Şimdi Ara

Gerçek olmadığını bile bile dizi-film izleyip etkilenmek saçma değil mi?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
17
Cevap
0
Favori
1.148
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Karşındaki adamlar yazılı bir senaryoyu oynuyorlar sadece. Rol yapıyorlar. Asla gerçekle alakası yok.

    Aşırı ağlamalı duygusal bir sahne bile çekilirken hahaha hihihi makaralarını yapıyorlar kendi aralarında bunuda biliyoruz.

    Mesela bunların hepsini biliyoruz. Ama neden saçma şekilde izlerken heyecan, üzüntü, sevinç, korku vs gibi hisleri ciddi anlamda yaşıyoruz?

    Ne demek istediğimi anlatabilmişimdir umarım. Acaba bu konuyla ilgili bir bilimsel yazı vs var mı?



  • Süleyman Çakır için yurdun dört bir yanında gıyabi cenaze namazları kılındı ne bilimsel araştırmasından söz ediyorsun?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Cümlenin sonunda "Acaba bu konuyla ilgili bir bilimsel yazı vs var mı?" dediğin için seni linç etmiyorum. Konunu mantığını araştırıyorsun yani o yüzden
  • O kadar ileri gitmeye bile gerek yok. Tek kilit nokta şu: Gerçek değil biliyoruz. Ama ağlayarak, korkarak, heyecanlanarak izliyoruz?

    Yani gerçek olmayan bir şeyi gerçek olmadığını bile bile gerçekmiş gibi kabul etmemizi sağlayan durum nedir?
  • EzoBride kullanıcısına yanıt
    Konuyu yok ne kadar gelişmemişiz, yok salak mıyız, deli miyiz gibi eleştiri odaklı açmadım.

    Gerçekten bahsettiğim durumun mantığını anlamak istiyorum. Şu konuyu açan biri olarak bende dizidir filmdir izliyorum mesela. Bile bile bunu nasıl yapıyoruz?
  • Zaten çoğu zaman bir filmi bir diziyi kendi çoğu zaman sıradan olan hayatlarımızdan sıyrılmak bir şeylerden etkilenmek için izliyoruz ve izlediğin şeyi sevdiysen de filmin içindeymişsin gibi hissediyorsun yani bir olay olduğunda sanki oradaymış oradaki bir figüran bir dekormuşsun bazen bir kahramanının yerine koyarak izliyorsun ve etkileniyorsun içinde kurgu olan olan olmayan her görsel sanat için "yeaa gerçek deil abi geçen gün con snow kır düğünüyle evlendi filmde kral oluyor ejderya diye bir şey yok bikerem" kafasında yaklaşırsan hiçbirinden keyif alamazsın.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi strange01 -- 15 Nisan 2019; 10:41:6 >
  • egosal tatmin
    kahramanla ozdeşleme ihtiyacı.bu dizi film mac vs izlemenin altındaki psikoloji.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • İşte bu yüzden kurtlar vadisi gelmiş geçmiş en iyi dizi.(YouTube dan gerçek karakterlere mutlaka bakın)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Öleceğini bile bile bu yaşama sevinci nedir kardeş?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ignorance is bliss
  • Güzel bir soru aslında. Bence dolaylı yoldan şöyle açıklayabiliriz : Beynimizde kertenkele beyin denilen bir bölge var. Her ne koşulda olursa olsun hayatta kalma üzerine ilkel içgüdüler üreten bir mekanizma.
    Soruyu şu şekilde modifiye edelim : İnsanlar neden korku filmi izler? Gerçek olmadığını bile bile, hatta gerçek olsa bile izleyene zarar vermeyeceği bilinse, neden bu kadar insan korku filmleri izliyor ya da korku odalarına gidiyorlar? Kısaca göz attığım birkaç bilimsel yazıda bunun adrenalinle olan ilişkisinden dolayı tercih edildiğini, insanların gündelik yaşamdan uzaklaşıp farklı duyuları ve hormonları deneyimlediğinden bahsediyordu.
    Buraya kadar da sorun yok aslında, herkesin bildiği şeyler.
    Ne zaman ki filmlerde ve dizilerde gerçeklik artar (vr headset, 6d film teknolojileri), kertenkele beynin aktivitesi artıyor. Riskin ve duygunun yoğunluğu arttıkça insan beynindeki mantığın hükmü azalıyor, ilkel duygulara kayıyor.
    Yine bir sorun yok buraya kadar, ne de olsa insan vücudu hayatta kalmaya programlı değil mi? Peki aşkı görünce neden kaptırıyoruz ki kendimizi?
    Burada pekçok insan (tüm insanlar filozoftur bana göre) hayatın anlamını açıklamaya çalışmış, çoğunlukla aşkı ve sevgiyi, haliyle nefreti ve kini, yaşamın temel gayesi almışlar. Bu çerçeveden bakınca zaten gayet mantıklı oluyor.
    Belki daha bilimsel bir açıklaması şu olabilir : Kültür ortamı ve psikoloji. İnsanın yetiştiği çevre, biliyoruz ki kişinin yaşamını ciddi derecede etkiliyor. Küçük yaşlarından itibaren büyük şehirde yetişen bir bireyle Tarzan gibi ormanda yetişen bir bireyin önceliklerinin ve edinilmiş davranışlarının farklı olacağını öngörebiliriz. (Tarzan neden aşık oldu derseniz, cinsel dürtü de zaten her insanda bulunan üreme amacına hizmet eden bir dürtüdür. He bir de senaryo icabı daha dramatik olsun diye olabilir... Gerçi Tarzan'ı hayvanların yetiştirmesi çok da normal bir durum değil ya, neyse.) Bu davranışlar da insanların dizi karşısında verdikleri tepkileri tabii olarak etkiler.
    Kültür kısmı böyle bir basit mantıkla anlaşılabilir sanırım.
    Psikoloji ise bambaşka bir derya. Psikoloji ile insanoğluna yaptırılamayacak hiçbir şey yoktur zaten. Film müzikleri ve ışıklandırmalar gibi herkesin bildiği numaralar da basit birer örnek olarak verilebilir psikoloji etkisine.

