Şimdi Ara

Ay'ın ikiye bölündüğü hakkinda kanitlar neden diğer ülkeler de yok.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
110
Cevap
1
Favori
7.010
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • simdi ayin ikiye bolundugunu biliyoruz. ustelik bu bölünme cok acik bir sekilde gerceklesmis. yani bir kisi gok yuzune bakamasa bile bu absurt bolunme sekkini gormesi gerekirdi.


    sorularla islamiyet sitesinden bakip ta gok yuzu bulutluydu filan demeyin zira bu cok sacma bur cevap olur. cunku gökyüzü nun acik kapali olmasi bir kac km farkta bile degisiklik gosterir. yani nasil okuyirda on milyinlarca insandan bir kisi bile gormuyor. bunun izahi nedir.



  • Güya sadece belli bir kesimin göreceği şekilde gerçekleşmiş olay, mucize böyle oluyormuş. Sorgulamamak lazımmış.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Bill Russell

    Güya sadece belli bir kesimin göreceği şekilde gerçekleşmiş olay, mucize böyle oluyormuş. Sorgulamamak lazımmış.

    o zaman bunun illüzyondan ne farki var. david copperfield daha iyi mucizeler yapiyor. adam tum dunyayi etkileyen illuzyonlar yapti adam isinlanma illuzyonu yapti. kime inanacagiz biz simdi muhammede mi david e mi
  • Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo

    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.

    Alıntıları Göster
    Ama olur mu Ay'ın ortasında çok belirgin bir yarık var (yarık sanmış)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.

    İthamın hoş değil. Bu konu bizi ilgilendirmiyor diye belirttim. Sen ben hepimiz ayın ikiye ayrıldığına şahit değiliz olmamızda mümkün değil, görmemiz mümkün değil. O mucize bizim için geçerli değil. Bizim mucizemiz Kuran'dır. Bulandırma falan yok.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: K A N U N İ

    quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.

    İthamın hoş değil. Bu konu bizi ilgilendirmiyor diye belirttim. Sen ben hepimiz ayın ikiye ayrıldığına şahit değiliz olmamızda mümkün değil, görmemiz mümkün değil. O mucize bizim için geçerli değil. Bizim mucizemiz Kuran'dır. Bulandırma falan yok.

    Alıntıları Göster
    Allah onlara torpil geçmiş.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis


    quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.

    İthamın hoş değil. Bu konu bizi ilgilendirmiyor diye belirttim. Sen ben hepimiz ayın ikiye ayrıldığına şahit değiliz olmamızda mümkün değil, görmemiz mümkün değil. O mucize bizim için geçerli değil. Bizim mucizemiz Kuran'dır. Bulandırma falan yok.

    hala bulandiriyorsun. seni ilgilendirmiyorsa niye gelip konuya yaziyorsun. ben ilgilenenlere sordum soruyu bunu anlamak cok mu zor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis


    quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.

    İthamın hoş değil. Bu konu bizi ilgilendirmiyor diye belirttim. Sen ben hepimiz ayın ikiye ayrıldığına şahit değiliz olmamızda mümkün değil, görmemiz mümkün değil. O mucize bizim için geçerli değil. Bizim mucizemiz Kuran'dır. Bulandırma falan yok.

    hala bulandiriyorsun. seni ilgilendirmiyorsa niye gelip konuya yaziyorsun. ben ilgilenenlere sordum soruyu bunu anlamak cok mu zor.

    Konuna gelip hoşlanmadığın cevap yazanları kovuyormusun sen hep?

    Bence sen beni gayet iyi anladın, anlamamazlıktan geliyorsun.

    Sen halihazırda Kuran gibi bir mucizeyi reddetmiyor musun? O halde kaç yüzyıl önce gerçekleşmiş bir mucizeyi bu kadar irdelemenin sebebi ne ola ki?

    O bizler için geçerli değil diyorum, bunu anlamak bu kadar zormu?

    İyi forumlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi K A N U N İ -- 1 Mayıs 2016; 20:04:14 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis


    quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.

    İthamın hoş değil. Bu konu bizi ilgilendirmiyor diye belirttim. Sen ben hepimiz ayın ikiye ayrıldığına şahit değiliz olmamızda mümkün değil, görmemiz mümkün değil. O mucize bizim için geçerli değil. Bizim mucizemiz Kuran'dır. Bulandırma falan yok.

    hala bulandiriyorsun. seni ilgilendirmiyorsa niye gelip konuya yaziyorsun. ben ilgilenenlere sordum soruyu bunu anlamak cok mu zor.

    Konuna gelip hoşlanmadığın cevap yazanları kovuyormusun sen hep?

    Bence sen beni gayet iyi anladın, anlamamazlıktan geliyorsun.

    Sen halihazırda Kuran gibi bir mucizeyi reddetmiyor musun? O halde kaç yüzyıl önce gerçekleşmiş bir mucizeyi bu kadar irdelemenin sebebi ne ola ki?

    O bizler için geçerli değil diyorum, bunu anlamak bu kadar zormu?

    İyi forumlar.

    yav hadi isine.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo

    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis


    quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: AMX ELC bis

    Yaratıcı adildir kimseye zulmetmez kimseyi çaresizce bırakmaz. Bizlerin hissedebileceği bir mucize şuan mevcuttur, oda Allahın kelamı olan Kuran'dır. Bizler onun mucizeliğine şahit oluyoruz. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandıktan sonra Hz Muhammed'in dediği herşeye inanıyoruz. Aynı şekilde Kuran'da yazan herşeyede inanıyoruz. Ayın ikiye bölündüğü dinimizde belirtildiği için buna inanıyoruz. Yoksa bizde şahit olmadık. Aslını ispat ettiğimiz için içinde geçen herşeyde ispat edilmiş oluyor.

    sordugum soruya yaniy vermemissin. konuyu bulandirma.

    İthamın hoş değil. Bu konu bizi ilgilendirmiyor diye belirttim. Sen ben hepimiz ayın ikiye ayrıldığına şahit değiliz olmamızda mümkün değil, görmemiz mümkün değil. O mucize bizim için geçerli değil. Bizim mucizemiz Kuran'dır. Bulandırma falan yok.

    hala bulandiriyorsun. seni ilgilendirmiyorsa niye gelip konuya yaziyorsun. ben ilgilenenlere sordum soruyu bunu anlamak cok mu zor.

    Konuna gelip hoşlanmadığın cevap yazanları kovuyormusun sen hep?

    Bence sen beni gayet iyi anladın, anlamamazlıktan geliyorsun.

    Sen halihazırda Kuran gibi bir mucizeyi reddetmiyor musun? O halde kaç yüzyıl önce gerçekleşmiş bir mucizeyi bu kadar irdelemenin sebebi ne ola ki?

    O bizler için geçerli değil diyorum, bunu anlamak bu kadar zormu?

    İyi forumlar.

    yav hadi isine.

    Alıntıları Göster
    Konuyla alakalı güzel iki alıntı paylaşıyorum eğer çok meraklıysanız okumanızda yarar var arkadaşlar.
    quote:

    Ayın Yarılması Mucizesi

    Kur’an’da, “Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı. Onlar ise, ne zaman bir mu’cize görseler yüz çevirir ve ‘Bu daimî bir sihirdir.’ derler.”[1]

    ayetinin açık işareti ve tüm sahih hadis ve siyer kaynaklarında geçen manevi tevatür derecesindeki ayın yarılması mucizesinin nasıl gerçekleştiği konusunda bilgi verip, ardından bu konuda akla gelebilecek bazı sorulara cevap vermeye çalışacağız.



    Ayın Yarılması Mucizesi Nasıl Gerçekleşti?

    Ayın ikiye ayrılması mucizesinin Medine'ye hicretten önce[2] Kureyş müşriklerinin istekleri üzerine -Yüce Allah'ın izniyle- Peygamberimiz (asm) tarafından gösterildiği Enes b. Malik[3], Hz. Ali, Huzeyfe b. Yeman[4], Abdullah b. Mes'ud[5], Abdullah b. Abbas[6], Abdullah b. Ömer[7], Abdullah b. Amr b. Âs[8], Cübeyr b. Mut'im[9] (r.anhum ecmain) gibi pek çok sahabeden nakledilmiştir.[10]

    Kureyş müşriklerinden, Velid b. Mugîre, Ebu Cehil, Âs b. Vâil, Âs b. Hişam, Esved b. Abdi Yağus, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha başkaları[11], Peygamberimiz’e (asm):

    "Eğersen gerçekten peygambersen, bize Kameri (Ayı), yarısı Ebu Kubeys dağı, yarısı da Kuaykıan dağı üzerinde görülmek üzere ikiye ayır!" dediler.

    Peygamberimiz (asm):

    "Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?" diye sordu.

    Müşrikler:

    "Evet! İman ederiz." dediler.

    Ayın bedir, yani dolunay olduğu, iyice göründüğü gece, Peygamberimiz (asm), müşriklerin istedikleri şeyi kendisine vermesini, Yüce Allah’tan diledi.[12]

    Cebrail (a.s.) inip, Allah’ın duasını kabul ettiğini O’na (asm) duyurunca, O da Mekkelilere haber verdi. Müşrikler Ayın on dördüncü gecesinde, Ayın ikiye ayrıldığını gördüler![13]

    Yüce Allah, Ayın yarısını Ebu Kubeys dağı, yarısını da Kuaykıan dağı arasında doğdurunca, Peygamberimiz (asm):

    "Ey Ebu Seleme b. Abdulesed! Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şahit olunuz!" diyerek Müslümanlara;[14]

    "Ey filan! Ey filan! Şahit olunuz!" diye de, müşriklere seslendi.[15]

    Fakat müşrikler"Bu, Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir!"[16] "Ebu Kebşe'nin oğlu sizi sihirledi!"[17] "Muhammed bizi sihirledi!" dediler.[18]

    Bazısı da:

    "Muhammed bizi sihirlediyse[19], bütün insanları da sihirleyemez ya![20] Başka beldeler halkından, yanınıza gelecek olanlara, sorun bakalım: Bunu onlar da görmüşler mi?"[21] dedi.

