Şimdi Ara

Tahkim Hukuku

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3
Cevap
0
Favori
245
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • ÖZET

    TAHKİMDE DAVA ARKADAŞLIĞI, İHBAR VE MÜDAHALE

            Tahkim anlaşması tahkimin temelini teşkil eder. Geçerli bir tahkimin varlığı için öncelikle geçerli bir tahkim anlaşması bulunmalıdır. Buna karşılık iç içe geçmiş sözleşmelerden oluşan karmaşık ticarî ve ekonomik ilişkilerin, çok katlı hukukî yükümlülüklerin ve iç içe geçmiş şirket yapılarının yer aldığı modern uluslararası ticaret tatbikatında üçüncü kişilerin dâhil olduğu uyuşmazlıkların ortaya çıkması kaçınılmazdır. İşte bu tür uyuşmazlıklarda, tahkim anlaşmasının, tahkim anlaşmasına açık bir irade beyanıyla rıza göstermemiş bulunan üçüncü kişilere, bu kişilerin birtakım tutum veya davranışlarının, tahkim anlaşmasına rıza gösterdikleri şeklinde yorumlanması suretiyle teşmil edilmesi söz konusu olabilmektedir. Bu çalışma, tahkim anlaşmalarının, tahkim anlaşmasına taraf olmayan üçüncü kişilere teşmilinin mümkün olup olmadığı sorusunun cevabını aramaktadır.


    Anahtar sözcükler:Tahkim, çok taraflı tahkim, davaya müdahale, dava arkadaşlığı

     




    ABSTRACT

             The foundation of arbitration is the arbitration agreement. If there is to be a valid arbitration, there must first be a valid agreement to arbitrate. However disputes involving third parties are inevitable in the context of modern international business transactions that typically involve complex webs of interwoven agreements, multilayered legal obligations and interposition of numerous entities. In these kind of disputes, sometimes it is observed that the arbitration agreement may be extended to third parties according to annotation of their attitudes and behaviours as a consent to arbitration agreement although they had never disclosed an express declaration of intent for that arbitration agreement. This study attempts to address the possibility of extension of arbitration agreements to third parties.



    Keywords: Arbitration, multiparty arbitration, intervention, joinder.


















    KISALTMALAR


    HMK       : Hukuk Muhakemeleri Kanunu

    MTK        : Milletlerarası Tahkim Kanunu






    İÇİNDEKİLER

    ÖZET........................................................................................................................................... i

    ABSTRACT............................................................................................................................... ii

    KISALTMALAR...................................................................................................................... iii

    İÇİNDEKİLER........................................................................................................................... 1

    GİRİŞ.......................................................................................................................................... 2

    1.TAHKİM YARGILAMASINDA TARAFLAR..................................................................... 2

    2.DAVAYA MÜDAHALE VE TAHKİM................................................................................. 3

    2.1.Fer’i Müdahale................................................................................................................. 4

    2.2. Asli Müdahale................................................................................................................. 5

    3.DAVANIN İHBARI................................................................................................................ 6

    4.DAVA ARKADAŞLIĞI VE TAHKİM.................................................................................. 8

    4.1.Mecburi Dava Arkadaşlığı............................................................................................... 8

    4.2.İhtiyari Dava Arkadaşlığı................................................................................................. 9

    SONUÇ..................................................................................................................................... 10

    KAYNAKÇA........................................................................................................................... 11









    GİRİŞ

        Geleneksel olarak tahkim, iki taraf arasında ortaya çıkan bir uyuşmazlığın, kanunun izin verdiği konular kapsamında ise devlet yargısı yerine hakem denilen özel kişiler aracılığıyla çözüme kavuşturulmasının kararlaştırıldığı ve gerek yargılamaya, gerekse uygulanacak maddi hukuka ilişkin her tür detaya tarafların karar verdiği bir yargılama usulüdür.

