Şimdi Ara

Evrim Teorisi ve Dinler (8. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
256
Cevap
2
Favori
4.789
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • evrim ve din diye konu açılmış ama evrimle ilgili bir tane soru sorduk hiçkimse açıklayamadı..

    evrime inananlar belli ki birileri evrim var dedi diye inanmış, kimse evrimi tam anlamı ile açıklayamıyor..inanmayanlar da mutlaka evrime inanmak zorunda çünkü başka tutunacak dalları yok mecburen inanıyor.. birileri var dedi diye inanıyor yoksa anladıklarından ve kabul edebildiklerinden değil..amipin kendi kendine dinozor olduğuna inanmak saçma ve gülünçtü zaten.
  • mr.jk M kullanıcısına yanıt
    Sen önce tanrının varlığını ispatla.

    Konu açılmışken amipten çok hücreliye geçişi anlatalım.

    Bir daha sefere örneğin terliksi beyinli atalarından maymun zekalı atalarına vede nasıl evrim yoluyla file dönüştü onu anlatırız.

    1-Doğal koşullar oluştuktan sonra yüzmilyonlarca yıl içinde belirli maddeler bir araya gelerek ilk DNA ve arkasından amipe benzer tek hücreli canlılar.

    2-yine yüzmilyonlarca yılda tek hüçrelinin Evrimsel Süreç Tek Hücrelilikten Çok Hücreliliğin Evrimi ve Kambriyen Patlaması Başlangıcı (900 - 635 Milyon Yıl Önce)

    Evrim Teorisi ve Dinler


    Canlılığın Evrimi'nde doğal süreçlerle var oluşlarını açıkladığımız koaservatlardan nasıl günümüz prokaryotlarına kadar gelecek evrimsel sürecin nasıl gerçekleştiğini, bu süreçte ökaryotların nasıl evrimleştiğini ve hangi noktada, nasıl fotosentezin başladığını ve bunun sonuçlarını mümkün olduğunca detaylı bir şekilde ele almıştık. Bu yazımızda ise bu tekil hücrelerin nasıl günümüzde envai çeşit bulunan çok hücreliliğe adım attığına değineceğiz. Yani 3.8 milyar yıldan başlayıp, 1 milyar yıl kadar öncesine geldiğimiz bir önceki yazımızdan başlayarak zaman tünelinde ilerlemeye devam edeceğiz. Umuyoruz ki tüm okurlarımıza faydalı olacaktır.

    Tek hücrelilikten çok hücreliliğin evrimi genellikle Kambriyen Patlaması denen bir olay ile ilişkilendirilmektedir. Bu metaforik "patlama", canlılık çeşitliliğinin bir anda sayıca artması, kısaca Evrim'in aşırı miktarda hız kazanmasıyla ilişkilendirilir. Öte yandan Evrim Karşıtları konudan uzak oldukları için Kambriyen Patlaması'nı tıpkı mutasyonlara yaptıkları gibi abartarak Evrim'in merkezine çekmeye çalışmakta ve Kambriyen Patlaması ile ilgili araştırmalara kulak asmadan, sadece "kısa sürede meydana gelen aşırı çeşitlilik" kavramı üzerinde durmaktadır. Şimdi, tek hücrelilikten çok hücreliliğin evrimi ile birlikte gelen çeşitliliğin sebeplerini anlamak için, Kambriyen Patlaması denen olayın gelişimine bakalım:

    Kambriyen Öncesi Dönem (yani yazı dizimizin bu yazısına kadar incelediğimiz dönem), Dünya tarihinin en uzun dönemidir ve Dünya'nın ilk oluştuğu zaman olan 4.6 milyar (4600 milyon) yıl öncesinden, 542 milyon yıl öncesine kadar sürer. Bu, Dünya'nın günümüze kadarki tüm ömrünün %88'ine eşittir. Canlılık (ilk koaservatlar), hatırlayacağınız üzere Dünya'nın oluşumundan yaklaşık 600-800 milyon yıl sonra, günümüzden 3.8-4 milyar yıl önce ortaya çıkmıştır. Çok uzun yıllar (Kambriyen Dönemi'ne kadar) Dünya'ya sadece tek hücreli bakteriler hükmetmiştir. Günümüzde bulunan en eski bakteriler, bundan 3.8-3.46 milyar yıl öncesine aittir.

    İlk çok hücreli canlılara ise ilk defa bundan yaklaşık 700-900 milyon yıl önce rastlamaktayız. Yani yaklaşık 160-360 milyon yıl boyunca, ilk çok hücreli canlılar yumuşak vücut formlarıyla evrimleşmiştir. Bundan 542 milyon yıl önce ise ilk defa sert kabuklu canlılar evrimleşmeye başlamıştır. Karmaşık yapılı ve çok hücreli en eski fosil, bundan 600-580 milyon yıl öncesine aittir.

    Bundan 544 milyon yıl önce ise, ilk defa canlı türleşmesi olağandışı hızlanmaya başlamıştır ve küçük kabuklu canlılar birdenbire türleşmeye başlamıştır. Daha sonrasında da "Kambriyen Patlaması" diye bilinen olay gerçekleşmiş ve canlılık büyük bir hızla farklılaşmaya başlamış, yepyeni türler, büyük bir hızla evrimleşmiştir.
    "Patlama" Ne Demektir?

    Genellikle jeolojik çağları büyük doğa olayları (göktaşı, yanardağ, kitlesel yok oluş, vb.) kapatıp açar. Ancak Kambriyen Dönemi'ni başlatan olay, Kambriyen Patlaması denen ve aslında bir metafor olarak kullanılan olaydır. Bu dönemde, canlılar büyük bir hızla evrim geçirip farklılaşmıştır. Buna, Evrimsel Yayınım (Evolutionary Radiation) diyoruz. Buradaki "radyasyon" bildiğimiz anlamıyla radyasyon demek değildir. Evrimsel Radyasyon, türlerin büyük bir hızla farklılaşarak türleşmesi demektir. "Patlama" kelimesi, bu radyasyon yerine kullanılmaktadır ve canlı sayısındaki "patlama"dan bahsedilmektedir. Ve ne yazık ki tekrar döneceğimiz üzere genellikle bildiğimiz "patlama"ların ani olmasından ve ilk zamanlarda bu canlı çeşitliliğindeki artışın sadece birkaç on milyon yılda olduğu sanıldığı için bu metafor kullanılmakta, sanki çok çok kısa bir sürede aşırı bir Evrim gözlenmekteymiş gibi bir algı oluşmaktadır. Halbuki Kambriyen Patlaması denen olayın gelişimi 900 milyon yıl öncesinden 510 milyon yıl öncesine kadarlık devasa bir dönemi kaplar. Sadece bu süreçte olan olayların Evrimsel Süreç açısından bir eşiği aşması sonucu yaklaşık 50-60 milyon yıllık bir süre içinde türleşmede hızlanma görürürüz. Ki 50-60 milyon yılın ne demek olduğunu anlamayan insanlar ancak bu süreyi "kısa" olarak değerlendirecektir, Evrimsel Süreç açısından göreceli olarak kısa bir süreden bahsediyor olsak da...
    Kambriyen Patlaması'nın Nedenleri

    Kambriyen Patlaması, bilim insanlarının oldukça ilgisini çeken bir olaydır. Üzerinde pek çok bilim adamı çalışmış, hatta Stephen Jay Gould gibi büyük Evrimsel Biyologların "Sıçramalı Evrim Kuramı" gibi kuramlar keşfetmelerine sebep olmuştur. Peki böylesine büyük bir türleşme, neden gerçekleşmiş olabilir? Bunun için birkaç sebep ileri sürülmektedir:

    1) Oksijen Düzeylerindeki Artış

    Oksijen düzeyi, bütün zamanlarda sürekli olarak değişmiştir. Bu değişimler, kıta hareketlerinden canlılık dağılımına kadar pek çok etkene bağlı olarak gerçekleşmektedir. Geçmişimize baktığımızda, Oksijen düzeylerinde şu tip dalgalanmalar görürüz:

    2.5 milyar yıl öncesi (ilk fotosentetik bakteriler) ile 550-600 milyon yıl öncesi (Kambriyen "patlaması") arasında Oksijen düzeyleri sürekli olarak artmıştır (Kambriyen Dönem'de %13'lerdedir ancak sürekli bir artış vardır). Kambriyen Patlaması sırası ve sonrasında artan canlı miktarı, Oksijen üretim/tüketim düzeyini dengelemiştir ve 250 milyon yıl kadar bir süreyle Oksijen düzeyi sabit kalmıştır. Sonra, çok hücreli bitkilerin karaları işgal etmesiyle, Oksijen düzeyleri akıl almaz düzeyde fırlamış ve 250 milyon yıl önce en yüksek düzeye ulaşmıştır (atmosferde %28'lere kadar). Bu sırada karaya çıkan bazı hayvanlar devasa boyutlara ulaşmıştır. Geç Permiyen'de tekrar düşüş yaşanmış (%15'lere) ve bu büyük formlar düşük düzeylere adapte olamamışlar ve soyları tükenmiştir. Günümüzde Oksijen düzeyi %21 dolaylarındadır ve artmaktadır.

