Şimdi Ara

Mustafa Kemal ATATÜRK (23. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
536
Cevap
12
Favori
67.687
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 2122232425
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Yürüyen Köşk inşaatını izlerken, Yalova, 8 Ağustos 1930.

     Mustafa Kemal ATATÜRK
  • Atatürk'ün 1935 yılı seçimleri Ankara Milletvekilliği mazbatası ve kutusu.

     Mustafa Kemal ATATÜRK
  • "Gerçekte, içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklali, padişah, halife, hükûmet... Bunların hepsi anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlanmak isteniyordu? O hâlde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?
    Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur."

    Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, 1927.




  • "Kimi zaman doğuya, kimi zaman batıya ya da her yana birden saldıra saldıra Türk ulusunu Allah için, peygamber için topraklarını, çıkarlarını, benliğini unutturacak, yalnız Allah yolunda kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular."

    Mustafa Kemal Atatürk, Medeni Bilgiler, 1930.
  • "... çare neydi? Şüphesiz kumandanından neferine kadar her birliğin kendine ait vazifeyi bilmesi, yapabilmesi ve bütün emir sahiplerinin bizzat fikir üreterek durumun gereklerine göre kendi kendine iş görebilmesi sağlanmadıkça birtakım insan yığınlarına ordu demenin hata ve vatanın, milletin bütün mukaddes varlıklarının böyle bir kuvvetle muhafaza edilmekte olduğuna kanaatin halis gaflet olduğuna inanmak ve bu inancın icaplarını yerine getirmekte tereddüt ve gecikmede bulunmamak idi."

    Mustafa Kemal Atatürk, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal, 1914.
  • Guest-E767019CA G kullanıcısına yanıt
    Şunu belirtelim, "1924" yazıyor fakat yanlış. Atatürk'ün hâline baktığımızda fotoğrafın 1924 yılına ait olmasının imkânı yok. Sanırım önündeki de manevi kızı Ülkü. O da 1932 doğumlu zaten. Fotoğraf muhtemelen 1935-1936 yıllarına ait.
  • "O'nu öfkelendiren başka bir övgü şekli de kendisini göklere çıkartırken Türk milletini aşağılatan yazılardı. Nitekim Armstrong adında bir İngiliz subayın yazdığı 'Bozkurt' kitabındaki bazı pasajlar O'nu âdeta çileden çıkarmış ve hepimizi bu esere karşı bir kampanya açmak için seferber etmişti. Oysa bu eser bizim hoşumuza gitmiyor değildi. Çünkü Atatürk'ten coşkun bir hayranlıkla bahsediyordu. Hele askerî dehâsını tarihin en ünlü serdarlarından üstün buluyordu ve diyordu ki: 'Ne yazık! Mustafa Kemal kendi kudreti ve azameti oranında bir milletin başında gelseydi, Sezar'ın, İskender'in, Cengiz'in fütuhatlarını gölgede bırakacak zaferler kazanabilirdi.'
    Hiç aklımdan gitmez, Atatürk bu satırları okuduktan sonra, 'Şuna bakın! Biz fütuhat devrini kapamak için harp ettik. Bu şeref bize kâfidir.' demişti."

    Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, 1946.




  • Ne güzel fotoğraf...

     Mustafa Kemal ATATÜRK



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-6774A5D97 -- 7 Mayıs 2019; 17:2:29 >
  • "Gülümseyerek şöyle demişti:
    'İstanbul'dakiler rütbelerimi, nişanlarımı geri alacaklarmış. Hakları yok ya. Çünkü ben onların her birini bir harp meydanında, bir hizmet mukabili kazanmıştım. Salonlarda, saraylarda değil! Haydi kordonumu alsınlar; o sarayındı. Fakat her ne ise... Zaten ben bu şahıslara istifamı verdim. Varsın alsınlar! Ancak, bunu vermem.' diyerek göğsündeki bu altın imtiyaz madalyasını gösterdi: 'Bunu benden kimse alamaz. Bunu, Anafartalar'da harp meydanında, ateşin karşısında göğsüme taktılar.' dedi ve sustu."

    Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk'ü Özleyiş: Hatıralar, 1957.
  • "Mustafa Kemal'in doğum ayı ya hiç yazılmaz yahut da yanlış olarak bir sonbahar ayı gösterilir. Hâlbuki kendisinden işittiğime göre, bir ilkbaharda doğmuş olduğunu, hatta bunun mayıs ayına tesadüf ettiğini söylerdi. Buna esas teşkil eden hatıramı ve Atatürk'ün sözlerini nakledeyim: Bir gün, Cumhurbaşkanlığı Umumi Kâtibi Hasan Rıza Soyak Atatürk'e bir evrak getirmişti. Bunda, Atatürk'ün doğum gününün bildirilmesi rica ediliyordu. M. Kemal Atatürk, bunun üzerine düşündü, fakat bu günü kendisi de tam olarak bilmiyordu. Ancak, annesinden işittiğine göre, bir bahar mevsiminde doğmuş olduğunu hatırladı. Ay ve gün için ise aynen şöyle dediğini hatırlıyorum: 'Bu bir 19 Mayıs günü niçin olmasın?'"

    Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 1959.
  • "Çağımızın gelişmelerine olan müdahalesine gelince; onun Türkiye'de başardığı ve bütün sömürge, yarı sömürge ülkelerin millî kurtuluş hareketleri'ne önder olan, yön tayin eden siyasi ve iktisadi egemenlik savaşı dediğimiz hareket, onun çağdaş hüviyetinin diğer orijinal cephesidir."

    Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam (Cilt I), 1963.
  • "Mustafa Kemal'in şahsında biz, yalnız kudretli bir asker, kudretli bir devlet kurucusu ve çağdaş bir inkılapçı değil, çağımız ölçüsünde bir üstün insan görüyoruz. Onu gittikçe daha iyi anlayarak, ona bağlanıyoruz. Onunla, gittikçe daha severek övünüyoruz. Hem seziyoruz ki, yarın onu yalnız biz Türkler değil, bütün insanlık âlemi de, daha iyi anlayacak ve daha çok yüceltecektir."

    Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam (Cilt II), 1964.
  • "Evet, artık hem bir işsizdir, hem de bütün rütbeleri, nişanları alınmış, cebinde beş parası olmayan, ordudan kovulmuş biridir. Kolordu Kumandanından, Kâzım Karabekir'den ne haber geleceği ise bilinmez. Giyecek bir sivil elbisesi ve ordu misafirhanesinden çıkınca, o harap Erzurum'da barınacağı bir dam altı bile yoktur. Fakat Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir nihayet görünür ve Mustafa Kemal'e hayatının belki de en etkili müjdesini verir.
    — Paşam emrinizdeyiz!"

    Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam (Cilt III), 1965.
  • 9 Mayıs 1935 Perşembe, partinin Dördüncü Büyük Kurultayı.

    Açılış konuşmasını yapan İnönü:
    "Şimdi Atatürk kürsüyü şereflendirecek ve söylevini verecektir."

    İşte o tarihi söylevden çok etkileyici bir bölüm:

    "Uçurum kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan; yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet! Ve, bunları başarmak için, arasız devrimler... İşte, Türk genel devriminin bir kısa diyemi."
  • "Haber vereyim ki Atatürk ne yaptığını, nasıl yapacağını, kimlere ne yaptıracağını, kimleri nasıl ve nerede kullanacağını bilen pek hesaplı bir adamdı. Yapmış oldukları üzerinde istediğiniz tenkitlerde bulunabilirsiniz. Fakat kendi varmak istediğine ulaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, dostluklarının, yakınlıklarının, sözde sırdaşlıklarının üstünde bilhassa 'kendi kendine vefalı' bir lider olduğu su götürmez bir gerçektir."

    Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1961.
  • "Bütün sarıklı ve gerici takım kıvranış içinde idi. Muhiddin Baha İzmir'in alındığı müjdesini verdiği vakit, sevinçten coşacağı yerde, içini çekip:
    — Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal'den nasıl kurtulacağız? diye sızlanan hoca da aralarında idi."

    Falih Rıfkı Atay, Atatürk Ne İdi?, 1968.
  • " — Anne! Sen hangi partidensin?
    — Siyasetten anlamam, sen bilirsin... Senin partiden.
    — Askerin partisi olur mu? Olmaz. Asker askerdir.
    — Bilmem ki Paşam. Olur mu, olmaz mı? Sen ne yanda isen ben o yandayım."

    Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk'ü Özleyiş: Hatıralar, 1957.
  • "İçlerinden bir kısmında saf bir vatanperverlik hissinin coşkunluğundan başka, ne fikir, ne de tedbir kabiliyeti vardı. Bir kısmının hâlâ alçak politikacılık menfaatlerinden başka düşündüğü yoktu. Kendi kendime şu kararı verdim: Uygun bir zaman ve fırsatta İstanbul'dan kaybolmak, basit bir hazırlıkla Anadolu içine girmek, bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra, bütün Türk milletine felaketi haber vermek!"

    Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal'in Ağzından Vahdettin, 1955.
  • "Vahdettin kabinelerinde benim için iki zıt fikir vardı: Biri beni lehlerinde kazanmak isteyenler; diğeri, hiçbir suretle güvenilmemem gerektiğini iddia edenler! Aylarca münakaşalardan sonra hangi fikir hak kazanmış, bilir misiniz? 'Mustafa Kemal'e güvenilemez! M. Kemal İstanbul'da birtakım olumsuz telkinler, belki hazırlıklar yapıyor. Bu adamı İstanbul'dan uzaklaştırmak lazımdır. Onu Anadolu dağlarına atmalı ve orada çürütmeli!' Nihayet bu karar üzerinde mutabık kalmışlar. Bunu işiten yakın arkadaşlarım beni tebrik ettiler."

    Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal'in Ağzından Vahdettin, 1955.
  • 
Sayfa: önceki 2122232425
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.