Şimdi Ara

Umuda yolculuk (Denemeler)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
9
Cevap
0
Favori
568
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Yalnızlık, asırları devirmiş bir çınar gibi kök salmışken yüreğime, söyle bana; nasıl
    kurtaracaksın ki beni.Zaman suladıkça çınarı, hayat budadıkça dalları, nefesim kesiliyor,
    daralıyorum.

    Dönüşü olmayan yola girmeden önceki son sapak.Elimde ki sigarayı unutmuşum besbelli
    kül yer çekimiyle savaş halinde.Havada bir soğuk sorma gitsin, çeneme kadar kapattığım
    mont bile yaramıyor işe.Titriyorum, soğuktan değil ama, o son adımı atarsam bir daha
    geri dönememekten.Korkuyorum bunca alışılmışlıklardan vazgeçmeye.Daha şimdiden özledim
    bile kedimi, evimi,sandalyemi.Ve hayalet gibi yaşadığım şehrimi.

    Gitmek ne kötü, terk etmek herşeyi, kaçarmışçasına bırakmak.Yenilgi midir bu ?. Yoksa
    cesaret mi ?.Yeni bir şehir,yeni insanlar ve yeni bir hayat.Küllerin altında kalmış
    o ufacık közü, alevlendirecek kadar umut verici sanki.O kadar meşgul olmuşum ki, beynimin
    içinde ki fırtınada, kaybolan kendimi ararken yeni bir kişi yarattığımı
    anlayamamışım.

    Ve kül yere düştü, ardından izmarit.Arka cebimde ki yassılaşmış paketten bir sigara daha çıkardım.
    Siper ettim ellerimi rüzgara, umutlarım gibi, sigaramı yakacak olan ateşte sönmesin diye.
    Oh o sigaradan gelen ilk duman nasılda mutlu eder adamı, ah bide demli bir çay olacaktı şimdi.
    Bir hikaye duymuştum zamanın birinde anlatayım istersen.Eskiden ama çok eskiden insanlar iki kafalı
    dört ayaklı yani anlayacağın yapışıkmış birbirine. Hemde bir erkek bir kadınmış bu ortak bedenleri
    kullananlar.O kadar güçlüymüş ki bu insanlar, tanrılara baş kaldırmaya başlayınca onlarda
    düşünmüş ve ortadan ikiye ayırmaya karar vermişler insanları.İşte o gün bugündür insan
    hep diğer yarısını aramakla geçirir olmuş zamanını.Güzel hikaye, belki bende öteki yarımı
    bulurum kim bilir, belkide buldum yanlış yerde ve yanlış zamanda.

    Dağların arasından usulca akan bir ırmak gibi, karanlığın sessizliğinde yol aldım.Salonumun avizesi gibi
    gecemi süslendirdi yıldızlar.Ay göz kırptı uzaklardan "hadi bakalım bol şans sana" dedi.Son kez parıldadı
    yıldızlar hasmı olan güneş göstermeden önce kendini...







  • Tebrik ederim, gayet başarılı bir anlatım olmuş. Şimdiye kadar açılan deneme yazılarının en başarılısı diyebilirim. Bariz imla hataları var. Birde yazıyı anlaşılan notepad veya ona benzer bir şeyde yazmışsın yarım yarım gözüküyor sayfada.

    Birkaç düzeltme belki yapılabilir. Birde bir iki yerde yazıyı şiirleştireceğim diye ısrarla devrik cümle kullanmışsın. Düz yazı neredeyse serbest bir şiire doğru gitmiş. Bu okumayı yavaşlatır. Bazen akışına bırak gitsin derim yazı.

    Gerçekten çok başarılı. ciddi derecece kitap okuduğun hemen kendini belli ediyor. anlatımlarında kullandığın benzetmelerde gayet güzel. Yazmaya devam etmeni öneriyorum. Çok kaliteli yazılar yazayım az yazayım diye düşünme. Bazen olmayacak konular hakkında da bolca yaz ki, yazım tekniğini daha da güzel oturtursun.

    Sanırım üç oluyor ama ben yazıyı burada bitirdiğim için bir daha fazla yazıyı beğendiğimi yazamayacağım.





  • Genelde güzel. Bir önceki yoruma karşılık olarak ben de ufak bir eleştiri yazayım.

    Anlatımda fazla sembolleştirme yapılınca anlamını kavramak zor oluyor.
    Betimlemeler, benzetmeler, simgeleştirmeler bazen bulmaca gibi olabilir. Çok olunca çözmek için zaman harcamalısınız.

    Abdurrahim Karakoç'un MİHRİBAN şiiri simge ve benzetimleri dozunda kullanmanın güzel bir örneği.


    Sarı saçlarını deli gönlüme
    Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban
    Ayrılıktan zor belleme ölümü
    Görmeyince sezilmiyor Mihriban

    Yar deyince kalem elden düşüyor
    Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
    Lambada titreyen alev üşüyor
    Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban

    Tabiplerde ilaç yoktur yarama
    Aşk deyince ötesini arama
    Her nesnenin bir bitimi var ama
    Aşka hudut çizilmiyor Mihriban



    Cemil Meriç'in NEMEZİS güzellemesi de bonus paketi olsun.


