Şimdi Ara

-----------NEDEN VARIZ------------ (40. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
871
Cevap
33
Favori
14.951
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
25 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 3839404142
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • EKLEME.Konuya da editledim.

    Bu eklemeyi yapma gereği duydum.Amacım kimsenin kafasını karıştırıp dininden döndürmek falan değil.Etkilenecek olan varsa hiç girmesin konuya zaten.Burada tartışma ortamı oluştu,herkes fikirlerini özgürce dile getiriyor,dinden çıkan falan olursa vebalini alamam.Buluğa ermeyen küçük kardeşlerimiz varsa zaten mümkünse hiç gelmesinler bu konuya.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Neden varız sorusunu duyduktan sonra intihar etme isteği geliyor insana
  • Söyleyebileceğim tek şey Ziya paşanın bu ünlü sözüdür.

    idrak-i meali bu küçük akla gerekmez zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • "Sorularla islamiyet " sitesinde bu gibi soruların ayrıntılı cevapları var...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • kesnek kullanıcısına yanıt
    O kadar alakasız şey yazdıım cevap attın son mesajıma bir cevap yaz sana zahmet



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 1881-1938 -- 6 Eylül 2015; 22:44:32 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: 1881-1938

    3 İnsan daha uzuuun yılkar evrlmeye devam edip çok üstün varlıklr haline grlebilir. 1-2 milyar yıl sonraki insanlar evrene hükmedebili bile belki.

    - Hükmedemez çünkü Allah'ın belirlediği kapasite de ilerleyebilirsin. Piramitler yapılmasının amacı elektrik üretmekti. Mısır da yapılan altınlarda ki işlemeler bunun kanıtı. Teknoloji ilerlemişken tufan geldi hepsi yerle bir oldu.



    2 Evrim Teorisi tamamiyle hikaye.

    - Maymunlardan evrimleştiğimiz söylenmekte. Kuran diyor ki İsrailoğullarından bir kısmının lanetlendiği belirtilmekte bunların da maymuna döndüğü

    1 Yaratılışta ki amaç

    - Toprak ve suda ki elementlerin bir araya gelişinden oluştun. Cinler gibi insanlarda yaratıldı. HZ. Adem ile HZ Havanın yaratıldı ve yasak meyveden yenildiği söylenmekte. Yasak meyve aslında cinselliğin olduğu bu cinsellikten de çocukların dünyaya geldiği ve şeytanın bunu sebep olduğu ve cezalandırılmak için dünyaya gönderildiğimiz ve dualarla affedilip yeryüzünde kaldığımız yönünde.Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum. Allah bu yazılarımdan ve insanların kafasında oluşacak soru işaretlerinden dolayı beni affetsin.



    Kardeşim nasıl bir kapasiten var hakaret olarak algılama ama gerçekten algın zayıf sanırım.2. ihtimalde evrimi baz alıp yaratıcı yok sayarsak manasında yazdım bunu gerçekten anlayamadın mı da Allah'ın belirlediği kapasitede ilerleriz diyorsun ?

    Evrim hikaye falan değil.Bilim adamları tarafından kabul görülüyor ayrıca en basitinden solunum gördüysen lisede glikoliz enzimlerinin tüm canlılarda bulunması aklına hiç mi evrimi araştırma fikri doğurtmadı?

    Yaratılıştaki amaç konusunda da hala aynı zırvalıkları anlatıyorsun.O anlattıklarını bizler de biliyoruz ama neden işte? Neden yaratıldık derken amacımızı değil Tanrının amacını soruyoruz burada.

    Yanıtladığıma pişman oldum.Gerçekten nasıl bu kadar okuduğunuzu anlayamamayı başarabiliyorsunuz hayret ediyorum.




  • bu sorunun cevabi her seyden once ne vardi sorusuyla ortusuyor. bunu su an bilemiyoruz. ama hayvanlardan farkli bir canli turu degiliz onu biliyorum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Gerçekten merak ediyorsanız arkadaşımın dediği gibihttp://www.sorularlaislamiyet.com/ sitesinde sorularınızın cevapları mevcuttur. Ama bu soru üzerinde çok durulduğu için şu alıntıyı yapayım;

    Allah insanları, melekleri, cinleri ve şeytanları niçin yarattı?

    http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/4107/allah-insanlari-melekleri-ve-seytanlari-nicin-yaratti.html

    Allah insanları, melekleri, cinleri ve şeytanları niçin yarattı?

    Sorunun Detayı
    Allah'ın sonsuz kudreti, sonsuz nuru olduğunda hepimiz hemfikiriz; o çok büyüktür o hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır; peki neden insanları şeytanı ve melekleri yarattı, böyle bir şeye ihtiyacı mı varki aciz insanların iman etmesine ihtiyacı mı var? Diyeceksiniz ki Âdem'den dolayı insanları dünyaya gönderdi, peki o yasak meyveyi yemesini, bu kadar büyük bu kadar kudretli bir güç engelleyemez miydi? Allah istemezse mantıken kötülük, yanlış yapılan şeyler de pekala olmazdı, neden?
    Kullanıcı: zafer19 | Tarih: Per, 07/09/2006 - 15:05
    Değerli kardeşimiz;
    Allah Teâla günah işleme kabiliyeti olmayan meleklerle, hiç sorumlu olmayan hayvanları yaratmıştır.

    Bu iki varlıktan başka, hem melekleri geçecek kadar mükemmel, hem de aklı olmayan hayvanlardan daha aşağı olacak kadar kötü olma özelliğindeki insanı yaratmıştır. İşte böyle bir varlığın hangi özellikleri taşıdığının anlaşılması için şeytan yaratılmıştır.

    Mesela, altın ve bakırın karışık halden ayrılması için ateşte kaynatılması gibi, insan denen varlığın iyi ve kötü huylarının birbirinden ayrılması, iyi huylu Ebu Bekir (ra) ile kötü ruhlu Ebu Cehil'in anlaşılması için Allah şeytanı ateşten yaratmıştır.

    Ayrıca ambardaki çekirdeklerin ağaç olması için toprağa atılması gerekiyor. Görünüşte toprak altı karanlık ve sıkıcıdır. Ancak ağaç olmanın yolu oradan geçiyor. Binlerce sene ambarda kalsa ağaç olamıyor.

    İşte Allah, cennet ambarında duran Babamız Adem Peygamberi (as) dünya tarlasına gönderiyor. Ağaç olarak cennete dönmesi için de şeytan ateşine oturtuyor. İbadet toprağına gömüyor. Böylece ağaç olarak cennete geri dönüyor. Bizim durumumuz da böyledir.

    Şeytanın yaratılması hayırdır, güzeldir. Ama onun sözünü tutmak kötüdür. Mesela, yemeğin ateşte pişmesi güzeldir. Ama aynı ateşe elini uzatırsan yakar, düşmanın olur. Şeytan da cennetimizi pişirmek yaratılmıştır. Yaratılması güzeldir. Ama ona elimizi kaptırmak kötüdür.

    Sizin de bildiğiniz gibi, elmasla kömürün aslı karbondur. Ancak diziliş farklılığından dolayı biri elmas diğeri kömür oluyor. İşte insanın aslıda birdir. Babası Adem (as), yapısı topraktır. Ama diziliş farklılığından biri elmas gibi, diğeri de kömür gibi oluyor. Bu farklılığı göstermek, kimin elmas, kimin de kömür olduğunun anlaşılması için şeytan yaratılmıştır. Elbette elmasın ve kömürün nereye gideceğini söylemeye gerek yoktur.

    Şeytan yaratılmasaydı, hepimiz cennette mi olurduk?

