Şimdi Ara

Marx'ı okumalı mıyız?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
18
Cevap
1
Favori
2.121
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Üniversiteden bu yana çoğu kitapsever vizyon misyon ve ideolojin ne olursa olsun Marx'ı okumalısın der. zamanında okuduğum kitaplarında etkisiyle patolojik derecede katı antisemitist duygularım var. Bu sebeple bu adamın kitaplarını okumuyorum...

    Ancak çevremdekiler dincisi dinsizi muhafazakarı neocusu herkes okumalısın diyor.


    Beyler ne var bu Capital'de? Özetle okursam ne artısı olacak bana?

    Art niyetli cevap vermeyin lütfen..İçinizde Marx'ı okumayan vardır elbette.



  • @eulogy teşekkür ederim..yazdıklarından sonra insanın gidip Capital alası geliyor...
  • eulogy'ye +1 diyorum müdür.
  • Sana yararı olur.

    Necip Fazıl Sevip

    Nazım hikmet nasıldır demek gibi bir şey bu.

    Veya Nazım hikmet okuyum

    Necip fazıla karşı olmak gibi.

    İdeolojini yansıttığı için birinin kitabını okur.Ters düşeni okumazsan savunduğun fikirler sana hep doğru gelir yanlış olsalar bile kendine yazık edersin o kadar.
  • okumaktan nefret etmesen das kapitali okumak istiyorum olmuyor kitaptan nefret ediyorum...:(... engelli vatandaşlarımız için sesli okuma kitaplar var.. kesşte biride böyle değerli kitapları paylaşsa da dinlesek
  • Arkadaşlar kapital okumak o kadar kolay mı .Ekonomi alanında uzman kişiler bile okuduklarının %80 ini anlayabiliyorlar.Marx okumak direk kapital ile başlamak değildir.Öncelikli kitaplar vardır onlar okunmalıdır.(Pm ile söyleyebilirim)

    "Okuyacam ben ne olursa olsun" diyorsanız size "Kapital Manga" setini önerebilirim.Japonca olan kapital manganın bir sürü serisi var.Yazarın amacı kapitali daha kolaya irdelemek ve okuduğumuzdan sonuç çıkarmak.Japonca dan Türkçeye çevrilmiş 2 kitabı var henüz.2'side önemli ölçüde kapitalizmin eksiklikleri hakkında bilgi veriyor.Anlaşılır bir kitap.

    Benim görüşüm bunlardan önce Marx ve Engels'in hayatını araştırmak , sonra seviye seviye okumaya başlamak.




  • Kapital'i okuyamazsın, okusan da şuan anlayamazsın.
    Yeni başlayanlar için Marx vs gibi kitaplar var.Buralardan başla.
    Marksistler bile Kapital'e gelmeden uzunca süre birikim yaparlar.
  • Kubilay S. ve Einheitsfront

    Arkadaşlar dedikleriniz doğru olmakla birlikte, ben bir kaç düşüncenize katılmıyorum. Sözüm meclisten dışarı...

    quote:

    Ekonomi alanında uzman kişiler bile okuduklarının %80 ini anlayabiliyorlar.


    Bu bir solcu efsanesidir hocam. Kapital elbette bir hikaye, roman değildir. Ama bir statik lisans kitabından , bir Balcı'nın calculus kitabından, bir istatistik olasılık lisans kitabından, bir Temel Ekonometri lisans kitabından daha zor değildir. Bir çeşit orta zorlukta ders kitabıdır. Günümüzde standart değerlerde ekonomi, iktisat, felsefe, tarih kültürü olan bir birey, aynı bir lisans ders kitabı gibi kapital'i okuyabilir, ders çalışabilir.

    Kapital'i okuyan bireyden kimse konuya hakim olmasını istemiyor, uzman olmasını da istemiyor. Herkes Kapital'i okuyup hakkında rahatça bir fikir sahibi olabilir. Fakat şu dediğinize katılıyorum, daha basit kitaplarla bu işlere girmek dediğiniz gibi çok daha verimlidir, ama Kapital genel kanı olarak anlaşılması zor bir kitap değildir.

