Şimdi Ara

DARWİN HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ NELER? (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
408
Cevap
0
Favori
21.316
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Homo erectus : Hayali Bir Kategori

    Yazıda H. erectus'un kafatası kubbesinin kalınlığı, H. Sapiens 'ten ayrı bir tür kabul edilmesinde belirleyici bir karakteristik olarak belirtilmektedir. H. Erectus 'un kafatası kubbesi kalınlığı bir gerçek olmakla birlikte, bu özelliğinin belirleyici bir karakteristik olarak yorumlanması bilgi eksikliğine ve ön yargıya dayalı bir tutumdur. Bu gerçeği ortaya çıkaran önemli bir çalışma, Avustralyalı paleoantropolog Peter Brown tarafından gerçekleştirilen çalışmadır. Yeni Güney Galler'deki New England Üniversitesi'nde görevli olan Brown, H. Erectus ile H. Sapiens kafataslarını yedi anatomik noktada karşılaştırmış ve kafatası kubbesi kalınlığının H. erectus için belirleyici bir karakteristik olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varmıştır. Bu çalışmasını açıkladığı, " Asyalı Homo erectus ve Homo sapiens 'te Kafatası Kubbesi (Cranial Vault) Kalınlığı " başlıklı yazısı şöyle başlamaktadır:

    "İnsanın evrimi konusunda son kırk yıldır yazılmış tüm başlangıç ve orta dereceli yazılar, kalınlaşmış kafatası kubbesini, Homo erectus 'u H. Sapiens ve diğer hominidlerden ayıran özelliklerden biri olarak listeler. Ancak, bu ifade lehinde veriler nadiren sunulmuştur ve ikisi arasında kurulan farklılığın göreli, kesin veya kafatasının belli bir bölümüyle sınırlı olup olmadığı belirsiz kalmıştır". (Peter Brown, "Cranial-vault thickness in Asian Homo erectus and Homo sapiens', in: Franzen, J.L., ed., 100 Years of Pithecanthropus: The Homo Erectus Problem, Courier Forschungs Institut Senckenberg 171, sf. 33'45, 1994; John Woodmorappe, "How different is the cranial-vault thickness of Homo erectus from modern man?")

    H. erectus ile H. sapiens' i kafatası kubbesi kalınlığı açısından karşılaştıran önceki çalışmalarda , H. Sapiens 'i temsilen sadece ince duvarlı Avrupalı kafatası örneklerine başvurulmuştur. Bu da ortaya gerçekçi bir karşılaştırma çıkmasını engellemiş, H.erectus ile H. Sapiens arasında kafatası kalınlığı açısından derin farklılıkların olduğu şeklinde yanıltıcı bir tablo ortaya çıkarmıştır. Brown ise, H. sapiens' i H. Erectus ile karşılaştırmada sadece Avrupa örnekleriyle yetinmemiş, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan dört farklı H. Sapiens popülasyonundan örnekleri çalışmasına dahil etmiştir. (Romen-İngiliz, Güney Çinli, yaşamakta olan ve yeni ölmüş Avustralya Aborjinleri, 10.000 ila 30.000 yıl önce yaşamış Avustralya Aborjinleri gibi). Araştırmacı, H. Sapiens popülasyonlarıyla Asya H. Erectus 'unun kafataslarını çeşitli anatomik ölçümlere tabi tuttuktan sonra, H. sapiens popülasyonlarını kendi içlerinde ve Homo erectus 'la karşılaştırmıştır. Brown, çalışmalarında vardığı sonuçları şöyle açıklamıştır:

    "Kalınlaşmış kafatası kubbesi kemiğinin, soyumuzun evrimini anlatan neredeyse tüm yazılarda, H. Erectus için belirleyici bir karakteristik olarak ısrarla belirtilmesinin birkaç sebebi olduğunu düşünüyorum. En önemlisi, nispeten ince duvarlı Avrupalı kafataslarındaki kubbe kalınlığının, Homo sapiens için bir norm olarak kabul edilmiş olması... Kısa bir süre öncesine kadar ve coğrafi faktörlere ve cinsiyete dayalı varyasyonla ilgili veriler mevcut değildi. "Ancak şimdi karşılaştırmalı verilerin mevcut olduğu durumda, eğer H. Sapiens yaşamakta olan tüm insanları, Geç Pleistosen dönemindeki atalarını ve Dali ve Xujiayao gibi "archaic" H. Sapiens örneklerini kapsamaktaysa, o halde kafatası kubbesi kalınlığı, Homo erectus 'un belirleyici bir karakteristiği olarak kullanılamaz . (Peter Brown, İbid, sf. 43-44)