    İnsanın aklını meşgul eden ve zihnini yoran hadiselerden birisi de, Hz. Âdem (as)'in cennetten çıkarılışı, dünyaya gönderilişi ve bu hadiseye de şeytanın sebep oluşudur. Bazı kimselerin aklına şöyle bir soru gelmektedir: “Eğer şeytan olmasaydı, Hz. Âdem cennette kalacak ve biz de orada mı bulunacaktık?”

    Bu konunun izahında, Cenab-ı Hakk'ın, Hz. Âdemi (as) yaratmazdan önce meleklerle olan konuşmasına dikkat edelim. Bakara sûresinde şöyle anlatılmaktadır:

    “Hani, Rabbin meleklere, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım dedi. Onlar, Bizler hamdinle sana tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun, dediler. Allah da onlara, sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim dedi.” (Bakara, 2/30)

    Ayet-i kerimenin mealinde de görüldüğü gibi, Cenab-ı Hak daha Hz. Âdemi (as) yaratmadan önce insan nevini yeryüzünde var edeceğini haber vermektedir. Yani insanların cennette değil de, dünyada yaşayacaklarını bildirmektedir. Şeytanın Hz. Âdemi aldatması, insanın dünyaya gönderilmesine sadece bir sebep olmuştur.

    Diğer taraftan, meleklerden farklı olarak insana nefis ve şehevi hisler verilmiştir. Bu hislerin akislerinin görülmesi için insanların dünyaya gönderilmesi, onlara bazı sorumlulukların verilmesi ve bir imtihana tabi tutulması gerekliydi. Ta ki, insan bu imtihan ve tecrübe sonunda ya cennete layık bir kıymet alsın, yahut cehenneme ehil olacak bir vaziyete girsin.

    İnsan niçin yaratılmış?

    “İnsan niçin yaratılmış?” sorusuna sıkça muhatap oluruz. Böyle bir soruyu kendimize yahut bir başkasına sormamız, bizim için büyük bir İlâhî ihsandır. Şöyle ki: Bu soruyu güneş kendisine soramadığı gibi, bir başka yıldız da güneşe sorabilmiş değil. Yine bu soruyu bir arı bir başka arıya, yahut bir koyun berikine sormaktan aciz. Demek oluyor ki, bu sorunun cevabını arayan insanoğlu, kendi varlığını istediği sahada kullanma konusunda serbest bırakılmış; bir arayış içinde ve bu konuda bir imtihana tabi tutulmuş.

    Bu imtihanı kazanmanın tek yolu, sorunun cevabını bizi yaratandan öğrenmemizdir. Bu noktaya varan insanlar gerçeğin kapısını çalmış olurlar. Ve kendilerine Kur’an lisanıyla, Peygamber diliyle cevapları verilir.

    “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet -kulluk- etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56)

    Nur Küllîyatı'nda ibadete “marifet” manası veriliyor. Bu mana üzerinde çoğu tefsir alimlerimiz ittifak etmişler. Namaz, oruç gibi ibadetler ise bu marifetin neticesidir. Yani, insan nimetin şükür gerektirdiğini idrak edecektir ki, sonra bu şükür ve hamd vazifeni yerine getirsin.

    İnsan, bu kâinatı dolduran İlahi mucizelerin tefekkür ve hayreti icap ettirdiklerini bilecektir ki, tespih ve tekbir vazifesini ifa etsin.

    İnsan, başka insanlara merhamet etmesi gerektiğinin şuuruna erecektir ki zekât ve sadaka verme yolunu tutsun.

    Bütün bunlar imanın ve marifetin, yani Allah’a inanmanın ve onu tanımanın meyveleridir.

    Nur Külliyatı'ndan bir marifet dersi:

    “Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet-i küllîye-i insaniyedir.” (Sözler, s.264)

    Rububiyet, terbiye edicilik manasına geliyor. Bütün âlemlerin her birinde bu fiil bir başka şekilde, bir başka güzellikte, bir başka mükemmellikte kendini gösteriyor. Ve biz her namazda Fatiha sûresini okurken âlemlerin Rabbine hamd etmekle bu farklı terbiyelerin şuurunda olduğumuzu ilan etmiş oluruz.

    Işıklar âlemini de Allah terbiye ediyor, gözler alemini de. Ve biz, güneşin ışık verecek şekilde, gözümüzün de ondan faydalanacak biçimde terbiye edildiklerini düşünerek Rabbimize şükretmekle “tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet” vazifemizi yerine getiririz.

    Gıda maddelerinin yenilecek şekilde, ağzımızın, dilimizin, midemizin de onlardan faydalanacak tarzda terbiye edildiklerini nazara alarak, Rabbimizin bu sonsuz ihsanlarını hayret ve teşekkürle karşıladığımızda, yine o rububiyete karşı ubudiyetle mukabele etmiş oluruz.

    Kâinatın yaratılması insan için, insanın yaratılması ise ubudiyet içindir. Burada dikkatimizi iki kelime çekiyor; âlâ ve küllîye kelimeleri. Bu iki kelime bize bu vazifeyi yapan daha başka varlıklar da olduğunu haber veriyorlar. Şu var ki, insan ubudiyet vazifeni onlardan daha üstün ve daha küllî bir derecede yapabilecek bir istidada sahip. Sözünü etmek istediğimiz bu varlıklar, meleklerle cinlerdir.

    Bir melek, bir meyveyi tefekkür ederken, dünün şekilsiz, renksiz elementlerinin bugün güzel bir varlık haline gelmelerini, sert ağaçtan bu yumuşak meyvelerin çıkmasını hayretle seyreder. Ama o meyvenin tadını, vitaminini, kalorisini düşünemez, tefekkür edemez. Zira, istidadı buna müsait değildir.

    İnsana bu noktada bambaşka bir kabiliyet verilmiştir. O, aklıyla, hayaliyle sadece hazır eşyayı değil, o anda görmediği nice şeyleri hatta geçmişi ve geleceği düşünebilir. Böylece fikri, düşüncesi, anlayışı ve feyzi küllîleşir. Eline aldığı bir meyveyi yerken, o anda bir milyonu aşkın canlı türünün sonsuz denecek kadar çok fertlerinin rızklandıklarını, kendisinin de bu İlâhî sofradan faydalanan bir fert olduğunu düşünebilir ve böylece Allah’ın Rezzak ismini küllî manada tefekkür etme imkanına kavuşur.

    Dilerse, düşüncesini geçmiş ve gelecek zamanlara da götürür. Bütün zamanlarda ve mekânlardaki her türlü nimeti ve onlardan istifade edenleri, hayalinin yardımıyla, birlikte düşünür ve tefekkürü daha da küllîleşir.

    Bütün İlâhî isimlerin tecellileri için benzer şeyler söylenebilir.

    Nur Küllîyatı'nda, “İyyake na’büdü” “Biz ancak sana ibadet ederiz.” âyetinin açıklaması yapılırken, ayet-i kerimede niçin "ben" değil de "biz" denildiğine dikkat çekilir ve böyle denilmekle üç ayrı cemaatin kastedildiği ders verilir. Bunlardan birisi bütün müminler, diğeri vücudumuzda vazife gören ve her biri kendine mahsus bir ibadetle meşgul olan bütün organlar, hücreler, duygular,.., üçüncüsü ise bütün bir varlık âlemi.

    Demek oluyor ki insan, bütün varlık alemi namına “İyyake na’budü” diyebilecek bir kabiliyettedir. İşte tek başına da namaz kılsa, ferdiyetten kurtulup bu üç cemaatin ibadetlerini Rabbine takdim eden insan küllî bir ibadet yapmış demektir.

