Şimdi Ara

Negatif Teoloji nedir?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
5 Misafir (1 Mobil) - 4 Masaüstü1 Mobil
5 sn
30
Cevap
0
Favori
1.381
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Negatif teoloji, kökleri geç antik döneme kadar uzanan bir felsefe ve teoloji geleneğidir. Antik Yunanda Tanrı’yı Bir olarak ifade eden Parmenides (M.Ö. 515-460) ve Platon (M.Ö. 427- 347) bu düşüncenin öncülerinden kabul edilmektedir. Negatif teoloji, Helenistik Yahudi ve ilk dönem Hristiyan teolojisinin de önemli argümanlarındandır. Aynı zamanda Neo-Platoncu olan Yahudi düşünür İskenderiyeli Philo (M.Ö. 25-M.S. 50) ve Neo-Platoncu Hıristiyan düşünür Pseudo-Dionysius (M.S. V. yy) bu düşüncenin teolojik gelenekteki önemli temsilcilerindendir. Görüldüğü üzere negatif teoloji spesifik olarak Neo-Platonik felsefe geleneği içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Plotinus (205-270) ve Proclous (412-485) Tanrı tasavvurlarını negatif teolojinin argümanlarını kullanarak ifade etmişlerdir. Negatif teoloji, Orta Çağ mistik düşünürlerinin de fazla müracaat ettikleri bir yöntemdir. İslam felsefesi geleneğinde Meşşâî gibi düşünürler ve İbn Arabi gibi bazı mutasavvıflar da negatif teolojiyi Tanrı’yı ifade etmek için kullanmışlardır


    Konuyu araştırırken böyle bir metinle karşılaştım. Henüz tam kavrayamadığım bir konu, hakkında bilgi veya yorumlarınız varsa paylaşmanızı dilerim.








  • Selamlar,


    aslında konu basit, Negatif Teoloji esasen Tanrı insan dilini ve bilgisini aşan bir varlıktır bu yüzden onun sıfatlarını ve eylemlerini bilemeyiz diyor. Buradaki "negatif" olumsuzlama anlamındadır ancak Tanrıyı değil ona pozitif teoloji yanlıları tarafından, Tanrıya yüklenen sıfatları olumsuzlama. Örnek vermek gerekirse;

    Bir pozitif teoloji yanlısı- Tanrı bilir der


    Bir negatif teoloji yanlısı ise - bunu Tanrıya sen yakıştırıyorsun, çünkü zihnin Tanrıya insansal eylemler atfetmeye teşne ancak Tanrının ne olduğu ve ne yaptığı insan bilgisinin, dilinin ve deneyiminin çok ötesindedir.


    Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta Negatif teoloji yanlısı, "Tanrının varlığını" reddetmiyor, "Tanrının ne olduğunu ve ne yaptığını bilebiliriz" önermesini reddediyor. Şimdi bu ilk bakışta "Agnostisizm" gibi durabilir ancak temelde ayrılırlar, bir agnostik "tanrının varolduğunu ya da varolmadığını bilemezsin" der oysa bir negatif teoloji yanlısı "tanrı vardır ama onun ne olduğu insan bilgisini ve deneyimini aşar" der.


    Şimdi, adama sorarlar kardeşim bu nasıl Tanrı inancı, üzerinde hiçbir şey söyleyemiyorsun diye. Ancak Negatif teoloji yanlıları burada şu argümanı öne sürecektir, Tanrının ne olduğunu bilemeyiz belki ama ne olmadığını bilebiliriz. Eee tabi bu arkadaşlar, Tanrı şu değildir Tanrı bu değildir şeklinde listelerde yapmıyorlar. Ne olmadığını bilmek konusunu ise şu şekilde hallediyorlar; pozitif teoloji yanlılarının, dinlerin, mitolojiler gibi gibi Tanrıya pozitif olarak sıfatlar yükleyen grupları ve yükledikleri sıfatları reddederek, Tanrınn "ne olmadığı" bilgisine ulaşıyorlar.



    Eksikler/yanlışlar olabilir ancak kısaca böyle tanımlayabilirim, umarım açıklayıcı olmuştur. Tüm eksik ve yanlışlarım için affınıza sığınıyorum. 


    Ayrıca, diğer dillerde şu şekilde geçmektedir

    Grekçe:teologia apophatikḗ

    Latince:theologia negativa

    Almanca: Negative Thelogie

    İngilizce:Apophatic theology/Negatif teoloji 

    Fransızca: Théologie apophatique





  • İslam'da Kuran'da belirtilen Allah'a ait sıfatlar ile bir tartışma var. Tanrının vech (yüz) ayn (göz) ve yed (el) ile ilgili edimler içinde bulunması ve kelam etmesi gibi sıfatları yüklenmesinin Tevhid ilkesi ile uyuşmadığı ileri sürülüyor. Tevhid ilkesi Allahın benzersiz olduğu, tasavvurunun mümkün olmadığı üzerinedir. Aslında negatif teolojiye yakın bir düşünce. Bunu savunanlar Kuran'da geçen sıfatların mecazi olduğunu ileri sürerek tevile başvuruyorlar. (İbn Dirhem 740 hicri)

  • İlginç bir konu ve güzel bir cevap olmuş, yalnızca bu konuda takıldığım bir mevzuya değineceğim.

    quote:

    bir negatif teoloji yanlısı "tanrı vardır ama onun ne olduğu insan bilgisini ve deneyimini aşar" der.


    quote:

    Ne olmadığını bilmek konusunu ise şu şekilde hallediyorlar; pozitif teoloji yanlılarının, dinlerin, mitolojiler gibi gibi Tanrıya pozitif olarak sıfatlar yükleyen grupları ve yükledikleri sıfatları reddederek, Tanrınn "ne olmadığı" bilgisine ulaşıyorlar.


    quote:

    bunu Tanrıya sen yakıştırıyorsun, çünkü zihnin Tanrıya insansal eylemler atfetmeye teşne ancak Tanrının ne olduğu ve ne yaptığı insan bilgisinin, dilinin ve deneyiminin çok ötesindedir.


    Tanrının ne olmadığının bilgisi için tanrının muğlak veya genelgeçer de olsa ne olduğunun bilgisi gerekmez mi tıpkı aynen yukarıdaki negatif teolojice yüklenen tanım ve sıfatlarda (rasyonal düzlemde tanımsız vs) olduğu gibi? Bu durumda negatif teolojiyi özünde çok tutarsız veya pozitif teoloji karşısındaki pozisyonunu olağanüstü derece riyakar addetmemek için hiçbir kayda değer sebep bulamadım. Ama eski insanlardan daha iyi bir felsefe - düşünce performansı beklemek şüphesiz ki onlara da haksızlık olur. Negatif teolojik düşünce bence çok ironik şekilde hem dinsel Ortaçağ anlayışını da açılabilir, hem de tanrıyı fazla umursamayan modern seküler bir düşünceye de.