    Kambriyen Patlaması'nın en önemli sebeplerinden biri olarak bu Oksijen artışları görülmektedir.
    2) Kartopu Dünya

    Dünya tarihi, pek çok buzul çağına sahnelik etmiştir. Bunlardan biri de Kambriyen Patlaması'ndan hemen önce meydana gelen bir buzul çağıdır. Bu buzul çağı oldukça sert geçmiş ve Dünya adeta bir "kartopu"na dönüşmüştür. Böyle durumlarda, daha önce de açıkladığımız Türleşme dahilinde (bkz: Türleşme Yazı Dizisi) genetik sürüklenme, genetik darboğaz etkisi gibi etkiler sebebiyle evrimleşme konusunda ciddi bir artış görülür. Yine de bu açıklamayla ilgili bazı sorunlar vardır; çünkü buzullar, büyük bedenlerin evrimleşmesini hızlandırmak yerine azaltabilir. Bu gibi yan etkiler, buzul çağlarını bir sebep olarak gösterebilmeyi zorlaştırmakta; ancak imkansız kılmamaktadır.
    3) Gelişimsel ve Genetik Açıklamalar

    Bir grup bilim insanı, Kambriyen Patlaması'nı genetik materyalde meydana gelen değişimlere bağlamaktadırlar. HOX genleri gibi gelişimi etkileyen genlerde meydana gelen mutasyonlar sonucu bol bulunan habitatlar kolayca büyük canlı formları tarafından işgal edilmiş olabilir. Bu noktada habitatların henüz hiçbir canlı tarafından işgal edilmemiş olması, önemli rol oynamaktadır.

    4) Ekolojik Açıklamalar


    Az önce değindiğimiz gibi, henüz işgal edilmemiş (çünkü daha işgal edecek çok hücreli hiçbir canlı yok) geniş habitatlarda yayılma imkanı bulan canlılar, bol Oksijen'in de varlığı sayesinde kolayca evrimleşmiş ve gittikleri habitatlara uyum sağlamaya başlamış olabilirler. Bu sırada oldukça ciddi bir biçimde işleyen Karşılıklı Evrim (Co-Evolution) de önemli rol oynamıştır. Yani yeni yeni kurulmaya başlayan av-avcı ilişkileri ilk etapta bir dengeye ulaşmadığı için, tüm Evrim Mekanizmaları son derece sert bir şekilde işlemektedir. Bu da Evrim'in hızını arttırmaktadır. Günümüze böyle bir patlama yaşanmamasının sebebi, son birkaç on milyon yıldır çok ciddi bir doğa olayının yaşanmamış olmasıdır (devasa göktaşı çarpmaları veya volkanik faaliyetler; canlılık yaşamının çoğunu riske atabilecek doğa olayları).

    Kambriyen Patlaması'nı, ciddi açıklamalara gerek görülen bir olay olarak görmeyen bilim insanları da vardır. Bu insanlar, basitçe bu olaya, aşılan bir "eşik" olarak bakarlar. Yani son 4 milyar yıldır gittikçe gelişen tek hücreli yapılar, sonunda yeterince genetik farklılaşmaya ulaşarak, böyle bir çeşitlenmeye gitmişlerdir. Bu bilim insanları, bu olayı büyütmemek gerektiğini düşünmektedirler. Evrim Ağacı olarak biz de buna katılıyoruz. Bu olay da, diğer tüm olaylar gibi tipik doğa olaylarıdır; tek farkı büyük miktarda canlı grubunu etkilemesidir. Elbette nedenleri incelenmeli; ancak her şeyin kilit noktası haline getirilmekten kaçınılmalıdır.
    Gerçekten Bir Patlama Mı?

    Bu aslında gerçek bir patlama ya da anormal bir durum değildir. Sadece Evrimsel Biyoloji'nin ilk dönemlerindeki veri eksikliğinden kaynaklanan bir yanlış anlaşılmadır. 1930'lu yıllarda en eski çok hücrelilerin 600 milyon yıl önce yaşadığı sanılmaktaydı, çünkü elde daha eskiye ait bir veri yoktu. Ve 542 milyon yıl kadar önce çeşitlilik bir anda artmaya başlayınca, sadece 60 milyon yıl kadar kısa bir sürede nasıl bu çeşitliliğin fırladığı soru işareti olmaya başlamıştı. Evrim Karşıtları bunu kullanarak, sanki bu patlama bilimsel olarak açıklanamazmış gibi davranmaya ve lanse etmeye başladılar. Ne var ki, sonradan yapılan çalışmalarda günümüzden 900 milyon yıl öncesine kadar giden, ilkin çok hücreli veya koloni türler keşfedildi. Bu sayede, Kambriyen Patlaması'nın olabileceği süre, 60 milyon yıldan 300 milyon yıla kadar uzadı ki bu son derece normal bir süredir.

    Ancak unutmamak gerekir ki, 60 milyon yıl bile, yukarıdaki sebeplerle canlıların bu kadar hızlı çeşitlenmesi için yeterli bir süredir. Hele ki yukarıdaki faktörler ve çevresel şiddetli değişimler, 300 milyon yıl gibi bir süreye yayıldığında, canlıların bu hızlı çeşitlenmesi kolayca açıklanabilecektir. Yani artık "Kambriyen Patlaması" bilim insanları için halen eğlenceli bir uğraş, ancak bir gizem değildir. Evrim Karşıtları içinse halen bilimin 300 yıl gerisinden geldiklerini gösterir bir mihenk taşıdır.

    Şimdi, tek hücrelilikten çok hücreliliğin evriminin Kambriyen Patlamasına yol açan süreçteki gelişimine bir göz atalım:

    İlk olarak, çok hücreliliğin Dünya tarihinde bir kere değil, düzinelerce defa evrimleştiği bilinmektedir. Yani çok hücreli organizmalar, ortak bir kökeni paylaşsalar da, o kökendeki tek bir popülasyondan farklılaşarak çok hücreli hale gelmemişlerdir. Pek çok farklı popülasyonun evrimiyle farklı farklı çok hücreli canlılar meydana gelmiştir. Günümüzde net olarak bildiğimiz bir konu, tek hücrelilikten çok hücreliliğe geçişin kolonileşme ara basamağıyla gerçekleştiğidir. Buna az sonra değineceğiz.

    Yukarıda da değindiğimiz gibi karmaşık yapılı çok hücrelilerle ilgili elimizdeki en eski fosiller, 700 ila 900 milyon yıl öncesine kadar gitmektedir. Ancak çok hücreli organizmaların fosillerinin yoğun olarak 580 milyon yıl öncesinde, yani Kambriyen Patlaması denen olaydan 40 milyon yıl öncesinde rastlanmaktadır. Karmaşık olmasa bile çok hücreli olan ilk fosiller ise günümüzden 900 milyon yıl öncesine kadar gitmektedir. Bu, Evrim'in kademeli olarak gerçekleştiğini oldukça güzel bir şekilde gösteren bir durumdur.

