Şimdi Ara

Ayak parmakları ve evrim

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
61
Cevap
0
Favori
1.387
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar diğer birçok primat ağaç yaşamında olduğu için (goriller hariç) ayak parmakları büyük ölçüde insanlara göre daha uzun fakat biz yerde yaşayan bir primat olduğumuz için ayak parmaklarımız oldukça küçük. Acaba gelecekte giderek körelerek ayak parmaklarımızın artık olmaması mümkün mü ?



  • Sen ayak parmakların olmadan rahat yürüyebileceğini hatta koşabileceğini mi sanıyosun.Senin dengeni sağlamanda o kadar çok etkileri var ki şaşırırsın.İnsan vücudunda tek bir parçacık bile gereksiz değil.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • kingman29 K kullanıcısına yanıt
    Belki gelecekte artık aktif harekete ihtiyacımız olmayabilir?
  • Bence insanoğlu bu evrimi geçirecek kadar yaşamaz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: HyperAkif

    Belki gelecekte artık aktif harekete ihtiyacımız olmayabilir?

    nick-mesaj uyumsuzluğu
    şaka bir yana neden olmasın?eğer gelecekte aktif olarak hareket etmemize gerek kalmaz ise parmakları-bacakları hatta kollarımızı bile kaybetme ihtimali olduğunu düşünüyorum.
  • kingman29 K kullanıcısına yanıt
    Insan vucudundaki benlerin ne gorevi var ki?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: HyperAkif

    Belki gelecekte artık aktif harekete ihtiyacımız olmayabilir?

    2008 yapımı Wall-e denen animasyonda buna değinmişler. İnsanoğlu Dünya'yı terk etmiş uzayda koloniler halinde gemilerinde yaşıyor ve her şeyi makineler hallediyor insanlara hayatlarının keyfini yaşamak kalıyor. Tabi gerek uzayın kütleçekimsiz ortamı gerekse bu rahat, yerinden dahi kalkmayan insan yaşamının sonucu olarak insanların kemikleri ufalmış ve güçsüzleşmiştir. Şişmanlık normal bir durumdur aynı şekilde insanın kendini 2 ayak üzerinde taşıyamaması da. Her şey bir yana animasyon oldukça güzel, izlememiş olan varsa da mutlaka izlesin. Konuya geleceksek kesinlikle katılmıyorum. İnsan doğası gereği az ya da çok hareket edecektir. Bir yürüyüş, bir koşu yapacaktır. Yapması gereken acil işler hep çıkacak ve koşturacaktır. Bu ayak parmaklarının kaybolacağına inanmıyorum. Zaten ilerde yaşam daha kaliteli hale geldi mi insanoğlu spor yapmak için gerekli zamana, bilince ve disipline de sahip olacaktır. O parmaklar, o kemikler, o kas ve dokular hep kullanılacaktır yok olmayacaktır diyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kartal Göz -- 13 Şubat 2015; 16:54:11 >




  • Daha kısa parmağın bir avantajının olması, ve bu sayede de o nüfusun daha çok çoğalması lazım. Birde insanın şu anki yaşamı bazı noktalarda evrimdeki doğal seleksiyona dirençli gibi. Mesela ortalama zeka seviyesinde düşüş olduğunu okumuştum. Bununla ilgili film bile var. Şimdiye kadar böyle diye, sonrasında da böyle devam edecek demek bence yanlış.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben'ler insan vucüdunun başlangıcında yoktur, sonradan oluşur. Birebir örnek olmasa bile hastalıklar gibi.
    İnsan vücudunun doğasında olan şeyler kıl, tüy, uzuvlar vs.
  • Doğal seleksiyonun insanları etkilemediğini söyleyebiliriz şu an. Hastalıklıları tedavi ediyoruz. Kalıtsal hastalığı olan insanlar ürüyorlar. Bu sebeple insanlık bir felaket geçirmezse dünyanın sonuna kadar bu halimizle kalabiliriz. Yapay bir müdahale olmazsa tabi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: kingman29

    Sen ayak parmakların olmadan rahat yürüyebileceğini hatta koşabileceğini mi sanıyosun.Senin dengeni sağlamanda o kadar çok etkileri var ki şaşırırsın.İnsan vücudunda tek bir parçacık bile gereksiz değil.