    Parmaklarım döndüğünce yazmaya çalıştım hocam. Yardımcı olmuştur umarım :)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: yagızalp

    O kadar ileri gitmeye bile gerek yok. Tek kilit nokta şu: Gerçek değil biliyoruz. Ama ağlayarak, korkarak, heyecanlanarak izliyoruz?

    Yani gerçek olmayan bir şeyi gerçek olmadığını bile bile gerçekmiş gibi kabul etmemizi sağlayan durum nedir?
    Oyun oynarken kendini nasıl kaptırıp kendini bazen oyunun içinde hissediyorsun aynı şey.. Sadece bu izledi ğin filmde ki oyunculukla alakalı diye düşünüyorum... Kendini filme ya da diziye adapte edersen içinde gibi hissedersin ve sana gerçek gibi gelir..

    Bir de şöyle bir şey var senaryo olduğunu biliyorsun ama nasıl bir senaryo yapısı ve final ile karşılaşacağını bilmiyorsun bu da merak ve izleme isteği getiriyor..

    Mesela galatasarayın kadıköyde galip gelemeyeceğini biliyorsun ama izliyorsun belki diyorsun.. Bu sene o sene diyorsun ama hep aynı senaryo...


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Kitap okumak gibi. Kitapta okuduğun bir karakter benimsiyorsun. Hayal dünyanda yer ediniyor, onu etkileyen şey seni etkiliyor. Aynısı film ve diziler için de geçerli. Gerçek değil diye insanlar hayal de kurmazdı, hedefler de koymazdı kendine. Öyle olmasaydı büyük devrimler, buluşlar yapılmazdı.

    Sonuç olarak insan hayal gücüne muhtaç bir varlık. Filmler diziler ve kitaplar ise bu hayalleri süsleyen araçlar.