    "Bu işlere ilk nerden başlamak gerekir" gibi bir soru doğdu burada anladığım kadarıyla. Benim kişisel görüşüm madem bu konularda kökten fikir sahibi olacaksınız, önce hegel'le veya Diyalektik ve metafizik yöntemle başlanılmalıdır. "Felsefenin Başlangıç Tarihi" gibi bir kitap bu işler hakkında fikir sahibi olmak için iyi bir giriş kitabıdır. Sonuçta Kapital'i merak eden bir adam Kapital'i okuyabilir :)

    Ayrıca şöyle bir gerçekte var ki (belki biraz komik) Marx'ı kimden okuyacak ? Bir Leninciden mi, maocudan mı, bir sosyal demokrattan mı, bir liberalden mi ...? Günümüzde İslamcı Sosyalist düşünceler bile var. Hatta ülkemizde bunu temsil ettiğini ima eden bir parti var.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi eulogy -- 2 Şubat 2012; 19:05:50 >




  • eulogy

    Belki biz biraz abartıyoruz ama yine de Kapital'den başlamanın büyük bir hata olduğunu düşünüyorum.
    Öncelikle kavram çalışmaları yapmak gerekir.
    Örneğin; Soyut Emek, somut emek vs gibi terimler.(Yordam yayınları-Marksist İktisad'ın El Kitabı)
    Marx okumadan önce en önemlisi de diyalektik öğrenmektir.
    Aydın Çubukçu'nun "Teoride Ve Eylemde Diyalektik Materyalizm" kitabı iyidir bu konuda.Ya da yine Yordam'dan çıkan Diyalektik Materyalizme Giriş iyidir.

    Marx'ın Lenin'den okunmasını tavsiye ederim.
    Türkiye'den birinden okuyacaksanız Yalçın Küçük'ün külliyatı muhteşemdir.


    Bir de kesinlikle okumanı önerdiğim bir kitap Terry Eagleton'nun Marx Neden Haklıydı adlı kitabı




  • Das kapital için marx'ın "herkes okuyabilir ama herkes anlayamaz" dediği doğru mu?

    doğruysa güzel bir sözde.
  • @Eulogy biraz özetlemiş.

    Marx'ı ve daha da önemlisi Marx'ın yaşadığı dönemi anlamadan 20.yy siyasi hareketlerini anlayamazsın.20.yy siyasi hareketlerini anlamazsan dini ve geçmiş siyasi hareketleri de anlama şansın yok.Kısacası güncel siyasi konular üzerine yorum yapamazsın.Önemli olan Kapitali ve Marx'ı tamamen anlamak değil,zaten kendini buna adayanlar bir süre sonra siyasi körlüğe sonrada fanatizme bulaşırlar.Geçmişte olduğu gibi kan gövdeyi götürür.Önemli olan Marx niçin bunları yazdığıdır,Marx saplanıp kalmak değil.
  • karl max evrim teorisine benzer birşeyi açıklar kapitalizm budur şöledir böyledir der. Evet öyledir bunu anlamak için kasmayada gerek yoktur. Kapitalizm her zaman vardır.Zengin bir marksistin parasını fakirlerle paylaştığını hiç duymadım.
    Bugün türkiyede herhangi bir kişiye yurtdışına git dense gideceği ülke büyük ihtimalle kapitalist bir ülke olacaktır.

    Burdan şunu anlıyoruz; Marksistler diyorki bu niye ya niye ama böyle , küfredicem işte bilmem ne böyle olmaması gerekir. Bu; yerçekimi niye var demeye benziyor.
  • Yav beyler açık konuşayim bu yahudinin (Yukarıda da dedim. Patolojik derece antisemitistim) kitabını okumak çok da umrumda değil. Ancak bazı ortamlarda Marx ve onun felsefesinden örnekler verenler oluyor, işte bu durumda sıkıntı oluyor benim için.

