Şimdi Ara

Nazım Hikmet ve Atatürk iki zıt kişilik midir????

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
52
Cevap
0
Favori
3.470
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar bu konuyu biraz kurcalamak gerektiğini düşünüyorum.Yorumunuz nedir bu konu hakkında ???

    Nazım Hikmetin bir şiirinden bölüm

    Trabzondan bir motor açılıyor
    Sa-hil-de-ka-la-ba-lık!
    Motoru taşlıyorlar
    Son perdeye başlıyorlar!
    Burjuva Kemal'in omuzuna binmiş
    Kemal kumandanın kordonuna
    Kumandan kahyanın cebine inmiş
    Kahya adamlarının donuna
    Uluyorlar

    Hav... hav... hak... tü



    1-Mustafa Suphi yi Atatürk mü öldürttü???
    2-Nazım Hikmet bir Atatürk düşmanımıydı???
    3-Nazım Hikmet Kurtuluş Savaşına katılmadı mı???
    4-Nazım Hikmeti Atatürk mü hapse attırdı???
    5-Mustafa Suphi vatan hainimiydi???


    Nazım Hikmet in Atatürk e mektubu
    Türk Ordusunu "isyana teşvik" ettiğim iddiasıyla "onbeşyıl ağır hapis"cezası giydim.Şimdi de Türk Donanmasını "isyana"teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum.

    Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum

    Askeri isyana teşvik etmedim.

    Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir kafam,yurdumu seven bir yüreğim var.

    Askeri isyana teşvik etmedim.

    Yurdumun ve senin karşında alnım açıktır.

    Yüksek askeri makamlar,devlet ve adalet,küçük, bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.

    Askeri isyana teşvik etmedim.

    Deli,serseri,mürteci,satılmış,inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim.

    Askeri isyana teşvik etmedim.

    Senin eserine ve sana,aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim.Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek
    hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim.

    Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim.

    Bağışla beni.Seni bir an kendimle meşgul ettimse,alnıma vurulmak istenen bu "inkılap askerini isyana teşvik" damgasını ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.

    Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin.

    Kemalizm'den ve senden adalet istiyorum.

    Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.


    ----------------------------------------------------------------------------------------------------
    Kültür-Bilime yakışır biçimde cevaplar olursa sevinirim.Paylaşımlarda bulunulursa daha sağlıklı bir sonuç elde edebiliriz.







  • Kemalizmle komünizm ne kadar zıtsa bu 2kişilikte o kadar zıttır.
  • 1. evet
    2.kurtuluş savaşı yıllarında olmasada tcnin kapitalizme kaymasıyla böyle bir düşmanlık olabilir.ayrıca atatürkün nazım hikmeti sallandıracaksın daha sonra oturup ağlayacaksın diye bir sözü vardır.
    3.bilmiyorum.
    4.büyük ihtimalle
    5.mustafa suphi sovyetler birliğinin türkiyedeki temsilcisidir.ayrıca bolşevik devrimin 4 adamından biri olan sultan galiyevin sekreteriydi.eğer yaşasaydı sovyetler birliği türkiyeyi işgallerden kurtarması için yardımları ona yapacaktı.düşüncem bu yüzden atatürk tarafından öldürülmüştür.en az atatürk kadar vatansever birisidir ayrıca atatürkten farklı olarak ülkesinin kapitalist tahakkümünden kurturulmasını istemekteydi.bazıları diyebilirki sovyetler birliği türkiyeye tahakküm kuracaktı ama marksizm tüm ulusların kurtuluşunu öngördüğünden mustafa suphi için böyle bir durum olamazdı.ama bence her devlet tahakküm aracıdır o yüzden milliyet bakımından olmasada genel olarak sovyetler birliği bir baskı aracı olabilirdi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi madun -- 11 Haziran 2010; 18:12:06 >




  • Nazım, bir deha ve tam bir sanatçı şairdir. Ender görülen isyankar ve halkçı bir ruha sahiptir. Mısraları toptan tüfekten daha etkilidir. Sözün üstadıdır dehasıdır...

