Şimdi Ara

Komünistlik bir gençlik modası mı? (7. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
150
Cevap
0
Favori
5.820
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • kapitalizmin kendisi sorundur.emekçi maaşlarının artması sorunu çözmez.çünkü amaç kardır.zaten artsa bile amaç kar olduğundan mal fiyatlarıda artar.zaten artamaz.kapitalizm akıllı ise bile sorunlara çözüm bulamıyor.milyarlarca kişi aç.kapitalizmin akılllı olduğu yine kapitalizmin propagandasının sonucu olsa gerek.

    ferdi mülkiyet nedir?kişinin tüketim mallarıbizim buna bir itirazımız yok.ama üretim araçlarına sahip olması hırsızlıktır.yani bizim kişinin özel tüketim mallarını kaldırmak gibi bir amacımız yok.sadece zaten halkın malı olması gereken üretim araçlarıyla işimiz var.onu daha önceki yazımda belirtmitim.isteyen artı değer kuramına bakabilir.kapitalizm devlete ait mülklerei değil ücretli emekle bizzat emekçinin kendisini sömürüyor.

    sen norvecin insanlarının bu refahı elede etmek için kaç kişinin açlıktan öldünü biliyor musun?dünyada temel 2 ekonomik sistem vardır.biri ortakçılık biride özelleştirmedir.diğer sistemler bunların ortasındadır.demekki komünizmle alakası var.biz sömürmeden herkese zengin bir dünya vaad ediyoruz siz ise sömürerek belirli bir zümreye.üreten biz olduğumuz için bizim sömürmeye ihtiyacım yok.biz kimseyi bir tutmayız çalışanla çalışmayan arasında çok fark var.bizim sadece bolluğun oluşmasıyla birlikte çalışma giderek birk zevk,hobi haline gelecek ve herkesin ihtiyaçları azami ölçüde karşılanacak.ahlaksız insanlar doktorla aynı gelire sahip olmayacak çünkü böyle birşey hırsızlık yapmayacak yapamayacak.kapitalistlerin kafası basmıyor çünkü sorunlara çare getirmiyor yeni sorunlar yaratıyor çünkü zaten kendileri sorun.kapitalistlerin kafası bencilliğe basıyor.biz sürünüyoruz buda kapitalizmin bir özelliği olsa gerek.işadamı yada işletme sahibi olmak zor çünkü hergün emekçilerin öfkesiyle karşı karşıya kalabilir.ticarete girenlerin suçu emekçinin emeğine el koyması.o insan intihar etti ve bunun suçlusu kendileridir.kendi sonunu hazırladı.o insanlar işçileri sömürerek zaten dünyanın hazırlıyorlar.bizim için ücretli emek olmayacak ve ürettiği emeğin sahibi olacak.o memur alın teriyle çalışıyor.işadamları gibi oturduğu yerden para kazanmıyor.neden yeni atatürkler çıkmasın?bu piyasayı ulusal sorun ve milliyetçi vs... sorunlarla dikkatı sınıf savaşının çekmek için.tüm milliyetçi düşüncelerin arkasında burjuvanin olmasına şaşmamalı.zengin insanların artması sorun değil ama bunu kendi emeğiyle yapması gerek.ve belirli bir zümrenin sahip olmasını engellemek.evet dediğin lego işide insanlar arası çatışmayı kızıştırmak için olmalı yoksa liderlik için değil.çalışan diye birşey yoktur çünkü o çalışanın emeğine el konuluyor.istersen artı değer kuramına bakabilirsin.istersen trilyon para versin özel sektör sonuçta adamın emeğine el koyuyor.sabancı koç kazandığı paraları masum işçi çocuklarının boğazından alıyor.çalışmayam kişi zaten sömürücüdür..eşitlikten kastımız herkesin ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.ücretli emek hiç bir zaman adaleti sağlayamaz.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: madun

    kapitalizmin kendisi sorundur.emekçi maaşlarının artması sorunu çözmez.çünkü amaç kardır.zaten artsa bile amaç kar olduğundan mal fiyatlarıda artar.zaten artamaz.kapitalizm akıllı ise bile sorunlara çözüm bulamıyor.milyarlarca kişi aç.kapitalizmin akılllı olduğu yine kapitalizmin propagandasının sonucu olsa gerek.



    kapitalizm cok zeki. amacı çözüm sunmak felan degil. verdigi paradan fazlasını geri sömürmek.
    olay bu noktada bitiyor. iscinin üretimini degil iscinin kendisini alıyor kapital. bu durumda kapitalin cebinde oluyoruz. bu kapital salak mı yoksa aşırı mı zeki?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi demonchild -- 1 Ocak 2010; 2:47:58 >
  • Biraz ağır ifadalerle tartışılan kamünizse çökeli çok oldu hala savunmak beyhude. Kapitalizmse 2008 de çöktü.
    Daha yeni Amerika geliri düşük insanlar için sağlık koruma şemsiyesi oluşturdu. Buna washingtonda 1 milyonu aşkın kişi toplanarak itiraz etti. Biz paralarımızın fakirlere verilmesini istemiyoruz mitingleri atıldı. Neden? Şu anda çoğu ülkede de bazı radikal değişimler gözleniyor. Değişimlerin özü kapitalizm ile komünizmin bazı özelliklerini birleştirmek. Sosyal devlet kavramının güçlendirilmesi. Paranın dağılımında yeni kurallar getirildi (Dünyada olup bitenleri takip edenler ne demek istediğimi anlar). Fakirlerin en alt sınırı belirlendi ve tüm herkes devletin koruma şemsiyesi altına alınmaya çalışıldı.

    Dünya yönetimsel açıdan zaten yeni arayış içerisinde. Bu arayışın içinde görünen o ki devletler daha fazla sosyalleşmeyi göz önüne almışlar. Şahsen Kapitalizmin büyük eksileri olduğu ve yukarıdaki çoğu arkadaşın eleştirilerini kabul etmekle birlikte alternatif yönetim biçimi olarak Komünizm ütopya. Özel müteşebbise, özel düşünceye, özel sermayeye, özel gelişime, özel birikime bakışı sebebiyle bence Komünizm tarihten ve benim zihnimden ilelebet silinmiştir. Geri dönme ihtimalinden çok tarih içinde dahada silinmeye mahkumdur. Kapitalizm ise yerini özel müteşebbis ile birlikte alt tabakayı da koruyup kollamayı düşünen daha sosyal bir yapıya kaydıracaktır.

    Adını tarihe gitgide armağan eden bir düzenin tartışmasını yapmak yerine (ne kadar severseniz sevin ölen birini sürekli anmak gibi), adını tarihte daha uzun süre sürdürecek olan bir düzenin eksiklerini tamamlamaya, göstermeye çalışmak daha akıllıcadır bence. Yıkıcı değil yapıcı olmak lazımdır. Zaten sonuçta bakıldığında Kapitalizm de olsa Komünizm de olsa temel fikri oluşumu yahudi asıllı kişiler tarafından oluşturulduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

    Aradığınız salt adaletli bir düzen ise bunu hayatınız boyunca bulamayacaksınız. İnsanın bulunduğu yerde hata vardır. 1 milyon tane süper zeka bir araya gelseler kurdukları düzen yine bir sürü kusuru içinde barındıracaktır buna kuşkunuz olmasın. Bu gün kusursuz olsa bundan 100 yıl sonraki çağda eskiyecektir. Kusursuzluk insanın yapısına aykırıdır ve bu bence kabul edilmesi gereken en ilk özelliğimizdir. Ve bizi yüce yapan en değerli özelliğimizdir de. Bu durumda bize düşen sürekli eleştirmek değil asgari müşterekte bir yaşama ortamı oluşturmaya çalışmaktır. İyi dileklerle...




  • quote:

    Daha yeni Amerika geliri düşük insanlar için sağlık koruma şemsiyesi oluşturdu. Buna washingtonda 1 milyonu aşkın kişi toplanarak itiraz etti. Biz paralarımızın fakirlere verilmesini istemiyoruz mitingleri atıldı. Neden? Şu anda çoğu ülkede de bazı radikal değişimler gözleniyor.


    Oradaki 1 milyonu aşkın insan, paralarının (verdikleri verginin) fakirlere verilmesini değil, finans şirketlerini kurtarmak amacıyla kullanılmasını protesto ettiler.
  • @webbie keşke bir araştırma yapıp öyle yazsaydın.