    Ayak parmakları dengeyi sağlar doğru ama uzun zamandır iki ayağımızın üzerinde olduğumuzda primat türleri arasında değişime uğrayıp kısalmışlardır, evrimde illa kullanılmayan organlar yok olacak diye bir durum yoktur, şekil değiştirirler yada körelip küçülürler.

    Bunların yanında tamamen gereksiz organlarda vardır, örneğin uzun ayak parmaklarının kavrama yeteneğini sağlıyan plantaris kası, bu kas ayak parmaklarımızla dallara tutunmadığımız için körelmiş hatta kısmen yok olmuştur, insanların %10 u bu kas olmadan doğuyor artık, kısaca 10 kişiden birinde bu kas yok, gerekli değil yani. Üçüncü göz kapağıda kullanılmıyor ve küçülmüş bir şekilde gözün kenarında duruyor. sese odaklanmaya yarayan Darwin noktası insanların sadece %10 nunda mevcut. 20 yaş dişleri bağzı toplumlarda hiç oluşmuyor, diğerlerindede nerdeyse ömrünü çenenin içinde geçiriyor, Jacobson Organı gene bir işe yaramıyor.

    Birde işin DNA modeli var, retrovirüsler kendi dnalarını insan dnalarına adapte ederler, burda saklanırlar kısmen zamanla mutasyon gibi sebeblerden etkinliğini yitiren bu retrovirüs dnaları insan dnasında kalıntı olarak kalır, bilimsel araştırmalar şimdilik sadece insan dnasının %8-10 arasının işlevsel olduğunu söylüyor, yani nerdeyse %90 lık kısmı gereksiz, buna güzel bir örnekte C vitamini genomudur, köpekler, kediler ot yemezler ama ihtiyaçları olan C vitamini vücutları üretir, bu donanıma insanda sahiptir, C vitamini üretimi için gerekli genoma sahibiz ama çalışmıyor, bir araba yapıyorsunuz aküyü şarj etmek için dinamo koyuyorsunuz ama dinamonun elektrik bağlantılarını yapmayı unutuyorsunuz, bu nedenle her benzincide durup aküyü dışardan fişle dolduruyorsunuz, kısaca pek akıllı bir tasarıma benzemiyor.

    http://www.bilimsehri.com/makaleler/retrovirusler.html
    http://www.gercekbilim.com/insan-dnasinin-sadece-82si-ise-yariyor/
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Ps%C3%B6dogen

    İşe yaramayan kısımlardan farklı olarak birde yeni kazanılan özellikler var, örneğin insanoğlu evrimi süresince renkleri ne kadar iyi görebilirse olgunlaşmış meyve-sebzeleri daha iyi seçebiliyordu, göz yapısı daha gelişmiş olanlar türlerini sürdürüp bugünkü görme yetimize kavuştuk, fakat gelişim hala devam ediyor, insan gözünde normalde üç koni hüçresi bulunurken bağzı kişilerde yararlı bir mutasyon örneği olarak dört renk konisi mevcut, bu insanlar normal insanlara göre kesin olmamakla beraber 100 kata kadar daha fazla rengi algılayabiliyorlar.

    http://www.evrimagaci.org/fotograf/54/6565




  • KanKoKan kullanıcısına yanıt
    DNA'da protein yazdırmayan genlerin sayıca daha fazla olduğu için protein yazdıran genlerde mutasyon olasılığını azalttığını okumuştum.
  • EVRİMİN YÖNÜ YOKTUR. Gelecekte şöyle olacak böyle olacak demek yanlıştır.
    Maymunlarda ağaç dallarını kavrayacak şekilde ayak parmakları vardır, insanda bu özellik yitirilmiştir dengede durmayı sağlayacak şekilde evrimleşmiştir.
    http://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/yeni-ayak-fosili-insan-evriminin-karmasikligini-gosterdi-haberi-53200
  • quote:

    Orijinalden alıntı: KanKoKan

    quote:

    Orijinalden alıntı: kingman29

    Sen ayak parmakların olmadan rahat yürüyebileceğini hatta koşabileceğini mi sanıyosun.Senin dengeni sağlamanda o kadar çok etkileri var ki şaşırırsın.İnsan vücudunda tek bir parçacık bile gereksiz değil.