    Kemal Atatürk ise, askeri ve siyasi bir deha olup tarihi değiştiren büyük adamlardandır.

    Şimdi burada Nazım ın düştüğü durum ve başına gelenleri düşünürken, o devrin osmanlı tebeasından yeni çıkmış cahil halkı açısından bakmak lazımdır. Nazım ın anlaşılacağı bir dönem değildir bence. Nitekim Atatürk onu tehlikeli görmüştür. Bu adamın kitleleri isyan ettirecek güce sahip olduğunu ifade etmiştir. Bence kendi açısından da haklıdır.

    Yani nereden bakarsan bak Nazım ve Atatürk hadisesini değerlendirmek kolay iş değildir. Nazım tam bir halkçı ve özgürlükçüdür, fakat o dönem ve o devrin dünyası Nazım a pek uygun bir dünya değildir bence.

    Mesela bugün yaşasa başlara taç edilirdi diye düşünüyorum...




  • 1- Atatürk mü öldürttü yoksa Kazım Karabekir mi hala bilnmiyor
    2- Nazım Hikmet Atatürk düşmanı değildi. İlerici hamlenin ekonomik anlamdada oluşmasını isteyen (doğal olarak sosyalist çizgisi olduğundan) fikirlere sahipti.
    3- Nazım Hikmet kurtuluş savaşına katılmıştır. Hatta ve hatta gençlik yıllarında milli mücadele ile ilgili şiirler yazıp Atatürkün ilgisini çekmiştir. Ayrıca bu şiirler neticesinde Atatürk ile bire bir görüşmüştür.
    4- Hapse Atatürk attırmış olabilir.
    5- Mustafa Suphi vatan haini değildi. O da en az milli mücadele dönemindeki vatan severler kadar vatanını seviyordu. Sovyetlerde Türk temsilcidir ayrıca. Sovyet diyince devlet modelini ve bakış açısı günümüz üniter devletlerden tamamiyle farklıydı. Sovyetler marksist düzen etrafında devlet nezninde tüm halkların demokratik, özgürlük ve ekonomik anlamda eşitlik söz konusudur. Amaç brujuvanın devleti yönetmesi değil işçinin köylünün emekçinin devleti yönetmesi modeline dayanır. Mustafa Suphi bu anlamda anadoludaki emperyalist sömürüyü engellemek adına çalışmıştır.

    Nazım Hikmet sosyalisti Atatürk ise o zamanlar Türkiye Cumhuriyetine göre uyguladığı Sistem (kemalizm) yarı liberal yarı sosyalist nitelikteydi. Atatürk 1929 ekonomik krizine kadar aslında liberal ekonomiyi kurmaya çalışmıştır. Ama kriz sonucu ekonomiyi devlet tarafından denetlenmesini uygulamıştır. Aynı zamanda da özel yatırımı desteklemektedir. Atatürk sosyalist miydi liberal miydi diye sorarsanız liberaldır derim Fakat yaptıkları göz önüne alındığında devlet sistemi için hangi modelden yararlı olduğu düşündüklerini T.C. katmıştır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Pitx1 -- 11 Haziran 2010; 18:19:52 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Pitx1

    1- Atatürk mü öldürttü yoksa Kazım Karabekir mi hala bilnmiyor


    Nazım 1963 te öldü. Ne öldürtmesi?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mustf9 -- 11 Haziran 2010; 18:18:21 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mustf9

    quote:

    Orijinalden alıntı: Pitx1

    1- Atatürk mü öldürttü yoksa Kazım Karabekir mi hala bilnmiyor


    Nazım 1963 te öldü. Ne öldürtmesi?



    Mustafa Suphi konusunda dedim
  • 4) Nazım'ı hapse attıran Atatürk değil, Fevzi Çakmak'tır. Hatta Nazım Hikmet'in uzaktan akrabası olan Ali Fuat Cebesoy'un yukardaki mektubu ( veya benzer bir af dileme mektubunu ) Atatürk'e Nazım'ı affetmesi için götürdüğünü ve Atatürk'ün " Bu işi Çakmak ile ilgiliymiş, biz karışmayalım" dediğini bir yerlerde okumuştum. 1938 Harp Okulu olayını Fevzi Çakmak'ın düzenlediği kabul ediliyor galiba günümüzde Tarihçiler tarafından.

