Şimdi Ara

Birşeyin varlığı kanıtlanana dek.. (7. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
205
Cevap
0
Favori
3.743
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
6 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • torlofan T kullanıcısına yanıt
    senin yazılarını hiç okumadım.bir anormalliğin olduğu kesin.
    Plantinganın Cini denen adam ise kurduğu cümlelerle megalomani + orta çağ kafa yapısı.
  • Ben felsefe tarafında değilim ya. Mümkün olması inanç olacağı anlamına gelmiyor; orc, elf,ogre vb. de mümkündür o kafayla bakarsak nerden ispat edecez olmadıklarını

    İlahiyat açısından kutsal kitap ne diyor ise o. Benim bakış açım değişmez o hususta.

    Hristiyanlara göre şeytan bir melektir, Müslümanlara göre ise şeytan bir cindir. Yahudilere göre yoktur ise çok şaşıracağım ben. Tevrat kronolojik gidiyor ve Musa zamanına kadarki yahudilerde ne şeytan var ne melek var. Ademi cennetten çıkartan konuşan bir yılan. Sonra lanetleniyor ve sürünen bir yaratığa dönüşüyor, tevrata göre.

    Ne şeytan okudum ben ne de melek okudum ben. Burdan şu sonuç çıkar Yahudi şeytan ve melek kavramını kabul edemez tevratta yazmaz ise.

    Benim bildiğim Yahudiler Musadan sonrakilerin hiç birini peygamber kabul etmez, Süleyman da Davud da peygamber değil İsrail krallarıdır. Yanlış mıyım? Eyüp onlar için peygamber değil ki. Hristiyanlar ve Müslümanlar için peygamber.

    Hermeneutik ne demek? Hristiyanların tefsire verdiği isim mi?




  • torlofan T kullanıcısına yanıt
    Ben de onu diyorum işte kutsal kitaplarda geçiyorsa inanmak yeterli. Mantıksal bir çelişki olsaydı kutsal kitap yanlışlanırdı. Hermeneutik kutsal kitabın yorumudur. Tefsir gibi. Bu konulara hakim değilim yeni yeni öğrenmeye çalıştığım için bu konularda konuşmam çok sağlıkla olmaz. Hristiyanlık konusunda bilgili insanlar tanıyorum onlara yönlendirebilirim istersen.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 13 Nisan 2019; 13:47:30 >
  • Bi okuyayım da tanışırım bakarsın. Umduğumu bulamadım tevratta, daha iyi bekliyordum açıkçası. Devam edeyim bakayım daha neler yazıyor.

    Ben yorumu kendim yapmayı seven bir adamım. Çok bilgili yorumcular madem çok bilgililer beni alt etmeliler mantığını güderim
  • Tanrı’nın varlığına inanmak bütün mantık kurallarıyla çelişir. Yani dindarsanız mantığınız çalışmıyordur.
  • quote:

    “Sevgili Bay Gutkind,

    Brouwer'ın ısrarlı önerilerinden esinlenerek, sizin kitabınızda çok şey okudum ve kitabınızı bana ödünç verdiğiniz için çok teşekkür ederim… Hayata ve insan topluluğuna gerçekçi tavrınız bakımından ortak birçok şeyimiz var. Sizin ego-yönelimli arzulardan kurtulma çabasıyla, sadece insan unsuruna vurgu yaparak, hayatı güzel ve asil yapmak ile ilgili kişisel ilkeleriniz bizi Amerikan tavrına sahip oluşumuzda birleştiriyor.