    Her taraftan[22] gelenlere sordular:[23]

    "Evet! Onu biz de öyle gördük! Ayı ikiye yarılmış gördük!" dediler. Ayın ikiye ayrılmış olduğunu haber verdiler. Her taraftan gelenlerden, Ayın ikiye ayrıldığını görüp de haber vermeyen bir kimse kalmadı.[24]

    Fakat müşrikler iman etmekten, Müslüman olmaktan yüz çevirip:

    "Bu, müstemir (olagelen) bir sihirdir!"[25], “Ebu Talib‘in yetiminin sihri semâya da tesir etti”[26] dediler.

    Yüce Allah, Kamer sûresinde bu mucizeye şöyle temas buyurur:

    "Saat yaklaştı.

    Ay (ikiye) yarıldı (ayrıldı).

    Onlar (ne zaman) bir âyet, bir mucize görseler, yüz çevirirler ve:

    'Müstemir (olagelen) bir sihir!' derler.

    (Ayın ikiye ayrılması mucizesini görünce de) hevalarına uydular:

    'Yalan!' dediler (Peygamberi yalanladılar).

    Oysa ki, her iş bir gayeye bağlıdır.

    Andolsun ki; onlara (kendilerini küfür ve inattan) vazgeçirecek öyle önemli haberler gelmiştir ki, her biri, gayesine ermiş bir hikmet ve ibrettir.

    Fakat, onları tehdit eden bütün o hadiseler kendilerine fayda vermiyor!"[27]



    Ayın Yarılması Mucizesi ile Açıklama

    Ayın yarılması mucizesi ile ilgili akla gelebilecek bazı soruların cevabını vermek istiyoruz. Sorumuz şu “Ayın yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden tarihler ayın yarıldığından bahsetmiyor? Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın üzerinde her hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır? Eğer yarılma vuku bulsaydı bunun izinin ay üzerinde olması gerekirdi.” Akla gelebilecek bu iki şıklı sorunun ilk şıkkını beş maddede cevaplayıp, ardından diğer ikinci sorunun cevabını vereceğiz.



    Ayın yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden tarihler ayın yarıldığından bahsetmiyor?

    Ayın yarılması mucizesi, Allah Resulünü (asm) yalanlayan bazı müşriklere, davasının doğruluğunu göstermek için Allah’ın izniyle gerçekleşmiş bir mucizedir. Tarihlere geçmemesinin nedenlerini maddeler halinde izah edelim:

    1. Ayın yarılması mucizesi bütün İslam tarihi ve siyer kitaplarında nakledilen, ayrıca Kur’an’da da Kamer Suresinin ilk ayetlerinde[28] işaret edilen bir mucizedir. Mucizeye tanık olan inatçı müşriklerin bu mucize karşısında Kur’an’ı inkar eden o müşriklerden hiçbiri bu mucizeyi inkar etmemiş, aksine“Sihirdir!..”[29] diyerek iptaline kalkışmışlardır. Tarihte bu hadisenin olmadığına dair hiçbir bilgi nakledilmemiştir. Eğer hadise gerçekleşmemiş olsaydı, İslam aleyhine olan en ufak bir hadiseyi bile ihmal etmeyen ve karalamak için kullanan müşrikler, tarihlerin ve Kur’an’ın naklettiği bu hadiseyi mutlaka yalanlayacaklardı. Yalanlayamamaları gösteriyor ki, bu hadisenin gerçekleşmesi noktasında bir şüphe yoktur.

    2. Sa’d-ı Taftazanî gibi büyük alimler demişler ki:

    “Ayın yarılması mucizesi, parmaklarından su akması, umum bir orduya su içirmesi, camide hutbe okurken dayandığı kuru direğin Peygamberimizin ondan ayrılmasından dolayı ağlaması, umum cemaatin işitmesi gibi mütevatirdir.[30]Yani, öyle tabakadan tabakaya büyük bir cemaat nakletmiştir ki, yalanda ittifakları muhaldir. Bin sene önce gözüken ve tarihlerin kaydettiği “Hâle” isimli kuyruklu yıldızının dünyadan göründüğünden nasıl eminsek -çünkü asırdan asıra insanlar o bilgiyi aktarmışlardır, yani mütevatirdir- ya da görmediğimiz sadece duyduğumuz Sri Lanka’nın vücudu gibi varlığı kesindir.” demişler.

    İşte böyle vuku kesin olan bir meselede şüphe duymak ve vehme kapılmak akılsızlıktır. İmkansız bir hadise değildir. Ayın yarılması volkanla parçalanan bir dağ gibi imkan dahilindedir ve mümkündür.

    3. Mucize, peygamberlik davasında inanmayan insanları ikna etmek içindir. Eğer inanmayan insanları, inanmaya zorlayacak olsaydı, o zaman imtihan sırrına zıt olurdu. Dolayısıyla ayın yarılması mucizesinde, ay yarıldıktan sonra bütün insanlığın göreceği kadar uzun süre o şekilde kalsaydı, bütün insanların iman etmesine vesile olacak ve imtihan sırrı ortadan kalkmış olacaktı. Veya sıradan bir semavi hadise olarak tarihlere geçecekti. Bu nedenle ayın yarılması mucizesi sadece gece vakti, ani bir şekilde, hazır bulunan müşriklere ve bazı sahabelere gösterilmiştir.

    4.“Ayın yarılması hadisesi, başka ülkelerin tarihlerine neden geçmemiştir?” diye akla gelebilir. Halbuki bu hadise gece olmuştur, dolayısıyla dünyanın diğer yarısı gündüz olduğundan görünmemesi gayet normaldir. Ayrıca o dönemde cehaleti ve vahşilikleriyle ünlü olan Avrupa ülkelerinin tarihinde olmaması da gayet normaldir. Farklı yerlerde de sis ve bulut gibi farklı engeller görünmemesine sebep olmuş olabilir. Böyle bir hadise bazı fertler tarafından görülse de gözlerine inanamaz ve bu hadiseye birisi tanık olsa bile insanları inandıramaz ve tarihlere geçemez.

    Özet olarak deriz ki:

    1. Doğruluğun ve adaletin temsilcisi olan sahabelerin bu hadisenin gerçekleştiğine dair ifadeleri;

    2. Pek çok müfessirin“Ve Ay yarıldı.”[31] ayetinin tefsirinde bu hadisenin nüzul sebebi olduğu konusundaki ittifakları.[32]

    3. Güvenilir kaynaklardan nakiller yapan bu hadis âlimlerinin bu olayın gerçekleştiğini ispat eden rivayetleri;[33]

    4. Bütün keşif ve ilham ehli olan evliya ve sıddıkînin bu hadisenin gerçekleştiğine dair haberleri

    5. Kelam ilminin meslekçe birbirinden çok uzak olan imamlarının ve derin ilim ve ihtisas sahibi alimlerinin bu hadisenin olduğuna dair tasdikleri;

    6. Dalâlet üzerine birleştikleri vaki olmayan ümmet-i Muhammediyenin[34] (asv) bu hadisenin gerçekleştiğine dair inançları, güneş gibi ayın yarılması hadisenin gerçekleştiğini ispat eder.

    Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın üzerinde her hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır?

    Vücudumuzda oluşan bir yaranın bir süre sonra iz bırakmadan iyileşmesi, yeryüzünde meydana gelen çatlakların iz bırakmadan zamanla kapanmaları gibi, ayı yaratan kudretin de onu bir mucize eseri olarak yardığında iz bırakmadan birleştirmesi gayet makuldür.

    Bununla beraber Büyük İslam Alimi Merhum Muhammed Hamidullah’ın da dikkat çektiği gibi; ayın yüzeyinde yukarıdan aşağıya doğru ve ayın tam ortasında uzun bir çatlak izi görüldüğünü hatırlatmakta yarar vardır. Bu çatlak yaklaşık bir mil (bin altıyüz metre) genişliğindedir ve uzay bilimciler buna "Hadley Rille" adını vermişlerdir. Apollo-15 ekibi tarafından, bu çatlak hakkında yapılan araştırmalar zamanın gazetelerinde yer almıştır. Bu çatlağın resmi aşağıda görülmektedir.[35] Ayrıca bu yarıkla (veya yarıklarla) ilgili internette Apollo-15 in kaydettiği video görüntüsü de internet üzerindenhttp://www.youtube.com/watch?v=lzXZXrt0n2M adresinden izlenebilir.

     Ay'ın ikiye bölündüğü hakkinda kanitlar neden diğer ülkeler de yok.



