Şimdi Ara

Biraz komik...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
23
Cevap
0
Favori
548
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Alman turiste Karadeniz'de tecavüz etmişler. Turist karakola gitmiş ve çat pat tecavüzcünün eşkalini tarif etmiş. Bunun üzerine polisler eşkale uyan Lazları birer ikişer toplamaya başlamışlar. Polis tarafından götürülen Lazlar ise sormuşlar :
    - Bizi niye götürüyorsunuz ?
    - Tecavüz olmuş, yüzleştirme yapacağız.
    Toplananları bir odaya, duvarın dibine oturtturmuş polis. Bir süre sonra yanında polislerle Alman turist girmiş içeri ve Lazlara bakmaya başlamış. Tam bu esnada oturan Lazlardan biri ayağa fırlayarak kadını işaret etmiş ve bağırmış :
    - Komiserim ! İşte bu kadındı.
    oooo

    Amerikada bir ilkokulda öğretmen çocuklara evde ders alınabilecek bir hikaye yazmalarını, ertesi gün sınıfta okuyacaklarını söylemiş. Ertesi gün çocuklar hikayelerini anlatmaya başlamış. İlk sırada küçük Suzi varmış.
    Başlamış anlatmaya:
    Bizim çiftliğimiz var. Bir gün babamla yumurtaları topladık, bir sepete koyduk. Arabayla giderken bir tümsekten geçtik, sepet devrildi ve yumurtaların hepsi kırıldı.

    Öğretmen:
    - Güzeel. Peki bu hikayeden alınacak ders nedir?
    - Bütün yumurtaları aynı sepete koyma.
    - Aferin çok güzel. Lily sıra sende.
    Küçük Lily tahtaya kalkmış ve anlatmaya başlamış:
    - Bizim de bir çiftliğimiz var. Babam yumurtalardan civciv çıkması için onları kuluçka makinesine koyar geçen hafta 12 yumurta koydu. 12 civcivi olacağını sanıyordu, ama sadece 8’inden civciv çıktı.
    - Eveeet. Peki burdan alınacak ders nedir?
    - Yumurtadan çıkmamış tavukları sayma
    - Aferin bu da çok güzel. Billy, sıra sende Küçük Billy tahtaya kalkmış ve anlatmaya başlamış:
    - Amcam Ted Vietnam Savaşına katılmıştı. Bir gün helikopterle bir göreve giderken helikopter vurulmuş.
    Ted Amcam helikopter düşmeden elinde bir makineli tüfek, bir kasatura ve bir sise bira ile atlamayı başarmış.
    Paraşütüyle yere inerken yolda birayı içip bitirmiş. İnince mermisi bitene kadar makineli tüfeğiyle 70 kişiyi haklamış. Sonra kasatura kırılana dek onunla 20 kişiyi halletmiş. Sonra da son 10 kişiyi de silahsız bitirmiş.
    - Böyle korkunç bir hikayeden alınacak ne ders olabilir?
    - İçerken Ted Amcama bulaşmayın...

    oooo

    Temel ile Dursun iki katlı bina yaparlar. Birinci katı tamamladıktan sonra evleri olmadığı için orada kalmaya karar verirler. Yaz mevsimi olduğundan yattıkları yere sivri sinekler dolar. Bunlar da sineklerin kendilerini sokmaması için yorganı başlarına kapatırlar. Günlerden bir gün yine yatma zamanı gelince odaya ateş böcekleri girer. Bunlar her zamanki gibi başları yorganın içine gömülü şekilde yatarlarken Temel bir ara başını dışarı çıkarıp ateş böceklerini görünce tekrar aceleyle yorganın içine gömülür. Dursun'u dürter ve şöyle der;

    -"Ula, ula Dursun! Sivrisinekler ellerinde fenerle bizi ariyler"

    oooo

    Karadenizli Temel ile Adanalı Birol birlikte tatile çıkarlar. Fethiye'de, Kelebekler Vadisi'nde kamp kurarlar. Tatillerinin ikinci günün akşamı güzel bir yemek yiyip bir şişe de şarabı devirdikten sonra uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra Birol uyanır ve Temel'i de dürtükleyip uyandırır. Temel uyku sersemidir;
    -"Ne oldu? Ne istisun?"
    -"Temelciğim. Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle."
    - Temel gökyüzüne bakar ve cevap verir:
    -"Ha punun icun mu uyandirdun benu?. Paktum iste. Milyonlarca yilduz gorirum...Isil isil parliyan milyonlarca yilduz..."
    Birol tekrar sorar:
    -"Peki, bu sana neyi gösteriyor?"
    Artık iyice uykusu kaçan Temel biraz düşünür ve filozofça cevap verir:
    -"Teolojik olarak Tanrunun kudretinu ve kendu acizligimuzu corirum. Felsefi olarak, evrenun sonsuzlugunu ve onun karsisindaki onemsizligimuzu corirum. Astironomik olarak galaksilerun,yilduzlarun, gezegenlerun
    varligini corirum. Meteorolojik olarak pucun havanun cok guzel olacaginu corirum.Yilduzlarun konumuna bakarak da gecenun koru ve saatin 3 oldugunu,penu luzumsuz yere uyandirdugunu coruyorum Niye sordun punu pana? Ha sana neyi costerur?"
    Birol cevaplar:
    -"Ulan hıyar, çadırımızı çalmışlar..."

