartıştıklarına şahit oldum. Aracın plakası 90 ile başlıyordu yanlış hatırlamıyorsam yani bizdeki il bölümünde 90 yazıyor. Oradaki 2-3 kişide 90 nerenin plakası diye araştırıyorlardı. Küçük çocukta değil, belki 2-3 çocuklu insanlar.

    Memleketimizin durumu, adam ülkesinin kaç vilayetten oluştuğunu bile bilmiyor ne yazık ki.

    Saygılar...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ksk_kaan

    quote:

    Orijinalden alıntı: dudeykewl

    Böyle lüks araçları alanlar iki tiptir:
    1) İş adamı veya esnafsa; işçilerini düşük ücretle köle gibi çalıştırıp, onların emeğini sömürerek servetine servet katıyordur. Elde ettiği karı çalışanıyla paylaşmaz.
    2) Bir şirkette yöneticiyse, patron yalakasıdır. İş arkadaşlarının kuyusunu kazarak o makama gelmiştir yüksek maaşla keyif çatıyordur.

    Her türlü o paralar temiz değil. Zehir zıkkım olsun. Cehennemde ateşleri bol olsun

    Bizim gibi adamlara ayip ediyorsun ama.Asgari ucretin 200-400 lira ustu ucretler.Ramazanda koli,bayramda herkese maasinin 5 te 1 i kadar para.Yemekler mis gibi,yiyecekleri biz seciyoruz.Yemedigimi yedirmem,icmedigimi icirmem elemanima.Ulasim paralari yok,kapilarina kadar birakiyoruz.Izin ihtiyaclari oldugunda veriyoruz.Keske vergilerden indirse ucreti yukseltse hukumet fazla versek.Elimizden gelen bu,o kadar yatirim karsisinda birakinda kazanalim degil mi

    Edit:Fazla mesai yok,olursa parasiyla.Is yoksa erken cikartiriz ucret vererek.Ramazanda 1 ay boyunca 30 dakika 1 saat arasi erken cikti herkes.

    Dürüst işverenler kadar dürüst olmayanlar da var. Herkes cimridir diyemeyiz elbette ama işi abartanlar da bazen fazla abartıyor.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • ksk_kaan kullanıcısına yanıt
    Neyse, kapitalist düzen ne gerektiriyorsa o oluyor.

    Biz de 5 sene önce iş yerimizi kapatmıştık, çalışanların tazminatlarını verdiğimiz için ve daha önceden de mesaileri de zamanında ödendiği için helalleşerek vedalaşabildik. O zaman duygulanmıştım. Farklı bir şey işveren olmak. (Tabi vicdanlı olabilmek güzel

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ksk_kaan

    quote:

    Orijinalden alıntı: dudeykewl

    Böyle lüks araçları alanlar iki tiptir:
    1) İş adamı veya esnafsa; işçilerini düşük ücretle köle gibi çalıştırıp, onların emeğini sömürerek servetine servet katıyordur. Elde ettiği karı çalışanıyla paylaşmaz.
    2) Bir şirkette yöneticiyse, patron yalakasıdır. İş arkadaşlarının kuyusunu kazarak o makama gelmiştir yüksek maaşla keyif çatıyordur.

    Her türlü o paralar temiz değil. Zehir zıkkım olsun. Cehennemde ateşleri bol olsun

    Bizim gibi adamlara ayip ediyorsun ama.Asgari ucretin 200-400 lira ustu ucretler.Ramazanda koli,bayramda herkese maasinin 5 te 1 i kadar para.Yemekler mis gibi,yiyecekleri biz seciyoruz.Yemedigimi yedirmem,icmedigimi icirmem elemanima.Ulasim paralari yok,kapilarina kadar birakiyoruz.Izin ihtiyaclari oldugunda veriyoruz.Keske vergilerden indirse ucreti yukseltse hukumet fazla versek.Elimizden gelen bu,o kadar yatirim karsisinda birakinda kazanalim degil mi

    Edit:Fazla mesai yok,olursa parasiyla.Is yoksa erken cikartiriz ucret vererek.Ramazanda 1 ay boyunca 30 dakika 1 saat arasi erken cikti herkes.

    Bunu tanrısal bir edayla BAHŞEDİNCE böyle, bir kıymeti kalmıyor.

    Ya söyledikleriniz gerçek değil, ya da işin sahibi babanız ve bu söylediklerini yapan bir müteşebbis; siz de onun "zengin oğlu"sunuz.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ksk_kaan


    quote:

    Orijinalden alıntı: Febr


    quote:

    Orijinalden alıntı: ksk_kaan

    quote:

    Orijinalden alıntı: dudeykewl

    Böyle lüks araçları alanlar iki tiptir:
    1) İş adamı veya esnafsa; işçilerini düşük ücretle köle gibi çalıştırıp, onların emeğini sömürerek servetine servet katıyordur. Elde ettiği karı çalışanıyla paylaşmaz.
    2) Bir şirkette yöneticiyse, patron yalakasıdır. İş arkadaşlarının kuyusunu kazarak o makama gelmiştir yüksek maaşla keyif çatıyordur.