  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy

    4) Nazım'ı hapse attıran Atatürk değil, Fevzi Çakmak'tır. Hatta Nazım Hikmet'in uzaktan akrabası olan Ali Fuat Cebesoy'un yukardaki mektubu ( veya benzer bir af dileme mektubunu ) Atatürk'e Nazım'ı affetmesi için götürdüğünü ve Atatürk'ün " Bu işi Çakmak ile ilgiliymiş, biz karışmayalım" dediğini bir yerlerde okumuştum. 1938 Harp Okulu olayını Fevzi Çakmak'ın düzenlediği kabul ediliyor galiba günümüzde Tarihçiler tarafından.



    Olabilir fakat Atatürk ağırlığını herkonuda koyduğu gibi burdada koyabilirdi.Çünkü sonralarda iş ilerleyip Nazım'ın öldürülmeye çalışılmasına kadar gidicekti.Nazım sıradan biri değildi.Öyle yurtsever bir insana o yakıştırmalar gerçekten bilemiyorum.




  • İzmir iktisad kongresindeki kararlara bakarsanız daha iyi anlayabilirsiniz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Katilkiller -- 11 Haziran 2010; 22:05:18 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ArjesT


    quote:

    Orijinalden alıntı: neommy

    4) Nazım'ı hapse attıran Atatürk değil, Fevzi Çakmak'tır. Hatta Nazım Hikmet'in uzaktan akrabası olan Ali Fuat Cebesoy'un yukardaki mektubu ( veya benzer bir af dileme mektubunu ) Atatürk'e Nazım'ı affetmesi için götürdüğünü ve Atatürk'ün " Bu işi Çakmak ile ilgiliymiş, biz karışmayalım" dediğini bir yerlerde okumuştum. 1938 Harp Okulu olayını Fevzi Çakmak'ın düzenlediği kabul ediliyor galiba günümüzde Tarihçiler tarafından.



    Olabilir fakat Atatürk ağırlığını herkonuda koyduğu gibi burdada koyabilirdi.Çünkü sonralarda iş ilerleyip Nazım'ın öldürülmeye çalışılmasına kadar gidicekti.Nazım sıradan biri değildi.Öyle yurtsever bir insana o yakıştırmalar gerçekten bilemiyorum.




    Hocam o kadar yoğun Atatürk o dönemlerde bazen gözden kaçmış durumlar olabilir diye düşünüyorum ben.




  • Sonuç olarak Atatürk bir hata mı yapmış oluyor???

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dönüşüm

    Sonuç olarak Atatürk bir hata mı yapmış oluyor???


    Evet.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dönüşüm

    Sonuç olarak Atatürk bir hata mı yapmış oluyor???



    EVET....
  • Konuyla ilgili bana göre en iyi açıklama Soner Yalçın'ın "Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor" kitabında yeralıyor. Hem Atatürk'ü Hem Nazım Hikmet'i Hem de günümüzde yaşanan olayları anlamak açısından güzel makale....



