Şimdi Ara

Fantastik Hikaye Severler

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
36
Cevap
4
Favori
2.598
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar daha önce buraya FRP konusu açmıştım fakat yanlış yere açılma nedeniyle silinmişti. Madem bu kadar zombi hikayesi var ben de fantastik hikaye paylaşmak istedim. Eğer ilgi olursa bugün başlayacağım. Oynadığımız FRP senaryosu tabanlı bir senaryo olacak. Bekliyorum, ilgili olanlar varsa başlayayım

    Neyse o zaman ben başlayayım belki okuyunca ilgi çoğalır

    GİRİŞ

    İki krallık yıllardır savaşmıyordu. Uzun yıllardır süren bu barış döneminde diyar üç parçaya ayrılmıştı : Kuzey Krallığı, Trilon Şehri ve Güney Krallığı. İki krallığın da birbirine saldırması için geçerli bir sebep kalmamıştı. İki krallığın tam ortasında bulunana Trilon şehri ise iki taraftan da gelen kervanları kabul ederek bir ticaret merkezi olmuştu ve tarafsız konumundan oldukça memnundu.
    Elbette bu barışla dolu yıllar geçerken arka plana yüzlerce entrika dönüyordu. Bu entrikaların başlıca sebepleri ise loncalar arası rekabetler ve ticaret yollarıydı. Kimi entrikalar o kadar büyüktü ki bazen bir loncanın bir günde nasıl yıkıldığı hiç bir zaman anlaşılamaz, hatta sorgulanmazdı bile. Kimi zamansa bir lonca yıllardır oradaymış gibi gelişiverirdi.
    Barışla geçen bu yılların, tüm bu düzenin bir anda bozulacağını kimse ama kimse tahmin edemezdi. Olayın tam içinde olan Sanelorian bile.



    PART I – “WHAT WAS THAT?”

    Sanelorian için yine sıradan bir gündü. Yine gürültülü, kalabalık sokaklarda dolaşıp, etrafta bir olay var mı diye bakınıyordu. Zaten uzun yıllardır Pharlakan’ın Tyr Tapınağına hizmet ediyordu fakat şu ana kadar birkaç hayduta cezasını vermekten daha önemli bir görev yapmamıştı. Bundan şikayetçi değildi zaten olamazdı da. Tyr’e onun için tereddüt etmeden ölecek kadar bağlı bir şövalyeydi. Tyr’in bir şövalyesi olmak onun için ne kadar onur verici olsa da, almış olduğu eğitim ile daha fazlasını yapabileceğini ve kötülükle daha büyük mücadelelerde bulunabileceğini düşünüyordu. Zaten bir gün Tyr’in ona yol göstereceğine ve daha büyük kötülüklerle savaşmasında yardımcı olacağına adı gibi emindi.

    Yine ileride kötülükle vereceği savaşları düşünmeye dalmışken bir sesle irkildi. “O da neydi?” dedi sadece kendi duyabileceği şekilde. Bu büyük bir patlama sesiydi. Bir anlık şoku atlattıktan sonra hiç tereddüt etmeden, kaçışan ve çığlık atan insanların arasından hızla geçerek sesin geldiği noktaya ilerlerdi. Yaklaştıkça bu patlamanın ticaret loncasında gerçekleştiğini anlamıştı. Bu patlamada masum insanlar ölmüş olabilirdi ve bu patlamanın sorumlusunu bulup cezasını vermeliydi! Birkaç saniye etrafına bakındıktan sonra dikkatini iki kişi çekmişti. Patlamanın yakınında korkmuş ve tereddütlü gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Yanlarında ise yerde yatan iki ceset gördü. Cesetlerden biri Halfling öbürü ise çelimsiz bir insandı. Bunlardan ikisinin de patlamanın etkisiyle havaya saçılan tahtalar ve demirlerden dolayı öldüklerini anlamıştı. İkisinin de vücudunda yanan tahta parçaları vardı.Aynı Sanelorian’ın düşündüğü gibi bu patlama insanların ölümüne sebep olmuştu. Tyr’in ona bahşettiği yeteneklerden birini kullanarak bu grupta bir kötülük sezmeye çalıştı fakat gruptakiler kötü değillerdi. Kötü olmasalar da bu olay hakkında bir bilgileri olabilir diye düşünerek yanlarına gitti. Daha onlarla konuşma fırsatı bulamadan şehrin korumaları etraflarını sarmış ve onları Lord’a götürmek için emir aldıklarını söylemişlerdi. Sanelorian bir yerli olduğu ve Lord’un onun suçsuz olacağını bildiğinden ötürü hiç itiraz etmedi. Grubun geri kalanı da güçlü korumalara karşı çıkacak güçte gibi görünmüyordu ki öyle de oldu. Tüm grup korumalar eşliğinde Lord’a götürülürken birkaç koruma da cesetleri kaldırıyordu. Tüm şehir yanık kokuyordu ve bu olay şehri bir anlık sessizliğe büründürmüş olsa da, dakikalar sonra şehir daha büyük bir gürültü yaparak olayı konuşmaya başlamıştı.

    Sanelorian yanındaki gruba göz attı. Zaten ölenler dışında iki kişi kalmıştı. Birisinin bir Elf olduğunu sivri kulaklarından hemen anlamıştı. Zarif bir yapısı olsa da savaşmaya uygun bir vücudu olduğunu hemen anlamıştı. Sırtındaki yayı da çok iyi kullanabileceği her halinden belliydi. Diğeri ise Sanelorian gibi bir insandı. Boyu çok uzun değildi fakat vücudunun şeklinden bunun da bir savaşçı olduğunu hemen anlamıştı. Kaslarından çok çevik ve güçlü biri olduğu da belli oluyordu. Yanında hiçbir silah taşımıyor gibiydi. Sanelorian bu adamın silahını neresinde taşıdığını gerçekten çok merak etmişti. Bu iki savaşçının patlamayla ne ilgisi olabileceğini düşünürken kendisini Lord’un huzurunda bulmuştu bile.


    PART II – Finally! Lets Kill Some Orc

    Sanelorian Lord’a selam verdi. Diğerleri de Lord’u kendi bildikleri şekilde selamladılar. Lord :
    — Merhaba şövalye. Senin buradaki Tyr tapınağına hizmet ettiğini biliyorum. Bu kişileri tanıyor musun? Patlamayla ilgileri nedir bilir misin?
    — Evet Lord’um ben Tyr Tapınağı şövalyelerinden Sanelorian. Bugün tapınaktan çıkmış sokakta yürürken patlamayı duydum. Ne olduğunu anlamak üzere hemen olay yerine koştum. İlk gözüme çarpan bu iki kişi oldu ve yanlarına gittim. Daha konuşma fırsatı bulamadan korumalar bizi alıp buraya getirdiler. İnanın ben de bu patlamaya neden olan kişiye cezasını vermeyi sizin kadar çok istiyorum.
    — Peki Sanelorian. İlgin için teşekkürler. O zaman size gelelim bakalım. Anlatın bu patlamayla ilginiz nedir? O loncaya girerken ve çıkarken görülmüşsünüz. Çıktığınızda da bina havaya uçmuş. Ben buna tesadüf demem. Anlatın bakalım.
    Elf olan tekrar ufak ve zarif bir selam verdi ve konuşmaya başladı :

    — Lordum. Benim adım Abbott arkadaşım ise Ram. Patlamada bizim herhangi bir suçumuz yoktur. Biz Trilon’dan Taş Ustaları Loncası tarafından verilen bir görevi kabul ettik. Ve görevimiz Trilon’dan buradaki Ticaret Loncasına bir sandık götürmekti. Sandığı hiçbir şekilde açmamamız gerektiği söylenmişti. Söylendiği gibi de açmadık ve sandığı buradaki loncaya ilettik. Lonca’da bize teşekkür edip ödülümüzü verdikten sonra ayrıldık ve bir patlama oldu. Daha sonra ise bizi buraya getirdiler. Yani patlamanın sorumlusu biz değil bize bu görevi veren kişidir. Bize görevi veren kişiye gelirsek ismi Jack Yellowbeard. Taş Ustalarından olduğunu söyledi ve bize bu görevi verdi.