    Sadece ökaryotlar değil, prokaryotlar da çok hücreli yaşama geçebilmiştir, özellikle de Dünya'nın ilkin oksijen pompası olan siyanobakteriler. Bilim insanlarının bulguları, tek hücrelilikten çok hücreliliğe geçişin son derece basit bir adım olduğunu, hatta normalde tek hücreli olarak yaşayan organizmaların kimi zaman geçici olarak ancak uzun süreler çok hücreli gibi davrandıklarını ortaya koymuştur. Günümüzde bilim insanları için tek hücrelilikten, çok hücreliliğe geçişi açıklamak kolaydır. Bilimin daha çok üzerinde durduğu nokta, çok hücrelilerin nasıl bu kadar kompleks özellikler kazandığıdır ki bunu inceleyen bilimin adına Evrimsel Biyoloji denmektedir.

    Çok hücreliliğin avantajlarına bakacak olursak:

    Yüksek Organizasyon Düzeyi: Tek hücreli canlılar genel olarak daha dağınık ve bireysel yaşayan, dolayısıyla avlanmaya daha açık türlerdir. Ancak çok hücreli bir canlı, daha organize bir şekilde yaşayabilir ve bu sayede hem avcılarından korunma şansı artar (baskın olarak tek hücreli canlılardan oluşan bir ortamda, 100 hücre büyüklüğünde bir çok hücreli olduğunuzu hayal edin), hem de avlanma şansını oldukça yükseltebilir.
    Yüksek İş Bölümü: Hücrelerin koloni halinde yaşamaya başlamaları, kendi aralarında iş bölümü yapabilmelerini sağlamaktadır. Daha doğrusu, belli açılardan iş bölümü yapabilen koloniler avantajlı hale geçerler (bir sonraki maddeden dolayı) ve bu sayede popülasyon içerisinde çok hücrelilik sabitlenebilir.
    Düşük Hücre Başına Düşen Enerji Harcaması Oranı: Tek hücreliler, tüm işlerini tek başlarına görmek zorundadırlar. Ancak yukarıda izah ettiğimiz gibi, iş bölümü yapmaya başlayan hücreler, bazı konulardan feragat ederek enerjilerini kendi özelleştikleri alanda kullanabilirler. Örneğin besin sindirimi için özelleşen hücreler, Evrim Ekonomisi'ne de uygun bir şekilde, sadece ya da en azından yoğunluklu olarak sindirim enzimleri üretirler. Ancak hareketten sorumlu hücreler, daha ağırlıklı olarak sil ya da kamçı hareketi için enerji harcarlar. Bu da enerji ekonomisinin artması demektir.
    Yüksek Hücre Hacmi: Daha özelleşmiş olan hücreler, büyümek için de daha fazla enerji harcayabilirler ve böylece toplam yüzey hacimlerini arttırabilirler. Bu, normalde tek hücrelilerde yüzey alanı-hacim oranının aşırı azalmasından ötürü bölünmeyle sonuçlanır; ancak çok hücreli bireyler, kendi içlerine kıvrılıp, iş bölümünden faydalanarak bu dezavantajları atlatabilirler.

    Avantajlar, bu şekilde arttırılabilir; ancak bir de dezavantajlar vardır ki günümüzde tüm tek hücrelilerin, çok hücreliliğe evrimleşmemesinin sebepleri burada yatmaktadır:

    Kontrolsüz Hücre Bölünmesi (Kanser): Bu olay, hepimizin oldukça aşina olduğu bir durumdur; ancak bizler genel olarak hep insan tabanlı düşünmeye meyilliyizdir. Halbuki mitozun basamaklarının bozulmasına sebep olacak bir mutasyon meydana geldiğinde, herhangi bir tek ya da çok hücreli kontrolsüz olarak bölünmeye başlayabilir. Tek hücrelide bu hiçbir soruna sebep olmazken (ya da çok az soruna sebep olurken), çok hücrelinin yapısal kompozisyonunun bozulmasına ve toplu ölüme sebep olabilir. Bu, çok hücrelilerin baş etmesi gereken ana problemdir.
    Yüksek Besin/Enerji İhtiyacı: Her ne kadar tek bir hücreye düşen enerji ihtiyacı azalsa da, bir organizma olarak hücrelerin toplamının enerji ihtiyacı eskisiyle kıyaslanmayacak kadar fazladır. Bu da, daha fazla mücadele demektir. Besin bulmak, her ne kadar çok hücreliler için biraz daha basitse de, halen oldukça zor ve yüksek adaptasyon oranlarını gerektiren bir olaydır.
    Güçlü Var Olma Savaşı: Yukarıdaki besin mücadelesinden farklı olarak, çok hücrelilerin var olma mücadelesi, tek hücrelilere göre çok daha sert ve çeşitli olmaktadır. Bu sebeple, çok hücreliler üzerinde en azından diğer türlere karşı var olma mücadelesi bakımından çok yoğun bir baskı bulunmaktadır. Bu da, çok daha seri evrim geçirme zorunluluğu, dolayısıyla esas amaç enerjiden tasarruf iken, tasarruf edilen enerjinin bir kısmının evrime harcanması zorunluluğunu doğurmaktadır (gerçi tek hücrelilerde de yüksek hızda bölünme zorunluluğu bu durumu dengelemektedir).

    Avantajlar ve dezavantajlar sayıca arttırılabilir; ancak temel olanları bunlardır. Ve dezavantajların varlığı, dediğimiz gibi bakteriler, arkeler ve bazı protistaların neden tek hücreli kalmaya devam ettiklerini net bir şekilde açıklamaktadır.

    Tek hücrelilerden çok hücrelilere geçişte bazı temel koloni basamakları bulunmaktadır. Bunların başında, neredeyse herkesin bileceği Volvox kolonisi gelmektedir.
    1) Volvox Kolonisi
    Evrim Teorisi ve Dinler


    Volvox, ilk olarak mikroskobun mucidi olarak anılan Antonie van Leeuwenhoek tarafından 1700 yılında keşfedilmiş bir organizmadır. Temel olarak Bitkiler Alemi'nde yer alan Volvox, bir koloni cinsinin genel adıdır. Volvox kolonisinin Triyasik Dönem'de, günümüzden 200 milyon yıl önce evrimleştiği düşünülmektedir. Dolayısıyla aslında doğrudan tek hücrelilikten çok hücreliliğe ana geçişlerden birinin kahramanı değildir; ancak bu, hem gelecekte olmayacağı anlamına gelmez, hem de tek hücreliliğin Volvox benzeri bir tipte çok hücreliliğe geçebileceğini gösterir.



    Volvox'un bu kadar meşhur olmasının sebebi, tek hücreli bitkilerin çok hücreli bitkilere evrimini modelleyen bir cins olmasıdır. Koloni içerisindeki her bir hücre, bir yeşil algdir. Tatlısuda yaşayan Volvox kolonisi, tek bir koloni içerisinde 5000 kadar hücre bulundurabilir. Küresel bir geometriye sahip koloninin dış ortamla temas eden hücreleri, hareket konusunda özelleşmiş kamçılara sahiptir. İç kısımdaki hücrelerde bu özellik görülmez. İç kısımda kalan hücrelerin ise iki temel görevi vardır: Bir grup hücre, metabolik faaliyetlerin sürdürülmesi konusunda özelleşmiştir, bir diğer grup ise üreme hücreleri olarak görev yapmaktadır. Üstelik Volvox kolonileri tek cinsiyetli veya çift cinsiyetli olabilmektedir; yani erkek Volvox kolonisi erkek üreme hücreleri üretirken, dişiler yumurtalar üretmektedir.

    Volvox kolonisinin 45 farklı türü bulunmaktadır ve bu türler üzerinde yapılan ayrıntılı araştırmalar çok ilginç bir bulguyu ortaya çıkarmıştır: Bir hücrenin, en azından yeşil alglerin tek hücreliden çok hücreliliğe evrimleşmesi 35 milyon yıl kadar almaktadır. Bu da bize Kambriyen Patlaması öncesi, sırası ve sonrası hakkında önemli bilgiler vermektedir. Sürenin hiç de kısıtlı olmadığını görmekteyiz. Zaten çok hücrelilik, Kambriyen Öncesi dönemde başlamıştır. Kambriyen Patlaması'nda ise sadece yüksek hızda evrimsel yayınım gerçekleşmiştir -ki bunu diğer yazıda anlatmıştık.