    ALINTI
    ...
    Obama'yı ülkeyi "sosyalizme sürüklemekle" suçlayan göstericiler, sağlık projesinin yanı sıra ekonomik sorunları ve vergileri protesto etti.

    Obama’nın seçimden önce söz verdiği sağlık reformuna, yıllık geliri 350 bin doların üzerinde olanlara yeni vergi yükü getireceği için karşı çıkan muhafazakârlar, uzun bir aradan sonra ilk kez bu kadar yüksek bir katılımla Beyaz Saray’a karşı gövde gösterisi yaptı. Eski ABD Başkanı George Bush’un 2001’de Afganistan’da, 2003’te ise Irak’ta binlerce kişinin ölümüne sebep olan savaşlara verdiği kararları bile bu şekilde protesto etmeyen Amerikalı muhafazakârların tepkisi dikkat çekti ve oldukça anlamlıydı. Başkan Obama ise Minneapolis’te yaptığı konuşmada özel çıkar gruplarının her şeyin olduğu gibi sürmesini sağlamaya yönelik eski taktiklerini kullanmasına izin vermeyeceğini vurgulayarak Washington’daki protestoculara ve temsilcilerine meydan okudu.

    İLAÇ ALAMADIĞI İÇİN ÖLEN VAR

    ABD 2007 yıllında sağlık hizmetlerine milli gelirinin yüzde 16’sını harcadı. Ancak herkesin bedava faydalanabildiği bir ulusal sağlık sigortası olmadığı için 46 milyon Amerikalı sağlık sigortasız yaşıyor. Bu nedenle dünyanın en gelişmiş ülkesinde ilaç alıp, tedavi olamadığı için ölenler oluyor.
    ...

    Artık düz mantıkla burdan basarsan burdan yukarı çıkar mantığı (düz mantık) la işler yürümüyor. Ak dediğiniz kara kara denilende aslında ak çıkabiliyor. Adalet diye bağıranın adaletsizliklerini daha devam ettiremeyen medya patronları olduğunu ancak derin araştırmalar sonrası anlıyorsunuz bu ülkede.

    Amerika büyük ve köklü bir devlet. Geleneklerini oluşturmuş, kurumlarıyla, ekonomisiyle, sosyal ve siyasal yapıyısıyla dünyayı etkileyen bir devlet olabilir ama Sosyal Güvenlik olarak Türkiye'den kat kat geriydi bu günlere kadar. Hala daha Türkiye'inin üstünlüğü mevcuttur.

    Ortalamaya baktığımızda sosyal güvence olarak Batılı çoğu ülkenin daha ilerisinde olduğumuz görünür. Bunca saçmalığa rağmen ülkemizi sağlık alanında batı sıtandartlarının üzerine çıkaranlara müteşekkir borçluyuz.




  • Sevgili Fırtına Kuşu,

    Haberin ya başını ya da sonunu atlamışsınız. Oradaki "sosyalizm" suçlamasının temelinde fakilere yardım değil, batan finans kurumlarının devletleştirilmesinden bahsediliyor. Emin olun ki araştırma yapmadan yazmıyorum.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: webbie