    Lord :
    — Peki Elf Savaşçısı. Sana inanıyorum. Zaten üzerinde bir kötülük olsa Tyr Tapınağı bunu sezer ve seni öldürmek için elinden geleni yapardı. Bu yüzden suçsuz olduğunuza inanıyorum. Zaten son zamanlarda gelişen olaylara da baktığımızda Taş Ustaları Loncası’nın böyle bir harekette bulunması beni çok şaşırtmadı. Onlara bir şekilde gözdağı vereceğiz.

    Sanelorian:
    — Bu patlamaya sebep olan her kimse cezasını bizzat ellerimle vermek isterim Lord’um!
    — Sakin ol genç savaşçı! Bunun da zamanı gelecek. Ama bu patlamaya sebep olduktan sonra Jack Yellowbeard’ın ortalıkta dolaşmayacağına emin olabilirsiniz. O yüzden onun hakkında gerekli bilgiyi alana kadar ona karşı herhangi bir hamlede bulunmamalıyız. Fakat başka bir konuda üçünüzün yardımına ihtiyaç duyabilirim. Son zamanlarda ticaret yollarımıza Kuzey Orman’ından gelen pis orklar dadandı ve bu pislik yaratıklar ticaretimizi çok kötü etkiliyor. Eğer Kuzey Ormanı’na gidip bu Ork’ları öldürürseniz şehrimize çok yararınız dokunmuş olur. Hem siz ikiniz de bana iyi niyetinizi kanıtlamış olursunuz.

    Bu görev Sanelorian içi adeta bir ödüldü. Abbott'ınsa Orklara karşı kişisel bir düşmanlığı vardı. O daha çok küçükken ormanlarını Ork'lar yakmış, onu evsiz ve ailesiz bırakmışlardı. Ram ise bir keşiş olarak düzensizlik yaratan yaratıkları hiç sevmezdi. Hem de bir Lord’la aralarının iyi olmaları hepsinin yararınaydı. Hem Abbot ve Ram de bu sandığı kendilerine veren Jack Yellowbeard’ı öldürmek istiyorlardı. Hayatları o adam yüzünden tehlikeye girmişti. Hatta iki arkadaşları da ölmüştü. Görevi kabul etmemek için hiçbir nedenleri olmayan grup, Lord’un teklifini kabul etti. İlk defa gerçek kötülükle savaşacak olan Sanelorian’sa hayatında hiç olmadığı kadar heyecanlıydı.


    PART III – Hit the Road Jack

    Lord görev için gerekli mühimmatları sağlaması için defterdarı görevlendirip grubun yanından ayrıldı. Defterdar bu savaşta gerekli olabilecek silahları almaları için onları silah deposuna götürdü. Silah deposunda duvarlara asılmış kaliteli yaylar,kılıçlar, baltalar ve isteyebilecekleri tüm silahlar vardı. Odanın sağ köşesinde yerde sadakların içinde oklar bulunuyordu. Odanın öbür duvarında ise raf üzerinde zırhlar duruyordu. Sanelorian kendisi için güzel uzun bir kılıç ve tahta bir kalkanla üstüne giyebileceği deri bir zırh aldı sadece. Abbot ise daha çok okçuluk üzerine silahlara yöneldi. Kaliteli bir yay ve birkaç sadak ok almıştı. Sanelorian anlamıştı ki. Elf’in uzmanlık alanı oklardı. Kendisinin de yayda iyi olduğunu düşündü ve bir yay da kendisine aldı. Ram ise etraftaki silahları beğenmez gözlerle bakıyor ve defterdara ilginç silah isimleri soruyordu. Sonunda defterdar bir savaş ganimeti olarak bulduklar yıldız şeklinde sivri bir şeyi verdi Ram’e. Ram bunu görünce gözleri parladı. Sanelorian ise bunun gereksiz olduğunu düşündü. En fazla birinin derisine girip acıtacak güçte bir şeydi. Ama Sanelorian’ın anladığı kadarıyla Ram silahlarla değil çevikliği ve kas gücü sayesinde yumrukları ve vücuduyla dövüşen bir savaşçıydı. Odadan çıkarken Sanelorian : “Hey Ram! Zırh almayı unuttun!” Ram: “Hahaha! Ben çıplak dövüşürüm şövalye!” Sanelorian Ram’deki özgüvene hayran kalmıştı fakat hala bir savaşta çıplak ve silahsız dövüşmek gözüne çok ama çok tehlikeli geliyordu.

    Gerekli teçhizatı sağladıktan sonra grup vakit kaybetmeden Kuzey Ormanı’na doğru yol almaya başladı. Yolda birbirlerini yavaş yavaş tanımaya başladılar.