    Her türlü o paralar temiz değil. Zehir zıkkım olsun. Cehennemde ateşleri bol olsun

    Bizim gibi adamlara ayip ediyorsun ama.Asgari ucretin 200-400 lira ustu ucretler.Ramazanda koli,bayramda herkese maasinin 5 te 1 i kadar para.Yemekler mis gibi,yiyecekleri biz seciyoruz.Yemedigimi yedirmem,icmedigimi icirmem elemanima.Ulasim paralari yok,kapilarina kadar birakiyoruz.Izin ihtiyaclari oldugunda veriyoruz.Keske vergilerden indirse ucreti yukseltse hukumet fazla versek.Elimizden gelen bu,o kadar yatirim karsisinda birakinda kazanalim degil mi

    Edit:Fazla mesai yok,olursa parasiyla.Is yoksa erken cikartiriz ucret vererek.Ramazanda 1 ay boyunca 30 dakika 1 saat arasi erken cikti herkes.

    Bunu tanrısal bir edayla BAHŞEDİNCE böyle, bir kıymeti kalmıyor.

    Ya söyledikleriniz gerçek değil, ya da işin sahibi babanız ve bu söylediklerini yapan bir müteşebbis; siz de onun "zengin oğlu"sunuz.



    Evet babamin,diger mesajlarda bahsetmistim aslinda.Siz benden cok hoslanmadiginiz icin kotu anladiniz sanirim,yoksa kotu niyetle egoist sekilde yazmadim.

    Ben dogdugumda asgari ucret alan babam varken,en yuksegi de en dusugude gordum.En iyi durumdan en kotuye dustum cok sukur tekrar toparladik.

    Sizden neden hoşlanayım ya da hoşlanmayayım mi?
    Bu da farklı bir egoistlik mi?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: furkan1zek


    quote:

    Orijinalden alıntı: uzakdağ

    komşum fabrikada çalışıyor 1700 tl civarı kuru maaşı var aile desteği yok eski astrasını verip 75 bine sıfır vw tiguan aldı, eşide çalışsa demek ki Q3 filan alacak : ) yani illede yüksek kazançlı veya fabrikatör olmak gerekmiyor, şartlar çok değişti.
    ah ahh babam (memur) yıllar önce tüplü tv almıştı taksitleri hepey zorlamıştı, şimdi araba alıyor insanlar, nerden nereye...

    Bu kafayla şuanki duruma şaşırmamak gerek. Teknoloji geliştikçe eskisi ucuzlar. 2005 te kimsenin elinde iphone yoktu şimdi çok geliştik herkeste var demek Dünyanın en salakça şeyi. Avrupada aynı işi yapan adam 4-5 ayda rahatlıkla alan insanlar varken buradaki adam 2 yıllık maaşını krediye bağlıyor. Buna gelişmişlik göstergesi olarak bakıyorsan yazık sana. O tüplü tv yıllarında sanki avrupada adamlarda lcd vardı arkadaş. Biraz aklınızı kullanında gözünüz açılsında insan gibi yaşamaya çalışın yoksa borç içinde öleceksiniz.

    sen iyimisin, ben ne anlatmışım sen ne anlatıyon gelmişsin bana ukalalık yapıyosun, enerjini başka yerde harca.




  • Dikkat ediyorum da konu ne kadar boş olunca o derece hakaretler dolaşıyor.
    Tanıdığım bir doktor eksilerden yani borçlardan hayata başladı ve kaç yıldır çalışıyor. Hala ev almak için uğraşıyor. Adamın aracı 10 bin liralık.
    Başka tanıdığım biri eğitimsiz ve babadan tarlalar kaldı. Tarlalar baraj çalışmalarından dolayı su altında kaldı ve devletten güzel paralar aldılar. Adam işini kurdu ve apartmanı var, iyi bir arabası var ve istese daha iyisini de alır ve tüm çocuklarına güzel maddi yardımlar yaptı.
    Konunun neden boş olduğunu anlatabildim umarım.. Amacım insanları küçük düşürmek değil..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Yılın Üyesi -- 24 Temmuz 2015; 11:16:16 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: csungu

    Çoğu Şirket aracı oluyor.Örneğin bizim şirkette 1 adet AUDİ Q7 var, 2 adet yeni passat ve 1 adet fluence var.Hepsi kiralık, her sene yenileniyor.Gidilecek görüşme yada misafire göre araç kullanıyoruz.Yeri geliyor 26 yaşındaki yeni çalışmaya başlamış asistanıda Q7 ile biyere yada şehre gönderebiliyorum...

    Bir diğer kısımsa baba arabası kontejyanı olabiliyor.Misal 20 yaşında pederin Landrover Freelander ı alıp kız arklarla gezebiliyorduk gibi...