    Yine de Brouwer'ın önerisi olmadan kendimi sizin kitabınızla yoğun olarak bağdaştıramazdım. Çünkü kitabınız bana göre ulaşılamaz bir dilde yazılmıştır. Tanrı kelimesi, bana göre söylem ve insan zayıflığının ürününden daha fazla bir şey değildir. İncil, saygın bir derlemedir. Fakat yine de tamamen ilkeldir. Hâl böyleyken efsaneler oldukça çocukça. Ne kadar zekice olursa olsun hiçbir açıklama bunu (benim için) değiştiremez. Bana göre diğer dinler gibi Yahudi dini de çoğu çocuksu batıl inançların, uydurmaların vücut bulmuş hâlidir. Ve memnuniyetle ait olduğum Yahudilerin de benim için diğer insanlardan hiçbir farklı özellikleri yoktur. Deneyimlerime göre, onlar en kötü şey olan gücün eksikliği tarafından korunmalarına rağmen, diğer insan gruplarından daha evla değillerdir. Aksi takdirde onlar hakkında herhangi bir “seçilmişlik” göremiyorum.

    Genel olarak, sizin bunun ayrıcalıklı bir pozisyon olduğunu iddia etmenizi ve bunu gururun iki duvarıyla, dışarıdan geleni adam ve içe ait olanı Yahudi olarak savunmaya çalışmanızı acı verici buluyorum. İddia ediyorsunuz ki adam, sözde, Tektanrıcılık Yahudiliği gibi nedensellikten uzaklaştığı takdirde kabul edilir. Fakat harikulade Spinoza'nın da kabul ettiği gibi bütün kesikleriyle kısıtlı nedensellik artık hiçbir şekilde nedensellik değildir.

    Mademki ben, bizim farklılıklarımızı entelektüel kanaatlerle oldukça açık bir şekilde belirttim, bana göre hâlâ oldukça açık ki temel şeylerde biz birbirimize oldukça yakınız. Mesela insan davranışının evrimi konusunda. Biz eğer somut şeylerden konuşursak, birbirimizi çok iyi bir şekilde anlayabileceğimizi düşünüyorum.

    Arkadaşça teşekkürlerim ve en iyi dileklerimle,

    A. Einstein.
    Princeton, 3 Ocak 1954”




  • İnanç ve İnançsızlık Tipleri

    Ateizm, tarihsel olarak birçok şekilde tanımlanmışsa da, en genel anlamıyla her türlü yaratıcı gücün varlığını reddetmeye verilen isimdir. Ateistler, dinlerin ve tanrıların gerçek olmadığını düşünmekte ve bunların insanın hayal gücü ile kültürel evriminin bir ürünü olduğunu ileri sürmektedirler. Bu, en azından bir adet yaratıcı gücün var olması gerektiğini iddia eden teizm ile zıt olan görüştür. Daha dar anlamıyla teizm, hem en az 1 tanrıya, hem de o tanrının gönderdiği belirli bir dini görüşe iman etme, inanç duyma demektir. Öte yandan deistler, yaratıcı bir gücün varlığını kabul etmelerine rağmen, dinlerin insan ürünü olduğunu ve yaratıcının insanlarla kitaplar veya dinler yoluyla irtibat kurmadığını ileri sürerler. Alternatif olarak, en genel anlamıyla, ateizm veya teizmin doğru olup olmadığını elimizdeki verilerle bilemeyeceğimizi söyleyen agnostisizm ve yaratıcının Evren'den ayrı bir varlık olmadığını, Evren'in ta kendisi olduğunu ileri süren panteizm gibi dini inanç veya inançsızlık pozisyonları da bulunmaktadır. Fakat tarihsel olarak, bilimle en yakından ilişkisi olanlar, ateizm ve agnostisizm gibi inançlardan tamamen veya kısmen uzak olan felsefi düşünüşler olmuştur. Hele ki Orta Çağ'da Hristiyanlık merkezli teizmin, modern çağda ise İslam merkezli teizmin bilim üzerindeki baskısı düşünülecek olursa, bilim ile anti-teizm arasında sıkı sıkıya bir ilişki varmış gibi gözükmektedir. Peki bu, gerçekten organik bir ilişki midir?

    Bu soruya farklı cevaplar vermek mümkün. Ancak dikkatli bir inceleme, söz konusu ilişkilendirmenin bir neden-sonuç ilişkisinden ziyade, bir korelasyondan ibaret olduğunu göstermektedir. Önceki yazımızda da izah ettiğimiz üzere, bilim insanları genel halka nazaran ateizme daha yatkın olsalar da; oranların halen %50 dolaylarında kalıyor olması, bilimin doğrudan teizme veya ateizme götürmediğini göstermektedir.