    [1]Kamer, 54/1-2.
    [2]Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466; Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298; Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.5, s.108.
    [3]Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86; Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114; Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
    [4]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
    [5]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413; Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim, c. 4, s. 2158; Tirmizî, c. 5, s. 397-398; Taberî, c. 27, s. 85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 209-211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
    [6]Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim , c. 4, s. 2159; Taberî, c. 27, s. 86; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu Muaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
    [7]Müslim, c. 4, s. 2159; Tirmizî, c. 5, s. 398; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 279; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
    [8]Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
    [9]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
    [10]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466; Diyarbekrî,c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
    [11]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
    [12]Ebu Nuaym, c. 1, s. 280; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272-273; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27; Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299; Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
    [13]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
    [14]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120; Suyûtî, Dürru'l-men­sûr, c. 6, s. 133.
    [15]Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
    [16]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 273; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
    [17]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
    [18]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 114; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
    [19]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c.1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109.
    [20]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82; Tirmizî, c. 5, s. 398; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c.5, s. 109.
    [21]Kadı lyaz, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
    [22]Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
    [23]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
    [24]Ebu Nuaym , c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109-110; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273; Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281.
    [25]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
    [26]Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 54; Müsned 3:165; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 27:84-85; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126; el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve 2:268.
    [27]Kamer, 54/1-8.
    [28]Kamer, 54/1.
    [29]Kamer, 54/2.
    [30]el-İcî, Kitabü’l-Mevakıf 3:405-406; el-Âmidî, Gayetü’l-Meram 1:356; İbni Teymiyye, el-Cevabü’s-Sahih 1:414; 2:44; eş-Şehristânî, el-Fark Beyne’l-Firâk 1:313; et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd 5:17.
    [31]Kamer, 54/1.
    [32]bk. el-Vâhidî, el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz 1:370; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 2784-87; el-Kurtubî, el Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126-127; es-Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr 7:672.
    [33]Abdullah İbni Mes’ud tariki; Buhârî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münafikîn 44-45; Tirmizî, Tefsîr 54. Abdullah İbni Ömer tariki; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 45. Tirmizî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Abdullah İbni Abbas tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Menâkıbu’l-Ensâr 36, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Enes İbni Malik tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Tefsîr (54) 1, Menâkıbu’l-Ensâr 36; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 46; Tirmizî, Tefsîru Sûre 54; Huzeyfe İbnu’l-Yeman tariki; et-Taberî, Câmiü’l-Beyân 27:51; Abdurrezzâk, el-Musannef 3:193-194; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 1:280-281. Cübeyr İbni Mut’im tariki; Tirmizî Tefsîru Sûre 54; Müsned 4:82; İbni Hibban, es-Sahih 14:422.
    [34]Ebû Dâvûd, Fiten ve Melâhim 1; Tirmizî, Fiten 7; İbni Mâce, Fiten 7.
    [35]Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.126, 234. p.

    http://www.resulullah.org/ayin-yarilmasi-mucizesi



    quote:

    "Şakku'l-kamer / şakk-ı kamer / inşikâku'l-kamer / inşikak-ı kamer" (ayın yarılması) mucizesi hakkında bilgi verir misiniz? Bu konuda sahabeler arasında ihtilaf var mıdır?

    Sorunun Detayı

    Peygamberefendimiz (sav) ayı ikiye yarmasında sahabe arasında ihtilaf var mış? Ve eğer ki öyle bir mucize olsa idi ve kafirler kabul etmediler ise, onlar helak olmaları gerekti (ayette geçiyor muş bilmana, eğer mucize gelip de red eden kavim helak olacak diye)? Ay mucizesi olsaydı eğer, neden büyük sahabelerden rivayet yok? Bu fikirlere ne cevab verirsiniz?
    Kullanıcı: muhammad | Tarih: Pt, 15/01/2007 - 01:25
    Değerli kardeşimiz;
    Öncelikle "mucizeyi reddeden helak olur" diye bir şey söz konusu değildir. Tarihte bazı asi kavimler helak edilmişlerdir, bu konu farklıdır.

    Sahabeler arasında bu mucizenin olup olmadığı konusunda bir ihtilaf söz konusu olamaz. Şakku'l-kamer / inşikâku'l-kamer mucizesi Kur'an'da geçmektedir. Böyle bir mucizenin bir sahabe tarafından inkarı mümkün değildir. Her sahabeden rivayet gelecek diye bir şey yok. Yalnızca bazı rivayetlerde ay ikiye ayrıldıktan sonra yere inmiş gibi ilaveler yapanlar olmuşsa da, bunlar bu mucizeyi kıymetten düşürmek ve insanların inkar etmesini sağlamak için münfıklar tarafından uydurulmuştur.

    Peygamber (sav) Efendimizin mucizelerinden birisi olan AY'I İKİYE bölmesini kanıtlayabilecek elimizde herhangi bir kanıt var mı? Fotoğraflı veya bilimsel açıklamalı bir kanıt lazım?

    AY MUCİZESİ

    Fahr-ı Kâinat Efendimizin (sav) gösterdiği BİN'e yakın mucize, in­sanlık âleminin ayları ve yıldızları hük­münde parlayan sahabelerin gözü önünde cereyan etmiş ve yalan üzerine ittifak etmeleri imkânsız olan bu nuranî cemaat tarafından bütün teferruatıyla gelecek nesillere aktarılmıştır.

    "Benden bilerek yalan bir şey haber veren, ce­hennem ateşinden yerini hazırlasın."

    mealindeki hadîs-i şerifin ikazına karşı, bütün zerreleriyle titreyip herkesten fazla titizlik gösteren ve yalan bir haber karşısında susmaları mümkün olmayan o iman kahramanlarından bize ulaşan hadîs ve mucizeler, bugün modern ilim tarafından da tek tek tasdik edilmekte­dir. İslâmî kaynaklarda “Şakk-ı Kamer” veya "İnşikak-ı Kamer" ola­rak geçen "Ay'ın ikiye yarılma mu­cizesi" de bunlardan birisidir.

    NASIL GERÇEKLEŞTİ?

    Şakk-ı Kamer Mucizesi, Efendimiz (sav) peygamberlikle vazifeli kılın­dıktan sekiz sene sonra vuku buldu. Kureyş Kabilesi'nin ileri gelen müşrik­leri bir araya toplanmışlar ve Allah Resûlünden, peygamberliğini ispatlaya­cak bir mucize istemeye karar vermiş­lerdi. Hep birlikte O'nun bulunduğu ye­re doğru ilerlerken gecenin ilk saatleri yaşanıyor ve Efendimiz (sav} parıl parıl parlayan ay ışığı altında Hazret-i Ali, Huzeyfe İbn-i Yemân, Abdullah Ibn-i Mes'ud, Cübeyr ibn-i Mut'im ve Abdullah İbn-i Ömer gibi büyük saha­belerle sohbet ediyordu.(1) O nur hal­kasını çevreleyen müşriklerin mucize görme konusundaki ısrarları had safha­ya varıp sabır sınırlarını zorladığında, Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) yerin­den doğruldu ve mübarek elini, gökyü­zünde bir altın tabak gibi ışıldayan Ay'a doğru celâlle kaldırdı. Yaratıldığı günden beri vazifesinden şaşmamış olan Ay, hürmetine koca bir kâinatın yaratıldığı O Zat'in (sav) bu işaretiyle bir anda ikiye ayrılmış ve gerideki Mina Dağı, Ay'ın iki parçası arasında kalarak muh­teşem ve tüyler ürpertici bir manzara teşkil etmişti.

    Efendimiz (sav) etrafındaki saha­belerine "Şahit olun, şahit olun" diye tekrarlarken, Kureyş kâfirleri şaşkınlık­la birbirine bakmıyor ve "Bize büyü yaptı" diyorlardı.

    Bir başka Kureyşli de, "Muhammed (sav) sadece bize büyü yapmış ve Ay'ı iki parça olarak göstermiş olmalı." diyerek, bu hâdisenin civar beldelerden gelen kafile ve kervanlara sorulmasını istiyordu. Bu teklif, diğerleri tarafından da ister istemez benimsendi ve ertesi sabah Yemen ve başka taraflardan ge­len kervanlar soru yağmuruna tutuldu. Hepsi de gece seyahat ettikleri için Ay'ın ikiye yarıldığına şahit olmuşlardı. Bunun üzerine Mekke'li Müşrikler. "Ebû Tâlib'in yetîmindeki sihir, semaya da tesir etti." diyerek inatlarını sürdür­düler. Ve Efendimizin (sav) yanında olmamalarına rağmen, bu mucizeyi gö­ren diğer müşrikler gibi, küfürlerinde sabit kaldılar.(2)

    Hemen arkasından Allah kelâmı na­zil oldu:

    "ONLAR BÎR MUCİZE GÖRSELER, ONDAN YÜZ ÇEVİRİP 'NOR­MAL BİR SIHÎR' DERLER, YALAN SÖYLERLER, NEFİSLERİNE UYAR­LAR." (Kamer, 54/3)

    NEDEN HERKES GÖRMEDİ?

    Ay Mucizesinin herkes tarafından görülmesi, Cenab-ı Hak tarafından dünyada murad edilen "imtihan sırrı"na ters düşecek ve ister istemez bütün insanların imana gelmesine yol açacak­tı. Bu yüzden Ay'ın iki parçaya ayrılma­sı, insanların uykuda veya evinde oldu­ğu bir zamanda ani ve kısa süreli olarak gerçekleşti. Ay'ın her gün farklı saatler­de dogması ve farklı menzillerde bulun­masının yanısıra, o asırda gökyüzünü sürekli inceleyen âlimler de yok denecek kadar azdı. Aynı zamanda bazı ül­keler sis ve bulut gibi engellerden, bazıları da saat farkından dolayı Ay'ı göremiyordu. Meselâ bu mucizenin gerçek­leştiği saatte İngiltere ve İspanya'da gü­neş yeni batıyor, Çin ve Japonya'da sa­bah oluyor, Amerika'da ise gündüz sa­atleri yaşanıyordu.(3) Ay'ın görülmesi için yeterli olan şartlar, Arap yarımada­sının dışında en iyi Hindistan'da ger­çekleşmiş ve Dhar şehri kralı Raja Bjoh ve raiyeti tarafından bütün teferruatıyla takîp edilmişti.(4) Chamai Nehri kıyı­sındaki sarayının balkonundan Ay'ın ikiye ayrıldığını gören kral, önce dünya­nın sonunun geldiğini zannederek bü­yük bir korkuya kapılmış, daha sonra da bunun Arabistan'da zuhur ettiğini duyduğu Peygamber'in bir mucizesi olabileceğini tahmin ederek vezirini Mekke'ye göndermişti. Raja'nın veziri Efendimizle (sav) görüşme şerefine erişmiş ve Şakk-ı Kamer O'nun muci­zesi olduğunu anlayarak İslâmiyeti seç­mişti.