    Çocuk, mahallenin ortalama gelirli bir ailesinde doğdu. Ortalama gelir, o mahalle için akşam yemeğinde patates yemeği ve sabahları da bazen reçel anlamına geliyordu. Baba, en son ne zaman çalıştığı hiçkimse tarafından hatırlanmayan, anne ise haftada 3 gün evlere temizliğe giden bir kadındı. Köyden İstanbul'a geleli 12-13 sene olmuştu. Köyde çoban olacağıma, İstanbul'da zengin olurum diyerek yola koyulan baba, İstanbul'a gelince inşaatlarda bir süre çalışmıştı. Bir gün inşaatta çalışırken, kafasına düşen tuğla yüzünden uzun süre evde yatmış ve daha sonra da doğru dürüst bir iş bulamamıştı. Anne ise, babadan 14 yaş küçüktü ve hayallerle dolu bir şekilde İstanbul'a gelmişti. Köydeyken karşı evde gördüğü televizyondan onlarda da olacaktı artık. Geldikten 1 sene sonra ilk çocukları oldu. Çocuğu veren Allah, rızkını da verir demişlerdi, ama rızıkta bir değişiklik yoktu. Sadece boğaz sayısı artmıştı. Baba her sabah kalkıyor, işe gider gibi kahvenin yolunu tutuyordu. Akşam vakti ise, yorgun bir şekilde eve gelip yemek yiyordu. Karısı ağzını açıp da birşey söylemek istediğinde, birkaç gün konuşamayacak hale sokana kadar kadını dövüyordu. Onun yetiştiği yerde babalar çocuklarını kucaklarına almazdı. Bu erkekliğe yakışmazdı. Karısının kazandığı 3 kuruş paranın yarısı, babanın sigarasına gidiyordu ve geri kalanı ile de evin masrafları karşılanmaya çalışılıyordu.
    İlk çocuk 2 yaşına girmeden ikinci çocuk da geldi. Çocuğun gelişine sevinen hiçkimse yoktu. Sonuçta sofraya bir kaşık daha konacaktı. Zaten kıt kanaat geçinen aile, bu çocuktan sonra iyice sıkıntı içine girmişti. Babanın anneyi dövme süreleri uzamaya başlamıştı. Ne de olsa kahvede çay fiyatı artmıştı ve bir şekilde daha fazla para gerekecekti. Kadın ise bir türlü fazladan iş bulamıyordu.
    Günler geçiyordu, ve ikinci çocuk 3 yaşına girdiğinde, annenin kucağında yeni bir kardeş vardı. Anne artık nereye yetişeceğini şaşırmış, bu şaşkınlıkla da herşeyi oluruna bırakmıştı. Daha fazla çalışmaya ve eve daha geç gelmeye başlamıştı. Büyük çocuk 5 yaşına gelmişti ve artık kardeşlerine bakabilecek durumdaydı. Bu yüzden de gündüzleri kardeşleri ile o ilgileniyordu. Fırsat buldukça da mahalledeki arkadaşları ile koşup oynuyordu. Evlerinin bulunduğu mahalle, lüks bir mahallenin hemen arkasındaki bir gecekondu mahallesiydi ve arkadaşları ile en büyük eğlenceleri, diğer mahallede bisikletlerine binen, babalarının otomobilleriyle gezmeye giden yaşıtlarını seyredip, kendilerini onların yerine koyup hayallere dalmaktı.
    Büyük çocuk biraz daha büyüyünce, ilkokula başlaması gerekmişti. Ama önlük, kitap, ayakkabı alacak para yoktu. Baba zaten aileyi yönetmekten oldukça yoruluyordu, o yüzden de daha fazla mesai yapamazdı. Anne ise çocuk doğurmakla evlere temizliğe gitmek arasında sıkışıp kalmıştı. Büyük çocuk okula gidecekse, artık eli ayağı iş tutacak durumda olduğuna göre, çalışacaktı. Sermayeyi biraraya toplayıp çocuğa birkaç paket kağıt mendil alındı ve sokağa yollandı. İlk gün, hayatında ilk defa kendi mahallesinin dışına çıkan çocuk, elinde mendillerle yürümeye başladı. Birkaç saat sonra, karşısında kocaman ve masmavi bir su birikintisi gördü. Hayatında ilk defa gördüğü bu birikinti çocuğu adeta büyülemişti. Üzerinde de, daha önce hiç görmediği bazı şeyler duruyordu. Kendine tekrar gelip de etrafına bir daha bakındı. Kocaman binalar, güzel arabalar ve güzel giyimli insanlar vardı her tarafta.
    Bir süre daha yürüdükten sonra yorulduğunu hissetti ve bir kenara oturdu. Mendillerini hemen yanına koyup, etrafa bakınmaya başladı. Bir anda olan oldu ve kendi yaşıtı sayılacak bir çocuk, mendilleri kapıp koşmaya başladı. Sermayenin çalınmakta olduğunu gören çocuk, hırsız çocuğun peşinden koşmaya başladı ve sonunda bir ara sokakta hırsızı sıkıştırdı. Daha doğrusu, sıkıştırdığını sandı. Oysa ki, o ara sokak hırsızların mekanıydı. Çocuğu araya sıkıştıran diğer çocukların lideri olan iri yapılı bir çocuk, önce birkaç cümle kurdu ve sonra ailenin büyük çocuğunu dövmeye başladı. O vurmaya başlayınca, diğer çete üyeleri de vurmaya başladı. Yere düşen çocuğun heryerinden kan akıyordu. Hırsızlar çetesi, bir süre sonra büyük çocuğu olduğu yerde bırakıp uzaklaştılar. Heryeri yara bere içinde kalan çocuk, sokaktan çıktı ve kalabalığa girdi. Etrafta bir sürü insan vardı ama hiçbiri ne olduğunu ya da neden olduğunu sormuyor, herkes aceleyle bir yerlere gidiyordu. Annesini özlemişti, evini özlemişti. Kardeşlerine bakmak bile güzel geliyordu ona artık. Eve doğru yürümeye başladı. Zengin mahellesinden geçerken, zengin çocuklarının okuldan çıkış saatine denk gelmişti. Tüm çocukların üzerinde çok güzel önlükler, sırtlarında resimli çantalar vardı. Onu gören her çocuk korkarak bakıyor ve annesine biraz daha yaklaşıyordu. Anne de çocuğunun birşeyden korktuğunu hissedip ona sarılıyordu. "Eve ulaşınca, ben de anneme sarılacağım" dedi büyük çocuk.
    Eve ulaştığında, annesi henüz temizlikten gelmemişti, ama bir değişiklik vardı. Babasını ilk defa o saatte evde görüyordu. Baba, heyecanla kapıyı açıp "Para nerede?" diye sordu ve sonra çocuğun yaralarını gördü. Çocuğun beklentisi, babasının dayak yediği çocuklara kızması, hatta çok sinirlenip peşlerine takılmasıydı. Oysa ki baba, beceriksiz oğlunun tüm sermayeyi kaptırdığını anlayınca deliye döndü ve heryeri yara bere içindeki çocuğu dövmeye başladı. Çocuk "baba vurma" dedikçe baba daha da sinirle vurmaya devam etti. Büyük çocuğu dövmekten yorulunca, çıkıp kahveye gitti. Birkaç saat sonra annesi eve geldi ve çocuğunun halini görüp "ne oldu sana?" diye sordu. Çocuk anlatmaya başladı, ama tam o sırada baba eve döndü ve anne ile baba, yine kadının az para kazanmasından dolayı kavga etmeye başladılar. Baba yine anneyi dövüyordu. Büyük çocuk, yediği dayağın acısını unutmuş, babasının annesini nasıl dövdüğünü seyrediyordu. Annesinin yediği her tokatı kendi yemiş gibi hissediyordu.
    Anne bir şekilde köşeye para koymayı başarmıştı ve büük oğlunun önlüğünü ve ayakkabılarını alabilmişti. Büyük çocuk sabah okula gidiyor, öğleden sonra ise artık uzmanlaşmaya başladığı mendil satma işine devam ediyordu. Mahellenin dışında hayat çok zordu. Hırsız sokak çocukları ile uğraşmak bir yana, belediye zabıtaları, polisler, esnaf ve sıradan vatandaşlar bile çoğu zaman onun için tehlike anlamı taşıyabiliyordu. İlk günlerdeki çekingenliğini üzerinden atmaya başlamıştı artık ve daha girişken davranıyordu. Oturduğu yerden para kazanamayacağını anlaması çok sürmemişti ve nerede bir kalabalık görse, elindeki mendillerle oraya dalıyordu. "Abla be, bi tane al bee..." diyerek başladığı iş genelde müşterisini bıktırana kadar devam ediyor ve çoğunlukla başarı ve bazen de tokatla bitiyordu. Tokata razıydı, yeter ki para versinler. Evde dayak nasıl olsa vardı. Bari bu şekilde cebine para da giriyordu.
    Okul çıkışında başlayan mesai, her akşam hava kararana kadar devam ediyordu. Şehrin heryerini öğrenmişti. Nereye gitmesi gerektiğini, nerede çok satış olduğunu ve zamanlamayı öğrenmişti artık. Birsüre sonra, hırsız çocuklar büyük çocuğun para kazandığını anlamıştı ve peşine düştüler. Kısa sürede haraca bağlanmış şekilde çalışmaya başlamıştı. Kendisi çalışıyordu, parayı babası ve hırsız çocuklar paylaşıyordu. Televizyonda gördüğü, halkı koruması gereken polisler ise sadece kendisine küfrediyor ya da tokat atıyorlardı. Durum, içinden çıkılmaz bir hal almıştı ve artık buna bir çözüm bulması gerekiyordu. Bundan sonra, kazandığı paranın bir kısmını saklayacaktı. Geri kalanını ise babası ve hırsızlar çetesi arasında paylaştıracaktı.
    Hırsızlarla olan ilişkisi sonucunda sigaraya da başlamıştı. Eh artık büyümüştü zaten. 8 yaşındaydı ve kocaman adam olmuştu. Birsürü insanı besliyordu. Zamanla, okula gitmenin kendisine sadece para kaybettirdiğini farkedip, sabahtan mesaiye başlıyordu. O saatlerde hırsızlar çetesi de ortalarda olmuyordu zaten. O yüzden de zaten kendisi için bu mesai fazlasıyla kazançlı oluyordu.
    Günler, aylar böyle geçmişti. Artık büyük çocuk sadece mendil satmıyor, aynı zamanda birkaç çocuğa sattırıyordu da. Mahalleden tanıdığı birkaç arkadaşını da işe almıştı. Sermayeyi kendisi başta sağladığı için, diğer çocukların kazandıklarından belirli bir kısmı ona kalıyordu. İtiraz eden olursa, sonucu güzel bir dayak oluyordu. Artık kendi çetesi vardı ve hırsızlar çetesinden transfere bile başlamıştı. Hırsızlar çetesinin liderinin cesedi bulunmuştu birkaç ay önce. Önce tecavüz edilmiş, sonra da öldürülmüştü çocuk. Polis, hırsızlar çetesinin liderine ilk defa kızmıyorlar ve yavaşça cesedini kaldırıyorlardı. "Demek ki bize iyi davranmaları için ölmemiş gerek" demişti içinden. Çetesine katılan her üye bir yenilik getiriyordu. Tiner ve Balli ile tanışmıştı artık ve pilot olmanın en kestirme yolunu da bulmuştu bu sayede. Bazen günlerce eve gitmiyordu, ama gittiğinde ise ortaya parayı koyuyor ve dayaktan kurtuluyordu. Hatta birkaç kere karakolluk olmuş, polislerden güzel dayak yemişti. Dayak sonrası babası gelmiş ve karakoldan oğlunu almıştı. Normalde çok kızması gereken baba, para karşısında değişiyordu ve büyük oğlan da bunu öğrenmişti artık.
    Bir süre sonra artık okula gitmediğini babasından saklamamaya başlamıştı. Babasının da umurunda değildi bu durum, ne de olsa para geliyordu. Ortaokul çağı çoktan gelip geçmişti, ama çocuk sadece paraların üzerindeki rakamları okuma konusunda uzmanlaşmıştı. İş konusunda da kendilerini geliştirmiş ve iş bölümüne gitmişlerdi. Çetenin büyük yaştaki üyeler esrar taşıma işlerine bakarken küçük üyeleri mendil ya da sakız işleri ile uğraşıyordu. Herşey yolunda giderken, birgün yanında bir araba durdu. Çok güzel, siyah renkli bir arabaydı bu. Pencere açıldı ve kirli sakallı, takım elbiseli bir adam "buraya gel lan" diye seslendi. Arabaya yaklaştı ve adamın yüzüne baktı. Uzun süredir kimseden korkmamıştı ve şimdi korkuyordu. Nedenini bilmiyordu, ama bu adam çok tehlikeli görünüyordu. "Buraları haraca mı bağladın lan sen, p.ç" dedi adam. Büyük çocuk şaşkınlık ve korku ile ne diyeceğini bilemedi. "Bana bakın, buraları ben koruyorum. Eğer sizden birini burada bir daha görürsem doğduğuna pişman ederim. Anladın mı?" Büyük çocuk korkudan donup kalmıştı yerinde. Pencere kapandı ve araba uzaklaştı. Büyük çocuk arkasından bakakalmıştı.
    Yaşı ilerledikçe, polislerin davranışları da sertleşmeye başlamıştı. Ama dövemezdi ki polisleri. Çözümsüz bir sorunu vardı artık. Önceki sorunu, o arabalı adamın koruduğu bölgeye girmeyerek çözmüştü, ama heryer polisin koruduğu bölgeydi. Bu durumdan kaçış yoktu. Ama para da kazanması gerekiyordu. Baktığı insan sayısı çoğalmaya devam ediyor ve hayat da pahalanmaya başlamıştı kendisi için. Ailenin masrafı bir yana; sigara, tiner, dondurma, bira gibi masrafları vardı.
    Yine mesaiye kaldığı bir gece polis devriyesi tarafından sıkıştırılmıştı. Elinde sopa olan bir polis yakasından tutmuş, durmadan küfredip elindeki sopayı yukarı doğru kaldırıyordu. O esnada, bir korna sesi geldi. Polisler ve büyük çocuk korna sesinin geldiği yöne baktı. "İşte şimdi bittim" dedi çocuk. Çünkü araba, kendisini tehdit eden adamın arabasıydı. Polislerden biri gülümseyerek arabaya doğru ilerledi. Arabanın penceresi açıldı, polis ve adam birşeyler konuştular. "Tamam abi" dedi polis ve geri geldi. Büyük çocuk bir anda serbest kalmıştı. Arabadaki adam, eliyle çocuğa gelmesini işaret etti ve arabaya binmesini söyledi. "Bak koçum, polislerle aran iyi değil senin. Bundan sonra bana çalışırsan seni ne polis rahatsız eder, ne de başkaları..." dedi. Bir süre daha konuştu adam ve araba durdu. Büyük çocuk arabadan indi. Artık yeni bir iş sahibiydi ve artık polisler bile ona bişey yapamayacaktı.
    Birkaç gün ne olduğunu anlamaya çalışmıştı ama artık anlamasa da yeni işine başlamıştı. Eski çetesiyle de görüşmüyordu, çünkü artık takım elbiseli abileriyle geziyor, arabalara biniyordu. Kızlara karşı bazı garip hisler de beslemeye başlamıştı artık. Küçükken kızlara gıcık olurdu ama artık güzel bir kız gördüğünde kalbi hızla atmaya başlıyordu. Onlara yakın olmak istiyordu.