        Tahkim bir anlaşmaya istinat eder. Bu yüzden sadece tahkim anlaşmasına taraf olan kişiler bir tahkim yargılamasına katılmaya zorlanabilir ve hakem heyeti tarafından verilmiş bir kararla bağlı kılınabilir. Bu bağlamda hakemin yeterliliği, tahkim süresi, tahkim masrafları, ve hakem sayısı gibi unsurlar tahkim yargılaması için oldukça önemli olgulardır. Hakemler yetkilerini tarafların anlaşmasından alır ve bu itibarla tahkim yargılamaları kural olarak tahkim anlaşmasının tarafları arasında cereyan eder. Buna karşılık bazı hallerde tahkim talebinin, tahkim anlaşmasına taraf olmayan bir kişiye karşı veya böyle bir kişi tarafından ileri sürüldüğüne rastlanmaktadır. Bu durumda tahkim anlaşmasının, üçüncü kişilere teşmil edilip edilemeyeceği meselesi ortaya çıkmaktadır. Günümüzde tahkim yargılaması uluslararası alanda oldukça büyük bir öneme sahiptir. Uyuşmazlığın konusu olan taraflar, devlet yargılaması sürecinin uzun sürmesi nedeniyle ve kendilerinin özgürce belirledikleri kurallar çerçevesinde tahkim sözleşmesi belirleyip tahkim yargılamasını tercih etmeleri oldukça isabetlidir. Bu nedenle tahkim yargılaması açısından tahkim yargılamasının taraflarının üçüncü kişilere teşmili konusu başlıca irdelenmesi gereken bir durumdur.

    1.TAHKİM YARGILAMASINDA TARAFLAR

     Tahkimde birden çok tarafın yer almasıyla ortaya çıkabilecek durumlar her şeyden önce söz konusu davada taraf teşkil edebilecek kişilerin belirlenmesini gerekli kılmaktadır. Bilindiği üzere tahkimde taraflar, mevcut veya ileride doğabilecek uyuşmazlıklarını tahkim yolu ile çözebilmek için aralarında bir tahkim anlaşması akdederler. Bu anlaşmanın geçerli olabilmesi öncelikle tarafların hangi tür uyuşmazlıklarını hangi hukuki ilişki çerçevesinde tahkime taşımak istediklerini tereddüte yer vermeyecek şekilde belirtmelerine bağlıdır. Nasıl ki bir borç ilişkisi temelde yalnızca onu akdeden taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurursa tahkim anlaşması da temelinde sadece kendi tarafları bakımından etki doğurur. Dolayısıyla tahkim anlaşması da her borç ilişkisi gibi kendi tarafları arasında nispi bir etki yaratacağından ondan faydalanabilmek için prensipte tahkim sözleşmesinde taraf olarak yer almak gerekir.[1] Nitekim tahkim anlaşmasının, kişilerin kendi doğal hakimlerinden vazgeçtikleri istisnai bir yol olması sebebiyle etkisi bakımından taraflarına sıkı sıkıya bağlı ve belirli şartlar bir araya gelmedikçe hiçbir esneklik göstermeyen bir yapıya sahip olması da doğal ve tutarlıdır. Tahkim yargılamasında kural olarak sadece anlaşmanın taraflarının yer alabilmesi ve verilen hakem kararının da sadece bu kişileri bağlayıcı nitelikte olması tahkim anlaşmasının söz konusu nispi yapısının en birincil sonuçlarındandır.[2]

     Bununla beraber sözleşmenin nispiliği prensibi sözleşmenin üçüncü kişiler açısından hiçbir etki doğurmayacağı anlamına da gelmemektedir. Tahkim anlaşmasının üçüncü kişilere teşmili olarak ifade edilen bu halde tahkim anlaşmasının etki alanında anlaşmaya taraf olmayan üçüncü kişileri de kapsayacak türde bir genişleme ortaya çıkmakta ve üçüncü kişilerin de yargılamaya davalı veya davacı veyahut onların yardımcısı sıfatıyla katılabildiği, verilen hükümden de etkilenebildikleri görülmektedir.[3] Çalışma açısından kayda alınacak nokta tahkim yargılamasında “taraf” olabilecek kişilerin tahkim anlaşmasının nispiliği gereği öncelikle onu akdedenler olması ve fakat anlaşmanın teşmil edebileceği hallerin de taraflarda doğrudan bir kişi değişimi veya mevcut kişi sayısında bir artış meydana getirebileceğidir.