    Şirket ne üzerine çalışıyor hocam?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: RioShui


    quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    quote:

    Orijinalden alıntı: Indigo

    Artık herkes başkasının hayatına karışmayı kendine hak görüyor.Herkes rekabet içinde.Sen bu rekabete girmezsen olmuyor.Bunu kabul edemiyorlar.İllaki iyi araba alacaksın karşındakini bir güzel ezeceksin ki itibar gör.Bu iş böyle.
    Millet arabayı alıp kapının önüne koyuyor ne biniyor ne birşey.Karşısına geçip ailece çay içiyorlar.Akrabaları da çağırıp hava atıyorlar.
    Cebimdeki telefon belki 50 lira etmez istesem son model alırım ihtiyacım yok almıyorum.Bunu bile anlamıyorlar.Biraz param var ya mutlaka iphone 6 almalıyım.
    Ev konusunda da oturmak için belki 3. veya 4. evleri ama adam 70 yaşına gelmiş dolabında bir legen domates biraz peynir var.Bunu yiyip para arttırıp ev alıyorlar.Sosyal hayat sıfır.

    Ben böyle insanlarla çok güzel dalga geçiyorum... Gerçekten çok bireysel bir tipim galiba. Çünkü başkalarının ne düşündüğü gerçekten beni hiç ilgilendirmiyor. Akrabalar falan karışıyormuş ya mesela... Benim de aile modelim geniş; amcalardan biri gelip bana Jetta akar falan dese, "Kendi paranla bana alacaksan alsana!" derim. Geyik muhabbeti gelişmiş, espri yeteneği yüksek adamın bir dokunulmazlığı oluyor. Sanırım bunun keyfini sürüyorum. Bana ters gelen bir mevzuyu anında espriye çevirip sokuşluyorum. Muhabbet başlamadan bitiyor.

    Zırt pırt telefon değiştiren arkadaşlarım var. Sürekli bir nakit sıkıntısı... Ben her yıl en az bir kere yurtdışına çıkıyorum. Bu tipler arkamdan bakıyor... Kendi tercihi abi. O sana bulaşmayacak, sen onlara... Cebimde hatundan çöktüğüm telefonum var... Floransa Venedik benim olsun, Iphone 6s arkadaşımın... Neticede ayın sonunda ikimiz de taksit ödüyoruz...

    Bir yandan şunu da düşünüyorum, bizim yaşadığımız şekilde büyüyen çocuğun ufku diğerinden çok daha geniş olacak. Belki çok fazla ilgi alanı olduğu için işte büyük başarı gösteremeyecek, belki de ilgi alanlarından biri işine dönüşecek, hem çok çok başarılı olacak, hem mutlu çalışacak. Bu bir kumar. Ama iki türlü de mutlu bir hayat demek. Arkadaşımın çocuğu es kaza mühendis olup, dümdük işlerle uğraşıp yüksek maaşla profosyonel çalışan biri olmazsa, hayatta ondan bir mok olmayacak... Hadi arkadaşım çocuğun içini dolduracak kalifikasyona sahip. Bir de bu kalifikasyona sahip olmayanların çocukları var... Turizm meslek Yüksek okulu öğrencilerine stajyer alan bir arkadaşım var. Birinci ağızdan şahit oldum:

    Çocuk 1'inci dünya savaşı neden çıkmış, ne olmuş, Osmanlı nasıl bölünmüş, kurtuluş savaşı nasıl başlamış, nasıl örgütlenilmiş hiçbirini bilmiyor. 19 mayıs, 23 nisan, 29 ekim bilmiyor. 30 ağustos yok. 9 eylül? Yok. Bilmiyor kız. Kıbrıs nerede diyorsun, "Karadeniz'de değil mi" diyor. İkinci dünya savaşında kim kime daldı, Sovyetler birliği nedir, Hitler kimdir, hiçbiri yok kızda... Turizm meslek yüksek okulu son sınıf öğrencisi kız, "Londra nerenin başkenti?" diyorsun, "Londra ülke değil mi?" diyor. Paris yok. Berlin bile yok... Staja gelen çocuklar her yıl hızlı bir genel tarih dersi ve genel coğrafya dersi alıyor arkadaşımdan. Turizm acentası lan! Müşteri gelecek ben Almanya'ya bilet bakıyorum diyecek, karı çıkacak "Milan'a mı bakalım?" falan diyecek... Müşterinin ayakkabısını havada görürsün kaçarken... Ülkeler ve başkentlerini ezberlemeye çalışıyor. Listeyi basmış. Kağıdın bir tarafında ülke, diğer tarafında başkent yazıyor. Ezberlemeye çalışıyor salak. Yöntem de yok... Arkadaş içerki odada duran dünya haritasını duvardan söküp bunların çalıştığı salona astı. "Haritadan çalışın haritadan!" Her staj dönemi sonrası öğretmenleri gelir, "Bizim yapamadığımızı siz yapmışsınız..." Her seferinde arkadaş "Lan dümbük, sen yapamıyorsan istifa et, yapabilen gelsin!" diye öğretmenin üstüne yürüyüp dövesi gelir. Ancak çocukların bir sene daha bu malların öğrencisi olacağını bildiği için, onu da diyemez...