    ....

    Yazının devamını başkasının yazmasını ve mutlu sonla bitirmeyi başarmasını dilerim...



    Yazının devamından vazgeçtim, herhangi bir yerinden kesip kişileri değiştirmeden bunu mutlu sonla bitirebilen biri de olur...




  • @webbie belkide farklı bir konu hakkındaki bir gösteriden bahsediyor olabilirsin. Aynı konudan bahsetmiyoruz gibi geldi bana.

    Ben Amerikadaki son 40 yılın en önemli sağlık reformunun halkın içindeki zenginler tarafından ne kadar eleştirdiğini gayet yakından biliyorum. Her gün haberleri yakından takip eden biri olarak günlük haber olarak biliyorum. Hatta daha bir kaç haftalık bir konu. Amerikan gündemini baya meşgul etmişti.

    Bu reform Obama'nın en önem verdiği reformdu. Eğer geçmeseydi partisi ve kendisi büyük bir yıkıma uğrayacaktı. O kadar hayati bir reformdu. Karşı gruptaki zenginlerin en büyük argümanları ise bu kriz ortamında milyarlarca dolar ülkeyi yük altına sokması idi. Obama bunca kriz ortamına ve lobisine rağmen bu reformu hayata geçirdi. ülkedeki yaklaşık 30 milyon sigortalı olmayan insanların sigorta şemsiyesi altına alınması idi. Parası olmayanların aidatlarının devletçe karşılanmasıda bu tasarı içindeydi hatırladığım kadarı ile. (Bizim ülkemizde yıllardır var)

    Bu tasarıyı boykot edenlerin arasında eski komünist bloku içersinden Amerikaya sığınmış çok insanda var ne yazıkki. Hatta hatırladığım bu insanlar biz yeterince Sosyalizm gördük Amerikada istemiyoruz. Paralarımızın fakirlere dağtılmasını istemiyoruz gibi pankartlarla yürümüşlerdi.
    Aslında biraz günlük dış haberlere kulak kabartan herkesin bileceği şeyler bunlar. Hepsini hafızamdan aktardım. İstersen link olarakta baktım senin için; Arama moturuna şunu yazman yeterli "sağlık reformu senatodan geçti" çok yeni bir konu zira;

    http://www.haberler.com/obama-nin-saglik-reformuna-kabul-haberi/




  • Sevgili Fırtına Kuşu haklısınız ve olayları karıştırdığım için de sizden özür dilerim. Siz 1 milyonu aşkın insan protesto etti deyince, aklım oraya takıldı ve son yıllarda Amerika'da bu şekilde olan sadece iki protesto olduğunu hatırladım. Bunlardan biri benim bahsettiğim eylem, diğeri ise kaçak göçmenlerin düzenlediği eylemdi. Sizin bahsettiğiniz eylemde sanırım 1 milyonu aşkın insan değil, yaklaşık 15-20 bin muhafazakar işveren rol oynuyordu.

    Karışıklık için kusura bakmayın...
  • 20'sinde komünist olmayanın kalbi,40'ında hala komünist olanın aklı yoktur diye bir söz var.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yadigar.

    Özel mülkiyeti ortadan kaldırma isteğimiz karşısında dehşete kapılıyorsunuz. Oysa özel mülkiyet sizin bugünkü toplumunuzda nüfusun onda dokuzu için zaten ortadan kalkmıştır, birkaç kişi için varlığı, onda dokuzu için varolmadığı için vardır. Demek ki, siz, toplumun büyük bir çoğunluğunun mülksüzleştirilmesini zorunlu koşul olarak dayatan bir mülkiyeti ortadan kaldırmayı istediğimiz için bize saldırıyorsunuz.
    Tek sözcükle, sizin mülkiyetinizi ortadan kaldırmayı istediğimiz için bize saldırıyorsunuz. Kuşkusuz, biz de bunu istiyoruz.


    quote:

    Orijinalden alıntı: tonimotto

    Paraları olmadığı için herkes eşittir nidaları atıp kahrolsun kapitalizm derler , kendi paraları olduğu zamanda kahrolsun komünizm derler.



    Dostum ne bankada yeşil amerikan dolarım , nede boğaza sıfır yalı dairem var yukarıda yazmış olduğun gibi nede sizin gibi düşünenlere saldırma fikrim var.Dün ne isem bugünde oyum universite gibi birçok kişini fikir alışverişi bulunduğu ortamlar kendimi belli gruplara kabul ettirmek için belli çabamda olmadı zaten.Kahrolsun kapitalizm diyen ama elinden iphonu elinden düşürmeyen , Kahrolsun kapitalizm derken ayaklarında onların yapmış olduğu ayakkabıları giyen kişilerden hiç olmadım.Sonuç olarak devrini tamamlamış başarıya ulaşamamış bir rejimden öteye gidemez.Önce bunu dünyaya yaymanız için insanların içinde varol hep daha fazlası hep daha fazlası düşüncesi bitirmeniz gerekir.Bu ne zaman biter ancak kıyamet günü.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: tonimotto


    quote:

    Orijinalden alıntı: Yadigar.

    Özel mülkiyeti ortadan kaldırma isteğimiz karşısında dehşete kapılıyorsunuz. Oysa özel mülkiyet sizin bugünkü toplumunuzda nüfusun onda dokuzu için zaten ortadan kalkmıştır, birkaç kişi için varlığı, onda dokuzu için varolmadığı için vardır. Demek ki, siz, toplumun büyük bir çoğunluğunun mülksüzleştirilmesini zorunlu koşul olarak dayatan bir mülkiyeti ortadan kaldırmayı istediğimiz için bize saldırıyorsunuz.
    Tek sözcükle, sizin mülkiyetinizi ortadan kaldırmayı istediğimiz için bize saldırıyorsunuz. Kuşkusuz, biz de bunu istiyoruz.


    quote:

    Orijinalden alıntı: tonimotto

    Paraları olmadığı için herkes eşittir nidaları atıp kahrolsun kapitalizm derler , kendi paraları olduğu zamanda kahrolsun komünizm derler.