    2.DAVAYA MÜDAHALE VE TAHKİM

    Türk usul hukuku, 3.kişilerin mevcut bir davaya müdahale edebilmelerine olanak tanımaktadır. Ancak HMK, her ne kadar bu müdahaleye ilişkin kurumlar öngörmekte ise de anılan kurumların tahkime uygulanıp uygulanamayacağı yönünde açık bir düzenlemeye yer vermemiştir. Kanun koyucunun gerek HMK gerekse MTK’daki49 bu sessizliği, davada taraf çokluğuna olanak veren bu hükümlerin uluslararası tahkimin nitelikleriyle örtüşebildikleri oranda tahkime de uygulanabilecekleri kanaatini doğurmaktadır. Bu sebeple, usul hukukumuzda yer alan müdahale ve davanın ihbarı mekanizmalarının tahkimi yöneten temel ilkelerle ne denli kesişebildiği ve bu mekanizmaların tahkim yargılamasına hangi şartlar ile taşınabileceği irdelenmelidir. Bilindiği üzere usul hukukumuzda davaya müdahale “fer’i” ve “asli müdahale” ve etkisi bakımından onlara benzeyen “ihbar” mekanizması olmak üzere üç şekilde gerçekleştirilebilir. Bir dava sonucunda verilen hüküm kural olarak sadece taraflar için bağlayıcıdır ancak bazen bu hüküm üçüncü bir kişinin durumu üzerinde de etki doğurabilmektedir.

    2.1.Fer’i Müdahale

    Öncelikle belirtmek gerekir ki fer’i müdahale ancak ve ancak iki taraf arasında derdest bir dava ve üçüncü bir kişinin bu davaya müdahale etmekte hukuki bir yararı mevcutken mümkündür.[4] Kanunun kendisine tanıdığı müdahale hakkını kullanan üçüncü kişi bu yolla, dava sonunda verilecek kararın sonucunda durumunun iyileşmesini sağlayacak, bunu da ilgili hükmün kendisini olumsuz yönde etkileyebilecek yönlerinin önüne geçmeye çalışarak yapacaktır. Fer’i müdahil, derdest davayı menfaati doğrultusunda değerlendirdikten sonra davaya hangi taraf yanında katılacağına karar verir ancak müdahalesi sonucunda «taraf» veya «taraf temsilcisi» niteliği de kazanmaz. Yargılama devam ettiği sürece rolü sadece lehine müdahalede bulunduğu tarafın yardımcısı olmak (HMK, m.66) ve onunla birlikte hareket etmekle sınırlı kalacaktır (HMK, m.68/1). Bunun doğal bir sonucu olarak fer’i müdahil, lehine müdahale ettiği tarafın iradesine uygun olarak belirli usul işlemlerini yapabilecek ancak dava konusu üzerinde davadan feragat, davayı kabul, sulh olma, müdeabbihi başkasına temlik gibi herhangi bir tasarruf hakkına sahip olamayacaktır.