    2) Chlamydomonas

    Bu koloni, Volvox'tan farklı olarak Protistalar Alemi'ndedir ve bir koloni değildir. Ancak çok hücreliliğin çalışılmasında önemli bir tek hücreli olarak görev almaktadır. Çünkü Chlamydomonas, Volvox ile yakın benzerlik göstermekte ve çok hücreliliğe atılan ilk adım olarak görülmektedir. Chlamydomonas, normalde kamçılı bir protista olmasına rağmen, bu kamçısı sürekli değildir. Bölünme sırasında, etraftaki kimyasalları kullanarak kamçıları sentezleyecek enzimler üretilir ve böylece normalde pasif olarak hareket edebilen Chlamydomonas, aktif hareket edebilir hale gelir. Chlamydomonas, 4 bölünmeye kadar farklı bireyler olarak davranmaz, yani bölünme sonrasındaki 16 hücre, birbirine yapışık olarak kalır. Ancak daha sonra, bu yapılar birbirlerinden ayrılır ve tekil hücreler olarak yaşamlarına devam ederler. İşte bu sebeple Chlamydomonas, çok hücreliliğe geçişte önemli bir basamak olarak görülür.

    Evrim Teorisi ve Dinler


    Özetleyici bir yol haritası çıkarmak gerekirse, günümüzden 3.8 milyar yıl önce ilk canlılık başlamış, 2.5 milyar yıl kadar önce ilk fotosentetik bakteriler evrimleşmiş, 750 milyon yıl öncesine kadar tek hücrelilik hakim olmuş, 750 milyon yıl öncesinde ise çok hücrelilik evrimleşmeye başlamış, 580 milyon yıl öncesinde çok hücrelilik karmaşıklaşmaya başlamış, 542 milyon yıl öncesinde çeşitlenme hızla doruk noktasına ulaşmış ve 500 milyon yıl kadar önce ise günümüzdeki alemlerin çoğu şekillenmiştir (tabii ki tür bazında değil ama genel olarak).

    Dolayısıyla geldiğimiz bu noktada, çok hücreliliğin evrimleşmesiyle birlikte, günümüzden yaklaşık 750-700 milyon yıl önce yavaş yavaş başlayıp, 635-542 milyon yıl kadar önce gittikçe hızlanmaya başlayıp, 542-530 milyon yıl öncesinde doruklarına ulaşıp, 530-490 milyon yıl önce tekrardan normal seyrine dönen bir çeşitlilik patlamasını, hızlı bir evrimsel süreci, Kambriyen Patlaması'nı gözlemlemekteyiz. Bu süreç sonucunda günümüzdeki canlılığa ait taksonomik şubelerin ve sınıfların oluşmaya başladığını görürüz. Bu, günümüz modern canlılarına doğru atılan en önemli adımlardan biridir.

    İlk çok hücreliden sonra yine yüzmilyonlarca yıl içinde dünya defalarca buzul çağı geçirir.ve amip yüz binlerce defa Evrim geçirerek dinazora gelir amma bir buzulçağı daha dinazorların kökünü kazır.

    Evrim tüm bitkilerde ve hayvanlar aleminde devam eder.
    ilk sularda ortaya çıkan canlılık senin gibi omurdasızlar ve omurgalıların karaya çıkışı sürüngenler.
    Yine yüzmilyonlarca yılda kuşlar maymunlar ve insan soyu.


    İlk maymun ataların ve bizim maymun atalarımız afrikadan dünyaya yayıldığı rivayet olur.
    Ne hikmetse bu gün dahi evrim geçirmekteyiz.Bazılarıız 40IQ bazı ulusyar 80IQ bazı uluslarda 105IQ da kalmışlar.

    Üzücü ama gerçek Türk milletinin ortalama IQ seksen bazılarımız hazin bir şekilde 40IQda kalmış.

    Talep olursa bir daha sefere terliksi beyinde bu güne evrilişimizin nasıl olduğunu anlatırız.

    Aslı nerede ise 1000 sayfalık bir anlatımdır. 260 sayfalık kılavuzunuza benzemez.
    Darwinden ( Türlerin Kökeni - Doğal Seçilim - İnsanın Türeyişi ve Evrim Üzerine)
    Engelsden Doğanın Diyalektiği.yaklaşık 500 sayfa.

    En alt düzey zekadaki emperyalizmin kölelerinin dahi anlayacağı düzeyde özetlemeye çalışırız.(Çocukluktan itibaren beyni yıkanmış ve yirmili yaşlardaki beyin gelişimi kesintiye uğramış insanlar için değil.Malum ekonomik koşullar vs. insanlar genç yaşata anzaymır olmaya başladı. Onlara ne kadar anlatsak boş. Sadece boş boş güler ve muha muha yaparlar.)




  • ben ilk olarak molok kertenkelesinin oluşmasındaki evrim sürecini sordum ama arkadaş cevap vermemiş.

    Evrim Teorisi ve Dinler

    tekrar sorayım; bu hayvan hangi bilinçle diken çıkartmış, ve bu dikenlerden su elde etmek için hangi irade ile su ihtiyacını gideren bir sistem geliştirmiş, dedim..

    yukarıdaki arkadaş bu soruyu cevaplayamadığı için, amiplerin çok hücreli olmasını anlatmış ..daha doğrusu anlatıyor gibi yapmış ama ona da tatmin edici bir cevap yine yok..buzul çağından falan bahsetmiş sanki buzul çağını red eden olmuş gibi, kamriyen patlamasını anlatmış sanki kabriyen atlamasına itiraz eden olmuş gibi..her zaman olduğu gibi yine sadece copy / paste yapılmış, açıklanıyor gibi yapılmış ama hiçbir bilimsel kanıt, fosil vs yok!


    yukarıda copy / paste yapılmış yazıyı okuyan herkes sorulan ile cevaplanana şeylerin alakasız olduğunu görür.

    mesajımın sonunda sorumu tekrar sorayım;

    çölde yaşayan molok kertenkelesi hangi bilinçle diken çıkartmış, ve bu dikenlerden su elde etmek için hangi irade ile su ihtiyacını gideren bir sistem geliştirmiş? bunu evrime inanan birisi evrim süreci ile birlikte açıklayabilir mi?

    Evrim Teorisi ve Dinler




  • anlaşılan sorulara tatmin edici bir cevap gelmeyecek ki gelmemesi çok normal,çünkü evrim bu konuları açıklamakta yetersiz..copy / paste yapıp kaçamak cevaplar yerine ben kendi kendime itirazlarımı ortaya koyayım o halde..evrim bu süreçleri açıklamakta oldukça yetersiz.

    nasıl mı yetersiz, bakalım..

    molok kertenkelesi evrimin doğal seçilim süreci ile oluşmuş olsun ki bir arkadaş böyle demişti ama arkasını getirmedi..biz getirmeye çalışıp mantığımızı kullanalım..

    doğal seçilim nedir;

    Doğal seçilim, belirli bir türde dış çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip organizmaların, bu elverişli özelliklere sahip olmayan diğer bireylere göre yaşama ve üreme şanslarının daha yüksek olması ve bunun sonucu olarak genlerini yeni kuşaklara aktarabilmeleri yoluyla işleyen evrimsel mekanizma.

    ne deniyor tanımda; çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip organizmalar..şimdi çölde yaşayan molok kertenkelesi çöl şartlarına uyumlu ise zaten evrimleşmesine gerek yoktur, neden evrimleşsin zaten hayvan çöl şartlarına alışık ve yaşıyor, neden diken çırtmış ve bu dikenlerden nem elde edip bu nemi de ağzına götüren bir sistem geliştiriyor?

    diğer bir itirazım;

    hadi beynimizi bu evrim masalına inanmak biraz daha zorlayalım..diyelim ki molok kertenkelesi bu özelliklerini almadan önceki halin x canlısı diyelim..öyle ya amipten dinozor olduysa amipten x canlısı da olur..masal değil mi herşey olur..
    bu x canlısı çölde molok kertenkelesi olana kadar milyonlarca yıl geçmeli diyor evrim..tamam da bu x canlısı milyonlarca yıl geçip molok kertenkelesi olana kadar zaten susuzluktan ölecek ve türü yok olacaktır..
    yani doğal seçilim süreci hayvanların evrimleşmesini açıklamakta oldukça yetersiz kalıyor görüldüğü gibi.