  • @Nat Alianovna Esasen tutarsız ve riyakar diye tanımlamak mümkün tabi ancak sizin sorduğunuz "Tanrının ne olmadığının bilgisi için tanrının muğlak veya genel geçer de olsa ne olduğunun bilgisi gerekmez mi tıpkı aynen yukarıdaki negatif teolojice yüklenen tanım ve sıfatlarda (rasyonal düzlemde tanımsız vs) olduğu gibi?" Soru, bu insanlara karşı biraz haksızlık yapmak olur, çünkü bu sorunun kendisi bile örtük olarak olsa bile Tanrıyı insan bilgisinin konusu kabul eder, sizin sorduğunuz soru Tanrı değil de masa olsa bu insanlar kabul eder çünkü bahsettiğiniz şey bir insanın Epistemolojik sınırlarında bilgisinin konusu edilebilecek ve aşkın olmayan bir şey, ancak Tanrı bambaşka bir epistemolojik bağlamda varolduğu için bu şekilde ki bir itiraz negatif teolojiye aykırı olacaktır. Ama riyakar olduğu konusunda size katılırım, ben genel olarak şu noktada çıkmaza girdiklerini düşünürüm, Tanrının varolması demek, Tanrıya esasen bir hal olarak dahi olsa "sıfat" vermek demektir ki işte riyakarlıkları burada meydana çıkıyor. Dinsel ortaçağ anlayışına pek çıkmazlar esasen, bu benim anlatımımdaki bir hatadan ortaya çıkan bir yanlış anlaşılma olmuş afedersiniz. Bu insanlar özünde "doğma" ya karşıdırlar ve diğer görüşlere saygı gösterirler, orada bir agnostikle olan diyaloğu farkı anlatabilmek adına ben oluşturdum, gerçekte bir agnostik ve negatif teoloji yanlısının ben tartışacaklarını sanmam. Hatta negatif teoloji ile ilgili başka bir nokta ise gördüğüm kadarıyla ülkemizde kendisini deist yahut agnostik olarak tanımlayan bir çok insan "Negatif teoloji" yanlısı görüşlere sahip, sadece diğer kavramlar daha popüler olduğu için onları tercih ediyorlar. Ancak bu tabi ki hepsi için geçerli değil. Kişisel yaklaşımım ise eğer bir dine ya da kurulmuş bir öğretiye(budizm gibi) tabi değilsen, teolojik görüşünü isimlendirmek pek makul değil. Son olarak, benim bu şekilde konu hakkında yazdıklarımdan "ahkam" kestiğim anlaşılmasın lütfen çünkü konu ile ilgili bilgilerim sınırlıdır ben sadece pek popüler olmayan bir konu olduğundan dolayı pek bilen yoktur diye bildiklerimi yazmak istedim, eğer iyi bilen birisi varsa ve anlatırsa mutlu olurum ben de.


    @Sailor64 Esasen, bir müslüman bana göre "negatif teoloji" yanlısı olamaz, çünkü İslam'a göre Tanrı bir kitap göndermiş ve bu kitapta kendisinden bahsetmiş sıfatlarını bildirmiştir. Kuran'da geçen sıfatlar hakkında olan tartışma bu sıfatların mahiyeti hakkındadır, sıfatların kendisi hakkında değil. Burada eğer bir sınıflama yapılacaksa, o sıfatları olduğu gibi anlayanlara Pozitif Teoloji metodunu kullananlar, o sıfatların temsili olduğunu iddia edenlere ise analoji metodunu kullananlar denilebilir bence.





  • quote:

    Soru, bu insanlara karşı biraz haksızlık yapmak olur, çünkü bu sorunun kendisi bile örtük olarak olsa bile Tanrıyı insan bilgisinin konusu kabul eder


    Zaten örtük olarak tanrıyı insan bilgisinin konusu ettikleri ve aslında tam bir başarıyla alternatif bir epistemoloji kategorisi meydana getiremedikleri için itirazlarını geçersiz algıladım çünkü tanrı negatif teolojide olmamazlıklar ve muğlaklıklar üzerinden bir bilme nesnesi oluyor. Pozitif teolojik bir perspektifte tanrıya dair pozitif yargılar öne sürdüğümüzde deneyimsel bilme değil, bir inanç var; negatif teolojinin yargılarında da deneyimsel bilme değil, bir inanç var. Epistemolojik zeminleri (yöntemleri ayrıca ortaya konmadığı sürece) büyük ölçüde aynı görünüyor; yalnızca tanrıyla ilgili tanımlamaları ve sıfatlar (aynen dediğiniz şekilde "varolan" yakıştırması dahi bir sıfat) farklı. Ortaçağ düşüncesine çıkar demem de benim indirgemeciliğim olmuş kusura bakmayın çünkü Ortaçağ'da bilhassa Hıristiyan Ortaçağında iki görüş iç içe geçmiş vaziyette yani teolojide hem pozitif (Teslisçilik - eşözcülük vb) ortodoks kabuller ve yaklaşımlar hem de son derece negatif, sezgici yaklaşımlar bir arada. Negatif teolojinin görece çok daha modern bir terim olmasından ötürü "negatif teoloji savunucularının" gerçekte kimler oldukları konusunda bir takım karmaşalar ortaya çıkıyor olabilir. Dogma-doktrin karşıtı hatta paradoksal olarak ve daha önce söylediklerime çok paralel şekilde pozitif teoloji karşıtı olmak zorunda değiller çünkü. Aksine kısmen örtülü bir doktrinleri, non ampirik inanca dayalı bir epistemolojileri var.

    quote:

    Kişisel yaklaşımım ise eğer bir dine ya da kurulmuş bir öğretiye(budizm gibi) tabi değilsen, teolojik görüşünü isimlendirmek pek makul değil.


    Non teistik tanrı inançlarına sahip modern kimseler tanrıya açık tanımlar getirmeyip pozitif sıfatlar yüklemiyor genellikle ama bence iki türlü de olabilir; tanımlayıp belirgin sıfat yükleyenler de oluyor. Benim kişisel görüşüme göre negatif teolojide çok ciddi bir overlap ve tutarsızlık sorunu var. Çok fazla rasyonalist olmamdan mütevellit herhalde. Teoride katıksız sezgisellikle ya da Protestanvari bir akıldışılıkla çözülebilir gibi geliyor = İnanç gerçekte tamamen akıldışı ve tutarsızdır, tanrı inancı iman etmeden geçer, bu ilahi sınavdır, aklın ve kibrin yanıltmasına izin vermeyin varsayımlarından hareket edersek negatif teolojik inanca ulaşabiliriz ve tutarsızlığına da haliyle bir iman sınavı olduğu için aldırmayız. Tabii bu da sınav problemine bağlanıyor ancak sınav problemi farklı bir tartışmanın konusu ve bu tarz muhabbetler beni aslında çok sıkıyor da. :d Eski hocam bence boşuna görece erken Hıristiyanlığın hararetli iç savaşlarını ve mezhep çekişmelerini anlatırken "theology is a mess" demezdi.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Bilinen bilinenler vardır. Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir.