    Yani ingilizce gibi düşünüyorum. İngilizce'ye gram kadar hevesim yok. ama PC oyunlarından iş hayatıma kadar her alanda karşıma çıktığı için orta seviyeye kadar ingilizce öğrendim.

    Şimdi yorumlarınızdan anladığım kadarı ile Kapital'i okumaya çalışırsam boşa kürek çekmiş olurum. Peki Marx ve onun öğretileri ile ilgili genel olarak tek bir kitap tavsiye eder misiniz?
    Yani kitabın içeriğinde kapital den de diğer kitaplarından da bilgiler olacak.
  • YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN MARX - RİUS diye arama yaparsan en basitinden bir kitap,fikir verir biraz.
  • Sanırım bir şakirt arkadaş marx'ı övdüğümü düşünüp mesajımı başka bir bahaneyle şikayet edip sildirmiş. İleri demokrasi böyle birşey.
  • Baştaki yorumuma atıfla mesajımı değiştiriyorum.

    Sen okuma kardeşim.
    Zamanına yazık gerçekten.
  • Bence Kapital i herkesin okuması gerekli.Tabii bir roman gibi hızlı hızlı okunmaz.Notlar alınarak anlaşılmayan yerler araştırılarak üzerine çokça düşünülerek okunması gerekir.
    Bu kitap çözümleme şeklindedir.Marx ın oluşturmak istediği sistem için de diğer çalışmalarına da bakılmalı.
  • marksı ve marksizmi anlayamamamızın sebebi zaten öyle yazmak istemeleri yani karışık olsun herkes anlamasın bir farkım olsun gibi.

    şu yazıyı inceleyebilirsiniz.

    MARKSIST “KURAM” VE ENTELEKTÜEL SAHTEKARLIK *
    Noam Chomsky
    KADIN: Noam, “öncü” fikri dışında, genel olarak bütün daha geniş Marksist analiz kategorisini neden bu kadar eleştirdiğinizi -üniversitelerdeki insanlar ve kendilerinden “Marksist” olarak söz edenler gibi- merak ediyorum. Hiçbir zaman ondan çok hoşnut olmadığınızı fark ettim.

    NOAM CHOMSKY: Pekala, Marksizm ile ilgili bana çekici gelmeyen tek şeyin böyle bir şeyin var olması fikri olduğunu tahmin ediyorum. Daha çarpıcı olan olgu ise şudur ki; bilimde “Marksizm” gibi şeyleri bulmazsınız -fiziğin diyelim “Einsteincılık” ya da “Planckçılık” ya da benzeri şekilde adlandırılan hiçbir bölümünün olmaması gibi. Bu hiçbir anlam ifade etmez - çünkü insanlar tanrı değildir: Onlar sadece şeyleri keşfeder ve hatalar yaparlar, ve onların mezun öğrencileri onlara neden hatalı olduklarını söylerler ve sonra onlar devam eder ve bir dahaki sefere daha iyisini yaparlar. Ancak, etrafta tanrılar yoktur. Demek istediğim, bilim adamları “Newtonculuk” ve “Darwincilik” terimlerini kullanırlar ancak hiç kimse bunları bir şekilde sadık kalınmak zorunda olunan öğretiler olarak düşünmez, ve hiç kimse üstadın düşündüklerini çözmek ve yeni koşullarda ne diyeceğini anlamak zorunda değildir. Bu türden bir şey rasyonel varoluşa tamamen yabancıdır, sadece irrasyonel alanlarda ortaya çıkar.

    Marksizm, Freudçuluk: Bunların her birinin irrasyonel bir kült olduğunu düşünüyorum. Onlar teolojidir[1] , dolayısıyla onlar, teoloji dendiğinde aklınıza ne geliyorsa odur; bundan daha fazla bir şey olduklarını düşünmüyorum. Aslında, benim görüşüme göre bu tamamen doğru bir analoji: Marksizm ve Freudculuk gibi kavramlar örgütlü dinin tarihine aittir.