    Sanelorian: “Bildiğiniz üzere ben Sanelorian. Tyr’in adaleti için savaşan bir şövalyeyim. Kötü olan her varlığı yok etmek benim görevim. Kılıç kullanmayı çok iyi bilirim ve aynı zamanda yay eğitimi de aldım. Tyr’in güçleriyle donatılmış bir şövalye olarak her kötülükle baş edebilecek güçte olduğuma inanıyorum.”
    Abbot: “Ben de Abbot. Okçuluk benim işim. Bu görevde sen kılıcınla savaşsan daha iyi olur. Ayrıca okçuluk dışında iz sürme ve yol bulma konularında da bana güvenebilirsin. Ormanlar benim evim gibidir. Ayrıca Ork’lardan ben de nefret ederim. Tanrın Ork’ları sevmiyorsa Tanrı’na saygı duyuyorum.”
    Ram: “Evet o haklı. Çok uzun süredir birlikte olmasakta Abbot şimdiye kadar yön bulma ve iz sürme konusunda bizi yanıltmadı. Oku iyi kullanıyor fakat tek sorunu yayı biraz fazla germesi!” Diyerek gülmeye başladı ve gülerek devam etti : “Geçen seferde yayını kırmıştı da!” Abbott baya utanmış gözüküyordu ve Ram’in omzuna sus dercesine yavaş bir yumruk attı. Ram gülmesini zar zor toparlayarak devam etti. “Neyse! Ben de senin gibi bir tapınakta yetiştirildim. Bize tapınakta vücudumuzu nasıl kontrol edeceğimizi ve vücudumuzu nasıl bir silah olarak kullanabileceğimizi öğrettiler. Bu yüzden çok fazla silah ve ya zırh kullanmam. Ve tapınakta bize öğretilen en önemli şey ise her zaman adaletli olmaktır. Her canlıya. Bu yüzden ben de kötülüğü seven bir insan değilimdir. Düzgün ve kuralcı bir insanım. Her şeyde bir denge olduğuna inanırım ve bunun için savaşırım. Normal bir insandan çok daha çevik ve hızlıyımdır. Savaşta bana güvenebilirsiniz!
    Bu konuşmalardan sonra Sanelorian göreve doğru insanlarla gittiğini anlamıştı. Kötülükle açık açık savaşmasalar da ikisi de kötülüğü sevmeyen savaşçılardı. Birbirlerini tamamlayan özellikleriyle bu görevi zorlanmadan atlatabileceklerine emindiler.
    Kuzey Ormanı’na çok yaklaşmışlardı. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı.
    Abbot: Bugün biriyle savaşamayacağız gibi duruyor. Akşam ormanın kıyısında kamp kuralım. Sabah dinlenmiş bir şekilde Orklarla savaşırız.
    Ram: Bana uyar. Bir uykuyu kim istemez ki!
    Sanelorian: Peki o zaman. Kamp kurduğumuzda siz uyuyun. Ben gece gelecek herhangi bir kötülüğe karşı nöbet tutacağım.
    Abbot: Peki o zaman. Çok yorulursan nöbeti ben devralabilirim. Zaten kamp yapabileceğim bir yeri gözüme kestirdim gibi.

    Biraz daha yol aldıktan sonra ağaçların sıklaştığı bir yere kamp kurdular. Bir ateş yaktıktan sonra Abbot ve Ram derin bir uykuya daldı. Sanelorian’sa zaten ilk görevinin heyecanıyla uyumak istemiyordu. Kuş cıvıltıları bitip daha vahşi hayvanların sesleri duyulmaya başlamıştı. Sanelorian kötülükle ilk savaşına fazlasıyla hazırdı!



    Part IV – First Fight Against Evil

    Gecenin karanlığında çatırdayan ateşin önüne silahlarını dizmiş Sanelorian derin düşüncelere dalmıştı. Yalnız kaldığı her anda yaptığı gibi yine Tyr’e dua ediyordu. “Bana önümdeki savaş için güç ve cesaret ver Tyr! İçinde küçücük bir zerre bile kötülük barındıran her yaratığı öldüreceğim!”.
    Sanelorian tüm gece uyumamasına rağmen bu onu pek etkilememiş gibi görünüyordu. Sabahın ilk ışıkları açarken güçsüzleşmiş ateşin karşısında akşam bıraktıkları gibi buldular Sanelorian’ı. Eşyalarını toplayıp ateşi söndürmeye başladılar. Tam bu sırada Abbot “Şşşşş! Sessiz olun!”. Herkes pür dikkat dinlemek için sustu. Herkes sustuğu anda da ormanın içinden bir çıtırtı duyuldu. Herkes çıtırtıya doğru bakıp silahlarına davrandı. Tam bu sırada karşıdan üstlerine doğru gelen 3 Ork gördüler. Hemen yanlarında da normal bir köpekten kat kat büyük, köpeğe benzer bir yaratık vardı. Abbot çevikliği ve hızlı davranması sebebiyle daha yaratıklar yaklaşamadan devasa köpeğe okunu attı. Ok devasa köpeğin sırtına saplandığı anda köpekten acı bir inleme duyuldu. Bunu gören öbür Orklar ise grubun üstüne doğru koşturmaya başladı. Ram gelen Orklar’dan birine elindeki yıldızı fırlattı. Yıldız havada giderken ilginç sesler çıkardı fakat Ork’un yanından geçip ağaca saplandı. Sanelorian önünden yayını alıp bir Ork’a oku fırlattı. Ok hızla gidip Ork’un kolunu sıyırdı. Ork kolunu tutarak koşmaya devam etti. Bu sırada Orklardan biri Sanelorian’ın yanına varmıştı bile. Ork Sanelorian’a elindeki kılıcı savurdu fakat Sanelorian bir anda yana çekilerek bu darbeden kaçındı. Bu sırada Abbot diğer bir Ork’u omzundan okla vurdu. Ram koşturarak Sanelorian’a vurmaya çalışan Orka bir yumruk attı ve hızlı bir şekilde onu ateşe doğru fırlattı. Yere düşen Ork tüm ormanın duyacağı bir sesle inledi. Sanelorian yayını bırakıp kılıcını çekerken bir darbeden daha zar zor kaçındı. Üzerine koşan iki Orktan birine kılıcıyla vurdu.Öldürücü bir vuruş olmasa da karnını boydan boya çizmişti. Öbür Ork Sanelorianın kolunda bir çizik açabildi sadece. Tam bu sırada Abbot kılıcını çekti ve o da saldırmak için arkadaşlarının yanına koştu. Ram uzaktan iyice yakınlaşan yaralı devasa köpeği görünce ona doğru koşturmaya başladı. Bu sırada Sanelorian Orklardan birini haklamıştı fakat arkasındaki Ork kalkmış ve ona doğru geliyordu. Ork kılıcını savurdu. Sanelorian tam zamanında geriye çekilememesine rağmen zırhı sayesinde kurtuldu. Bu sırada Abbot kılıcıyla Sanelorianı öldürmeye çalışan Ork’u biçti. Ram arkada köpeğin üstünden atlayarak arkasına geçip köpeğe bir tekme vurdu. Köpek inleyerek yere çöktü. Bu sırada Sanelorian önündeki düşmanın kaçmak için arkasını dönmesinden faydalanarak son darbeyi indirdi. Bu öyle bir darbeydi ki Ork ölürken bir ses bile çıkaramadı. Kafasının üzerinden giren kılıç kafasını boynuna kadar iki parçaya ayırmıştı. Her taraf pislik ve kan kokuyordu. Hepsi hafif yaralar almıştı. Üstlerine kendilerinin ve Orkların karışımı kanlarla kalmışlardı. Kılıçlarından kan damlıyorken yerde yatan Orklardan hala kanlar akıyordu. Abbot hemen Orkların üzerini aradı. Pek işe yarayacak bir şey bulamadım diye bağırdı. Sanelorian bir kalkan bulmuştu. Kalkanın üzerindeki sembolü tanıyordu. Bu pis Orkların tanrıları Grumsh’tan başkasının sembolü değildi. Kalkanı hemen güçsüz ateşe attı ve ateşte yanmasın zevkle izledi. Daha sonra öbür Orklara bakarken birinin sırtında bir mızrak buldu. Bunu bir kötünün kullanmış olduğundan dolayı almak istemedi başta. Fakat daha sonra kötülüğü kendi silahıyla öldürmenin daha iyi bir fikir olduğunu düşündü ve mızrağı alıp sırtına koydu. Ram ağaca girmiş sivri yıldızını çıkardı. Yıldızda hiçbir bükülme yoktu. Bunu gören Ram kendini çok şanslı hissetti. Gerekli malzemeleri topladıktan sonra ormanın daha derinliklerine, bu Orkların kaynağını bulmak için yola çıktılar.
    Bu savaştan sonra Sanelorian anlamıştı ki Tyr uğruna verdiği bu savaşta bu iki dostun ona çok yardımı dokunacaktı. Savaşta arkasını kollaya Abbot’a, devasa bir köpeği bir tekmeyle indiren Ram’e artık çok daha fazla güven duyuyordu. Tyr’e bu savaşta ona güç verdiğinden ve böyle insanları karşısına çıkardığından dolayı teşekkür ettikten sonra yoluna devam etti.