    Açıkçası, eğer ki sadece istatistiklerden yola çıkacak olursak, Evren'e dair daha fazla bilgi sahibi olmanın bireyi daha ziyade agnostik (bilinmezci) yaptığı iddia edilebilir. Gerçekten de agnosizmin dine bakışı, bilimin henüz bilinmez olan kavramlara yönelik tutumu ile fazlasıyla örtüşmektedir. İzah edelim:

    Bilimin Akışı

    Bilim; metodolojik, test ve tekrar edilebilir yöntemler kullanarak, bilinmeyeni bilinir kılma, gerçeğe ulaşma uğraşı olarak özetlenebilir. Bunun yapılabilmesini mümkün kılan, bilimin asırlar boyu elden geçirilmiş ve şahsi yargılardan arındırılmış metodolojisidir. Bu metodoloji, tekil bir yöntemden ibaret değilse de, genel olarak buradaki ve aşağıdaki görseldeki gibi özetlenebilir:

    Boş Hipotez

    Bilim, her gün yeni bilinmezlerle karşılaştığı ve onları durmaksızın çözmeye çalıştığı için, bu bilinmezlere karşı son derece sistematik ve iyi çalışılmış bir yaklaşım geliştirmiştir. Bu yaklaşımın kalbinde boş hipotez kavramı yatmaktadır.

    Boş hipotez, eğer ki ortada henüz ispatlanmamış bir iddia varsa, bilimin ona nasıl yaklaşması gerektiğini dikte eden bir yöntemdir. En basit tanımıyla boş hipotez, bilimsel olarak ispatı henüz yapılmamış bir iddia ileri sürüldüğünde, bilimin o iddiayı otomatik olarak ("varsayılan tutum" olarak) yanlış varsaymasıdır.

    Bu durum, bu yazının en başındaki ana görselde gösterilmiştir. Eğer ki çoraplarınızın kaybolduğunu tespit ettikten sonra, açıklama olarak ispatsız bir şekilde uzaylıları suçluyorsanız, bir bilim insanının varsayılan tutumu, bu tip bir iddianın gerçek olmadığı yönünde olacaktır. Bilimsel şüphecilik, bunu gerektirir.

    Ancak bu, içi boş bir umursamazlık veya "ben bilirimcilik" değildir. Boş hipotez belirlendikten, yani ispatsız olarak ileri sürülen iddia reddedildikten sonra, bu boş hipotez çürütülmeye çalışılır. Bunu anlamanın en kolay yolu, ünlü filozof Bertnard Russell'ın bu konudaki meşhur "çaydanlık" örneğinin bir çeşidini incelemektir:

    Size bir arkadaşınızın heyecanla geldiğini ve şunu iddia ettiğini düşünün: "Bütün gökkuşaklarının var olma nedeni, gezegenimiz etrafında durmaksızın dönen ve tamamen görünmez olan bir teflon tavadır!"

    Bu iddia doğru olabilir mi? Kulağa ne kadar inanılmaz gelirse gelsin, elbette, olabilir! Olası bütün evrenler düşünülecek olursa, bize oldukça yabancı olan bir evrende, gökkuşakları yaratan unsur bir gezegen etrafında dönen teflon tavalar olabilir! Ancak bu iddiayı sorgulamaksızın kabul etmek ve "A ha! Evet evet! Bu söylediğin kesinlikle doğru! Gökkuşaklarının sırrını şimdi çözdük. Daha fazla sorgulamamıza ve araştırmamıza gerek yok." demek son derece kötü bir yaklaşımdır. Bu iddia, kulağa oldukça olası gelen bir örnekle değiştirilecek olsa bile (örneğin, gökkuşaklarının nedeninin insanların uçaklarının yaydığı su buharı olduğunun iddia edildiğini düşünün), sorgulamaksızın açıklamayı kabul etmek hatalı, kötü ve zararlı bir tutum olacaktır.

