Yeni Kayıt
Konudaki Resimler
önceki
 Slaughterhouse Rulez (2018) - 6/10 Aslında tam Simon Pegg ve Nick Frost ikilisine uygun bir deli işi ama senaryo biraz zayıf kalmış. Hatta bu ikilinin yanında Michael Sheen kreması gibi olsa da; fazlasıyla sıradan bir iş. Gizemli başlaması, merak uyandırması güzeldi. Ancak devamı Kanal D'nin köpek balıklı filmlerinin köpek balıksız versiyonuna evriliyordu. Neyse ki canavar işini çok abartmamışlar ve filmin büyük bölümüne yaymamışlar. Sıkmadı. Ama kadroya biraz yazık etmesi üzdü.  Druk (2020) - 7/10 Promili yükseltene kadar olan bölüm şahaneydi. Her şey nefis, tadında, sakin ve ilham verici ilerliyordu. Promil yükseldikten sonra bir miktar bozduğunu hissettim. Bir tık "4 sarhoş filmi" moduna girdiğini hissettirdi. Ama burada yönetmenin mesajının "her şeyin fazlası zarar" olduğunu düşünürsek; bunu da başarıyla aktardığını söyleyebilirim. Filmlerde kendimden bir parça bulmayı galiba düşündüğümden daha çok seviyorum. Burada da Martin'de az da olsa kendimden bir şeyler bulduğumu düşündüm. Hissettim diyemem ama düşündüm. What a life şarkı seçimi, Martin'in dans sahnesi de şahaneydi. Öte yandan film buram buram Danimarka'yı hissettirdi. Dört adam içki içiyor ve sanattan konuşabiliyor. Ortam yeşil, hayatlar sakin. Yine de insan hayatı; yolunda gitmeyen işler var. Onları da Mads Mikkelsen abimiz çok güzel aktarıyor.  Back to the Future Part III (1990) - 8/10 "Baba biz 90'larda televizyonda neler izlemişiz ya ?" diye sormak isterim, ancak babamla görüşmüyorum. Muhtemelen bu filmi beraber izlediğimizi de hatırlamıyordur. Yakın zamanda seriye tekrar başlayıp iki filmi peşpeşe izlemiştim. Üçüncü filmi ise kovboy temalı olduğundan pek izleyesim gelmiyordu. Kalitesinden şüphem yoktu elbette, sadece kovboy temasına biraz mesafeliyim. Fakat öyle bir film olmuş ki; espriler olsun, tarihi detaylar olsun; hem kendine çekti, hem gülümsetti. Seri bir yana; 1990'da böyle bir film çekmek, o tren sahnesini yapmak; yuh gerçekten! Müthiş iş.  American Underdog (2021) - 8/10 Spor filmlerini çok severim. İyi olmadıklarını bilsem bile izlerim. Hayatımı değiştirmesini umduğum bir yolculukta izledim American Underdog'ı. 12 saatlik uçak yolculuğumda zamanımın küçük bir kısmını alıp bana çok şey düşündürdü ve hissettirdi. Gerçek hikayelerin sonunda gerçek karakterleri göstermesi gibi detayları da severim. Bir spor filminden ziyade bir aile dramı gibiydi. Ne dramı çok abartmışlar, ne de başarıyı. Çok yalın, duygusal bir anlatım. Dönemi de çok iyi yansıtıyor. Zachary Levi'yi zaten severim. Role biraz yaşlı olduğunu hissettim. Adam Baldwin'le ikisini tekrar bir arada görmek de güzeldi. Bu yolculuğumun sonunda hayal kırıklığı yaşadım. Bu filmin bana verdiği motivasyon maalesef filmde kaldı. Hayat devam edecek, belki ben de Kurt Warner gibi beklediğimden çok daha geç hayallerime kavuşurum. |
Alpha Centauri
kullanıcısına yanıt
kullanıcısına yanıt
kullanıcısına yanıt
kullanıcısına yanıt
Hızlı 
Bildirim
