Şimdi Ara

KARANLIK MADDE-ANTİMADDE-KARADELİKLER-BEŞİNCİ BOYUT-YILDIZLAR-FOTON KUŞAĞI

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
40
Cevap
0
Favori
7.066
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Yazılan bilgiler biraz uzun farkındayım. Ama ilgi çekici güzel konular okumanızı tavsiye ederim.


    KARANLIK MADDE NEDİR?

    Astrofizikte, ışın yaymayan ya da doğrudan algılanabilecek şekilde elektromanyetik ışınları (ışık, x-ışınları v.b.) yeterince yansıtamayan, varlığı görünür maddeler üzerindeki kütle çekimsel etki ile belirlenebilen maddelere Karanlık madde adı verilir. Karanlık maddelerin varlığını belirlemek için gökadaların döngüsel hızlarından, gökadaların diğer gökadalar içerisindeki yörüngesel hızlarından, geri planda yer alan maddelere uyguladığı kütle çekimsel mercekleme özelliğinden ve gökadaların içerisindeki sıcak gazların sıcaklık dağılımından yararlanılır. İncelemeler, gökadalarda, gökada gruplarında ve evrende, görülebilen maddelerden çok daha fazla karanlık madde olduğunu göstermektedir. Karanlık maddelerin bileşenleri tamamen bilinmemekle birlikte, WIMPler, aksiyonlar, sıradan ve ağır nötrinolar, gezegenler ve sönmüş yıldızlara birlikte verilen isim MACHOlar ile ışıma yapmayan gaz bulutlarından oluşur.

    Mermi kümenin kırmızı renkte olan ve x-ışını yayınımı ile belirlenen sıradan maddeleri ile mavi renkte olan ve kütle çekimsel mercekleme ile belirlenen toplam kütlenin dağılımını gösteren kompozit resim.

    Evrendeki kütle çekimsel enerjinin incelenmesi sonucu, varsayılan toplam enerji yoğunluğunun sadece %4'ünün doğrudan gözlemlenebilir maddelerden oluştuğu gözlemlenmiştir. Yine bu toplamın %22'sinin karanlık maddelerden oluştuğu hesaplanmaktadır. Kalan %74'ünün ise everene dengeli bir şekilde yayılmış olan karanlık enerjiden oluştuğu kabul edilir.

    Tipik bir spiral gökadanın dönme eğrisi: beklenen(A) ve gözlenen(B). Karanlık madde, hız eğrisinin geniş bir radyus ile düz bir görünüm kazanmasına açıklık getirir.

    Hubble Uzay Teleskobu ile Abell 1689 içerisinde gözlenen güçlü kütle çekimsel mercekleme, karanlık maddenin varlığını gösterir - Mercekleme eğrilerini görmek için resmi büyütünüz

    Karanlık madde kavramı, ilk olarak 1933 yılında, Kaliforniya Teknik Enstitüsünden İsviçreli astrofizikçi Fritz Zwicky tarafından öne sürülmüştür. Fritz Zwicky'nin gözlemi ve iddiası kırk yıl boyunca hiçbir ortamda ciddiye alınmamıştır. Karanlık maddenin varolduğuna dair en güçlü kanıt Spiral Gökadalar'ın düz dönme eğilimleri, 1970 yılında Washington Carnegie Enstitüsü'nde Vera Rubin ve arkadaşları tarafından ileri sürülmüştür. Vera Rubin de Fritz Zwicky ile benzer bir kaderi paylaşarak, uzun yıllar ciddiye alınmamış, hiçbir ciddi yayın organı çalışmalarına yer vermemiştir. Master ve doktora tezleri de daha önce reddedilmiş olan Vera Rubin için bu durum pek şaşırtıcı olmamıştır. Onlarca yıl sonra, bugün hemen hemen tüm astrofizikçiler karanlık maddenin varlığını kabul ederler. Ağustos 2006'da yayınlanan, 150 milyon yıl önce gerçekleşmiş olan iki gökada kümesinin çarpışmasına dair gözlem, karanlık maddelerin varlığına dair daha somut bir kanıt oluşturmuştur. Çarpışma sırasında sıcak gazlar arasında bir etkileşim olmuş ve daha sonra merkeze yaklaşmışlardır. Gökadalar ve karanlık madde etkileşime girmemiş ve merkezden uzak kalmışlardır.

    İki şekilde karanlık maddenin ortaya çıktığı sanılmaktadır:Baryonik karanlık madde ve Baryonik olmayan karanlık madde. Evrenin kütlesinin yüzde 90'ını oluşturduğu varsayılmakla birlikte, karanlık maddenin henüz astronomlar için sırrı çözülmüş değildir. 1970'ler evrendeki maddenin yüzde doksanının görünmez olduğunun keşfedilmesiyle karanlık madde iddialarının güçlendiği yıllar olmuştur. Karanlık maddenin varolduğu bilinmektedir, ancak ne olduğu konusunda çok az açık bilgi vardır.
    En alttaki 3. resim evrendeki maddelerin dağılımı hakkında bilgi veriyor.

    ANTİMADDE NEDİR?

    Antimaddenin özellikleri: 1- Evrenimizde antimadde ile karşılaşmak mümkün değil, ancak laboratuvarlarda o da çok kısa bir süreliğine üretimi gerçekleşmektedir. Madde Evrenimizde barınamazlar. 2- Madde ile ters elektrik yüke sahiptir. 3- Zamanları ters akar. Zamanda geriye doğru hareket ettikleri için zaten üretildiklerinden kısa bir süre sonra gözden kaybolurlar! 4- Madde ile etkileşime geçtiğinde birbirlerini yok ederek tamamen enerjiye dönüşürler.

    Evrenimiz görebildiğimiz kadarıyla maddeden yapılı, peki antimadde evrenimizde nerede? Biri (madde) zamanda ileri antimadde ise geri gidiyor, Big Bang tek bir başlangıçtı ama; ardından iki evren verdi: İkisi de aynı yerde fakat AYRI iki zamanda (geriye giden ve ileriye giden iki zamanda) AYNI yerde varoldular.

    Madde ve antimadde ilk saniyelerde birbiriyle etkileşti ve birbirlerini yok ederek fotonları yarattılar fotonlar ise araya bir DUVAR olarak iki sistemi birbirinden uzaklaştırdı ve iki sistem de ANİDEN şişti (Guth'un Şişme Teoremi) ve birden bigbang ortak merkezinden uzaklaştılar. Biri zamanda geriye giderek (-16 milyar yıl) öteki de ileriye giderek (+16 milyar yıl) genişlediler (Aritmetik olarak 32 milyar yıl aralarına girdi).

    Madde ve antimaddeyi olduran temel plazma TEKTİR, aynı anda yaratılmıştır. Bu öyle bir cehennemi sıcaklıktır ki, daha parçacık oluşumu yoktur. Yani madde ve antimadde ancak SOĞUYUNCA ayrılacaklardır. ANİ ŞİŞME öncesinde madde ve antimadde daha yaratılmamıştı birlikteydiler, ani şişme ardından gelen ani soğumada madde ve antimadde oluştu bunlardan antimadde zamanda ileri gidemeyeceği için GERİ yöneldi bu geri yönelme ile birlikte EŞANLILIK bozuldu ve adeta birer hayalet gibi birbirinin içinden geçerek iki ayrı EVREN ÇİFTİNİ oluşturdular.

    Evet.. Madde ve antimadde... İkisi de tıpatıp aynı ama birbirlerine rastlarlarsa yokolurlar birlikte -1 ve +1 toplandığında sıfır (yok) olurlar. Birinin zamanı ileri akar diğerinin geri. İki zaman toplandığında zaman yok olur. Bir çift foton çarpışırlar,yeterli enerjileri varsa, örneğin bir proton (p+) ve bir de antiproton (p- yüklü) yükleri dışında herşeyleriyle AYNEN TIPATIP ve gerçektirler.

    Bunu büyütelim: Karşımıza bir bizim maddi evren bir de ANTİMADDE evren çıkacaktır. Her ikisinde de BEN varım. Buradaki BEN maddeden yapılmış bedene sahibim, ötedeki BEN ise antimaddeden yapılmış bedene sahip. İkimiz birbirimizi ASLA sonsuza dek göremeyeceğiz. Çünkü yanyana geldiğimizde küçük bir kıyamet olur ve birlikte yokoluruz. Yani ÖTEKİ SEN'i asla merak etmeyelim, İKİNİZDE GERÇEK olduğunuz halde herkes kendi evreninde BEN GERÇEĞİM öteki yok! der. Ama proton ve antiproton gibi... İKİNİZ DE VARSINIZ! İkiniz de gerçeksiniz. Bir şey dışında gerçeksiniz. İki zıt (eşlenik) gerçek toplandığında SIFIR GERÇEK olur.

