Şimdi Ara

‘Olmaz olmaz’ deme, ‘olmaz’ olmaz.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
0
Favori
266
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Önce telli duvaklı nostaljik bir uçurtmayı havalandıralım, Caddebostan’a doğru. İstanbul’un nüfusu henüz daha 500-600 binken; kıyılardaki kayalıklara doğru bir aşk öpücüğü gönderircesine eğilmiş çam ağaçlarıyla Caddebostan Plaj Gazinosu’nda yaz akşamları tangolar çalınırdı.
    Bazen de Safiye Ayla, yahut Münir Nurettin gelirdi; konser vermekten çok, şarkılar söylemeye.
    * * *
    Kimsenin aklına mı gelirdi ki, o çamlı gazino; bir gün süper bir market olacak?
    Ne demişler:
    - “Olmaz olmaz” deme, “olmaz” olmaz.
    * * *
    Dünkü Taraf gazetesinin ilk sayfasında, parçaları sıvamış bir nehri geçmeye çalışan küçük erkek çocuklarının fotoğrafı vardı.
    * * *
    Resim altı da şöyleydi:
    “Bordo hırkalılar sabah eğitiminde
    Burası Ağrı’nın Tutak ilçesi. Erkek öğrenciler karayolu ya da köprü olmadığı için buz gibi Elmalı Nehri’ni yürüyerek geçiyor. Pek çoğu daha sonra yatağa düşüyor. Kızlar ise evlerinde köprü yapılmasını bekliyor.”
    * * *
    Posta gazetesi de aynı fotoğrafı yayınlamış ve haberi manşetten vermişti:
    “SOYUNMALI EĞİTİM
    Ağrı’nın Adakent köyündeki öğrenciler ilçedeki okula gitmek için köprüsü olmayan Elmalı Nehri’ni yürüyerek geçmek zorunda. Öğrenciler bellerine kadar suya dalıp karşı kıyıya geçiyor. Köydeki kız öğrenciler ise erkek arkadaşlarının yanında soyunmaktan utandıkları için okula devam edemiyor”
    * * *
    Ajanslar ise özellikle Doğu Anadolu’da 1000’den fazla köy yolunun kapalı olduğunu bildiriyordu.
    * * *
    Caddebostan Plaj Gazinosu’nda tangolar çalınırken acaba oraları nasıldı?
    “Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda çağdaş uygarlık düzeyine doğru” bir gelişme gösteriyor ve resmi bayram akşamlarında verilen balolarda, tuvaletler ve smokinlerle dans ediyorlar mıydı?
    * * *
    Yani efendim, Caddebostan Plaj Gazinosu’nda Münir Nurettin şarkılar söylerken, oraları da, “çağdaş uygarlık düzeyine” doğru gelişiyordu da; sonradan mı, fotoğraflarda görünen sefil durumlara düştü?
    Yoksa ilçelerde sadece, “çağdaş Türkiye”nin bir simgesi olarak; bir jandarma karakolu ile bir de Askerlik Şubesi mi vardı?
    * * *
    Bendenizin bildiğim, bu tür soruları merak edip, cevap aramaya kalkanların; TCK’nın 142’inci maddesine göre, 7.5 yıl hapis istemiyle, ağır ceza mahkemelerine verildiğiydi.
    * * *
    Dünkü Vatan gazetesinin manşeti ise; Taraf ile Posta’da yayınlanan fotoğraflardaki perişanlığın, sanki nedenlerini açıklıyordu:
    “En bonkörü biziz
    Airbus, askeri nakliye uçağı için Türkiye dahil 9 ülkeye son dakikada ‘Tanesi 147 milyon dolar demiştik ama zam yapmak zorundayız’ dedi. Bir tek Türkiye kabul etti...”
    * * *
    Bir banka şubesinin müdürü olan Tülay Eriş Hanım’ı ziyarete gittiğimde:
    - Bakın, dedi; bizimkiler ne yaptı?..
    Ve kapağı dikkat çekici, büyük boy, dergimsi, incecik bir kitap uzattı bana.
    * * *
    Kapakta, üstüne gazete serilmiş bir masa, masada da içi boş, kulplu yeni tip bir tencere ile; içinde kırmızımsı kıymaların durduğu, bir çift meyve resmiyle süslü bir tas ve 2 de büyük tabak vardı.
    * * *
    Tabakların birinde sanırım, bir küme ıslak asma yaprağı görünüyordu.
    Öteki tabağın üstüne ise gözlükleri burnunun ucuna düşmüş, yaşlı bir hanım eğilmiş, yine sanırım dolma sarıyordu.
    Ve arkasında da yaygın bir kitaplık bulunuyordu.
    * * *
    Bir dergiye benzeyen büyük boy, ince kitabın adı:
    “40 GÜN” idi.
    GECE
    * * *
    Kapağın altına doğru da şöyle yazıyordu:
    ANNEANNELERİMİZİN
    BABAANNELERİMİZİN
    HALK MASALLARI
    * * *
    Kitabın içindeki masalları, el yazısıyla ama majüskül olarak yazmış olanlar da:
    HAYATİ ERİŞ
    KAAN ERİŞ
    EFE ERİŞ’ti.
    * * *
    Kitabı bendenize, henüz daha ilkokul öğrencesi olan, en küçük kardeş Efe:
    “Sevgili Çetin Amca, masallar gibi yeni yıllar dilerim” diye imzalamıştı.
    Baba Hayati Bey de, yardım etmiş olmalıydı küçücük 2 oğlunun yazdığı masal kitabına.
    * * *
    İşte şimdi de Kaan ile Efe’nin bayıldığım masal kitabından bir örnek:
    “GÖKTEN DÜŞMÜŞ ÜÇ ELMA
    BİR’İ ANLATANIN,
    BİR’İ DİNLEYENİN,
    BİR’İ YAZANIN,
    BİR’İ YAYINLAYANIN
    BİR’İ OKUYANIN
    BİR’İ DE NEWTON’IN
    BAŞINA!
    * * *
    Ne demişler:
    - “Olmaz olmaz” deme, “olmaz” olmaz...
    * * *
    Paçaları sıvamış, kışta kıyamette Elmalı Nehri’ni yürüyerek geçmeye çalışan Adakent köyündeki öğrenciler de, güzel kitapçıklar yazabilirler; tabii oralarda da, annelerle babalar bir gün sevmeye başlarlarsa “yazı”yı ve “yazı” kadar da çocuklarını...

    Çetin ALTAN







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.