    Sağlıklı ve iyi bir yaklaşım ise şöyledir: "Hayır, böyle bir teflon tavanın olduğunu düşünmüyorum. Şimdi gözlem yaparak, varsayımımı çürütmeye çalışacağım." Konuya bu şekilde yaklaşan biri, hem gerçek olmayan iddialara saf bir şekilde atlayıp kanmamış olur, hem de hayata çok daha gerçekçi ve güvenilir bir perspektiften bakabilir.

    Yanlışlanabilirlik ve Boş Hipotezin Avantajı

    Bilimde yanlışlanabilirlik ilkesi de aslında boş hipotez kavramından kaynaklanmaktadır. Bir bilinmezi açıklamaya yönelik hipotezimiz, yani bilimsel bir iddiamız, öyle bir doğaya sahip olmalıdır ki, onun ilk etaptaki otomatik reddiyesinden doğan "boş hipotez" (yani iddianın tersi) çürütülebilir (yanlışlanabilir) olsun. Çünkü eğer ki boş hipotez yanlışlanabilir değilse, bilimsel olarak test etmenin bir yolu yoktur. Bu durumda hipotezimizin kendisi de bilimsel olamaz. Halbuki boş hipotezin çürütülebilir olması müthiş önemlidir; çünkü unutmayın: Eğer ki boş hipotez çürütülebilirse; orijinal iddia ispatlanmış olur. Yine bir örnek verelim:

    Eğer ki ortada, "Kanserin ilacı, kemoterapiden 10.000 kat güçlü olan limondur." diye bir iddia varsa, bir bilim insanına düşen, kanserin ilacının limon olmadığını varsaymaktır. Bu varsayım, kanserin tedavisiyle ilgili boş hipotezimizdir. Daha sonra, bu boş hipotez çürütülmeye çalışılır.

    Şimdi durup bir düşünün. Bu bilgi bizi nereye götürüyor? Boş hipotezi çürütme çabası, zaten bilimin ta kendisidir! Eğer ki amaç, limonun kanser tedavisi olmadığı varsayımını çürütmek ise, kanseri tedavi edebilecek yöntemleri çalışmamız, limon gibi besinlerin gerçekten de kansere faydalı olup olmadığını sorgulayıp, test etmemiz gerekir. Bu çalışmaların tamamı, zaten bilimin metodolojisinin ve günlük olarak yaptığı her şeyin ta kendisidir!

    Burada aynı zamanda ilginç bir özellik karşımıza çıkmaktadır: Boş hipotez, örneğin kanser gibi karmakarışık ve zorlu bir hastalık ile ilgili olarak uçuk kaçık iddialara atlayıp, kanser araştırmalarının önünü kesmemize neden olmamaktadır! Çünkü eğer ki limonun gerçekten de çözüm olduğuna inanıp, hiçbir teste tabi tutmadan bu yargıya tamamen inanacak olursak, kanser tedavisi için çalışmamıza gerek kalmazdı. Halbuki limon, gerçekten de kanserin tedavisi ise, zaten boş hipotezi çürütmeye çalışacağımız için, er ya da geç limonun kanserin nihai tedavisi olduğu sonucuna varır, gerçeğe ulaşırdık. Zira gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.

    Yani boş hipotezin bilime sağladığı avantaj, olası olmayan açıklamalara amiyane tabirle "sazan gibi" atlamamıza engel olurken; bir yandan da gerçek olan açıklamaları görmemezlikten gelmeye sebebiyet vermemesidir. Gerçek, er ya da geç ortaya çıkacaktır. Boş hipotez, bu gerçeğe ulaşırken hedeften sapmamıza ve yanlış iddiaların peşine takılmamıza engel olmaktadır. Gerçekten de, sistemli ve bilimsel olarak yapılan hiçbir araştırma, limonun kanserin tedavisi olduğunu gösterememiştir. Zira limon, kemoterapiden 10.000 kat güçlü değildir. Boş hipotezi ve bilimin
    genel metodolojisini takip etmeyen biri, bu basit ama tamamen hatalı çözüme saplanıp kalacaktı.