    İnsanın bu kâinata meyve olması da böyle bir neticeyi doğurmaktadır. Bir ağacın bütün birimlerini şuurlu farz verseniz, en küllî tefekkürü meyve yapacaktır. Çünkü meyvenin içindeki çekirdek bütün ağaçtan süzüldüğü için o meyvede ağacın tümünün ibadetlerini temsil etme, tefekkür etme kabiliyeti bulunacaktır.

    Bu küllî ubudiyeti en ileri derecede yapanlar kâinat ağacının en mükemmel meyveleri olan peygamberler ve özellikle Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm.)'dir.

    “Maksad-ı âlâ ve ubudiyet-i küllîye” manalarıyla şu kutsî hadis arasında yakın bir ilgi vardır: “Sen olmasaydın ben felekleri yaratmazdım.” Nur Küllîyatı'nda insanın vazifesiyle ilgili birçok bahis mevcut. Bunların bir özeti olarak birkaç maddeyi takdim etmek isterim:

    - Ruhuna bir İlâhî ikram olarak takılan, ilim, irade, görme, işitme gibi sıfatlarını Allah’ın sıfatlarını bilmeye bir vasıta olarak kullanmak. Kendi ruhundan İlahi sıfatları bilmek için açılan bu marifet pencerelerini iyi değerlendirmek.

    - Akıl kuvvetini hikmet dairesinde, şehvet kuvvetini iffet dairesinde, gazap kuvvetini şecaat dairesinde kullanmak.

    - Muhabbetini ancak Allah’a vermek ve mahlukatı da yine Onun namına, Onun isimlerine ayna olmaları, kemaline işaret etmeleri, cemalinden haber vermeleri cihetiyle sevmek.

    - “İbadatın bütün enva’ına müstaid bir fıtratta” yaratıldığının şuurunda olup, bütün ibadet çeşitlerinin ayrı ayrı feyizlerinden azami ölçüde nasiplenmeye çalışmak.

    - Kendisine verilen “kalb, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirmek.” Böylece bunların her birini kendine mahsus ibadetiyle meşgul etmek.

    - Duygularının her biriyle Allah’ın rahmet hazinelerinden birini açmak, ondan güzelce faydalanmak ve küllî şükretmek.

    - Aczini ölçü alarak Allah’ın kudretini, fakrına bakaran Onun rahmetini, noksanlıklarını düşünerek Onun kemalini tefekkür etmek. Rabbini sonsuz kemal, rahmet ve kudret sahibi, kendi nefsini ise yine sonsuz aciz, fakir ve noksan bilmek.

    - Ruhunu günahlardan, bedenini de her tüllü kirlerden, pisliklerden uzak tutarak İlahi huzura çıkmak.

    - Kendini Allah’ın en mükemmel eseri olma cihetiyle meleklerin, ruhanilerin seyrine, temaşasına güzelce sunmak.

    İşte insan bu gibi ulvî gayeler için yaratılmıştır. Ama ne yazık ki, bir çok insan, kendini unutmuş ve bu gayelerden gafil olarak sadece dünya hayatını rahat bir şekilde geçirmek için çabalar. Bütün kâinatın ibadetlerini temsil etme kabiliyetine sahip olduğu halde, sadece çevresindeki bir gurup insanın teveccühlerini kazanmayı ve kendisini onlara beğendirmeyi hayatına gaye edinir.

    Bir süre sonra kendisi de, o insanlar da dünyadan göçüp gitmekte ve bütün bu gayeler de onun bedeniyle birlikte adeta toprağa gömülüp kaybolmaktalar.

    Allah'ın Bizim İbadetimize İhtiyacı Var mı?

    Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her şey Ona muhtaç olan Yüce Allah’ın, bizim gibi âciz kulların ibadetine hiç mi, hiç ihtiyacı yoktur. O, bizim hiçbir şeyimize muhtaç değildir. Çünkü kâinat ve içindekiler, ne varsa her şey Onundur, Onun mülküdür.

    Son derece âciz ve zayıf bir kul olarak bizler muhtaç ve fakiriz. İhtiyaçlarımız ebede kadar uzanmış; bir çiçeği istediğimiz gibi, bir baharı da istiyoruz. Hatta ebedî cenneti de istemekten kendimizi alamıyoruz. Dünya bizim olsa bile, istek ve arzularımızı tatmin edemiyoruz. Hâl böyle iken, ihtiyaçlarımızın sadece çok az bir kısmını elde edebiliyoruz. Sonsuzluğa uzanan ihtiyaçlarımızın temin edildiği mekân, ebedî saadet menzili olan cennettir.

    Yüce Allah’ın ibadetimize ihtiyacının olmadığını ve hakikî muhtaç olanın asıl bizler olduğumuzu şöyle bir misâlle açıklamamız mümkündür:

    Hasta olduğumuzda doktora gideriz. Doktor, hastalığımızı teşhis ettikten sonra, bir reçete yazar. Sonra da ilâçları belirtilen saatte kullanmamızı ısrarla ister. Doktorun niyeti, bir an önce hastasının şifa bulup rahata kavuşmasıdır. Doktorun bu iyi niyetine karşı kalkıp, “Doktor Bey, bu ilâçları kullanmamın sana bir faydası var mı? Bir ihtiyacın mı var ki, bu acı ve tatsız ilâçları tavsiye ediyorsun?” dememiz hem yersiz bir hareket olur, hem de kendimizi gülünç bir duruma düşürmüş oluruz.

    Bu misalde olduğu gibi, insan olarak mânen hastayız. Günah ve şüphelerin kalb ve ruhumuzda açtığı yaralarla mânen dertliyiz. İşte Yüce Rabbimiz, duygu ve lâtifelerimizi günah paslarından temizlememiz, parlatıp nurlandırmamız ve bu mânevî dertlerden şifaya kavuşmamız için yaramıza bir merhem, dertlerimize bir ilâç olarak ibadeti emretmiştir. Mesele bu kadar açık ve berrak iken, yine kalkıp da, “Yâ Rabbî, bizim ibadetimize ne ihtiyacın var, niçin ibadet etmemizi bizden ısrarla istiyorsun?” dememiz, hastanın doktora çıkışmasından bin defa daha yersiz ve gülünçtür.

    Bunun yanında kulluk vazifesini yapmayın ibadeti terk eden kişiyi Cenab-ı Hakk'ın dünyada mânevî sıkıntıya, âhirette şiddetli azaba çarptıracağını beyan buyurmasının hikmet tarafını şöyle bir misalle izah edebiliriz:

    Milletin canına, malına ve namusuna zarar veren bir kişi yakalanıp, hâkim karşısına çıkarıldığı zaman, hâkim suçluyu cürmüne göre cezaya çarptırır, mahkûm eder. Bu adam cezayı hak ettiği için kimse kendisine acımaz ve “Yazık oldu” demez.

    Mutlak adalet ve kudret sahibi olan Cenab-ı Hak da, ibadeti terk etmekle bütün varlıkların hukukuna tecavüz eden insanı, dünyada ruhî sıkıntılara, âhirette de cehennem azabına çarptırır. Bu da aynı hak ve adalet olur.

    Gerçekten de, canlı cansız her varlık kendilerine mahsus dillerle Yaratıcısını tesbih eder, verilen vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirir. Meselâ toprak, içine atılan her bir tohuma saksılık eder, filizlinmesine yardımcı olur. Su, dünyaya hayatı bahşederek vazifesini mükemmel bir şekilde görür. Ateş, insanların yiyeceğini pişirmek, onları ısıtmak ve daha pekçok vazife görmek suretiyle kendine düşeni eksiksiz yapar.