    Dostum ne bankada yeşil amerikan dolarım , nede boğaza sıfır yalı dairem var yukarıda yazmış olduğun gibi nede sizin gibi düşünenlere saldırma fikrim var.Dün ne isem bugünde oyum universite gibi birçok kişini fikir alışverişi bulunduğu ortamlar kendimi belli gruplara kabul ettirmek için belli çabamda olmadı zaten.Kahrolsun kapitalizm diyen ama elinden iphonu elinden düşürmeyen , Kahrolsun kapitalizm derken ayaklarında onların yapmış olduğu ayakkabıları giyen kişilerden hiç olmadım.Sonuç olarak devrini tamamlamış başarıya ulaşamamış bir rejimden öteye gidemez.Önce bunu dünyaya yaymanız için insanların içinde varol hep daha fazlası hep daha fazlası düşüncesi bitirmeniz gerekir.Bu ne zaman biter ancak kıyamet günü.



    Bir yıl boyunca para harcamadan yaşadı

    http://www.yesiltospa.net/markboyle.html




  • Zamana göre herkes değişiyor. Değişmeyen tek şey değişmidir. Kimisi paraya tapan hale gelir, kimisi gençken hovardalık yapar, 50 den sonra alnı secdeden kalkmaz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: JP!!!!!!!

     Komünistlik bir gençlik modası mı?

     Komünistlik bir gençlik modası mı?

    Bu insanlar Taksim deki turistlere taciz eden aşağılıklar..Siz diyorsunuzki;bu tarz asalak olarak hayatını sürdüren adamlar bir doktor yada işletme sahibiyle aynı gelire sahip olmalı.Eğer ben bu adamlarla aynı gelire sahip olucaksam,yaşasın kapitalizm derim..Özel mülkiyet olmamalı diyorsunuz.Ne demek olmamalı..Sen yukardaki yazında demişssinki;zenginlerin çoğunun ve tanıdklarının kafası basmıyor,ama kafası basan adamlar sürünüyor.Bi insan bu kadar basit düşünebilir mi?Sen işadamı yada bir işletme sahibi olmanın çok kolay olduğunu mu sanıyorsun..Yukarda demişssinki;bi adam kendisini garantiye almak için memur oluyor..Ne demek bu ya.Peki memur olmayıp ticarete risk alarak girenlerin suçu ne.Asıl o memur olan adam riski alamadığı için sırtını devlete yaslamıştır.Asıl işin kolayına o kaçmıştır..Herkes bir olamaz..Sana şöyle örnek verim..Şu krizde Denizli deki tekstil fabrikaları battı.Senin o altında mercedesi evinde uşağı olduğu için aşağıladın insanlar tüm mallarını kaybetti ve hatta intihar edenler oldu.Ama memurlukta böyle bir risk yok.Hertürlü maaşını alırsın..Sizinki öyle bir mantıkki,size göre herkes Atatürk olabilir.Geçin bu işleri..Ayrıca diğer bildiğin bir yanlışı daha söylim..Ticaret hayatında yada iş dünyasında yani senin o göbekli kan emici patron dediğin adamlar akıllı olmasalar bu piyasada tutunamazlar.Ama sen demişssinki mal adamlar zengin oluyor,akıllılar sürünüyor..Nasıl bir tezattır bu..Eğer onlardan akıllı olduğunu iddaa ediyorsan,sen niye zengin olamıyorsun.En basitinden bu ülke 1923 te kuruldu..Acaba 1923 te ne kadar zengiz insan vardı ve şimdi ne kadar zengin insan var.Sakın bana şuanki zengin olanar 1923 tede zengin olanların torunları deme..Elbette vardır.Ama şuanki zengin olanların çoğu sıfırdan başlayarak zengin olmuştur.Eğer onlar Halk dediğiniz kesim gibi bir bakış açıları olsa,anında batarlar..Mesela hiç duydun mu bilmiyorum;özel bir şirkette bir müdür seçmek için şunu yapmışlardı.Hemen hemen eğitim olarak aynı seviyede olan insanları bir odaya toplamışlardı ve legolardan verdikleri bir şekli yapmalarını istemişlerdi..Buradaki amaç şuydu.Bu legoyu yaparken kim takım kaptanlığını ele alıcak..Yani kim şurayı şöyle yapalım,burayı böyle yapalım diyecek.O işi yaparken kim ağırlığını ortaya koyduysa onu müdür seçmişlerdi.Neyse..Bakın bende şuna karşıyımdır..Çalışanın hakkının verilmemesine karşıyımdır..Ama şu var.Şuanda görmediğniz bir gerçek var..Bu ülkenin bu hale düşmesinin en büyük nedeni ekonomik büyümeyle,nufus artışının ters orantılı olması..Eline 400 milyon geçiyor dediğiniz insanlardan 5 çocuk yapanları var..Yani geliri çok düşük olmasına rağmen en az 4 çocuk ve fazlasına sahip olan adamlar var..Özel sektörde maaşlar bu yüzden bu kadar düşük..Çünkü Türkiye deki işsizliğin en büyük nedeni mesleksiz yani bir vasfa sahip olmayan adamların bol olması yada ne iş olsa yaparım diyenlerin bolluğudur..Her iddasınada girerim bu ülke son 30 yılda dar gelirle dediğimiz aileler bakamıyacaklarından daha fazla çocuk yapmasalardı bugün refah seviyesi daha yüksek olabilirdi.Ama siz ise suçu direk devlete atıyorsunuz ve gelir olarak her insan eşit olmalı diyorsunuz..


    Kusura bakmayın ama bu düşünceniz bana göre yanlış. Tabii ki oradaki insanların suçu var ama siz de onları doktorların,iş adamlarının yetiştiği çevreye koysaydınız onlar da böyle yapmazdı. Hemen hemen herkes fikirlerini, görüşlerini edinirken çevresinden çok büyük oranda etkileniyor. Siz onlara zamanında bunun yanlış olduğunu benimsetseydiniz,çevresini düzeltseydiniz böyle yapar mıydı?

    quote:

    .Sonuç olarak her insan eşit olamaz ve olmamalıdırda.Sadece en düşük gelirli olanların insanca yaşayabilmesi sağlanabilir..Ama insanların zekası ve yetenekleri ,hayata bakış açıları bir farklılığa sahip olduğu için herkes aynı gelire sahip olmalıdır demek saçmalıktır..Maden işcisi ile futbolcu aynı parayı almalı demek saçmalıktır.Lisede internet ve ps salonlarında sürtenle,derslerini dişine takıp çalışan adamın 10 yıl sonraki çalışma hayatlarında aynı gelire sahip olmalıdır demek saçmalıktır..Yada internet cafede sürtmesine rağmen yani hayatını boş olarak yaşamasına rağmen bu adamda gelir olarak ezilmemelidir demek saçmalıktır.Televizyona 5 tane çocuk çıkartıyorlar..Birisi boyacılık yapıyor,diğeri mendil satıyor,öbürü araba camlarını siliyor..Sonra televizyon çocuklara ne istiyorsunuz dediği zaman biz okumak ve diğer çocuklar gibi yaşamak istiyoruz diyor..Benim bu çocuklara bişey dediğim yok.Ama kimse eline ayda 300 milyon para bile geçmemesine rağmen uçkurunun derdine düşen adamın siz neyinize güvenipte 5 çocuk yaptınız diye soranda olmuyor..Sonra üstüne bu aileyi haklı çıkartıp devleti kötülüyorsunuz.Hashus1099; un dediği gibi fırsat eşitliği olabilir ama hayatında bir vizyonu yada çalışma isteği olmayan adamla,çalışarak bir yerlere gelmiş insanları bir tutamazsınız.Hayatını şans oyunlarına adamış bir adamla,böyle şeyleri aptal bulup kendi işine bakan adamları bir tutamazsınız..


    Kimse kimseden üstün doğmuyor. Dünya da babanızın tapulu malı değil. Herkesin hakkı var Dünya üzerinde. İnsanlar doğduklarında bakış açılarına,fikirlere sahip olmuyorlar, tamamen yaşantıları doğrultusunda fikirlere sahip olurlar. Maden işçisi ile futbolcu tabii ki eşittir. Futbolcu'nun yaptığı iş maden işçisinin işinden basit hatta. Mesela kimse size Tanrı'yı anlatmasaydı,sizin Tanrı'yla ilgili hiçbirşeyle karşılaşmasaydınız hayatınızda. İnanır mıydınız Tanrı'ya? Çevrenizde Tanrı hakkında en ufak bir laf geçmese Tanrı'ya inanır mıydınız? Bu da ona benzer. Yaşadıkları doğrultusunda çalışmak o adamın fikirlerine işlenseydi, çalışmanın önemi benimsetilseydi ona hayatı tarafından, o da çalışırdı.


