Şimdi Ara

okunan kitaptan çabuk sıkılmak?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
6
Cevap
0
Favori
467
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar okuduğum kitabın konusundan çabuk sıkılıyorum. Şu an da puslu kıtalar atlasını okuyorum çok güzel ama sıkıldım. Başka kitaplar okuyasım var. Dönem dönem tercihlerimin değiştiği oluyor mesela bu aralar felsefeye merak sardım. bir kaç gün sonra büyük ihtimalle tarih-edebiyata merak sararım. bir kaç gün sonra fantastik okurum. böyle neden acaba? aranızda böyle olan var mı?



  • Dergi okumanızı tavsiye ederim öyleyse. Edebiyat üzerine hazırlanan dergilerde pek çok içerik bulabilirsiniz. Ayrı ayrı türlerde ayrı ayrı konuları işleniyor çünkü. Ve hiçbiri bir kitap kadar uzun olmuyor.
  • Çok kitap okuyan biriyim ve aslında kitap okumayı hiç sevmem. Okuduğum her kitabı sıkılarak okurum. Bu bir çelişki gibi gözükebilir. Neden kitap okuyorum sorusu çok önemli? Okumaktan sıkılmak doğal bir olgudur, kitap okumaktan sıkılmıyorsanız bu normal bir durum değildir. Kitap okuma hastalığı'na yakalanırsınız. Zira kitap okuma hastalığı kötü, okuma hastalığı ise iyi bir eylemdir. Bu şuna benzer. Kimse çalışmak istemez. Ama çalışmak zorundayız. Çalışmayı seven olur mu, normal şartlarda olmaz. Ama çalışmayı çok sevenler de var. İki kişi düşünün: Birinci kişi çalıştıkça çalışmaktan sıkılıyor, diğeri çalıştıkça çalışma çoşkusu artıyor. Birinci kişi çalışıyor, ama ilerleme sağlayamıyor, diğeri ise çalıştıkça hayatında iyiye doğru ilerlemeler sağlıyor, ev alıyor, araba alıyor... vs. Okumaktan sıkılmayı önlemenin en önemli şartı, okuduklarından sonra hayatınızda okumanın getirdiği artı olguları görmeniz lazım. Eğer bir olgu göremezseniz zamanla okumaktan sıkılırsınız. Çünkü bilinçaltınız fayda sağla(ma)yan bir okuma eyleminden sıkılma dürtüleri algılatacaktır. Örneğin Puslu Kıtalar Atlası'nı bir oturuşta bitirdim, zaten çok ince bir kitap. Beni o kitabı okumaya itme eylemi nedir, kitap okuma eylemi veya çevresel faktörler ise ben okumaktan sıkılacağım demektir. Eğer okuma eylemim "bilme" eylemine yönelik ise okumaktan sıkılmayacağım demektir. Eğer sadece amacım okumak olsaydı veya okumam gerektiğine yönelik psikolojik, sosyolojik veya çevresel faktörlere dayalı bir olgu olsaydı, okumaktan sıkılır, hatta zamanla okuduğumu unuturdum. Gerçi okuduğunu unutmayanlardansanız, bu da sorunlu bir haldir. O kitaptan aklıma ne kaldı derseniz, sadece bir nefeslik hayal. Zaten bu özü anladıysanız okumaktan zevk alırsınız. Yoksa sırf öykü olarak anlarsanız bir anlamı kalmaz ve sıkılırsınız.

    Biri bana "şu romanın konusunu anlat hele" diye sorsa, ne anlatabilirim diye düşündüm. Kitaptaki olguları düşünüp, derleyip toparlayıp tam bir öykü oluşturamadım kafamda. Ancak şöyle bir kaç cümle kurabilirim diye düşündüm: "Anladığım kadarıyla kitap "Düşünüyorum, öyleyse varım" tezine karşı "Düşünen bir insanı düşünüyorum, düşünebildiğim için ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu insanın da var olduğunu biliyorum" karşı tezini eksenine alan, yarı masalımsı yarı gerçekçi bir şeylerden bahsediyor" derim ve işin içinden sıyrılırım diye düşündüm... Kitabın yarı masalımsı yarı gerçekçi –belki de büyülü gerçeklik- kurmaca evreninde kaybolup gitmişim. Yazarı İhsan Oktay Anar olan bir roman okudum, ama tam olarak düşle gerçek arasında... Ben bu kitabı sevdim, belki de sevdiğimi düşledim. Ama neden sevdiğimi (belki de sevdiğimi düşlediğimi) kelimelere dökemiyorum.

    Okumaya başlamadan önce kendimize soralım: "Ben neden Puslu Kıtalar Atlası'nı okuyorum!" diye. Ve cevabımızı bilinçaltımızdaki baskılardan arınmış olarak verelim. Hiç bir şeyin (kişi-çevre-ortam-toplum-olgu-kendi egonuz gibi) veya beyninizin bilinçaltı dürtüsünün sizi "bunu mutlaka okumalısın-sın-sın-sın" dayatmasını kabul etmeyin. Çünkü böyle yaparsanız, bunun yanlışlığını zaten en geç bir yıl sonra anlarsınız. Çünkü "Puslu Kıtalar Atlası' öyküsünden aklınızda bir şey kalmayabilir. Zira o öyküyü okuyup okumadığınız aranızda bir fark olmayacaktır! Örneğin 5 yıl sonra, bu kitabı okuduğunuzu bile hatırlamayacaksınız!