    Bilinen bilinmeyenler vardır. Yani, bazı şeyler vardır ki bilmediğimizi biliriz.

    Fakat bilinmeyen bilinmeyenler de vardır. Bunlar bazı şeyler ki bilmediğimizi bilmeyiz.


    Negatif teoloji 2. şık ile alakalıysa negatif teoloji yapmak için bile gerekli, dediğiniz gibi "tanrının muğlak ve genelgeçer bir bilgisi" olmalıdır. Peki, o bilgiye nasıl ulaşıyoruz? Muhtemelen cevap, akıl yolu ile olmalı. Plotinus'a başvurursak "Bir" olduğunu biliyoruz ama başka bir şey bilmiyoruz. Yani yaratıcı olup olmadığını, bizimle olan ilişkisini, sonsuz olup olmadığını vb. şeyleri bilmiyoruz.


    Eğer 3. şık geçerliyse "Bir" i de bilmemiş olmamız gerekirdi. O halde akıldan yoksun olmalıydık. Zira bilgi vardı çevremizde ama onu anlayıp, yorumlama gücümüz olmayacaktı. Aklımız olduğuna göre negatif teoloji mümkündür.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 18 Ekim 2020; 23:38:6 >
  • Aprın Çor Tigin kullanıcısına yanıt

    @ Aprın Çor Tigin


    İslamdaki Tevhid ilkesi Platinos'un "Bir" ine çok benzer. Tevhid ilkesine göre Allah (yalnızca) sayıca bir değildir. Başka hiç bir varlığa benzemeyecek şekilde tektir. Dolayısı ile Allah'ın zatı dışındaki sıfatların hiç biri söylendiği gibi anlaşılmamalıdır. Bunları söyleyenler tabi Kuran'ın açık ayetlerinin farkındalar. Ayetleri düz anlamı ile alan avam değil ama havas ise ayetleri tevil etmek gerektiğine inanıyor ve Allah'ın zatı dışında sıfatlara yer kalmıyor.


    Sanıyorum İslam düşünürleri Yunan filozofları ile karşılaştıkça, onlardan öğrendikleri fikirlerle Kuran'a yaklaşıyorlar ve giderek negatif teolojiye açık Plotinos'çu bir kelam geleneği ortaya çıkmaya başlıyor.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 18 Ekim 2020; 23:59:39 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    quote:

    Soru, bu insanlara karşı biraz haksızlık yapmak olur, çünkü bu sorunun kendisi bile örtük olarak olsa bile Tanrıyı insan bilgisinin konusu kabul eder


    Zaten örtük olarak tanrıyı insan bilgisinin konusu ettikleri ve aslında tam bir başarıyla alternatif bir epistemoloji kategorisi meydana getiremedikleri için itirazlarını geçersiz algıladım çünkü tanrı negatif teolojide olmamazlıklar ve muğlaklıklar üzerinden bir bilme nesnesi oluyor. Pozitif teolojik bir perspektifte tanrıya dair pozitif yargılar öne sürdüğümüzde deneyimsel bilme değil, bir inanç var; negatif teolojinin yargılarında da deneyimsel bilme değil, bir inanç var. Epistemolojik zeminleri (yöntemleri ayrıca ortaya konmadığı sürece) büyük ölçüde aynı görünüyor; yalnızca tanrıyla ilgili tanımlamaları ve sıfatlar (aynen dediğiniz şekilde "varolan" yakıştırması dahi bir sıfat) farklı. Ortaçağ düşüncesine çıkar demem de benim indirgemeciliğim olmuş kusura bakmayın çünkü Ortaçağ'da bilhassa Hıristiyan Ortaçağında iki görüş iç içe geçmiş vaziyette yani teolojide hem pozitif (Teslisçilik - eşözcülük vb) ortodoks kabuller ve yaklaşımlar hem de son derece negatif, sezgici yaklaşımlar bir arada. Negatif teolojinin görece çok daha modern bir terim olmasından ötürü "negatif teoloji savunucularının" gerçekte kimler oldukları konusunda bir takım karmaşalar ortaya çıkıyor olabilir. Dogma-doktrin karşıtı hatta paradoksal olarak ve daha önce söylediklerime çok paralel şekilde pozitif teoloji karşıtı olmak zorunda değiller çünkü. Aksine kısmen örtülü bir doktrinleri, non ampirik inanca dayalı bir epistemolojileri var.

    quote:

    Kişisel yaklaşımım ise eğer bir dine ya da kurulmuş bir öğretiye(budizm gibi) tabi değilsen, teolojik görüşünü isimlendirmek pek makul değil.


    Non teistik tanrı inançlarına sahip modern kimseler tanrıya açık tanımlar getirmeyip pozitif sıfatlar yüklemiyor genellikle ama bence iki türlü de olabilir; tanımlayıp belirgin sıfat yükleyenler de oluyor. Benim kişisel görüşüme göre negatif teolojide çok ciddi bir overlap ve tutarsızlık sorunu var. Çok fazla rasyonalist olmamdan mütevellit herhalde. Teoride katıksız sezgisellikle ya da Protestanvari bir akıldışılıkla çözülebilir gibi geliyor = İnanç gerçekte tamamen akıldışı ve tutarsızdır, tanrı inancı iman etmeden geçer, bu ilahi sınavdır, aklın ve kibrin yanıltmasına izin vermeyin varsayımlarından hareket edersek negatif teolojik inanca ulaşabiliriz ve tutarsızlığına da haliyle bir iman sınavı olduğu için aldırmayız. Tabii bu da sınav problemine bağlanıyor ancak sınav problemi farklı bir tartışmanın konusu ve bu tarz muhabbetler beni aslında çok sıkıyor da. :d Eski hocam bence boşuna görece erken Hıristiyanlığın hararetli iç savaşlarını ve mezhep çekişmelerini anlatırken "theology is a mess" demezdi.