    oooo

    Çok karizmatik ve yakışıklı bir adam yanında bir deve kuşuyla bara girmiş, herkes şaşkın falan öööle adama bakıyorlar, adam bara yanaşmış:
    - Barmen bana bir viski, ona da büyük bir bardak su... barmen talepleri yerine getirmiş, bir tek, iki tek, saatler ilerlemiş, adam:
    - Hesap lütfen demiş.
    Barmen hesap pusulasını uzatmış, adam elini cebine atmış, parayı çıkartmış, hesap tam, tam miktarı çıkarıp ödemiş....Ertesi gece adamımız geri gelmiş, yanında tabii deve kuşu da var,
    - Barmen bana bir viski, ona da büyük bir bardak su...
    Barmen istediklerini vermiş, bir tek iki tek, saat geç olmuş, adam hesabr istemiş, barmen hesabı göstermiş, adam elini cebine atmiş, çıkartmış, hesap miktarı yine kuruşu kuruşuna tam....
    Barmen şaşkın ama nafile....
    Bir kaç gece sonra adam deve kuşuyla beraber geri gelmiş, barmenin içi içini yiyor... Adam:
    - Bana bir viski, ona da su ver
    Barmen emre amade yerine getirmiş, gece ilerlemiş, adam hesabı istemiş, barmen bol küsuratlı saçma sapan bir miktarı hesap olarak adama vermiş, adam elini cebine atmış, çıkartmış, yine tam hesap, barmen oynatmak üzere, dayanamamış :
    - Beyfendi bir süredir barımıza gelip gidiyorsunuz, kusura bakmayın ama bir şey sormak istiyorum, yoksa kafayı yiycem; her gece cebinizden çıkan para hesapla kuruşu kuruşuna aynı oluyo, bunu nasıl başarıyorsunuz?
    Adam gülümsemiş:
    - Bir gün karşıma bir cin çıktı, üç dileğimi sordu; İlk olarak karizmatik ve yakışıklı bir tipim olmasını istedim,
    2. dileğimde ne almak istersem isteyim elimi cebime attığımda parası aynen cebimden çıksın istedim, Barmen:
    - Peki kızmayın ama bu kuş ne iş?
    Adam :
    - Onu hiç sorma, son dileğim; beni hiç bırakmıycak uzun bacaklı bir
    piliçti, yanlış anladı ******....!

    oooo

    Tayyip'le Bush ilk buluşmalarında birbirlerine hava atarlar. Bush, Tayyip'e "Bizde öyle bir teknoloji var ki, ölüyü diriltiriz" der.
    Tayyip altta kalmaz ve karşılık olarak "Bizde öyle bir teknoloji var ki, partimizin bütün üyelerine 100 metreyi 3 saniyede koşmayı öğretiyoruz" der.
    Türkiye'ye döndüğünde Tayyip'i bir düşünce alır. Danışmanlarını çağırtır ve attığı palavrayı anlatır.
    "Haftaya Bush geliyor. Yalanımız ortaya çıkacak, acaba ne yapsak?" diye sorar.
    Danışmanlarından biri hemen yanıtlar: "Onlara ölüyü nasıl dirilttiğini sordunuz mu?"
    "Hayır sormadık" "O halde hiç korkmayın başkanım, alın Bush'u Anıtkabir'e götürün. Atatürk'ü diriltmesini
    isteyin.Diriltmezse o rezil olur. Yok eğer diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız!!!"

    oooo

    Gerçek Bir olay ! Türk filmi sanmayın ! Hırsızın biri, bir evin çatısına çıkmış ve anten kablosunu kesmiş. Evin reisi de tam tv'ye dalmışken yayın kesilince televizyonunu bir süre kurcalamış, "Bozuldu herhalde"
    diyerek yatmış. Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız kapıyı çalıp adamın karısına, "Yenge, beni abi gönderdi, televizyon bozuk, alın da bir bakın dedi" demiş. Saf kadın da televizyonu vermiş. Akşam adam eve gelip de televizyonu görememiş ve karısından olayı öğrenince dumura uğramış tabii. O hafta sonu balkonda keyif yaparlarken bizim hırsız aşağıdan ıslık çala çala onlara bakarak sokaktan geçmiş. Kadın hırsızı tanımış ve "Bak bey! Televizyonu çalan adam işte buydu!!"demiş. Adam bunu duyunca pijamalarla adamı kovalamaya başlamış. 5 dakika sonra diğer hırsız adamın evine gelip, karısına "Yenge, ben polisim, abi hırsızı yakaladı. Şimdi karakoldalar. Pantolonuyla, cüzdanını istiyor." demiş ve kadın da vermiş tabii ki(?) normal olarak. Adam hırsızı uzun bir süre kovaladıktan sonra kan ter içinde eve dönmüş.. VEEE yine dumur! Artık adam karısını ne yapmış bilemiycem.....