    İlk bakışta, yargılamanın taraflarıyla bağlantısı çok uzak olmayan bir üçüncü kişinin tahkime müdahalesi, müdahalenin konusu olmayan tarafın beklentileriyle çok da çelişik gözükmemektedir. Ancak burada düğüm, söz konusu müdahalenin tahkimin en temel prensiplerinden “tarafların serbest iradesi” uyarınca değerlendirilmesi sırasında ortaya çıkmaktadır: Hiç kimsenin, iradesi hilafına bir hakem yargılamasına katılmaya ve/veya kendi iştiraki olmaksızın oluşturulmuş bir hakem mahkemesini kabule zorlanamayacağı bir sistemde, tahkimin akdedildiği anda öngörülmemiş bir tarafın veya taraf yardımcısının daha sonradan “menfaati nedeniyle” tahkimin diğer tarafına dayatılabilmesi tahkimin doğasıyla örtüşebilir bir durum mudur, üzerinde düşünülmelidir.

    Bu soruyu irdeleyen Türk doktrinindeki ağırlıklı görüş, fer’i müdahalenin tarafların tahkimden beklentilerine her zaman ters düşmeyeceği, ancak taraf serbestisi gereği kimsenin de iradesi hilafına bir hakem yargılamasına katılmaya zorlanamayacağı yönündedir.        Doktrindeki genel görüş, hakem yargılamasında fer’i müdahalenin kabulü için tahkim sözleşmesi taraflarının mutlaka bu müdahaleye muvafakatlerinin olması gerektiğidir. Gerçekten de fer’i müdahilin belirli şartlar sağlanmadan davaya kabulünün tarafların tahkimi tercih etme nedenlerinden olan gizlilik gibi bazı özel beklentilerine ters düşebileceğini düşündürmektedir.

    Bu bilgiler ışığında fer’i müdahale ile ilgili ortaya çıkabilecek hipotezler ve bunlara uygulanacak kurallar şu şekilde özetlenebilecektir:

    (i)                Taraflar, sözleşmelerinde çok tarafı tahkim klozuna yer vermişlerse ileride doğacak bir uyuşmazlıkta ilgili üçüncü kişi, uyuşmazlık taraflarının yanında hakem heyeti muvafakatine ihtiyaç duyulmaksızın fer’i müdahil olarak kabul edilebilecektir.

    (ii)              Belirtildiği gibi çok tarafı bir tahkim klozunun var olmaması halinde, üçüncü kişinin müdahalesi taraflardan ve/veya hakem heyetinden bir itiraz görmediği sürece gene mümkün olacaktır.

    (iii)           Çok taraflı bir tahkim klozu olmamakla birlikte, taraflar kendi aralarında üçüncü kişinin fer’i müdahalesini öngören bir anlaşmaya varırlar ise, tahkimin kendi taraflarının iradesiyle şekillenen bir yol olması sebebiyle bu katılımın gene koşulsuz olarak kabul edilmesi gerekecektir. Zira burada esas aranması gereken rıza tahkim yargılamasının taraflarına aittir ve onlar, tahkimin bu yönde ilerlemesini istiyorlarsa buna saygı duymak gerekir.[5]


    2.2. Asli Müdahale

           Asli müdahale, derdest bir davada, üçüncü bir kişinin dava konusu şey veya hak üzerinde kısmen veya tamamen hak sahibi olduğunu iddia ederek davanın taraflarına karşı bir başka dava açmasıdır. HMK’da uzun bir süre düzenlenmemiş olan bu kurum, fer’i müdahaledeki “müdahale” anlayışından farklı olup üçüncü kişiye, açılmış bir davada kendi yararına bir hakkın saptanmasını ve bu hakkın korunmasını talep edebileceği bir karşı dava açma hakkını getirmektedir. Asli müdahalede müdahil, fer’i müdahaleden farklı olarak davasında bir taraf sıfatı edinir. İlk davanın davacı ve davalısı ise asli müdahil karşısında (birlikte hareket etme zorunlulukları olmasa da) bir tür mecburi dava arkadaşlığı sürerler. Asli müdahilin buradaki taraf sıfatı, verilecek olan hakem kararının, ilk davanın davacı ve davalısının yanısıra kendisi için de kesin hüküm ifade edeceği noktasında önemlidir.