    PART V – More Orc, More Fun

    Ormanın derinliklerine doğru devam ederken üstlerine sinmiş kan kokusu hala duruyordu. Pis kokunun farkına ancak savaş bittikten bir süre sonra varabilmişlerdi. Ama zaferin verdiği o muhteşem hissin yanında bu koku onlar için önemsizdi.
    Ormanda bir süre yol aldıktan sonra ormanın seyrekleşen bir kısmına yaklaştıklarını fark ettiler. Bu seyrek kısmın ilerisinde de bir mağara olduğunu fark etmeleri uzun sürmedi. Ağaçların arkasında gizlenmeye çalışarak mağaraya daha yakından bakmak için ilerlediler. Ormanın derinliklerinde adeta Orc’lar için yapılmış bir yer gibiydi burası. Mağaranın girişine bakıldığında içeri daha ne kadar derinleşebileceği hakkında hiç birinin tahmini yoktu. Fakat hepsi bunun çok büyük bir mağara olduğunun farkındaydılar. Mağaranın girişinin üstü dağlıktı. Dağlığa biraz daha dikkatli bakıldığında ise mağaranın başka bir girişi göze çarpıyordu. Alttaki büyük girişin önünde bir Orc oturmuş, kılıcıyla yerdeki toprağı eşeliyordu. Abbot “Önce nöbetçiyi sessizce indirmeliyiz. İçerde kaç kişi olduklarını bilmiyoruz.” Dedi sessizce. Ram ve Sanelorian kafalarını sallayarak onayladılar. Abbot sessiz hareketlerle nöbetçinin arkasına dolaşmak için gruptan ayrıldı. Ram ve Sanelorian ise mağaranın girişini gözlüyorlardı. Abbot tam Orc’un arkasındayken bir dala bastı. Orc son anda arkasını dönse de artık çok geçti. Abbot kılıcını Orc’un boynuna dayadı. Yere düşerken ses çıkarmaması için onu tutmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Çok fazla ses çıkmamasından dolayı içerdekilerin duyabileceğini düşünmeden Abbot’ın yanına geldi Sanelorian ve Ram. “Birinin gelme ihtimaline karşın nöbetçiyi canlı gibi göstermeliyiz.” dedi Ram. Sanelorian’sa Orc’un canlı gibi görüneceğine pek inanmasa da ona yardım etti. Birkaç dal parçasıyla dik tutmaya çalışsalar da bunda pek başarılı olamadılar. Çıkardıkları ufak tefek sesleri duyan birkaç Orc mağaranın girişine geldi. Bunu gören grup ormana doğru koşarak kendilerini daha iyi savunmak istediler ama çok geçti. İçeriden bir tanesi tek gözlü ufak tefek iki tanesi normal bir tanesi ise dev gibi bir Orc çıkmıştı. Tek gözlü olanın pis bir Shaman olduğunu anlamıştı Sanelorian. Büyük olan öbürlerinin iki katı kadar bir cüsseye sahipti. Büyük ihtimalle liderleriydi ve elinde kocaman bir balta taşıyordu .Abbot çevikliği sayesinde hemen ağaca tırmandı. Sanelorian ise silahını hazırda tutuyordu. Tam bu sırada ormanın içlerinden, yani arkalarında bir ses geldiğini duydular. Kafasını çeviren Sanelorian 3 Orc ve bir devasa köpeğin daha arkalarında olduğunu fark etti. “Bu pis yaratıkların bir tuzağı! Tyr bana güç ver!” diye bağırdı Sanelorian. Ve silahını sırtına koyup mızrağı tüm gücüyle normal Orclardan birine fırlattı. Mızrak hızla gidip Orkun göğsüne girdi ve ork devrildi. Tam o sırada ağaçtan hızla bir ok öbür Ork’a isabet etti. Ork acıyla inledi ve diz üstüne çöktü. Ram bu sırada arkada ki gruba doğru koştururken elindeki yıldızı devasa köpeğe fırlattı. Yıldız süratle devasa köpeğe saplandı ve devasa köpek acıyla inledi. Köpeğin etrafından yıldırımlar geçiyordu. Bunun şokuyla Sanelorian önünden gelen Ork’u fark etmemişti. Ork kılıcını hızla salladı. Sanelorian son anda kenara çekilerek bir darbeden kurtuldu. Abbot ufak tefek olan Ork’u tek okla indirmeyi başardı. Artık pis iblis bir daha büyü yapamayacaktı. Sanelorian önündeki Ork’un tereddütünden istifade ederek tek hamlede boğazını kesti. Kılıç aynı devinimle devam ederken arkasından gelen Ork’un da karnını deldi. Ram karnı deşilen Ork’u tek yumrukla rahatlıkla indirip köpeğe son vuruşu yapmak için koşturdu. Bu sırada devasa olan Ork Abbot’ın çıktığı ağaca doğru koşup ağacı baltasıyla tek hamlede devirdi. Ağaç devrilirken atlamaya çalışan Abbot son anda kurtuldu fakat bir bacağı ağacın altında kalmıştı. Zaman kaybetmemek için ağacın altından kalkmadan oku atmaya çalışan Abbot başarısız oldu. Devasa Ork bu sefer Sanelorian’a koşmaya başladı ve ona baltasını salladı. Sanelorian kenara çekilse de balta kolunda derin bir yara açmıştı. Sanelorian buna daha çok sinirlenerek Tyr’den aldığı yüksek kuvvetle büyük yaratığa vurdu. Büyük yaratık inledi fakat dövüşmeye devam edecekti. Bu sırada Ram köpeği halletmiş geri dönmüştü bile. Sanelorian yanından zıplayan Ram’i görünce bu kadar hızlı olmasına şaşırmıştı açıkçası. Ram zıplayarak yaratığın boynuna bir yumruk indirdi. Kırılan kemik seslerini üçü de duymuştu. Ağacın altından kurtulmuş olan Abbot kılıcıyla son bir saldırı denese de yaratığı haklayamadı. Sanelorian kafasına indirdiği son hamleyle yaratığı öldürmeyi başardı. Karnı boydan boya yırtılan yaratık tüm ormanın duyacağı şekilde inleyerek diz üstü çöktü daha sonra bir inlemeyle daha yere kapaklandı. Yaratığın inlemesinden sonra tüm ormanı bir sessizlik kaplamasını bekliyordu Sanelorian. Ama öyle olmadı. Mağaranın içinden daha ince ve daha cılız da olsa çok daha kalabalık bir Ork grubunun sesi geliyordu..