    Türkiye'nin ulaştığı dümbüklük seviyesi bizim çok da zeki, çok çalışkan olmayan çocuklarımızı sırf yetiştiriliş tarzından ötürü büyük adam, bu imkan içinde imkansızlıkla büyümüş garip çocukları da modern köle yapacak. Hepsinin bilgisayarı, tableti, telefonu var. Sorsan Turabi'yi sana her detayını anlatır. Zehir gibi zeka. Sıfır merak, sıfır araştırma. Bir gün oturup, "lan Berlin neredeydi?" dememiş düşün... E mal bu olunca, yönlendiren bizim çocuklar, yönlenen aha bu sığırlar olacak. Sığır olmak da onların suçu değil. Ana-Babaları arabanın önünde çay içip akrabaya caka satıyordu ya işte...

    Oha o kadar degildir hocam ciddimi

    hocam babam emekli oldu. öğretim görevlisi üniversitede. memleketinde 2 senelik meslek yüksek okulu açtılar, hadi çocuklar bari bir doçent görsün diye bedavaya derse giriyor. ders ücreti alırsa emekli maaşından kesiyorlar, ücret kesintiden daha az

    soru beyin fırtınası nedir ?

    doğru cevap sayısı 134 öğrencide 3 kişi.

    bir iki tane kağıda birlikte baktık, ben mi okuyamıyorum ya sen oku şunu diyor, ben de okuyamıyorum ki yazım doktor yazısından beterdir, şerbetliyim. kafa kafaya verdik sonunda anladık, çocuk doğru düzgün yazamıyor. bak yazısı bozuk demiyorum, örneğin elektrik yazacak di mi, altrak falan yazıyor yerine.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: amadeus99

    quote:

    Orijinalden alıntı: RioShui


    quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    quote:

    Orijinalden alıntı: Indigo

    Artık herkes başkasının hayatına karışmayı kendine hak görüyor.Herkes rekabet içinde.Sen bu rekabete girmezsen olmuyor.Bunu kabul edemiyorlar.İllaki iyi araba alacaksın karşındakini bir güzel ezeceksin ki itibar gör.Bu iş böyle.
    Millet arabayı alıp kapının önüne koyuyor ne biniyor ne birşey.Karşısına geçip ailece çay içiyorlar.Akrabaları da çağırıp hava atıyorlar.
    Cebimdeki telefon belki 50 lira etmez istesem son model alırım ihtiyacım yok almıyorum.Bunu bile anlamıyorlar.Biraz param var ya mutlaka iphone 6 almalıyım.
    Ev konusunda da oturmak için belki 3. veya 4. evleri ama adam 70 yaşına gelmiş dolabında bir legen domates biraz peynir var.Bunu yiyip para arttırıp ev alıyorlar.Sosyal hayat sıfır.

    Ben böyle insanlarla çok güzel dalga geçiyorum... Gerçekten çok bireysel bir tipim galiba. Çünkü başkalarının ne düşündüğü gerçekten beni hiç ilgilendirmiyor. Akrabalar falan karışıyormuş ya mesela... Benim de aile modelim geniş; amcalardan biri gelip bana Jetta akar falan dese, "Kendi paranla bana alacaksan alsana!" derim. Geyik muhabbeti gelişmiş, espri yeteneği yüksek adamın bir dokunulmazlığı oluyor. Sanırım bunun keyfini sürüyorum. Bana ters gelen bir mevzuyu anında espriye çevirip sokuşluyorum. Muhabbet başlamadan bitiyor.

    Zırt pırt telefon değiştiren arkadaşlarım var. Sürekli bir nakit sıkıntısı... Ben her yıl en az bir kere yurtdışına çıkıyorum. Bu tipler arkamdan bakıyor... Kendi tercihi abi. O sana bulaşmayacak, sen onlara... Cebimde hatundan çöktüğüm telefonum var... Floransa Venedik benim olsun, Iphone 6s arkadaşımın... Neticede ayın sonunda ikimiz de taksit ödüyoruz...