    Angarya

    Bir gün profesörlerin aklına rahatsız edici bir soru takılmış. Eşleriyle olan cinsel hayatları acaba bir zevk mi yoksa angarya mı? Düşünmüşler, aralarında tartışmışlar ve bir sonuca varamamışlar. İçlerinden biri doçentlere danışalım bakalım onlar ne düşünüyor bu konuda demiş. Gitmiş sormuşlar. Doçentler düşünmüş ve "siz bilirsiniz" hocam demişler proflara. Profesörler için bu soru karın ağrısı olmuş. Yardımcı doçentlere başvurmuşlar, onlar da bir süre düşünüp "siz daha iyi bilirsiniz hocam" demişler. Proflar bir cevap bulamamanın sıkıntısı içinde bir de asistanlara soralım demişler. Neyse sıkıla sıkıla sormuşlar. "Sizce bizim
    eşlerimizle olan cinsel hayatımız bir zevk midir yoksa angarya mı?"
    Asistanlar hep bir ağızdan "ZEVK" diye bağırmışlar. Proflar şaşırmış çabuk ve net cevaba. Merak etmişler, "Neden?" diye sormuşlar asistanlara. "Neden bu kadar emin ve çabuk cevap verebildiniz?"
    Asistanlar yanıtlamış: "Angarya olsaydı bize yaptırırdınız"

    oooo

    Soğuk ve karlı bir gecede tipiden yolunu kaybeden bir işadamı ve sekreteri arabalarını terk etmek zorunda kalırlar ve uzun bir yürüyüşten sonra üşümüş ve ıslanmış durumdayken bir kulübe bulurlar.
    Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir sürü battaniye bulurlar. Geceyi geçirmeye hazırlanırlar ve işadamı bir centilmen olarak, yatağı sekreterine verir..
    ''Ben yerde uyku tulumunda uyurum" der. Sekreter yatağına yatar, adam uyku tulumunun içine girerek fermuarı çeker. Bir süre sonra tam uyumak üzereyken, sekreterinin sesini duyar;
    ''Efendim, ben çok üşüyorum." Adam fermuarı açar,uyku tulumundan çıkar, bir battaniye alıp kadının üzerine örter, tekrar uyku tulumuna girer, tam uyumak üzereyken yine sekreterinin sesini duyar;
    ''Efendim, ben hala çok üşüyorum." Adam yine fermuarı indirir, tulumdan çıkar, bir battaniye daha alıp kadının üstüne örter, uyku tulumuna girerek fermuarı çeker.
    Tam uykuya dalacağı sırada yine duyar;
    ''Ben yine çoooook üşsüyorum". Adam yattığı yerden;
    ''Bir fikrim var." der, ''Burası ıssız bir yer. Neler olduğunu kimse göremez , istersen evliymişiz gibi davranabiliriz."
    Genç kadın kıkırdar;
    ''Tamam,bana göre hava hoş."
    Adam yattığı yerden avazı çıktığı kadar bağırır;

    ''''ÖYLEYSE KALK VE KAHROLASI BATTANİYEYİ KENDİN AL!!!!!""

    oooo

    Amerikada zencinin biri pasaportunu kaybetmiş, aksilik ya, o gün de Türkiye'ye uçacak.. Kara kara düşünürken yolda bi pasaport bulmasın mı? hemen almış yerden, bir bakmış ki Leanardo Di Caprio'nun pasaportu.. " ne olursa olsun" demiş ve şansını denemeye karar vermiş, çıkarmış Leonardo'nun fotoğrafını, kendi fotoğrafını yapıştırmış.. Uçmuş Türkiye'ye, Atatürk Hava Limanında görevli gümrük memuru Temel'in
    karşısına geçmiş.. Temel almış pasaportu, adamın ismine bakmış:
    "Leonardo Di Caprio", fotoğrafa bakmış, bir zenci, adama bakmış aynı zenci.. Bir kaç şaşkın bakıştan sonra öbür masaya seslenmiş, "Ula Cemal, bu Titanik batmışmıydı, yanmışmıydı????"