    Part VI – Dipsiz Mağara

    Yaralanmış ve yorulmuş olmaları onları tereddüte düşürmüştü. Mağaranın içinde daha ne kadarı olabilirdi? Hepsini alt edebilirler miydi? Sanelorian bunları hiç düşünmemiş gibi mağaraya doğru biraz yaklaştı. Ona korku değil kötülerle savaş öğretilmişti sadece!

    Mağaradan gelen sese hepsi kulak kesildi. Hepsi afallamıştı. İçerden gelen sesler daha demin öldürdükleri tipten yaratıklardan çıkacak sesler değildi. Daha tiz ve daha korkmuş seslerdi bunlar. Bir anlık düşündükten sonra hepsi bu sesin ne olduğunu anlamıştı. Bunlar daha demin öldürdükleri pislik yaratıkların aileleri olmalıydı.

    Sanelorian bunu anladığı anda hiç tereddüt etmeden mağaraya doğru yürümeye başladı. Her ne kadar kadın ve ya çocuk olsalar da bu ırkın yaşamasına izin veremezdi. Bu yaratıkların hepsi, şüphesiz kötüydü ve onlara Tyr’in adaletini göstermeliydi. Sanelorian içeriye girdiğinde mağara duvarlarına sinmiş birkaç düzine Orc’la karşılaştı. Hepsi korku dolu gözlerle ona bakıyor, Sanelorian’ın anlamadığı bir dilde bağrışıyorlardı. Fakat Sanelorian içeri bir adım attığı anda tüm mağarayı sessizlik kapladı. Onları susturan şeyin ölüm korkusu olduğunu anlayan Sanelorian içinde anlayamadığı bir zevk hissetmişti. Sonunda Tyr için gerçekten önemli bir şeyler yapmaya başlamıştı işte. Kılıcını kaldırdı ve en dipteki ailenin yanına gitti. “Son bir sözünüz var mı?” diye bağırdı. Bu bağırış mağarada birkaç saniye yankılandıktan sonra mağara yine sessizliğe boğulmuştu. Sanelorian bu yaratıkların sadece kendi dillerini bilecek kadar aptal olduklarını anlamıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra Tyr’in ona verdiği kuvvetle mağaranın içinde ne kadar Orc varsa kılıçtan geçirmeye başladı. Bu sırada Abbott’ta birkaç Orc ailesini kılıçtan geçirmişti. Bir Elf olarak Orclardan nefret etmesinin yanı sıra bu dünyadaki en iğrenç yaratıkların da Orclar olduğunu düşünüyordu. Evi Orclar yüzünden yıkılmış. O yüzden maceracı olmuştu. Ram ise Orc’lardan hiç birini öldürmedi. Ne kadar hepsinin kötü olduğunu bilse de her ırktan insanın yaşamaya hakkı olduğunu düşünüyordu. Fakat arkadaşlarına Orc’lardan çok ama çok daha fazla önem verdiği için sesini çıkarmamayı yeğledi.

    Sanelorian bu pis yaratıkları da öldürdükten sonra mağaraya ufak bir göz attı. Arkadaşları ile beraber mağaranın bir odasının yukarı doğru çıktığını fark ettiler. Yukarı doğru sessiz adımlarla o odaya çıktılar. Odada kimse olmadığına emin olunca rahat adımlarla odayı kolaçan ettiler. Odanın bir tarafı dışarı açılıyordu. Buradan baktıklarında burasının mağaraya girmeden önce biraz daha yüksekte görünen giriş olduğunu fark ettiler. Odada işlerine yarayacak herhangi bir şey bulamadıkları için aşağı indiler. Mağara derinlere doğru uzanıyordu. Burada Orc kalabilme ihtimaline karşın bir süre derinlere doğru ilerlediler fakat uzun süre yol almalarına rağmen yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Uzun süre boş ve karanlık bir koridorda ilerlemek zaten sürekli ormanlarda yaşayan Abbott’ın sinirlerini bozmaya başlamıştı bile. Sanelorian herhangi bir kötülük sezmemesine rağmen merakına yenildiği için devam ediyordu. Ram’de mağaranın sonundan herhangi bir şey çıkacağına inanmıyordu. Uzun süre yürüyüp hiçbir şey bulamayan grubun geri dönmemesinin tek nedeni meraktı. Fakat büyük bir savaşın verdiği yorgunluk onların merakını yenecek gibi duruyordu. Sanelorian son bir umutla yüce Tyr’e dua etti : “Tyr ne yapmam gerektiği hakkında yol göster. Kötü yaratıkları öldürmek için bu dipsiz mağarada ilerlemeli miyim yoksa geri mi dönmeliyim?” Sanelorian kafasını istemeden geriye çevirdi. “Belki bir gün bu mağaranın sonunu keşfederiz ama o gün bugün değil.” Dedi Sanelorian. Grup buna içtenlikle katıldı ve aynı yoldan geri döndüler. Hepsinin aklı mağaranın derinliklerinde ne olabileceği hakkındaki tahminlerle doluydu. Acaba orayı bir gün gerçekten de keşfedebilecekler miydi?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sanelorian -- 23 Haziran 2012; 17:07:13 >







  • bulunsun ..
  • Bir kişi mi seviyor ya fantastik hikayeleri
  • frp nasıl oynayacağız burda ?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    frp nasıl oynayacağız burda ?

    Daha önce açtığım konunun amacı FRP oynamak değil. FRP anılarımız paylaşıp eğlenmek, aktif oyuncular için önerilerde bulunmak. Başlamak isteyenler için tanıtım ve yardım etmekti fakat dediğim gibi bilmediğim bir nedenden ötürü silindi.Ben de yeni biten oyunumuzun senaryosunu hikaye olarak Donanım Haber'e taşımak istedim okuyan olursa diye.

    Yazım yanlışı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sanelorian -- 22 Haziran 2012; 16:16:49 >
  • ben okurum :D
  • quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    frp nasıl oynayacağız burda ?

    Daha önce açtığım konunun amacı FRP oynamak değil. FRP anılarımız paylaşıp eğlenmek, aktif oyuncular için önerilerde bulunmak. Başlamak isteyenler için tanıtım ve yardım etmekti fakat dediğim gibi bilmediğim bir nedenden ötürü silindi.Ben de yeni biten oyunumuzun senaryosunu hikaye olarak Donanım Haber'e taşımak istedim okuyan olursa diye.

    Yazım yanlışı.

    iyide zarlar nasıl olacak oynarsak ?
    Edit: Oynayalım bir dh grubu kurarak



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Naples -- 22 Haziran 2012; 16:18:09 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    frp nasıl oynayacağız burda ?

    Daha önce açtığım konunun amacı FRP oynamak değil. FRP anılarımız paylaşıp eğlenmek, aktif oyuncular için önerilerde bulunmak. Başlamak isteyenler için tanıtım ve yardım etmekti fakat dediğim gibi bilmediğim bir nedenden ötürü silindi.Ben de yeni biten oyunumuzun senaryosunu hikaye olarak Donanım Haber'e taşımak istedim okuyan olursa diye.

    Yazım yanlışı.

    iyide zarlar nasıl olacak oynarsak ?
    Edit: Oynayalım bir dh grubu kurarak

    Dediğim gibi bu konuda amacım sadece Fantastik hikayeyi paylaşmak. Öbür konuda ise FRP severlere yardımcı olmaktı. Eğer FRP oynamaya gelirsek hiç bir şekilde masaüstünde verdiği zevki veremez fakat eğer çok talep olursa ve DM bulunursa ve gerçekten iyi bir zar sistemi ayarlanırsa ben oyuncu olarak katılabilirim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    frp nasıl oynayacağız burda ?