    Aslına bakarsanız bana da sıkıcı geliyor, çünkü bir noktadan sonra konu inanç olduğu için tüm argümanlar "saçma" oluyor. İnanan ya da inanmayan tüm argümanlar sadece hitabet yeteneği kuvvetli, hazır cevap vs vs olan insanların argümanları popüler hale geliyor. Yoksa ben daha bu konularda, ne Summa theologiae ve Milel ve Nihal gibi kitapları ne de kutsal kitapları okuyanlar var, ben genellikle Afrika'da çocuklar aç o zaman Tanrı yok diyen ya da resmin bile sanatçısı var evrenin neden olmasın diyen argümanlar görüyorum ve anlam veremiyorum. Bazı arkadaşlarda bilimden yürümeye çalışıyor onlar beni iyice hayrete düşürüyor, eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir, kişi kuantum fiziğiyle alakalı 2 ya da 3 cümle söyleyip üzerine 8-10 sayfa konuşup sonunda Tanrı var ya da Tanrı yok sonucuna çıkabiliyor. Ve adamın neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yok. Bunun nedenlerinden birisini ben şuna bağlıyorum ki, Celal Şengör, Kerem Cankocak, Ergi Deniz Özsoy,Sinan Canan gibi alanlarında uzun yıllar çalışmış ve gerçekten önemli çalışmaları olan insanlar, bir şekilde medya araçları yoluyla halkla konuşuyorlar ve onları izleyenler onlar gibi olmak, argüman sunmak istiyor ama beceremiyor ve bu başlarda komik gelse bile bir süre sonra bıktırıyor gerçekten. Konuşmalarda öyle bir eda var ki , Heisenberg belirsizliği üzerine üç farklı tez çalışmasında bulunmuş ve görelilik kuramı ile kuantum teorisini birleştirmede neden başarısız yaklaşımlar olduğunu açıklayıp bununla bir teoloji temellendirmesi yapmaya çalışıyor. Kusura bakmayın dolmuşum bu konuda galiba iyi oldu rahatladım  


    Ayrıca her şeyi geçtim, bana göre teoloji kendi başına çok sıkıcıdır . Ne kadar sıkıcı olduğunu anlamak isteyen arkadaşlara Thomas Aquinas'un Summa theologiae kitabını öneririm, ben sonunu göremedim o kadar sıkıldım. Okuyabilen olursa tebrik ederim  


    @Sailor64 Yaklaşımınız gayet güzel ancak ben bu avam-havas konusuna hep çok güldüm, bazı insanlar kendilerine havas halka avam diyorlar, burada komik gelen şey havas'ın Tanrı bilgisine karşı epistemolojik bir önceliği var gibi davranması. Bunu açık açık söyleyemiyorlar ama öyle davranıyorlar. Belki de sadece bana öyle gelmiştir.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Aprın Çor Tigin -- 19 Ekim 2020; 1:32:13 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Aprın Çor Tigin

    Aslına bakarsanız bana da sıkıcı geliyor, çünkü bir noktadan sonra konu inanç olduğu için tüm argümanlar "saçma" oluyor. İnanan ya da inanmayan tüm argümanlar sadece hitabet yeteneği kuvvetli, hazır cevap vs vs olan insanların argümanları popüler hale geliyor. Yoksa ben daha bu konularda, ne Summa theologiae ve Milel ve Nihal gibi kitapları ne de kutsal kitapları okuyanlar var, ben genellikle Afrika'da çocuklar aç o zaman Tanrı yok diyen ya da resmin bile sanatçısı var evrenin neden olmasın diyen argümanlar görüyorum ve anlam veremiyorum. Bazı arkadaşlarda bilimden yürümeye çalışıyor onlar beni iyice hayrete düşürüyor, eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir, kişi kuantum fiziğiyle alakalı 2 ya da 3 cümle söyleyip üzerine 8-10 sayfa konuşup sonunda Tanrı var ya da Tanrı yok sonucuna çıkabiliyor. Ve adamın neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yok. Bunun nedenlerinden birisini ben şuna bağlıyorum ki, Celal Şengör, Kerem Cankocak, Ergi Deniz Özsoy,Sinan Canan gibi alanlarında uzun yıllar çalışmış ve gerçekten önemli çalışmaları olan insanlar, bir şekilde medya araçları yoluyla halkla konuşuyorlar ve onları izleyenler onlar gibi olmak, argüman sunmak istiyor ama beceremiyor ve bu başlarda komik gelse bile bir süre sonra bıktırıyor gerçekten. Konuşmalarda öyle bir eda var ki , Heisenberg belirsizliği üzerine üç farklı tez çalışmasında bulunmuş ve görelilik kuramı ile kuantum teorisini birleştirmede neden başarısız yaklaşımlar olduğunu açıklayıp bununla bir teoloji temellendirmesi yapmaya çalışıyor. Kusura bakmayın dolmuşum bu konuda galiba iyi oldu rahatladım  


    Ayrıca her şeyi geçtim, bana göre teoloji kendi başına çok sıkıcıdır . Ne kadar sıkıcı olduğunu anlamak isteyen arkadaşlara Thomas Aquinas'un Summa theologiae kitabını öneririm, ben sonunu göremedim o kadar sıkıldım. Okuyabilen olursa tebrik ederim  


    @Sailor64 Yaklaşımınız gayet güzel ancak ben bu avam-havas konusuna hep çok güldüm, bazı insanlar kendilerine havas halka avam diyorlar, burada komik gelen şey havas'ın Tanrı bilgisine karşı epistemolojik bir önceliği var gibi davranması. Bunu açık açık söyleyemiyorlar ama öyle davranıyorlar. Belki de sadece bana öyle gelmiştir.

    Kesinlikle. Onlara özenenler olduğu kadar (hoca-öğrenci ilişkisinin de temeli budur aslında, hocayı imitasyon veya fikirleri üstüne bir geliştirme yapmak, kendi yorumlarını katmak) evrenin sırrını yarımyamalak bilgisiyle çözen de çok. Yarı cehaletin özgüveni ve "büyük resmi gören" eylemciliği korkunç.   "Afrika'daki çocuklar aç" mesela bence de çok saçma bir argüman. Ancak Afrika'daki çocuklar bir kutsal kitap bile bulamayacak kadar fakir, olan bitenden haber alamayacak kadar dünyadan kopuk ve haliyle inanılmaz dezavantajlı gibi bir argümanın ayakları şüphesiz ki yere basacaktır. Sınav mefhumunu sarsacaktır. Tabii daha başka sorunlar da var; büyük Fars matematikçi Ömer Hayyam'ın rubailerinde aşağı yukarı dile getirildiği gibi: Beni yaratan - yürüten - her şeyi bilen sen ama cehennemlik olan ben? Cüzi irade kavramı mesela bu soruna bence tatmin edici veya verilmiş bulunan kozmolojik sistem içerisinde tutarlı bir cevap vermez ya da teolojik metinler. Ben de Aquinas'ın "hocası" Aristoteles'in metafiziğini ilk üç kitabı (alfa, küçük alfa, beta) hariç soluksuz şekilde tamamen okuyamadım, çok kuru ve dogmatik yorumlu bir metin. Özellikle diğer filozofları irdelemeyi bıraktığı kısımlar sıkıcı, soyut ve bir miktar da çağdışı. :d