    Asli müdahale tahkime taşındığında öncelikle incelenmesi gereken soru, asıl tahkim yargılamasının taraflarının üçüncü kişi müdahalesine rızalarının olup olmadığıdır. Çünkü hakem yargılamasında hakem, devlet yargısından farklı olarak tarafların onu yetkilendirmesiyle uyumsuzluğu çözmeye başlar. Taraflar, hakeme verdikleri yetkinin sınırlarını kendi iradeleri ile çizerler. Tahkim yargılamasına asli müdahil olmak isteyen bir üçüncü kişinin talebini kabul veya red de bu sebeplerle hakeme ait olamayacaktır. Görevi münhasıran kendisini bu konuda yetkilendiren tarafların uyuşmazlığını çözmek olan bir hakemin tarafların rızası dışında bir uyuşmazlıkla ilgilenmesi veya buna kendi başına karar verebilmesi düşünülemez. Zira, üçüncü kişinin asli müdahalesi kabul edildiğinde, aynı hakem mahkemesinde ikinci bir davanın açılması ve hakem mahkemesinin artık bir değil iki uyuşmazlığı çözüme bağlaması söz konusu olacaktır. Bu, ilk davanın tarafları açısından yargılamanın yükünün artması ve bekledikleri uyuşmazlık çözümünün gecikebileceği anlamını taşır ki bu da tarafların söz konusu müdahaleye rıza göstermelerindeki gerekliliğin ispatı için yeterlidir.

    3.DAVANIN İHBARI

         Bilindiği üzere davanın ihbarı, görülmekte olan bir davada, dava taraflarından birinin kendisine yardım etmesi için üçüncü bir kişiye söz konusu davayı duyurmasından ibarettir. HMK m.63 ve 64 birlikte okunduğunda, ihbarın usul hukuku bakımından amacının ihbarı alan üçüncü kişinin davaya fer’i müdahil olarak veya ihbar eden tarafı temsilen katılmasını sağlamak olduğu görülür. Aynı kurumun maddi hukuk bakımından amacı ise, davanın ihbarından sonra taraf olduğu davayı kaybeden kişinin ileride, davet ettiği üçüncü kişiye karşı açabileceği bir rücu davasında veya söz konusu üçüncü kişinin kendisinden dava yoluyla herhangi bir hak talep edebileceği durumlarda, kendi haklarını daha güvenli bir biçimde ileri sürebilmesine olanak vermektedir. Davanın ihbarı tahkime taşındığında, çıkış noktası yukarıda incelediğimiz müdahale mekanizmalarından farklı olarak hakem yargılamasına yabancı bir üçüncü kişide değil, yargılamanın taraflarındadır. Başka bir deyişle ifade etmek gerekirse, üçüncü kişinin davaya katılması yönündeki talep üçüncü kişiden değil, onu yanında davaya katılmaya davet eden dava tarafından gelir.

    İhbarı yapan tarafın buradaki isteği, ihbarı ile bir müdahale etkisi doğurmaktır. Böyle bir durumda doğacak müdahale etkisi için tarafların ve/veya hakemlerin muvafakatinin ne denli gerekeceği hususunda ise varılabilecek sonuçlar kanımızca şunlar olacaktır:

    (i)                İhbar, usul hukukumuzda tek taraflı bir işlem olarak kabul edilmekte, hakimin veya karşı tarafın iznine tabi tutulmamaktadır. Ancak tahkimin tarafların serbest iradesi ve eşit ağırlığı üzerine kurulu yapısı, alınan her kararda taraflara kabul/red anlamında bir söz hakkı doğurmaktadır.

    (ii)              Davanın ihbarı hipotezinde, üçüncü kişinin davaya dahil oluşu dava taraflarından birinin bu yöndeki kararına dayandığına göre, tahkimde üçüncü kişinin davaya katılması hususunda ihbar eden tarafın rızası tartışmalı değildir; rıza göstermesi gereken kişiler “ihbarı alan” ve “davanın diğer tarafı” olacaktır.