    Daha önce açtığım konunun amacı FRP oynamak değil. FRP anılarımız paylaşıp eğlenmek, aktif oyuncular için önerilerde bulunmak. Başlamak isteyenler için tanıtım ve yardım etmekti fakat dediğim gibi bilmediğim bir nedenden ötürü silindi.Ben de yeni biten oyunumuzun senaryosunu hikaye olarak Donanım Haber'e taşımak istedim okuyan olursa diye.

    Yazım yanlışı.

    iyide zarlar nasıl olacak oynarsak ?
    Edit: Oynayalım bir dh grubu kurarak

    Dediğim gibi bu konuda amacım sadece Fantastik hikayeyi paylaşmak. Öbür konuda ise FRP severlere yardımcı olmaktı. Eğer FRP oynamaya gelirsek hiç bir şekilde masaüstünde verdiği zevki veremez fakat eğer çok talep olursa ve DM bulunursa ve gerçekten iyi bir zar sistemi ayarlanırsa ben oyuncu olarak katılabilirim.

    Yazılarınızı bekliyorum o zaman




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    frp nasıl oynayacağız burda ?

    Daha önce açtığım konunun amacı FRP oynamak değil. FRP anılarımız paylaşıp eğlenmek, aktif oyuncular için önerilerde bulunmak. Başlamak isteyenler için tanıtım ve yardım etmekti fakat dediğim gibi bilmediğim bir nedenden ötürü silindi.Ben de yeni biten oyunumuzun senaryosunu hikaye olarak Donanım Haber'e taşımak istedim okuyan olursa diye.

    Yazım yanlışı.

    iyide zarlar nasıl olacak oynarsak ?
    Edit: Oynayalım bir dh grubu kurarak

    Dediğim gibi bu konuda amacım sadece Fantastik hikayeyi paylaşmak. Öbür konuda ise FRP severlere yardımcı olmaktı. Eğer FRP oynamaya gelirsek hiç bir şekilde masaüstünde verdiği zevki veremez fakat eğer çok talep olursa ve DM bulunursa ve gerçekten iyi bir zar sistemi ayarlanırsa ben oyuncu olarak katılabilirim.

    Yazılarınızı bekliyorum o zaman

    aynen :D




  • quote:

    Orijinalden alıntı: sert1914

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    frp nasıl oynayacağız burda ?

    Daha önce açtığım konunun amacı FRP oynamak değil. FRP anılarımız paylaşıp eğlenmek, aktif oyuncular için önerilerde bulunmak. Başlamak isteyenler için tanıtım ve yardım etmekti fakat dediğim gibi bilmediğim bir nedenden ötürü silindi.Ben de yeni biten oyunumuzun senaryosunu hikaye olarak Donanım Haber'e taşımak istedim okuyan olursa diye.

    Yazım yanlışı.

    iyide zarlar nasıl olacak oynarsak ?
    Edit: Oynayalım bir dh grubu kurarak

    Dediğim gibi bu konuda amacım sadece Fantastik hikayeyi paylaşmak. Öbür konuda ise FRP severlere yardımcı olmaktı. Eğer FRP oynamaya gelirsek hiç bir şekilde masaüstünde verdiği zevki veremez fakat eğer çok talep olursa ve DM bulunursa ve gerçekten iyi bir zar sistemi ayarlanırsa ben oyuncu olarak katılabilirim.

    Yazılarınızı bekliyorum o zaman

    aynen :D

    Part 1'i koydum




  • Part 2 geliyor yakında
  • lan ben yapıcaktım bunu. neyse.
  • hadı bıtane benden devamı var part 6-7ye kadar gıdısatına gore çok uzun ama oyuzuden hepsını koymıcam aaa ara paylaşarım

    Eski zamanlarda ejderhalar yaşarken bir krallık vardı adı fiore idi.Burada çok iyi savaşçılar vardı ve bu savaşçılar ejderhaların yardımıyla dunyayı karanlıktan kurtarmıştı.Bu karanlığı yaratan çok güçlü bir buyucu idi adi daha doğrusu ona takılan ad Oxia.Aslında Oxia bir şeytandı ve cehnemden kaçmıştı kara buyuyu cehnemde oğrenmişti.Dünyaya geldığınde bu dunyada eskıden yaşamış olan ırkları-Orc- ları canlandırmıştı.Dunyayı kendı krallığı yapmaya çalışıyordu ve bunu başarıyordu dunyanın nerdeyse tamamını almışken fiore deki güçlü savaşçılar ve 3 kadim ejderha Onları yendi şeytanı aydınlıkla oldurduler ve cesetını yaktılar 34 yıl sonra 764de Fiore de heryşey yerıne oturmaya başlamıştı ama ıyı gıdecekmıydı
    BOLUM 1:Malcoy
    Krallık ta bir han burda kendını malcoy olarak tanıtan bır adam vardı.hiçkimse onunla ilgili bir bilgi bilmiyordu.Havaya değişik bir his veriyordu.Barmenden bir bardak sek rum istedi tam o sırada ıçeri thomas olarak bılınen o bolgede unlu olan bir haydut ıçeri geldı ve malcoyun yanından geçerek barmene doğru gıtdı barmene:'Para hazırmı' diye sordu barmen ona:'Daha hazır değil ama yakında olacak'Dedi korkudan tıtredı baremn thomas cebınden sılahı çıkarıken malcoy adamın elını tutdu adam buna doğru dondu ve yumruk atdı ve 'Ne curetle elımı tutuyorsun pis koylu diye' diye yuzune bağırığ tukurdu malcoy yerden kalkarak elınde ateş topu oluşturdu herkez şaşkınlıktan tır tır tıtrıyordu ve elındekı ateş topunu thomasa atdı ve onu yere serdi.Adamınelınden tutup kınetık bir bağ oluşturdu elerının arasından herkez sevınçlıydı ama korkuyorlardı çunku karşıdakı bir buyucu idi.

    Malcoy ustundekı ceketı yere atdı ve atına doğru yoneldı adamla bırlıkte Malcoyun yuzu beyazdı hiçbir duygu taşımıyordu,Gozlerı maviydi saçları altın sarısı ıdı.Yakışıklı biri idi 30larındaydı en fazla.Tamatına bınmıştı aklına çocugu geldı çocugu 9 yaşında dunyalalar guzelı tatlımı tatlı bır kızdı onunda saçları sarı gozu maviydi ama o geçen yıl veba yuzunden olmuştu Malcoy biraz ağladı sonra goz yaşlarını sildi o dunyadakı son 1000 buyucuden bırı konseyın sekiz uyesınden en genciydi bu konsey kralın altında çalışyordu ve iç tehlikyeye karşı gorev yapıyordu Malcoy un aklına gorevı geldı gorevi orc gordugunu goren bir insanın bır koye bunu duyurmasından 10 gun sonra olmesıydı ve sadecebaşı bulunabilmişti.