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Aristoteles konusunda açıkçası ben pek sıkıldığımı söylemem okurken. Teoloji konusunda ise görüşünüze saygı duyarım ancak daha önce de söylediğim gibi Tanrının varlığı- yokluğu gibi konularda ki tüm argümanlar finalde inanca bağlanıp tıkanacağı için bana çok sıkıcı geliyorlar ve esasen bu tartışmanın kendisi biraz kısır döngü halini alıyor. Bana göre, insanlara zarar vermediği, kimseye hakaret etmediği ve suç işlemediği sürece isteyen istediğine inansın.  

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Aprın Çor Tigin

    Aristoteles konusunda açıkçası ben pek sıkıldığımı söylemem okurken. Teoloji konusunda ise görüşünüze saygı duyarım ancak daha önce de söylediğim gibi Tanrının varlığı- yokluğu gibi konularda ki tüm argümanlar finalde inanca bağlanıp tıkanacağı için bana çok sıkıcı geliyorlar ve esasen bu tartışmanın kendisi biraz kısır döngü halini alıyor. Bana göre, insanlara zarar vermediği, kimseye hakaret etmediği ve suç işlemediği sürece isteyen istediğine inansın.  

    Herhangi bir önermeye dair zihinsel kabulün zaten inanç anlamına gelir. İnsanlar inanç derken fideizm akıllarına geliyor ancak fideizm iman modellerinden yalnızca biri ve Protestanlar haricinde pek benimsenen dini epistemoloji modeli olduğu söylenemez. İnanç(insanların aklına gelen ilk anlamını kastediyorum yani Tanrı inancını) modelleri fideizmin söylediğinin aksine aslında önermesel delillerle çelişmezler. Bunlardan bazıları şu şekilde ifade edilebilir:


    There is no single ‘established’ terminology for different models of faith. A brief initial characterisation of the principal models of faith and their nomenclature as they feature in this discussion may nevertheless be helpful—they are:

    • the ‘purely affective’ model: faith as a feeling of existential confidence
    • the ‘special knowledge’ model: faith as knowledge of specific truths, revealed by God
    • the ‘belief’ model: faith as belief that God exists (where the object of belief is a certain proposition)
    • the ‘trust’ model: faith as believing in (in the sense of trusting in) God (where the object of belief or trust is not a proposition, but God ‘himself’)
    • the ‘doxastic venture’ model: faith as practical commitment beyond the evidence to one’s belief that God exists
    • ‘sub-’ and ‘non-doxastic venture’ models: faith as practical commitment to a relevant positively evaluated truth-claim, yet without belief
    • the ‘hope’ model: faith as hoping—or acting in the hope that—the God who saves exists.


    https://plato.stanford.edu/entries/faith/#FaiTru


    Burada en çok rağbet gören modelin Plantinga'nın the special knowledge model olduğunu söyleyebiliriz. Reformcu epistemojistlere göre Kutsal Ruh'un tanıklığı sensus divinitatis dediğimiz yetiyle gerçekleşir ve klasik temelcilik, epistemik içselcilik sorunludur. Kutsal Ruh'un tanıklığının, tıpkı görsel sezgilerimiz gibi, herhangi bir önermesel delile ihtiyaç duymaksızın, belli birtakım inançları -doğrudan doğruya- meşrulaştırabilir. Bu nedenle, hiçbir önermesel delili -yahut ''gerekçesi''- olmayan cahil bir insan, eğer ki Kutsal Ruh'un tanıklığı çerçevesinde Tanrı'ya inanmışsa, gözünün önünde bir sehpa olduğu için önünde bir sehpanın olduğuna inanan bir adamdan daha az rasyonel bir tavır sergilemiş sayılmaz bu modele göre.


    Son olarak, argümanlardan imana giden düz bir yol yok. Argümanlar, şu veya bu kişiler özelinde, Tanrı'nın iman ediminin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için kullandığı faydalı birer enstrüman olma işlevini görebilir.





  • Aprın Çor Tigin kullanıcısına yanıt

    Alıntı

    metni:

    ben genellikle Afrika'da çocuklar aç o zaman Tanrı yok diyen ya da resmin bile sanatçısı var evrenin neden olmasın diyen argümanlar görüyorum ve anlam veremiyorum. Bazı arkadaşlarda bilimden yürümeye çalışıyor onlar beni iyice hayrete düşürüyor, eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir, kişi kuantum fiziğiyle alakalı 2 ya da 3 cümle söyleyip üzerine 8-10 sayfa konuşup sonunda Tanrı var ya da Tanrı yok sonucuna çıkabiliyor. Ve adamın neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yok. Bunun nedenlerinden birisini ben şuna bağlıyorum ki, Celal Şengör, Kerem Cankocak, Ergi Deniz Özsoy,Sinan Canan gibi alanlarında uzun yıllar çalışmış ve gerçekten önemli çalışmaları olan insanlar, bir şekilde medya araçları yoluyla halkla konuşuyorlar ve onları izleyenler onlar gibi olmak, argüman sunmak istiyor ama beceremiyor ve bu başlarda komik gelse bile bir süre sonra bıktırıyor gerçekten. @ Aprın Çor Tigin


    Çağdaş bilim pozitivist hem de natüralist. Varlıkbilimsel natüralizm doğada tanınan bilinen, doğa yasalarının dışında olabilecek bir varlık olmayacağını iddia eder, dolayısı ile doğaüstüne karşıdır. Yöntembilimsel natüralizm ise bilimin takip ettiği metottur. Doğa yasaları ile meşgul olurken onları etkileyecek bir doğa üstü gücü hesaba katmaz. Ama ontolojik bir iddiada da bulunmaz. Örneğin Descartes veya Newton Tanrıya inanıyorken, yöntembilimsel olarak natüralistlerdir. Newton fizik bilimi ile yaratıcının izlerini bulmayı ümit ettiğinden söz eder. Tanrıya yaratıcı olarak inanan ama doğa yasalarına karışmadığını ileri sürenler zamanla hıristiyanlıktan günümüzde deizm ve ateizme kaydılar. Ama illa ki bu iki natüralizm çeşidi birbiri ile aynı kulvarı takip etmek zorunda değil. Yaratılışçılar, varoluşbilimsel natüralizm ile yöntembilimsel natüralizmin R.Dawkins gibi aktif ateistlerce özdeş gibi gösterildiğini ve bu suretle ateizm lehine kamuoyu oluşturduklarını iddia ediyorlar. Örneğin Türkiye'de yaratılışçı kulvarından tartışmaya katılan bir bilimci olan Cane Taslaman şu örneği veriyor.: Yöntembilimsel natüralizm bir atletizm müsabakasında bir kural koyuyor: Zenciler yarışmaya katılamaz... Sonra yarışlara bakılıyor ve kazananların sadece beyaz atletler olduğunu görerek şu sonuca varılıyor: Beyazlar atletizm için yaratılmışlardır.