    Brown'ın bu geniş çaplı çalışması, kafatası kubbesi kalınlığını H. Erectus' a özgün bir karakteristik olarak yorumlamanın yanlışlığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Diğer yandan, evrimcilerce H. erectus'un özgün bir karakteristiği olarak, 'abartılı' bir yorumla tanıtılan tek özellik kafatası kalınlığı değildir. Nispeten küçük bir beyne (Günümüz insanının ortalama beyin hacmi 1400 cc olduğu halde H. Erectus'un beyin hacmi 900-1200 cc arasında değişmektedir), geriye doğru eğimli bir alına ve kalın kaş kemerlerine sahip oluşu da evrimcilere göre H. Erectus'u H. Sapiens 'ten ayıran anatomik özellikleridir. Gerçekte ise, bu özellikleri günümüz ırklarında bulmak oldukça kolaydır. Örneğin, Avustralya yerlisi olan Aborjinlerde ( H.sapiens ) kaş kemerleri diğer ırklarda olduğundan daha fazla belirgindir. Beyin hacmi H. Erectussınırları içinde birçok insan bulmak mümkündür. Bu durum, H. Sapiens ile H. Erectusarasındaki farklılıkların ırksal seviyede ele alınabilecek, küçük farklılıklar olduğunu gösterir. Nitekim evrimci paleoantropolog Richard Leakey de bunu kabul etmiş ve şu sözlerle ifade etmiştir:

    Herhangi bir kişi [ Homo erectus kafatasındaki] farklılıkları fark edebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs. Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir. Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar." (Richard Leakey, The Making of Mankind, London : Sphere Books, 1981, s. 62.)




  • önemli olan tarihte iz bıraktığın izin rengidir... hitler tarihe geçmiş ama kara bir leke olark...
    bence darwinde böyle...
  • ya arkdaşlar evrimin çöktüğü bir dönemde hala evrimi savunmak biraz cahilllik olmuyor mu?
    bunlar 100 yıl öncesinin geri kafaları... asıl irticacı(geri kafalı)bunlar bence...
  • arkadaşım şu iki şeyi ayıralım.evrim teorisinin doğruluğuna inanmak Tanrının ya da dinin varlığını inkar etmez.doğaya bakacak olursak bütün canlıların yaşadıkları ortama göre evrim geçirdiklerini ve adapte olduklarını görürsün.bunu görmemek tamamen kişinin gözünü kapatmasıyla mümkün olur.

    bir de şunu söyleyim darwinin bütün söyledikleri yüzde yüz doğrudur diyemeyiz.ama adamın söylediği ana tema doğrudur.o da canlıların evrimleştiğidir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nofrost -- 15 Nisan 2005, 15:35:37 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: nofrost

    arkadaşım şu iki şeyi ayıralım.evrim teorisinin doğruluğuna inanmak Tanrının ya da dinin varlığını inkar etmez.doğaya bakacak olursak bütün canlıların yaşadıkları ortama göre evrim geçirdiklerini ve adapte olduklarını görürsün.bunu görmemek tamamen kişinin gözünü kapatmasıyla mümkün olur.


    mutasyon topiğine bak ve büyük bir hüzünle evrimin çöküşünü izle
  • dostum ben senin ne demek istediğini anlıyorum.bir organizmanın kendi kendine oluşamayacağını anlatıyorsun.tamam.buraya ben de katılıyorum.ama evrim teorisini komple kaldırıp çöpe atamayız.çünkü bazı hükümleri gerçektir.benim demek istediğim şey şudur: bütün organizma ve mikroorganizmalar yaşamlarını sürdürebilmek için ortam koşullarına göre evrim geçirirler.çok uzun yıllar sürebilen değişimler evrimdir.bu değişimde canlıların kalıtım yapıları bazı değişimlere uğrar.