    hangi açıdan bakarsanız bakın, beyninizi bu masala ne kadar zorlarsanız zorlayın olmuyor, evrim neresinden tutarsan elinde kalıyor..
    daha ilk protein nasıl oluşmuş falan onlara girmedim bile..

    evrimi anlayıp evrime inanan kişiler evrimi hayatın bu gerçeklerine göre yorumlasın, öyle copy / paste yapıp millete buzul çağını kambrien patlamasını anlatıp kandırmaya çalışmayın.. iki tane hücre resmi koyarak hiçbirşey ispatlanmaz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mr.jk -- 15 Mayıs 2019; 15:27:56 >




  • evet yine cevap verilmeyince hakarete başvuruldu..nedense bu döngü hiç değişmiyor..evrimdeki çelişkileri evrime inananlara sorunca cevap vermek yerine daima hakarete maruz kalıyoruz..çünkü onlar da evrimi bilmiyor, kimse bilmiyor.. bilmediklerini suratlarına çarpınca da sinirlenip hakaret ediyorlar..hocaya soracakmışım, hocan da copy / paste yapıp kaçıyor aynen senin yaptığın gibi.

    iki hücre resmi koymakla, bizim itiraz etmediğimiz kambriyen patlaması ve buzul çağı gibi ifadeleri cevap verMİŞŞ gibi önümüze koymakla işin halolunacağını sanıyorlar..

    bizim sorularımız baki, açıklayan açıklasın..molok kertenkelesi evrim süreçlerine uymuyor, tıpkı binlerce canlının uymadığı gibi..

    evrim kockocaman bir yalan, koskoca bir palavra.
  • Richard Dawkins: Harun Yahya'nın Cehaleti (1/4)


  • Richard Dawkins Harun Yahya'nın Cehaleti (2/4)

  • Richard Dawkins Harun Yahya'nın Cehaleti (3/4)

  • Richard Dawkins Harun Yahya'nın Cehaleti (4/4)


  • İsveçli Çocuklar'dan Tanrı Üzerine Düşünceler


  • Kuran-ı Kim Yazdı ? Yoksa Allah mı Gönderdi ?


  • yine cevap yok.. peki cevap yerine ne var? yine sorulan örnek ile ilgisiz daha öncekiler gibi copy / paste videolar ve alakasız konular Kuran'ı kim yazdı kimi konuyu saptırıcı ve çaresizlik içeren videolar var.

    o zaman ben de buraya evrim karşıtı videoları koyayım videolar yarışsın..

    evrime inanan kişilere soruyorum, bir daha sorayım.. ağızlarıyla mı okuyorlar başka yerleri ile mi okuyorlar nereleri ile okuyorlarsa bırakıp gözleri ile okumayı denesinler;

    molok kertenkelesi hangi evrimsel süreçle evrimleşip diken çıkarıp, bu dikenlerden de su üretip, bu suyu da ağzına ileten bir mekanizma kurmuştur?

    doğal seçilim dediniz, doğal seçilimin olamayacağını ifade ettim, başka açıklama varsa anlatın anlayalım, bu kadar basit.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mr.jk -- 15 Mayıs 2019; 18:27:19 >
  • cevap veremeyince konuyu başka konulara çekmek için çırpınan bir ateistin hazin sonunu izliyoruz hep birlikte.
  • anladığım kadarı ile dinleri redetmek amacı ile doğal seçilim, adaptasyon vs gibi birkaç terimden oluşan bir evrim torbası yapılmış.. ve bu dünyadaki müthiş özelliklere sahip onbinlerce canlının hepsi bu torbanın içine atılmış..

    fakat bu torbanın içinden bir canlıyı örnek olarak çıkarıp, evrime uygulamaya çalışınca evrim çalışmıyor..
    evrim çalışmayınca da doğal olarak cevap da verilemiyor,
    cevap verilemeyince de hakaret ediliyor,
    sonra da evrim konusu konuşulmak istenmediği için konu saptırılmaya çalışılıyor..

    bu konu bunun en güzel örneği.
  • Evrimin Gerçek Olduğunu Nasıl ve Nereden Biliyoruz?
    Evrimsel Biyoloji

    Evrimi Anlamak yazı dizisi. devamını okumak için tıklayın

    Türlerin, pekçok nesil boyunca kademeli olarak değişmesi fikri, biyolojinin temel taşıdır. Peki bunun doğru olduğunu nereden biliyoruz? Bu makalemizde, evrimin çok temel ama öğretici düzeydeki kanıtlarından ve evrime dair herkesin anlayabileceği düzeydeki bilimsel verilerden bahsedeceğiz.

    Evrim, bilimin tamamında bulunan en büyük kuramlardan birisidir. Hayatı, özellikle de ilk basit yaşamın, bakterilerden meşe ağaçlarına ve mavi balinalara kadar bugün gördüğümüz tüm devasa çeşitliliği nasıl meydana getirdiğini açıklamaya koyulmuştur.

    Evrim, bilim insanları için bir gerçektir. Dünyanın kabaca küre şeklinde olduğunu, yerçekiminin bizi onun üstünde tuttuğunu ve piknikteki arıların can sıkıcı olduğunu ne kadar kesin bir şekilde biliyorsak, yaşamın evrimleştiğini de o kadar kesin şekilde biliyoruz. Peki biyologlar bundan neden çok emin? Kanıt ne? Kısa cevap şu: O kadar çok kanıt var ki, nereden başlayacağını bilmek zor. Fakat, yine de, yaşamın gerçekten de evrimleştiğinin kanıtlarını yüzeysel de olsa özetlemek mümkün ve burada yapacağımız da bu. Böylelikle, eğer ki biri size "Nasıl evrimin yaşandığından emin olabiliyorsun ki?" diye sorduğunda, ona bu makaleyi okutabilirsiniz!



    1830’larda Charles Darwin



    İlk önce, Darwin'in evrim kuramının gerçekte ne söylediğini hızlıca hecelemek, yardımcı olabilir. Çoğumuz genel fikre sahibizdir: Türler zamanla değişir, sadece en uygun olan hayatta kalır ve maymun benzeri bir yaratık, bir şekilde insanları meydana getirmiştir.

    Darwin'in evrim kuramı, her yeni canlının kendi ebeveyninden hafifçe farklı olduğunu ve bu farklılıkların bazen çocuklara yardımcı olduğunu veya onlara engel teşkil ettiğini söyler. Canlılar yiyecek ve çiftleşme için yarıştıkça, avantajlı özelliklere sahip olanlar daha fazla çocuk üretirken, yardımcı olmayan özelliklere sahip olanlar hiç üretemeyebilir. Bu yüzden, belirli bir nüfusta avantajlı özellikler yaygın hale gelir ve yardım etmeyen özellikler kaybolur.

    Yeterli süre verildiğinde, bu değişimler artar ve bir seferde küçük bir değişimle, yeni türler ile yeni canlı çeşitlerinin ortaya çıkmasına yol açar. Adım adım, solucanlar balığa dönüşmüş, balıklar karaya çıkmış ve dört bacak kazanmış, bu dört bacaklı hayvanlar tüylenmiş ve sonunda bazıları iki ayak üzerinde yürümeye başlamış, kendilerini "insanlar" olarak adlandırmış ve evrimi keşfetmişlerdir.

    Buna inanması zor olabilir. Anlamamız gereken bir şey varsa, o da sizin ebeveynlerinizle aynı olmadığınızdır: belki saçınız farklı bir renktedir veya daha uzunsunuzdur veya daha neşeli bir doğanız vardır. Fakat, sayısız nesil boyunca bir solucanın soyundan geldiğinizi kabul etmek çok daha zordur.

    Pek çok insan bunu kesinlikle kabul etmez. Fakat bir an için her şeyi unutun. Bunun yerine, Charles Darwin'in yaptığı şekilde, kendi kapınızın önünden başlayın.



    Evcil Bir Tavuk!



    Darwin'in ilk olarak 1859'da yayınlanan Türlerin Kökeni kitabı, okuyucudan benzer şeylere bakmasını isteyerek başlar. Keşfedilmemiş tropik adalar veya uzak ormanlara değil, çiftliğe ve bahçeye bakmasını ister. Orada, canlıların özelliklerini kendi çocuklarına geçirdiğini ve o canlının doğasını zamanla değiştirdiğini kolayca görebilirsiniz.