    Bugün bu bahtiyar hükümdarın to­runları olan Bjohzadeler, Hindistan'da­ki Dhar şehrinin hemen dışında ikâmet ediyorlar.(5)

    BAŞKALARI DA GÖRMÜŞTÜ

    Şakku'l-Kamer Mucizesi, sadece Raja ve saraydakiler tarafından görülmemiş. Hindistan halkı tarafından da seyredilmişti. Mucizenin gerçekleştiği tarih, da­ha sonra bir başlangıç yılı olarak kabul edildi ve bazı eserler üzerine işlendi. Hatta bu ülkede ele geçirilen bir hey­kelde: ''Ay'ın ikiye yarıldığı senede ya­pılmıştır." ifadesi bulunuyordu. Bu du­rum bazı müfessirler tarafından sıkça nakledilmiş ve çok önemli bir delil ola­rak gösterilmiştir.(6)

    İLİM GÖRÜYOR

    On dört asır önceki astronomi ilmi­nin ve haberleşme imkânlarının yeter­sizliği sebebiyle, tam olarak görüleme­yen veya görüldüğü halde haber olarak yaygınlaşanı ayan Şakk-ı Kamer Muci­zesi, 4 Mayıs 1967 yılında Florida'daki Cape Kennedy Uzay Üssü'nden fırlatı­lan Orbiter 4 uydusundan çekilen Ay fotoğraflarıyla ister istemez gündeme gelmiştir. Orbiter 4'ün bu çalışmasında, Ay'ın dünyamızdan görülmeyen arka yüzü resimlenmiş ve 3000 km. mesafe­den çekilen yakın plân fotoğraflarıyla Ay yüzeyinin %95'lik bölümü incelene­bilmiştir. 67-1805 numara ile arşivlenen bu fotoğraflarda, daha önce küçük bölümler halinde çekilen Ay fotoğrafla­rında farkedilemeyen bazı hususlar gö­ze çarpmaktadır. Ay'ın arka yüzeyi, uzunluğu 240 genişliği de yer yer 8 ki­lometreyi bulan bir yarık tarafından boylu boyunca kuşatılmaktadır.(7) Bu çatlağın merkezi, 65 derece güney ve 105 derece doğu olarak belirlenmiştir. Tabii sebeplerle meydana gelen çatlak­lar, dalgalı ve düzensiz bir çizgi oluştur­dukları halde, bu çatlak mükemmel bîr düz çizgi şeklindedir. Özel bir sebebe dayandığı intibaını uyandıran çatlaklar, Ay'a ilk defa ayak basan astronot Neil Armstrong'un da dikkatini çekmiş ve kendi ifadesiyle onu hayrete düşürmüş­tür. Size bu haberi aktardığımız "The Müslim Digest" adlı dergi, Mısırlı âlim­ler tarafından N. Armstrong'a Şakk-ı Kamer Mucizesinin anlatıldığını da ifa­de etmektedir.

    ÜÇ ASIRLIK HARİTA

    Kur'an, hadîs ve nakiller, Şakk-ı Ka­mer Mucizesi gerçekleşip Ay'ın iki parçaya bölündüğünü ifade ettiğine göre, bu parçaların tekrar birleşmesi sırasın­da meydana geldiği tahmin edilen çiz­ginin Ay'ın tamamını dolaşması gerek­mektedir. Yani birleşme çizgisi veya çatlağı, Ay'ın dünyadan görünen yüzünde de bulunmalıdır.

    Uzay çalışmalarını yürüten ülkeler, su âna kadar Ay'ın bu yüzünü çevrele­yen bir çatlaktan bahsetmemiştir. An­cak burada ilk defa ZAFER'in ortaya koyacağı bir delil, sanırız astronomi sa­hasında daha önceden ele alınmamış veya gözlerden saklanmıştır. Bu delil, İtalyan gök âlimi Cassini tarafından gü­nümüzden tam 311 sene önce çizilmiş olan bir Ay haritasıdır.

    Modern astronomiyle uğraşan ilim adamları tarafından fevkalâde önemli bir kaynak olarak kabul edilen ve ilmî yönü tartışılmadığı için birçok kitapta yer alan bu harita, günümüzde çekilen Ay fotoğraflarıyla da mükemmel bir uyum arz etmektedir. Cassini'nin 311 yıllık bu haritasında, dünyamızdan gö­rülen Ay yüzeyinin tamamını kuşatan ve tesadüflerle meydana gelmeyecek kadar muntazam olan bir çizginin varlı­ğı, son derece açık ve net olarak görül­mektedir. Fotoğrafını takdim ettiğimiz bu haritayı inceleyen insaf sahiplerinin, cetvelle çizilmiş gibi muntazam olan bu çizgiyi ne şekilde yorumlayacaklarını bilemiyoruz. Ancak iki büyük taşın üst üste konduğunu veya bazı yerlerde de­rince çizgiler çizildiğini görüp de bunla­rın uzaylılar tarafından yapıldığını iddia eden Daniken gibi sahte âlimlerin, bu harita karşısındaki suskunluklarının se­bebini az-çok tahmin edebiliyoruz.

    AY YÜZEYİ DEĞİŞİYOR MU?

    Bu yazıda Cassini'nin haritasından bahsetmemizin sebebi, mucizenin ger­çekleştiği zamana en yakın kaynak ol­ması cîhetiyledir. Çünkü Şakk-ı Kamer'den bu yana geçen on dört asır zarfın­da Ay yüzeyinde önemli değişmelerin olabileceği ve çatlakların yapısını boza­bileceği anlaşılmaktadır.

    Ay yüzeyindeki değişmelerin bir se­bebi, sıvı haldeki lâvların taşması olarak belirtilmektedir.(8) Geçmişteki yıkılma ve bozulmaların çoğu, bu aşındırmadan dolayıdır. Meselâ Ebemkuşağı Körfezi (Sinüs Iridum) bunun açık bir örneğidir. Yakın sayılabilecek bir geçmişte çem­ber seklinde olan bu körfez, sıvı halde­ki lâvlar tarafından tamamen tahrip edilmiş ve bir yay haline getirilmiştir.

    Ay yüzeyinin değişmesine sebep olan diğer bir faktör de, sıcaklık dere­cesindeki ani farklılıklardır. Güneşin, Ay üzerindeki belli bir noktanın üzerine çıkmasıyla birlikte Ay yüzeyindeki sı­caklık, sıfırın altında -80 santigrad de­receden, sıfırın üstünde +120 derece­lere fırlar. Ve güneş battığında, yine eksi değerlere düşer. Neticede kayalar patlayarak parçalanır ve uzun bir za­man dilimi içinde Ay yüzeyinin görünü­şünü değiştirir.

    Ay'ın son derece yoğun bir meteor yağmuruna maruz kalması da, yüzeyinin hızla değişmesine yol açar. Ağırlığı bazen tonlarla ifade edilen göktaşlarının yapmış olduğu tahribat, tek kelimeyle dehşet veri­cidir. Hatta saniyede 40 kilometre hızla düsen l GRAM'lık göktaşları bile kurşun tesiri yapar ve en sert kayalarda en az 30 dm. derinliğinde 60 cm. genişliğinde bir çukur açar. Bilindiği gibi Dünyamızın etra­fını çevreleyen atmosfer tabakası, bu tas­lar için mükemmel bir kalkan vazifesi gör­mektedir. Buna rağmen nadir de olsa dü­şen göktaşlarının açtığı dev kraterler, her­hangi bir atmosfere sahip bulunmayan Ay yüzeyinin akıbeti hakkında fikir verebilir.

    Yukarıda saydığımız bu sebeplerden dolayı Ay'ın çehresi her an değişmekte ve farklı bir yapıya kavuşmaktadır. Bu yüzden şimdi değişmiş veya kısmen ka­panmış olsa bile, 311 yıl önceki Ay ha­ritasında gösterilen o muazzam çatlak önem arzetmektedir.

    Şakk-ı Kamer Mucizesi'nin günü­müz tekniğiyle apaçık görülebilecek olan delilleri, Hâlık-ı Kâinat tarafından çeşitli sebeplerle gizlenip örtülmüş ve imtihan sırrına uygun hâle getirilmiş olabilir.

    NETİCE

    Modern astronomi ilminin Şakk-ı Kamer Mûcizesiyle alâkalı tesbitleri (ve­ya inkârları) hangi boyutta olursa ol­sun, inananlar için fazla bir şey ifade et­mez. Çünkü bu mucize, bizzat Allah ta­rafından haber verilmiş ve Kur'an'da açıkça zikredilmiştir.

    "KIYAMET YAKLAŞTI VE AY YARILDI. ONLAR BİR ÂYET (MUCiZE) GÖRSELER, ONDAN YÜZ ÇEVÎRlP 'NORMAL BiR SİHİR' DERLER, YA­LAN SÖYLERLER, NEFİSLERİNE UYARLAR." (Kamer, 54/l-3)

    Evet,. bu mucizeyle alâkalı olan Kur'an âyetlerinin meali budur. Ve o âyetlerde bildirilen hakikatlere karşı artık boyun eğmek zorunda kalan ve ders al­maya karar vermiş görünen modern ilim, öğrenci koltuğunda oturarak araş­tırmalarına devam etmektedir. Ay sade­ce resimlerle değil, jeolojik açıdan da incelenebildiğinde, Şakk-ı Kamer Mucizesi bambaşka bir boyut kazanabilecektir.

    KAYNAKLAR:

    1.Tecrîd-i Sarih Tercümesi, İst.1945, IX/367,372; Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, II.baskı, fst.l960, VII/4622.
    2. Kadı İyâd: EI-Şifa.
    3. Bediüzzaman: Sözler, s.570.
    4, 5. The Muslini Digest, Vol.34, Nos: 3-4, p.35.
    6. Ömer Nasûhi Bilmen: Muvazzaf-ı İlm-i Ke­lâm, İst-1959, VIII/161; İsmail Tekin: Inşikâku'l-Kamer, Ank.1970, s.17.
    7. The Müslim Digest, Vol.34, Nos: 3-4, p.35.
    8. Bilim ve Yaşam Ans., Bilim ve Teknoloji cil­di. Gelişim Yay.,s.241.

    http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/11573/sakk-i-kamer-ayin-yarilmasi-mu-cizesi.html



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi K A N U N İ -- 1 Mayıs 2016; 20:41:02 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: K A N U N İ

    Konuyla alakalı güzel iki alıntı paylaşıyorum eğer çok meraklıysanız okumanızda yarar var arkadaşlar.
    quote:

    Ayın Yarılması Mucizesi

    Kur’an’da, “Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı. Onlar ise, ne zaman bir mu’cize görseler yüz çevirir ve ‘Bu daimî bir sihirdir.’ derler.”[1]

    ayetinin açık işareti ve tüm sahih hadis ve siyer kaynaklarında geçen manevi tevatür derecesindeki ayın yarılması mucizesinin nasıl gerçekleştiği konusunda bilgi verip, ardından bu konuda akla gelebilecek bazı sorulara cevap vermeye çalışacağız.