    oooo

    Amerikalı bir turist bulduğu rehberiyle beraber Avustralya'yı gezmektedir.Rehber ve Amerikalı büyük bir çiftliğe gelirler.Amerikalı ileride otlayan koyunları fark ederek rehbere:
    "Bunlar nedir"? diye sorar. Rehber:
    "Koyun" Amerikalı:
    "Yapma yahu,bizde koyunlar bunların iki üç katıdır" diyerek alaylı bir biçimde güler.
    Biraz daha ilerlerler ve otlayan inekleri görürler. Amerikalı yine sorar:
    "Bunlar nedir?" Rehber:
    "İnek" diye yanıtlar. Amerikalı yine gülerek:
    "Vay be bizim oralarda inekler bunların en az iki-üç katıdır" der.
    Bir süre daha gittikten sonra önlerinde Kangurular geçer. Amerikalı sorusunu hemen yineler:
    "Peki bunlar ne?" Rehber hiç umursamadan yanıtlar:
    "Çekirge"

    oooo

    Sene 1992, üniversite yılları. Anneannemin desteğiyle zar zor bir bilgisayar kapatmışız ama printer'a para kalmamış. Akşam vakti printer'i olan bir arkadaşa gidip aleti ödünç aldım, eve dönüp proje çıktısı alacağım.
    Ankara'da her kış olduğu gibi yerler yine buz.Kayıp düşer de alete bir zarar veririm korkusuyla bir taksiye bindim. Daha iki dakika olmadan polis çevirdi, taksici kenara çekti, sonra arabadan indi, kimliğini gösterdi.
    Ben kucağımdaki cihazın inmemek için uygun bir bahane olduğu düşüncesiyle elde kimlik arabada bekledim. Polis abi geldi, kapıyı açtı, ve aramızda şöyle bir diyalog geçti:
    O ne len ööle?
    Printer
    (yanındaki öteki polise dönerek) Ecnebi oolum bu. Sonra gülümseyerek kapıyı kapattı, güle güle manasına ikisi birden el salladılar, tekrar yola koyulduk. 500 metre kadar gittikten sonra söför gene kenara çekti, çünkü gülmekten arabayı kullanamıyordu.

    oooo

    Olay ODTÜ'de geçiyor. Dışarda bahar havası; amfide kalkülüs dersi, hem de İngilizce. İnsanlar seçimlerini doğru yönde kullanmış olacaklar ki 100 kişilik sınıftan anca 15-20 kişi var içerde, onlar da kâat falan oynuyorlar. Bi tek en önde bi kizcaaz dersi dinliyo. Aklına bişey takılıyo hocaya İngilizce soruyo şurdaki nevaleyi tekrar anlatır mısınız diye...
    Hoca eyvallah diyo, dönüyo, başlıyo bütün konuyu yeniden,ama bu sefer Türkçe anlatmaya. Bitiriyo, kıza dönüyo, şimdi anladın mı diye soruyo.
    Kızdan gelen cevap yarım yamalak bi türkçeyle
    "Ama hocam siz Türkçe anlatıyor ben anlamadı." Hoca dumur, amfi yerlerde...

    oooo

    Ders yine kalkülüs. Hoca büyük bi şevkle anlatıyo. Tamamen konuya konsantre olmuş. ama tebeşirinin ufacık kaldığını farkediyo. uyuklayan bi öğrenciye "e hadi çık tebeşir bul yan sınıftan" diyo. çocuk çıkıyo
    harbiden ama yan sınıf diye ayni amfiye diğer kapıdan giriyo ve yine bizim hocaya "hocam yan sınıftan tebeşir istiyorlar" diyo. hoca da derse konsantre ya, "ya ben de az önce bi örenci gönderdim alsın diye. bizde de yok" diyo. Çocuk da "haa taam" diyip çıkıyo. Sonra diğer kapıdan tekrar girip "yokmuş hocam.
    aa nasıl yani ya" diyince hoca da öğrenci de durumu çakıyolar. İnanılmaz ama gerçek.

    oooo

    Devlet Tiyatrosundan bi arkadaş, bi oyun için mi ne artık, Akçaabat'a gitmiş. Ekip olarak şehir merkezine gelmişler. Kafalarını kaldırınca koca bir bez afiş görmüşler. Söyle yazıyo:

    Ben de sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim.
    AKÇAABAT BELEDIYE BAŞKANI

    oooo

    Seyyar satıcının biri Anadol pikabıyla biseyler satmak için megafonuyla gürültülü bir şekilde bağarmaktadır:
    - Domates, biber, patlıcan...
    Arkadan trafik polisi:
    - Seyyar satıcı kenara çek!
    Satıcı:
    - Annaşıldı tamam!

    oooo

    Uludağ Üniversitesi bahar şenliklerinde geçiyor olay. Kalabalıktan uzak bi fakültenin yakınlarındaydık. 100 metre ileriye bi helikopter indi. Aletten biri eğilerek indi ve bi talebeye yaklaştı. Takriben 1 dakka konuştuktan soora adam helikoptere bindi ve tekrar havalandılar. biz biraz şaşırdık nooluyo diye ama esas bomba o talebeye adamın ne sorduğunu sorduumuzda inmişti beynimize.
    Adam adres sormuş. benden bu kadar.

    oooo

    İzmir konakta bi köfteci gördüm adam tezgahını açmış çiğ köfte satıyo kocaman da bi tabelası var önünde fiyatların yazdığı...Aynen iletiyorum:

    Kampanya ...
    TANE: 125 bin
    2 TANE 300 bin

    oooo

    Abi çaycının prensibi olur mu, demeyin. Bizim çaycının cama yazdığı yazılar bunlar:

    1. Sıcak çay 150.000.TL.
    2. Saat beşten sonra çay yoktur, ısrarcı olmayınız.
    3 Tek çay için yukarı çıkamam gelip kendiniz alın

    oooo

    Bir gün Bakırköy-Taksim dolmuşuna binmiştim. Aracın ön konsoluna harfli sticker'larla şunlar yazılmıştı:
    TÜRK ŞOFÖRÜ EN İÇTEN DUYGULARIN İNSANIDIR
    KEMAL ATATÜRK !!

    oooo

    Lisedeyiz...Geometri dersi... Ders kaynasın diye yapmadığımız karaktersizlik yok. Hoca tahtaya şekil çizerken, okulun bayağı yakınından bir savaş uçağı geçti. Bizden biri:
    - Aaa hocam uçak geçiyor!
    Hocamızdan cevap:
    - Elleme geçsin!!!
    Sınıf komple kısa devre...

    DİLSİZ TETİKÇİ

    Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Çünkü baba, bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz, diye düşünüyordu. Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular. Tercüman işaretle sordu:
    - "Para nerede?" Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:
    - "Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum."
    Tercüman tercüme etti:
    - "Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş."
    Baba 38'liği koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı:
    - "Simdi sor bakalım, para nerede." Tercüman işaretle sordu:
    - "Para nerede?" Sağır-dilsiz kan ter içinde işaretle yanıt verdi:
    - "Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda yüz bin dolar var."
    - "Ne söyledi?" dedi Baba. Tercüman yanıtladı:
    - "Dedi ki, hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz ... istermiş."

    oooo

    Temel, idris ve Dursun fizik dersindeler. Hoca sözlü yapmak için Dursun'u kaldırmış,
    - "Kalk bakalım Dursun, sıcak bir günde arabanla gidiyorsun, sıcak arttı ne yaparsın?" demiş. Dursun da
    - "Camı açarım hocam," der demez hoca atlamış:
    - "Hah işte o camdan giren rüzgarın ivmesi nedir?" Dursun duvar tabi...
    Almış sıfırını oturmuş. Hoca bu sefer
    - "Kalk bakalım idris," deyince sıranın yaklaştığını anlayan Temel iyice korkmuş.
    - "Söyle bakalım idris sıcak bir gün ve arabanla gidiyorsun. Sıcak arttı ne yaparsın?"
    - "Ceketimi çıkarırım hocam."
    - "Daha sıcak?"
    - "Camı açarım."
    - "Hah camdan giren rüzgarın ivmesi ne?" Yanıt yok tabi. Ve sıra Temelde:

    - "Temel kalk bakalım sıcak bir gün ve arabanla gidiyorsun. Sıcak arttı ne yaparsın?"
    - "Ceketimi çıkartırım."
    - "Daha sıcak oldu?"
    - "Gömleğimi çıkartırım."
    - "Daha sıcak?"
    - "Pantolonumu çıkarırım."
    - "Daha sıcak?"
    - "Atletimi."
    - "Daha sıcak?"
    - "Donumu."
    - "Çok sıcak?"

    - "HOCAM KAVRULCAĞIMI BİLSEM AÇMAM O CAMI!..."

    oooo

    Genç bir çocuk heyecanla annesine gelir ve aşık olduğunu, evlenmek istediğini ve annesini tanıştırmak
    istediğini söyler. Ama sadece eğlence olsun diye eve 3 kız getireceğini ve annesinin evleneceği kızı tahmin etmesini ister.
    Ertesi gün 3 güzel kızla eve gelir. Otururlar bir süre sohbet ederler. Bir süre sonra çocuk heyecanla annesine sorar tahmin ettin mi diye. Anne duraksamadan cevap verir:
    "Ortadaki kızıl saçlı"
    Oğlan hayretle annesine sorar: "İnanılmaz, nasıl bildin?"
    Anne cevap verir:"Ondan hoşlanmadım."

    oooo

    Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer.. Lao Tzu bu öyküyü çok sever, sık sık anlatırmış hatta..

    Efendim köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
    "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. insan dostunu satar mı ?" dermiş hep...

    Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..Köylü ihtiyarın başına toplanmış..

    "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..

    İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."

    Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.

    Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..

    "Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için..Simdi bir at sürün var.."

    "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.."

    Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden aptal" diye geçirmişler..

    Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

    Köylüler gene gelmişler ihtiyara.."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok..Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler..

    İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu..Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.."

    Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

    Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

    "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.."

    "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

    Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında:

    "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar
    vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Akıl insanı daima karara zorlar ve gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."