    Bilim ve Ateizmin Ortak Paydası

    İşte bilimin bu "negatif varsayıma dayalı" doğası, ister istemez onu ateizm ile ortak bir zemine/paydaya taşımaktadır. Ateizm, az önce de izah ettiğimiz gibi, tanrısal ve dinî iddiaları reddettiği için "a-teizm" (teizmin zıttı) olarak bilinmektedir. Bilim ise, "Tanrı vardır ve her şeyin yaratıcısıdır." açıklamasının boş hipotezi "Tanrı yoktur ve/veya her şeyin yaratıcısı değildir." olduğu için bilimdir. Bir diğer deyişle, bilimin tanrısal, doğaüstü, metafizik, inançlara dayalı açıklamaları reddediyor olmasının nedeni, ateistik doğası veya dine karşı bir başkaldırı içinde olması değildir. Günlük yaşantıda bilim insanlarının kullanmak zorunda olduğu, objektiviteyi ve araştırmayı el üstünde tutan bilimsel yöntemin doğasının bunu gerektiriyor olmasıdır.

    Bilim insanları, tanrısal bir açıklamayı boş hipotez yoluyla reddettikten sonra, bu boş hipotezi çürütmeye çalışırlar. Zaten bir düşünün: Bilimin var oluş amacı, Evren'in nihai olarak nasıl var olduğunu anlamaktır! Yani Evren'in var oluşuna yönelik ilahî açıklamaların boş hipotez çerçevesindeki reddi, bilimin Evren'in var oluşunu araştırmasına neden olmaktadır. Zira bir yaratıcının varlığıyla ilgili boş hipotezi çürütmenin tek yolu budur. Yani bilim insanlarının, boş hipotezi çürütmeye çalışırken, inançlı kişilerin iddiası olan "Tanrı'yı arama" işini yaptıkları bile iddia edilebilir.

    Sonuç ne olur, şu anda bilmek mümkün değil. Ancak her şeyin kökenine dair arayış, durmaksızın devam etmektedir. Bu tip bir süpergücü; bilimsel ve tartışmaya yer bırakmayan somut kanıtlar ışığında bulmaksızın, böyle bir açıklamanın geçerliliğini kabul etmek mümkün değildir. Bu, bilimin temel metodolojisine ters düşmek olacaktır. Öte yandan, boş hipotez katı yargıya dayalı olmadığı için, böyle bir açıklamanın kesinlikle doğru olmadığını bilimsel olarak iddia etmenin de bir yolu yoktur. Bu nedenle bilim, aslında ateizmden ziyade agnostisizm ile ortak bir paydaya sahip gibi gözükmektedir.

    Somut kanıtlara ulaşana kadar, yaratıcı bir gücün varlığı veya Evren üzerindeki etkisi ve etkileşimi ile ilgili olarak bilimsel anlamda değerli veya geçerli herhangi bir argümanda bulunmak mümkün değildir.

    Sonuç

    Bu yazımızda, elbette ki teoloji (din) felsefesinin ve tarihinin bütün tartışmalarına, taraflarına ve detaylarına yer vermek veya bir özet geçmek mümkün değil. Amacımız da zaten bu değil. Burada söylemek istediğimiz, bilimin veya bilimin bir alt dalı olan evrimsel biyolojinin doğrudan ateizm ile ilgili olmadığı gerçeğidir. Evrim Ağacı olarak bizim konuya yaklaşımımız, inançların tamamen öznel ve kişisel olduğu, dolayısıyla bireyin iç dünyasında biten bir kavram olması gerektiğidir. Öte yandan bilim, kişisel veya öznel değildir. Nesnel ve evrenseldir.

    Şu unutulmamalıdır: Bir insan, Tanrı'nın var olmadığını bildiği için ateist olmamaktadır. İç dünyasında ateizmi kendisine yakın ve daha mantıklı bulduğu için ateist olmaktadır. Benzer şekilde, bir teist Tanrı'nın var olduğunu bildiği için teist olmamaktadır. İç dünyasında bu inancı beslediği için teist olmaktadır.