    Bir yandan şunu da düşünüyorum, bizim yaşadığımız şekilde büyüyen çocuğun ufku diğerinden çok daha geniş olacak. Belki çok fazla ilgi alanı olduğu için işte büyük başarı gösteremeyecek, belki de ilgi alanlarından biri işine dönüşecek, hem çok çok başarılı olacak, hem mutlu çalışacak. Bu bir kumar. Ama iki türlü de mutlu bir hayat demek. Arkadaşımın çocuğu es kaza mühendis olup, dümdük işlerle uğraşıp yüksek maaşla profosyonel çalışan biri olmazsa, hayatta ondan bir mok olmayacak... Hadi arkadaşım çocuğun içini dolduracak kalifikasyona sahip. Bir de bu kalifikasyona sahip olmayanların çocukları var... Turizm meslek Yüksek okulu öğrencilerine stajyer alan bir arkadaşım var. Birinci ağızdan şahit oldum:

    Çocuk 1'inci dünya savaşı neden çıkmış, ne olmuş, Osmanlı nasıl bölünmüş, kurtuluş savaşı nasıl başlamış, nasıl örgütlenilmiş hiçbirini bilmiyor. 19 mayıs, 23 nisan, 29 ekim bilmiyor. 30 ağustos yok. 9 eylül? Yok. Bilmiyor kız. Kıbrıs nerede diyorsun, "Karadeniz'de değil mi" diyor. İkinci dünya savaşında kim kime daldı, Sovyetler birliği nedir, Hitler kimdir, hiçbiri yok kızda... Turizm meslek yüksek okulu son sınıf öğrencisi kız, "Londra nerenin başkenti?" diyorsun, "Londra ülke değil mi?" diyor. Paris yok. Berlin bile yok... Staja gelen çocuklar her yıl hızlı bir genel tarih dersi ve genel coğrafya dersi alıyor arkadaşımdan. Turizm acentası lan! Müşteri gelecek ben Almanya'ya bilet bakıyorum diyecek, karı çıkacak "Milan'a mı bakalım?" falan diyecek... Müşterinin ayakkabısını havada görürsün kaçarken... Ülkeler ve başkentlerini ezberlemeye çalışıyor. Listeyi basmış. Kağıdın bir tarafında ülke, diğer tarafında başkent yazıyor. Ezberlemeye çalışıyor salak. Yöntem de yok... Arkadaş içerki odada duran dünya haritasını duvardan söküp bunların çalıştığı salona astı. "Haritadan çalışın haritadan!" Her staj dönemi sonrası öğretmenleri gelir, "Bizim yapamadığımızı siz yapmışsınız..." Her seferinde arkadaş "Lan dümbük, sen yapamıyorsan istifa et, yapabilen gelsin!" diye öğretmenin üstüne yürüyüp dövesi gelir. Ancak çocukların bir sene daha bu malların öğrencisi olacağını bildiği için, onu da diyemez...

    Türkiye'nin ulaştığı dümbüklük seviyesi bizim çok da zeki, çok çalışkan olmayan çocuklarımızı sırf yetiştiriliş tarzından ötürü büyük adam, bu imkan içinde imkansızlıkla büyümüş garip çocukları da modern köle yapacak. Hepsinin bilgisayarı, tableti, telefonu var. Sorsan Turabi'yi sana her detayını anlatır. Zehir gibi zeka. Sıfır merak, sıfır araştırma. Bir gün oturup, "lan Berlin neredeydi?" dememiş düşün... E mal bu olunca, yönlendiren bizim çocuklar, yönlenen aha bu sığırlar olacak. Sığır olmak da onların suçu değil. Ana-Babaları arabanın önünde çay içip akrabaya caka satıyordu ya işte...

    Oha o kadar degildir hocam ciddimi

    hocam babam emekli oldu. öğretim görevlisi üniversitede. memleketinde 2 senelik meslek yüksek okulu açtılar, hadi çocuklar bari bir doçent görsün diye bedavaya derse giriyor. ders ücreti alırsa emekli maaşından kesiyorlar, ücret kesintiden daha az

    soru beyin fırtınası nedir ?

    doğru cevap sayısı 134 öğrencide 3 kişi.

    bir iki tane kağıda birlikte baktık, ben mi okuyamıyorum ya sen oku şunu diyor, ben de okuyamıyorum ki yazım doktor yazısından beterdir, şerbetliyim. kafa kafaya verdik sonunda anladık, çocuk doğru düzgün yazamıyor. bak yazısı bozuk demiyorum, örneğin elektrik yazacak di mi, altrak falan yazıyor yerine.

    ülkeye bak ya gelecek işte böyle insanların elinde




  • Hayatımda duyduğum en saçma sorulardan
    Ne zaman öğreneceksiniz
    İstanbulda 20 dairesi olan adam megane a biner
    Aylık 3-5000 kazanıp 1 dairesi olan adam passata biner


    Bunun standartı olmadığını ben ilkokul ortaokul arasında bir yerler de kavramıştım muhtemelen

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 12 yıldır çalışıyorum, hala araba alacağım :/
  • Bi şekilde alıyolar işte ...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 500 bin lira - 1 milyon lira ve üstü araç alan insanlar ile alamayan insanlar arasındaki en büyük fark alabilenlerin,alamayanları istediği gibi yönlendirebilmesi.Kapitalist sistemde adam belki senelerce çalışıyor,ediyor gidiyor 200-300 bin lira paraya bir daire alıyor, 80-100 bin liraya araba alıyor.200 bin liralık evi kiraya versen taş çatlasa aylık 1500 TL kira ya getirir ya getirmez.Anca o evden nasıl kâr edersin henüz gelişmemiş bir semtte güzel bir bölgeden,site içerisinde güzel bir daireyi alırsın 5 sene sonra semt gelişir fiyatlar artar sitedeki dairelerin fiyatı olur 400.000 TL.Gerçi enflasyon farkından dolayı kar edilebilir mi detayına da bakmak lazım.