    Darwin, yetiştirme ve çiftleştirme işlemine dikkat çekiyordu. Çiftçiler ve bahçıvanlar, nesiller boyunca hayvanları belirli bir amaç doğrultusunda çiftleştirerek daha büyük veya daha güçlü olmalarını ve bitkilerin daha fazla ürün vermesini sağladılar.

    Hayvan yetiştiricileri, tam olarak Darwin'in evrimin çalıştığını hayal ettiği şekilde çalışıyordu. Daha fazla yumurta üreten tavukları çoğaltmak istediğinizi varsayın. Önce, diğerlerinden daha fazla yumurtlayan tavukları bulmalısınız. Ardından, yumurtalarından civciv çıkmasını ve çıkan bu tavukların yeniden üremesini sağlarsınız. Bu tavuklar da daha fazla yumurtlamalıdır.

    Eğer işlemi her nesilde tekrarlarsanız, sonunda vahşi tavukların yaptığından çok daha fazla yumurta veren tavuklarınız olacaktır. Dişi bir orman kümes hayvanı (evcil tavuğun en yakın vahşi akrabası), bir yılda 30 yumurta verebilir, oysa çiftlik tavukları on kat daha fazla üretebilir.


    Hindistan'da vahşi bir orman tavuğu.

    Hindistan'da vahşi bir orman tavuğu.



    Nesilden nesle olan bu değişimler, "değişim mirası" olarak adlandırılır. Genç bir tavuk, pek çok şekilde anne babasına benzeyecektir: tanınır şekilde bir tavuk olacaktır ve kesinlikle bir yerdomuzu olmayacaktır ve muhtemelen, diğer tavuklara benzediğinden daha fazla anne babasına benzeyecektir. Fakat aynısı olmayacaktır. İngiltere'deki College Longon Üniversitesi'nden Steve Jones şöyle söylüyor: "İşte evrim budur. Bu, bir dizi hatanın artmasıdır."

    Çiftleştirmenin sadece az miktarda değişim yapabildiğini düşünebilirsiniz, fakat bunun sonu yok gibi görünüyor. Darwin şöyle yazıyor:

    "Değişen bir canlının, yetiştirme altında değişimi kestiği hiçbir kayıtlı olay yoktur. Örneğin buğday gibi yetiştirdiğimiz en eski bitkiler, hâlâ yeni çeşitler sunmaktadır: evcilleştirdiğimiz en eski hayvanlar hâlâ hızlı ilerleme veya değişim geçirme yeteneğine sahiptir."


    Yapay Seçilim İş Başında!

    Köpekler, kurtlardan <span class=
    yapay seçilim yoluyla evrimleştirilmişlerdir!" data-src="https://evrimagaci.org/dosyalar/icerikler/35546953_p02yd41djpg.jpg" />
    Köpekler, kurtlardan yapay seçilim yoluyla evrimleştirilmişlerdir!



    Darwin'in iddia ettiği üzere çiftleştirme, aslında insan denetimi altında bulunan evrimdir. Bu bize, nesilden nesle gerçekleşen küçük değişimlerin birikebildiğini gösteriyor. Jones, "Bu kaçınılmazdır. Bunun gerçekleşmesi zorunludur," diyor.

    Yine de, daha fazla yumurta veren tavukları özenle çiftleştirmek, yeni türlerin doğal evrimine karşı büyük bir adımdır. Evrim kuramına göre, bu tavuklar sonuçta dinozorların soyundan gelmiştir ve eğer daha geriye giderseniz, balıklardan gelmişlerdir.

    Cevap basittir, evrimin büyük değişimler meydana getirmesi uzun bir süre almıştır. Bunun kanıtını görmek için, daha eski kayıtlara bakmanız gerekir. Fosillere bakmak zorundasınız.

    ​​​​​​​On milyonlarca yıl yaşında, fosilleşmiş bir kaplumbağa

    On milyonlarca yıl yaşında, fosilleşmiş bir kaplumbağa



    Fosiller, uzun süredir ölü olan canlıların, kayalarda korunmuş halde duran kalıntılarıdır. Kayalar birbiri üzerine katmanlar halinde serilmiş olduğu için, fosil kayıtları genelde tarih sırasına göre düzene konmuştur: En eski fosiller en altta bulunur.

    Fosil kayıtlarını gözden geçirmek, yaşamın zamanla değiştiğini açık hale getirir. Bütün canlıların en eski fosilleri, bakteri gibi tek hücreli canlıların kalıntılarıdır ve hayvanlar ile bitkiler gibi daha karmaşık şeyler, yalnızca daha sonra ortaya çıkarlar. Hayvan fosilleri arasında balık, suda ve karada yaşabilen hayvanlardan, kuşlardan veya memelilerden çok daha erken ortaya çıkar. En yakın akrabalarımız olan maymunlar, yalnızca en üstteki (en genç) kayalarda bulunmuştur. Jones, şöyle diyor:

    "Ben her zaman evrim için en ikna edici delilin, fosil kaydında bulunduğunu düşünürüm. Türlerin Kökeni'ndeki her altı sayfadan birinin, fosil kayıtlarıyla ilgili olması dikkate değerdir. Darwin, evrimin gerçekleştiğine dair bunun inkâr edilemez bir durum olduğunu biliyordu."

    Bilim insanları, fosiller üzerinde titiz bir şekilde çalışarak, nesli tükenen çoğu türü, bugün yaşayanlarla ilişkilendirmeyi başarabilmişti ve bazen birisinin başka birinin soyundan geldiğini göstermişlerdi.

    Örneğin 2014 yılında araştırmacılar, bugünün bütün aslanları, kaplanları ve ayılarının ortak bir atası olabilecek olan Dormaalocyon adlı 55 milyon yıllık bir etobur hayvanın fosillerini tanımlamışlardı. Dormaalocyon'ın diş şekilleri, bunu açığa vuruyordu.

    Hâlâ ikna olmamış olabilirsiniz. Bu hayvanların hepsinin benzer dişleri olabilirdi, fakat aslanlar, kaplanlar ve Dormaalocyonlar hâlâ farklı türler. Bir türün diğerine evrimleştiğini gerçekten nasıl biliyoruz?


    Microraptor Bir Dinozordu, Fakat Neredeyse Bir Kuştu!



    Fosil kaydı burada sadece bir yere kadar yardım edebilir, çünkü eksiktir. Jones şöyle söylüyor: "Eğer çoğu fosil kaydına bakarsanız, aslında epey uzun bir süredir dayanan bir şekil görürsünüz ve sonra, sahip olduğunuz bir sonraki fosil demeti, daha önce elinizde bulunan fosilden epey farklı olur."

    Fakat gitgide daha fazla iz buldukça, bir "geçiş fosilleri" zenginliği keşfediliyor. Bu "kayıp bağlantılar", benzer türler arasında bulunan durak noktalarıdır.

    Örneğin, daha önce tavukların dinozorların soyundan geldiğini söylemiştik. 2000 yılında, Çin Bilimler Akademis'nden Xing Xu'nun önderlik ettiği bir takım, Microraptor adı verilen ve çağdaş kuşlara benzer tüyleri olan ve belki de uçabilen küçük bir dinozor tanımlamıştı.

    Yeni bir türün evrimini, gerçekleşirken gözlemlemek de mümkündür.


    Galapagoslar'dan bir orta yer ispinozu.

    Galapagoslar'dan bir orta yer ispinozu.



    2009 yılında, New Jersey'deki Princeton Üniversitesi'nden Peter ve Rosemary Grant, Darwin tarafından ziyaret edilen aynı adalar olan Galapagos Adaları'nın birinde, yeni bir ispinoz kuşu türünün nasıl oluştuğunu anlattılar.

    1981 yılında yalnızca bir orta yer ispinozu, Büyük Defne adı verilen bir adaya gelmişti. Olağandışı şekilde büyüktü ve yerel kuşlardan biraz farklı ötüyordu.