    (iii)           İhbarı alan üçüncü kişi, hakem yargılamasına katılıp katılmama yönünde bir seçim hakkını haizdir ve bu anlamda, tutumunun ne olacağı önemlidir: Üçüncü kişi davaya fer’i müdahil olarak katılma talebinde bulunabilir (ancak bu halde yukarıda değindiğimiz fer’i müdahale koşullarının da gerçekleşmesi aranacaktır), ihbarda bulunan kişinin yerine geçerek onu temsilen davayı takip edebilir ya da ihbara rağmen tamamen hareketsiz kalabilir.[6]

         Türk öğretisi, üçüncü kişinin davanın ihbarı üzerine davaya katılması hakkında farklı görüşler sergilemektedir. Hakan Pekcanıtez, üçüncü kişi tahkim sözleşmesine taraf olmadığı sürece kendisine yapılacak bir ihbarın müdahale etkisi doğuramayacağı düşüncesindedir. Saim Üstündağ, tahkim sözleşmesinin sadece onu akdeden tarafları bağlayacağından yola çıkarak hakem yargılamasında davanın ihbarının kabulü halinde tahkim sözleşmesine taraf olmayan, hakem heyetinin oluşumuna katılmayan yeni bir taraf yaratılacağını ve müdahale etkisinin, iradesini gösterememiş bu tarafın doğal hakiminden mahrum bırakılması anlamına geleceğini ileri sürmüştür. Baki Kuru ise, HMK’da davanın ihbarına ilişkin hükümlerin hakemlerce yürütülen bir yargılamada pekalâ uygulanabileceğini ileri sürmüştür.

         Kanımızca, ihbar edilenin ve ihbar edenin hasımının bu yönde açıkça rıza göstermeleri kaydıyla davanın ihbarının mümkün olmalıdır. Zira pek çok yazarın değindiği “tahkim sözleşmesine taraf olmak/ olmamak” ayrımı, sözleşme serbestisi üzerine kurulu bir sistemde, tarafların bu yönde gösterecekleri ortak bir irade ile aşılabilecek bir engeldir. Tahkim sözleşmesini şekillendiren ve kuralları somutlaştıran taraflar olduğuna göre, bu tarafların söz konusu kurallar üzerinde istedikleri değişiklikleri yapabilmek için ortak iradelerini ifade etmekten daha fazlasına ihtiyaçları bulunmamaktadır. İhbarın müdahale etkisi gerek hakem yargılaması taraflarının, gerekse ihbar edilenin rızasına bağlı olduğu sürece etkisinin kabulü gerekmektedir.

    4.DAVA ARKADAŞLIĞI VE TAHKİM

          Dava arkadaşlığı, ya da diğer adıyla sübjektif dava birleşmesi, davacı veya davalı yanda birden fazla kişinin yer alması durumudur. Dolayısıyla dava arkadaşlığında birden fazla kişinin dava açması (aktif dava arkadaşlığı) veya birden fazla kişiye karşı dava açılması (pasif dava arkadaşlığı) gündeme gelmektedir. Söz konusu mekanizma, ihtiyari dava arkadaşlığında aslında dava arkadaşı kadar davanın var olması ve buna rağmen bunların hepsinin bir arada görülebilmesi suretiyle zamandan, emek ve masraftan tasarruf edilebilmesi anlamında usul ekonomisine son derece uygundur. Bir önceki ifademizden de anlaşılabileceği gibi, dava arkadaşlığı “mecburi dava arkadaşlığı” ve “ihtiyari dava arkadaşlığı” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