    İşte, insan kâinata iman gözüyle bakmamak ve kulluk vazifelerini, ibadeti terk etmekle mahlûkatın da ibadetini göremiyor, onları başıboşlukla itham ediyor ve sonunda inkâra kalkışıyor. Onların Allah tarafından vazifelendirilmiş birer unsur olduklarını da inkâr ettiği için, mânen hukuklarına tecavüz etmiş, zulmetmiş oluyor. Bunun için de, cezası bir iken, mahlûkat adedince artış gösteriyor.

    Ayrıca, ibadetsiz insan kendi nefsine de zulmediyor. Her şeyden önce, insanın ruhu, bedeni ve bütün âzaları kendisine bir emanettir. İnsan, sahip olduğu bütün nimetler için ne bir fiyat ödemiştir, ne de ödemeye gücü yeter. Meselâ, gözümüze hangi kuvvetimizle sahip olduk veya eğer satın alacak olsaydık, değerini takdir edip, ödeyebilir miydik? Bu nimetlerin gerçek sahibi Allah olduğuna göre, onları vazifesiz de bırakmamıştır. Bilhassa namaz kılarken, bütün lâtife ve hislerimiz de hisselerini almaktadır.

    İşte insan ibadeti terk etmekle, bütün âza, duygu ve lâtifelerini âtıl bir vaziyete sokmuş sayılıyor. Böylece kendi nefsine de zulmederek cezaya müstahak hâle gelmesine sebep oluyor.

    İnsan bilerek veya bilmeyerek yaptığı bütün bu zulüm ve haksızlıkların cezasını dünyada ve âhirette çekeceği için, kendi kendini azabın içine atmış oluyor!..

    Selam ve dua ile...
    Sorularla İslamiyet




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Polydos

    quote:

    Orijinalden alıntı: krstarica

    quote:

    Orijinalden alıntı: Lokomatif Portakal

    quote:

    Orijinalden alıntı: krstarica

    quote:

    Orijinalden alıntı: kesnek


    quote:

    Orijinalden alıntı: JackGhosen

    quote:

    Orijinalden alıntı: kesnek

    Özet: Neden varız? Niye akıllıyız?

    Öncelikle adminlerden ricam konunun kapatılmaması.Yorum yapacak arkadaşlardan da ricam konunun kapatılmasına sebep olacak şeyler yazmamaları. Sadece biraz kafa yoralım istiyorum.

    1-yaratıldığımızı varsayalım. Yaratıldık ama neden? Niçin bir yaratıcı bizi yaratma gereği duydu? age of empires oynamak gibi bir şey mi bu. Can sıkıntısı mı nedir ?
    islama göre Kuranda ancak bana kulluk etsinler diye yarattım deniyor. Ama nedenbir Tanrı insanların ona kulluk etmesini istedi? Tanınmak mıydı amaç. Özellikle semavi dinlerde ödüle ulaşmanın koşulu iyi işler yapmaktan ziyade Tanrıyı tanımak,onun rızasını kazanmak. Bu koşul sağlandıktan sonra iyi işler yapıp kötülüklerden kaçınmamız isteniyor

    2-Evrim. Eğer canlılık herhangi bir şekilde kendiliğinden başladı diyelim. Evrildik ve bizler oluştuk.Yani en mükemmel zekaya sahip canlı biziz şuan dünyada.Peki bu bilince nasıl sahip olduk.Şuan sorgulayan gelişen bir biz varız dünyada.Dünyayı evreni sorguluyoruz ama neden? Evrim hakkında çok detaylı bilgim olmdığını belirteyim. Sadece şöyle bir teori duymuştum. Bir kaplanın keskin dişlri.bir çıtanın hızı vs. Doğada yaşamda kalması için gerekli özellikler ama insan hızlı koşmasıyla veya güçlü kollarıyla hayatta kalamazdı bu yüzden zekası geliştikçe gelişti ve kendini koruyacak aletler falan ysptı... ama burada da aklımıza şu geliyor. Neden bir king konga evrilmedik. Çok güçlü devasa bir canlı olabilirdik. Ya da ortak atalarımız iki kola ayrılmayıp sadefe şempanze yönünde evrilebilirdi

    Şuan biz neden varız? Neden düşünebiliyoruz? Niye sorguluyoruz? Eğer biz de dşünemeyen varlıklar olsaydık bu dünyanın anlamı olur muydu? Ortalıkta dolaşan aslanlar zürafalar yaşayıp gidecekti. Ve hiçbiri yanımızdaki galaksileri bilemeyecekti. Hiçbir güneş sistemini bilmeyeceklerdi.Böyle de olsaydı çok anlamsız olurdu. Yani dnyanın ve evrenin akıllı bir varlık için oluşmuş-oluşturulmuş olması gerekiyor

    Bir de şu ihtimal var. İnsan daha uzuuun yılkar evrlmeye devam edip çok üstün varlıklr haline grlebilir. 1-2 milyar yıl sonraki insanlar evrene hükmedebili bile belki.

    Müslümanım çok şükür ama şunu düşününce kafayı yer gibi oluyorum beyin kıvrımlarım acıyor resmen...

    "Allah doğurmamış ve doğurulmamıştır" İhlas Suresi

    Allah insanları yaratmadan önce ne yapıyordu ?

    Eğer melekler, şeytanlar ve cinler varsa onları yaratmadan önce ne yapıyordu ?

    Hiç birşey yokken bile tek başına var olan bir varlık düşünüyorum sonra 1 milyar yıl geri gidiyorum, 1 daha...

    Onu doğuracak bir varlık bulamıyorum, daha geri gidiyorum, daha geri gidiyorum, en geriye gidiyorum.

    Zihnim daha geriye gidemiyor ama o varlığın nasıl oluştuğunu düşünürken kafayı yer gibi oluyorum.

    Düşünsenize zaman kavramı yok, yok kavramı bile yok ama bizleri yaratan yaratıcı var ve nasıl var oldu bilmiyoruz.

    Bu durumda VAR olmak ya da YOK olmak kavramı da yok demek geliyor içimden ama şuan klavyeye bastığım parmakları görüyorum.

    Şimdi bir ateistin bana zaten YARATICI diye birşey yok diyeceğini biliyorum o yüzden onlar da şunu düşünsün.

    İnsanlar evrim geçirmeden önce, dinazorlardan önce, big bangden önce, ilk maddeden önce ne vardı ?

    İlk madde yokken var olan yokluğu bana resmedebilecek ateist buyursun gelsin.



    Ben de şimdlik müslümanım ama varoluşumuz hakkında en akla yatan teori evrim diye düşünmye başladım. Yaratılış fikri çok basit. Yaratıcı insanı yarattı dünyaya koydu.bu kadar.Şempanzelerle maymunlarla dna ımızın bu kadar benzemesi tamamen bir imtihan vs. Saçma gelmeye başladı. En basitinden lisede solunumu öğrendiğimizde glikoliz enzimlerinin tüm canlılarda bulunması aynı kökten geldiğimize bir delil diye düşünmüştüm.Evrimi evreni araştırdıkça her şey akla uygun gelmeye başlıyor. Üstelik o raslantısal olaylar sanıldığı kadar ihtimal dışı şeyler de değil.

    Bütğn bunların yanında bir de felsefeyle ilgilendim.Genelngeçer ahlak yasaları,vicdan.Vs. aslında iyi insanlar olmak için bir tanrıya bir cehennee inanmamıza gerekte yoktu.