    Atını başlente doğru suruyordu bu sırada bunları dusunurken başkente varmıştı heryer çoldu ama başken tçok gorekemlıydı kapısı bile 20metre idi altından yapılmıştı kapıdan ıçeri gırdı ve bakıldıgında ilk bolumde koyluler vardı tek tıp ev vardı 50metre kare duz kare evler dışı boyalı ve 2 kısılık yaşam çın çok guzeldı ama aslında bura şehırden bağımsızdı buyuk bır kapı ile şehirden ayrılıyordu.malcoy o kapıdanda içeri gırdınde karşısında koskocaman bınalar vardı sokaklarda insanlar vardı ve hepsının uzerınde tertemız pahalı gıysıler vardı bunlar kralııgın en zengılerı ve en onemlı kişileri idi buraya yapıldıgı tahrıden berı bıle gırılemedıgını anlatılırdı dusmanların.Buradan sonra karşıda Krallık sarayı vardı bu saray şehrın kucuk bır kısmını kaplıyordu ama en tepedeydı her yerı gumus ve altından suslu işlemelerle kaplıydı mukemel gorunuyordu krallık tarıhındekı en gorkemlı şeydı burdan ıçeri gırebilen bir kaç kışıden olabildiği için mutluydu ve içeri girdi konsey buarada alt katda 1.bına da ıdı ve oda oraya gırdı ve boş bır odaya adım atdı bakıldıgında ıçerden odaada kapı pencere ve duvarlar yok gıbı gozukuyordu burası buyulu bır yerdı bu sırada teker teker 7 buyucu belirdi ve konuşmaya başladılar ıcınden başkanları olan Malcoya merhaba genç buyucu dedı ne buldun dedı.malcoy birkaç kanıtım var vegerçek oldugunu dusunuyorum dedı bu sırada ıçlerınden bırı haraket edıp onu guclendırmeden yok etmelıyız dedı evet bahsetikleri o kara buyucu ıdı orclar geldıgıne gore oda gelmelıydı.başkan hayır dedı karmaşa yaratmamalıyız dedı malcoy bundan memnun gozukmuyordu ve odadan bır kapı yaraprak ayrıldı ve şehirden uzaklaşamay başladı bu ışı araştıracakdı




  • quote:

    Orijinalden alıntı: jo_be

    lan ben yapıcaktım bunu. neyse.

     Fantastik Hikaye Severler






     Fantastik Hikaye Severler



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sanelorian -- 22 Haziran 2012; 17:04:49 >




  • PART II – Finally! Lets Kill Some Orc

    Sanelorian Lord’a selam verdi. Diğerleri de Lord’u kendi bildikleri şekilde selamladılar. Lord :
    — Merhaba şövalye. Senin buradaki Tyr tapınağına hizmet ettiğini biliyorum. Bu kişileri tanıyor musun? Patlamayla ilgileri nedir bilir misin?
    — Evet Lord’um ben Tyr Tapınağı şövalyelerinden Sanelorian. Bugün tapınaktan çıkmış sokakta yürürken patlamayı duydum. Ne olduğunu anlamak üzere hemen olay yerine koştum. İlk gözüme çarpan bu iki kişi oldu ve yanlarına gittim. Daha konuşma fırsatı bulamadan korumalar bizi alıp buraya getirdiler. İnanın ben de bu patlamaya neden olan kişiye cezasını vermeyi sizin kadar çok istiyorum.
    — Peki Sanelorian. İlgin için teşekkürler. O zaman size gelelim bakalım. Anlatın bu patlamayla ilginiz nedir? O loncaya girerken ve çıkarken görülmüşsünüz. Çıktığınızda da bina havaya uçmuş. Ben buna tesadüf demem. Anlatın bakalım.
    Elf olan tekrar ufak ve zarif bir selam verdi ve konuşmaya başladı :

    — Lordum. Benim adım Abbott arkadaşım ise Ram. Patlamada bizim herhangi bir suçumuz yoktur. Biz Trilon’dan Taş Ustaları Loncası tarafından verilen bir görevi kabul ettik. Ve görevimiz Trilon’dan buradaki Ticaret Loncasına bir sandık götürmekti. Sandığı hiçbir şekilde açmamamız gerektiği söylenmişti. Söylendiği gibi de açmadık ve sandığı buradaki loncaya ilettik. Lonca’da bize teşekkür edip ödülümüzü verdikten sonra ayrıldık ve bir patlama oldu. Daha sonra ise bizi buraya getirdiler. Yani patlamanın sorumlusu biz değil bize bu görevi veren kişidir. Bize görevi veren kişiye gelirsek ismi Jack Yellowbeard. Taş Ustalarından olduğunu söyledi ve bize bu görevi verdi.

    Lord :
    — Peki Elf Savaşçısı. Sana inanıyorum. Zaten üzerinde bir kötülük olsa Tyr Tapınağı bunu sezer ve seni öldürmek için elinden geleni yapardı. Bu yüzden suçsuz olduğunuza inanıyorum. Zaten son zamanlarda gelişen olaylara da baktığımızda Taş Ustaları Loncası’nın böyle bir harekette bulunması beni çok şaşırtmadı. Onlara bir şekilde gözdağı vereceğiz.

    Sanelorian:
    — Bu patlamaya sebep olan her kimse cezasını bizzat ellerimle vermek isterim Lord’um!
    — Sakin ol genç savaşçı! Bunun da zamanı gelecek. Ama bu patlamaya sebep olduktan sonra Jack Yellowbeard’ın ortalıkta dolaşmayacağına emin olabilirsiniz. O yüzden onun hakkında gerekli bilgiyi alana kadar ona karşı herhangi bir hamlede bulunmamalıyız. Fakat başka bir konuda üçünüzün yardımına ihtiyaç duyabilirim. Son zamanlarda ticaret yollarımıza Kuzey Orman’ından gelen pis orklar dadandı ve bu pislik yaratıklar ticaretimizi çok kötü etkiliyor. Eğer Kuzey Ormanı’na gidip bu Ork’ları öldürürseniz şehrimize çok yararınız dokunmuş olur. Hem siz ikiniz de bana iyi niyetinizi kanıtlamış olursunuz.

    Bu görev Sanelorian içi adeta bir ödüldü. Abbott'ınsa Orklara karşı kişisel bir düşmanlığı vardı. O daha çok küçükken ormanlarını Ork'lar yakmış, onu evsiz ve ailesiz bırakmışlardı. Ram ise bir keşiş olarak düzensizlik yaratan yaratıkları hiç sevmezdi. Hem de bir Lord’la aralarının iyi olmaları hepsinin yararınaydı. Hem Abbot ve Ram de bu sandığı kendilerine veren Jack Yellowbeard’ı öldürmek istiyorlardı. Hayatları o adam yüzünden tehlikeye girmişti. Hatta iki arkadaşları da ölmüştü. Görevi kabul etmemek için hiçbir nedenleri olmayan grup, Lord’un teklifini kabul etti. İlk defa gerçek kötülükle savaşacak olan Sanelorian’sa hayatında hiç olmadığı kadar heyecanlıydı.