    Zenginlik üzerine çok düşünüyorum bu aralar.Fakirlik bana göre değil en kısa zaman içerisinde zengin olmam lazım.Düzenli iş,sabah 8 akşam 5,patron lafı işitmek,sene de 15-20 gün izin yapmak vb. şeyler tamamen kapitalizmin fakirlere uyguladığı en büyük işkence.Param olsa şimdi burada ne işim var gezer,tozarım




  • Alper buğra özel mesaj atamıyorum profiliniz kapalı çünkü bişey dikkatimi çekti profil resimlerimiz aynı :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    quote:

    Orijinalden alıntı: superegoid

    Üniversitede tez ödevi anlatır gibi anlatmışsın da hikaye.

    Bi demiyor musun "işçiler örgütlensin" diye. Sen kendi işletmende mutlaka bunu teşvik ediyorsundur. Etmesen de, örneğin işçilerin "biz sendika istiyoruz, üye olacağız" dediğinde hay hay dersin. Değil mi?

    Bak bi önceki mesajını alıntıladım.

    Burda yılda 400 bin lira kâr ediyormuşun. Ayda 30 bin lira eder.

    İşçiye verdiğin ayda 1300 lira. Artı mesai (!)

    Diyorsun ki,zam yaparsam kârım düşer.

    Ya allah aşkına ayda 30 bin lira gelirin azalacak diye korktuğun yerde işçiye "1300 veriyorum, çoğu yerden iyi" nasıl denir. Bu nasıl vicdan. Mesela ayda 25 bin lira kâr etsen, ya da 27 bin.aradaki farkı işçiye versen sosyal yardım olarak, Olmaz değil mi,

    Ben akşam iş çıkışı 150 bin liralık arabama binip giderken, işçim arkadaşından otobüse binmek için yol parası istiyorsa yemişim öyle işi de kârı da hesabı da.

    Bak hiç üniversite 3 ncü sınıf iktisat dersi verme.

    Vicdan, merhamet, empati, utanma ve yasalardır buradaki olay. Eğer bir insanda bunlar yoksa, yasaları uygulayacak, hesap soracak bir irade yoksa ortaya böyle patronun aylık 30 bin liraya az, işçiye verdiği 1000 liraya çok dediği görüntüler çıkar.

    Ha bi de 1300 artı mesai veriyorum a takıldım. Nasıl olacaktı başka? Mesai vermen bi lütuf mu? Adamı gece 11 e kadar tutup güle güle mi diyeceksin. Kanuni zorunluluğun. Mesai veriyorum ne demek?

    Bu son mesajım. İster cvp yaz ister yazma. Cevap yazmayacağım.

    Şimdi güzel kardeşim, al eline kalem kağıt, kendi hesabını kendin yap. Ayda 50.000TL net maaş ödüyorum. Diyorsun ki bunu 55.000TL yap. %10 zam demek. Gerçekten koymaz. Haklısın. İşçi de zengin oldu valla %10 zamla. Gene sürünüyor işçi güzel kardeşim. Ne değişti? Ama bu dediğini düşüneceğim. %10 zam meselesini düşüneceğim... Haklısın. Bana 25 lira da yeter. Yatırımın geri dönüşü de uzasın o kadarcık.

    Anlamadığın konu, Ben %100 zam yapmadığım sürece işçi sürünmeye devam edecek. %100 zam yapacaksam da işçileri işten çıkarayım, dükkanı kapayayım, mekanı kiraya verip yatayım konumuna düşüyorum. Hep atladığınız konu, bir işletme hayır kurumu değildir. Para kazanmak için yatırım yapar, riske girer, kredi yükünün altına girer. Yarın devaluasyon olsa batacak onlarca firma var. Bunlardan biri ben değilim. Çünkü Maliyetlerim TL, satışım Dolar ve Euro ile. Kredilerim de TL. TL ne kadar düşerse benim o kadar karıma. Nasıl konsept? İhracatçı olmanın da böyle bir garipliği var. Ülkenin çıkarlarına çalışıyorsun, ithalat açığını kapayan türden işlem yapıyorsun, ürettiğinin tamamını yurtdışına satıp, ülkeye döviz sokuyorsun; ama TL düşse diye piyasaların gözünün içine bakıyorsun... Halbuki TL düşse çoğunluğun refahı düşecek. Nasıl paradigma?