    Son olarak son cümlen için de şunu söyleyeyim.Evren hep vardı. Ezeli ve ebedidir. Yani evreni de sonsuz kabulnediyoruz günümüzde dimi? Aynu tanrı gibi. Düşnünce tanrıda pek farkınyok gibi.Tanrıyı sadece doğrulmamıştır kabul ederek kökenini arayamıyoruz diye işin içinden çıkıveriyoruz. Evren =tanrıdır belki. Panteizm.

    Peki bir şeyler tesaduf eseri oldu diyelim denk geldi insan oluştu çevremizdeki canlılar oluştu değil mi? Peki insanlık bu gezegende var olduğundan beri neden tek bir küçük canlı bile yoktan var olmadı? İnsanlıktan önce ya da insanlık yokken mi bütün tesadufler mucizeler gelişti?

    Neden bir televizyon gibi basit bir bileşen elektronik cihaz bile bir rastlantı sonucu oluşmuyor da insan gibi bedeninin her noktası inanılmaz bir mekanizma ve hassasiyette çalışan tesadufi bir canlı oluşuyor.

    İnsanlık bu noktaya tesadufen gelmiş mi hiç baktın mI? Bırak elektriğin icadını, ateşin bile yanması bir takım zor şartların oluşumu sonucunda yanıyor, ve tesadufen yanmıyor iken canlılar tesadufen oluşabiliyor.

    Kusura bakmayın ama evrim teorisi çok gereksiz ve saçma bir şey. Bilimin en birinci kuralı madde yoktan var olamaz iken insanların yaratıcı yok diyip tesaduf demesi bana çok saçma geliyor. İnsandaki DNA dizilimindeki bir sıranın milyonlarca kodon arasında değişmesi insan denen sistemin çökmesine sebep olurken bu kadar kattrilyonlarca tesadufun bir araya gelişmesini dahi tesaduf kabul edinde ortamdaki uyuma hiç mi bakmıyorsunuz? Ekolojik dengeden bir bitkiyi çıkarın tüm canlılık yok olur, dünya nufusundaki arıların bir kısmı ölmesi halinde tüm insanlık nesli hatta canlılık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırken tesadüf demek çok saçma; saçma çünkü hadi insan katrilyonlarca tesadufi bir orantı içerisinde oluştu arkadaş çevrendeki afedersin kadın ve erkeğin üreme organlarının şekilleri bulundukları konumları bile tüm bu 1 insan için oluşan sonsuz derecedeki tesadüfi oluşumun dışındaki bambaşka bir tesadüfi olay olarak karşına çıkıyor afedersin o üreme organı kadının erkeğin farklı yerinde olsa insanlık üreyemeyip yok olur. Hadi bunlarda olsun yav, köpeklere, hayvanlara , denizdeki canlılara bak hepsinde aynı sistem aynı oran, sen kağıda bir hayvan resmi çizerken bile hata yapıyorsun tesaduf eseri resim çizemezken bir köpeğin ağzındaki dişleri müthiş derecede inanılmaz kapanma kavis düzenini hiç incelediniz mi? O dişlerden biri bile biraz uzun olsa o hayvan ağzını düzgün kapatamaz. Her şey nasıl tesadüfen oluşsun bunun aklımantığı olamaz bunu savunan düşünmeyen insandır bu çok net.

    Evrenin bir yaratıcısı yok demek, Güneş yok demekle aynı şey.

    Evet, Tanrı apaçık bazı şeyleri ortaya bilerek koymamış o onun bileceği iş, onun hikmetidir. Bizim sınanmamız isteniyor tarafınca eğer ki bilmemizi isteseydi amaç sınanmak olmasaydı, dini kitaplara gerek yoktu hiç zaten içgüdüsel olarak bizi kendine itaat edecek şekilde direk kodlardı, ve ona itaat ederdik. Pek tabi bu düşünemeyen canlılar olması gibi bir hayvanı doğar doğmaz atın suya en doğal bir yüzücü olarak nasıl yüzeceğini görün bunu Tanrı ona kodlamış çünkü aynı şekilde bizede kendi varlığını kodlardı. Demek ki bazı şeyler muallakta ikilemde kalınmasını bu dengenin sınanmak adına en güzel denge olduğunu tüm evren için uygun görmüş.

    Tüm bu tesadüfler sırf canlıların oluşumu için bile gerçekleşse arkadaş gezegen şartlarıda önemli bak bugun bir tane bile dünya üzerinde yaşayan canlı uzaydaki bir gezegende yaşayamıyor. Oradaki ihtimallere gaz, oksijen, atmosfer dengesine girmiyorum bile. Güneşin bile uzaklığı işin içine tesaduf girdiğinde ne kadar uç bir rastlantısal oran çıkıyor. Ay eğer şu an dünyadan birden 10 km uzaklaşsa o sonsuz genişlikteki uzayda dünyadaki hayat biter. Okadar çok tesaduf varki, ama nedense sen bu kadar büyük tesaduflerın gerçekleşeceğine inanabiliyorsunda atıyorum hiçbir konuda bilgin olmyan okuldaki bir sınava girip sorulara sallama cevap yazdığında bile geçemeyeceğine baştan emin olabiliyorsun .


    Bu da YARATICININ işte insanlığa cilvesi bu ikilem olmasaydı Tanrı kendi varlığını direk zaten ifşa etmek istese yapardı.

    Birincisi, evrim canlılık tesadüfen oluştu demez. Evrim canlı vardı sonra evrim geçirdi der. Gerisi onu alakadar etmez. Canlılığın nasıl oluştuğuna dair şu an kesin bir şey söylemekte mümkün değil. Nitekim varsayalım canlı tesadüfen oluştu. Mümkündür. Neden şu an olmuyor, çünkü canlılığın oluştuğu anki dünyayla şu anki dünya aynı değil. O zaman dünyanın içinde bulunduğu şartlar öyle garip ve abuk ki. Kimyevi bir çorba misali ne nerde noluyor belli değil. Acayip bir ortam. O yüzden o kadar çok değişken var ki bir sürü şey canlılığın oluşmasını tetiklemiş olabilir. Şu an dünya o zamanki gibi olmadığından şu an böyle bir şey olmuyor.
    Bir televizyon rastlantı eseri oluşmaz çünkü televizyon canlı bir organizma değil. Televizyon değişim de geçirmez çünkü televizyon canlı bir organizma değil. İnsan tesadüfen oluşmadı evrim sonucu oluştu. Ve bu milyonlarca yıl aldı.