    mesela sana bir örnek vereyim.biliyorsunuz penisilinin ilk kararlı formu 1939 da bulundu.ve bu antibiyotik bir ilk olması nedeniyle o kadar çok kullanıldı ki insanlarda alarjiye yol açmaya başladı.mesela bizim dedelerimiz çok penisilin kullandığı için onların kalıtımlarına bu etken geçti.ve onlardan da bize kalıtımla geçti.sonuç olarak biz artık penisilin kullanamıyoruz.çünkü ya etki etmiyor ya da alarjiye yol açıyor.

    bilmem anlatabildimmi.bu çok basit bir örnektir.bunun gibi insanlığın geçmişinde de bir çok etken kalıtım mekanizmlarının değişimine yol açmış ve canlılrın yapısal formları değişikliğe uğramıştır.




  • nofrost kardeşim;

    türler içerisinde değişiklikler olabilir mesela çaprazlama yöntemi ile uzun boylu insanları uzun boylu insanlar ile evlendirerek hepsi uzun biireyler elde edebilirsin

    fakat bu başka bir tür oluşumuna izin vermez

    her canlı ortama bir şekilde adapte olur fakat bu yeni bir tür oluşumu için açıklama olarak kullanılamaz

    kaldı ki evrim bir hücreden bütün canlıları oluşturuyor ki buna değil dünyanın kainatın yaşı bile yetmez...

    düşün bir deveyi...

    bir hücrenin bir deve şeklini alması için kaç trilyon sene geçmesi gerekirdi...

    mutasyon olacak deneme yanılma deneme yanılma ...

    bir at ile bir deve arasında dağlar kadar fark var ...

    mutasyon hangi gene nasıl müdahale edeceğini nereden bilsin...

    mutasyon topiğini dikkatle bakarsan mutasyonun öyle yeni bir tür oluşturmasının imkansız olduğunu bilim teknikten aldığım yazılar ile ispatladım




  • bence Allah a inanmayan arkadaşalar bunların da açıklamalarını yapmalı: dünya da 7 milyar insan var ve bir bu kadar da geçmişte yaşamış olsa, bu kadar insanın parmak izleri farklı acaba, parak gibi küçük bir alana nasıl oluyorda tesadüfle 14 milyar ayrı çizim yapılabiliyor. İkincisi, kar tanelerindeki şekillerin hiçbiri birbirine benzemiyor acaba nasıl oluyorda tesadüfen şekilleri biribirine benzemiyor, dünya asırlardır var acaba, dünyadaki düzen nasıl oluyorda tesadüfen kuruluyor ve hiç aksamadan devam ediyor.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: halilgulen

    ya arkdaşlar evrimin çöktüğü bir dönemde hala evrimi savunmak biraz cahilllik olmuyor mu?
    bunlar 100 yıl öncesinin geri kafaları... asıl irticacı(geri kafalı)bunlar bence...


    Kafanı kaldır da biraz dünyaya bak, sadece islam ülkeleri evrim çöktü diye çırpınır durur, benim çocukluğumda da bas bas bağırırlardı evrim çöktü diye, ama hiçbir şeyin çöktüğü yok, sapasağlam yerinde duruyor.




  • islama ters olan bi düşünce sahibi herif
  • he he evrim teorisi sapa sağlam ayakta duruyormuş. Geçenler de bir hoca bize bir cd izletti beyinin çalışması ile ilgili. En başta evrimden bahsediyor, adamların mantığa bak ne diyor: eski bir arabaya benzetiyor eski insanları, sonra son model bir araba gösterip motorunu açıp bu günki insanların beynini de bu motor gibi geliştiğini söylüyor. Yani evrimle gelişmiş beynimiz. Ondan sonra da beynin nasıl işlediğini anlattı. Tabi anlattıklarının hepsi bilimsel, sadece evrim teorisinin anlatıldığı o bölüm hariç. Beyinden bahsederken de hiç evrim teorisinden bahsedemedi adamcağız çünkü ne diyecek böyle gelişmiş beynin böyle mükemmel beynin zamanla mı geliştiğini söyleyecek. İlk önce hocaya çok kızmıştım ama bu cd sayesinde evrim teorisinin ne kadar bilimsel dışı ve saçma olduğunu bir kere daha görmüş olduğum için mutluydum. İyi ki izletmiş hocamız.
  • @deep impact