    Ayak parmakları dengeyi sağlar doğru ama uzun zamandır iki ayağımızın üzerinde olduğumuzda primat türleri arasında değişime uğrayıp kısalmışlardır, evrimde illa kullanılmayan organlar yok olacak diye bir durum yoktur, şekil değiştirirler yada körelip küçülürler.

    Bunların yanında tamamen gereksiz organlarda vardır, örneğin uzun ayak parmaklarının kavrama yeteneğini sağlıyan plantaris kası, bu kas ayak parmaklarımızla dallara tutunmadığımız için körelmiş hatta kısmen yok olmuştur, insanların %10 u bu kas olmadan doğuyor artık, kısaca 10 kişiden birinde bu kas yok, gerekli değil yani. Üçüncü göz kapağıda kullanılmıyor ve küçülmüş bir şekilde gözün kenarında duruyor. sese odaklanmaya yarayan Darwin noktası insanların sadece %10 nunda mevcut. 20 yaş dişleri bağzı toplumlarda hiç oluşmuyor, diğerlerindede nerdeyse ömrünü çenenin içinde geçiriyor, Jacobson Organı gene bir işe yaramıyor.

    Birde işin DNA modeli var, retrovirüsler kendi dnalarını insan dnalarına adapte ederler, burda saklanırlar kısmen zamanla mutasyon gibi sebeblerden etkinliğini yitiren bu retrovirüs dnaları insan dnasında kalıntı olarak kalır, bilimsel araştırmalar şimdilik sadece insan dnasının %8-10 arasının işlevsel olduğunu söylüyor, yani nerdeyse %90 lık kısmı gereksiz, buna güzel bir örnekte C vitamini genomudur, köpekler, kediler ot yemezler ama ihtiyaçları olan C vitamini vücutları üretir, bu donanıma insanda sahiptir, C vitamini üretimi için gerekli genoma sahibiz ama çalışmıyor, bir araba yapıyorsunuz aküyü şarj etmek için dinamo koyuyorsunuz ama dinamonun elektrik bağlantılarını yapmayı unutuyorsunuz, bu nedenle her benzincide durup aküyü dışardan fişle dolduruyorsunuz, kısaca pek akıllı bir tasarıma benzemiyor.

    http://www.bilimsehri.com/makaleler/retrovirusler.html
    http://www.gercekbilim.com/insan-dnasinin-sadece-82si-ise-yariyor/
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Ps%C3%B6dogen

    İşe yaramayan kısımlardan farklı olarak birde yeni kazanılan özellikler var, örneğin insanoğlu evrimi süresince renkleri ne kadar iyi görebilirse olgunlaşmış meyve-sebzeleri daha iyi seçebiliyordu, göz yapısı daha gelişmiş olanlar türlerini sürdürüp bugünkü görme yetimize kavuştuk, fakat gelişim hala devam ediyor, insan gözünde normalde üç koni hüçresi bulunurken bağzı kişilerde yararlı bir mutasyon örneği olarak dört renk konisi mevcut, bu insanlar normal insanlara göre kesin olmamakla beraber 100 kata kadar daha fazla rengi algılayabiliyorlar.

    http://www.evrimagaci.org/fotograf/54/6565

    İşlev yitiren organları falan kendinizce çok güzel anlatmışsınız.Ki benim şahsi görüşüm apandistin bile işlevi vardır.Henüz keşfedilmemiş olabilir.Yirmi yaş dişinin kayboluyo gibi görünüşünü evrime ispat olarak gösteriyosunuz.Kulaktaki bi kıvrımı bile evrime ispat yapıyosunuz.Bunlar basit şeyler.Şimdi ben bir evrim savunucusunu yakalamışken kazık sorulara geçmek istiyorum.