    Çiftleşmeyi başardı ve çocukları, onun olağandışı özelliklerini kazandılar. Birkaç nesil sonra, türeme yoluyla soyutlandılar: diğer kuşlardan farklı görünüyorlardı ve farklı ötüyorlardı, bu yüzden sadece kendi aralarında çifleşebildiler. Bu küçük kuş grubu, yeni bir tür oluşturdu: "türleştiler".

    Bu yeni tür, atalarından sadece ufak miktarda farklıydı: gagaları farklıydı ve alışılmadık şekilde ötüyorlardı. Fakat, çok daha etkileyici değişimleri gerçekleşirken izlemek mümkün.



    Escherichia coli Bakterisi Evrimleşirken Yakalandı!



    Michigan State Üniversitesi'nden Richard Lenski, dünyanın en uzun süren evrim deneyinden sorumlu.

    1988'den beri Lenski, kendi laboratuvarında 12 Escherichia coli bakterisi nüfusunu takip ediyor. Bakteriler, beslenecekleri besinlerle birlikte kaplar içinde kendi hallerine bırakılıyor ve Lenski'nin takımı, küçük örnekleri düzenli olarak donduruyor. E. coli, artık 1988'de olduğu gibi değil. Lenski şöyle söylüyor:

    "12 nüfusun tamamında, bakteriler kendi atalarından çok daha hızlı büyüyecek şekilde evrimleşti."

    Bakteriler, onun verdiği özel kimyasal karışımlarına uyum sağlamış.

    "Bu, Darwin'in adaptasyon kavramının, doğal seçilim tarafından çok doğrudan şekilde gösterilmesi. Şimdi, deneydeki yaklaşık 20 yıl içinde, sıradan bir soy, atalarından yaklaşık %80 daha hızlı büyüyor."

    2008 yılında Lenski'nin takımı, bakterinin büyük bir atılım yaptığını bildirdi. Bakterilerin içinde yaşadığı karışım, E. coli'nin sindiremediği bir kimyasal olan sitrat içeriyordu. Fakat deneydeki 31.500 soy içinde, 12 nüfustan bir tanesi sitrat ile beslenmeye başladı. Bu durum, insanların aniden ağaç kabuğu yeme yeteneğine sahip olmasına benziyor.

    Lenski, sitratın her zaman orada bulunduğu söylüyor, "bu yüzden, nüfusların hepsi, bir bakıma bunu kullanma yeteneğini evrilmeştirme fırsatına sahip oldu... Fakat 12 nüfustan sadece bir tanesi bunu yapmanın yolunu buldu."

    Bu noktada, Lenski'nin bakteri örneklerini düzenli olarak dondurma alışkanlığının çok önemli olduğu ortaya çıktı. Daha eski örnekleri gözden geçirebiliyordu ve sitrat yiyen E. coli'yi meydana getiren değişimleri takip edebiliyordu.

    Bunu yapmak için, elini taşın altına koyması gerekmişti. Darwin'in zamanında var olmayan, fakat evrim kavrayışımızda tümüyle devrim yaratan bir aracı kullanmıştı: genetiği.


    Hepimiz, Genlerimizi Uzun DNA Moleküllerinde Taşırız



    Yaşayan bütün şeyler, DNA şeklinde genler taşırlar.

    Genler, bir canlının nasıl büyüdüğü ve geliştiğini kontrol ederler ve ebeveynden çocuklara geçerler. Bir anne tavuk bir sürü yumurta verince ve bu özelliği çocuklarına aktarınca, bunu kendi genleri üzerinden yapar.

    Bilim insanları geçen yüzyıl boyunca farklı türlerde bulunan genleri sınıflandırdılar. Yaşayan bütün şeylerin, kendi DNA'larında aynı şekilde bilgi depoladığı ortaya çıktı: hepsi, aynı "genetik kodu" kullanıyordu.

    Dahası, canlılar aynı zamanda pek çok geni paylaşıyor. İnsan DNA'sında bulunan binlerce gen, bitkiler ve hatta bakterinin de dahil olduğu diğer canlıların DNA'sında da bulunabiliyor. Bu iki gerçek, çağdaş yaşamın tümünün, milyarlarca yıl önce yaşamış olan "son evrensel ata" dan, yalnızca bir ortak atanın soyundan geldiğini gösteriyor.

    Canlıların ne kadar gen paylaştığını karşılaştırarak, ne kadar akraba olduklarını çözebiliyoruz. Örneğin insanlar, şempanzeler ve goriller ile diğer hayvanlardan daha çok gen paylaşıyorlar ve bu miktar %96 kadar büyük. Bu durum, onların en yakın akrabalarımız olduğunu söylüyor. Londra'daki Doğal Tarih Müzesi'nden Chris Stringer şöyle söylüyor:

    "Bu durumu, bu ilişkilerin zaman boyunca bir değişim dizisine dayalı olduğu gerçeğinden başka bir şekilde açıklamaya çalışın. Şempanzeler ile ortak bir atamız var ve biz ile onlar, bu ortak atadan beri birbirimizden farklılaştık."

    Genetiği kullanarak evrimsel değişimlerin detayını da izleyebiliriz. Austin'deki Texas Üniversitesi'nden Nancy Moran şöyle söylüyor:

    "Farklı bakteri türlerini karşılaştırabilir ve onların paylaştığı genleri bulabilirsiniz. Bu genleri ayırt ettiğiniz zaman... farklı nüfus türlerinden nasıl evrimleşmiş olduklarına bakabilirsiniz."


    DNA'mızı yoğun şekilde paketlenmiş <span class=
    kromozomlarda taşırız." data-src="https://evrimagaci.org/dosyalar/icerikler/35792881_p02yd5mljpg.jpg" />
    DNA'mızı yoğun şekilde paketlenmiş kromozomlarda taşırız.



    Lenski, kendi E. coli örnekleri üzerinden geriye gittiğinde, sitrat yiyen bakterilerin DNA'larında, diğer bakterilerde olmayan birkaç değişim olduğunu buldu. Bu değişimler mutasyon olarak adlandırılıyor. Bunlardan bazıları, bakterilerin yeni yeteneklerine sahip olmadan uzun zaman önce meydana gelmişti. Lenski şöyle diyor:

    "Kendi özünde bu mutasyonlar, sitrata alışma yeteneğini vermediler fakat daha sonra bu yeteneği veren sonraki mutasyonlar için zemin oluşturdular."

    Bu karmaşık olaylar zinciri, neden sadece bir nüfusun bu yeteneği evrimleştirdiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Bu aynı zamanda, evrim hakkında önemli bir noktayı gösteriyor. Belirli bir evrimsel basamak son derece ihtimal dışı görünebilir, fakat yeterli miktarda canlı buna doğru itilirse, onlardan biri muhtemelen bunu yapacaktır ve bu sadece bir tanesini gerektirir.

    Lenski'nin E. coli'si, evrimin canlılara kökten yeni beceriler verebildiğini gösteriyor. Fakat evrim her zaman daha iyiye gitmez. Onun etkileri, en azından bizim gördüğümüz kadarıyla, genelde rastgeledir.

    ​​​​​​​Yaşam ağacı

    Yaşam ağacı



    Moran'ın söylediğine göre, bir canlıda değişimlere neden olan mutasyonlar, çok nadiren iyi yönde olur. Aslında, çoğu mutasyonun canlının işleyişi üzerinde ya hiç etkisi yoktur, ya da olumsuz bir etkisi vardır.

    Bakteriler, soyutlanmış çevrelere hapsedildiği zaman, bazen istenmeyen genetik mutasyonlar kazanıyorlardı ve bunlar doğrudan her nesle geçiyordu. Bu durum zamanla, türlere gitgide zorluk çıkarıyor. Moran şöyle söylüyor:

    "Bu gerçekten evrim sürecini gösteriyor. Bunun hepsi sadece adaptasyon ve işlerin iyiye gitmesi değil, aynı zamanda işlerin kötüye gitmesi için büyük bir olasılık var."

    Dahası, canlılar bazen yeteneklerini kaybedebiliyorlar. Örneğin, karanlık mağaralarda yaşayan hayvanlar, genelde gözlerini kaybediyor.

    Bu size tuhaf görünebilir. Evrimi, türlerin geliştiği ve daha az ilkel hale geldiği biyolojik bir iyileşme süreci olarak düşünmeye yatkınızdır. Fakat böyle olması gerekmiyor.