    Dolayısıyla, benim sorunumun bir parçası bizzat onun varlığıdır: Bana öyle geliyor ki “Marksizm” gibi bir şeyi tartışmak bile zaten bir hatadır. Tıpkı “Planckizm”i tartışmadığımız gibi. Neden tartışmıyoruz? Çünkü bu çılgınlık olur. Planck’in (Alman fizikçi) söyleyecek bazı şeyleri vardı ve onlardan bazıları doğruydu ve bunlar yeni bilime katıldı ve onlardan bazıları yanlıştı ve bunlar geliştirildi. Bu Planck’in büyük bir adam olmadığı anlamına gelmez- büyük keşiflerin her türlüsünün, çok zekice olanlarının da öyle ya da böyle hataları vardır. Ben, ona bakmamız gereken yolun gerçekten bu olduğunu düşünüyorum. “Marksizm”, “Freudculuk” ya da herhangi bir şeyin inancını yerleştirdiğiniz anda rasyonaliteyi zaten terk etmiş oluyorsunuz.

    Bana öyle geliyor ki, rasyonel bir insanın sorması gereken soru Marx’ın çalışmalarında korumaya ve değiştirmeye değer olanın ne olduğu ve neyin terk edilmesi gerektiğidir. Tamam, daha sonra bakarsınız ve bir şeyler bulursunuz. Marx’ın, on dokuzuncu yüzyıl tarihi üzerine bazı çok ilginç betimleyici çalışmalar yaptığını düşünüyorum. O çok iyi bir gazeteciydi. Hindistan’daki Britanyalıları ya da Paris Komünü’nü (Fransız işçilerinin 1871’deki 70 günlük devrimi) betimlemesi ya da Kapital’in endüstriyel Londra’dan bahseden kısımları, bunların birçoğu ilgi çekecek türdendir - daha sonraki bilimin bunu geliştirdiğini ve değiştirdiğini düşünüyorum, ancak bu oldukça ilginçtir.

    Marx’ın soyut bir kapitalizm modeli vardı –size hakikati söylemek gerekirse bunun ne kadar değerli olduğu konusunda emin değilim. Soyut bir modeldi ve her soyut model gibi gerçekten, detayda betimsel olarak eksiksiz olacak şekilde tasarlanmamıştı, bazı önemli özellikleri çekip çıkarmak ve onları araştırmak üzere tasarlanmıştı. Soyut bir model söz konusu olduğunda da onun, karmaşık gerçekliği ne kadarıyla gerçekten yakaladığını sormak zorundasınız. Bu durumda bu kuşkuludur –her şeyden önce on dokuzuncu yüzyıl kapitalizmini ne kadar yakaladığı kuşkuludur ve bence geç yirminci yüzyıl kapitalizmini de ne kadar yakaladığı kuşkuludur.

    Kanunların olduğu varsayılır (yani tarihin ve ekonominin kanunları). Onları anlamıyorum, tüm söyleyebileceğim bu; peşinden gideceğimiz herhangi bir kanun varmış gibi gelmiyor bana. Daha iyi kanunlar bildiğimden değil, sadece tarihteki “kanunları” bildiğimizi düşünmüyorum.

    Marks’ta sosyalizm hakkında hiçbir şey yoktur, o sosyalist bir felsefeci değildi –Marks’ın tüm çalışmalarında sosyalizme ilişkin olan yaklaşık beş cümle vardır. O kapitalizmin kuramcısıydı. En azından onun, her sağduyulu insanın öğrenmesi ve kullanması gereken, sınıf ve üretim ilişkileri gibi bazı ilginç kavramlar ortaya koyduğunu düşünüyorum.

    KADIN: Diyalektik?