    Ayın Yarılması Mucizesi Nasıl Gerçekleşti?

    Ayın ikiye ayrılması mucizesinin Medine'ye hicretten önce[2] Kureyş müşriklerinin istekleri üzerine -Yüce Allah'ın izniyle- Peygamberimiz (asm) tarafından gösterildiği Enes b. Malik[3], Hz. Ali, Huzeyfe b. Yeman[4], Abdullah b. Mes'ud[5], Abdullah b. Abbas[6], Abdullah b. Ömer[7], Abdullah b. Amr b. Âs[8], Cübeyr b. Mut'im[9] (r.anhum ecmain) gibi pek çok sahabeden nakledilmiştir.[10]

    Kureyş müşriklerinden, Velid b. Mugîre, Ebu Cehil, Âs b. Vâil, Âs b. Hişam, Esved b. Abdi Yağus, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha başkaları[11], Peygamberimiz’e (asm):

    "Eğersen gerçekten peygambersen, bize Kameri (Ayı), yarısı Ebu Kubeys dağı, yarısı da Kuaykıan dağı üzerinde görülmek üzere ikiye ayır!" dediler.

    Peygamberimiz (asm):

    "Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?" diye sordu.

    Müşrikler:

    "Evet! İman ederiz." dediler.

    Ayın bedir, yani dolunay olduğu, iyice göründüğü gece, Peygamberimiz (asm), müşriklerin istedikleri şeyi kendisine vermesini, Yüce Allah’tan diledi.[12]

    Cebrail (a.s.) inip, Allah’ın duasını kabul ettiğini O’na (asm) duyurunca, O da Mekkelilere haber verdi. Müşrikler Ayın on dördüncü gecesinde, Ayın ikiye ayrıldığını gördüler![13]

    Yüce Allah, Ayın yarısını Ebu Kubeys dağı, yarısını da Kuaykıan dağı arasında doğdurunca, Peygamberimiz (asm):

    "Ey Ebu Seleme b. Abdulesed! Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şahit olunuz!" diyerek Müslümanlara;[14]

    "Ey filan! Ey filan! Şahit olunuz!" diye de, müşriklere seslendi.[15]

    Fakat müşrikler"Bu, Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir!"[16] "Ebu Kebşe'nin oğlu sizi sihirledi!"[17] "Muhammed bizi sihirledi!" dediler.[18]

    Bazısı da:

    "Muhammed bizi sihirlediyse[19], bütün insanları da sihirleyemez ya![20] Başka beldeler halkından, yanınıza gelecek olanlara, sorun bakalım: Bunu onlar da görmüşler mi?"[21] dedi.

    Her taraftan[22] gelenlere sordular:[23]

    "Evet! Onu biz de öyle gördük! Ayı ikiye yarılmış gördük!" dediler. Ayın ikiye ayrılmış olduğunu haber verdiler. Her taraftan gelenlerden, Ayın ikiye ayrıldığını görüp de haber vermeyen bir kimse kalmadı.[24]

    Fakat müşrikler iman etmekten, Müslüman olmaktan yüz çevirip:

    "Bu, müstemir (olagelen) bir sihirdir!"[25], “Ebu Talib‘in yetiminin sihri semâya da tesir etti”[26] dediler.

    Yüce Allah, Kamer sûresinde bu mucizeye şöyle temas buyurur:

    "Saat yaklaştı.

    Ay (ikiye) yarıldı (ayrıldı).

    Onlar (ne zaman) bir âyet, bir mucize görseler, yüz çevirirler ve:

    'Müstemir (olagelen) bir sihir!' derler.

    (Ayın ikiye ayrılması mucizesini görünce de) hevalarına uydular:

    'Yalan!' dediler (Peygamberi yalanladılar).

    Oysa ki, her iş bir gayeye bağlıdır.

    Andolsun ki; onlara (kendilerini küfür ve inattan) vazgeçirecek öyle önemli haberler gelmiştir ki, her biri, gayesine ermiş bir hikmet ve ibrettir.

    Fakat, onları tehdit eden bütün o hadiseler kendilerine fayda vermiyor!"[27]



    Ayın Yarılması Mucizesi ile Açıklama

    Ayın yarılması mucizesi ile ilgili akla gelebilecek bazı soruların cevabını vermek istiyoruz. Sorumuz şu “Ayın yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden tarihler ayın yarıldığından bahsetmiyor? Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın üzerinde her hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır? Eğer yarılma vuku bulsaydı bunun izinin ay üzerinde olması gerekirdi.” Akla gelebilecek bu iki şıklı sorunun ilk şıkkını beş maddede cevaplayıp, ardından diğer ikinci sorunun cevabını vereceğiz.



    Ayın yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden tarihler ayın yarıldığından bahsetmiyor?

    Ayın yarılması mucizesi, Allah Resulünü (asm) yalanlayan bazı müşriklere, davasının doğruluğunu göstermek için Allah’ın izniyle gerçekleşmiş bir mucizedir. Tarihlere geçmemesinin nedenlerini maddeler halinde izah edelim:

    1. Ayın yarılması mucizesi bütün İslam tarihi ve siyer kitaplarında nakledilen, ayrıca Kur’an’da da Kamer Suresinin ilk ayetlerinde[28] işaret edilen bir mucizedir. Mucizeye tanık olan inatçı müşriklerin bu mucize karşısında Kur’an’ı inkar eden o müşriklerden hiçbiri bu mucizeyi inkar etmemiş, aksine“Sihirdir!..”[29] diyerek iptaline kalkışmışlardır. Tarihte bu hadisenin olmadığına dair hiçbir bilgi nakledilmemiştir. Eğer hadise gerçekleşmemiş olsaydı, İslam aleyhine olan en ufak bir hadiseyi bile ihmal etmeyen ve karalamak için kullanan müşrikler, tarihlerin ve Kur’an’ın naklettiği bu hadiseyi mutlaka yalanlayacaklardı. Yalanlayamamaları gösteriyor ki, bu hadisenin gerçekleşmesi noktasında bir şüphe yoktur.

    2. Sa’d-ı Taftazanî gibi büyük alimler demişler ki:

    “Ayın yarılması mucizesi, parmaklarından su akması, umum bir orduya su içirmesi, camide hutbe okurken dayandığı kuru direğin Peygamberimizin ondan ayrılmasından dolayı ağlaması, umum cemaatin işitmesi gibi mütevatirdir.[30]Yani, öyle tabakadan tabakaya büyük bir cemaat nakletmiştir ki, yalanda ittifakları muhaldir. Bin sene önce gözüken ve tarihlerin kaydettiği “Hâle” isimli kuyruklu yıldızının dünyadan göründüğünden nasıl eminsek -çünkü asırdan asıra insanlar o bilgiyi aktarmışlardır, yani mütevatirdir- ya da görmediğimiz sadece duyduğumuz Sri Lanka’nın vücudu gibi varlığı kesindir.” demişler.

    İşte böyle vuku kesin olan bir meselede şüphe duymak ve vehme kapılmak akılsızlıktır. İmkansız bir hadise değildir. Ayın yarılması volkanla parçalanan bir dağ gibi imkan dahilindedir ve mümkündür.

    3. Mucize, peygamberlik davasında inanmayan insanları ikna etmek içindir. Eğer inanmayan insanları, inanmaya zorlayacak olsaydı, o zaman imtihan sırrına zıt olurdu. Dolayısıyla ayın yarılması mucizesinde, ay yarıldıktan sonra bütün insanlığın göreceği kadar uzun süre o şekilde kalsaydı, bütün insanların iman etmesine vesile olacak ve imtihan sırrı ortadan kalkmış olacaktı. Veya sıradan bir semavi hadise olarak tarihlere geçecekti. Bu nedenle ayın yarılması mucizesi sadece gece vakti, ani bir şekilde, hazır bulunan müşriklere ve bazı sahabelere gösterilmiştir.

    4.“Ayın yarılması hadisesi, başka ülkelerin tarihlerine neden geçmemiştir?” diye akla gelebilir. Halbuki bu hadise gece olmuştur, dolayısıyla dünyanın diğer yarısı gündüz olduğundan görünmemesi gayet normaldir. Ayrıca o dönemde cehaleti ve vahşilikleriyle ünlü olan Avrupa ülkelerinin tarihinde olmaması da gayet normaldir. Farklı yerlerde de sis ve bulut gibi farklı engeller görünmemesine sebep olmuş olabilir. Böyle bir hadise bazı fertler tarafından görülse de gözlerine inanamaz ve bu hadiseye birisi tanık olsa bile insanları inandıramaz ve tarihlere geçemez.

    Özet olarak deriz ki:

    1. Doğruluğun ve adaletin temsilcisi olan sahabelerin bu hadisenin gerçekleştiğine dair ifadeleri;

    2. Pek çok müfessirin“Ve Ay yarıldı.”[31] ayetinin tefsirinde bu hadisenin nüzul sebebi olduğu konusundaki ittifakları.[32]

    3. Güvenilir kaynaklardan nakiller yapan bu hadis âlimlerinin bu olayın gerçekleştiğini ispat eden rivayetleri;[33]

    4. Bütün keşif ve ilham ehli olan evliya ve sıddıkînin bu hadisenin gerçekleştiğine dair haberleri

    5. Kelam ilminin meslekçe birbirinden çok uzak olan imamlarının ve derin ilim ve ihtisas sahibi alimlerinin bu hadisenin olduğuna dair tasdikleri;

    6. Dalâlet üzerine birleştikleri vaki olmayan ümmet-i Muhammediyenin[34] (asv) bu hadisenin gerçekleştiğine dair inançları, güneş gibi ayın yarılması hadisenin gerçekleştiğini ispat eder.

    Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın üzerinde her hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır?

    Vücudumuzda oluşan bir yaranın bir süre sonra iz bırakmadan iyileşmesi, yeryüzünde meydana gelen çatlakların iz bırakmadan zamanla kapanmaları gibi, ayı yaratan kudretin de onu bir mucize eseri olarak yardığında iz bırakmadan birleştirmesi gayet makuldür.

    Bununla beraber Büyük İslam Alimi Merhum Muhammed Hamidullah’ın da dikkat çektiği gibi; ayın yüzeyinde yukarıdan aşağıya doğru ve ayın tam ortasında uzun bir çatlak izi görüldüğünü hatırlatmakta yarar vardır. Bu çatlak yaklaşık bir mil (bin altıyüz metre) genişliğindedir ve uzay bilimciler buna "Hadley Rille" adını vermişlerdir. Apollo-15 ekibi tarafından, bu çatlak hakkında yapılan araştırmalar zamanın gazetelerinde yer almıştır. Bu çatlağın resmi aşağıda görülmektedir.[35] Ayrıca bu yarıkla (veya yarıklarla) ilgili internette Apollo-15 in kaydettiği video görüntüsü de internet üzerindenhttp://www.youtube.com/watch?v=lzXZXrt0n2M adresinden izlenebilir.

     Ay'ın ikiye bölündüğü hakkinda kanitlar neden diğer ülkeler de yok.



    [1]Kamer, 54/1-2.
    [2]Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466; Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298; Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.5, s.108.
    [3]Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86; Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114; Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
    [4]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
    [5]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413; Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim, c. 4, s. 2158; Tirmizî, c. 5, s. 397-398; Taberî, c. 27, s. 85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 209-211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
    [6]Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim , c. 4, s. 2159; Taberî, c. 27, s. 86; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu Muaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
    [7]Müslim, c. 4, s. 2159; Tirmizî, c. 5, s. 398; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 279; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
    [8]Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
    [9]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
    [10]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466; Diyarbekrî,c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
    [11]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
    [12]Ebu Nuaym, c. 1, s. 280; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272-273; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27; Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299; Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
    [13]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
    [14]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120; Suyûtî, Dürru'l-men­sûr, c. 6, s. 133.
    [15]Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
    [16]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 273; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
    [17]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
    [18]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 114; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
    [19]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c.1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109.
    [20]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82; Tirmizî, c. 5, s. 398; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c.5, s. 109.
    [21]Kadı lyaz, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
    [22]Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
    [23]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
    [24]Ebu Nuaym , c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109-110; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273; Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281.
    [25]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
    [26]Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 54; Müsned 3:165; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 27:84-85; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126; el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve 2:268.
    [27]Kamer, 54/1-8.
    [28]Kamer, 54/1.
    [29]Kamer, 54/2.
    [30]el-İcî, Kitabü’l-Mevakıf 3:405-406; el-Âmidî, Gayetü’l-Meram 1:356; İbni Teymiyye, el-Cevabü’s-Sahih 1:414; 2:44; eş-Şehristânî, el-Fark Beyne’l-Firâk 1:313; et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd 5:17.
    [31]Kamer, 54/1.
    [32]bk. el-Vâhidî, el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz 1:370; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 2784-87; el-Kurtubî, el Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126-127; es-Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr 7:672.
    [33]Abdullah İbni Mes’ud tariki; Buhârî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münafikîn 44-45; Tirmizî, Tefsîr 54. Abdullah İbni Ömer tariki; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 45. Tirmizî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Abdullah İbni Abbas tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Menâkıbu’l-Ensâr 36, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Enes İbni Malik tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Tefsîr (54) 1, Menâkıbu’l-Ensâr 36; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 46; Tirmizî, Tefsîru Sûre 54; Huzeyfe İbnu’l-Yeman tariki; et-Taberî, Câmiü’l-Beyân 27:51; Abdurrezzâk, el-Musannef 3:193-194; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 1:280-281. Cübeyr İbni Mut’im tariki; Tirmizî Tefsîru Sûre 54; Müsned 4:82; İbni Hibban, es-Sahih 14:422.
    [34]Ebû Dâvûd, Fiten ve Melâhim 1; Tirmizî, Fiten 7; İbni Mâce, Fiten 7.
    [35]Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.126, 234. p.

    http://www.resulullah.org/ayin-yarilmasi-mucizesi



    quote:

    "Şakku'l-kamer / şakk-ı kamer / inşikâku'l-kamer / inşikak-ı kamer" (ayın yarılması) mucizesi hakkında bilgi verir misiniz? Bu konuda sahabeler arasında ihtilaf var mıdır?

    Sorunun Detayı

    Peygamberefendimiz (sav) ayı ikiye yarmasında sahabe arasında ihtilaf var mış? Ve eğer ki öyle bir mucize olsa idi ve kafirler kabul etmediler ise, onlar helak olmaları gerekti (ayette geçiyor muş bilmana, eğer mucize gelip de red eden kavim helak olacak diye)? Ay mucizesi olsaydı eğer, neden büyük sahabelerden rivayet yok? Bu fikirlere ne cevab verirsiniz?
    Kullanıcı: muhammad | Tarih: Pt, 15/01/2007 - 01:25
    Değerli kardeşimiz;
    Öncelikle "mucizeyi reddeden helak olur" diye bir şey söz konusu değildir. Tarihte bazı asi kavimler helak edilmişlerdir, bu konu farklıdır.

    Sahabeler arasında bu mucizenin olup olmadığı konusunda bir ihtilaf söz konusu olamaz. Şakku'l-kamer / inşikâku'l-kamer mucizesi Kur'an'da geçmektedir. Böyle bir mucizenin bir sahabe tarafından inkarı mümkün değildir. Her sahabeden rivayet gelecek diye bir şey yok. Yalnızca bazı rivayetlerde ay ikiye ayrıldıktan sonra yere inmiş gibi ilaveler yapanlar olmuşsa da, bunlar bu mucizeyi kıymetten düşürmek ve insanların inkar etmesini sağlamak için münfıklar tarafından uydurulmuştur.

    Peygamber (sav) Efendimizin mucizelerinden birisi olan AY'I İKİYE bölmesini kanıtlayabilecek elimizde herhangi bir kanıt var mı? Fotoğraflı veya bilimsel açıklamalı bir kanıt lazım?

    AY MUCİZESİ

    Fahr-ı Kâinat Efendimizin (sav) gösterdiği BİN'e yakın mucize, in­sanlık âleminin ayları ve yıldızları hük­münde parlayan sahabelerin gözü önünde cereyan etmiş ve yalan üzerine ittifak etmeleri imkânsız olan bu nuranî cemaat tarafından bütün teferruatıyla gelecek nesillere aktarılmıştır.

    "Benden bilerek yalan bir şey haber veren, ce­hennem ateşinden yerini hazırlasın."

    mealindeki hadîs-i şerifin ikazına karşı, bütün zerreleriyle titreyip herkesten fazla titizlik gösteren ve yalan bir haber karşısında susmaları mümkün olmayan o iman kahramanlarından bize ulaşan hadîs ve mucizeler, bugün modern ilim tarafından da tek tek tasdik edilmekte­dir. İslâmî kaynaklarda “Şakk-ı Kamer” veya "İnşikak-ı Kamer" ola­rak geçen "Ay'ın ikiye yarılma mu­cizesi" de bunlardan birisidir.

    NASIL GERÇEKLEŞTİ?

    Şakk-ı Kamer Mucizesi, Efendimiz (sav) peygamberlikle vazifeli kılın­dıktan sekiz sene sonra vuku buldu. Kureyş Kabilesi'nin ileri gelen müşrik­leri bir araya toplanmışlar ve Allah Resûlünden, peygamberliğini ispatlaya­cak bir mucize istemeye karar vermiş­lerdi. Hep birlikte O'nun bulunduğu ye­re doğru ilerlerken gecenin ilk saatleri yaşanıyor ve Efendimiz (sav} parıl parıl parlayan ay ışığı altında Hazret-i Ali, Huzeyfe İbn-i Yemân, Abdullah Ibn-i Mes'ud, Cübeyr ibn-i Mut'im ve Abdullah İbn-i Ömer gibi büyük saha­belerle sohbet ediyordu.(1) O nur hal­kasını çevreleyen müşriklerin mucize görme konusundaki ısrarları had safha­ya varıp sabır sınırlarını zorladığında, Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) yerin­den doğruldu ve mübarek elini, gökyü­zünde bir altın tabak gibi ışıldayan Ay'a doğru celâlle kaldırdı. Yaratıldığı günden beri vazifesinden şaşmamış olan Ay, hürmetine koca bir kâinatın yaratıldığı O Zat'in (sav) bu işaretiyle bir anda ikiye ayrılmış ve gerideki Mina Dağı, Ay'ın iki parçası arasında kalarak muh­teşem ve tüyler ürpertici bir manzara teşkil etmişti.

    Efendimiz (sav) etrafındaki saha­belerine "Şahit olun, şahit olun" diye tekrarlarken, Kureyş kâfirleri şaşkınlık­la birbirine bakmıyor ve "Bize büyü yaptı" diyorlardı.

    Bir başka Kureyşli de, "Muhammed (sav) sadece bize büyü yapmış ve Ay'ı iki parça olarak göstermiş olmalı." diyerek, bu hâdisenin civar beldelerden gelen kafile ve kervanlara sorulmasını istiyordu. Bu teklif, diğerleri tarafından da ister istemez benimsendi ve ertesi sabah Yemen ve başka taraflardan ge­len kervanlar soru yağmuruna tutuldu. Hepsi de gece seyahat ettikleri için Ay'ın ikiye yarıldığına şahit olmuşlardı. Bunun üzerine Mekke'li Müşrikler. "Ebû Tâlib'in yetîmindeki sihir, semaya da tesir etti." diyerek inatlarını sürdür­düler. Ve Efendimizin (sav) yanında olmamalarına rağmen, bu mucizeyi gö­ren diğer müşrikler gibi, küfürlerinde sabit kaldılar.(2)

    Hemen arkasından Allah kelâmı na­zil oldu:

    "ONLAR BÎR MUCİZE GÖRSELER, ONDAN YÜZ ÇEVİRİP 'NOR­MAL BİR SIHÎR' DERLER, YALAN SÖYLERLER, NEFİSLERİNE UYAR­LAR." (Kamer, 54/3)

    NEDEN HERKES GÖRMEDİ?