    şimdi sen bu yazıyı nerden buldun, bunu bir paleo-antropolog mu yazmış? Benim teyzeoğlu paleo-antropologdur. Ben başta Ankara Uni. dil tarih coğrafya fak. Profosörlerinden ve tüm biyoloji ile ilgili fakültelerde temel ders olarak okutulan "Kalıtım ve Evrim" isimli kitabın yazarı Ali Demirsoy'u tanıyorum. Bu senin yazdığın tartışma hatırladığım kadarı ile Neanderthal insanı için yapılıyordu.

    Bugün bir homo erectus dendiği zaman bunun ayrı bir tür olduğunu tüm paleoantropologlar bilir. Bu türün tüm karakteristik özellikleri bellidir ve artık tartışılmaz. tüm özellikleri ile insandan çok çok farklıdır. Bu ırk ile de ilgili birçok fosil mevcuttur.

    Şimdi farklılıklara gelince

    Bir kere homo erektus türünün beyin hacimlerinin değişme aralığı ile modern insanınki örtüşmez. H. Erectus'un beyin hacmi değişim aralığı 750 – 1250 cc arasında iken bu modern insanda 1300-1400 arasıdır. Tabiki beyin hacmi daha küçük insanlar vardır. bu tabi ki istisnai bir durumdur, hiçbir zaman ırksal bir farklılık değildir.

    Bugün homo erectus un kafatasına baktığımız zaman kaş kemerlerinin abartılı şekilde kalın olduğunu ve alın kemerinin hiçbir insanda rastlanamayacağı ölçüde dar ve geriye doğru açılı olduğunu görürüz. Muhtemelen bugünkü modern insan türü olan Homo sapiens, Homo Erektus tan gelmiş olduğu için hala bazı durumlarda bu iki tür arasında benzerlikler olacaktır. Homo Erectus tan sonra modern insana doğru gelinirken ara formlar olan Arkhaic Homo Sapienslerin iskeletleri homo erektus ile homo sapiens arası formlar oldukları için muhtemelen insan türü ile aynı imiş gibi değerlendirilecektir.

    Avustralya yerlilerinin de kaş kemerleri kalındır alınları geriye goğru açılıdır, ve bu özellikleri ile Homo Erectus'u andırırlar ama sadece andırırlar. Homo Erectus'un kafatası, modern adli tıp cerrahlarının kullandığı yöntem ile etlendirildiği zaman ortaya çıkan canlıya kimse insan diyemez. ve homo Erectus'u günümüze kadar getirip traş edip modern kıyafetler giydirip sokağa salsak kimse bu canlıyı insan olarak kabul etmeyeceklerdir, ne biçim bir canlı diye acayip acayip bakacaklardır.

    Oysa aynı tartışma Neanderthal insanı için yapılmaktadır. Neanderthal insanı paleoantropologlar tarafından insan türünün bir ırkı olduğu kabul edilmektedir. Bugünkü Aborjiniler ile büyük ölçüde benzenektedir. Bugün bir neanderthal'i alıp traş etsek ve takım elbise giydirip insanlar arasına salsak herkes onu bir insan olarak kabul edecektir. Belki biraz "maganda" bir tip olarak algılanacak ama sonuçta bir insan olarak değerlendirilecektir.

    Homo erectus tan önce de insan türünün atalarının kalıntıları mevcuttur, Bu türler Homo Habilis ve Australopitechus tur. Bu türler hakkında bilgiyi Google'dan kolaylıkla bulursunuz.