    Nemezis, Nemezis! Alnı bir mezar taşı kadar soğuk, bakışı cellat satırından daha korkunç ilahe!

    Neyimi kıskandın benim? Elbette ki Promete seni çılgına çevirecekti, Dar’ın azametine, Karun‘un debdebesine, İskender’in yiğitliğine kızmakta haklıydın.
    Homeros, Milton, Beethoven hışmına uğramaya layıktılar.

    Ey yıldırımlar gibi ulu çınarlara musallat tanrıça! Ben ne erguvanlar içinde doğan bir Bizans prensiyim, ne gururuyla tanrıları kışkırtan bir titan.

    Ama madem ki yalnız uluları, yalnız mutluları damgalayan parmakların bana kadar uzandı, madem beni de hışmına layık gördün, seni utandırmayacağım.
    Ya ölüm şarkılarımı boğacak, yahut elimden aldığın dünyadan daha muhteşem bir dünya yaratacağım.

    Sana meydan okuyorum Nemezis! Senden korkmuyorum, ey çılgın bakire. (Jurnal 1, 42)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Derin Millet -- 16 Ekim 2012; 13:55:28 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: sgrafik


    Bu konuya yorum yazacağını biliyordum. Hatta yazdığım yazıda da buna atıfta bulunacaktım, vazgeçtim. Ancak imla konusuna değinmemişsin, şaşırdım. Belki yazında ilave olsun dediğin için değinmedin, bilemiyorum ya neyse.

    Bazen yazar, anlaşılmak istemez. Veya sadece belirli kesimin anlamasını ister. Arkadaş da içinde bulunduğu durumu veya karakterin içerisinde bulunduğu durumu aktarırken aynı şekilde hisseden arkadaşlarla paylaşmak istemiş sanırım. Divan Edebiyatı ve ağdalı bir dili olmasına benzer bir durum desek, dil açısından olmasa da anlama ve kavrayış olarak benzetebiliriz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: X Files
    Bazen yazar, anlaşılmak istemez. Veya sadece belirli kesimin anlamasını ister. Arkadaş da içinde bulunduğu durumu veya karakterin içerisinde bulunduğu durumu aktarırken aynı şekilde hisseden arkadaşlarla paylaşmak istemiş sanırım.

    "Yazar" diyince Yahya Kemalleri, Mehmed Akifleri, Cemil Meriçleri kastettiğini varsayıyorum. Şair deyip geçmemek lazım.
    Yoksa günümüzdeki medyada, hindistan cevizli lokum tadındaki yazılarıyla edebiyatçı yazar şair olarak lanse edilen kişilere diyemem.

    Fi tarihinde şiir denemişliğim vardı. On yıl kadar sonunda fena değildi ama Yahya Kemal veya Mehmed Akif gibi yazamadığımı görünce hepsini çöpe attım.
    Zira her yenisinde, öncekileri beğenmiyordum.

    Yazarın amacının kısmen de olsa anlaşılmazlık olduğu konusunda şüpheliyim. Sırf kendisini ifade etmek için, içini dökmek için yazıyorsa, bana bir katkısı yoksa okumak istemem.
    Yazarı ancak bana, topluma veya sanata faydalı olduğu derecede yüceltebilirim.

    Kendini geliştirmek için yazan arkadaşlara da saygı duyuyorum. Mükemmel yazmak zorunlu değil. Öğrenene kadar hataları olacak elbette.
    Bunları dile getirdikçe, onların nezdinde başkaları da eleştirilerden ders alabilir diye düşünüyorum.




  • Eleştirileriniz ve tavsiyeleriniz için teşekkürler öncelikle, çünkü bunlar benim için çok önemli.Kim bilir belki gelecekte yazılarım ile bir yerlere gelebilirim.İlgi alanımın bu olduğunu öğrendiğimden bu yana pek bir zaman geçmedi aslında.Henüz yeni sayılırım öğrenerek ilerliyorum, imla kurallarında da hatalar yaptığımı biliyorum.

    Genelde yazdığım yazıları elimden geldiğince anlaşılabilir bir düzeyde yazmaya çalışıyorum, çok fazla karıştırmadan.Ama bazen bu gerçekten ortaya çok basit bir şeyin çıkmasına neden olabiliyor.Bu türlü de kendim beğenemiyorum fakat zaten insan kendi yazdığı bir şeyi tam olarak beğenemiyor.Kanımca, esas ustalık işte bu ince çizgiyi yakalayabilmenin arkasında yatıyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: sgrafik

    quote:

    Orijinalden alıntı: X Files
    Bazen yazar, anlaşılmak istemez. Veya sadece belirli kesimin anlamasını ister. Arkadaş da içinde bulunduğu durumu veya karakterin içerisinde bulunduğu durumu aktarırken aynı şekilde hisseden arkadaşlarla paylaşmak istemiş sanırım.