    Tarih: 17 Ocak 1938
    Yer: İstanbul.
    Emniyet görevlileri akşam saatlerinde Nişantaşı’ndaki İpek Film Stüdyosu’nu bastı. Bir süredir orada çalışan Nazım Hikmet’i sordu.
    İpek Film Stüdyosu’nun sahibi –rahmetli İsmail Cem’in babası- ve aynı zamanda Nazım Hikmet’in yakın arkadaşı İhsan İpekçi biraz önce çıktığını söyledi.
    Polisler stüdyoda arama yaptı. Nazım Hikmet’e ait bazı defter ve kitaplara el koydular.
    Sonra İhsan İpekçi’yi de yanlarına alarak birkaç sokak ötedeki Nazım Hikmet’in evine gittiler.
    Kapıyı Nazım Hikmet’in eşi Piraye açtı. Nazım Hikmet evde yoktu. Polisler odalarında uyuyan iki çocuğu –Mehmed Fuat ve Suzan’ı- uyandırmamaya çalışarak evde arama yaptı. Bazı yazılara ve kitaplara el koydu.
    Bu arada Nazım Hikmet’in nerede olduğunu öğrendiler; halasının oğlu gazeteci-yazar Celalettin Ezine’nin Beyoğlu’ndaki evindeydi.
    Paris Üniversitesi mezunu hala oğlu Celalettin Ezine yakın arkadaşı İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Hilmi Ziya Ülken ile birlikte bir düşün dergisi çıkarmak istiyordu. Yayın hayatındaki tecrübesinden dolayı Nazım Hikmet’in fikrini almak için yemeğe davet etmişlerdi.
    Eve baskın yapılınca şaşırdılar. Polisler Nazım Hikmet’i alıp gittiler.
    Şair ne ile suçlandığını henüz bilmiyordu.
    Oysa her şey altı ay önce başlamıştı…

    Harp Okulu öğrencisi
    Ömer Deniz

    Nazım Hikmet ilk kez 1925 yılında Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. Bunu diğer davalar takip etti. Davalar genellikle gazetelere yazdığı makaleler yüzünden açılıyordu.
    Son olarak 30 Aralık 1936’ta gözaltına alınmış ve bu davadan 21 Haziran 1937’de tahliye edilmişti. Ancak karar Yargıtay aşamasındaydı. Bu nedenle çok dikkatli davranıyordu. Artık 35 yaşındaydı. Evliydi; Piraye’nin iki çocuğuna babalık yapıyordu. Muhsin Ertuğrul sayesinde İpek Film Stüdyosu’nda iş bulmuştu. Makalelerini bile artık takma isimle yazıyordu.
    Fakat…
    1937 yılının bir ağustos günü İpek Sineması holünde karşısına çıkan bir kişi yaşamını alt-üst etti. Bu kişi Harp Okulu öğrencisi Ömer Deniz’di.
    Nazım Hikmet’e hayran olduğunu gazetelerdeki yazılarını hep okuduğu Harp Okulu’ndaki arkadaşlarının da kendisini çok takdir ettiğini söyledi.
    Üzerinde askeri üniforması olan genç birinin bu derece kendine yakınlık göstermesi Nazım Hikmet’i şüphelendirdi. Teşekkür edip işini bahane ederek uzaklaştı. Ancak canı sıkılmıştı. Telefon rehberinden Emniyet Müdürlüğü’nün telefonunu buldu; 1. Şube’den Başkomiser Salih Tanyeri’yle konuştu:
    “Benim her şeyim ortada; nerde oturduğum nerde çalıştığım ne yazdığım kimlerle konuştuğum. Hiçbir gizli saklım yok. Asker kılığında polisler gönderip beni rahatsız etmeyin. Herkesin gözü önünde evimin ekmeğini kazanmaya çalışıyorum. Benden ne istiyorsunuz…”
    Nazım Hikmet meselenin kapandığını sandı.
    Oysa polis “bunda bir iş var” deyip Ankara’yı uyardı ve Ömer Deniz takibe alındı.
    Aradan günler geçti…
    Ömer Deniz bu kez üzerinde askeri üniformasıyla 3 Aralık 1937’de Nazım Hikmet’in Nişantaşı’ndaki evine geldi. Nazım ve Piraye evde yoktu. Kapıyı evin emektarı Nine Hanım açtı. Ömer Deniz Nazım Hikmet’e not yazmak için sofadaki sandalyeye oturdu. Tam sırada Nazım ile Piraye geldi.
    Nazım Hikmet karşısında Ömer Deniz’i görünce sinirlendi. “Evime bir hileyle nasıl girersiniz” diye bağırdı. Piraye eşini sakinleştirdi. Ömer Deniz özür diledi sadece bir iki küçük sorusu olduğunu söyledi. Nazım Hikmet sakinleşti “ne istiyorsun” dedi.
    İlk sorusu “subay çıkınca erlere ne öğretelim” oldu. Nazım Hikmet “Talimatlarınızda ne yazıyorsa onu öğreteceksiniz. Anayasamızdaki altı oku öğretin Atatürk milliyetçiliği dışına çıkmayın” deyip kestirip attı. Ömer Deniz’in bu kez Marks ve Engels ile ilgili soru sormak istemesi üzerine “bunları ansiklopedilerde bulabilirsiniz ben bilgin değilim” diyerek zorunlu konuğunu evden çıkardı.
    Genç idealist Ömer Deniz polis tarafından izlendiğinin ve farkına varmadan hayranı olduğu büyük şairin başına ne belalar açtığının farkında bile değildi…