    Evrim teorisi çok gereksiz ve saçma bir şey demen bir şey ifade etmiyor. Bugün bilimsel çevrede evrim teorisi %99 kabul edilmiş bir şeydir. Evrim teorisini temel alan bir sürü araştırma yapılmaktadır vs vs. Bunları bilmemen imkansız zaten.
    Madde yoktan var olmuyor zaten. Dünyada hazır tonla madde var. Bir bitki türü yokolsa dünya yokolmaz. Halihazırda her yıl binlerce tür yokoluyor yerine yüzlerce yeni tür ortaya çıkıyor. Zamanında olmayan türler bu gün var. Bugün olmayan türler zamanında vardı. Dinozorlar yokolunca dünya yok mu oldu?
    Evrim tesadüfen işleyen bir mekanizma değildir. Mutasyonlar tesadüfidir. Doğal seçilim tesadüfi değildir. Doğal seçilim uygun olana gider. Yani sence ikisinin de aynı üreme organına sahip olması durumunda üremeleri imkansız olmaz mıydı? E o zaman evrim bu durumda bir şeyler yapmak zorunda ki canlılığın nesli devam edebilsin.
    Öyle köpeğin dişi biraz uzun olsa şöyle olur şu böyle olsa böyle olur tamamı sallama. Yok öyle bir şey. Ayrıca yılda kimbilir kaç bin tane özürlü hayvan doğuyor. Özürlü insan doğuyor. Bu genetik yanlışlık olduğunda bu hayvanlar ya yaşayamıyor ya da dışarıdan bir müdahaleyle yaşayabiliyor. Yani öyle mükemmel filan bir durum yok.
    Hadi diyelim dediğin gibi tarihin bir zamanında bir köpeğin tüm dişleri öyle gelişti ve ağzını kapatamadı. O zaman o hayvan ağzını kapatamadığı için üreyemeye bile fırsat bulamadan ölecek. Doğal yaşamdan seçilim sonucu elenecek. Sonuçta ortam eli yüzü düzgün köpeklere kalacak.
    Varsayalımki Tanrı dediğini yapıyor. Varsayalımki Tanrı evrim mekanizmasını oluşturdu. Ve bunun görülebilirliğini sınav dolayısıyla çok kısıtlı yaptı. Şimdi sen diyorsunki abi muazzam her şey süper nasıl evrim olacak imkansız diyosun Tanrının gücünü kısıtlandırıyorsun. Halbuki belkide Tanrı bütün bu zıtlıklara rağmen evrimi yarattı(ha zıtlık yok orası ayrı), senin de ona inanmanı istiyor. Bunu da sınav olarak koydu. Sen şimdi inanmıyosun diye cehenneme gidecen. Hoş mu?


    İnanmayan neden cehenneme gidesin ki demişsiniz ayrıca hoş olur mu?

    Zaten savaş onun savaşı mücadele sınav onun sınavı, tüm semavi dinlerdeki ortak payda budur.

    İnanmayan tabi cehenneme gidecek, sınav ve amaç o ise, bu onun iradesinde olan bir şey çünkü tıpkı kötülük ve iyilik yapmak gibi.

    İnanman için çok seçenek sunuluyor hepsini geçtim inanmamak sırf korkumda olurdu, semavi dinler olmasaydı bile çünkü 70 yıllık muhtemel ömrümde, bir kimseler gözünde eğer ki Tanrı yoksa aptal düşmeye razıyım sonunda en fazla 70 yıl aptal olarak anılırım inançsızın gözünde ama ya varsa, ebedi bir cehennem ve huzursuzluk o zaman inanmayanların kapısını çalacak her halükarda inanç bir şey kaybettirmez. Ama inançsızlık çok şey.

    Yani tamamen çıkar için inanıyorsunuz.Yazdıklarınızdan bu çıkıyor.

    Sen bunu anladıysan tebrik ederim, anlayışın türünüzle hayatta çok başarılı olursunuz. 100 cümlelik konudanda orayı cımbızlamak ayrı bir yetenek. Ayrıca inancın açıklamasını bakın, inanç zorlama ya da bir takım menfaatler üzerine kurulan bir şey değildir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi krstarica -- 6 Eylül 2015; 22:49:57 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sakuragi Hanamichi

    bu sorunun cevabi her seyden once ne vardi sorusuyla ortusuyor. bunu su an bilemiyoruz. ama hayvanlardan farkli bir canli turu degiliz onu biliyorum

    Evet o da ayrı bir mevzu zaten.

    Her şeyden önce ne vardı ?
  • mural555 M kullanıcısına yanıt
    lütfen başka yerde post kasın.Sorularla islamiyetin ne düşündüğünü merak etsem açar bakardım zaten ki baktım da,link koy git kardeşim olduğu gibi koca yazıyı niye koyuyorsun buraya.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: 1881-1938

    O kadar alakasız şey yazdıım cevap attın son mesajıma bir cevap yaz sana zahmet

    son mesajın değil miydi o zaten

    görememiş olabilirim hangisi?

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mural555

    Allah, kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu?
    Bu sorunun temelinde "zaman" ve "ezel" kavramlarının yanlış değerlendirilmesi yatmaktadır. İnsan, zaman ve mekân içerisinde yaşadığı için her hâdise ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte ve ezel kavramını da zaman içinde düşünmekle yanlış bir kıyas yapmaktadır. Bu soru böyle yanlış bir kıyasın neticesidir.


    "Zaman", mahlûkatın yaratılması ile başlayan ve içerisinde "olaylar zincirinin birbirini takip etmesi", "mahlûkatın birbiri ardınca akıp gitmesi" gibi hadiselerin cereyan ettiği mücerred bir kavramdır. Bütün mahluklar, bu zaman nehrinin içerisinde daima hareket etmekte ve akıp gitmektedirler. Mevcudatın yaratılması, değişimi, yaşlanması ve ölümü hep bu nehir içerisinde cereyan eder.


    "Geçmiş, şu an ve gelecek" olmak üzere üçe ayrılan zaman, nisbî yani göreceli bir ifadedir. Yaşadığımız an, bir an öncesine göre gelecek idi, bir an sonrasında ise geçmiş olarak isimlendirilecektir. Bu ve benzeri bütün nisbetler ve izafetler mahlûkata göredir. Yâni, "asır, sene, gün, dün, bugün, yarın..." ancak mahlûkat için söz konusudur.


    Ezel'e gelince, ezel zaman itibariyle bir sonsuzluk demek değildir.


    Ezelde "geçmiş, şu an, gelecek, mekân ve mahlûk" yoktur. Zihin ezel hakkında bir zaman silsilesi tasavvur edemez. Zaman "devir, asır, yıl, ay, gün, saat, saniye, an..." gibi birimlere taksim edildiği halde, ezel için böyle bir taksimat yapılamaz. Ezel için bir başlangıç noktası da tasavvur edilemez.

    Ezel, mutlak varlığın ancak mekân ve zamandan münezzeh olan Allah’a mahsus olmasından ibarettir. Bu gerçeği, Peygamber Efendimiz (asm.) "Allah vardı; beraberinde başka birşey yoktu."(1) hadîsi ile beyan buyurmuştur.


    O halde Cenâb-ı Hakk'ın ezelî olması demek, O'nun kıdemi demektir. Yâni, “yegâne ve tek bir" olan O Vâcib-ül Vücud'un“evveliyetine bir başlangıç olmadığı” manasındadır.

    Cenab-ı Hakk’ın ezeliyeti, devam ve bekası hâdiselerin zaman içerisinde akışı şeklinde düşünülemez. O’nun kıdem ve bekâsı hakkında zaman, boyut, silsile, geçmiş zaman, şu an ve gelecek söz konusu değildir. Öyleyse, zaman kavramı maziye doğru hayâlen ne kadar uzatılırsa uzatılsın Cenâb-ı Allah'ın ezeliyeti ile mukayese edilemez. Zamanın başlangıcından geriye doğru hayâlen gitsek ve şu kâinat gibi milyarlarca kâinat daha yaratıldığını düşünsek bu hayâli ve vehmî zaman yine Cenâb-ı Hakk'ın ezeliyeti ile beraber olamaz ve O'nunla kıyasa girmez. Zira, böyle bir mukayese, Kadîm'i (evveli olmayanı) hâdis (sonradan yaratılan) ile, mahlûku Hâlık ile, sonu olanı, sonsuzla mukayese etmek demektir.


    Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi; Cenâb-ı Hak Kadîm'dir, ezelîdir; zaman ise mevcudatın yaratılması ile başlamıştır. Mevcudat yaratılmadan önce zaman yoktu ki, Allah hakkında böyle bir soru sorulabilsin.