    "Yazar" diyince Yahya Kemalleri, Mehmed Akifleri, Cemil Meriçleri kastettiğini varsayıyorum. Şair deyip geçmemek lazım.
    Yoksa günümüzdeki medyada, hindistan cevizli lokum tadındaki yazılarıyla edebiyatçı yazar şair olarak lanse edilen kişilere diyemem.

    Fi tarihinde şiir denemişliğim vardı. On yıl kadar sonunda fena değildi ama Yahya Kemal veya Mehmed Akif gibi yazamadığımı görünce hepsini çöpe attım.
    Zira her yenisinde, öncekileri beğenmiyordum.

    Yazarın amacının kısmen de olsa anlaşılmazlık olduğu konusunda şüpheliyim. Sırf kendisini ifade etmek için, içini dökmek için yazıyorsa, bana bir katkısı yoksa okumak istemem.
    Yazarı ancak bana, topluma veya sanata faydalı olduğu derecede yüceltebilirim.

    Kendini geliştirmek için yazan arkadaşlara da saygı duyuyorum. Mükemmel yazmak zorunlu değil. Öğrenene kadar hataları olacak elbette.
    Bunları dile getirdikçe, onların nezdinde başkaları da eleştirilerden ders alabilir diye düşünüyorum.


    Bu konuda düşüncelerinin büyük bir bölümüne aslında katılmıyorum.

    Yazar, yazıyı yazandır. Kalitesi tartışılır. Okumaya değer bulunur veya bulunmaz orası ayrı. Yahya Kemal veya Mehmet Akif'ide beğenmeyenler olabilir. Adamın kafasındaki tarza uymaz falan ama hiç birisine yazar değil diyemeyiz.

    Kalite sanırım biraz daha fazla kelime bilmekle alakalı bir şey olmasa gerek. Zira Mehmet Akif, "şüheda" kelimesini ne maksatla kullandığını bilsek, Mehmet Akif'i de yobaz ilan edip tefe koyacak bir sürü insan yaşıyor bu memlekette. Allah'tan işte okuyucu ilk iki kıtadan sonrasını ya bilmiyor veya okusa da anlamıyor.

    Bence çöpe atmak yerine eserlerini saklasaydın daha iyi olurdu. Ben, kendi oluşturduğum eserlere daima önem veririm. İlk yaptığım internet sitesi bile duruyor. Bakıp gülüyorum. O zaman şaheser zannetmiştim. Ama yaptığımdan hiç bir zaman ne utandım nede değersiz adledip çöpe attım.

    Herkesin bir kapasitesi var, ben Hayrioğlu gibi css yazamasam da o da benim kadar elbet bir konuda iyi değildir. Arkadaşta öyle. Cesaretlendirmek lazım. Hatta ödüllendirmek. Bir zamanlar aktif olan bloguma bir sürü destek mesajı geliyor ki o zamanlar bu arkadaş gibi bile yazamıyordum.

    Şimdi ise 200 kelimelik basit bir şey yazdığımda bazen 250 kelimelik methiye düzülen mesajlar geliyor. Bende sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Özellikle yazılışını hatalı bildiğim kelimeleri düzeltiyorum veya bilerek hatalı yazıyorum. Ama artık bilinçli yapıyorum.

    Her neyse, amaç sadece "laflamak" yoksa herkes kendi durumunu çok daha iyi bilir. Kimsenin ahkam kesecek ne durumu nede yetkisi var...

    Allah selamı üzerine olsun...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ironic

    Eleştirileriniz ve tavsiyeleriniz için teşekkürler öncelikle, çünkü bunlar benim için çok önemli.Kim bilir belki gelecekte yazılarım ile bir yerlere gelebilirim.İlgi alanımın bu olduğunu öğrendiğimden bu yana pek bir zaman geçmedi aslında.Henüz yeni sayılırım öğrenerek ilerliyorum, imla kurallarında da hatalar yaptığımı biliyorum.

    Genelde yazdığım yazıları elimden geldiğince anlaşılabilir bir düzeyde yazmaya çalışıyorum, çok fazla karıştırmadan.Ama bazen bu gerçekten ortaya çok basit bir şeyin çıkmasına neden olabiliyor.Bu türlü de kendim beğenemiyorum fakat zaten insan kendi yazdığı bir şeyi tam olarak beğenemiyor.Kanımca, esas ustalık işte bu ince çizgiyi yakalayabilmenin arkasında yatıyor.

    Daha fazla oku, daha fazla yaz. Yazdıklarını eğer değer verdiğin bir şey ise birkaç defa tekrar oku ve anlam olarak düzelt. Yıllar alacak olsa da çok güzel bir şey yazmak. Kelimelerle dans edebilmenin hazzı bir başka oluyor zamanla. Siteden @El Cezeri'ye ulaş. Mesaj at ve yazı yazmayı sevdiğini sözle. Sana faydası gelecek yardım ve imkanlarda bulunacaktır.




  • Dediklerinizi beynime gömdüm, ki zaten bunlar yapmam gerekenlerin başında ilk sırada olan şeyler. Henüz yolun başında olsamda, gerçekten bir şeyler yazarken haz duyuyor insan.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ironic -- 11 Kasım 2012; 6:39:26 >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.