    Arkadaşlar, benim söylediklerime ille de inanın demiyorum, Sadece biraz objektif düşünün ve kafanızı uzatıp dünyaya bir bakın. şimdi islam ülkelerinde evrim teorisinin çürütüldüğünden bahsediliyor, elinizde internet gibi bir araç var. Birazcık ta ingilizce biliyorsanız bir araştırın bakalım evrim teorisi gerçekten çürütülmüş mü yoksa tüm dünyada biyoloji ile ilgili bölümlerde okutulan temel derslerden biri mi... Ve de google dan araştırın homo erectus nedir, homo habilis, australopitechus nedir...

    sağlıcakla kalın.
     DARWİN HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ NELER?

     DARWİN HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ NELER?




  • İnsanın evrimi, halen uzun ve derin tartışmalara yol açan bir konudur. İnsanın bir tür olarak Homo sapiens halini alıncaya dek geçirdiği evreler, hominidlerin (dik yürüyebilen hayvanların) fosil kayıtlarına göre şekillendirilmeye çalışılmıştır. Bu fosil kayıtlarına göre aşağıdaki gibi bir insanlık tarihi listeleyebiliriz:
    Australopithecus: İlk hominid (insansı) olan bu tür, 2-3 milyon yıl öncesinin Afrika savanlarına aittir. Beyin büyüklüğü, modern insan beyninin 1/3ü kadardı. Yüz hafifçe ileri çıkık, çenenin ucundaki çıkıntı ise yoktu. Dişlerinin şekli modern insanınkine çok benziyordu. Australopithecus robustus daha ilkel bir form idi, vücut ve beyin olarak daha az gelişmişti. Australopithecus africanus ise daha iri bir vücut yapısına sahipti (yaklaşık 160 cm boyunda ve 60 kg ağırlığında), ilkel taş aletler yapabilmişti, avcılık yapmaya başlamıştı ve çok büyük bir ihtimalle konuşma yeteneği de kazanmıştı.
    Homo habilis: Alet yapabildiği ve kullanabildiği bilinen ilk hominiddir.
    Homo erectus: Pekin veya Java adamlarını da içeren bu tür, 1,5 milyon yıl önce Homo habilis?den evrimleşmiştir. H. erectus ateş yakabiliyor, avcılık yapıyor ve barınaklarda yaşıyordu. Ilkel sayılan Java adamlarında yamyamlık da görülüyordu. Yaklaşık 1000 mllik bir beyine sahipti (modern insanda beyin yaklaşık 1375 mldir).
    Homo sapiens: Modern insana çok büyük benzerlikler gösteren ilkel H. sapiens varyasyonları Heidelberg insanı, Swanscombe insanı, Steinheim insanı ve Weimar insanı?nı içerir.
    1. Neandertal insanı: 130 000 30 000 yıl önce yaşamıştır.
    2. Cro-Magnon insanı: 90 000 yıl önce yaşamıştır.
    Homo sapiense ait en eski fosiller, Almanya?daki Neander vadisinde bulunan Neandertal insanına aittir (130 000 ? 30 000 yıl öncesi). Modern insan ile karşılaştırıldığında, daha geniş ve çıkık bir göğüs kafesine, daha iri bir kaş bantına, daha güçlü bir çeneye ve biraz daha büyük bir kafatasına ve beyine sahipti. Neandertal insanlarının alet yapabiliyor ve kullanabiliyor olmalarının yanısıra, ölüleri için gömü törenleri yaptıkları da bilinmektedir. Hayvan derilerini giysi olarak kullanmış, mağaralarda yaşamış ve ateşi kullanmıştı. Tamamen modern fosiller ise, günümüzden 90 000 yıl kadar önce yaşamış olan Cro-Magnon insanına aittir (Güney Fransa). Cro-Magnon ve Neandertal insanları bir arada bulunmuş olmalarına rağmen, ilginç olarak, sadece Cro-Magnon insanı modern gen havuzuna katılımda bulunabilmiş, Neandertal insanı ise modern gen havuzuna katkıda bulunamadan ortadan kalkmıştır.
    Yani, kısacası, Homo sapiens sapiens türünün yaklaşık 45.000 yıldan beri dünya üzerinde var olduğunu söyleyebiliriz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi squ@dron -- 15 Nisan 2005, 22:11:43 >