    Harp Okulu’nda arama

    Hala oğlunun evinde gözaltına alınan Nazım Hikmet İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde fazla kalmadı.
    Apar topar Ankara’ya götürüldü.
    Ankara’ya götürülmesinin nedeni Harp Okulu’ndaki başlayan soruşturmayla ilgiliydi.
    Okulda arama yapılmış ve bazı öğrencilerin dolaplarında Nazım Hikmet’in; 835 Satır Benerci Kendini Niçin Öldürdü Şeyh Bedreddin Destanı gibi şiir kitapları bulunmuştu. Ayrıca bazı askeri öğrencilerin yataklarının altından; İşçi Sınıfı İhtilâli Bolşeviklik Alemi Stalin'in Hayatı Puşkin'in Haoyatı gibi eserler çıkmıştı.
    Öğrenciler; 5409 yaka numaralı Ömer Deniz 5271 İbrahim Abdülkadir Meriçboyu (Şair A. Kadir) 5408 Şadi Alkılıç (Yazar nâm-ı diğer Şadi Baba) 5227 Necati Çelik 5202 Naci Fişek 5362 Orhan Alkaya 1132 Galip Arda 5273 İsmail Özdemir’di.
    Sosyalizme inanan 20’li yaşlarındaki bu askeri öğrenciler gizlice örgütlenmişti. Liderleri Ömer Deniz’di.
    Soruşturmayı yürütenlere göre fikri lider Nazım Hikmet’ti. Ömer Deniz’in İstanbul’da evine gitmesi bunun en önemli kanıtıydı!