    Bu soru ancak şöyle sorulabilir:

    "Ezelde Allah vardı. O'nunla beraber hiçbir şey yoktu. O halde ezelde Allah ne yapıyordu?"

    Bu soruya cevap vermeden önce şunu ifade edelim ki, ezelde bir şey yapmak Cenâb-ı Hakk'a -hâşâ- vâcib olmadığı gibi, birşey yapmamak da O'nun için bir noksanlık değildir. Zira O, mahlûkatı yaratmasa da sonsuz kemâldedir. Yâni, mevcudatı yaratmakla kemâlinde bir artış, yaratmamakla da bir noksanlık olmaz.


    Bu kısa açıklamadan sonra, söz konusu soruyu iki maddede cevaplandıralım:


    1) Cenâb-ı Hak ezelde, kendi Zâtını, ulûhiyyetine mahsus izzet ve azametini, cemâl ve kemâlini bizzat müşahede ediyordu. Kudsî Zâtını ulûhiyetinin şanına uygun bir surette hamd, tenzih ve takdis ediyordu.


    Allah’ın zâtını kemâli ile bilmek ancak O'na mahsus olduğu gibi, kendisini kemâliyle takdis ve tahmid etmek de yine O'na mahsustur.


    Marifetullah'ta en ileri mertebede olan Peygamber Efendimiz (asm.) mi'râc mucizesi ile Allahü Azîmüşşân'ı bizzat gördüğü halde O’nu hakkıyla bilmek ve lâyıkıyla takdis ve tahmid etmekteki aczini şöyle itiraf etmiştir:


    "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben seni lâyıkı vechi ile bilemedim. Sana hakkıyla şükredemedim. … "(2)


    Diğer bir hâdis-i şeriflerinde ise "Sen kendini sena ettiğin gibisin." buyurmuştur.(3)


    2) Cenâb-ı Hak mukaddes varlığına, kudsî sıfatlarına ve esmâ-i İlâhiyesine tecelligâh olacak eşyanın hakikatlarını, mahiyetlerini, plân ve programlarını, manevî miktar ve suretlerini ezelde dâire-i ilminde takdir ve müşahade etmekteydi. (4)


    O Zât-ı Zülcelâl, lütuf ve keremi ile dâire-i ilmindeki bu mahiyetlere harici vücud giydirmeyi irâde buyurdu. Ve "kün" emrini verip mevcudatı halk etti. Bu halk ve icad mahlûkat için bir ihsan, lütuf ve ikram idi. Yoksa, mahlûkatı yaratmakla O Zât-ı Akdesin kemâlinde bir artış olmamıştır.

    Şu hususu önemle belirtelim ki, Cenâb-ı Allah'ın gerek kendi zâtını müşahede etmesi, gerekse ilmindeki eşyanın mahiyetlerini takdir ve tanzim etmesi zaman içinde değildir. Yâni bunlar bir zaman silsilesi içerisinde düşünülemez. Ezeldeki bu müşahede, bu takdir ve tanzimi insan aklı idrak edemez. Bunun hakikatine ne bir melek-i mukarrebin, ne bir nebiyy-i mürselin idrâk ve marifeti kavuşabilir. Bu hakikat, ancak Allah’ın malûmdur.

    ipnotlar:
    ---------------------------------------
    (1) Buhârî, Megâzî, 67, 74, Bed'u'l-Halk 1, Tevhid 22; Tirmizî, Menâkıb, 3946.

    (2) Elmalılı Hamdi Yazır, H.D.K.D., Cilt 2, S:405.

    (3) Ebu Davud, Salat 340, (1427); Tirmizi, Da'avat 123, (3561); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 51, (3, 248-249)

    (*) Merhum Elmalılı Hamdi Efendi'nin ifadesiyle, Allahü Azîmüşşân ezelde "inayet-i ezeliyesini, yani âlem-i takdir, halk ve icad fiillerini isdar ediyordu. Diğer bir tabirle "kün" emrini veriyordu. Âlemin yaratılması bunu takip etti. Binaenaleyh halk ezelî, mahlûk zamanî oldu."

    Dediklerinize katılmakla beraber eklemek istediklerim var.

    İnsan aklının alamadığı noktalar var. Allah'u Teala tüm noksan sıfatlardan münezzehtir. Noksan sıfatı yoktur. Bazı arkadaşlar/abiler/kardeşler... Kainatı, yaratılışı insan aklıyla, birde bunları bizim bildiğimiz zaman kavramında düşünürseniz işin içinden çıkamazsınız.

    Ayrıca insanlar ve cinler alemi tek başına yok. 28.000 alemden bahsediliyor. Bize göre Evren sonsuz büyüklükte iken Allah'ın katında bir toz tanesi kadar bile değil. Bizce sonsuz olan bu evrende kimbilir dünya gibi kaçtane gezegen vardır.

    Konu sahibi arkadaş. Böyle bir konu açman insanlarda ve özellikle bulur çağına bile girmemiş kişilerde merak uyandırıp içinde yazılanlarla beyinleri sulanabilir.

    Neyse.. Tüm insanlar, inanan yada inanmayan.. Ahiret günü hesap vaktinde (ki inanmayanlar zaten buna da inanmıyor) her şey ortaya çıkacak. Tüm gizli saklı olanlar açıklanacak... Bence Kuran-ı Kerim'i en azından türkçe mealini bir kere okuyun. Anlam veremediğiniz yerde tefsirden yararlanın. Kaynak çok.. Okuyun, bilgilenin..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Şu an bilimin bile bilmediği ve kuran da bahsedilenlerin bile yeni yeni ortaya çıktığını düşünürsek. Evrim teorisinin hikaye olduğunu anlayabilirsin.
    Evrim teorisi bilimin değil, bilgisizliğin getirdiği hayal ürünü ve ideolojik bir teoridir.

    Örneğin insan, bir protein karşılaştırmasına göre tavuklara, bir diğer karşılaştırmaya göre nematod solucanlarına, bir başka analize göre de timsahlara ya da kanguruya benzer çıkıyorsa ve bu canlılar arasında evrimsel bir ilişki kurulamıyorsa insanın bu canlılardan herhangi birinden ya da başka hiçbir canlıdan evrimleştiği öne sürülemez.
    Haydi açıkla
  • 815 mesaj olmu
  • quote:

    Orijinalden alıntı: 1881-1938

    Şu an bilimin bile bilmediği ve kuran da bahsedilenlerin bile yeni yeni ortaya çıktığını düşünürsek. Evrim teorisinin hikaye olduğunu anlayabilirsin.
    Evrim teorisi bilimin değil, bilgisizliğin getirdiği hayal ürünü ve ideolojik bir teoridir.

    Örneğin insan, bir protein karşılaştırmasına göre tavuklara, bir diğer karşılaştırmaya göre nematod solucanlarına, bir başka analize göre de timsahlara ya da kanguruya benzer çıkıyorsa ve bu canlılar arasında evrimsel bir ilişki kurulamıyorsa insanın bu canlılardan herhangi birinden ya da başka hiçbir canlıdan evrimleştiği öne sürülemez.
    Haydi açıkla



    o son yazdıklarınızdan sonra bir şey yazmak hiç içimden gelmiyor ne yazık ki.


    zaten konunun kapatılması için forum desteğe başvurdum,birazdan kapanır konu.Y

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kesnek

    quote:

    Orijinalden alıntı: Lokomatif Portakal


    quote:

    Orijinalden alıntı: kesnek


    quote:

    Orijinalden alıntı: Lokomatif Portakal

    quote:

    Orijinalden alıntı: kesnek


    quote:

    Orijinalden alıntı: tyrant1907

    Allahın biz bahşettiği akıl bu kadar derin mevzuları anlamamız için yeterli değil maalesef, fazla derine inersem kaybolursun kardeş o yüzden boşver dalma bu kadar derinlere

    O zaman agnostisizm en mantıklısı gibi

    çünkü eğer aklımız tüm meseleleri anlamaya yetmiyorsa bilinemezcilik en mantıklısı gibi.Böylelikle öldüğümüzde varsa da deriz ki bu kadar akıl bahşettin bu kadar idrak edebildim.