    Ay Mucizesinin herkes tarafından görülmesi, Cenab-ı Hak tarafından dünyada murad edilen "imtihan sırrı"na ters düşecek ve ister istemez bütün insanların imana gelmesine yol açacak­tı. Bu yüzden Ay'ın iki parçaya ayrılma­sı, insanların uykuda veya evinde oldu­ğu bir zamanda ani ve kısa süreli olarak gerçekleşti. Ay'ın her gün farklı saatler­de dogması ve farklı menzillerde bulun­masının yanısıra, o asırda gökyüzünü sürekli inceleyen âlimler de yok denecek kadar azdı. Aynı zamanda bazı ül­keler sis ve bulut gibi engellerden, bazıları da saat farkından dolayı Ay'ı göremiyordu. Meselâ bu mucizenin gerçek­leştiği saatte İngiltere ve İspanya'da gü­neş yeni batıyor, Çin ve Japonya'da sa­bah oluyor, Amerika'da ise gündüz sa­atleri yaşanıyordu.(3) Ay'ın görülmesi için yeterli olan şartlar, Arap yarımada­sının dışında en iyi Hindistan'da ger­çekleşmiş ve Dhar şehri kralı Raja Bjoh ve raiyeti tarafından bütün teferruatıyla takîp edilmişti.(4) Chamai Nehri kıyı­sındaki sarayının balkonundan Ay'ın ikiye ayrıldığını gören kral, önce dünya­nın sonunun geldiğini zannederek bü­yük bir korkuya kapılmış, daha sonra da bunun Arabistan'da zuhur ettiğini duyduğu Peygamber'in bir mucizesi olabileceğini tahmin ederek vezirini Mekke'ye göndermişti. Raja'nın veziri Efendimizle (sav) görüşme şerefine erişmiş ve Şakk-ı Kamer O'nun muci­zesi olduğunu anlayarak İslâmiyeti seç­mişti.

    Bugün bu bahtiyar hükümdarın to­runları olan Bjohzadeler, Hindistan'da­ki Dhar şehrinin hemen dışında ikâmet ediyorlar.(5)

    BAŞKALARI DA GÖRMÜŞTÜ

    Şakku'l-Kamer Mucizesi, sadece Raja ve saraydakiler tarafından görülmemiş. Hindistan halkı tarafından da seyredilmişti. Mucizenin gerçekleştiği tarih, da­ha sonra bir başlangıç yılı olarak kabul edildi ve bazı eserler üzerine işlendi. Hatta bu ülkede ele geçirilen bir hey­kelde: ''Ay'ın ikiye yarıldığı senede ya­pılmıştır." ifadesi bulunuyordu. Bu du­rum bazı müfessirler tarafından sıkça nakledilmiş ve çok önemli bir delil ola­rak gösterilmiştir.(6)

    İLİM GÖRÜYOR

    On dört asır önceki astronomi ilmi­nin ve haberleşme imkânlarının yeter­sizliği sebebiyle, tam olarak görüleme­yen veya görüldüğü halde haber olarak yaygınlaşanı ayan Şakk-ı Kamer Muci­zesi, 4 Mayıs 1967 yılında Florida'daki Cape Kennedy Uzay Üssü'nden fırlatı­lan Orbiter 4 uydusundan çekilen Ay fotoğraflarıyla ister istemez gündeme gelmiştir. Orbiter 4'ün bu çalışmasında, Ay'ın dünyamızdan görülmeyen arka yüzü resimlenmiş ve 3000 km. mesafe­den çekilen yakın plân fotoğraflarıyla Ay yüzeyinin %95'lik bölümü incelene­bilmiştir. 67-1805 numara ile arşivlenen bu fotoğraflarda, daha önce küçük bölümler halinde çekilen Ay fotoğrafla­rında farkedilemeyen bazı hususlar gö­ze çarpmaktadır. Ay'ın arka yüzeyi, uzunluğu 240 genişliği de yer yer 8 ki­lometreyi bulan bir yarık tarafından boylu boyunca kuşatılmaktadır.(7) Bu çatlağın merkezi, 65 derece güney ve 105 derece doğu olarak belirlenmiştir. Tabii sebeplerle meydana gelen çatlak­lar, dalgalı ve düzensiz bir çizgi oluştur­dukları halde, bu çatlak mükemmel bîr düz çizgi şeklindedir. Özel bir sebebe dayandığı intibaını uyandıran çatlaklar, Ay'a ilk defa ayak basan astronot Neil Armstrong'un da dikkatini çekmiş ve kendi ifadesiyle onu hayrete düşürmüş­tür. Size bu haberi aktardığımız "The Müslim Digest" adlı dergi, Mısırlı âlim­ler tarafından N. Armstrong'a Şakk-ı Kamer Mucizesinin anlatıldığını da ifa­de etmektedir.

    ÜÇ ASIRLIK HARİTA

    Kur'an, hadîs ve nakiller, Şakk-ı Ka­mer Mucizesi gerçekleşip Ay'ın iki parçaya bölündüğünü ifade ettiğine göre, bu parçaların tekrar birleşmesi sırasın­da meydana geldiği tahmin edilen çiz­ginin Ay'ın tamamını dolaşması gerek­mektedir. Yani birleşme çizgisi veya çatlağı, Ay'ın dünyadan görünen yüzünde de bulunmalıdır.

    Uzay çalışmalarını yürüten ülkeler, su âna kadar Ay'ın bu yüzünü çevrele­yen bir çatlaktan bahsetmemiştir. An­cak burada ilk defa ZAFER'in ortaya koyacağı bir delil, sanırız astronomi sa­hasında daha önceden ele alınmamış veya gözlerden saklanmıştır. Bu delil, İtalyan gök âlimi Cassini tarafından gü­nümüzden tam 311 sene önce çizilmiş olan bir Ay haritasıdır.

    Modern astronomiyle uğraşan ilim adamları tarafından fevkalâde önemli bir kaynak olarak kabul edilen ve ilmî yönü tartışılmadığı için birçok kitapta yer alan bu harita, günümüzde çekilen Ay fotoğraflarıyla da mükemmel bir uyum arz etmektedir. Cassini'nin 311 yıllık bu haritasında, dünyamızdan gö­rülen Ay yüzeyinin tamamını kuşatan ve tesadüflerle meydana gelmeyecek kadar muntazam olan bir çizginin varlı­ğı, son derece açık ve net olarak görül­mektedir. Fotoğrafını takdim ettiğimiz bu haritayı inceleyen insaf sahiplerinin, cetvelle çizilmiş gibi muntazam olan bu çizgiyi ne şekilde yorumlayacaklarını bilemiyoruz. Ancak iki büyük taşın üst üste konduğunu veya bazı yerlerde de­rince çizgiler çizildiğini görüp de bunla­rın uzaylılar tarafından yapıldığını iddia eden Daniken gibi sahte âlimlerin, bu harita karşısındaki suskunluklarının se­bebini az-çok tahmin edebiliyoruz.

    AY YÜZEYİ DEĞİŞİYOR MU?

    Bu yazıda Cassini'nin haritasından bahsetmemizin sebebi, mucizenin ger­çekleştiği zamana en yakın kaynak ol­ması cîhetiyledir. Çünkü Şakk-ı Kamer'den bu yana geçen on dört asır zarfın­da Ay yüzeyinde önemli değişmelerin olabileceği ve çatlakların yapısını boza­bileceği anlaşılmaktadır.

    Ay yüzeyindeki değişmelerin bir se­bebi, sıvı haldeki lâvların taşması olarak belirtilmektedir.(8) Geçmişteki yıkılma ve bozulmaların çoğu, bu aşındırmadan dolayıdır. Meselâ Ebemkuşağı Körfezi (Sinüs Iridum) bunun açık bir örneğidir. Yakın sayılabilecek bir geçmişte çem­ber seklinde olan bu körfez, sıvı halde­ki lâvlar tarafından tamamen tahrip edilmiş ve bir yay haline getirilmiştir.

    Ay yüzeyinin değişmesine sebep olan diğer bir faktör de, sıcaklık dere­cesindeki ani farklılıklardır. Güneşin, Ay üzerindeki belli bir noktanın üzerine çıkmasıyla birlikte Ay yüzeyindeki sı­caklık, sıfırın altında -80 santigrad de­receden, sıfırın üstünde +120 derece­lere fırlar. Ve güneş battığında, yine eksi değerlere düşer. Neticede kayalar patlayarak parçalanır ve uzun bir za­man dilimi içinde Ay yüzeyinin görünü­şünü değiştirir.

    Ay'ın son derece yoğun bir meteor yağmuruna maruz kalması da, yüzeyinin hızla değişmesine yol açar. Ağırlığı bazen tonlarla ifade edilen göktaşlarının yapmış olduğu tahribat, tek kelimeyle dehşet veri­cidir. Hatta saniyede 40 kilometre hızla düsen l GRAM'lık göktaşları bile kurşun tesiri yapar ve en sert kayalarda en az 30 dm. derinliğinde 60 cm. genişliğinde bir çukur açar. Bilindiği gibi Dünyamızın etra­fını çevreleyen atmosfer tabakası, bu tas­lar için mükemmel bir kalkan vazifesi gör­mektedir. Buna rağmen nadir de olsa dü­şen göktaşlarının açtığı dev kraterler, her­hangi bir atmosfere sahip bulunmayan Ay yüzeyinin akıbeti hakkında fikir verebilir.