    KARADELİKLER

    Dış katmanlarını uzaya püskürterek Güneş kütlesinin 1.4 katı haline gelen ölmüş yıldızlar,yaşamlarını Beyaz Cüce olarak devam ettirirken,kütlesi bunun üzerindeki bir değere sahip olan yıldızlar da Nötron yıldızına dönüşürler.
    Buna karşın yaşam süresinin sonuna gelmiş olan bir yıldız eğer Güneş’in en az 2.5 katı bir kütleye sahipse bu sefer de yoz elektron ve nötron basıncı tarafından kendini dengeleyemeyeceğinden, yıldızın sahip olduğu kütle nedeniyle trilyonlarca basınç ile güçlü bir şekilde çökmeye başlar.Çökmesiyle birlikte yıldız,çevresine uyguladığı gravitasyonel çekimin güçlenmesine, dolayısıyla da uzay zaman eğriliğini gittikçe artırmasına neden olur ki, sonunda ışık dahil hiçbir şeyin kaçmasına izin vermeyeceği kıritik bir aşamaya gelir.İşte ışığın artık kaçamayacağı bu kritik yarıçapa “Olay Ufku”, yıldızın çökerek bir karadelik oluşturması için meydana gelecek büyüklüğe de “schwarzchıld” yarıçapı adı verilir.Bu aşamadan sonra ise, yıldız olay ufkunun altında tüm kütlesini merkezdeki sıfır hacimde ve sonsuz yoğunluktaki Zümrütü Anka misali bir Düşsel Tekillik noktasında toplamaya yönelik çökmesine devam eder.
    Bir karadelik ne kadar kütleli ise, yoğunluğu,olay ufkunun etki alanı ve yüzey alan genişliği de o kadar fazla olur. Eğer Güneş bir karadelik olabilseydi, schwarzchıld yarıçapı 3 km,Güneş’in 150 milyar katı kütleye sahip olan samanyolu galaksisinin 450 milyar km. ve tüm evreni kapalı evren haline getirecek kadar madde bulunmuş olsaydı ,onun da yarı çapı 300 milyar ışık yılı kadar olacaktı. Ayrıca yapay bir karadelik oluşturmayı deneseydik, 1600 ton demiri cm.’ nin yüz milyonda birine sıkıştırmak gerekirdi.Aynı durumu dünyamızın kendisine uygulamak amacıyla tüm kütlesi 1 cm. yarıçaplı bir misket içine sıkıştırılabilseydi,suyun yoğunluğunun cm küpte bir gram olduğu yerde dünyanın beş gram olan yoğunluğunu trilyar kez artırmış olurduk. Bunun ilginç yanı,Dünya bu halde iken Ay’ın yine onun çevresinde dönmesini sürdürebilmesidir. Ay’daki bir insan bu misketi asla göremezdi, fakat çekimini algılayabilirdi.
    Aynı şekilde Güneş de Beyaz Cüce olma durumuna geldiğinde yakın gezegenleri yutmasına karşın,dış gezegenler yörüngelerinde hareket etmeye devam edecektir. Çünkü evrende önemli olan hacim değil,kütledir. Yani bir şey hacimce ne kadar büyük olursa olsun,eğer kütlesi seyrekse başka deyişle yoğunluğu az ise, kendinden daha yoğun olan fakat çok küçük bir kütlenin çekimine kapılmak durumundadır. Bununla beraber Güneş ‘ten üç defa büyük, çöken bir yıldızın,karadelik haline gelmesi, saniyenin 67 milyon birinde ,Güneş ‘ten on kat daha kütleli bir yıldız için saniyenin 4 milyonda biri, milyon kez daha büyük bir yıldızın çökme süresi de diğerlerine göre oldukça uzun bir dilim olan saniyenin dörtte biri kadar olmaktadır.
    Bir karadelik kütlesi,elektrik yükü ve dönme hızı ile ölçülebilir üç parametreye sahiptir. Şu ana kadar üzerinde durduğumuz (durağan)schwarzchild tipi karadelikleri idi. Şimdi de elektrik yüklü olanlar ile dönen türleri üzerinde duralım. (Bunlara ayrıca Reissner-Nordstrom ile Kerr karadelikleri de denmektedir).
    Bilindiği üzere, Elektromanyetik kuvveti,çekim (gravitasyonel) kuvvetlerinden 10 sayısının 40. kuvveti kadar güçlüdür. Bunu göz önünde bulundurarak ,yüksüz ve durağan bir karadelik üzerine elektrik yükü düşürerek yüklediğimizi düşündüğümüz zaman,oluşan Elektromanyetik kuvvet, çekim kuvvetine karşı koyarak tekilliğin çevresinde iki ayrı olay ufkunun oluşmasına neden olacaktır. Yani, zamanın durduğu iki bölge. Deliğin elektrik yükü arttıkça iç olay ufku büyümeye,çekimden kaynaklanan dış olay ufku ise küçülmeye başlar. Alabileceği en fazla yükle yüklendiğinde ise, iki olay ufku çakışarak birbirlerini yok edip olay ufkunun kalkmasını ve tekilliğin çıplak olarak görünmesini sağlar.
    Fakat burada önemli olan bir husus,böyle bir karadeliğin evrende bulunabileceğinin beklenmemesidir. Çünkü Elektromanyetik kuvvet alanları o kadar güçlüdür ki, her yöne doğru, birçok ışık yılı uzaklıktaki yıldızlar arası gaz ve toz bulutlarının atomlarını kolayca ayırarak yörüngelerindeki elektronları itip artı yüklü çekirdeği de kendine çekerek nötr duruma gelir. Bu sefer deliğin, artı yükle yüklendiğini düşündüğümüzde ise, çevresindeki eksi yüklü elektronları kendine çekerek aynı şekilde yüksüz hale gelir.
    III. olarak,biraz önce bahsedildiği gibi yine elektriksel olarak yüksüz ve durağan bir karadeliği göz önüne alalım. Deliği döndürmeye başladığımız taktirde yine ikinci bir olay ufku açığa çıkacaktır. Bunun nedeni de tıpkı merkezkaç kuvvetinde olduğu gibi,dönmesiyle çekim kuvvetine direnmesidir. Deliğin dönme hızı artarsa,içindeki olay ufku artmaya ,dış olay ufku ise daralmaya başlayacaktır. Dönme maksimum hıza ulaştığında ise,iki olay ufku üst üste çakışarak ortadan kaybolur ve yüklü karadeliklerde olduğu gibi yine çıplak tekillik oluşur. Fakat yüklü olan türle olan benzerliğine karşın, bu türün Tekilliği,dönme eksenine dik ve ekvator düzleminde halka şeklinde olmaktadır.
    Daha sonra karadeliklerin ayrı uzay-zaman noktalarını birbirlerine bağlama özelliği ortaya konunca,diğer ikisinde hangi yönden yaklaşılırsa yaklaşılsın sonsuzca eğrilmiş uzay zaman tarafından parçalanmasına karşın bu türde ancak yandan,yani ekvator düzleminden yaklaşmakla parçalanmanın gerçekleşebileceği bunun dışındaki başka bir açıdan yaklaşıldığında ise, sonsuz eğrilmiş uzay zamandan etkilenmeden halka tekilliğinin içinden geçebilme şansı tanıdığı ortaya çıkmıştır (belli bir açı ile tekilliğe girme şartı ile).
    Ayrıca bu tür karadelikler küresel biçimde olmayıp dönme hızına bağlı olarak,ekvator bölgeleri şişkin haldedir. Şu an için kendi etrafında saniyede on bin kez dönen böyle bir karadelik bilinmektedir.İki olay ufuklu sistemlerde var olan ayrı bir özellik de ufukların ortasında uzayın soyut olmasın karşın, iç olay ufku ile tekillik arasındaki uzayın bizim uzayla aynı olmasıdır.
    Güneş’in tam 2.95 katı olan bir karadeliğin schwarzchıld ile olay ufkunun yarı çapları özel bir hal olarak aynı uzunlukta olup üst üste çakışık durumdadır.Bu durumda da karadeliğin donmuş yüzeyi aynı zamanda onun olay ufku olur.
    Bununla birlikte başlangıçta evreni oluşturan tüm maddenin aynı anda ve aynı yerde olmasından dolayı büyük patlamadan 10 üssü (-20) sn lik zaman parçası içinde bu aşırı yoğun bölgelerin sıkıştırılmasıyla birlikte, mini karadeliklerin oluşabileceği hesaplanarak her ışık yılı küplük hacimde böyle üç yüz yapının olabileceği ortaya çıkmıştır.Bu mini karadeliklerin ortalama yarıçapları bir proton boyutundaki 10 üssü (-13) cm,ağırlıkları da yaklaşık olarak Everest Dağı’nın ağırlığına eşit 10 üssü (15) gramdır.
    Bize en yakın böyle bir karadeliğin yaklaşık 1.6 trilyon km uzaklıkta olduğu düşünülmektedir. Güneş’e yaklaşacak bir karadeliğin var olduğunu göz önüne alırsak,buharlaşmadan ya da Güneş’ten etkilenmeden içinde hareket ederek, kütle yutup çok büyük ölçekte enerji üreterek ve onun içinde büyüyerek daha büyük bir karadelik olarak ayrılabilir.
    Ayrıca bunun gibi ya da daha büyük bir yapının Güneş’e çarpması veya yakın bir yörüngede konuşlanması da Güneş’e ait tüm maddeyi hortumlayıp onu karadelik içinde yok edebilir. Bu durumda da Beyaz cüce halinde mevcudiyetini devam ettireceğini düşündüğümüz Güneş’in bir karadelik olması bu şekilde söz konusu olabilmektedir.
    Böyle bir durumun evrende olup olmadığı çift yıldız sistemleriyle (bunlar evrende bolca vardır.)açıklanabilir.Ki bu sistemde bildiğimiz normal bir yıldız ile ondan önce ömrünü tamamlayarak çökmüş bir karadelik bulunmaktadır. Karadeliğin olay ufku zarına yakalanan yıldızın sahip olduğu hidrojen ve helyum gazlarının (ki kolay çözünürler) karadeliğin yüzeyindeki yakalanma girdabında helisler çizerek milyarlarca derece ısınıp x ışını yayınlaması ile olay anlaşılmaktadır.
    Bu x ışını yayımı beyaz cücelerde ve nötron yıldızlarında da vardır. Fakat ayırt edici özelliği beyaz cüce olmayacak kadar küçük ve onlar kadar parlak olmamaları, nötron yıldızı olamayacak kadar da düzenli aralıklarla x ışını yaymamalarıdır.
    Böyle tehlikeli olabilecek bir cismin, şu anda galaksi merkezinden 9 ışık yılı uzaklıktan bize doğru saniyede 50 km.’lik hızla yaklaşmakta olduğu tesbit edilmiştir. Bundan kurtulduğumuzu düşünsek dahi, galaksimizin merkezindeki şiddetli olayların neden olduğu dev kütleli ve çok hızlı dönen bir karadeliğin içine sürüklenip onda yok olmamız da çok çok yüksek olasılıklar içindedir.
    Alınan radyasyonla ispatlanmış olan bu karadelikler Güneş kütlesinin 10 üssü(6) ile10 üssü(9) katı arasında kütle içerirler.Bununla beraber, yapılan gözlem ve hesaplamalar yüz bin ışık yılı genişliğindeki galaksimizin kendi ekseni etrafında 250 milyon yılda tamamladığı dönüşünün nedeninin de galaktik sistemin dışında yer almış bir karadeliğin korkunç şiddetteki çekim gücünden kaynaklanmakta olduğunu düşündürmektedir.
    Yerleşik anlayışımızı zorlayan karadeliklerin daha iyi anlaşılması için Toskana kırlarında gezerken Ünlü fizikçi A.Einstein’ ın zihninde uyanan şu iki soruyu kendimize sormamız gerekecektir.
    İlki: “Acaba bir ışık dalgası üzerinde yolculuk etseydik dünyayı ve evreni nasıl algılardık?” ikincisi ise, “bu durumda dışarıdaki bir gözlemci bizi nasıl görürdü?”
    Bu sorular,karadeliğe doğru hareket eden bir gözlemci ile ona dışarıdan bakan ayrı bir gözlemcinin birbirlerini ve çevrelerini nasıl algılar sorusu ile eşdeğer olduğu için, bir ana uzay gemisi ve ana gemiden de ayrı bir aracın karadeliğe doğru gönderildiğini düşünelim. Ayrıca bu süreç içinde hem duran,hem de hareket halindeki gözlemcilerimiz birbirlerine her saniye birer sinyal göndersinler. Dıştan bakan gözlemci ilkin hiçbir şey fark etmez ve gönderdiği her saniyelik sinyale karşılık gelen sinyalleri aynen almaya devam eder (çünkü değişimler ışık hızına çok yaklaştıkça açığa çıkmaktadır). Fakat hareketli olan karadeliğe yaklaşmaya başladıkça, dıştaki gözlemciye gelen sinyallerin zaman aralığı yavaş yavaş artmaya, gelen ışığın dalga boyu da kırmızıya kayarak kızıl renkte görünmeye başlar. Bunun nedeni çekimin yol açtığı etkinin fotonlar üzerindeki belirtisidir; yani enerjisini azaltmaktadır. Tıpkı,Dopler etkisi olarak bilinen yasaya göre,evrenin genişlemesiyle birlikte bizden uzaklaşan cisimlerin gönderdiği ışınların,hız nedeniyle kırmızıya kayması gibi. Başka bir deyişle, araç karadeliğin olay ufkuna yaklaştıkça,dıştaki gözlemci her saniyeye karşılık,sırasıyla artan bir zaman aralığıyla sinyalleri almasıyla beraber, aracın boyutlarının küçüldüğünü ve kütlesinin de arttığını gözlemler.Ve tam araç olay ufku sınırına geldiğinde ise, bu zaman genişlemesi 1 saniyeye karşılık sonsuz bir süreye uzayarak (ki zaman durmuştur artık) bu uzay zaman ağında (sadece zaman parametresini göz önüne aldığımız taktirde) aracın donmuş görüntüsünü algılar hale gelir.Bu durumda da aracın boyutları sıfır, kütlesi ise sonsuz olur.
    Şimdi de araçtaki bir gözlemci,dışarıyı nasıl algılar onu görelim. Öncelikle o da anormal bir şeyle karşılaşmaksızın hareket etmesine rağmen, çekim etkisi arttıkça (gelen sinyallerin dalga boyları kısalarak mavi renge doğru kayar), geride bıraktığı cisimlerin kenarlarını önünde görmeye başlar. Nedeni de hareketin (çekimin) yol açtığı uzay zamanın eğilip bükülmesidir. Işık hızına yakın bir sürate ulaştığında ise her şeyin sıkışıp küçücük dairesel pencereye dönüştüğünü ve baktığı uzayın kütlesinin azalarak şeffaflaştığını,boyutların uzayıp arttığını ve zamanın da hızlandığını görür. Tam olay ufkunda ise,hızı ışık hızına ulaşarak (olay ufkuna giren tüm nesneler,çekim etkisiyle sırasıyla moleküllerine,atomlarına,parçacıklarına ve nihayetinde fotonlarına yani en temel bileşenlerine ayrılıp ışık hızıyla hareket etmektedirler.) kütlenin sıfır, zaman ve boyutların da sonsuz olmasıyla,dairesel pencerede kapanarak Tekillik de yok olur.
    Evrenin gizlerinin saklı olduğu bu noktada tüm tarih tüketilmiş, uzay ve zaman,madde ve enerji anlamını yitirmiş olur. Artık burada,bilimin yasalarından, dolayısıyla Einstein denklemleri ve quantum mekaniğinden söz edilemez.Fiziğin bitip fikir yürütmenin başladığı bu boyutta,madde ve enerji yerini fokur fokur kaynayan kaotik bir yapıdaki Kuantum Köpüklerine bırakır.