  • insan ve goril ortak bir atadan evrimleşmiştir. Evrimin birkaç yılda değil, milyonlarca yılda gerçekleştiği gerçeğini de burada göz önünde bulundurmak gerekiyor. Yani bundan milyonlarca yıl önce yaşamış, ne insan ne de goril olan bir canlının, iki farklı şekilde evrimleşerek insanı ve gorili ayrı ayrı meydana getirdiğini düşünmemiz daha doğru olacaktır. Sadece goril değil, şempanzeler ve diğer primatlar da insan ile benzer özellikler taşıyorlar. Örneğin; insanlarda ve gorillerde kemik tipleri aynı ve sayıları da eşittir. Ayrıca şempanzelerin kanında bulunan hemoglobin proteinleri, insan kanında bulunan hemoglobin proteinleri ile birebir örtüşmektedir. Yapılan DNA çalışmaları sonucunda da, insan ve goril DNAsının birbirine oldukça benzediği ortaya çıkarılmıştır. DNA analizlerinin, evrimsel gerçekleri tartışmasız olarak açığa çıkardığı gerçeğine dayanarak, insan ve gorilin birbirine çok yakın akrabalar olduklarını kabul etmek kesinlikle yanlış olmayacaktır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi squ@dron -- 15 Nisan 2005, 22:12:39 >




  • Evrim, canlılığın zaman içerisindeki değişiminin göstergesidir. Dünya üzerinde yaşamış olan türlerden %99unun, günümüzde soylarının tükendiği düşünülmektedir. Soyların tükenmesi, canlılığın evrimleşmesinin bir yoludur. Evrimin temel bileşenlerinden birisi olan doğal seçilim, ortam şartlarına uyum sağlayamayan veya diğer türler arasında başarısız kalan türlerin, doğa tarafından seçilime uğrayarak sayılarının azalmasını ve sonunda da ortadan kalkmalarını gerektirir.
    Canlıların sahip oldukları kalıtım maddesi (DNA), canlılar arasındaki akrabalık derecesinin temel göstergesidir. Kural olarak, yakın akraba olan türlerin veya aynı atasal canlıdan evrimleşerek bugünkü halini almış olan türlerin, DNAlarındaki baz dizilimleri birbirlerine benzerdir. DNA benzerlik derecesi, türlerin birbirlerine ne denli yakın akraba olduklarının en önemli ve tartışmasız kanıtıdır. Örneğin; goriller ile aynı ortak atadan evrimleşmiş olan insanların (lütfen dikkat ediniz, gorillerden evrimleşmiş değil!!) DNAları, birbirlerine çarpıcı şekilde benzerlik gösterir. Bilim adamları tarafından, canlı gruplarının gen frekansları ve protein yapıları üzerinde yapılan araştırmalarda, zaman içerisinde meydana gelen evrimsel değişiklikler ortaya çıkarılmaktadır.
    Evrim teorisine göre, dünya üzerindeki tüm yaşam formları, ortak bir atadan gelmektedir ve birbiri ile akrabadır. Evrimin en önemli iki kanıtı olarak fosilleri ve homolojiyi sayabiliriz.
    Fosiller, bize günümüz öncesinde yaşamış olan canlı formları hakkında bilgiler verir ve canlılar arasındaki akrabalık derecelerinin tanımlanmasına yardımcı olur. Homoloji ise, ortak kökenlerden gelişen yapıları inceler. Sucul memeliler olan balinalarda, yürüme işlevleri olmamasına rağmen kalça kemerlerinin kalıntıları bulunur. Çok büyük bir ihtimalle bu canlılar, karasal yaşama uyum yapmış olan yürüyen memeliler ile ortak bir atadan evrimleşmiştir. Paleontologlar tarafından, daha gelişmiş arka üyelere sahip olan fosil bir balina formu (Pakicetus) bulunmuştur. Bu da, balinaların yürüyen memelilerden evrimleşmiş olmalarını teorisini doğrulayan bir kanıttır. Çünkü bu teoriye göre, eskiden yaşamış olan balinalar, atalarına daha fazla benzerlik göstermelidir.