    Yukarıda saydığımız bu sebeplerden dolayı Ay'ın çehresi her an değişmekte ve farklı bir yapıya kavuşmaktadır. Bu yüzden şimdi değişmiş veya kısmen ka­panmış olsa bile, 311 yıl önceki Ay ha­ritasında gösterilen o muazzam çatlak önem arzetmektedir.

    Şakk-ı Kamer Mucizesi'nin günü­müz tekniğiyle apaçık görülebilecek olan delilleri, Hâlık-ı Kâinat tarafından çeşitli sebeplerle gizlenip örtülmüş ve imtihan sırrına uygun hâle getirilmiş olabilir.

    NETİCE

    Modern astronomi ilminin Şakk-ı Kamer Mûcizesiyle alâkalı tesbitleri (ve­ya inkârları) hangi boyutta olursa ol­sun, inananlar için fazla bir şey ifade et­mez. Çünkü bu mucize, bizzat Allah ta­rafından haber verilmiş ve Kur'an'da açıkça zikredilmiştir.

    "KIYAMET YAKLAŞTI VE AY YARILDI. ONLAR BİR ÂYET (MUCiZE) GÖRSELER, ONDAN YÜZ ÇEVÎRlP 'NORMAL BiR SİHİR' DERLER, YA­LAN SÖYLERLER, NEFİSLERİNE UYARLAR." (Kamer, 54/l-3)

    Evet,. bu mucizeyle alâkalı olan Kur'an âyetlerinin meali budur. Ve o âyetlerde bildirilen hakikatlere karşı artık boyun eğmek zorunda kalan ve ders al­maya karar vermiş görünen modern ilim, öğrenci koltuğunda oturarak araş­tırmalarına devam etmektedir. Ay sade­ce resimlerle değil, jeolojik açıdan da incelenebildiğinde, Şakk-ı Kamer Mucizesi bambaşka bir boyut kazanabilecektir.

    KAYNAKLAR:

    1.Tecrîd-i Sarih Tercümesi, İst.1945, IX/367,372; Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, II.baskı, fst.l960, VII/4622.
    2. Kadı İyâd: EI-Şifa.
    3. Bediüzzaman: Sözler, s.570.
    4, 5. The Muslini Digest, Vol.34, Nos: 3-4, p.35.
    6. Ömer Nasûhi Bilmen: Muvazzaf-ı İlm-i Ke­lâm, İst-1959, VIII/161; İsmail Tekin: Inşikâku'l-Kamer, Ank.1970, s.17.
    7. The Müslim Digest, Vol.34, Nos: 3-4, p.35.
    8. Bilim ve Yaşam Ans., Bilim ve Teknoloji cil­di. Gelişim Yay.,s.241.

    http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/11573/sakk-i-kamer-ayin-yarilmasi-mu-cizesi.html


    Alıntıları Göster
    Kuran'da yazan her konu direk olduğu gibi alınıp kabul edilmez
    misal: sen sağırlara işitemezsin derken ,gerçek sağırlardan bahsetmez
    birde tüm çağlara hitap ettiği için vahiy geldiği zaman yaşayanlar bazı ayetleri tam anlayabileceği gibi ,
    aynı şekilde üstünden yüzlerce yıl geçtikten sonra yeterli açıklama yoksa sonrakiler bazı ayetleri tam anlayamayabilir
    bu ayette ayın yarıldığı ve kıyametin yaklaştırıldığı bildirilmiş ama nasıl ve ne şekilde gerçekleştiği bildirilmemiş
    belki sadece o zaman yarılıp tekrar birleşmiştir ,yada görüntü olarak gösterilmiş olabilir
    bu iki durumu yapmak da Allah için çok kolaydır
    iz kalmayacak şekilde yeniden birleştirebilir
    yada ayı yarılmış olarak gösterebilir

    ayrıca çoğu ayette kıyametin yaklaştığından söz edilir ama bunları bildirdikten 1400 küsür yıl geçmesine rağmen kıyametin gelmemesi size göre de tuhaf gelebilir
    siz bu mantığa göre de dini ret edersiniz
    çünkü niyetiniz belli




  • Hayır, yanlış biliyorsunuz. Hz.Muhammed'e Kuran'ı Kerim dışında mucize verilmemiştir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Hayır, yanlış biliyorsunuz. Hz.Muhammed'e Kuran'ı Kerim dışında mucize verilmemiştir.

    ay reel olarak ikiye bolunmus mudur bolunmemis midir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Hayır, yanlış biliyorsunuz. Hz.Muhammed'e Kuran'ı Kerim dışında mucize verilmemiştir.

    ay reel olarak ikiye bolunmus mudur bolunmemis midir.

    Hayır, öyle bir mucize gösterilmemiştir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Hayır, yanlış biliyorsunuz. Hz.Muhammed'e Kuran'ı Kerim dışında mucize verilmemiştir.

    Yani Hz. Muhammed'in hiçbir mucize gerçekleştirmediğini mi söylüyorsun?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ratch


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Hayır, yanlış biliyorsunuz. Hz.Muhammed'e Kuran'ı Kerim dışında mucize verilmemiştir.

    Yani Hz. Muhammed'in hiçbir mucize gerçekleştirmediğini mi söylüyorsun?

    Bu benim şahsi fikrim değil. Ayetlerde geçen ifadelere göre defalarca olağanüstü bir olay isteğinde bulunulmuş ama her defasında reddedilmiştir.

    ''Onlar, “Ona, Rabbinden ayetler/mucizeler indirilseydi ya!” dediler. De ki, “Mucizeler yalnız Allah'ın katındadır. Ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım.” Kendilerine okuduğun kitabı sana indirmiş olmamız onlara mucize olarak yetmedi mi? Çünkü bunda, inanacak bir toplum için kesinlikle rahmet ve öğüt vardır.'' (Ankebut 50-51)

    ''Onlar: 'Hayır; bunlar karışık rüyalardır', 'Hayır; onu uydurmuştur', 'Hayır; o şairdir', 'Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin' dediler. Bunlardan önce helâk ettiğimiz toplumların da hiçbiri iman etmemişti, şimdi bunlar mı iman edecekler?'' (Enbiya 5-6)

    ''Kâfirler diyorlar ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” Sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun da bir rehberi vardır.'' (Rad 7)

    ''İnkâr edenler, “Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?” derler. De ki: “Doğrusu, Allah dileyeni saptırır, bütün benliğiyle kendisine yöneleni de doğru yola iletir.” '' (Rad 27)

    ''Eğer, Kur'ân ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kâfirler yine inanmazlardı. Halbuki bütün işler Allah'a aittir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı; Allah dilerse, bütün insanları yola getirebilirdi. Allah'ın sözü yerine gelene kadar, yaptıklarından ötürü, inkâr edenlerin ya başlarına yahut evlerinin yakınına düşecek bir vurucu felâketin gelmesi kaçınılmazdır. Doğrusu, Allah verdiği sözden caymaz.'' (Rad 31)

    '' “Peygambere Rabbinden bir mûcize indirilmeli değil mi?” diyorlar. De ki: “Gayb ancak Allah'a aittir. Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” '' (Yunus 20)

    ''Dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz, Allah bir mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.” '' (En'am 37)

    ''Eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair, olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: “Mucizeler ancak Allah'ın yanındadır.” Hem bilir misiniz, o gelmiş olsa da onlar inanmazlar.'' (En'am 109)

    ''Onlar ancak kendilerine meleklerin veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyiniz, şüphesiz biz de beklemekteyiz.” '' (E'am 158)

    ''Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler. Dediler ki: “Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.” '' (İsra 89-93)

    ''Mucizeler göndermekten bizi alıkoyan husus, öncekilerin mucizeleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine gözle görülebilen bir mucize olarak dişi deveyi vermiştik de, onu haksız yere öldürmüşlerdi. Oysa Biz, mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz.'' (İsra 59)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Atılgan oo


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Hayır, yanlış biliyorsunuz. Hz.Muhammed'e Kuran'ı Kerim dışında mucize verilmemiştir.

    ay reel olarak ikiye bolunmus mudur bolunmemis midir.

    gerçek anlamda bölünmüş olsa hem kendisine ,hemde dünyaya çok büyük etkisi olurdu
    bu nedenle ayette tam olarak ne anlatılıyor ,işte bunu anlamak zor
    peygamber zamanı mutlaka bildirilmiştir ,lakin rivayetler pek tutarlı gibi gelmiyor
    yukarıdaki mesajımda da anlattığım gibi ,ya bir anlık bölünme oluştu ve tekrar birleşti (bu durumda ayda bir iz oluşması gerekir gibi geliyor ve bu henüz tespit edilmiş değil) ,yada bakanlara bölünmüş gibi gösterildi (Allah tarafından)
    diğer konu ise ay ne kadar incelendi ?
    kendi yaşadığımız dünyada dahi her gün yeni bir şey keşfedildiğine göre ,belkide ayda bu konuya delil olabilecek kadar inceleme yapılmamış olabilir




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Hayır, yanlış biliyorsunuz. Hz.Muhammed'e Kuran'ı Kerim dışında mucize verilmemiştir.

    Yahu din konularında ne kadar bilginiz var da atip tutuyor sunuz? Ayıptır,Peygamber efendimizin 1000 e baliğ mucizesi vardır.Bütün siyer,hadis,tarih kitapları yazar,hatta kur'an da ay yarılması ve bedir savaşındaki musriklere atılan toprakla ilgili 2 mucizeyi ben soyliyim.kur'an da geçen diğer mucizeler varsa da bakmak lazım,O zamanın musrikleri inkar etmemislerdir, büyü deyip geciştirmişlerdir,şimdiki ahmaklar inkar edebilirler.Hele su ateistlerin başka işi yok ıslama saldırıyor,ulan bi gidin bir kerede hindulara,Yahudilere,mecusilere saldirin,niye hep İslam?Ben soyliyim"küfür tek millettir"
    Ayrıca burada İslamin kutsallarina hakaret eden klavye delikanlarindan dışarıda pek göremezsiniz,gelip bursa kusup ,salya akita akita gidiyorlar...




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.