    Ha hangi diziden hangi filmden hangi boyutta etkileniyorsun, burası daha detaylı. Kvp izleyip kendini mafya sanan tipler mesela, bu bir rahatsızlık benim gözümde.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Konuya dahil olmayan adam

    Süleyman Çakır için yurdun dört bir yanında gıyabi cenaze namazları kılındı ne bilimsel araştırmasından söz ediyorsun?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Edebiyat yıllarca buna sebep aradı. Nitekim onlarca bilim insanı ve felsefeci, bilakis edebiyatçı farklı şekillerde açıkladı bunları.

    Estetik, insanın bir ihtiyacı; güzellik, simetri vs vs Edebiyat, sinema bunu aktaran en önemli organlardan. İnsan doğduğu andan itibaren bir matematiksellik ile doğar, yetişme şekli ve kültürü ile sinapsları şekillenir. Bu da subjektifliği oluşturur. Benim sevdiğimi sen seversin, öteki sevmez vs

    Kant bu şekilde açıklıyor, daha sonra Marx ve Engel ekonomik tabana yayıyor, Brecht yabancılaştırıyor. Senin sorunun cevabını veren Brecht.

    Bizler gündelik hayatımızda o kadar yoruluyor, o kadar fazla absürdlüğe normal gözü ile bakıyoruz ki, duyarsızlaşıyoruz, estetik anlayışımızı, heyecanımızı kaybediyoruz. Veya bazılarımızın hayatı en basitinden zaten ot gibi, tatsız keyifsiz.

    İşte edebiyat bu zayiatın önüne geçiyor biraz. Orada karakterlerle bir bütün oluyoruz, onlarla empati kuruyoruz, ufkumuzu ve hayal gücümüzü genişletiyoruz, senaryoda ki sırları-boşlukları tamamlayarak mutlu oluyoruz, başarma hissi oluşuyor bilinç altında ... Gerçek hayattan yabancılaştırıyoruz kendimizi, dertlerden, faturalardan, hastalıklardan, ölümlerden bir kaç sayfalığına da olsa saklanıyoruz, sonrası yine gerçek hayat zaten. Nefes aldığımız bir oksijen torbası gibi kurgu-sinema-edebiyat.

    Günümüzde TV, Diziler, Popüler kültür bunu devralmış durumda. Kitap ve kült sinema hala var ama nüfuzu az. Bu yüzden daha fazla tüketilen ve konuşulan daha fazla etkiliyor.

    Ama o beş para etmez türk dizilerinin de, GoT'un da, 1700'lerde yazılan bir eserinde okunması, zaman ayrılması, izlenmesi bu amaçladır. Gerçek hayattan soyutlanabilmek. Beyin bunu yapabilmek için olabildiğince yaratılmış o kurgu dünyasının içine girer. Buna okuyucuyu sindirme denir.

    E tabi ki kişi ne kadar az tüketir, ne kadar kalitesiz tüketirse etkilenmesi de kolay olur. Bkz. 20 yıldır oyun dünyasında gurme olmuş bir oyuncuya oyun beğendirmek ne kadar zordur değil mi ? Ama 7 yaşındaki çocuğun eline tableti verip iki balon patlattırınca dünyalar onun olur. Tecrübe ve doymuşluk.

    Türk dizilerinin hali de bu önerme ile açıklanabilir. Türk halkı edebiyata yabancı, okur yazarlıkta en son sıralarda, şiire yabancı, sinemaya yabancı, tiyatronun varlığından habersiz, teknolojiyi bile (telefon hariç) bayağı bir geriden takip ediyor, içeriğe geç erişiyor. Dolayısı ile aç ve tecrübesiz. Basit nüanslarla hemen etkilenebiliyor.

    Bu da o türk dizileri izlenirken oluşan saçma sapan görüntüleri oluşturuyor. Eline kılıç alan 60 yaşında amcalar, dizi oyuncusu için cenaze namazı, kafada tencere ile evde dolanan dedeler vs vs

    Derine inince hepsinin bir sebebi var



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Antikaruh -- 15 Nisan 2019; 16:54:59 >




  • Her şey izlediğiniz olayın gerçek olabilme ihtimaliyle ve bu ihtimale yapılan empati ile ilgili.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.