    Tamam anladık.İşlevsiz gibi duran bikaç organı evrime ispat yapıyosunuz ama peki işlev kazanma nasıl oluyo?Dalgıç kuş , her gün suya , kafa üstü , 95 km hızla dalıp , balık avlıyo.Ama hiç bi zaman beyin travması geçirmiyo.Sebebi ise kafatası içinde bulunan , beyninin 5 katı büyüklüğündeki hava kesesi.Nasıl oluyo da o hava kesesi kendiliğinden oluşuyo?Biz insanlar her gün kafamızı duvara vursak bizim de beynimizde hava kesesi oluşur mu?Yahudiler her gün ağlama duvarına kafa atarak dua ettiklerine göre , bi kaç bin yıl sonra , kafataslarında hava kesesi oluşmasını bekleyebilir miyiz?

    Şimdi ben desem ki mercedes fabrikasında süper güçlü bilgisayarlar var.Araba modellerini üreten de bu süper bilgisayarların kendisidir.İşçiler sadece hammaddeyi verir ve fabrika otomatik olarak modeller üretir.Mesela arabalardaki , kaza sırasında , bizi korumaya yarayan hava yastığı sistemi , mercedes fabrikasında , kendiliğinden üretilmiştir.Onu icat eden bir mühendis değildir desem benle dalga grçersiniz.Ama canlıların yapısındaki mühendislik şaheserlerinin kendiliğinden oluştuğunu nasıl kabullenebiliyosunuz.

    Hadi insan gözü binlerce yıl baka baka , yeni katmanlar oluşturmuş , daha iyi görmeye başlamış.Peki ya yalıçapkını kuşunun gözünde , suyun içini görmesini sağlayan filtre tabakası nasıl oluşmuş?Yalıçapkını kuşu suya nokta atışı dalış yapıp balığı yakalar.Dünyada hiçbir göz suyun içini göremez.Ancak yaıçapkını kuşunun göz merceğine mikroskopla bakarsan , mavi , yeşil , kırmızı renkli , küçük yağ keseciklerini görürsün.İşte bu yağ keseciklerinin oluşturduğu filtre sayesinde bu kuş suyun içini net bir şekilde görür.Hatta bilim adamları bu kuşun gözünü taklit ederek geliştirdikleri kamera sayesinde , balinaların ve balıkların göç yollarını , yukarıdan helikopterle net bi şekilde gözlemlemektedir.

    Mürekkep balıklarının kamuflaj yeteneğini anlatacak kelime bulunamaz heralde.Henüz biz insanların taklit etmeye çalışırken yakınına bile yaklaşamadığımız bir teknoloji.

    Bütün bu Yaratıcının mühendislik harikalarını nasıl göz ardı edip , kendiliğinden oluşmuştur diyebiliyosunuz?Biz de binlerce yıl , öküzün trene baktığı gibi suya baksak , gözümüzde yalıçapkını kuşundaki filtre tabakasını oluşturabilir miyiz?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kingman29 -- 15 Şubat 2015; 20:10:21 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • kingman29 K kullanıcısına yanıt
    "Tamam anladık.İşlevsiz gibi duran bikaç organı evrime ispat yapıyosunuz ama peki işlev kazanma nasıl oluyo?Dalgıç kuş , her gün suya , kafa üstü , 95 km hızla dalıp , balık avlıyo.Ama hiç bi zaman beyin travması geçirmiyo.Sebebi ise kafatası içinde bulunan , beyninin 5 katı büyüklüğündeki hava kesesi.Nasıl oluyo da o hava kesesi kendiliğinden oluşuyo?Biz insanlar her gün kafamızı duvara vursak bizim de beynimizde hava kesesi oluşur mu?Yahudiler her gün ağlama duvarına kafa atarak dua ettiklerine göre , bi kaç bin yıl sonra , kafataslarında hava kesesi oluşmasını bekleyebilir miyiz? "