    Peki neyi biliyoruz? Örneğin, evrimin gerçek olduğunu! Evrim Ağacı olarak 2010 yılından beri durmaksızın anlatmaya çalıştığımız, özünde zaten budur. Bilim insanlarının evrim ve evrimin mekanizmaları ile ilgili yaptıkları akademik çalışmalar, bunların makalelerinden elde ettiğimiz gerçekler ve tüm bunların insanlık için ne anlama geldiği... Her şey bundan ibaret.

    Bildiğimiz bir diğer gerçek de, bilim insanları arasındaki evrimin kabulünün, halk arasında evrimin kabulünden çok daha yüksek olduğu! Aşağıdaki Pew Araştırma Merkezi'nin yaptığı çalışma sonucundan da görülebileceği üzere, genel halkın sadece %32'si insanlar ve diğer canlıların hiçbir doğaüstü güç tarafından yönlendirilmeyen evrimsel süreçlerle var olduğunu kabul ederken, bilim insanları arasında bu oran %87 civarındadır!

    Halk arasında böyle bir yargı olmasa da, bilim insanları evrimin gerçek olduğunu kabul etmektedir.
    Yapılan araştırmalar, biyologlar arasında evrimin kabulünün %97'den fazla olduğunu gösteriyor! Yani bilim insanları, evrimle ilgili hiçbir kuşkuya sahip değil; çünkü akademik olarak ortaya konan kanıtlar, evrimsel süreci ispatlamak için fazlasıyla yeterli!

    Dünya'nın en önde gelen bilim cemiyetlerinden olan AAAS üyesi bilim insanlarının %98'i insan ve tüm canlıların evrimleştiğini, %2'si var oluşun başından beri var olduğunu düşünmektedir. ABD halkının ise sadece %66'sı, bilim insanları arasında böyle bir görüş birliği olduğundan haberdarken (görüş birliği olduğunu düşünürken), %29'u bilim insanları arasında evrim konusunda anlaşmazlık olduğunu sanmaktadır. Ayrıca ABD halkının %35'i doğal evrimi kabul etmekte, %24'ü bir süpergüç denetimindeki evrimi kabul etmekteyken, %5'i evrimin geçerliliğinden emin değildir ve %31'i evrimin var olmadığını, canlılığın başından beri değişmediğini düşünmektedir.
    Pew

    Uzun lafın kısası, şahsi inançlarımızı bilimsel tartışmalara dahil ederek, gerçeklere ulaşma ihtimalimizi azaltmaktayız. Eğer ki inançlarımızı kendi iç dünyamızın bir parçası olarak görür, bilimi ise gerçeklere ulaşma yöntemi olarak ele alırsak, evrim gibi doğa yasalarını çok daha kolay kabullenir, onlardan çok daha erken faydalanmaya başlar ve Evren'in nihai sırlarını çok daha hızlı çözeriz.

    Bunun, hem birey olarak bizleri, hem de ülke olarak Türkiye'yi bilimsel arenada çok daha ileri götürecek bir yaklaşım olacağına inanıyoruz.


    Çünkü amaç, her zaman gerçeğe ulaşmak olmalıdır. Fanatizm veya bireysel önyargılardan doğan kavgalar değil.

    Amaç; kitlesel olarak daha çok bilmek, insanlık olarak daha yüksek refah düzeyine erişmek olmalı; şahsi inatlaşmalar ve bilimsel olarak çoktan ispatlanmış evrim gibi gerçeklere ayak diremek değil.




  • catruyorta kullanıcısına yanıt
    Einstein dini inanır inanmaz bu kendi görüşleri. Einstein döneminde din felsefesi gelişmiş bir alan değildi zaten. Kendisi de felsefeyle ilgilense de fizik kadar hakim değildir felsefeye. Önemli olan tanrıya inanıp inanmamak değil zaten görüşlerini nasıl savunabildiğindir. Birçok ateist din felsefecisi de var. Bizim tepkimiz bilim tek gerçek, bir kalem tasarımcıya sahipse evrende öyledir diyen cahil kesimlere.