    ASTROFİZİKÇİLER ''BEŞİNCİ BOYUT'UN'' İZİNİ BULDU!

    Dördüncü uzay boyutuyla ilgili ilginç bir teori üreten Amerikalı astrofizikçiler, dördüncü boyutun varlığını, 2007 yılında fırlatılacak bir uyduyla kanıtlayabileceklerine inanıyorlar.

    Astrofizikçiler ve kozmoloji bilimcileri sanki bu dünyaya ait olmayan, ama yine de onu tanımlamaya ve kökenini bulmaya yarayan teoriler üretmek konusunda ustalar. Bu işi yaparken de ayakları yerden kesiliyor ve soyut matematikle tasarlanmış modellerle ilgi çekmeye çalışıyorlar.

    Bu şaşırtıcı teorilerden biri, şimdi bazı kozmoloji bilimcilerin bile aklını karıştıracağa benziyor. Rutgers Üniversitesi’nden Charles R.Keeton ve Duke Üniversitesi’nden Arlie O.Petters, beş boyutlu kütle çekim teorilerinden birini kanıtlamaya yardımcı olabilecek matematiksel bir model geliştirdiler.

    Bu iki bilim adamının teorik tasarımı göreceli olarak yeni olan ve "Randall-Sundrum braneworld gravitiy model" olarak adlandırılan bir teoriye uzanıyor. Bu kuram görülebilir üçboyutlu evrenin,daha büyük olanın içine yerleştirilmiş bir zardan oluştuğuna dayanır. Yani denizde yüzen bir yosun gibi. "Branewold evreni" kozmosunda, genel görelilik kuramında açıklandığı gibi üç uzay boyutu ve bir de zaman boyutu değil, dört uzay ve bir zaman (artı uzay zaman) olmak üzere beş boyut var.

    Teoriye kanıt
    Aslında burada şaşılacak pek bir şey yok gibi. Sonuçta astrofizikçiler geçmişte de kozmolojik tasarımlarına biraz gizem katmak için ilave boyutlardan yararlandılar, ama bu sefer durum farklı.

    Keeton ve Petters ilk kez bilinmeyen dördüncü uzay boyutu ve dolayısıyla da "Braneworld teorisinin" kanıtlanabileceğini sanıyorlar. Bunun için yeni düzenlenmiş matematiksel modeli, astronomik gözlemlerle belirlenen kozmolojik efektlerin birleştirilmesi yeterli.

    Böylece, uzayda dördüncü bir uzay boyutunun bulunduğu kanıtlanabilir ki bu da dünya hakkında bildiklerimizi felsefi açıdan da değiştirebilir diyor Petters, Physical Review D. (Phys.Rev.D 73, 104032 (2006),.

    Bir zamanlar Harvard Üniversitesi fizikçileri Lisa Randall ve Raman Sundrum tarafından geliştirilen "Randall-Sundrum braneworld gravity" modeli,evrendeki kütle çekiminin ne şekilde biçimlendiğini açıklıyor. Genel görelilik kuramının aksine "Braneworld teorisi" ilk patlamadan sadece birkaç saniye sonra temel parçacıkların topaklanmasıyla minik karadeliklerin oluştuğunu söyler.

    Buharlaşmış olmalı

    Fakat genel görelilik kuramına göre bu ilkel karadelikler, Hawking ışıması nedeniyle çoktan buharlaşmış olmalılardı. Oysa Braneworld modeli en küçüklerinin günümüze kadar hayatta kaldığını öne sürer.