    Darbe teşebbüsü iddiası

    Nazım Hikmet Ankara’ya geldiği gün sorgulandı. Harp Okulu öğrencilerini kışkırtarak darbe yapmak iddiasıyla gözaltına alınmıştı. İddiaları reddetti.
    Ankara Merkez Komutanlığı’ndaki cezaevinin tek kişilik hücresine konuldu.
    24 Mart 1938’de hakim karşısına çıktı.
    Askeri Usul Yasası’na göre sanıkları savunacak avukatların “Adli Amir”in onaylaması gerekiyordu. Nazım Hikmet’in avukatı İrfan Emin Kösemihaloğlu kabul edilmemişti.
    Ankara’dan Fuat Ömer Keskinoğlu ve Saffet Nezihi Bölükbaşı bulundu.
    Nazım Hikmet mahkemede şöyle dedi:
    “Hapishanede 67 gündür haksız yere ve delili olmayan ağır bir ithamla yatmanın azabı içindeyim. Ben Cumhuriyetin Mustafa Kemal’in Türkiye’ye getirdiklerinin ne büyük hizmetler olduğu idrakı içindeyim. Komünist olmam Mustafa Kemal Paşa’ya saygı duymama Anayasa’daki altı ilkeye sahip çıkmama mani değildir yazılarım bunun delilidir…
    Marksist bir kültürle yetişmiş kendi milli kültür kökenlerinden istifade edebilmiş bir şair olarak bir öğrenciye hem de polisliğinden şüphe ettiğim birine komünizmi tavsiye etmem aklın alamayacağı bir yakıştırmadır. Ömer Deniz’e ordu içinde görev vermem de mümkün değildir.”
    Sanık Ömer Deniz de Nazım Hikmet’i doğruladı. Şairin öyle bir telkini tavsiyesi direktifi olmamıştı.
    Bu sözler üzerine Nazım Hikmet rahatladı.
    Yargılama karar vermek için duruşmayı 29 Mart’a erteledi.
    Avukatlarına göre şair “yüzde bin beş yüz” beraat edecekti.
    Ve Askeri Hakim Kazım Yalman kararı açıkladı:
    “Ordu içinde kışkırtma çıkarmak isteyen Nazım Hikmet Askeri Ceza Kanunu’nun 94. maddesine göre 15 yıla mahkum edilmiştir!”
    Nazım Hikmet dondu kaldı.
    Ömer Deniz 9 yıla mahkum edilmişti ancak yaşı 21’den küçük olduğu için cezası 75 yıla indirildi. (Ömer Deniz cezasını çekip cezaevinden çıktıktan sonra oyuncakçı dükkanı açtı. Bu dükkandaki çırağı kimdi dersiniz; Müjdat Gezen!)
    Nazım Hikmet davanın hukuki değil siyasi olduğunu anlamıştı. Yoksa hayatında iki kez gördüğü ve üstelik ajan sanıp polise bildirdiği biriyle konuştuğu için nasıl 15 yıl ceza alabilirdi?
    Gazeteci Falih Rıfkı Atay yıllar sonra TBMM’de Kazım Özalp’tan duyduğu sözleri yazdı: “Vesika yokmuş ha? Delil bulunamazmış ha? Biz onu Divani Harbe mahkum ettirelim de gününü görsün” (Dünya Gazetesi 2 Mayıs 1965)

    Nazım Hikmet İstanbul’a yakın İmralı cezaevine nakledilmesini talep etti ancak aniden İstanbul’a götürüldü. Yargıtay Nazım Hikmet’in 21 Haziran 1937’de tahliye olduğu bir önceki davanın kararını bozmuştu. Dava yeni baştan görülecekti. Fakat Nazım Hikmet’i İstanbul’da bir sürpriz dava daha bekliyordu.
    Erkin gemisinin özel olarak hazırlanmış duruşma salonunda görülecek bu davanın konusu neydi dersiniz; kitap okutarak donanma personelini darbeye teşvik etmek!

    NAZIM HİKMET DE SİLİVRİ’DE YARGILANDI

    Ergenekon davası sanıkları Silivri’de özel yaptırılan bir duruşma salonunda yargılanıyor. Nazım Hikmet belki de dünyada örneği olmayan bir duruşma salonunda yargılandı. Bu özel duruşma salonu Silivri açıklarına demirlemiş Erkin gemisindeydi…