    Abi hastayım senin bu yazılarına.
    Şu rakamlarla verdiğin bilgileri nereden buluyorsun bilmiyorum ama baya etkili oluyor.
    Sen hiç milletin tahrikine kapılıp banlanma,lazımsın bize.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Bu sorduğunuz soruları kapsamlı araştırmadım ama mantıklı cevaplar vermeye çalışayım, insanda bulunan üçüncü göz kapağı işlevini yitirmiştir, bahsettiğiniz kuşda hala mevcuttur çünkü filtrenin yok olmasına neden olabilecek bir mutasyon zaten o kuşu şu an duymamanıza sebeb olurdu, Dünyada yaşayan türlerin, gelmiş geçmiş tüm türler içinde %10 luk bir bölümü oluşturduğu düşünülüyor, yani türlerin %90 ı çevre koşulları, doğal seçilim gibi sebeblerden yok olmuş durumda, buda gösteriyorki mühendislik harikası değiliz hayatta kalmayı becebirilen neslini devam ettiriyor.
    İlk canlılık denizlerde başladı ve tüm canlılardaki gözler daha sonradan karasal koşullara adapte oldu, yukardaki yazımdada belirtmiştim evrim süresi boyunca organların tümden yok olması gibi bir durum olmayabilir, hatta işlevini önemli oranda yitirmiş organlar tekrar işlevsellik kazanabilir, o bahsettiğiniz kuşun beslenip, soyunu devam ettirebilmesi iyi görmesine ve dipteki balıklara erişebilmesine bağlıdır, yüzlerce soy sonunda gözleri daha keskin, biyolojik yapısı daha derine inmeyi başaranlar hayatta kalır.

    Size daha basit bir örnek vereyim, Dünyadaki en hızlı kara memelisi bildiğiniz gibi Çita'dır, zarif bir sistemi vardır, kemikleri incedir, küçük-hızlı avlarla baş edebilir, bu nedenle her zaman daha hızlı bireyler hayatta kalarak Dünyanın en hızlı kara memelisi haline gelmiştir, işin enteresanı Dünyanın en hızlı ikinci kara memeliside genelde Çitanın avladığı minyon bir geyik türüdür, iki tür arasındaki hız rekabeti doğal bir seçilim yaratmaktadır.

    Gelelim apandiside, evet bağzı yararlarının olduğu biliniyor ama yaşamsal fonksiyonların devamı için bunların hiçde önemi yoktur, Dünya genelinde yapılan araştırmada insanların %10 nunun apandisit rahatsızlığı geçirdiği hesaplanmış, yani 700 milyon insan apandisit olmadan yaşıyor, 7 milyar insanında apandisidini alsanız insan nesli için bir sorun teşkil etmez.

    Mercedes fabrikasıyla, evrimi kıyaslamak elma ile armutu kıyaslamak gibidir, bir kimya Mühendisi olarak size şunu söyliyeyim, karbon atomunun karakteri farklıdır, elektron alabilir, verebilir, kuvvetli kovalent bağlar gerçekleştirebilir, evrendeki demir atomları bir araya gelip mercedes olamaz ama karbon çevre koşullarının etkisiyle farklı kombinasyonda bileşikleri kendi kendine oluşturabilir, eğer googledan astronomi ve karbon ile ilgili küçük bir araştırma yaparsanız, uzayda devasa asetik asit, alkol vs.. bulutlarının olduğunu, kuyruklu yıldızlarda amino asitler bulunduğunu hatta RNA ve DNA nın yapı taşı olan basit şeker moleküllerine uzayda rastlandığını görebilirsiniz.

    http://www.akat.org/sizin_icin/uzaydaseker.html
    http://forum.donanimhaber.com/m_33851401/f_//tm.htm#33857135




  • quote:

    Orijinalden alıntı: KanKoKan

    Bu sorduğunuz soruları kapsamlı araştırmadım ama mantıklı cevaplar vermeye çalışayım, insanda bulunan üçüncü göz kapağı işlevini yitirmiştir, bahsettiğiniz kuşda hala mevcuttur çünkü filtrenin yok olmasına neden olabilecek bir mutasyon zaten o kuşu şu an duymamanıza sebeb olurdu, Dünyada yaşayan türlerin, gelmiş geçmiş tüm türler içinde %10 luk bir bölümü oluşturduğu düşünülüyor, yani türlerin %90 ı çevre koşulları, doğal seçilim gibi sebeblerden yok olmuş durumda, buda gösteriyorki mühendislik harikası değiliz hayatta kalmayı becebirilen neslini devam ettiriyor.
    İlk canlılık denizlerde başladı ve tüm canlılardaki gözler daha sonradan karasal koşullara adapte oldu, yukardaki yazımdada belirtmiştim evrim süresi boyunca organların tümden yok olması gibi bir durum olmayabilir, hatta işlevini önemli oranda yitirmiş organlar tekrar işlevsellik kazanabilir, o bahsettiğiniz kuşun beslenip, soyunu devam ettirebilmesi iyi görmesine ve dipteki balıklara erişebilmesine bağlıdır, yüzlerce soy sonunda gözleri daha keskin, biyolojik yapısı daha derine inmeyi başaranlar hayatta kalır.

    Size daha basit bir örnek vereyim, Dünyadaki en hızlı kara memelisi bildiğiniz gibi Çita'dır, zarif bir sistemi vardır, kemikleri incedir, küçük-hızlı avlarla baş edebilir, bu nedenle her zaman daha hızlı bireyler hayatta kalarak Dünyanın en hızlı kara memelisi haline gelmiştir, işin enteresanı Dünyanın en hızlı ikinci kara memeliside genelde Çitanın avladığı minyon bir geyik türüdür, iki tür arasındaki hız rekabeti doğal bir seçilim yaratmaktadır.

    Gelelim apandiside, evet bağzı yararlarının olduğu biliniyor ama yaşamsal fonksiyonların devamı için bunların hiçde önemi yoktur, Dünya genelinde yapılan araştırmada insanların %10 nunun apandisit rahatsızlığı geçirdiği hesaplanmış, yani 700 milyon insan apandisit olmadan yaşıyor, 7 milyar insanında apandisidini alsanız insan nesli için bir sorun teşkil etmez.

    Mercedes fabrikasıyla, evrimi kıyaslamak elma ile armutu kıyaslamak gibidir, bir kimya Mühendisi olarak size şunu söyliyeyim, karbon atomunun karakteri farklıdır, elektron alabilir, verebilir, kuvvetli kovalent bağlar gerçekleştirebilir, evrendeki demir atomları bir araya gelip mercedes olamaz ama karbon çevre koşullarının etkisiyle farklı kombinasyonda bileşikleri kendi kendine oluşturabilir, eğer googledan astronomi ve karbon ile ilgili küçük bir araştırma yaparsanız, uzayda devasa asetik asit, alkol vs.. bulutlarının olduğunu, kuyruklu yıldızlarda amino asitler bulunduğunu hatta RNA ve DNA nın yapı taşı olan basit şeker moleküllerine uzayda rastlandığını görebilirsiniz.

    http://www.akat.org/sizin_icin/uzaydaseker.html
    http://forum.donanimhaber.com/m_33851401/f_//tm.htm#33857135

     Ayak parmakları ve evrim
     Ayak parmakları ve evrim

    En yukarda gördüğünüz fotoğrafta sol taraftaki normal gözün gördüğü , sağdaki ise yalıçapkını kuşunun gözü taklit edilerek üretilen kameranın verdiği görüntü.Suyun derinliklerinde yüzen balina net görülüyo.Diğer resimde de yalıçapkını kuşunun mikroskop altında binlerce kez büyütülmüş görüntüsünde , değişik renklerdeki ufak yağ keseciklerini görüyosunuz.İşte suyun altını görmesini sağlayan , bütün gözünün çeperini kapsayan bu yağ kesecikleridir.Evrimcilerin iddiasına göre kullanılan organ gelişir.Zürafa yüksek dallara uzanmaya çalıştığı için boynu uzamıştır.Göz bakarak gelişmiştir.Ama bunun gelişmişlikle alakası yok.Yalıçapkını kuşunun gözünde gelişmişlik değil , ekstra bir mühendislik var.Dahiyane bir fikir var.Organların gelişimi sürekli kullanmakla olur diyosunuz ama bu kullanmakla olacak bişey mi?Kendi kendine nasıl oluşabilir böyle bişey?