    Küçük bir asteroitin kütlesine sahip ama buna karşın bir atom çekirdeğinin büyüklüğünde olan hipotetik oluşumlar, yani karadelikler için küçük tanımı aslında pek de uygun düşmemekte. Astrofizikçiler evrenin %23’ünün karanlık maddeden oluştuğunu tahmin ediyorlar.

    İki astrofizikçinin hesaplarına göre dünyamıza en yakın Braneworld karadeliği Plüton’un yörüngesinde olabilir. Braneworld karadelikleri galaksimizdeki kara maddenin %1’ini oluştursalar bile güneş sistemimizde bunlardan binlercesi olabilir diyor Petters.

    Minik karadeliklerin oluşumu için uygun koşullar yaratan gizli boyutun bulunabilmesi için Braneworld karadeliklerinin elektromanyetik ışın üzerindeki efektlerin gözlemlenmesi gerekiyor.

    Bunun için mesela uzay- zaman yapısını dev karadeliklerden farklı bir biçimde büken minik karadeliklerin karakterini izlemek gerekiyor. Küçük olmaları nedeniyle, araştırmacılar tarafından beşinci boyutu yakalamaya izin verecek olan bir katalizör olarak görülüyorlar.

    Beşinci boyut kestirme yolu

    Bu efekt, ilave uzay boyutunun, karadeliğin ışıma hızını değiştirmesini açıkça göstermekte. Buradan çıkan neticeyi her astronom görebilir: Karadeliklerin buharlaşması iyice yavaşlıyor ve karadelikler çok daha uzun yaşıyorlar.

    Beşinci boyuta giden en kestirme ve en hızlı yol, bu iki bilim adamına göre Dünyadan diğer galaksilere "yolculuk eden" ışının analizini izlemeli.

    Çünkü Dünyadan yola çıkan ışın, Dünyanın yakınında küçük bir karadelikten geçtiğinde, karadeliğin kuvvetli kütle çekimi nedeniyle bir kütle çekimi mercek etkisi oluşmakta.

    Bu etki bir yıldızın, Dünyanın görüş alanında ve arka plan yıldızından uzakta bulunan bir yıldızın yanından geçmesiyle oluşmakta.

    Bu harekete bağlı olarak, arka plan yıldızının ışığı karakteristik bir biçimde kütle çekim merceği etkisince güçlendirmekte. Ve Keeton’a göre bu etki başarıya giden bir anahtar olabilir. Braneworld karadelikleri tarafından oluşturulan bu tür kütle çekim merceği etkilerini aramak için en iyi yer gamma ışını patlamasıdır diyor Keeton.

    En yoğun enerjili olay

    Gamma ışını patlamaları (Gamma ray bursts/GRB) evrenin en parlak ve en yoğun enerjili "olayları" olarak bilinmekte.

    Ve evrenden birkaç saniye içinde tahmin edilemeyecek kadar yoğun bir enerjiyle geçtikleri için de, modern astronominin en büyük bilmecelerinden biridir.

    Dünyamızdaki uydular ortalama olarak iki ila üç günde bir gamma ışını patlaması kaydediyorlar. Bu ultimatif enerji kaynakları birkaç saniye içinde, yıldızımızın yaşam boyu verebileceği kadar enerji soğuruyorlar.

    Araştırmacılar artık gamma ışını patlamalarında açığa çıkan enerjinin, dalgaların bir kayaya çarpışı gibi karadeliklere çarptığını düşünüyor. İşte bu süreç sırasında oluşan girişimlerin Ağustos 2007 tarihinde Dünyamızın yörüngesine yerleştirilecek "Gamma-ray Large Area" uzay teleskopuyla (GLAST) kanıtlanabileceğine inanıyor, astrofizikçiler.

    Hipoaaa doğruysa

    Halihazırda Dünyamızın yörüngesinde çalışmaya devam eden gamma ışını uyduları, söz konusu teoriyi kanıtlayacak kadar hassas değiller. Oysa GLAST, gamma ışını patlamalarına ait ışığın periyodunu (ışığın dalga boyunda hareket ettiği zaman) kesin bir şekilde kaydedebilecek güçte.

    GLAST teleskopundan alınan ilk verilerle böylece astrofizikçiler, her minik karadeliğin kütle çekimiyle oluşturduğu girişim motifini inceleyebilecekler.

    Karadelik yüzünden bükülen ışık, enerji tayfını altı üst ederek bazı bölgelerde çok,diğer bölgelerde ise çok foton bulunmasına yol açarlar. Bilim adamları bekledikleri sinyali görebilirlerse bu minik karadeliklerin varlığı açıklanmış olacak.

    Ama bu da henüz bir başlangıç olacak astrofizikçiler için. Çünkü bu şu anlama geliyor diyor Petters: "Braneworld teorisi doğruysa, uzayın dördüncü boyutunun izlerini taşıyan çok sayıda braneworld karadeliği de vardır."

    YILDIZLAR

    Normal bir yıldız ne kadar büyük kütleli olabilir? Uzaklık, parlaklık ve standart güneş sistemi modelleri üzerinden yapılan tahminler, Pismis 24 açık kümesindeki bir yıldızın Güneşimizin 200 katından bile büyük bir kütleye sahip olması sonucunu verdi ki, bu da onu bir rekor sahibi yaptı. Bu yıldız, yukarıdaki görüntüde gaz cephesinin hemen sağında yer alan en parlak nesnedir. Bununla birlikte, Hubble Uzay Teleskobu'nun kısa zaman önce çektiği görüntülerin yakından incelenmesi, Pismis 24-1'in o parlak aydınlatma gücünün tek bir yıldızdan değil, en az üç yıldızdan geldiğini gösterdi. Bileşen yıldızlar yine de 100 güneş kütlesi kadar olacaktır ve bu durum onları mevcut kayıtlardaki en büyük kütleli yıldızlar arasına sokmaktadır. Görüntünün solunda salma bulutsusu NGC 6357'de, kabuğunu kırıp muhteşem kozasını aydınlatan birkaç tanesi dahil, yıldız oluşumu devam etmektedir.

    Bir yıldız nasıl doğar?


    Bir hücrenin ana rahminin karanlıklarında insana, dönüşmesi gibi, milyarlarca sene önce uzayın karanlıklarında yaratılmış küçük bir hidrojen gazı kümesi, akıllara sığmaz bir kudret tarafından gece gördüğümüz o pırıl pırıl yıldızlara dönüştürülür. Bu küçük gaz kümesi, bir yıldız için tohum görevi görür.


    Evrendeki galaksilerin soğuk ve karanlık ortamında “nebula” adı verilen gaz ve toz bulutları yer alır. Nebulaların içindeki gaz ve tozlar yıldızların hammaddesini teşkil eder. Bunlar, galaksilerdeki şok dalgalarının tesiriyle bir küre oluşturur ve gravitasyon denen çekim kuvveti onları bibirbirlerine yaklaştırarak sıkıştırır. Milyonlarca yıl süren bir süreç sonunda yüksek yoğunluğa ulaşan bulut kümesi iyice ısınır. Sıcaklık yükseldikçe bu yoğunluk ve çarpmalar daha da artar. Çarpışmalar sonucu bulut ışıldamaya başlar. Sonunda bulutların içindeki nükleer fırın ateş alarak 10 milyon dereceye ulaşan bir sıcaklık ortaya çıkar. Bu sırada, Hidrojen helyuma dönüşürken; bir kısım kütle de enerjiye dönüşerek yıldızların o devasa sıcaklık ve ışımasına sebeb olur. Geceleri üzerimizde pırıl pırıl yanan o mücevherlerin macerası işte böyle başlar.


    Kırmızı dev


    Hidrojen tepkimesi, elbetteki sonsuza kadar sürüp gitmez. Yıldızların merkezi, bir nükleer santral gibi çalışır.. Hidrojen bitince, çekirdekte fokur fokur kaynayıp duran nükleer fırın yavaş yavaş sönerken, bu defa yıldızın dış kabuk kısımlarında kalan hidrojenler kullanılmaya başlanır. Bunun sonucu olarak yıldızın kabuk kısmı ısınır ve helyum miktarı dış kısımlarda da artar. Sonunda yıldız şişer ve yarıçapı yüz kat artarak koskocaman bir deve dönüşür.Yıldızın yeni ismi artık “kırmızı dev”dir. Bu arada sıcaklık da azalmaya başlamıştır ve 10 milyon dereceden aşağı bir seviyeye doğru iner


    Ölüm içinde doğum


    Kırmızı devin yarıçapındaki aşırı büyümeler sırasında, onun merkezi olan çekirdek bölgesinde yeni bir takım faaliyetler görülür. Yıldızların külü olarak da nitelendireceğimiz helyum, yeni bir yakıt yerine geçmeye hazırlanır. Çocuğun doğum zamanı geldiğinde anne karnında görülen ritmik sancılar gibi, hidrojenini yiyip bitirmiş ve adeta ölmüş olan yıldızın rahminde görülen kasılmalar ve basınç, yeni bir doğum sancısıdır. Bu basınç sonunda çekirdek büzüşür sıcaklığı 10 kat artarak yaklaşık 100 milyon dereceye ulaşır. İşte bu sıcaklık, helyumun ateş alması için yeterlidir. Helyumun ateş almasıyla “üçlü alfa süreci” dediğimiz birleşme ile üç helyum çekirdeği kaynaşır ve sonuçta yeni bir element olan, karbon meydana gelir. Tabii ki bu dönüşüme, muazzam bir füzyon enerjisi eşlik eder.