    Demek istediğim siz bir doktor'un hayatının benzerini yaşsaydınız; siz de iyi bir mesleğe ve hayata sahip olabilirdiniz. Sokakta mendil satan bir çocuğun hayatını yaşasaydınız, siz de mentil satmakla uğraşırdınız büyük ihtimal.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Thoughtless -- 4 Ocak 2010; 18:03:54 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Thoughtless

    quote:

    Orijinalden alıntı: JP!!!!!!!

     Komünistlik bir gençlik modası mı?

     Komünistlik bir gençlik modası mı?

    Bu insanlar Taksim deki turistlere taciz eden aşağılıklar..Siz diyorsunuzki;bu tarz asalak olarak hayatını sürdüren adamlar bir doktor yada işletme sahibiyle aynı gelire sahip olmalı.Eğer ben bu adamlarla aynı gelire sahip olucaksam,yaşasın kapitalizm derim..Özel mülkiyet olmamalı diyorsunuz.Ne demek olmamalı..Sen yukardaki yazında demişssinki;zenginlerin çoğunun ve tanıdklarının kafası basmıyor,ama kafası basan adamlar sürünüyor.Bi insan bu kadar basit düşünebilir mi?Sen işadamı yada bir işletme sahibi olmanın çok kolay olduğunu mu sanıyorsun..Yukarda demişssinki;bi adam kendisini garantiye almak için memur oluyor..Ne demek bu ya.Peki memur olmayıp ticarete risk alarak girenlerin suçu ne.Asıl o memur olan adam riski alamadığı için sırtını devlete yaslamıştır.Asıl işin kolayına o kaçmıştır..Herkes bir olamaz..Sana şöyle örnek verim..Şu krizde Denizli deki tekstil fabrikaları battı.Senin o altında mercedesi evinde uşağı olduğu için aşağıladın insanlar tüm mallarını kaybetti ve hatta intihar edenler oldu.Ama memurlukta böyle bir risk yok.Hertürlü maaşını alırsın..Sizinki öyle bir mantıkki,size göre herkes Atatürk olabilir.Geçin bu işleri..Ayrıca diğer bildiğin bir yanlışı daha söylim..Ticaret hayatında yada iş dünyasında yani senin o göbekli kan emici patron dediğin adamlar akıllı olmasalar bu piyasada tutunamazlar.Ama sen demişssinki mal adamlar zengin oluyor,akıllılar sürünüyor..Nasıl bir tezattır bu..Eğer onlardan akıllı olduğunu iddaa ediyorsan,sen niye zengin olamıyorsun.En basitinden bu ülke 1923 te kuruldu..Acaba 1923 te ne kadar zengiz insan vardı ve şimdi ne kadar zengin insan var.Sakın bana şuanki zengin olanar 1923 tede zengin olanların torunları deme..Elbette vardır.Ama şuanki zengin olanların çoğu sıfırdan başlayarak zengin olmuştur.Eğer onlar Halk dediğiniz kesim gibi bir bakış açıları olsa,anında batarlar..Mesela hiç duydun mu bilmiyorum;özel bir şirkette bir müdür seçmek için şunu yapmışlardı.Hemen hemen eğitim olarak aynı seviyede olan insanları bir odaya toplamışlardı ve legolardan verdikleri bir şekli yapmalarını istemişlerdi..Buradaki amaç şuydu.Bu legoyu yaparken kim takım kaptanlığını ele alıcak..Yani kim şurayı şöyle yapalım,burayı böyle yapalım diyecek.O işi yaparken kim ağırlığını ortaya koyduysa onu müdür seçmişlerdi.Neyse..Bakın bende şuna karşıyımdır..Çalışanın hakkının verilmemesine karşıyımdır..Ama şu var.Şuanda görmediğniz bir gerçek var..Bu ülkenin bu hale düşmesinin en büyük nedeni ekonomik büyümeyle,nufus artışının ters orantılı olması..Eline 400 milyon geçiyor dediğiniz insanlardan 5 çocuk yapanları var..Yani geliri çok düşük olmasına rağmen en az 4 çocuk ve fazlasına sahip olan adamlar var..Özel sektörde maaşlar bu yüzden bu kadar düşük..Çünkü Türkiye deki işsizliğin en büyük nedeni mesleksiz yani bir vasfa sahip olmayan adamların bol olması yada ne iş olsa yaparım diyenlerin bolluğudur..Her iddasınada girerim bu ülke son 30 yılda dar gelirle dediğimiz aileler bakamıyacaklarından daha fazla çocuk yapmasalardı bugün refah seviyesi daha yüksek olabilirdi.Ama siz ise suçu direk devlete atıyorsunuz ve gelir olarak her insan eşit olmalı diyorsunuz..


    Kusura bakmayın ama bu düşünceniz bana göre yanlış. Tabii ki oradaki insanların suçu var ama siz de onları doktorların,iş adamlarının yetiştiği çevreye koysaydınız onlar da böyle yapmazdı. Hemen hemen herkes fikirlerini, görüşlerini edinirken çevresinden çok büyük oranda etkileniyor. Siz onlara zamanında bunun yanlış olduğunu benimsetseydiniz,çevresini düzeltseydiniz böyle yapar mıydı?

    quote:

    .Sonuç olarak her insan eşit olamaz ve olmamalıdırda.Sadece en düşük gelirli olanların insanca yaşayabilmesi sağlanabilir..Ama insanların zekası ve yetenekleri ,hayata bakış açıları bir farklılığa sahip olduğu için herkes aynı gelire sahip olmalıdır demek saçmalıktır..Maden işcisi ile futbolcu aynı parayı almalı demek saçmalıktır.Lisede internet ve ps salonlarında sürtenle,derslerini dişine takıp çalışan adamın 10 yıl sonraki çalışma hayatlarında aynı gelire sahip olmalıdır demek saçmalıktır..Yada internet cafede sürtmesine rağmen yani hayatını boş olarak yaşamasına rağmen bu adamda gelir olarak ezilmemelidir demek saçmalıktır.Televizyona 5 tane çocuk çıkartıyorlar..Birisi boyacılık yapıyor,diğeri mendil satıyor,öbürü araba camlarını siliyor..Sonra televizyon çocuklara ne istiyorsunuz dediği zaman biz okumak ve diğer çocuklar gibi yaşamak istiyoruz diyor..Benim bu çocuklara bişey dediğim yok.Ama kimse eline ayda 300 milyon para bile geçmemesine rağmen uçkurunun derdine düşen adamın siz neyinize güvenipte 5 çocuk yaptınız diye soranda olmuyor..Sonra üstüne bu aileyi haklı çıkartıp devleti kötülüyorsunuz.Hashus1099; un dediği gibi fırsat eşitliği olabilir ama hayatında bir vizyonu yada çalışma isteği olmayan adamla,çalışarak bir yerlere gelmiş insanları bir tutamazsınız.Hayatını şans oyunlarına adamış bir adamla,böyle şeyleri aptal bulup kendi işine bakan adamları bir tutamazsınız..


    Kimse kimseden üstün doğmuyor. Dünya da babanızın tapulu malı değil. Herkesin hakkı var Dünya üzerinde. İnsanlar doğduklarında bakış açılarına,fikirlere sahip olmuyorlar, tamamen yaşantıları doğrultusunda fikirlere sahip olurlar. Maden işçisi ile futbolcu tabii ki eşittir. Futbolcu'nun yaptığı iş maden işçisinin işinden basit hatta. Mesela kimse size Tanrı'yı anlatmasaydı,sizin Tanrı'yla ilgili hiçbirşeyle karşılaşmasaydınız hayatınızda. İnanır mıydınız Tanrı'ya? Çevrenizde Tanrı hakkında en ufak bir laf geçmese Tanrı'ya inanır mıydınız? Bu da ona benzer. Yaşadıkları doğrultusunda çalışmak o adamın fikirlerine işlenseydi, çalışmanın önemi benimsetilseydi ona hayatı tarafından, o da çalışırdı.


    Demek istediğim siz bir doktor'un hayatının benzerini yaşsaydınız; siz de iyi bir mesleğe ve hayata sahip olabilirdiniz. Sokakta mendil satan bir çocuğun hayatını yaşasaydınız, siz de mentil satmakla uğraşırdınız büyük ihtimal.