    Nazım Hikmet Ankara’dan İstanbul’a getirilerek Sultanahmet Cezaevi’ne kondu. Ancak burada uzun kalmadı haziran ayının son günü Donanma Komutanlığı’na bağlı askerler tarafından Erkin gemisine götürüldü. Önce tuvalete sonra da ambara hapsedildi. Sürekli seyir halindeki gemide 40 gün kaldı.
    Yargılama 10 Ağustos’ta gemide yapıldı. Gemi Silivri açıklarına demir atmıştı.
    Peki dava konusu neydi: Kitap okumak!
    Yavuz gemisinde görevli bazı astsubay ve erlerin kitap okudukları istihbaratı alınmıştı. Kitaplar bir “kaynaktan” geliyordu.
    Doktor Hikmet Kıvılcımlı ve eşi Fatma Nudiye Yalçı “Kıvılcım Kütüphanesi” adında bir yayınevi kurmuşlardı. Buraya gidip gelen 20 yaşındaki (Yazar) Kerim Korcan arkadaşlarıyla birlikte “Kitap Sevenler Derneği” diye bir topluluk oluşturmuştu. Kerim Korcan’ın ağabeyi Haydar Korcan askerliğini Yavuz zırhlısında yapıyordu. Hafta sonları gelip buradan kitap alıyor okuyup geri veriyordu. Zamanla gemideki diğer astsubay ve erler de kitap okumaya başlamıştı.
    Buraya kadar her şey normaldi. Ancak Ankara Harp Okulu’ndaki gelişmeler gözleri bir anda Yavuz zırhlısına çevirmişti. Gemide gizli bir örgütlenme filan yoktu ama sol yayınları okuyanların ileri de ne yapacağı belli olmazdı.
    Donanma personelini kitap okutup kışkırtarak darbe yapmayı düşünenler olabilirdi
    O halde…
    25 Nisan 1938’de operasyon başladı.
    Hikmet Kıvılcımlı eşi ve Kerim Korcan gözaltına alındı. Bir ay emniyette işkence gördüler. Gözaltına alınan sanık sayısı 28 kişi oldu.
    Soruşturma ağır baskılar altında kışkırtıcı muhbirler kullanılarak sürdürüldü.
    Bu muhbirlerden astsubay Hamdi Alevtaş’a göre dört yıl önce tanıştığı Nazım Hikmet kendisinden erlerin mektuplarını okuyup yoksul olanların adreslerini bildirmesini istemişti! Öyle ya komünistler yoksul bulmakta zorlanıyorlardı!
    Soruşturmayı yürüten savcı Haluk Şehsuvaroğlu davanın hukuki değil siyasi olduğunu anlayarak istifa etti. Üstelik bu durum kendisini çok rahatsız etti yargıçlıktan ayrıldı.
    Okunan kitapların yasak olmadığı Adalet Bakanlığı tarafından mahkemeye bildirmesi üzerine savcı Şerif Budak’ın ettiği söz tarihe geçti: “Biz bu davada delil arayacak kadar saf değiliz.”
    Davaya adaleti hakim kılmak isteyen hakimler de vardı; Mahkeme Başkanı Amiral Hüsnü Gökdenizer “ortada hiç bir şey yok bu çocuklara yazık ediyorsunuz. Bu yaptığınız donanmaya kötülüktür” diyerek istifasını verdi.
    10 Ağustos’ta başlayan duruşmalar 29 Ağustos’ta bitti.
    Ve ne yazık ki Nazım Hikmet bu davadan da 13 yıl ceza aldı. Toplam cezası 28 yıl olmuştu.
    Açıkça görülüyor ki Nazım Hikmet hukukun ölçülerine göre değil siyasal eğilimlerine göre mahkum ettirilmişti.
    Sonrasını biliyorsunuz:
    Nazım Hikmet İstanbul Ankara Çankırı Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı.1950 yılında çıkarılan af ile serbest kaldı.
    Ancak çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. Artık adalete inancı kalmamıştı çünkü.
    25 Temmuz 1951 tarihinde DP Hükümeti tarafından Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
    Ve Nazım Hikmet’e geçen hafta yeniden vatandaşlık hakkı verildi.
    Bir yanda dün hukuksuzluk sonucu yurt dışına çıkmak zorunda kalan Nazım Hikmet’in vatandaşlığı geri veriliyor diğer yanda bugün hukuk ihlalleriyle insanlarımızın hayatlarının darmadağın olması sadece seyrediliyor…

    NAZIM HİKMET’TEN ATATÜRK’E MEKTUP

    “Cumhurreisi Atatürk’ün Yüksek Katına
    Türk Ordusunu ‘isyana teşvik’ ettiğim iddiasıyla ‘on beş yıl ağır hapis’ cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını ‘isyana teşvik etmekle’ suçlanıyorum.
    Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum.
    Askeri isyana teşvik etmedim.
    Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir kafam yurdumu seven bir yüreğim var.
    Askeri isyana teşvik etmedim.
    Yurdumun ve inkılapçı senin karşında alnım açıktır.
    Yüksek askeri makamlar devlet ve adalet küçük bürokrat ve gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.
    Askeri isyana teşvik etmedim.
    Deli serseri mürteci satılmış; inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim.
    Askeri isyana teşvik etmedim.
    Senin eserine ve sana aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim.
    Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse alnıma vurulmak istenen bu ‘inkılap askerini isyana teşvik’ damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.
    Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin.
    Kemalizm ve senden adalet istiyorum.
    Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.”