    Güneşin akibeti de böyle olacaktır. Merkezdeki hidrojenin bitmesiyle, incelmiş kabukta yer alan hidrojen helyuma dönüşmeye başlayacak ve bu arada genişleyecektir. Sonuçta yüzey bölgesindeki çekim gücü azalacak, atmosferi de uzaya doğru genleşerek ışık fırtınası gibi esecektir. Böylece Güneş kocaman bir dev yıldızı andıracak görülebilen yüzeyi, göbeğinden öylesine uzaklaşacaktır. Diğer bir deyişle, artık göbek nerede, sınır nerede belli olmayacaktır. Çünkü güneş artık Güneş değil “kırmızı dev” dir. Kırmızı dev, Merkür ve Venüs gezegenleri ile birlikte büyük bir ihtimalle yerküremizi de saracaktır. Ömrünün son anlarını yaşayan güneş bu durumuyla kollarını uzatıp yavrularını sıcak sinesine alan bir dev anasına dönecek ve onları da bünyesine katıp eritecektir.


    Beyaz cüce geliyor


    Helyum yanmaya devam ettikçe bir yandan da içe çöküş hızlanmış sıkışma artmıştır..Yıldız dış tabakalarını uzaya fırlatır atar. Rengi beyazsımsı bir hâl alır. Bu safhadaki bir yıldıza artık “beyaz cüce”adı verilir. Beyaz cüce içindeki yakıtı yakmaya devam ederek, yüzlerce milyon yıl alan bir süreç sonunda demir haline gelir. Demire dönüşüm süreci tamamlandığında ışığı sönmüş, soğuk ve karanlık bir görünüm almıştır ve artık adı “siyah cüce” dir. Yakacak bir yakıtı kalmadığından parlaması da sona ermiştir. Görüldüğü gibi demire dönüşüm çoğu yıldızların son durağıdır.


    Güneşten daha büyük yıldızların sonu: “kırmızı süper devler”


    1.44* Güneş kütlesi arasında olan büyük yıldızlar ise, karbona dönüşüm sürecini tamamladıktan sonra karbon elementinden ibaret çekirdeğinde sıcaklık öylesine yüksek bir noktaya çıkartılırki bu nükleer potada karbon elementi oksijene dönüşmeye başlar. Bu arada çevrede kabuk kısmında helyumun karbona dönüşümü henüz devam etmektedir. Bu durumda kırmızı dev yıldızın dış tabakaları daha da genişleyerek bir kırmızı süper dev ortaya çıkar. Çekirdekte sıcaklık 1 milyar dereceye ulaşmış bu sıcaklıkta atom kütlesi 12 olan karbon, atom kütlesi 4 olan helyumla kaynaşarak atom kütlesi 16 olan oksijen çekirdeği meydana gelmektedir. Atomlar büyüdükçe elementlerin doğması için gerekli “eşik enerji” de o nisbette artıyor ve bir kısım maddenin yok olmasıyla açığa çıkan enerji de o nisbette büyüyor. Bu işlemlerde öylesine çok enerji açığa çıkar ki sonunda yıldız kararsız hale gelir ve dış tabakaları yıldız rüzgarıyla uzaya püskürtülür. Sonunda geride, yıldızın orijinal kütlesinin % 10 unu oluşturan ve genişlemekte olan iyonlaşmış bir gaz kabukla çevrelenmiş karbon çekirdek kalır. Sonunda karbon çekirdek basamak basamak büyük elementlere dönüşürek tümüyle demir olur. Demir oluşumunun füzyon reaksiyonlarının son halkası olduğunu belirtmiştik. Demirden daha ağır elementlerin sentezi sonucunda dışarıya enerji verilmez, tam tersine ortamdan enerji alınır.Bu noktadan sonra, dışarıdan enerji sağlanmadıkça hiçbir nükleer süreç oluşmaz.


    Yoğunlaşarak sona gidiş:


    Nötron yıldızları



    Eğer yıldızın kütlesi güneşin kütlesinin 1.44 katından büyükse böyle büyük yıldızlar cüce olarak kalmazlar. İç sıcaklıkları ve yoğunlukları öyle yükselir ki yakıtı demir, nikel, krom, kobalt haline gelir. Yıldızın etrafında tabakalar oluşur. Demir haline gelmiş yakıt artık yanamaz. Sıcaklık ve basınç elektron ve protonları birbirine yapıştırarak nötron haline getirir. Demir çekirdek 100 km çapında bir top halindedir. Ve yıldız, kritik bir sıcaklıkta bir milyar katı bir ışık çıkararak patlar. Bu bir süpernova patlamasıdır. Patlamayla birlikte etrafa korkunç bir şok dalgası ve nötrino akışı başlar. Patlayan malzeme gaz bulutları halinde uzaya dağılır. Süpernova patlamasından geriye 10-20 km. genişliğinde bir çekirdek kalır. Burada, elektronlarla protonlar birleşmiş ve nötron hâline gelmiştir. Yıldız artık bir nötron yumağı hâline gelmiş, yoğunluğu ve çekim gücü korkuç boyutlara ulaşmıştır. Bunlara nötron yıldızı denir. İçlerinde bir nükleer reaksiyon bulunmadığından bir ışıma yapamazlar. Boyutu küçüldüğü için dönüş hızı da artmıştır. Saniyede onlarca, yüzlerce dönüş yapar. Bazıları ise düzenli aralıklarla radyo dalgaları çıkarır. Bunlara da pulsar adı verilir.


    Bir kâinat kuruluyor


    İçinde yaşadığımız kâinatın macerası yukarıda sözünü ettiğimiz bu süpernova patlaması ile başladı. Güneş sistemimize beşiklik eden süpernovanın, Samanyolunun 30 bin ışık yılı kadar bir mesafede cereyan ettiği hesap ediliyor. Gerçi bundan milyarlarca önce olduğu tahmin edilen hadiseyi gören kimse yok yeryüzünde. Ancak dünya üzerindeki ve vücudumuzdaki elementler, geçmişimizde bir süpernova macerasını ortaya koyuyor. Patlama sırasında bir şok dalgası patlayan yıldızın iç tabakalarını parçalar, bu bölgenin sıcaklığını 5 milyar dereceye kadar yükselterek nükleer sentezi başlatır. Ve daha ağır elementler böylece teşekkül etmeye başlar. Çünkü bu kâinatın bir köşesine bir dünya kurulacak ve onda ağır elementlere ihtiyaç olacaktı. Bunların üretilmesi içinde böyle bir müthiş sarsıntıya ihtiyaç vardı. Büyük bir ihtimâlle süpernova patlamasının neden olduğu basınç dalgası, yıldızlararası gaz ve tozu sıkıştırarak Güneş sisteminin yoğunlaşmasına neden olmuştu.Evet, yerküremizde bazı ağır atom türlerinin bulunması, Güneş sisteminin oluşmasından kısa bir zaman önce yakınlarda bir süpernova patlamasına işaret etmektedir. Kosmosda rastlanan kimyasal element bolluğuna ve nisbetine baktığımızda, kırmızı devler ve süpernovaların yüksek enerjili laboratuvarlarında imal edildikleri konusunda şüpheye yer bırakmıyor. Çevremizdeki hatta organlarımızı teşkil eden karbon ve oksijen elementine ve hatta kanımızda kırmızı rengi veren hemoglobinin merkezinde yer alan demir elementine varıncaya kadar hayatı mümkün kılan elementler çok uzun zaman önce ve çok uzaklarda kırmızı dev yıldızların fabrikasında akıl almaz yüksek sıcaklıklarda imâl edilmişler.


    Kainatın hangi köşesine giderseniz gidin. Aynı kimyasal terkiblerle karşılaşıyorsunuz. Aynı elementler tarlasından yeni yeni birbirinden farklı harika teşekküllerle karşılaşıyorsunuz.




    *1.44 sayısı güneşin kütlesiyle orantılı olup, belirli bir yıldızların sonlarıyla ilgili sınırı ortaya koyar. Limitin altındaki yıldızların akibeti beyaz ve siyah cüce olmak; limitin üstündekiler ise süpernova, nötron yıldızı ve daha sonra da bir karadelik hâline gelmektir.

    Bilinen evrendeki en büyük yıldız keşfedildi


    İkili bir sisteme ait yıldız (ikili yıldız sistemleri galakside oldukça yaygın olan birbirlerinin etrafında dönen iki yıldızdan oluşmaktadır), Güneş’in kütlesinin tam 114 katına sahip.

    Astronomlar güneşin 150 katı kadar kütleye sahip yıldızlar olabileceğini öngördülerse de ilk defa 100 katı kütle barajını geçen bir yıldız keşfedildi. Daha önceki rekor, güneşin 83 kat kütlesi ile başka bir yıldıza aitti.

    YILDIZ DÜNYA’DAN 20 BİN IŞIK YILI UZAKLIKTA

    A1 olarak isimlendirilen yıldız, genç bir yıldız kümesi olan NGC 3603’ün kalbinde yer alıyor. Dünya’dan yaklaşık 20.000 ışık yılı uzaklıkta bulunan A1’in eşinin ağırlığı ise güneşimizin 84 katı.

    A1 ve eşinin, VLT (Very Large Telescope) ve Hubble teleskoplarının yörüngeleri incelenmesi sonucunda ağırlıkları ölçülebildi.