    "Tanrı’nın varlığına inanmak bütün mantık kurallarıyla çelişir. Yani dindarsanız mantığınız çalışmıyordur."

    Hangi mantık kuralıyla çelişiyor göster bunu. O kadar mantık ve din felsefesi çalışan filozoflar bu konular üzerinde bir şey bilmiyor sen biliyorsun galiba. Bu laflar çok cahilce hem de o derece ki ateist filozoflara söylesen ateistliğinden utanırlar. Şahsen bir ateist olarak bundan utandım.
  • catruyorta kullanıcısına yanıt
    Evrim Ağacı bu konuları bilmiyor. Bak yaptığın hata bu Evrim Ağacı da bilmediğini kabul ediyor zaten. Evrimsel biyoloji alanında çok iyi içerikler sunuyorlar ama felsefe hakkındaki konulara girince saçmalıyorlar. Bu yüzden Öncül Analitik Felsefe Dergisi ile Evrim Ağacı birlikte çalışacak artık. Orada hem ateist hem de teist arkadaşlar var. Dergilerini alıp oku bak bakalım alan nasıl işliyormuş gör.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 13 Nisan 2019; 14:30:12 >
  • Senin metafizik cinlerin bu işin uzmanı zaten.Cinler her şeyibilir
  • Büyük bir ihtimallede cinlerle transda yaparsınız.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hakiki Osmanlı Torunu

    Tanrının varlığına dair hiçbir delil, emare, gereksinim yoktur.
    Örneğin Tanrı vardır demek, hayalet vardır demek kadar saçmadır aslında.
    Doğa, evren, canlılar vs. bakarak, yahu kesin tanrı olmalıdır diyen kişi bilimsel konulara pek hakim değildir.
    Termodinamiğin yasalarından biri derki denkleme giren enerji çıkan enerjiye eşittir.Yani bu evrenin içinde barındırdığı enerji bir şekilde bir yerden gelmiş olmalı dimi.Kabul etmem diyebilirsiniz ama gerçek orda duruyor.Bir şiir kendi başına var ol (a)madığı gibi bir evrende kendi başına var olamaz

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • caloom kullanıcısına yanıt
    Tanrı nerede girmiş bu denkleme.
    Sonsuz zaman önce mükemmel bir varlık nasıl var olmuş.
    Sizin beyniniz tanrının var olduğu düşüncesi ile yıkanmış.
    Sonsuz zaman önce var olma aldatmacası ile kendi kendinizi kandırıyorsunuz.
    Daha doğrusu sizi bu şekilde uyutup kendi emelleri doğrultusunda kullanıyorlar.

    sonsuz zaman önce mükemmel bir varlığın olması düşüncesi mantıksızlıktır. sizlerinde mantığınızı yitirdiğiniz anlamına gelir.

    Teist olanların tamamı mantıksızdır ve iktidardakiler insanları din vasıtası ile yönetirler.
    Yönetenler çoğunluk inançsız ve sahtekar insanlardır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi catruyorta -- 13 Nisan 2019; 16:51:13 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: caloom

    Termodinamiğin yasalarından biri derki denkleme giren enerji çıkan enerjiye eşittir.Yani bu evrenin içinde barındırdığı enerji bir şekilde bir yerden gelmiş olmalı dimi.Kabul etmem diyebilirsiniz ama gerçek orda duruyor.Bir şiir kendi başına var ol (a)madığı gibi bir evrende kendi başına var olamaz

    Alıntıları Göster
    o halde biz yaratılmadık zaten vardık form değiştirip insan olduk ölünce yine farklı bir forma geçiş yapacağız demekki tanrı biziz?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TEREROKA

    O Zeus değilmiydi ya

    Alıntıları Göster
    zeus sadece göğün tanrısı olarak tasfir edilir, ben ne yazmışım bi daha oku, gözün bozuksa gözlük vereyim.