    Belgesel de aşşağıda.42 nci dakikadan sonra yalıçapkını kuşunu izleyebilirsiniz :




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kingman29 -- 16 Şubat 2015; 11:19:55 >




  • Kingman, önceden de yazdıklarını ve cevapları görmüştüm. Şunu söyleyim, evrim teorisinin ne olduğunu bilmiyorsun. Yazılanları da ya okumuyor ya da kasti olarak anlamaza yatıyorsun. Hala gelişen özelliğini nasıl aktaracak, nasıl kendiliğinden gelişecek yazıyorsun. Söylediklerinin evrim teorisiyle alakası yok, evrim teorisi senin aklındaki gibi bişey değil, niye anlamamakta ısrar ediyorsun hayret...

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Aslına bakarsanız şuan için "bunlar bilerek bu şekilde manupüle edilip bilim dergilerinde yayınlanıyor ya" demek oldukça basit şeyler. Bir bilginin tam olarak doğru olup olmaması aslında o bilginin tekrarlanabirliği ve atıflarına bakılarak anlaşılır. Buna göre ortaya atılan bir bilgi (biz buna hipotez diyoruz) aldığı atıfa ve referansa göre geçerliliği artar. En basitinden ders kitaplarımıza (fen bilgisi örneğin) giren bilgiler bu hipotezlerin zamanında desteklenmesinden sonra ve birçok konuyu aydınlık getirdiği için kitaplarda yer alır.

    Mesela Dendritik hücre dediğimiz hücreler bundan uzun zaman önce varlığına dair hipotezler ortaya atılarak tanımlandı. Daha sonra yapılan birçok deney bunu doğruladı ve literatürde bu hücre gurubu eklendi. Ayrıca bu hipotezi ortaya atan bilim insanı nobel ödülünüde aldı. Gördüğünüz gibi bir bilgi için "bu kesin yanlış veya kesin doğru" demek için bunu kanıtlamak gerekir. Bu da zaman isteyen bir süreçtir.

    Kısacası bu bağlamda bir hipotezi göz önüne aldığımızda bunu hemen kestirip atamayız. Buna göre işin metotolojisi var.

    Konu evrime gelirse, defalarca yazdık çizdik. Kupayla anlattık, vazoyla anlattık, diş macunuyla anlattık, sabunla anlattık.

    Bir hücre bir gen grubunu eksprese ederken, o gen bölgesinin anlatım yapan bölgeleri (eksonları) okuyarak yapar. Ama arada sadece diziden ibare olan ve anlatımda rol almayan (intron) bölgelerde mevcuttur. Anlatım yapan genlerde bir değişiklik olmadığı halde, anlatımla ilgisi olmayan genlerdeki değişiklikler bile bu genlerin yapısını değiştirmekte ve haliyle hücrenin o geni bir ürüne çevirdiğine etki etmektedir. Buna kısaca mesela epigenetik denir. Oldukça etkin bir mekanizmadır. Bugün gelişen alanların başında gelir çünkü birçok bilgiyi ve hipotezi destekleyici niteliktedir. Bu bağlamda ayak parmaklarını kodlayan genlerde (anlatım yapan ekson bölgeleri) bir değişiklik olmasa bile anlatım yapılmayan yerlerdeki değişimler ayak parmağının morfolojisi ve anatomisini etkilemektedir. Bırakın gen değişimlerini, genlerin üzerinde yer alan histon proteinlerinin bile değişikliği bu sürece etki etmektedir.

    Düşünün çevreye olan duyarlılık oldukça hassas ve organizma buna uyum sağlamaya çalışmakta. Bizim şuan tanımlamadığımız bir çok etken belkide hücrelerimiz tarafından algılanmaktadır. Buna göre vereceği cevapta bu şekilde olacaktır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kartal Göz

    Belki de tasarımcı böyle istemiştir, yersen.

    https://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=Sn7pNTsY5iY#t=51





  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.