    Celal Şengör, Kerem Cankocak, Ergi Deniz Özsoy,Sinan Canan gibi zikrettiğiniz isimler de yöntembilimsel natüralizm ile varlıkbilimsel naturalizmi özdeş sayma gibi bir eğilim var. Aslında günümüzde dünayda genel olarak böyle bir eğilim var. Ama aslında neymiş? Özdeş değillermiş..


    Alıntı

    metni:

    arı cehaletin özgüveni ve "büyük resmi gören" eylemciliği korkunç. "Afrika'daki çocuklar aç" mesela bence de çok saçma bir argüman. Ancak Afrika'daki çocuklar bir kutsal kitap bile bulamayacak kadar fakir, olan bitenden haber alamayacak kadar dünyadan kopuk ve haliyle inanılmaz dezavantajlı gibi bir argümanın ayakları şüphesiz ki yere basacaktır. Sınav mefhumunu sarsacaktır. @ Nat Alianovna
    Afrika'daki çocukların açlığı üzerine olan argüman Tanrı'nın adil olduğu ve yarattığı dünyanın mükemmel olduğuna ilişkin argümanı sarsıyor, dolayısıyla değerli...Kutsal kitap bulamaması ile ilgili argüman dediğiniz gibi aklı olan herkesin Allah'ı bulması gerektiğine dair akideye işaret ediyor ve oradan teizmi vuruyor. Ama argümanların yöneldiği akideler farklı, birbirini iptal etmiyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Aprın Çor Tigin

    Aristoteles konusunda açıkçası ben pek sıkıldığımı söylemem okurken. Teoloji konusunda ise görüşünüze saygı duyarım ancak daha önce de söylediğim gibi Tanrının varlığı- yokluğu gibi konularda ki tüm argümanlar finalde inanca bağlanıp tıkanacağı için bana çok sıkıcı geliyorlar ve esasen bu tartışmanın kendisi biraz kısır döngü halini alıyor. Bana göre, insanlara zarar vermediği, kimseye hakaret etmediği ve suç işlemediği sürece isteyen istediğine inansın.  

    Metafizik özelinde konuştum siz Aquinas'tan bahsedince yoksa Aristoteles'in pek çok kitabı olağanüstü, kendisine kolaylıkla akademik araştırmaların yaratıcısı diyebilirim. Hemen hemen her konuyla ilgilenmiş. Mesela üşenmemiş; yaşadığı çağın kentlerinin yasalarını toplamış, bize atıyorum Atina'nın kısa bir tarihini verip işleyişini anlatmış, kentlerin siyasi sistemleri arasında karşılaştırmalar yapmış, rejimlerin nasıl tanımlanacağına dair kriterler belirlemiş. Hocası Platon'un idealar kuramını eleştirip formlar kuramı adı altında bir hizaya sokmuş. Fonksiyonelliği - teleolojiyi geliştirmiş. Fonksiyonel biyolojinin ve fizyolojinin babası olmuş. Zamanının filozoflarını kısaca aktarıp karşılaştırmalı irdelemiş, onları gruplamış. Aristoteles'in teolojisi ve fiziği antik zamanlardan geç Ortaçağ kadar büyük bir egemenlik kuruyor, etkisi o denli büyük ki Aristoteles Ortaçağ İslam aleminde filozoflar sınıfının en gözde eski Yunan bilgini, Avrupa Ortaçağı'nda ise Avrupa aleminin biricik "filozofu" oluyor. Aristoteles'in etkilerini ve zenginliğini tartışmak tabii ki abestle iştigal etmektir. So far so good, her şey özünde "bir inanç" ama esine veya sezgiye dayanan irrasyonal bir inancın bu çağda kabul görmesini ve hatta esinlenme-sezme faktörü atlanarak rasyonal addedilmesini saçma (nonsense) buluyorum. Ancak insan hayatında rasyonal olmayan unsurlar çok, irrasyonal diye bir şeyi ben de otomatik dışlayamam; baskılamak veya alay etmek şöyle dursun. 

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846

    Herhangi bir önermeye dair zihinsel kabulün zaten inanç anlamına gelir. İnsanlar inanç derken fideizm akıllarına geliyor ancak fideizm iman modellerinden yalnızca biri ve Protestanlar haricinde pek benimsenen dini epistemoloji modeli olduğu söylenemez. İnanç(insanların aklına gelen ilk anlamını kastediyorum yani Tanrı inancını) modelleri fideizmin söylediğinin aksine aslında önermesel delillerle çelişmezler. Bunlardan bazıları şu şekilde ifade edilebilir:


    There is no single ‘established’ terminology for different models of faith. A brief initial characterisation of the principal models of faith and their nomenclature as they feature in this discussion may nevertheless be helpful—they are:

    • the ‘purely affective’ model: faith as a feeling of existential confidence
    • the ‘special knowledge’ model: faith as knowledge of specific truths, revealed by God
    • the ‘belief’ model: faith as belief that God exists (where the object of belief is a certain proposition)
    • the ‘trust’ model: faith as believing in (in the sense of trusting in) God (where the object of belief or trust is not a proposition, but God ‘himself’)
    • the ‘doxastic venture’ model: faith as practical commitment beyond the evidence to one’s belief that God exists
    • ‘sub-’ and ‘non-doxastic venture’ models: faith as practical commitment to a relevant positively evaluated truth-claim, yet without belief
    • the ‘hope’ model: faith as hoping—or acting in the hope that—the God who saves exists.


    https://plato.stanford.edu/entries/faith/#FaiTru


    Burada en çok rağbet gören modelin Plantinga'nın the special knowledge model olduğunu söyleyebiliriz. Reformcu epistemojistlere göre Kutsal Ruh'un tanıklığı sensus divinitatis dediğimiz yetiyle gerçekleşir ve klasik temelcilik, epistemik içselcilik sorunludur. Kutsal Ruh'un tanıklığının, tıpkı görsel sezgilerimiz gibi, herhangi bir önermesel delile ihtiyaç duymaksızın, belli birtakım inançları -doğrudan doğruya- meşrulaştırabilir. Bu nedenle, hiçbir önermesel delili -yahut ''gerekçesi''- olmayan cahil bir insan, eğer ki Kutsal Ruh'un tanıklığı çerçevesinde Tanrı'ya inanmışsa, gözünün önünde bir sehpa olduğu için önünde bir sehpanın olduğuna inanan bir adamdan daha az rasyonel bir tavır sergilemiş sayılmaz bu modele göre.