    Güneş’in 150 katı barajının nedeni, bu kütleden fazlasına sahip olan yıldızların, dışa doğru yarattıkları basınç ile çekim kuvvetlerinin birbirlerini dengeleyemeyeceği ve yıldızın kararsız bir durumda olacağı şeklinde açıklanıyor.

    Ancak evrenin erken dönemlerinde güneşin yüzlerce katı kütleye sahip yıldızların var olduğuna inanılıyor. Çünkü yıldızların dışa doğru yarattıkları basıncın oluşmasını sağlayan daha ağır elementlerin henüz ilk kuşak yıldızların çekirdeğindeki nükleer füzyon sonucu oluşmaya başladığı düşünülüyor.

    Keşif, Kanada Astronom Birliği yıllık toplantısında açıklandı.


    FOTON KUŞAĞI NEDİR?

    Yüksek enerjili fotonlardan oluşan büyük bir kuşak. 2012 yılında güneş sistemimiz tüm gezegenleri ile birlikte bu kuşağa girdiğinde dünyamızın ozon deliği onarılacak ve tüm yaşam 3. boyuttan 5. boyuta geçecek. İnsanların 2 sarmallı DNA'ları ikişerli olarak biraraya gelip 12 sarmallı bir DNA'ya sahip olacaklar. Bu olay sırasında tüm insanların chakra'ları açılacak ve duyuları ve algılamaları artacak. Herkes birbirinin düşüncesini okuyabilecek. Bu ilk önce kısa süren bir kaosa neden olacak fakat daha sonra herkes bir düşünce birliği halinde bir araya gelerek, önyargının, yalanın ve kötü düşüncelerin olmadığı bir ortama geçilecek. İnsanlar birbirinin auralarını görebilecekler. 12 sarmallı DNA'ya geçiş sonrası insanlarda hiçbir hastalık kalmayacak, hasta olanlar kendilerini ve birbirlerini iyileştirebilecekler. İnsanlar ölümsüz olacaklar. Ölüm olayı ise fiziksel dünya'da kalmaktan vazgeçip başka bir boyuta geçmeye karar verme şeklinde olacak. Yani, dünya'da geri kalanlar (kalmayı seçenler) ölmeye (başka boyut gitmeye) karar verenlerin ortadan bir anda kaybolduğunu görecekler. Fiziksel dünyamızda kalmayı seçen insanların ışık bedenleri olacak ve bu cennete benzeyen ışıklı dünyada çok güzel vakit geçirecekler. Fiziksel olarak 2000 yıl sürecek olan bu olay sonrasında foton kuşağı güneş sistemimizi terkedecek.
    Foton kuşağı ilk kez ingiliz astronom Edmund Halley (1656-1742) yılında Pleiades takımyıldızlarını kuşatan gazımsı bir kuşak olarak gözlendi (Halley kuyruklu yıldızını da keşfeden astronom). Fredrick Wilhelm Bessel ise foton kuşağının dönüş hızını keşfetti (herbir yüzyılda 5.5 derece saniye). Jose Comas Sol Pleiades takımyıldızındaki güneş sistemlerini keşfetti. Paul Otto Hesse foton kuşağının kalınlığını saptadı (2000 ışık yılı). Güneş sistemimiz her 25.860 yılda bir Pleiades çevresinde bir tur dönmektedir. Yani, yaklaşık olarak her 12.500 yılda bir güneş sistemimiz bu foton kuşağının içine girer. Güneş sistemimizin foton kuşağının içindeki yolculuğu 2000 sene kadar sürer. Yani, foton kuşağından çıktıktan sonra tekrar foton kuşağına girmek için 10.500 yıl geçmektedir. Bu devrelerin alt devreleri de vardır ama üst devre 206 milyon yıl sürer.
    Foton kuşağının kendisinin de aurası var ve ilk aura katmanına (enerji seviyesine) 1962 yılında dünyamız (ve tüm güneş sistemimiz) girmiş durumda. Yani şu anda foton kuşağının düşük enerjili ilk kısmının içinde bulunuyoruz. Dünya'mız ikinci enerji seviyesine ise 1987 yılında girdi. 2012 yılında üçüncü enerji seviyesine girmesi sırasında 110-144 saat (5-6 gün) boyunca karanlıkta kalacağız. Üçüncü enerji seviyesine (foton kuşağının kendisinin bulunduğu esas enerjili kısım) girildiğinde ise karanlık sona erecek ve artık hiç gece olmayacak yeryüzünde. Sırasıyla yazarsak:
    1. gün: 21 Aralık 2012'de kör bölgeye giriş, tüm canlıların beden tipinin değişmesi, hiçbir elektrik aygıtının çalışmaması, tam karanlık
    2. gün: Atmosfer basıncının düşmesi, herkesin kendisini şişmiş hissetmesi, Güneş'in yeterli ısıtamaması, dünya ikliminin soğuması (buzul çağı soğuğu)
    3.-4. gün: Atmosferin şafak vakti gibi sönük bir ışıkla aydınlanması, foton etkisinin başlaması, foton enerjili aygıtların çalışabilir hale geçmesi, yıldızların yeniden gökyüzünde belirmeleri.
    5.-6. gün: 24 saatlik gündüz devresine giriş, kör bölgeden çıkıp ana foton kuşağına giriş, tüm canlıların güçlenip zindeleşmeleri, dünya ikliminin ısınması, foton ışınıyla çalışan gemilerin uzayda yolculuk yapmaya başlaması, telepati, telekinezi gibi psişik yeteneklerin ortaya çıkışı (uyanış, süperbilinç).
    Kısaca, foton kuşağı dünya'daki tüm yaşam için çok büyük bir faydası olan, yüksek enerjili fotonlardan oluşan devasa bir kemer. Güneş sistemimiz bu kuşağa girdiği zaman tekrar çıkması 2000 sene sürecek. Foton Kuşağı (Manaşik Halka) kendi etrafındaki dönüşünü 25.860 yılda bir tamamlamakta ve güneş sistemimiz her bir 10.500 yılda bir foton kuşağına girmekte. Foton kuşağı torus şeklinde (araba lastiği biçiminde) bir kemer ve bunun kalınlığı (çapı değil, kemerin kalınlığı) 2000 ışık yılı. Önemli bir husus elektrikli hiçbir aygıtın ise foton kuşağına girildikten sonra hiçbir şekilde çalışmaması. 2000 yıl boyunca sürecek olan safhada elektrik enerjisi ile çalışacak araca ihtiyaçta olmayacak zaten. Çünkü süperbilinç halinde olma hali ve foton enerjisi kullanabilecek teknoloji ile elektrik enerjisini kullanmaya ihtiyacımız olmayacak.
    Foton kuşağı (Photon Belt) konusunda daha detaylı bilgi için Virginia Essene'nin "Galaktik İnsan" kitabını tavsiye edebiliriz.

    ALINTIDIR


     KARANLIK MADDE-ANTİMADDE-KARADELİKLER-BEŞİNCİ BOYUT-YILDIZLAR-FOTON KUŞAĞI


     KARANLIK MADDE-ANTİMADDE-KARADELİKLER-BEŞİNCİ BOYUT-YILDIZLAR-FOTON KUŞAĞI


     KARANLIK MADDE-ANTİMADDE-KARADELİKLER-BEŞİNCİ BOYUT-YILDIZLAR-FOTON KUŞAĞI



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 9 Mart 2008; 14:36:13 >







  • aslında mantıklı compton olayında fotonun enerjisine göre atomdan farklı enerjili elektron koparılabiliyordu..eğer foton kuşagında farklı enerjide fotonlar temas ederse atomlarımızdaki elektronlar değişikliğe uğrayabilir böylelikle görünüşümüzde değişiklikler olabilir neden olmasın?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: piramit17