    N.C.: Diyalektik, aslında hiçbir zaman anlamadığım bir kavram, kelimenin ne demek olduğunu bile anlamış değilim. Aklıma gelmişken, bu kelimeyi Marx kullanmıyor Engels kullanıyor. Bunun ne olduğunu bana anlatabilecek olan biri varsa çok mutlu olurum. Demek istediğim, "Diyalektik" ile ilgili her türlü yazıyı okudum, hala hakkında bir fikir edinebilmiş değilim. Karışıklık, alternatif konumlar, değişim gibi anlamlara geliyor sanki, bilmiyorum.

    Size dürüstçe hakikati söyleyeyim: Bu tür şeyler konusunda çok cahilimdir. Ne zaman dört heceli bir kelime duysam şüpheye düşerim çünkü onun gerçekten tek heceyle söylenip söylenemeyeceğinden emin olmanızı isterim. Unutmayın, entelektüel misyonun bir parçası da, elbette, sizin için özel bir konum oluşturmaktır ve eğer herkes sizin bahsettiğiniz şeyi anlayabiliyorsa siz aslında kaybolmuşsunuzdur. Çünkü artık sizi özel kılan nedir ki? Sizi özel kılan, anlamanız için gerçekten sıkı bir çalışmayı ve iyice kavramayı gerektiren çalışmadır ve her önüne gelen o çalışmayı anlayamamalıdır. Bu kesinlikle ayrıcalığınız ve gücünüz için ana prensiptir.

    Öyleyse, “edebiyat teorisi” denen şeyi ele alalım. Edebiyat “teorisi” diye bir şeyin olduğunu düşünmüyorum, kültür “teorisi”nin ve tarih “teorisi”nin olmadığı gibi. Sadece kitap okuyor, onlar üzerinde konuşuyor ve insanların bunları anlamasını sağlamaya çalışıyorsanız; tamam bunda tıpkı Edmund Wilson gibi mükemmel olabilirsiniz -fakat Edmund Wilson bir edebiyat teorisine sahip değildi. Diğer yandan quarks[2] hakkında konuşan bir fizikçiyle aynı odada bulunmak istiyorsanız siz de kimsenin anlamayacağı karışık bir teoriye sahip olsanız iyi edersiniz: Onun kimsenin anlayamayacağı derecede karışık bir teorisi varsa, niye benim de kimsenin anlayamayacağı derecede karışık bir teorim olmasın? Biri, bir tarih teorisiyle ortaya çıktığında da aynı şey söz konusudur: Ya herkesçe kabul edilmiş hakikatler konuşulacak ya da bazı zekice fikirler öne sürülecektir, örneğin birisi şöyle diyebilir: “Neden Anayasanın arkasında yatan ekonomik faktörlere bakmıyoruz" -ama burada tek heceyle söylenemeyecek bir kelime olmayacaktır.

    Doğa bilimlerinin dışında, tek heceyle söylenemeyen şeyler bulabilmek gerçekten çok zordur: Sadece üretilmesi ve anlaşılması çok zor, ilginç ama basit fikirler vardır. Mesela, modern sanayi ekonomisinin nasıl geliştiğini anlamaya çalışmak isterseniz, bu çok çalışma gerektirecektir. Fakat "teori" sözcüğüyle; ilk baktığınızda aşikar olmayan ilkeleri olan, ama zamanla bu ilkelerden şaşırtıcı sonuçlar çıkarabileceğiniz ve ilkeleri teyit edebileceğiniz bir şeyi kastediyorsanız, "teori" demek oldukça cılız kalacaktır -sosyal dünyada bunun gibi herhangi bir şey yoktur.