    Ben hottirik bir firmayım. Sabit personelim 25 kişi. Kalanı üretim arttıkça artıyor. Düştükçe düşüyor. En fazla 63 kişi çalıştırdım. Bu arkadaşlar sendikal olarak örgütlense, (ki şu anda kendi aralarında örgütlüler bir sözcüleri bile var. Taleplerini toplu vaziyette imzalı iletirler. Ancak sendikalı değiller.) şahsen ses etmem. Sendikal hakları destekliyorum. Bu arada bu sabit 25 kişi arasında en kısa süredir çalıştığımız arkadaş 3 yıldır bizimle. Giren çıkmıyor anlayacağın. Aslında bu biz çok iyi olduğumuzdan değil, biz sadece haklarını veriyoruz. Yapmak zorunda olduğumuz bir şey bu. Etraf çok kötü olduğundan... Çok alıngansın. Laflarımı da çarpıtma. Mesai veriyorum derken şunu da söyledim: "Ben işçinin hakkını verdiğim için böbürlenmiyorum. Yapmak zorunda olduğum şeyi yapıyorum. Bu kadarını bile yapmayan insan değildir." Nedense onu alıntılayasın gelmiyor.

    Madem cevap vermiyeceksiniz, anında cıvıyorum. Fazla gerildik. Konu dağılsın. Biraz da eğlenelim.

    Gereksiz sinir, gereksiz nefret gastrit yapar abi. Öyle soda iç geçsin bir mevzu değil. Kısa sürede ülser, ardından mide kanseri... Gerek yok. Sakin ol. Rahat ol. Sen de haklısın. Bir de tez ödevi falan demişsin de, hayatın bir gerçeği daha: Böyle bir tez yazıp üniversite 2'de ekonomi hocasına versem, suratıma haykıra haykıra gülerdi. "Lisede mi sandın kendini Hüsnü?" derdi. Yukarıdaki basit arz-talep eğrileri ekonomi ve işletme öğrencilerine üniversite 1'inci sınıfta ilk dönem verilir. Kısaca böyle bir tez konusunu yazacak adam, akademik camiada adam yerine konmaz. Netice üniversite bir öğrencisini akademik camiada kim adam yerine koyar? Ancak memlekette 187 üniversite olduğu ve içlerinde gerçek ve düzgün üniversite 25'ten fazla olmadığı içün, adı üniversite diye geçen eğitim kurumlarında neyi millet tez diye yar. doç.'a verir ben bilmem. Profesörü olmayan onlarca fakülte var bu ülkede. Ki fakülte kurmak için profosör barındırmak şart. O yüzden Türkiye'de bir sektör var: "Uçan profesör" sektörü. 400km çapta 4 ayrı üniversitede profesör olan belki yüz adam var. Yazık la buralardan okuyan çocuklara... Neyse, konuya dönelim:

    Amerikalı bir turist Meksikada bir rıhtımda şapkası ile yüzünü kapatıp, tente gölgesinde uyuklayan balıkçıyı görmüş. Hayretler içinde sormuş: "Arkadaş sen neden çalışmıyorsun?" Balıkçı: "Neden çalışayım ki?" Amerikalı: "Daha çok çalışırsan daha çok kazanırsın, daha çok kazanırsan, kendine daha iyi olta takımları alır, onlarla avlanır, daha da çok kazanırsın..." Balıkçı: "Eeee? Daha çok kazanıp ne yapacağım? Daha çok çalışıyorum?" Amerikalı: "Zaman içinde tekneni alırsın, sonra ikincisini, sonra üçüncüsünü... Belli bir zaman sonra sen burada oturursun, tekneler çalışır, rahat edersin, yatarsın..." Balıkçı: "İyi de ben şu anda da yatıyorum?" Özetle önemli olan mutluluktur. Tabii ki mutluluk karın doyurmaz. Çok çalışmamız lazım. Hak yemeden çalışmamız lazım. Ancak Meksikalı balıkçıyı da unutmamamız lazım. Hırs yumağı olmamamız, başkalarının malını mülkünü kendimize sinir yapmamamız; ama zulme, sömürüye de sesimizi yükseltmemiz lazım. Hak yenerek elde edilen mal mülke de itiraz edelim. Ancak dünyanın ve Türkiye'nin gerçeklerini de unutmayalım.