    Zürafalar, Uzun Boyunlarını Nasıl Elde Etti?



    İyileşme kavramı, canlıların evrimleştiği fikrini Darwin'den önce destekleyen Jean-Baptiste Lamarck adlı bir bilim insanına kadar takip edilebilir. Onun yaptığı katkılar yaşamsaldı.

    Fakat Darwin'den farklı olarak Lamarck, sanki doğal olarak gelişmek istiyorlarmış gibi, canlıların kendi yaşadıkları çevreye kasıtlı bir tepki olarak bu çevrelerde yaşamada daha iyi hale geldiğini düşünmüştü. Lamarck'ın kuramı, zürafaların uzun boyunlara sahip olduğunu, çünkü atalarının uzun ağaçlara erişmek için uzandıklarını ve sonra yeni kazandıkları uzun boyunlarını çocuklarına aktardıklarını söyleyecektir. Jones şöyle diyor:

    "Darwin, Lamarck hakkında özel olarak yazmıştı ve onun kuramının tamamen saçma olduğunu, bunun sınanamayacağını söylemişti. Onların gelişmek istemeleriyle ne kastetmişti? Bunu nasıl sınayabilirdiniz?"

    Darwin'in alternatif bir kuramı vardı: doğal seçilim. Bu, zürafaların uzun boyunlarına tamamen farklı bir açıklama sunuyor.

    Çağdaş zürafaların bir atasını hayal edin, bir geyik veya antilopa benzeyen bir şey olsun. Eğer bu hayvanların yaşadığı yerde bir çok uzun ağaç bulunsaydı, en uzun boyunlara sahip olan hayvanlar daha fazla besin elde edecekti ve daha kısa boyunlara sahip olanlardan daha iyi iş çıkaracaklardı.

    Birkaç nesil sonra tüm hayvanlar, atalarından hafifçe daha uzun boyunlara sahip olacaklardı. Yine, en uzun boyunlara sahip olanlar en iyi işi çıkaracaktı, bu yüzden pekçok yıl boyunca zürafaların boyunları gitgide daha uzun hale gelecekti, çünkü kısa boyunlara sahip olanlar, çocuk sahibi olmamaya yatkın olacaklardı. Bütün bunların altında yatan mutasyonlar rastgele gerçekleşmişti ve bunların kısa boyunları oluşturması, uzun boyunları oluşturması kadar muhtemeldi. Fakat bu kısa boyun mutasyonları, devam etmeye yatkın değildi.

    Zürafa gibi hayvanlar çok çarpıcıdır çünkü mükemmel şekilde uyum sağladıkları görünüyor. Ağaçların yüksek olduğu ve sadece yerden yüksekte bulunan yapraklara sahip olduğu bölgelerde yaşıyorlar, bu yüzden elbette onlara ulaşmak için uzun boyunlara sahipler. Moran şöyle konuşuyor:

    "Bence bu tür görüntüler aslında insanları şaşırtıyor, çünkü çok mükemmel görünüyor, tasarlanmış gibi görünüyor. Fakat daha yakından bakarsanız, bu durum, küçük değişimlerin uzun bir zincirinin sonucudur. Farkediyorsunuz ki, bu tasarlanmamış ve aslında bu, genişlemiş olabilecek ve bir başka tuhaf olaya yol açabilecek tuhaf bir olay."

    ​​​​​​​Galapagos adaları, bir evrim fabrikası gibidir!

    Galapagos adaları, bir evrim fabrikası gibidir!



    Şimdi, tüm bunlarıbir araya getirdiğimiz zaman, yaşamın evrimleştiğini gösteren bütün kanıt parçalarına sahibiz.

    Genlerdeki rastgele mutasyonlar tarafından meydana gelen kalıtsal değişim, sonunda aşamalı değişimlere ve yeni türlerin oluşmasına yol açıyor, bunun çoğu doğal seçilim kaynaklı oluyor ve kendi çevrelerine karşı daha az uyumlu olan canlıları eliyor.

    Sonunda, haydi tüm bunları kendimize uygulayalım.

    İnsan evrimi, her zaman bazılarına karşı sindirilmesi zor olan bir fikir olmuştur, fakat şimdi bunu görmezden gelmek imkansız, diyor Stringer.


    ​​​​​​​Bir Neandertal ile çağdaş insanın kafatasları

    Bir Neandertal ile çağdaş insanın kafatasları



    Homo sapiens'in, bütün dünyaya yayılmadan önce Afrika'da evrimleşmiş olduğuna inanılıyor.

    Fosil kaydı, dört ayak üzerinde yürüyen maymun benzeri hayvanlardan, aşamalı olarak daha büyük beyinler geliştirmiş olan iki ayaklı yaratıklara doğru aşamalı bir değişim gösteriyor.

    Afrika'yı terk eden ilk insanlar, Neandertallar gibi diğer hominin türleri ile melezlendiler. Sonuç olarak Avrupa ve Asya kökenli insanlar, DNA'larında Neandertal genleri taşıyorlar, fakat Afrika kökenli insanlar taşımıyorlar.

    Bunların hepsi binlerce yıl önce oldu, fakat hikaye bitmedi. Hâlâ evrimleşiyoruz.


    Orak hücre anemisi, <span class=
    kan hücrelerine zarar verir." data-src="https://evrimagaci.org/dosyalar/icerikler/36007722_p02yd43ljpg.jpg" />
    Orak hücre anemisi, kan hücrelerine zarar verir.



    Örneğin, 1950'li yıllarda, Anthony Allison adlı İngiltere'li bir doktor, bazı Afrika nüfuslarında yaygın olan, orak hücre anemisi olarak adlandırılan genetik bir bozukluk üzerinde çalışıyordu. Bu bozukluğa sahip olan insanlarda şekilsiz kırmızı kan hücreleri vardı ve vücut boyunca yapabilecekleri kadar iyi şekilde oksijen taşımıyorlardı.

    Allison, doğu Afrika nüfuslarının iki gruba ayrıldığını, bunlardan ovada yaşayanların hastalığa karşı eğilimli olduklarını ve yüksek yerlerde yaşayanların böyle olmadıklarını keşfetti.

    Orak hücre özelliği taşıyan insanların, beklenmedik bir faydaya sahip oldukları ortaya çıktı. Bu durum onları sıtmadan koruyordu ve sıtma sadece düşük yüksekliğe sahip bölgelerde gerçekten bir tehdit durumundaydı. Bu insanlar için, çocukları kansız olabilse bile, orak hücre mutasyonunu taşımaya değerdi. Buna zıt olarak, yüksek bölgelerde yaşayan insanlar için sıtma tehlikesi bulunmuyordu. Bu da, orak hücre özelliği taşımanın onlar için faydası olmadığı ve bu yüzden, bunun aksi durumda zararlı olacak doğasının yok olduğunu anlamına geliyordu.


    ​​​​​​​Bir deniz sürüngeni fosili

    Bir deniz sürüngeni fosili



    Tabii ki, evrim hakkında hâlâ cevaplanmamış olan her türlü soru mevcut.

    Stringer, basit bir tanesini sunuyor: insanların dik olarak yürümesine izin veren genetik değişim neydi ve bu değişim neden çok başarılı olmuştu? Şu anda sebebini bilmiyoruz, fakat daha fazla fosil ve daha iyi genetik ile, belki bir gün biliriz.

    Bildiğimiz şey, evrimin doğanın bir gerçeği olduğu. Bildiğimiz üzere Dünya'daki yaşamın temeli.

    Bu yüzden, bir sonraki sefer ayağa kalkacak kadar iyileştiğinizde, ister bahçenizde veya bir çiftlikte olsun, ister sadece yoldan aşağı yürüyor olsun, çevrenizdeki hayvanlara ve bitkilere bir bakın ve hepsinin oraya nasıl ulaştığı hakkında düşünün.

    Gördüğünüz canlıların her biri, küçük bir böcek veya büyük bir fil olsun, eski bir ailenin en son üyesidir. Onların ataları, 3 milyar yıl boyunca kırılmamış bir zincir üzerinden geçmişe, yaşamın şafağına gidiyor. Sizinkiler de öyle.

    Yavşağı küfür sanan tatlı su kurnazı müslümanlarına atıf.




  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.