    4.1.Mecburi Dava Arkadaşlığı

          Maddi hukukta bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılmasının veya birden fazla kişiye karşı birlikte ileri sürülmesinin gerektiği hallerde davalı veya davacı yanlarda bulunan bu kişiler arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır (HMK m.59.1). Mecburi dava arkadaşlığının var olduğu hallerde dava arkadaşlarından birisi tek başına dava açamaz veya herhangi bir hak, sadece bir dava arkadaşına karşı ileri sürülemez. [7] Dava, dava arkadaşlarından yalnız biri veya birkaçı tarafından açılmışsa mahkeme diğer mecburi dava arkadaşlarının da davaya katılması için kesin bir süre verir, bu süre sonunda ilgililerin davaya katılımı veya muvafakatleri sağlanamazsa dava sıfat yokluğu nedeniyle reddedilecektir. Mecburi dava arkadaşları davayı birlikte yürütürler ve mahkeme genellikle davayı tek bir hüküm ile sonuçlandırır.

          Sistem tahkime taşındığında, gene tarafların serbest iradeleri ile tahkimi devlet yargısına tercih etmiş olmaları gerektiğinden, dava arkadaşlarının hepsinin tahkim anlaşmasını/şartını kabul etmiş olmaları veya gerektiğinde tümünün tahkim itirazında bulunmuş olmaları aranmalıdır. Davanın tahkim anlaşmasını imzalamış dava arkadaşlarından biri veya bir kısmı tarafından açılması halinde hakem heyeti diğer mecburi dava arkadaşlarının katılımını sağlamak için belirli bir süre tanıyacak, bu süre içerisinde katılım sağlanamazsa davayı reddetmek zorunda kalacaktır.

    4.2.İhtiyari Dava Arkadaşlığı

             HMK m.57’ye göre ihtiyari dava arkadaşlığı (i) hak veya borcun elbirliği mülkiyeti dışındaki bir sebeple ortak olduğu veya (ii) ortak bir işlem ile dava arkadaşlarının hepsi yararına bir hak veya borç doğmuş olabileceği veya (iii) davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olduğu hallerde gündeme gelir. İhtiyari dava arkadaşlığında dava arkadaşı kadar dava vardır. Tahkikat ortak olmasına rağmen davalar birbirinden bağımsızdır; dava şartları, ilk itirazlar, işleyen süreler vs. kural olarak dava arkadaşlarının her biri hakkında ayrı ayrı incelenir ve değerlendirilir. Sistemin getirdiği en büyük avantaj bir işlemin iki ayrı mahkemede iki kez yapılmasının önlenmesidir. Davanın sonunda mahkeme ihtiyari dava arkadaşlarının her biri için tek bir hüküm verir fakat bu hüküm her dava arkadaşı açısından farklı içerik ve yönde olabilir. İhtiyari dava arkadaşlığı tahkim yargılaması içerisinde düşünüldüğünde, aralarında dava arkadaşlığı olabilecek kişilerin tahkim yolunu açan anlaşma veya şarta taraf olmaları önem kazanmaktadır. Bu koşul sağlandığı taktirde ayrı ayrı görülecek davalar birlikte görülecektir. Buna rağmen devlet yargısında olduğu gibi, dava arkadaşlarının birlikte hareket etmeleri aranmayacak, her biri kendi özel savunma ve iddialarını kullanabileceği gibi süreler ve itirazlar sadece ilgili dava arkadaşı açısından sonuç doğuracaktır. Gene bu bağımsız yaklaşımın bir uzantısı olarak her bir dava arkadaşı dilediği taktirde davasından feragat edebilecek veya sulh olmayı seçebilecektir. Kısacası tüm dava arkadaşları, yargılamanın her safhasındaki işlemlerde birbirlerinden bağımsız olarak hareket edebileceklerdir.

     

     

     

     

     




    SONUÇ

         Son yıllarda ulusal ve uluslararası ekonomik ilişkilerde yaşanan canlılığın bir sonucu olarak ortaya çıkan çok taraflı ilişki ve sözleşmeler, beraberlerinde kaçınılmaz olarak zorlu hukuki uyuşmazlıkları da getirmekte ve bunların ivedilikle çözüme kavuşturulmasını zorunlu kılmaktadır.