    Son olarak, argümanlardan imana giden düz bir yol yok. Argümanlar, şu veya bu kişiler özelinde, Tanrı'nın iman ediminin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için kullandığı faydalı birer enstrüman olma işlevini görebilir.



    Alıntıları Göster

    Alıntı

    metni:
    1-the ‘purely affective’ model: faith as a feeling of existential confidence2-the ‘special knowledge’ model: faith as knowledge of specific truths, revealed by God3-the ‘belief’ model: faith as belief that God exists (where the object of belief is a certain proposition)4-the ‘trust’ model: faith as believing in (in the sense of trusting in) God (where the object of belief or trust is not a proposition, but God ‘himself’)5-the ‘doxastic venture’ model: faith as practical commitment beyond the evidence to one’s belief that God exists6-‘sub-’ and ‘non-doxastic venture’ models: faith as practical commitment to a relevant positively evaluated truth-claim, yet without belief7-the ‘hope’ model: faith as hoping—or acting in the hope that—the God who saves exists.

    1, 4 ve 7 no'lu önermeler psikolojik ihtiyaçları karşılayan inanma biçimi güven ve umut duyma ihtiyaçlarına karşılık geliyor

    2 sezgisel, mistik deneyime dayanıyor

    3 Mantığa, düşünceye

    5 Olağan gündelik dini inançları benimseme biçimine karşılık geliyor.


    Felsefenin ilgilendiği bir tek argüman bazlı inanç biçimi, diğerlerini olumsuzlama (dışarıda tutma) dışında söyleyebilecek bir şeyi yok.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sailor64

    Alıntı

    metni:

    ben genellikle Afrika'da çocuklar aç o zaman Tanrı yok diyen ya da resmin bile sanatçısı var evrenin neden olmasın diyen argümanlar görüyorum ve anlam veremiyorum. Bazı arkadaşlarda bilimden yürümeye çalışıyor onlar beni iyice hayrete düşürüyor, eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir, kişi kuantum fiziğiyle alakalı 2 ya da 3 cümle söyleyip üzerine 8-10 sayfa konuşup sonunda Tanrı var ya da Tanrı yok sonucuna çıkabiliyor. Ve adamın neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yok. Bunun nedenlerinden birisini ben şuna bağlıyorum ki, Celal Şengör, Kerem Cankocak, Ergi Deniz Özsoy,Sinan Canan gibi alanlarında uzun yıllar çalışmış ve gerçekten önemli çalışmaları olan insanlar, bir şekilde medya araçları yoluyla halkla konuşuyorlar ve onları izleyenler onlar gibi olmak, argüman sunmak istiyor ama beceremiyor ve bu başlarda komik gelse bile bir süre sonra bıktırıyor gerçekten. @ Aprın Çor Tigin


    Çağdaş bilim pozitivist hem de natüralist. Varlıkbilimsel natüralizm doğada tanınan bilinen, doğa yasalarının dışında olabilecek bir varlık olmayacağını iddia eder, dolayısı ile doğaüstüne karşıdır. Yöntembilimsel natüralizm ise bilimin takip ettiği metottur. Doğa yasaları ile meşgul olurken onları etkileyecek bir doğa üstü gücü hesaba katmaz. Ama ontolojik bir iddiada da bulunmaz. Örneğin Descartes veya Newton Tanrıya inanıyorken, yöntembilimsel olarak natüralistlerdir. Newton fizik bilimi ile yaratıcının izlerini bulmayı ümit ettiğinden söz eder. Tanrıya yaratıcı olarak inanan ama doğa yasalarına karışmadığını ileri sürenler zamanla hıristiyanlıktan günümüzde deizm ve ateizme kaydılar. Ama illa ki bu iki natüralizm çeşidi birbiri ile aynı kulvarı takip etmek zorunda değil. Yaratılışçılar, varoluşbilimsel natüralizm ile yöntembilimsel natüralizmin R.Dawkins gibi aktif ateistlerce özdeş gibi gösterildiğini ve bu suretle ateizm lehine kamuoyu oluşturduklarını iddia ediyorlar. Örneğin Türkiye'de yaratılışçı kulvarından tartışmaya katılan bir bilimci olan Cane Taslaman şu örneği veriyor.: Yöntembilimsel natüralizm bir atletizm müsabakasında bir kural koyuyor: Zenciler yarışmaya katılamaz... Sonra yarışlara bakılıyor ve kazananların sadece beyaz atletler olduğunu görerek şu sonuca varılıyor: Beyazlar atletizm için yaratılmışlardır.


    Celal Şengör, Kerem Cankocak, Ergi Deniz Özsoy,Sinan Canan gibi zikrettiğiniz isimler de yöntembilimsel natüralizm ile varlıkbilimsel naturalizmi özdeş sayma gibi bir eğilim var. Aslında günümüzde dünayda genel olarak böyle bir eğilim var. Ama aslında neymiş? Özdeş değillermiş..


    Alıntı

    metni:

    arı cehaletin özgüveni ve "büyük resmi gören" eylemciliği korkunç. "Afrika'daki çocuklar aç" mesela bence de çok saçma bir argüman. Ancak Afrika'daki çocuklar bir kutsal kitap bile bulamayacak kadar fakir, olan bitenden haber alamayacak kadar dünyadan kopuk ve haliyle inanılmaz dezavantajlı gibi bir argümanın ayakları şüphesiz ki yere basacaktır. Sınav mefhumunu sarsacaktır. @ Nat Alianovna
    Afrika'daki çocukların açlığı üzerine olan argüman Tanrı'nın adil olduğu ve yarattığı dünyanın mükemmel olduğuna ilişkin argümanı sarsıyor, dolayısıyla değerli...Kutsal kitap bulamaması ile ilgili argüman dediğiniz gibi aklı olan herkesin Allah'ı bulması gerektiğine dair akideye işaret ediyor ve oradan teizmi vuruyor. Ama argümanların yöneldiği akideler farklı, birbirini iptal etmiyor.