    Bir otomobilin hikayesi

    1900'lü yıllarda ülkelerin birinde yıllar boyu uğraşarak çok güzel ve kaliteli bir otomobil üretiyorsunuz. Kaliteden taviz vermeden, seri üretimi gerçekleştiriyorsunuz. Otomobilinizin ünü neredeyse tüm dünyaya
    yayılıyor. Müthiş satışlar gerçekleşiyor. Bayilerinizin siparişlerini yetiştirmekte zorlanıyorsunuz. Kendi adınızı taşıyan otomobille gurur duyuyorsunuz. Bu da sizin en tabii hakkınız; arabayı A dan Z ye düşünüp
    tasarlayan, üreten sizsiniz çünkü. Bir gün aldığınız beklenmedik bir haber sizi hayrete düşürüyor; komşu ülkelerden birindeki, hem de kültürü size çok yakın olan bir bayiniz arabanızı satmaktan vazgeçtiğini bildiriyor. En büyük satışlarınızı gerçekleştiren bayiniz bu.... Ve görünürde hiçbir problem de yok. işte bu en başarılı bayinizin kararını değiştirmek için harcadığınız gayretler hiçbir sonuç vermiyor, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Atlıyorsunuz trene, o bayinin ayağına kadar gidiyorsunuz. Herkes gururunuzu ayaklar altına aldığınız bu davranışı pek de hoş karşılamıyor.
    Bayinizle uzun süren müzakerelerden de bir netice çıkmıyor. Son bir cümle olarak kendisine ;

    "Bay filan, siz bizim gerçekten saygı duyduğumuz bir müşterimizsiniz. Sizi kaybetmemek için ne isterseniz yapmaya hazırım" diyorsunuz.

    Bayinizin isteği şu "Arabanıza biricik kızımın ismini verirseniz bayiliğe devam ederim" diyor.

    Şimdi düşünün, o zaman için 20'nci yüzyıla neredeyse "otomobil çağı" dedirtecek muhteşem eserinizden kendi adınızı söküp atarak bayinizin küçük kızının adını vereceksiniz.Bunu yapabilir miydiniz ? Bu kadar müşteri
    odaklı olabilir miydiniz ?

    İşte bu; hepimizin bildiği Mercedes otomobillerinin hikayesidir.
    Almanya'nın sembollerinden sayılan otomobilin üreticisi bay Gottlieb Daimler, "Daimler-Benz" markasıyla ünlenen otomobilin ismini Avusturya 'lı müşterisinin küçük kızı "Mercedes"in ismiyle değiştiriyor. Sonrası
    malum...



    YILANIN LAZI

    İki karadenizli yIlan, karadeniz ormanlarında yürüyorlarmış. Biri ötekine sormuş :

    -Ula piz zehirlu yilanmiyik da?

    - Haçan nerden çikti pu simdu?

    - Az once dilimu isirdimda.



    BU FIKRA DEĞİL , GERÇEK ???

    Sydney Olimpiyat Komitesine web sitesi yoluyla gelen gerçek mailler :
    (Parantez içindekiler ise bu soruları post eden bir Avustralya' lının yorumları)



    @ Avustralyalı kadınların çok güzel olduklarını duydum, bu doğru mu? Eğer öyleyse elinizde olanların resimlerini gönderebilir misiniz? (İtalya)
    (Elbette, 8 milyon tane var)

    @ Sokaklarda kangurular olacak mı? (Amerika)
    (Ne kadar bira içtiğinize bağlı)

    @ Filmlerde hiç Avustralya'da yağmur yağdığını görmedim. Peki bitkiler nasıl büyüyor?
    (Yukarı doğru, toprak üzerinde, aynı bu soruyu soran salak gibi)

    @ Avustralya'da çalılıkların yakınında dolaşmak güvenli mi? (İsveç)
    (Ne yapmak için??)

    @ Olimpiyatlar sırasında Perth - Darwin veya Darwin - Perth arasında günübirlik yolculuk yapmayı düşünüyorum. Güneşin gözüme girmemesi için hangi yönü seçmeliyim? (Almanya)
    (Eğer Olimpiyat oyunlarının Sydney'de düzenlendiği göz önüne alınırsa mükemmel soru!)

    @Olimpiyatlarda Perth'ten Sydney'e yürüyerek gitmek istiyorum, tren yolunu izleyebilir miyim? (İsveç)
    (Elbette, sadece 7000 mil, ancak oyunlardan bir buçuk yıl önce orada olmanız gerekiyordu)

    @ Karaya vuran yunusları bildirmek için aramam gereken yerleri öğrenmem zorunlu mu? (İtalya)
    (Hiç bir şey demiyorum!)