          Tahkimde davalar, aralarında belirli bir bağlantı bulunmak kaydıyla usul ekonomisi açısından birleştirilebilirler. Davanın taraflarında çokluk, dava arkadaşlıkları ile gündeme gelebileceği gibi, üçüncü kişilerin kendi insiyatifleri veya tahkim anlaşmasının taraflarının bu yöndeki talepleri ile de mümkündür. Söz konusu davaya katılım üçüncü kişi açısından taraf sıfatıyla cereyan edebileceği gibi, taraf yardımcısı sıfatıyla gerçekleşebilecektir. Tüm bu mekanizmalar birbiriyle ilişkili davalarda çelişkili kararların, daha fazla emek, zaman ve masrafın önüne geçebilse de bazen taraflardan biri adına tahkimi çekici kılan noktalardan bir uzaklaşma anlamına da gelebilmektedir. Zira eşitlik, gizlilik, hızlılık, irade serbestisi gibi tüm bu özelliklerin çok taraflılıkta aynı paydada buluşturulması zorlayıcı olabilmektedir. Gene de temas edilen her hipotezde en temel düğüm noktası hep taraf eşitliği ve irade serbestisidir. Bu iki husus, tahkimin kendi tarafları dışında ilgili üçüncü kişilere doğru geçerli bir genişleme gösterebilirliğinin doğrudan koşullarını oluşturmaktadır. Özellikle tahkimin iradi yapısı, kendi isteğiyle devlet yargısını bertaraf eden tarafların, elde etmeyi umdukları avantajlardan mahrum kalmamaları için, yargılamaya ilişkin her konuda tercihlerinin tecellisini şart koşmaktadır. Tahkimde çok taraflılık sebebiyle karşılaşılabilecek sorunların büyük bir kısmı, tarafların tahkim yolunu müzakere ettikleri sırada gerektiği ölçüde çok taraflılığı da öngörmeleri ve ona ilişkin detayları düzenlemeleri ile halledilebilecektir. Bu tedbirli yaklaşım ileride olası bir uyuşmazlıkta yargılamanın yükünü hafifletebileceği gibi kararın geçerliliği ve tenfizini etkileyebilecek riskler açısından da önleyicidir.






    KAYNAKÇA

    Akın, P. (2014). Uluslararası Tahkimde Çok Taraflılık. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 299-340.

    Esen, E. (2008). Uluslararası Ticarî Tahkimde Tahkim Anlaşmasının Üçüncü Kişilere Teşmili. 1-457. İstanbul.












    [1]Bkz Yargıtay’ın 11.HD E.1990/2931 K.1991/6828 T.07.11.1989 tarihli kararı

    [2] Bkz. ayrıca 19.HD, 2654/2603 T.11.3.2004 tarihli kararı

    [3] Esen, E. (2008) Uluslararası Ticari Tahkimde Tahkim Anlaşmasının Üçüncü Kişilere Teşmili. S.12

    [4] Söz konusu “hukuki yarar”, “hakkı veya borcu bir davanın neticesine bağlı olan” şeklinde algılanmaktadır. Fer’i müdahilin lehine müdahale etmek istediği tarafın davayı kazanması halinde durumu iyileşecek, kaybetmesi halinde durumu kötüleşecekse “hukuki yararının mevcut olduğu” söylenebilmelidir. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.495. PEKCANITEZ/ATALAY/ ÖZEKES, s.334.

    [5] AKIN.Pelin, Uluslararası Tahkimde Çok Taraflılık, S.318

    [6] AKIN, Uluslararası Tahkimde Çok Taraflılık, S.322

    [7]bkz 19.HD, E.2011/2295, K.2011/6187, T.5.5.2011









  • Teşekkürler, değerli bir paylaşım

  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.