    Bir insanın Tanrının varlığına ilişkin kesin yargıda bulunması imkansızdır. Ateizm bir inançtır. Tanrının olmadığına inanmaktır. Bilemez çünkü imkansız. Teizmde olduğuna inanmaktır. Deizm dinlere inanmamaktır Tanrıya inanmaktır. ki bu bilinebilir. Yani din var mı yok mu. Bunun için kesin bir yargıya varabiliriz. Belki şu an değil ama gelecekte. Ha bana kalırsa şu an bile varabiliriz. Ama yine Tanrı kısmı sadece bir inançtır.
    Agnostisizm tabiki en mantıklısı. Tanrı var mı yok mu bilemem. Kesin hiçbir yargıda bulunamam. Çok mantıklı. Ama bir şeye inanmak istersen o senin seçimin. İstersen yokluğuna inan istersen varlığına.
    Agnostisizm inanç değildir. Mantıktır. Zorunlu bir mantıksal çıkarımdır. Doğrudur. Kesindir.

    Yani bir de şu açıdan mantıklı,agnostik olup iyi bir hayat sürersek yani içimizdeki vicdan ve evrensel ahlaktan dolayı,öldüğümüzde bir yaratıcıyla karşılaşırsak aklımızın sınırlı olduğunu bu yüzden bilemediğimizi söyleriz ayrıca menfaat için değil de içimize koyduğun vicdanda dolayı iyi insanlar olduk deriz.

    Yani mantıklı derken her türlü olasılığa karşı hazır bir şekilde ölmüş olmak gibi bir şey.

    Bir Tanrı varsa bizi karşısına çıkarıp ee naptın bakalım diyeceğini sanmıyorum. Ya direk cennete alır, ya döngüye falan sokar sürekli reankarne oluruz sonsuza kadar, ya da yok eder gideriz. İlk seçenek bence pek mantıklı değil o yuzden diğer ikisinden birinin olmasını bekliyorum.gsgshagfjafaa

    Şimdi bazıları ölünce hiç olacağına mı inanıyorsun diyor ya hani,e doğmadan önce de bir hiçtik.Buna bu kadar nasıl emin olabiliyorlar anlamıyorum.Yani dediğin 3. ihtimalin olması çok korkunç.HİÇLİK. düşünsene yoksun abi ya.yoksun resmen.Hani çok garip bir şey gerçekten.

    ilk dediğin ihtimalim olmasını isterim ben açıkçası

    Hiçlik korkunç bir şey. Ama cehennemin yanında hiçbir şey. Bir gün ölurken içimde yaşayacağım korkuyu şu an bile hissedebiliyorum. Düşünsene son saniyelerini yaşıyoaun. Bir kaç saniye sonra bir ihtimal sonsuz cehennem seni bekliyor. O an ki korkumu düşünemem bile. Yine de hiçliği cehenneme tercih ederim. Hiçsin. Hiç olduğun andan itibaren senin için fark etmeyecek zaten.anlamayacaksın bile. Uyku hali gibi.
    Yani ben de isterim herkesi cennete alsınlar. Ama cennetin içimdeki sonsuza kadar yaşayabilme ve sonsuza kadar mutlu olma isteğimden başka bir şey olmadığını biliyorum. Bunu bildiğim için de boyle bir şey olamayacağını biliyorum. Çünkü o kadar kolay ve o kadar anlamsız ki. Neden sonsuza kadar mutlu olacakmışım ki? Ölmek istemediğim için mi? Yok olmak istemediğim için mi? Mantığı yok. Yokolmak istemiyorum diye bir varlık üretip, ona tüm varlığımla inanamam. Bu düşüncenin farkında olduktan sonra isstesem de inanamam. Tanrının insanın içindeki sonsuza kadar varolma ve dünyada elde edemediklerini elde edebilmek için sadece bir aracı olduğu o kadar belliki. İnsanın asıl istediği, asıl inandığı, asıl kulluk ettiği Tanrı değil. Cennet. Burda bol keseden sallayanların alayı, Tanrı aşkıyla yanıp tutuşanların alayı, cennet aşkıyla yanıp tutuşuyo. Cennet durup dururken olacak değil ya bunu sağlayan biri olmalı. İşte Tanrı da o. Yani Tanrı bizi sonsuza kadar mutlu bir şekilde varedecek bir aracıdan başka bir şey değil. İnancın arkasındaki neden budur. Lakin hayat boyle değil. Acımasız. Bu kadar kolay değil. İstediklerimiz çoğu zaman olmaz. İşte bu yüzden böyle basit bir fikre arka planını da bilerek inanamam. İstesem de yapamam. Yapmak isterim. Neden istemiyim. Düşünsene inanıyosun. ne kadar kolay. Olurken korkmanı gerektirecek bir durum yok. Cennete gidecek ve sonsuza kadar yaşayacaksın. Bunu hayal etmek bile güzel. Şunu yazarken bile içim kıpır kıpır oluyo yahu. O kadar güzel. Boyle bir şeyi niye istemiyim. Aptal mıyım ben. Sanıyolarki herkes bilerek isteyerek cool olmak için falan ateist oluyo. Yok öyle bir şey. Bu zorunlu sonuç. Bu olmak zorunda olan. Bu bir tercih değil. Ben inanmamayı tercih etmiyorum. Niye boyle aptalca bir şeyi tercih edeyim. Bana ne getirisi var. İnanırdım, dindar olmazdım, gene içerdim takılırdım nedir yani. Ama oyle olmuyor işte bu bana bağlı değil. Biri her sorumu cevaplasa bile inanamam. Dine inanamam. Çünkü sevmiyorum. Tanrının yapmamızı istediği şeyleri sevmiyorum. Neden yapayım yahu? Neden kadınlar başörtüsü taksın ne saçma. Neden inanmayanlar cehenneme gitsin ya? Bu Hitleri sevmek gibi bir şey. Dinlerin Tanrısını sevmiyorum. Yani ne kadar lüzumsuz iş varsa sıralanmış. Bir tane lüzumlu iş yok. Ya sen Tanrısın sana ne mirasın nasıl dağılacağından. Dusunebiliyomusun koca Tanrı kabile reisi gibi sen şunu giy sen şunu yap, mirası şöyle paylaşın falan gibi işlerle uğraşıyor. Niye seveyim ki?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.”

    Allah' ı tanımak ve kulluk etmek için varız, kimilerine zor gelen kulluk, Allah' ı sevenler için büyük bir ödüldür..

    Niçin akıllıyız da bu cevabın içinde, Allah' ın bize verdiği ömrü idame ettirebilmemiz, onu tanımamız, ibadetleri yapabilmemiz vs.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    815 mesaj olmu

    Ben de çok şaşırdım.İlk defa konum popüler konular arasına girdi.Ama kapatılmasını istiyorum.

    Adminlerden rica ettim bakalım inşallah çabuk neticelenir.Yoksa işin cılkı çıktı.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Neden varız ?

    cevap : Neden olmayalım
  • 
Sayfa: önceki 3839404142
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.