    foton ışınıyla çalışan gemilerin uzayda yolculuk yapmaya başlaması



    böyle uzay gemileri yapıldı mı ki çalışmaya başlıyacaklar.
  • Daha önce bu konuyla ilgili başlıklar açıldı. "Foton Kuşağı" adında uzayda bulunan bir bölge vs. yoktur. Burada anlatılanların herhangi bir blimsel dayanağı yoktur. Bu "2012 mitolojisinin" anlatılıyor olmasının tek sebebi insanların ilgilerini çekerek bu konuda yazılan kitapları sattırmaktır. 2012 fenomeni, yalancı-bilime (pseudo-science) çok iyi bir örnektir.
  • Bunlara inananlar da var demek.
  • Ayrıca "foton" kelimesine gizemli bir anlam yükleyen bu tür yayınlara karşılık fotonun "elektromanyetik dalganın kuantumu" olduğunu hatırlatayım. Yani radyo dalgası, mikrodalga, kızılötesi, görünür ışık, morötesi, X-ışını ve Gama-ışını "fotonlardan" oluşmaktadır. Çevremiz zatan "fotonlarla" sarılıdır. Yalancı bilim nasıl ağlarını örmüş ki kimileri çıkıp "foton" kelimesine bile mistik bir anlam yükleyebiliyor.
  • Arkadaşlar verdiğiniz bilgiler için tşk ederim. Eğer bu bilgiyi burda paylaşmasam doğrusunu asla öğrenemezdim. Bunlarada inananmı var demek bana göre yanlış bir ifade. Bilindiği gibi bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır. Konunun üstünde belirtmişim zaten doğruluğu varmıdır yokmudur bilmem diye. Uzayla ilgili bi çok belgesel izledim. kara delikler çok büyük yıldızların patlayıp yokolmaları sırasında olduğunu öğrendim. çok aşırı fazla olan kütlesi büyük bir hızla içine çöküyor aşırı hızdan dolayı kara delik oluşuyor. güneşimizden bile milyon kat büyük olan yıldızlar içine doğru çökerken bir fındık tanesi kadar küçülüyor ve sanılanın aksine karadelikler çok büyük değil bir bezelye tanesi kadardır. bi gezegeni emmeye başladıysa anında olmaz bu. yıllarca sürer ama en sonunda onu yok eder. bu büyük yıldızların patlamalarına süpernova denir. öyle dünyalar varki bazı zaman biz onların içinden bile geçiyoruz. bunun gibi bilmediğim bissürü şeyi bu şekilde paylaşarak ve kendi araştırmalarımda buldum. ben burda bilgi paylaşıyorum. daha önce verilmiş olabilir ama bilmeyen ve benim gibi olan arkadaşlar mutlaka vardır onlarında karanlığına ışık tutmuştur doğru bilgiler. konu dışı bölümünde de osmanlı padişahlarının ölüm sebepleri diye bi topic açtım herkes yok şu yanlış yok bu yanlış diye banlayıp duruyor. bu nasıl bi anlayıştır anlamadım gitti. yanlış diyor çekip gidiyor. yaw biliyosan yaz doğrusunu öğrenelim bilgi paylaşıldıkça çoğalır. bizim milletin özelliğidir zaten biri bir şeyin kenarından tuttuysa diğerleri bırakır gider. bi arkadaş saçını kestirmiş tipi kaymış ona yorum yapanlar bol nerde magazin bizim millet orda bizde bilgi paylaştığımız zaman aman yanlışımı yakalamasınlar. iki dakkada idam sehpasına yatırıverirler. sanki babamın hayrına açtım konuyu. amacım yanlışım varsa doğrusunu öğrenmek ve herkesin öğrenmesini bilinçlenmesini sağlamak.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 29 Şubat 2008; 16:12:16 >




  • @piramit17: bilgim ve vaktim imkan verdikçe en azından fizik ve astronomi başta olmak üzere bilimsel konularda katkıda bulunmaya çalışıyorum. Elbette kimse için bildiği herşey doğrudur ya da yanlıştır gibi genellemeler yapılamaz. Ayrıca öğrenmeye çabalamak da bilmekten daha kıymetli bence.

    Son yazdığınla ilgili de düzeltmeler yapayım:

    1) Güneş'imizden milyon kat kütleli yıldızların var olması şu anki astrofizik bilgilerimize göre mümkün değildir. Teorik olarak en yüksek kütleli yıldızların 100 Güneş kütlesi mertebesinde olması gerektiği düşünülmektedir. Bu basit bir varsayım vs. değildir detaylı bilimsel çalışmalar sonucu ortaya çıkan ortalama kütle tahminidir.

    2) Milyon Güneş kütleli karadelikler vardır ama bunlar yıldızların çökmelerinden değil başka nedenlerden oluşmuşlardır (belki evrenin ilk dönemlerinden kalma, ya da pek çok yıldız karadeliğinin birleşmesi gibi nedenlerden ortaya çıkmışlardır). Bir yıldızın çökmesinden dolayı oluşacak karadeliğin kütlesinin (süpernova oluşumu esnasında ve daha önceki dönemlerde kütle kayıpları olacağı için) kabaca en fazla 30 Güneş kütlesi mertebelerinde olacağını söyleyebiliriz.

    3) Milyon Güneş kütleli bir karadeliğin "hacmi" bezelye kadar değildir. "Schwarzschild yarıçapı" olarak adlandırılan kara delik yarıçapları karadeliğin kütlesinin bir fonksiyonudur. Kütle arttıkça yarıçap da artar. Örneğin 3-4 Güneş kütleli bir karadeliğin yarıçapı kabaca birkaç kilometre civarındadır. Milyon kütleli bir karadeliğin yarıçapı çok daha fazladır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mfiz -- 29 Şubat 2008; 16:32:43 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mfiz

    @piramit17: bilgim ve vaktim imkan verdikçe en azından fizik ve astronomi başta olmak üzere bilimsel konularda katkıda bulunmaya çalışıyorum. Elbette kimse için bildiği herşey doğrudur ya da yanlıştır gibi genellemeler yapılamaz. Ayrıca öğrenmeye çabalamak da bilmekten daha kıymetli bence.

    Son yazdığınla ilgili de düzeltmeler yapayım:

    1) Güneş'imizden milyon kat kütleli yıldızların var olması şu anki astrofizik bilgilerimize göre mümkün değildir. Teorik olarak en yüksek kütleli yıldızların 100 Güneş kütlesi mertebesinde olması gerektiği düşünülmektedir. Bu basit bir varsayım vs. değildir detaylı bilimsel çalışmalar sonucu ortaya çıkan ortalama kütle tahminidir.

    2) Milyon Güneş kütleli karadelikler vardır ama bunlar yıldızların çökmelerinden değil başka nedenlerden oluşmuşlardır (belki evrenin ilk dönemlerinden kalma, ya da pek çok yıldız karadeliğinin birleşmesi gibi nedenlerden ortaya çıkmışlardır). Bir yıldızın çökmesinden dolayı oluşacak karadeliğin kütlesinin (süpernova oluşumu esnasında ve daha önceki dönemlerde kütle kayıpları olacağı için) kabaca en fazla 30 Güneş kütlesi mertebelerinde olacağını söyleyebiliriz.

    3) Milyon Güneş kütleli bir karadeliğin "hacmi" bezelye kadar değildir. "Schwarzschild yarıçapı" olarak adlandırılan kara delik yarıçapları karadeliğin kütlesinin bir fonksiyonudur. Kütle arttıkça yarıçap da artar. Örneğin 3-4 Güneş kütleli bir karadeliğin yarıçapı kabaca birkaç kilometre civarındadır. Milyon kütleli bir karadeliğin yarıçapı çok daha fazladır.





    Bende uzay belgeselleri var bbc'nin belgeselleri. Jurrassic park filminde oynayan adam sunuyor ve yazdıklarımın hepsi o belgeselde var. Yanlış bir anlatmada yapmadım ben onların yalancısıyım. günşeten büyük yıldızlara gelirsek. bu resime bakmak açıklayıcı olur diye düşünüyorum.Resimde ''sun'' dediği bir pixel olan bizim güneşimiz. diğerllerini sen düşün. bu resimden önce 3 tane daha var ama nasıl ard arda konulur bilmediğimden en sonuncusunu koyuyorum.


     KARANLIK MADDE-ANTİMADDE-KARADELİKLER-BEŞİNCİ BOYUT-YILDIZLAR-FOTON KUŞAĞI


     KARANLIK MADDE-ANTİMADDE-KARADELİKLER-BEŞİNCİ BOYUT-YILDIZLAR-FOTON KUŞAĞI



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 29 Şubat 2008; 17:03:49 >




  • Bu resimde ondan bir önceki resim.

     KARANLIK MADDE-ANTİMADDE-KARADELİKLER-BEŞİNCİ BOYUT-YILDIZLAR-FOTON KUŞAĞI
  • quote:

    Orjinalden alıntı: piramit17

    Arkadaşlar verdiğiniz bilgiler için tşk ederim. Eğer bu bilgiyi burda paylaşmasam doğrusunu asla öğrenemezdim. Bunlarada inananmı var demek bana göre yanlış bir ifade. Bilindiği gibi bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır. Konunun üstünde belirtmişim zaten doğruluğu varmıdır yokmudur bilmem diye. Uzayla ilgili bi çok belgesel izledim. kara delikler çok büyük yıldızların patlayıp yokolmaları sırasında olduğunu öğrendim. çok aşırı fazla olan kütlesi büyük bir hızla içine çöküyor aşırı hızdan dolayı kara delik oluşuyor. güneşimizden bile milyon kat büyük olan yıldızlar içine doğru çökerken bir fındık tanesi kadar küçülüyor ve sanılanın aksine karadelikler çok büyük değil bir bezelye tanesi kadardır. bi gezegeni emmeye başladıysa anında olmaz bu. yıllarca sürer ama en sonunda onu yok eder. bu büyük yıldızların patlamalarına süpernova denir. öyle dünyalar varki bazı zaman biz onların içinden bile geçiyoruz. bunun gibi bilmediğim bissürü şeyi bu şekilde paylaşarak ve kendi araştırmalarımda buldum. ben burda bilgi paylaşıyorum. daha önce verilmiş olabilir ama bilmeyen ve benim gibi olan arkadaşlar mutlaka vardır onlarında karanlığına ışık tutmuştur doğru bilgiler. konu dışı bölümünde de osmanlı padişahlarının ölüm sebepleri diye bi topic açtım herkes yok şu yanlış yok bu yanlış diye banlayıp duruyor. bu nasıl bi anlayıştır anlamadım gitti. yanlış diyor çekip gidiyor. yaw biliyosan yaz doğrusunu öğrenelim bilgi paylaşıldıkça çoğalır. bizim milletin özelliğidir zaten biri bir şeyin kenarından tuttuysa diğerleri bırakır gider. bi arkadaş saçını kestirmiş tipi kaymış ona yorum yapanlar bol nerde magazin bizim millet orda bizde bilgi paylaştığımız zaman aman yanlışımı yakalamasınlar. iki dakkada idam sehpasına yatırıverirler. sanki babamın hayrına açtım konuyu. amacım yanlışım varsa doğrusunu öğrenmek ve herkesin öğrenmesini bilinçlenmesini sağlamak.