    @ Müşterimiz Avustralya'ya gelirken yanında çelik bir pooper-scooper (hayvan pisliği toplamak için özel bir kürek) getirmek istiyor. Ülkeye bununla girmesine izin verir misiniz? (Güney Afrika)
    (Tabii ki, ama tuvalet kağıdı da kullanıyoruz)

    @ Avustralya'da bankamatik var mı? Varsa Brisbane, Cairns, Townsville ve Hervey Korfezi'ndekilerin listesini gönderebilir misiniz? (İngiltere)
    (Hayır, paraları saklamak için deniz kabuğu kullanıyoruz)

    @ Avustralya'daki develerin kaç hörgücü var? Bir mi iki mi? (İngiltere)
    (Rastladığınız devenin çirkinliğine göre değişir)

    @ Avustralya'ya çatal bıçak takımımı getirebilir miyim? (İngiltere)
    (Neden ki? Siz de bizim gibi ellerinizi kullanın...)

    @ Avustralya'da parfüm bulunur mu? (Fransa)
    (Hayır. Herkes leş gibi kokar)

    @ Avustralya'da çadır bulunur mu? (Almanya)
    (?)

    @ Avustralya'da Noel'i kutluyor musunuz? (Fransa)
    (Evet. Noel'de.)

    @ Büyük mercan resifine arabayla gidebilir miyim?(Almanya)
    (Tabii, arabanız amfibikse)

    @ Avustralya'da katil arılar var mı? (Almanya)
    (Henüz değil, ama geldiğinizde neler yapabileceğimize bir bakarız)

    @ Sydney'de supermarket var mı? Süt bütün yıl boyunca bulunabiliyor mu?(Almanya)
    (Sarışın mısınız?)

    @ Lütfen Avustralya'da çıngıraklı yılan panzehiri kullanan doktorların tam bir listesini gönderiniz. (Amerika)
    (Çıngıraklı yılan mı? Sadece Kızıl örümcek ve Tarantula panzehirimiz var. Beyaz kuyruklu örümcekler, Kaplan yılanları, ****balıkları, kırmızı kangurular, mavi ahtapotlar ve gecenin 3'unde pub çıkışında bozuk paranız olmadığı zaman taksi şoförleriyle tamamen kendiniz başa çıkmak zorundasınız.)

    @ Avustralya'da Kuzey ne tarafta? (Amerika)
    (Kuzeye dönün yeter)

    @ Viyana Erkekler Korosu konser tarihlerini gönderebilir misiniz?(Amerika)
    (Amerika'lıların Avusturya'yla Avustralya'yı ayırt edememe konusunda geleneksel bir takıntıları vardır)

    @ Avustralya'da yaşayan ünlü bir hayvanla ilgili bir şey soracaktım, ama adını unuttum. Bir tür ayı ve ağaçlarda yaşıyor. (Amerika)
    (Bir başka sarışın?)

    @ Avustralya'da dışarıda sevişebileceğiniz yerler var mı? (İtalya)
    (Evet. Dışarısı.)



    İKİ ADAM BİR GÜN...

    İki adam Empire State binasının tepesindeki barda içiyor ve laflıyorlardı.
    1. adam: "-Biliyor musun geçen hafta ne keşfettim? İnsan kendisini bu binanın tepesinden aşağıya bırakınca, 10. kata gelinceye kadar bina çevresindeki kuvvetli hava akımları (türbülans) onu sürüklüyor ve binanın çevresinde dolaştırıp pencereye getiriyor.
    2. adam: "-Salak mısın sen? Böyle bir şey asla olamaz."
    1. adam: "-Hayır. Bu gerçek. Dur sana kanıtlayayım."
    1. adam barın balkonuna çıkar, balkondan atlar, 10. kattan geçerken rüzgar onu pencereden içeri savurur, gider asansöre biner ve tekrar bara çıkar.
    2. adam: "-Kendi gözümle gördüm ama bu tamamen bir kerelik tesadüf! Böyle bir şeyin olması mümkün değil."
    1. adam: "-Hayır, hep böyle olur. Dur bir daha kanıtlayayım."
    Yine atlar ve yine 10. kattan geçerken rüzgar onu pencereye sürükler. vs. Bara dönünce 2. adamı bir kez denemesi için teşvik eder.
    2. adam: "-Pekala, madem işe yarıyor, ben de yapabilirim."
    Atlar, 10. kata gelir, 10. katı geçer, kaldırıma çarpar, yapışır ve yerle bir düzeye gelir. Yukarıda barmen 1. adama döner: "-Biliyor musun, sen sarhoşken pisliğin teki oluyorsun, Süpermen!"





    ADSIZ !!!!