    Sistemin kapitalizm olduğunu unutmaz isek, çözümlerimizi gerçekçi sınırlarda tutabiliriz. Çünkü kapitalizmde adı üzerinde kapital önemlidir. Kapital de global ekonomide hareket halindedir. Bugün burada olan fabrikam, hooop yarın Ukrayna'ya kaçabilir. Hadi ben Türk'üm, ben kaçmam da, başkası kaçar. Belli mi olur? Olaya tek bir yerden bakmamak lazım. Meselenin onlarca tarafı, yüzlerce kısıt var. Birini oynattığınızda bütün denge değişiyor. Meseleyi tek taraflı ele alırsanız, işte SGK'nın iflas etmesi gibi rezillikler yaşanıyor. Kıyak emeklilikler, 45 yaşında emekli ablalar, 40 yıl çalışmış birine devletin 30 yıl maaş ödemesi yetmiyormuş gibi (tabii ki ödeyecek), evlenmemiş kızının üstüne 50 yıl daha maaş alması falan... SGK batmasın da kim batsın? Düzgün bir emeklilik sisteminin ayakta kalması için 1 emekliye 3 çalışan düşmesi lazım. Bizim mevcut emeklilik sistemimizde 1 emekliye 2 çalışan düşüyor. Hep aynı mantıklar bunlar. Herşeye bütün boyutları ile bakmak lazım.

    "Potron somorocodor! hopsonon Olloh bolosono vorson!" vari yaklaşımlar yazıktır. Çalışansız patronların da mı versin Allah cezasını? Onlarca arkadaşım var, start-up şirket kuruyor adam. Şirkette SGK'lı yok. İki kişi çalışıyorlar, ikisi de bağ-kur'lu... Ama patronlar, hadi bakalım, bunu da açıkla! Maaşlı çalışmayı reddediyor abi adam. Şirketlere dizayn işleri yapan mı istersin, reklam müzikleri yapan, cingıl yapan mı istersin? Üç kişilik teknoloji firması biliyorum abi ben!

    Klasik şirket anlayışı Y kuşağı ile biraz eriyecek. Özgürlüğümüze düşkünüz abisi biliyon mu? Bizim kurduğumuz mikro şirketler sayısı muhtemelen Türkiye'de mevcut mikro şirketlerin yarısından fazlasını oluşturacak... Dünya'da da var bu eğilim. Sınırlar belirsizleştikçe işler enteresanlaşıyor. Bugün Türkiye'de faaliyet gösteren bir firma olarak Çin'den mal alıp, Amerika ve Rusya'ya aynı anda satabiliyorsun falan. Türk firmasısın ama Türkiye ile alakan yok. En temizi... Yok Tayyo ne demiş, yok Maliye bakanı ne vergi sokacakmış, yok Türkiye tarihinde bir utanç vesikası, Suriye'de terörü destekliyormuşuz falan, hiçbirinden etkilenmeyeceksin. Paranı dışarıda kazanacaksın, burada yiyeceksin. Beğenmediğin adama parayı koklatmayacaksın. Kimseye eyvallahın olmayacak. En temizi. Gelecek hayalim budur.

    Y nesli hakında yazılanlar. Okuyunca gördüm ve "Aman Tanrım Didim" "Tam da beni anlatıyor didim"

    "Y nesli, 1980-1999 arası doğanlardır. Y neslinin en yaşlısı 33, en genci ise 14 yaşındadır. Kuşaklar arası farklılığın en çok hissedildiği nesil özelliği taşırlar. Çünkü onlar bağımsız olmayı seviyorlar, özgürlüklerine düşkünler ve iş yaşamlarında da farklılar. Belirlenen mesai saatleri arasında çalışmayı sevmiyorlar. Bu yüzden, iş saatinden ziyade işe odaklanmaları gerekiyor. Bu durumda onları işin bir parçası haline getirmek önemlidir. X nesline göre Y neslinin örgütsel bağlılıkları azdır ve çok fazla iş değiştirdikleri de söyleniyor [3]. Bir an önce yönetici olmak ya da kendi işlerini kurmak istiyorlar. Onlar, iş hayatını sadece yaşamlarını sürdürebilmek için değil, daha rahat para harcamak için istiyorlar. Y nesli, çok farklı kişisel özellikler taşımakta ve özellikle üniversitelerden yeni mezun olanları kapsamaktadır. Y neslinin uyumsuz olduğu, kendisinden farklı düşünenleri acımasızca eleştiri yağmuruna tuttuğu da bir gerçek. Bu durum aşırı bireyci olmasından ve otorite tanımamasından kaynaklanıyor. Bu nesil kural tanımıyor. Ülkemizin %35’ini oluşturdukları söyleniyor. Yani 27 milyon genç [2]." Kaynak:http://www.acikbilim.com/2013/09/dosyalar/nesiller-ayriliyor-x-y-ve-z-nesilleri.html

    Otorite tanımaz : Çek
    Kural tanımaz : Yarı çek
    Özgürlüğüne düşkün : Çek oğlu çek
    Acımasız eleştirmen : Çek
    Uyumsuz : Çek
    Örgütsel bağlılığın düşüklüğü : Çek
    İşin parçası olma isteği : Çek

    Valla bravo çok güzel özetlemiş ve gözlem yapmışsınız yaşınızı öğrenebilirmiyim acaba




  • İnşallah mimar olacam ve o zamanın güncel 3 serisi m paket estoril mavi olanıdan nasip olur inşallah

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 1718192021
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.