    Birşeyin varlığı kanıtlanana dek..




  • Ben Hermeneutik Tefsir gibidir deyince bir dünya tatava yapmıştın boş boş. Şimdi "Tefsir gibi" diye kendin diyorsun. Bir şeyler öğretebilmişim demek ki. Ayrıca gizli Hristiyansın, burada ateist numarası yapma lütfen.



    @Red Wheelbarrow

    Konuya dönersek varlık nedir yokluk nedir önce bunun tanımını yapman gerekiyor. O yüzden "o" dediğine göre değişiyor durum. "O" dediğin ne senin. Bir şey diyorsun ne o şey? Tanrı mı? Elektron mu? At pisliği mi? Ne ?

    Güncel bir konudan örnek verirsek, kara delikler evrende insandan bağımsız olarak zaten var olan oluşumlardı. Ancak insanlık bunların varlığını ancak son yüzyıllarda öğrenebildi ve daha yeni fotoğraflayıp görebildi. İnsanlık tarihini düşünürsek bundan sadece 600 yıl önce bir kara deliği ne görebilir, ne kavrayabilir ne de matematiksel hesabını yapabilirdik. Birisi kara delik diye bir şey var deseydi bu ancak mitoloji olurdu ya da bu herifin içine şeytan kaçmış deyip yakarlardı. Şimdi İnsanlık için henüz görünmeyen, bilinmeyen, hesaplanamayan bir şeye yok demekle o şey yok olmuyor. Kara delik bir saat önce de vardı, bir milyon yıl önce de vardı, altmış milyon yıl önce de vardı. Varlığına dair bir delil olmadığından yok kabul etmek sıradan bir bakış açısıdır. Biraz felsefik bir cümle olacak ancak varlık ya da yokluk tamamen başka bir varlığın zihninde, bilgisinde olmana bağlı. Bundan bilmem kaç ışık yılı ötedeki bir yıldızı sana gösterip bak o sistemde çok gelişmiş bir uygarlık var desem bunu sana ispatlayamam. Çünkü orada bir uygarlık varsa bile insanlığın o sisteme gidip belgelemesi,en azından onlarla iletişim kurması gerekir aksi halde benim iddiam boşa çıkacaktır ve sen hayır yoktur diyebileceksindir. Ama hakikaten orada gelişmiş bir uygarlık varsa sırf belgeleyemediğimiz için yok mu olacaklar? İşte bu şekilde düşünürsek biz de başkaları için aslında olmayan varlıklarız.




  • MANGUTAY kullanıcısına yanıt
    Sen Hristiyanlıkta kutsal kitabın yorum alanına "tefsir" dedin ben ise tefsirin İslami bir terim olduğunu Hristiyanlıkla alakası olmadığını söyledim. Hristiyan olsam Hristiyanım derdim. Hristiyanlığı öğrenmeye çalışıyorum, sempatim var, olanak verdiğim tek din. Şuan için ateistim orası ayrı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 13 Nisan 2019; 18:20:15 >
  • catruyorta kullanıcısına yanıt
    Söz konusu tanrı Allah ise onun için sonsuz zaman diye bir şey yoktur. Öncesi ve sonrası da yoktur. Zamanın yaratıcısı kendisi olduğundan böyle şeyler onu bağlamaz. Yani anlaşılsın diye söylüyorum yaratmış olduğu "zaman" dan "önce" var olmasında bir sıkıntı yoktur.
    Ayrıca sayın catruyorta sen büyük oyunu görmüş bir kardeşimize benziyorsun. Kim yönetiyormuş bu Teistleri geçen İnterpole sordum araştırıyoruz dediler. İsim verebilir misin acaba? Ben de raporumu yazayım adamlar 30 senedir uğraşıyor bu yöneticileri ifşalamak için.
  • Ne dediğimi bundan daha iyi biliyorsun Jin. Biraz daha dürüst ol

    Pazar ayinine gidecek misin?
  • 
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.