    Bilgiler abartı derecede yanlış:

    1- Karedelikler genelde devasa kütleli yıldız patlayıp(Supernova) o kütleyi evrene saçamadığı için içine çökmesiyle oluşur. Patlama ile oluşan nötron yıldızlarıdır.
    2- Bahsettiğin bezelye tanesi veya daha küçük olan mikro karadeliklerin yıldız çökmeleriyle alakası yoktur. Bu tür karadelikler teoriye göre evren varolduğundan beri varlar. Rivayete göre 1910 daki Tunguska olayına neden olan böyle bir mikro karadelikti.




  • Dediğim gibi ben BBC belgeselisinin yalancısıyım. gözümle gördüğm ve izlediğime inanıcam illaki. hala şu anda belgeseller bende var sanırım. isteyen olursa bi şekilde paylaşırım. söylediklerimin hepsi bi film olarak anlatılmış. Çok büyük yıldızlar patlıyolar içine doğru çöküyor ve karadelik oluşuyor ve bunlarınbüyüklüğüde bezelye tanesi kadardır diyor. Bu konu böyle devam eder. ben bi ara bunu araştırıp ayrı bi topic altında kaynaklarıyla yazıcam. ilgi için tşk ederim.
  • oha.gif diyorum. Yıldız haritalarında filan görürüz tamam, iri bir nokta şeklinde resmedilir, parlakça bişeydir de, Arcturus'un bu kadar büyük olacağını hiç tahmin etmemiştim. Sirius daha makul mantıklı boyutta. İnsanın aklı almıyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi caadas -- 1 Mart 2008; 4:36:11 >
  • Boyutlar sizi aldatmasın örneğin Antares'in kütlesi Güneş'in kütlesinin sadece 15 katı civarında. Boyutlarla kütle arasında her zaman basit bir ilişki yok. Antares kırmızı bir süperdev. Güneş ise ortalama bir "anakol" yıldızı. Yani biri armutsa diğeri elma gibi. Güneş'ten bin kat milyon kat kütleli bir yıldız gözlenmiş değil ve teorik olarak da mümkün görünmüyor.

    @Tuvnera: karadelikler de nötron yıldızları da aslında süpernova patlamaları sonucunda oluşurlar ancak değişik tiplerde süpernova patlamaları vardır ve iki tür cismin de oluşma şekli bazı farklılıklar gösterir. Burada en etkin parametre çöken yıldızın kütlesidir. Kütle ufaksa (Güneş gibi) süpernova patlaması aşamasına asla ulaşamadan o yıldız beyaz cüceye dönüşür. Yıldızın kütlesi Demir ve Nikel'in füzyonuna olanak sağlayacak basıncı verebilecek kadar büyükse süpernova patlaması olur. Bunun sonucunda da ya nötron yıldızı ya da karadelik oluşur.




  • @mfiz hocam, yıldızların kütleleriyle büyüklükleri aynı şey değilmi. yazınızı okudum aklım karıştı. şöyle bişey düşündüm. jüpiter dünyadan 300 kat daha büyük ama jüpider gaz devi. dış tarafı gazlarla kaplı iç tarafı ise sıvı metal ile kaplı diye biliyorum yanlış olabilir tam hatırlamıyorum. şimdi bir kilo pamuk ile bir kilo demirinkapladıkları yer farklıdır. buna göre bizim güneşimizin ağırlığı ile antaresin ağırlığı arasında 15 kat var ama büyüklük olarak farklılıkmı var. resme baktığımızda antares tam bir dev ama ağırlığı az olabilir. sizin kadar bilmiyorum ama yıldızlar ölürken çok aşırı büyürler kırmızı dev halini alıyor vs. vs. sonuç olarak kütle ile büyüklük derken aynı şeymi oluyor. basit bi soru olabilr belki ama bilmiyorum. cvbınız ve bilgileriniz için tşk ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi piramit17 -- 1 Mart 2008; 13:35:47 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: piramit17

    @mfiz hocam, yıldızların kütleleriyle büyüklükleri aynı şey değilmi. yazınızı okudum aklım karıştı. şöyle bişey düşündüm. jüpiter dünyadan 300 kat daha büyük ama jüpider gaz devi. dış tarafı gazlarla kaplı iç tarafı ise sıvı metal ile kaplı diye biliyorum yanlış olabilir tam hatırlamıyorum. şimdi bir kilo pamuk ile bir kilo demirinkapladıkları yer farklıdır. buna göre bizim güneşimizin ağırlığı ile antaresin ağırlığı arasında 15 kat var ama büyüklük olarak farklılıkmı var. resme baktığımızda antares tam bir dev ama ağırlığı az olabilir. sizin kadar bilmiyorum ama yıldızlar ölürken çok aşırı büyürler kırmızı dev halini alıyor vs. vs. sonuç olarak kütle ile büyüklük derken aynı şeymi oluyor. basit bi soru olabilr belki ama bilmiyorum. cvbınız ve bilgileriniz için tşk ederim.


    Yıldızların sabit bir yoğunluğu olmadığı için aynı kütleye sahip pek çok farklı boyutta yıldız olabilir. Örneğin Güneş bugün 700 bin km mertebelerinde bir yarıçapa sahip ama ömrünün sonlarında kırmızı dev olacak ve kütlesinden bir miktar kaybetmiş olsa bile büyüklüğü muazzam miktarda artacak, hatta Güneş'in dış katmanlarının Venüs'ün bugünkü yörüngesini de aşabileceği Dünya yörüngesine yaklaşabileceği öngörülmekte (Dünya'nın yörünge yarıçapı ortalama 150 milyon km!). Öte yandan yine Güneş bu aşamadan sonra bir beyaz cüceye dönüşecek kütlesi biraz daha azalmış olacak ama asıl boyutları ufalacak ve yarıçapı Dünya'nın yarıçapı mertebelerine düşecek.

    Yani bir kilo pamuğun hacminin bir kilo demirden çok fazla olması gibi bir Güneş kütleli bir kırmızı devin yarıçapının bizim Güneş'inkinden çok daha fazla olması gerekiyor.




  • insan ilk başdaki yazıyı okuyunca yaşasam nasıl olurdu acaba diyo ya(hiç değilse ben öle düşündüm)ama gerçekten fotonlar bunu yapamaz die düşünüyorum biz onu ışık diye öğrendik fizikte
  • Hangi filmin senaryosu bu ????
  • quote:

    Orjinalden alıntı: mfiz


    Yıldızların sabit bir yoğunluğu olmadığı için aynı kütleye sahip pek çok farklı boyutta yıldız olabilir.


    Bildiğimiz anlamda termonükleer tepkimeler ile ışıma yapan yıldızların reaksiyona girebilmeleri için kritik bir kütle eğişi olmalıdır. Bu eşikten büyük kütleli olanlar kendi içlerine çökerlerken, küçük olanlar hiçbir zaman reaksiyona giremeyeceği için karanlık cisimler veya Jüpüter gibi gaz devi gezgene dönüşürler.

    Bununla ilgili çok güzel bir film vardı. "Uzayyolu 2010"
    Jupiterin nasıl yıldız olabileceğini bilim-kurgu ile güzel anlatmışlar.
  • Bilinen evrendeki en büyük yıldız keşfedildi


    İkili bir sisteme ait yıldız (ikili yıldız sistemleri galakside oldukça yaygın olan birbirlerinin etrafında dönen iki yıldızdan oluşmaktadır), Güneş’in kütlesinin tam 114 katına sahip.

    Astronomlar güneşin 150 katı kadar kütleye sahip yıldızlar olabileceğini öngördülerse de ilk defa 100 katı kütle barajını geçen bir yıldız keşfedildi. Daha önceki rekor, güneşin 83 kat kütlesi ile başka bir yıldıza aitti.

    YILDIZ DÜNYA’DAN 20 BİN IŞIK YILI UZAKLIKTA
    A1 olarak isimlendirilen yıldız, genç bir yıldız kümesi olan NGC 3603’ün kalbinde yer alıyor. Dünya’dan yaklaşık 20.000 ışık yılı uzaklıkta bulunan A1’in eşinin ağırlığı ise güneşimizin 84 katı.

    A1 ve eşinin, VLT (Very Large Telescope) ve Hubble teleskoplarının yörüngeleri incelenmesi sonucunda ağırlıkları ölçülebildi.

    Güneş’in 150 katı barajının nedeni, bu kütleden fazlasına sahip olan yıldızların, dışa doğru yarattıkları basınç ile çekim kuvvetlerinin birbirlerini dengeleyemeyeceği ve yıldızın kararsız bir durumda olacağı şeklinde açıklanıyor.

    Ancak evrenin erken dönemlerinde güneşin yüzlerce katı kütleye sahip yıldızların var olduğuna inanılıyor. Çünkü yıldızların dışa doğru yarattıkları basıncın oluşmasını sağlayan daha ağır elementlerin henüz ilk kuşak yıldızların çekirdeğindeki nükleer füzyon sonucu oluşmaya başladığı düşünülüyor.

    Keşif, Kanada Astronom Birliği yıllık toplantısında açıklandı.




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.