    Karı koca yemek yiyor... O sırada masaya yaklaşan heykel gibi güzel bir esmer, adamı selamlayıp geçiyor. Adamın karısı soruyor:
    - Kim bu afet?
    Adam: - Eğer mutlaka bilmek istiyorsan söyleyeyim, metresim
    Kadın: - Bir de bu kadar pervasızca söylüyorsun. Boşanıyorum senden!
    Adam: - Yani Etiler'deki apartmanı, Kandilli'deki yalıyı, Göcek'teki tekneyi ve Nice'daki villayı bırakıyorsun....
    Uzun bir sessizlik olur. Çift yemeğini çatallarken kadın birden sorar:
    - Su arkada oturan Fuat değil mi? Yanındaki kadın kim?
    Adam: - Fuat'ın metresi.
    Kadın: - Ay bizimki çok daha güzel







  • SEN BENİ GÜLDÜRDÜN ALLAH DA SENİ GÜLDÜRSÜN
  • valla sabah sabah ilaç gibi geldi tebrikler...

    hele şu:Tayyip'le Bush ilk buluşmalarında birbirlerine hava atarlar. Bush, Tayyip'e "Bizde öyle bir teknoloji var ki, ölüyü diriltiriz" der.
    Tayyip altta kalmaz ve karşılık olarak "Bizde öyle bir teknoloji var ki, partimizin bütün üyelerine 100 metreyi 3 saniyede koşmayı öğretiyoruz" der.
    Türkiye'ye döndüğünde Tayyip'i bir düşünce alır. Danışmanlarını çağırtır ve attığı palavrayı anlatır.****
    "Haftaya Bush geliyor. Yalanımız ortaya çıkacak, acaba ne yapsak?" diye sorar.
    Danışmanlarından biri hemen yanıtlar: "Onlara ölüyü nasıl dirilttiğini sordunuz mu?"
    "Hayır sormadık" "O halde hiç korkmayın başkanım, alın Bush'u Anıtkabir'e götürün. Atatürk'ü diriltmesini
    isteyin.Diriltmezse o rezil olur. Yok eğer diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız!!!" ****[clps][clps][clps][clps]

    yarıldım valla ya!




  • :))
  • [arindr][arindr]çok güzelmiş saol
  • ben adanalıyla laza bayıldım bide laz yılanlar zuuuhhhuuuhaaaaa
    yanlız bayya uzun be hoca bunnar :)
  • he he manyak hikaye ler [evlol]
  • çok uzundu
    ama komik
  • biraz bence mütevazi yaklaşım olmuş sayın karabay

    euhauhuahuau matrax tı ya
  • Zeo(pardon Xzeo)
    Kimse okumadan komik olup olmadığını nereden bilebilirim ki? Sizlerin düşüncelerini aldıktan sonra topic'in başlığını değiştirmeli ki harbiden komik olduğu anlaşılsın...
  • Komikus...
  • ellerine saglık valla aralarında süper fıkralar vardı sevdim sevindirik oldum
  • quote:



    Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer.. Lao Tzu bu öyküyü çok sever, sık sık anlatırmış hatta..

    Efendim köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
    "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. insan dostunu satar mı ?" dermiş hep...

    Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..Köylü ihtiyarın başına toplanmış..

    "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..

    İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."

    Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.

    Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..

    "Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için..Simdi bir at sürün var.."

    "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.."

    Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden aptal" diye geçirmişler..

    Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

    Köylüler gene gelmişler ihtiyara.."Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok..Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler..

    İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu..Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.."

    Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

    Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

    "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.."

    "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

    Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında:

    "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar
    vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Akıl insanı daima karara zorlar ve gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."


    bu hikayeyi çok beğendimm

    her şeyde bi hayır vardır sözünü doğruLarR niteLikte




  • çok uzundu okuyamadım... sonra inşallah...
  • süper bazıları.
  • Mersedes olayı müthiş

    Burda bilgisayara karşı gülüyorum, hanım içerden soruyor kimle konuşuyorsun sen die :)
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ocosgun

    çok uzundu okuyamadım... sonra inşallah...


    Bunu da ekleyelim diğerlerine.
  • hortıngen dyelım
  • quote:

    Orjinalden alıntı: crow

    valla sabah sabah ilaç gibi geldi tebrikler...

    hele şu:Tayyip'le Bush ilk buluşmalarında birbirlerine hava atarlar. Bush, Tayyip'e "Bizde öyle bir teknoloji var ki, ölüyü diriltiriz" der.
    Tayyip altta kalmaz ve karşılık olarak "Bizde öyle bir teknoloji var ki, partimizin bütün üyelerine 100 metreyi 3 saniyede koşmayı öğretiyoruz" der.
    Türkiye'ye döndüğünde Tayyip'i bir düşünce alır. Danışmanlarını çağırtır ve attığı palavrayı anlatır.****
    "Haftaya Bush geliyor. Yalanımız ortaya çıkacak, acaba ne yapsak?" diye sorar.
    Danışmanlarından biri hemen yanıtlar: "Onlara ölüyü nasıl dirilttiğini sordunuz mu?"
    "Hayır sormadık" "O halde hiç korkmayın başkanım, alın Bush'u Anıtkabir'e götürün. Atatürk'ü diriltmesini
    isteyin.Diriltmezse o rezil olur. Yok eğer diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız!!!" ****[clps][clps][clps][clps]

    yarıldım valla ya!








  • valla bazıları çok komikti yeni uyandım yüzümü yıkamadan bunlara güldüm yaww
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.