    Aklıma gelmişken, siyasi yazılarımın hem sağ hem sol tarafından teorik olmamakla eleştirildiğini söylemeliyim –ki bu tamamıyle doğrudur. Aslında o yazılar en az herkesinki kadar teoriktir; ben sadece onları "teorik" olarak adlandırmam, "sıradan" olarak adlandırırım -ki gerçekten de öyledirler. Demek istediğim, çalışmaları "derin teori" olarak değerlendirilen bu insanların bazılarının söyleyecek ilginç şeyleri olmadığı değil. Genellikle söyleyecekleri çok ilginç şeyler vardır. Ancak lise seviyesindeki bir öğrenciye söyleyemeyeceğiniz ya da zamana, desteğe ve biraz eğitime sahip bir lise öğrencisinin anlayamayacağı hiçbir şey yoktur.

    Entelektüel yaşam, açık olmayan yapılar oluşturduğunda insanlar son derece şüpheli olmalılar-çünkü işin gerçeği şu ki yaşamın çoğu alanında hiçbir şeyi çok iyi anlamıyoruz. Kuantum fiziği gibi, sahtekar olmayan bazı alanlar var; ama çoğu zaman sahtekar oluyor. Teoriler şeklinde anlatılan onca şey aslında gayet basit bir şekilde anlatılabilir. İşte bu yüzden ne zaman "diyalektik" veya " hermeneutics[3]" gibi dolambaçlı kelimeler türese, Goering gibi "tabancama uzanırım".

    ERKEK: Diyalektik kelimesini anlamamanızı çok pekiştirici buluyorum, bu bir şekilde beni doğruluyor.

    N.C.: Ben hiçbir anlamı yok demiyorum -insanları bu terimi kullanırken görüyorsunuz ve insanlar iletişim kuruyor gibi görünüyor. Fakat bu, benim Türkçe konuşan insanları izlemem gibi bir şey: Bir şeyler süregidiyor ama ben bunun bir parçası değilim.

    Aslında, diyalektiği anlamamam konusunu röportajlarımda zaman zaman dile getirdim ve insanlardan "Anlamıyorsanız, işte diyalektiğin ne olduğu" -gerek anlaşılmaz gerekse basit- diyen uzun mektuplar alıyorum. Belki de bende eksik bir gen vardır –ses perdesi farkını algılayamayan insanlar gibi; onlar müziği duyamazlar. Bu alanlarda karşılaştığım her şey, ya çok ilginç ve ilk gördüğünüzde bile oldukça açık -belki ilk bakışta görmemişsinizdir de birileri size göstermek zorunda kalmıştır- ya da çok anlaşılmaz oluyor

    Şüpheciyim;bir şeyi anlamadığınızda şüpheci olmaya hakkınız vardır diye düşünüyorum. Yani diyelim Kuantum elektrodinamiğiyle ilgili bir yazıya göz attığımda yazının bir tek kelimesini bile anlamam. Fakat anlayabilmem için ne yapmak zorunda olduğumu bilirim ve anlayabileceğim için, içim oldukça rahattır - başka çetrefilli konuları anlayabilmiştim. Eğer, bu bilim dalında kendimi harekete geçirirsem ve eski ve yeni çalışmaları araştırırsam sonunda onu anlayacağım noktaya varacağımı düşünüyorum. Veya Fizik Bölümü'ne gidip oradaki birine "Neden herkesin bu konu hakkında heyecanlandığını bana anlatır mısınız?" diyebilirim ve onlar da konuyu benim seviyeme indirip anlatabilir ve daha sonrası için nasıl bir yöntem izlemem gerektiğini açıklayabilirler. Belki derinlemesine anlayamam, onu ya da başka bir şeyi icat edemeyebilirim; ama en azından konuyu kavramaya başlarım. Halbuki, Marksizm felsefesi veya edebiyat teorisiyle ilgili bir sayfayı okuduğumda, hayatımın geri kalan kısmında kağıda bakakalacağım ve asla anlayamayacağım hissine kapılıyorum -ve daha iyi anlamak için nasıl ilerlemem gerektiğini bilmiyorum, hangi adımları atabileceğimi bile bilmiyorum.