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Bende sizin gibiyim istediklerim sürekli değişiyor zevklerim filan :D
    Ama sıkılsanız da devam edin birçok kitabın giriş bölümleri genel olarak sıkar adamı o yüzden ileriyi düşünerek devam edilmeli diyorum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hocam çok güzel yazmışsınız. Çok güzel noktalara değinmişsiniz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: asau

    Çok kitap okuyan biriyim ve aslında kitap okumayı hiç sevmem. Okuduğum her kitabı sıkılarak okurum. Bu bir çelişki gibi gözükebilir. Neden kitap okuyorum sorusu çok önemli? Okumaktan sıkılmak doğal bir olgudur, kitap okumaktan sıkılmıyorsanız bu normal bir durum değildir. Kitap okuma hastalığı'na yakalanırsınız. Zira kitap okuma hastalığı kötü, okuma hastalığı ise iyi bir eylemdir. Bu şuna benzer. Kimse çalışmak istemez. Ama çalışmak zorundayız. Çalışmayı seven olur mu, normal şartlarda olmaz. Ama çalışmayı çok sevenler de var. İki kişi düşünün: Birinci kişi çalıştıkça çalışmaktan sıkılıyor, diğeri çalıştıkça çalışma çoşkusu artıyor. Birinci kişi çalışıyor, ama ilerleme sağlayamıyor, diğeri ise çalıştıkça hayatında iyiye doğru ilerlemeler sağlıyor, ev alıyor, araba alıyor... vs. Okumaktan sıkılmayı önlemenin en önemli şartı, okuduklarından sonra hayatınızda okumanın getirdiği artı olguları görmeniz lazım. Eğer bir olgu göremezseniz zamanla okumaktan sıkılırsınız. Çünkü bilinçaltınız fayda sağla(ma)yan bir okuma eyleminden sıkılma dürtüleri algılatacaktır. Örneğin Puslu Kıtalar Atlası'nı bir oturuşta bitirdim, zaten çok ince bir kitap. Beni o kitabı okumaya itme eylemi nedir, kitap okuma eylemi veya çevresel faktörler ise ben okumaktan sıkılacağım demektir. Eğer okuma eylemim "bilme" eylemine yönelik ise okumaktan sıkılmayacağım demektir. Eğer sadece amacım okumak olsaydı veya okumam gerektiğine yönelik psikolojik, sosyolojik veya çevresel faktörlere dayalı bir olgu olsaydı, okumaktan sıkılır, hatta zamanla okuduğumu unuturdum. Gerçi okuduğunu unutmayanlardansanız, bu da sorunlu bir haldir. O kitaptan aklıma ne kaldı derseniz, sadece bir nefeslik hayal. Zaten bu özü anladıysanız okumaktan zevk alırsınız. Yoksa sırf öykü olarak anlarsanız bir anlamı kalmaz ve sıkılırsınız.

    Biri bana "şu romanın konusunu anlat hele" diye sorsa, ne anlatabilirim diye düşündüm. Kitaptaki olguları düşünüp, derleyip toparlayıp tam bir öykü oluşturamadım kafamda. Ancak şöyle bir kaç cümle kurabilirim diye düşündüm: "Anladığım kadarıyla kitap "Düşünüyorum, öyleyse varım" tezine karşı "Düşünen bir insanı düşünüyorum, düşünebildiğim için ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu insanın da var olduğunu biliyorum" karşı tezini eksenine alan, yarı masalımsı yarı gerçekçi bir şeylerden bahsediyor" derim ve işin içinden sıyrılırım diye düşündüm... Kitabın yarı masalımsı yarı gerçekçi –belki de büyülü gerçeklik- kurmaca evreninde kaybolup gitmişim. Yazarı İhsan Oktay Anar olan bir roman okudum, ama tam olarak düşle gerçek arasında... Ben bu kitabı sevdim, belki de sevdiğimi düşledim. Ama neden sevdiğimi (belki de sevdiğimi düşlediğimi) kelimelere dökemiyorum.

    Okumaya başlamadan önce kendimize soralım: "Ben neden Puslu Kıtalar Atlası'nı okuyorum!" diye. Ve cevabımızı bilinçaltımızdaki baskılardan arınmış olarak verelim. Hiç bir şeyin (kişi-çevre-ortam-toplum-olgu-kendi egonuz gibi) veya beyninizin bilinçaltı dürtüsünün sizi "bunu mutlaka okumalısın-sın-sın-sın" dayatmasını kabul etmeyin. Çünkü böyle yaparsanız, bunun yanlışlığını zaten en geç bir yıl sonra anlarsınız. Çünkü "Puslu Kıtalar Atlası' öyküsünden aklınızda bir şey kalmayabilir. Zira o öyküyü okuyup okumadığınız aranızda bir fark olmayacaktır! Örneğin 5 yıl sonra, bu kitabı okuduğunuzu bile hatırlamayacaksınız!

    hocam teşekkür ederim. çok güzel yazmışsınız.




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.