    Bu mektup Atatürk’e ulaşamadı.
    Atatürk ağır hastaydı.
    Nazım Hikmet’in akrabası Ali Fuat Cebesoy’un çabaları da yetmedi. Cebesoy okul yıllarından beri arkadaşı olan Atatürk’e olayı ancak hasta yatağında iletebildi Atatürk “görüyorsun ne durumdayım Mareşal’i darıltmadan siz bir çözüm bulun” dedi.
    Mareşal; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fevzi Çakmak’tı. Davalarla özel olarak ilgilenmişti. Her taşın altında komünist aramıştı.
    Ne ilginçtir yıllar sonra Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınınca bunu kabul edemedi politikaya atıldı; İnsan Hakları Derneği’ni kurdu ve bu nedenle komünist olmakla itham edildi!
    Diyeceksiniz ki mesele sadece komünizmin tehlikeli görülmesi sonucu Nazım Hikmet başta olmak üzere onlarca kişinin cezaevlerine tıkılması mıydı?
    Eğer ortada hukuk yoksa biliniz ki siyasal bir çekişme vardır. Örneğin Mustafa Kemal hasta yatağında iken siyasetin gündeminde “milli şefin” kim olacağı sorusu vardı. Bir yanda Şükrü Kaya Tevfik Rüştü Aras gibi Sovyetler Birliği ile yakın dış politika yürütenler diğer yanda diğerleri…
    Eh komünistler orduyu kışkırtıyorsa Kaya ve Aras’ın “milli şef” olmasına olanak yoktu.
    Zaten sonra ikisi de tasfiye edildiler.
    Demem o ki meselelere daha geniş açıdan bakmakta hep yarar var…

    Soner Yalçın

    11 Ocak 2009




  • Düşünsel olarak,evet. Çünkü sosyalist ve liberal düşüncelere sahipler, bu kavramların içeriğini düşününce birçok farklılık çıkıyor ortaya.
  • Nazım Hikmet denilen komünist uşağı şimdide yurtsever mi oldu? Atatürk'ün '' Komünizm bir yılandır, başı görüldüğü yerde ezilmelidir '' sözünü duymadınız herhalde?

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tümen Yabgu

    Nazım Hikmet denilen komünist uşağı şimdide yurtsever mi oldu? Atatürk'ün '' Komünizm bir yılandır, başı görüldüğü yerde ezilmelidir '' sözünü duymadınız herhalde?



    Komünizm milliyetçiliğe karşıdır yurtseverliğe değil.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ArjesT


    quote:

    Orijinalden alıntı: Tümen Yabgu

    Nazım Hikmet denilen komünist uşağı şimdide yurtsever mi oldu? Atatürk'ün '' Komünizm bir yılandır, başı görüldüğü yerde ezilmelidir '' sözünü duymadınız herhalde?



    Komünizm milliyetçiliğe karşıdır yurtseverliğe değil.



    Atatürk'ün bu kadar hassas olduğu bir konuya karşıysa,kanımca herşeye karşıdır...
  • tek suçu amerikan emperyalizmine karşı olan tutumuydu.türk halkı nazım ve digerlerinin degerini bilemedi.
    bilse 68.kuşagı kabataş'ta 6.filoyu taşlarken üstüne saldırırmıydı..utanmadılar..ve hala yorumlarında o nefreti o kini görebiliyorum.o kişiler yıllar önce de yanlış kişilere saldırmışlardı simdi de..

    üstüda ve arkadaşlarını rahmetle anıyoruz...



    vatan haini
    "nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi hikmet.
    nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    bir ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne,
    kapkara haykıran puntolarla,
    bir ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında amiral vilyamson'un
    66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, amerikan amirali
    amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
    "amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi hikmet.
    nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
    ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
    vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası,
    amerikan donanması, topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
    nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    (28.7.962)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi oktayd -- 13 Haziran 2010; 1:17:01 >




  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.