    Demek istediğim şu ki, bu alanlar benim kabiliyetim dışında olabilir, belki yeteri kadar zeki değilimdir. Fakat bunun, bir bakıma garip bir sonucu olacaktır: Bunun benimle alakası yok. Öyle ki; bu alanlarla ilgilenen insanlar fizikten ve matematikten bile daha karmaşık bir şey yaratmışlar -çünkü matematiği ve fiziği anlayabilirim. Açıkçası ben şuna inanmıyorum: Edebiyat teorisyenleri veya Marksist filozofların, yüzyılların büyük entelektüel birikimini aşan yeni bir entelektüel seviyeye ulaştıklarına inanmıyorum.

    ERKEK: Felsefe hakkında genel olarak aynı şeyi düşünüyor musunuz?

    N.C.: Felsefenin anladığımı düşündüğüm bölümleri var ve bu klasik felsefenin çoğunluğunu oluşturuyor. Ve anlamadığım şeyler var çünkü hiçbir anlam ifade etmiyorlar - ancak bu da tamam, çünkü bunlar zor meseleler. Demek istediğim, bu bir şeyin anlam ifade etmediğini söylemek için yapılmış bir eleştiri değil muhakkak. Hakkında makulce konuşmanın zor olduğu konular var. Ancak eğer sözgelimi Russell’ı ya da analitik felsefeyi ya da Wittgenstein ve diğerlerini okursam ne söylediklerini anlayabildiğimi düşünüyorum ve sık sık yaptığım gibi söylediklerinin neden yanlış olduğunu düşündüğümü anlayabiliyorum. Ancak biliyorsunuz Derrida ya da Lacan ya da Althusser’i ya da bunlardan birini okuduğum zaman anlamıyorum. Kelimeler gözlerimin önünden geçiyor gibi: Savları takip edemiyorum, savları anlamıyorum, bir olgunun betimlemesi gibi görünen her şey bana yanlış görünüyor. Dolayısıyla, belki bir genim ya da bir şeyim eksik, bu mümkün. Ancak benim dürüst fikrim şu ki, bunun hepsinin sahtekarlık olduğunu düşünüyorum.

    ERKEK: Bilim adamlarını, şöyle ya da böyle, bir bakıma saf göstererek yüceltebiliyor olabileceğinizi düşünüyorum. Örneğin, Newtoncu mekaniği ele alalım: Einstein ortaya çıktı ve onun nasıl yanlış olduğunu gösterdi, ancak yıllar boyunca bilim camiası ona “Newtoncu” mekanik olarak referansta bulunmuştu.

    N.C.: Bu ilginç bir durum çünkü Newtoncu mekaniğe adeta kutsal olarak muamele edildi - çünkü oldukça devrimci bir gelişmeydi. Demek istediğim, insanlar, insanlık tarihinde gerçekten ilk defa nesnelerin derin anlamda bir açıklamasına sahip olmuşlardı: Öyle anlaşılır ve öyle basit ve sonuçlar açısından öyle geniş kapsamlıydı ki neredeyse kaçınılmaz gibi gözüktü. Ve aslında, uzun bir süre bu yönde muamele edildi-o kadar ki örneğin Kant ona, felsefenin görevi önsel (a priori) ilkelerden Newtoncu fiziği türetmek ve onun matematikle eşit derecede kesin hakikat olduğunu göstermekmiş gibi baktı. Ve on dokuzuncu yüzyılın sonlarına ve yirminci yüzyılın başlarına kadar bu kavramların yanılgısı gerçekten tam olarak netlik kazanmamıştı ve bu idrak ile birlikte “bilim” nedir tasavvurumuzda gerçek bir ilerleme oldu. Dolayısıyla haklısınız, bilim bir dönem bir bakıma dini bir karaktere sahip olmuştur ve bu kaçınmak zorunda olduğumuz bir şey. Bu artık böyle olmuyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi büyüksezar160 -- 15 Şubat 2012; 14:31:46 >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.