    Tabula Rasa diyorsunuz. Kısmen haklısınız da. Alınan-alınmayan eğitim bütün yaşantısını etkiliyor insanın. Herkes eşit doğuyor diyorsunuz, ama şöyle birşey var: Güneydoğu'da çobanlık yapan herif ÖSS birincisi çıkabiliyor, 12 çocuklu ailenin en küçük çocuğu deha çıkabiliyor. Bu resimdekiler o durumda olsa aynısını başarabilecekler midir sorarım size. Herkesin eşit olduğunu savunursanız bunları göz ardı etmiş olursunuz. Her zaman biyolojik olarak üstünlük vardır, herkesin eşit olması durumu kendini eğittiğin zaman doğru olabilir. Bana kalırsa kimse 'ben iyi ailede eğitilmedim' deyip ya da 'iyi aileye verseniz, iyi çevreye verseniz daha iyi olurdu' deyip sıyrılamaz. İnsanlar o bilinçle doğar. Sonradan kazanılmayan şeylerden biridir bu.

    Demem o ki: bir insan, 'herkes eşittir' derse çoğu şeyi göz ardı etmiş olur. Hiç kimse eşit yaratılmıyor. Herşeyin eşit olduğu(!) Tanrı katında bile herşey o kadar eşit değil. Tanrı, dünyayı ve evreni Muhammed peygamber için yarattığını söylüyor. Bizim itiraz edebileceğimiz birşey var mı?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ibrekka -- 4 Ocak 2010; 23:07:54 >




  • Herkes eşit fiziksel özelliklerle doğmuyor ama herkesin bu pastada bir dilim hakkı var. Zaten amaç hakedenin almasıdır ve herkes verdiği kadarını hakeder.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Thoughtless


    Kusura bakmayın ama bu düşünceniz bana göre yanlış. Tabii ki oradaki insanların suçu var ama siz de onları doktorların,iş adamlarının yetiştiği çevreye koysaydınız onlar da böyle yapmazdı. Hemen hemen herkes fikirlerini, görüşlerini edinirken çevresinden çok büyük oranda etkileniyor. Siz onlara zamanında bunun yanlış olduğunu benimsetseydiniz,çevresini düzeltseydiniz böyle yapar mıydı?


    Kimse kimseden üstün doğmuyor. Dünya da babanızın tapulu malı değil. Herkesin hakkı var Dünya üzerinde. İnsanlar doğduklarında bakış açılarına,fikirlere sahip olmuyorlar, tamamen yaşantıları doğrultusunda fikirlere sahip olurlar. Maden işçisi ile futbolcu tabii ki eşittir. Futbolcu'nun yaptığı iş maden işçisinin işinden basit hatta. Mesela kimse size Tanrı'yı anlatmasaydı,sizin Tanrı'yla ilgili hiçbirşeyle karşılaşmasaydınız hayatınızda. İnanır mıydınız Tanrı'ya? Çevrenizde Tanrı hakkında en ufak bir laf geçmese Tanrı'ya inanır mıydınız? Bu da ona benzer. Yaşadıkları doğrultusunda çalışmak o adamın fikirlerine işlenseydi, çalışmanın önemi benimsetilseydi ona hayatı tarafından, o da çalışırdı.


    Demek istediğim siz bir doktor'un hayatının benzerini yaşsaydınız; siz de iyi bir mesleğe ve hayata sahip olabilirdiniz. Sokakta mendil satan bir çocuğun hayatını yaşasaydınız, siz de mentil satmakla uğraşırdınız büyük ihtimal.


    Bu yazdıklarına ben kedi-ciğer ilişkisi diyorum ve acayip kıvırıyorsun..İşinize geldiği gibi yorum yapıyorsunuz..Nasıl bir mantığa yada kıskançlığa sahipsiniz,acayip belli oluyor..Eğer senin dediğin gibi ortama bağlı olsaydı herşey,o zaman össde memur çocukları değil,özel ders alan zengin çocukları derece yapardı..Orada demişssinki,bir doktorun hayatını yaşasaydın demişsin.Türkiye de doktor olanların %90 nı alt sınıftan gelmektedir..Memur yada işci çocuklarından oluşur..Orada demişsinki,futbolcunun yaptığı iş maden işcisinden daha kolay..Burada bile senin nasıl bir mantığı sahip olduğun ortaya çıkıyor..Futbolculukta zordur maden işciliğide..Ben bir futbolcuya maden işciliği yaptırabilirim,ama bir maden işcisine futbolculuk yaptıramam..Bu tamamiyle yetenek ve kafa işidir..Sizler ise fiziksel iş gücüyle beyin gücünü sürekli karıştırıyorsunuz..Bana ayrıca ortamdan falan bahsetme.O kadar imkansızlıklar içinde bi yere gelmiş binlerce adam var..İş adamı hayatı demişsin..Acaba Türkiye de 1930 yılında kaç tane zengin vardı..Şuanki zenginlerin çoğu sıfırdan bu noktaya gelmişlerdir..Kimisi 60 yılda gelmiştir,kimisi 10 yılda.İstersen Hüseyin Özer in bir hayat hikayesini oku..Sokaklardan nereye geldiğini gör.Çok basit düşünüyorsunuz.
     Komünistlik bir gençlik modası mı?

    Şu çocuklar okumak için o soğukta nehire girip,karşıya geçmeye çalışırken;okumak için imkanları çok rahat olanlar internet kafelerde yada başka yerlerde sürtüyorsa bana ortamdan bahsedemezsin..Senin mantığına göre varoşlardakilerin hepsinin it,kopuk olması lazımdı..Ama it kopukta var,adam gibi adamlarda var..İnsan elbette çevresinden etkilenir ama bu Taksim deki itlerin bahanesi olamaz..Neyse bu konu uzar..Sen veya senin gibiler kabul etsin yada etmesin bir insanın bu hayatta hangi konumda olacağı ona bağlıdır..Kişilik,azim,liderlik vasfı,sezgi,olayları analiz etme,girişkenlik vs. olarak gider..Bu vasıflardan hangileri daha ağır basıyorsa yada hangilerine sahipse ona göre bu hayatta yer edinir..Ama sen doktor olanın hayatını yaşasaydın şmyle olurdun,mendil satan çocuğun hayatını yaşasaydın şöyle olurdun dersen,sen böyle takılmaya devam et derim..Burada gelipte kendi hayatımı anlattırtma bana.Sana imkansızlıklara rağmen nelerin başarılabileceğini; istersen anlatabilirim...




  • Sevgili JP,
    Yukarıda Toughtless arkadaşımıza cevaben yazdığınız yazı bana fazla asabi ve olayları bireyselleştiren bir yazı gibi geldi, umarım ben yanılmışımdır.
    Türkiye'de 1930 yılında neden az sayıda "zengin" olduğu ile ilgili eğer bilimsel bir açıklamanız varsa dinlemeye hazırım. Eğer yoksa ve merak ediyorsanız ben size gerekli kaynakları sağlayabilirim. Zira, kendinizle çelişme noktasına gelebilirsiniz. Çünkü, ne 1930 yılında ne de ondan önceki tarihlerde Türkiye ve Osmanlı'da "komünizm" yoktu zaten ve insanlar yine bir şekilde "yetenek" ve "tembellik" kavramlarını kişiliklerinde barındırıyordu.
    Ayrıca, doktorlarla ilgili olarak ortaya attığınız "%90'ı memur ya da işçi çocuklarından oluşur." tezinizin bir veriye dayandığını umuyorum. Aksi takdirde, mahalle kahvesindeki "Ben teknik direktör olsam kupayı kesin alırdık." tezinden çok da ileri gitmeyen bir tez durumundadır. Eğer bu tezinizin kaynağı, "doktorların büyük bir kısmı da zaten devlet memurudur, çocuklarının doktor olması için küçük yaştan itibaren onlara yatırım yaparlar ve ben de o yüzden bunu söyledim" ise, haklı olabilirsiniz derim size. Herhangi bir işadamının hayatı ibret verici olabilir ve örnek de teşkil eder insanlara. Ona bakarak daha çok çalışma ve şansın yaver gitmesinin yetenek ve zeka ile buluştuğu noktalarda nasıl daha iyi bir hayata kavuşulabildiğine güzel bir örnek de olabilir, ama her birey aynı şansta değildir ya da orman kanunlarına bakarak "güçlü olan güşsüz olandan daha iyi yaşar" gibi bir mantıkla hareket ederseniz, sizden güçlü olup sizi döven hiçkimseye sesinizi çıkaramaz, patronunuzun çocuğu gelip size hakaret ederse de boynunuzu eğersiniz. Çünkü, güç ondadır. "Ama o değil ki, babası yetenekli, zeki, çalışkan ve şanslı" derseniz, sistem onun bütün haklarını ondan çocuğuna da geçiriyor ve o yüzden de çocuğunun da buna hakkı vardır derim size.