  • Takip ediyorum, devam.
  • PART III – Hit the Road Jack

    Lord görev için gerekli mühimmatları sağlaması için defterdarı görevlendirip grubun yanından ayrıldı. Defterdar bu savaşta gerekli olabilecek silahları almaları için onları silah deposuna götürdü. Silah deposunda duvarlara asılmış kaliteli yaylar,kılıçlar, baltalar ve isteyebilecekleri tüm silahlar vardı. Odanın sağ köşesinde yerde sadakların içinde oklar bulunuyordu. Odanın öbür duvarında ise raf üzerinde zırhlar duruyordu. Sanelorian kendisi için güzel uzun bir kılıç ve tahta bir kalkanla üstüne giyebileceği deri bir zırh aldı sadece. Abbot ise daha çok okçuluk üzerine silahlara yöneldi. Kaliteli bir yay ve birkaç sadak ok almıştı. Sanelorian anlamıştı ki. Elf’in uzmanlık alanı oklardı. Kendisinin de yayda iyi olduğunu düşündü ve bir yay da kendisine aldı. Ram ise etraftaki silahları beğenmez gözlerle bakıyor ve defterdara ilginç silah isimleri soruyordu. Sonunda defterdar bir savaş ganimeti olarak bulduklar yıldız şeklinde sivri bir şeyi verdi Ram’e. Ram bunu görünce gözleri parladı. Sanelorian ise bunun gereksiz olduğunu düşündü. En fazla birinin derisine girip acıtacak güçte bir şeydi. Ama Sanelorian’ın anladığı kadarıyla Ram silahlarla değil çevikliği ve kas gücü sayesinde yumrukları ve vücuduyla dövüşen bir savaşçıydı. Odadan çıkarken Sanelorian : “Hey Ram! Zırh almayı unuttun!” Ram: “Hahaha! Ben çıplak dövüşürüm şövalye!” Sanelorian Ram’deki özgüvene hayran kalmıştı fakat hala bir savaşta çıplak ve silahsız dövüşmek gözüne çok ama çok tehlikeli geliyordu.

    Gerekli teçhizatı sağladıktan sonra grup vakit kaybetmeden Kuzey Ormanı’na doğru yol almaya başladı. Yolda birbirlerini yavaş yavaş tanımaya başladılar.

    Sanelorian: “Bildiğiniz üzere ben Sanelorian. Tyr’in adaleti için savaşan bir şövalyeyim. Kötü olan her varlığı yok etmek benim görevim. Kılıç kullanmayı çok iyi bilirim ve aynı zamanda yay eğitimi de aldım. Tyr’in güçleriyle donatılmış bir şövalye olarak her kötülükle baş edebilecek güçte olduğuma inanıyorum.”
    Abbot: “Ben de Abbot. Okçuluk benim işim. Bu görevde sen kılıcınla savaşsan daha iyi olur. Ayrıca okçuluk dışında iz sürme ve yol bulma konularında da bana güvenebilirsin. Ormanlar benim evim gibidir. Ayrıca Ork’lardan ben de nefret ederim. Tanrın Ork’ları sevmiyorsa Tanrı’na saygı duyuyorum.”
    Ram: “Evet o haklı. Çok uzun süredir birlikte olmasakta Abbot şimdiye kadar yön bulma ve iz sürme konusunda bizi yanıltmadı. Oku iyi kullanıyor fakat tek sorunu yayı biraz fazla germesi!” Diyerek gülmeye başladı ve gülerek devam etti : “Geçen seferde yayını kırmıştı da!” Abbott baya utanmış gözüküyordu ve Ram’in omzuna sus dercesine yavaş bir yumruk attı. Ram gülmesini zar zor toparlayarak devam etti. “Neyse! Ben de senin gibi bir tapınakta yetiştirildim. Bize tapınakta vücudumuzu nasıl kontrol edeceğimizi ve vücudumuzu nasıl bir silah olarak kullanabileceğimizi öğrettiler. Bu yüzden çok fazla silah ve ya zırh kullanmam. Ve tapınakta bize öğretilen en önemli şey ise her zaman adaletli olmaktır. Her canlıya. Bu yüzden ben de kötülüğü seven bir insan değilimdir. Düzgün ve kuralcı bir insanım. Her şeyde bir denge olduğuna inanırım ve bunun için savaşırım. Normal bir insandan çok daha çevik ve hızlıyımdır. Savaşta bana güvenebilirsiniz!
    Bu konuşmalardan sonra Sanelorian göreve doğru insanlarla gittiğini anlamıştı. Kötülükle açık açık savaşmasalar da ikisi de kötülüğü sevmeyen savaşçılardı. Birbirlerini tamamlayan özellikleriyle bu görevi zorlanmadan atlatabileceklerine emindiler.
    Kuzey Ormanı’na çok yaklaşmışlardı. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı.
    Abbot: Bugün biriyle savaşamayacağız gibi duruyor. Akşam ormanın kıyısında kamp kuralım. Sabah dinlenmiş bir şekilde Orklarla savaşırız.
    Ram: Bana uyar. Bir uykuyu kim istemez ki!
    Sanelorian: Peki o zaman. Kamp kurduğumuzda siz uyuyun. Ben gece gelecek herhangi bir kötülüğe karşı nöbet tutacağım.
    Abbot: Peki o zaman. Çok yorulursan nöbeti ben devralabilirim. Zaten kamp yapabileceğim bir yeri gözüme kestirdim gibi.

    Biraz daha yol aldıktan sonra ağaçların sıklaştığı bir yere kamp kurdular. Bir ateş yaktıktan sonra Abbot ve Ram derin bir uykuya daldı. Sanelorian’sa zaten ilk görevinin heyecanıyla uyumak istemiyordu. Kuş cıvıltıları bitip daha vahşi hayvanların sesleri duyulmaya başlamıştı. Sanelorian kötülükle ilk savaşına fazlasıyla hazırdı!




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    quote:

    Orijinalden alıntı: chaosseko

    quote:

    Orijinalden alıntı: Naples

    frp nasıl oynayacağız burda ?

    Daha önce açtığım konunun amacı FRP oynamak değil. FRP anılarımız paylaşıp eğlenmek, aktif oyuncular için önerilerde bulunmak. Başlamak isteyenler için tanıtım ve yardım etmekti fakat dediğim gibi bilmediğim bir nedenden ötürü silindi.Ben de yeni biten oyunumuzun senaryosunu hikaye olarak Donanım Haber'e taşımak istedim okuyan olursa diye.

    Yazım yanlışı.

    iyide zarlar nasıl olacak oynarsak ?
    Edit: Oynayalım bir dh grubu kurarak

    Dediğim gibi bu konuda amacım sadece Fantastik hikayeyi paylaşmak. Öbür konuda ise FRP severlere yardımcı olmaktı. Eğer FRP oynamaya gelirsek hiç bir şekilde masaüstünde verdiği zevki veremez fakat eğer çok talep olursa ve DM bulunursa ve gerçekten iyi bir zar sistemi ayarlanırsa ben oyuncu olarak katılabilirim.

    Yazılarınızı bekliyorum o zaman

    Evet arkadaşlar okuduysanız öneri eleştiri bekliyorum :) Şöyle olsa daha iyi olurdu böyle daha iyi olmuş bak falan. Eleştirilere açığım.




  • Neden başlıklar İngilizce?
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.