    Diğer bir ilginç fosil, tıpkı kuşlar gibi tüylü kanatları olan bir dinozora aittir: Archaeopteryx. Kuşlara benzer kanatları olan bu dinozorun, kuşların aksine dişlerinin olması oldukça ilginçtir. Bu durum, kuşlar ve dinozorların ortak bir atadan evrimleştiği ve kuşların, dinozorlardan arta kalan son gelişmiş örnekler olduğu şeklinde yorumlanabilir.

    Analoji ve homoloji kavramlarını birbiriyle karıştırmamak gerekir. Analog iki organ, aynı işleve sahip olabilir ancak kökenleri farklıdır. Homolog organların ise kökenleri aynıdır. Örneğin böceklerin kanatları ile kuşların kanatları, aynı görevi görmelerine rağmen farklı kökenlerden gelişmiştir. Bu nedenle de homolog değil, analog organlardır ve kuşlar ile böcekler yakın akrabalar değillerdir. Birbiriyle yakın akraba olan türlerde, homolog organlar bulunur. Homolog organların işlevleri her zaman aynı olmayabilir. Örneğin; balinaların ön üyeleri (yüzgeçleri), yarasaların kanatları ve insanların elleri homologdur, ancak bu farklı memeli gruplarında, farklı işlevlere sahiptirler. Kuşların ve yarasaların kanatları da homologdur. Her ikisinde de bir üst kol kemiği (humerus), alt kol kemikleri (radius ve ulna), bilek kemikleri ve parmak kemikleri bulunur. Yani, aynı genetik plandan çıkmışlardır.




  • squadron, çok iyi özetlemişsin

    Bir kere yaratılışçıların evrimi tesadüflere dayandırdıklarını iddia etmeleri abartılı bir yaklaşımdır. tesadüf kelimesi kafa karıştırır ama zaman çok ise ve de mekan koskoca bir dünya ise tesadüf denilen şey kaçınılmaz olur. Evrimin asıl mekanizmasını oluşturan ise seleksiyondur.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    squadron, çok iyi özetlemişsin

    Bir kere yaratılışçıların evrimi tesadüflere dayandırdıklarını iddia etmeleri abartılı bir yaklaşımdır. tesadüf kelimesi kafa karıştırır ama zaman çok ise ve de mekan koskoca bir dünya ise tesadüf denilen şey kaçınılmaz olur. Evrimin asıl mekanizmasını oluşturan ise seleksiyondur.

    sağol
  • İnanıyorsanız Üstünsünüz
  • deep evet seni bekliyoruz
    hocam şaka yapıyorum lütfen yalnış anlama
  • Anladım ki buraya ne yazsak kimsenin düşüncesi değişmiycek!

    Merak ediyorum sizin arkanızdaki ajanları! Söyledikleriniz bilimsellik adı altında saçmalıktan başka birşey değil ki kesin olarak kanıtlanamıyor (uyduruk iki kemik parçasıyla bütün insanlığa evrimleşti diyemezsiniz) ve zaten cevapları verilmiş bunların! Siz ne kadar evrimi savunan bilim adamı var desenizde bir okadarda savunmayan bilim adamı var!

    Siz ne kadar bu konuyu uzatırsanız uzatın sonuca varamazsınız çünkü sizi sürekli bilimsel iki kelimeyle süsledikleri masallarla uyutmaya devam edecekler!
    Anlamıyorum sizin mantığınıza uygun geliyomu bu evrim TEORİsi? Madem bütün canlılar evrimle gelişti neden her canlıda akıl yok? Sonuçta hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz dimi.
    Biraz kendinize gelin ve az aklınızı kullanın! Bak hem inancınızı, hem umudunuzu, hem imanınızı, hemde benliğinizi kaybetmişsiniz! Zaten bu evrim masalının altında yatan öyle oyunlar varki farkında değilsiniz!
    Bana sorarsanız asıl siz objektif bakmalısınız olaylara! Hep aynı kaynaklardan ve o aynı kişilerden öğrenmeyin bazı şeyleri.. çünkü bu hiçte basit bir konu değil.. Türk gençliği!!!




  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.