    Bu mantıkla hareket ederseniz, ne Afrika'da açlıktan ölen insanlara üzülmezsiniz, ne Filistin'de ilaç bulamadığı için çocuklara üzülmezsiniz. Karşı çıktığınız her olayda karşınıza çıkacak olan her olayda, güçlü olanın herzaman haklı olmayı yetenek, zeka, çalışkanlık gibi kavramlarla hak ettiği mantığı haklı olur. Oysa ki, insanların eşit özelliklerde doğmamaları kendi suçları değildir ve herkesin kendine özgü bazı özellikleri vardır. Bazıları özürlü de doğabilir ama sistemin onları ezmesini haklı göstermez bu. Eğer bu durum sistemi haklı gösterirse, siz aç bir insanın bir zenginle aynı şekilde kanunlara saygılı, insanlara değer veren birer birey olmasını bekleme hakkına sahip olamazsınız. Herkesin bir yeteneği mutlaka vardır ve bir bakarsınız ki, birinin yeteneği de hırsızlıktır; bir diğerinin ki insan öldürmek ve bu özelliklerini de "zengin" olmak için kullanmaya başlamışlar.


    Saygılar...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: JP!!!!!!!


    quote:

    Orijinalden alıntı: Thoughtless


    Kusura bakmayın ama bu düşünceniz bana göre yanlış. Tabii ki oradaki insanların suçu var ama siz de onları doktorların,iş adamlarının yetiştiği çevreye koysaydınız onlar da böyle yapmazdı. Hemen hemen herkes fikirlerini, görüşlerini edinirken çevresinden çok büyük oranda etkileniyor. Siz onlara zamanında bunun yanlış olduğunu benimsetseydiniz,çevresini düzeltseydiniz böyle yapar mıydı?


    Kimse kimseden üstün doğmuyor. Dünya da babanızın tapulu malı değil. Herkesin hakkı var Dünya üzerinde. İnsanlar doğduklarında bakış açılarına,fikirlere sahip olmuyorlar, tamamen yaşantıları doğrultusunda fikirlere sahip olurlar. Maden işçisi ile futbolcu tabii ki eşittir. Futbolcu'nun yaptığı iş maden işçisinin işinden basit hatta. Mesela kimse size Tanrı'yı anlatmasaydı,sizin Tanrı'yla ilgili hiçbirşeyle karşılaşmasaydınız hayatınızda. İnanır mıydınız Tanrı'ya? Çevrenizde Tanrı hakkında en ufak bir laf geçmese Tanrı'ya inanır mıydınız? Bu da ona benzer. Yaşadıkları doğrultusunda çalışmak o adamın fikirlerine işlenseydi, çalışmanın önemi benimsetilseydi ona hayatı tarafından, o da çalışırdı.


    Demek istediğim siz bir doktor'un hayatının benzerini yaşsaydınız; siz de iyi bir mesleğe ve hayata sahip olabilirdiniz. Sokakta mendil satan bir çocuğun hayatını yaşasaydınız, siz de mentil satmakla uğraşırdınız büyük ihtimal.


    Bu yazdıklarına ben kedi-ciğer ilişkisi diyorum ve acayip kıvırıyorsun..İşinize geldiği gibi yorum yapıyorsunuz..Nasıl bir mantığa yada kıskançlığa sahipsiniz,acayip belli oluyor..Eğer senin dediğin gibi ortama bağlı olsaydı herşey,o zaman össde memur çocukları değil,özel ders alan zengin çocukları derece yapardı..Orada demişssinki,bir doktorun hayatını yaşasaydın demişsin.Türkiye de doktor olanların %90 nı alt sınıftan gelmektedir..Memur yada işci çocuklarından oluşur..Orada demişsinki,futbolcunun yaptığı iş maden işcisinden daha kolay..Burada bile senin nasıl bir mantığı sahip olduğun ortaya çıkıyor..Futbolculukta zordur maden işciliğide..Ben bir futbolcuya maden işciliği yaptırabilirim,ama bir maden işcisine futbolculuk yaptıramam..Bu tamamiyle yetenek ve kafa işidir..Sizler ise fiziksel iş gücüyle beyin gücünü sürekli karıştırıyorsunuz..Bana ayrıca ortamdan falan bahsetme.O kadar imkansızlıklar içinde bi yere gelmiş binlerce adam var..İş adamı hayatı demişsin..Acaba Türkiye de 1930 yılında kaç tane zengin vardı..Şuanki zenginlerin çoğu sıfırdan bu noktaya gelmişlerdir..Kimisi 60 yılda gelmiştir,kimisi 10 yılda.İstersen Hüseyin Özer in bir hayat hikayesini oku..Sokaklardan nereye geldiğini gör.Çok basit düşünüyorsunuz.
     Komünistlik bir gençlik modası mı?

    Şu çocuklar okumak için o soğukta nehire girip,karşıya geçmeye çalışırken;okumak için imkanları çok rahat olanlar internet kafelerde yada başka yerlerde sürtüyorsa bana ortamdan bahsedemezsin..Senin mantığına göre varoşlardakilerin hepsinin it,kopuk olması lazımdı..Ama it kopukta var,adam gibi adamlarda var..İnsan elbette çevresinden etkilenir ama bu Taksim deki itlerin bahanesi olamaz..Neyse bu konu uzar..Sen veya senin gibiler kabul etsin yada etmesin bir insanın bu hayatta hangi konumda olacağı ona bağlıdır..Kişilik,azim,liderlik vasfı,sezgi,olayları analiz etme,girişkenlik vs. olarak gider..Bu vasıflardan hangileri daha ağır basıyorsa yada hangilerine sahipse ona göre bu hayatta yer edinir..Ama sen doktor olanın hayatını yaşasaydın şmyle olurdun,mendil satan çocuğun hayatını yaşasaydın şöyle olurdun dersen,sen böyle takılmaya devam et derim..Burada gelipte kendi hayatımı anlattırtma bana.Sana imkansızlıklara rağmen nelerin başarılabileceğini; istersen anlatabilirim...


    Anlamadın galiba demek istediğimi ya da ben anlatamadım. İnsanarın duyguları ve düşünceleri hayatları doğrultusunda gelişir. Mesela ben senin hayatıı ve yaşadıklarını aynen yaşasaydım, senin kafa yapına sahip olurdum. O insanların da kafa yapısı da hayatları hakkındaki herşey ile şekilleniyor. Yani fotoğraftaki çocuk gibi onlar da çalışmanın bilincine varsalardı onlar da çalışırdı. Ortam demiyorum hayatları,arkadaiları,duydukları,veya internette dolaşırken okudukları, yolda şans eseri gördükleri, o dediğiniz vasıflar da bunlar doğrultusunda gelişiyor.




  • Ben lisedeyken ülkücülük modaydı. Şimdi üni'ye geldim (3 yıl oldu), sol akım çoğu üni'de moda. Ancak şahsım adıma; lisedeyken pek anlamazdım bu kavramlardan, o yüzdende hiç karışmazdım. Üni'de ise biraz okudum araştırdım, kimsede olmayan bir siyasi görüşüm oluştu. Örnek olacak olursak Türkiye'de hiçbir siyasi partiyi desteklemiyorum. Ancak okuduğum okulun havasından olsa gerek (bende hafif bir sosyalistlik, birazda isyan-anarşizm oluştu). Özellikle Devrim fikrine (herkes farklı yorumluyor) ve Anarşizme hayranım. İnsanlar köle olmamalı, hakkını her ortamda aramalı.


    @webbie
    Yukarıdaki hikaye nedir böyle, acayip etkileyici. Eğer bunu sen yazdıysan devamınıda sen yazmalısın. Sen yazmadıysan devamını ben yazmak isterim. Mükemmel diyorum sadece, acayip senaryo var burada. Filmi bile çekilebilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Büyük İskender -- 15 Şubat 2010; 1:29:52 >
  • 
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.