    Bilim doğası gereği pozitivist olamaz zira zorunlu olarak belirli metafiziksel varsayımları var. Bilimin metodolojik anlamda natüralist olduğu söylenebilir ancak bu yaklaşım dahi görece yeni ortaya çıkmış, bilim felsefecileri tarafından tartışma konusu olan bir mesele. Newton ve Descartes metodolojik natüralist değillerdi. Aksine Newton Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica isimli eserinde gezegenlerin aynı yörüngede kalmalarına doğal bir açıklama getirememiş Tanrı'ya bağlamıştı.





  • quote:

    Çağdaş bilim pozitivist hem de natüralist. Varlıkbilimsel natüralizm doğada tanınan bilinen, doğa yasalarının dışında olabilecek bir varlık olmayacağını iddia eder, dolayısı ile doğaüstüne karşıdır. Yöntembilimsel natüralizm ise bilimin takip ettiği metottur. Doğa yasaları ile meşgul olurken onları etkileyecek bir doğa üstü gücü hesaba katmaz. Ama ontolojik bir iddiada da bulunmaz. Örneğin Descartes veya Newton Tanrıya inanıyorken, yöntembilimsel olarak natüralistlerdir. Newton fizik bilimi ile yaratıcının izlerini bulmayı ümit ettiğinden söz eder. Tanrıya yaratıcı olarak inanan ama doğa yasalarına karışmadığını ileri sürenler zamanla hıristiyanlıktan günümüzde deizm ve ateizme kaydılar. Ama illa ki bu iki natüralizm çeşidi birbiri ile aynı kulvarı takip etmek zorunda değil. Yaratılışçılar, varoluşbilimsel natüralizm ile yöntembilimsel natüralizmin R.Dawkins gibi aktif ateistlerce özdeş gibi gösterildiğini ve bu suretle ateizm lehine kamuoyu oluşturduklarını iddia ediyorlar. Örneğin Türkiye'de yaratılışçı kulvarından tartışmaya katılan bir bilimci olan Cane Taslaman şu örneği veriyor.: Yöntembilimsel natüralizm bir atletizm müsabakasında bir kural koyuyor: Zenciler yarışmaya katılamaz... Sonra yarışlara bakılıyor ve kazananların sadece beyaz atletler olduğunu görerek şu sonuca varılıyor: Beyazlar atletizm için yaratılmışlardır.

    Celal Şengör, Kerem Cankocak, Ergi Deniz Özsoy,Sinan Canan gibi zikrettiğiniz isimler de yöntembilimsel natüralizm ile varlıkbilimsel naturalizmi özdeş sayma gibi bir eğilim var. Aslında günümüzde dünayda genel olarak böyle bir eğilim var. Ama aslında neymiş? Özdeş değillermiş..


    Varoluşbilimsel natüralizm bilgisi büyük ölçüde yöntembilimsel natüralizmden ve doğa bilimdeki inançlardan geliyor. Dawkins'in veya Şengör'ün öne çıkması Newton (eylemsizliğin) ve Darwin'in (doğal seçmeci evrimin) bilimdeki zaferleriyle paralel. Ateizm natüralizmin zorunlu bir sonucu çünkü natüralizm iktidarı tanrı konseptinden alıp insana karşı kayıtsız, kendinden devinen ve dönüşen, unsurları rastgele (random) dağılmış doğa konseptine veriyor. Newton ve Darwin olmadan varoluşsal natüralizmin doğabilim camiasında bu denli güçlü bir damar geliştirmesini bekleyemezdik. Evet özdeş değiller ama birbirlerinden de ayrı düşünülemezler. "Ontolojik inanç" bazında tutarlılık var, ancak varoluşbilimsel natüralizmin yöntembilimsel natüralizmden gözlemdışı olan metafizik ya da metabilim sahalara geçerek epistemolojik uyumluluk açısından ayrıldığını söylebiliriz. Ateizm veya varoluşsal natüralizm daha genel bir ontolojik inançtır, bilim felsefesi çerçevesinde "bilim olma" anlamında bazı sınırları vardır.

    quote:

    Afrika'daki çocukların açlığı üzerine olan argüman Tanrı'nın adil olduğu ve yarattığı dünyanın mükemmel olduğuna ilişkin argümanı sarsıyor, dolayısıyla değerli...


    Teizm çerçevesinde Afrikalı çocuğunun dezavantajlı durumunun öteki dünyada (cennette) telafi edilebilir olduğu iddia edilebilir ama tabii bu da açlıktan daha bebeklik çağında ölen çocuğun durumunu, neden Afrikalının bu denli dezavantajlı olduğunu veya neden bu kadar çifte standart olduğunu (Amerikalı versus Afrikalı) vs açıklamaz. Dünyanın mükemmel ya da Alman filozof Leibniz'in deyişiyle dünyaların en iyisi olduğu argümanını aydınlanmanın düşünürü Voltaire esasında ünlü Candide romanında yerlebir ediyor.




  • quote:

    Çağdaş bilim pozitivist hem de natüralist.


    quote:

    Bilim doğası gereği pozitivist olamaz zira zorunlu olarak belirli metafiziksel varsayımları var.


    quote:

    Descartes veya Newton Tanrıya inanıyorken, yöntembilimsel olarak natüralistlerdir.


    Modern bilim pozitivistin daha az tuzlusu, [hipotetik] realist. Viyana Çevresi pozitivizminin bahsinden kaçınalım çünkü kabulleri kendi içerisinde tutarsız addediliyor. Descartes'in yöntemini ise kartezyen metodik şüphecilik olarak biliyorum ama Newton'un yöntembilimsel natüralizme başvurduğundan kesinlikle emin olabiliriz. İkisi de tanrıya inanıyor, hatta büyük fizikçi ve doğabilimcimiz Newton ayrıca hayatının belli bir dönemini bir din bilgini kimliğinde kutsal kitap yorumuna adıyor ve bu işi inanılmaz şarlatanca bir şekilde yapıyor.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sailor64

    Alıntı

    metni:
    1-the ‘purely affective’ model: faith as a feeling of existential confidence2-the ‘special knowledge’ model: faith as knowledge of specific truths, revealed by God3-the ‘belief’ model: faith as belief that God exists (where the object of belief is a certain proposition)4-the ‘trust’ model: faith as believing in (in the sense of trusting in) God (where the object of belief or trust is not a proposition, but God ‘himself’)5-the ‘doxastic venture’ model: faith as practical commitment beyond the evidence to one’s belief that God exists6-‘sub-’ and ‘non-doxastic venture’ models: faith as practical commitment to a relevant positively evaluated truth-claim, yet without belief7-the ‘hope’ model: faith as hoping—or acting in the hope that—the God who saves exists.

    1, 4 ve 7 no'lu önermeler psikolojik ihtiyaçları karşılayan inanma biçimi güven ve umut duyma ihtiyaçlarına karşılık geliyor

    2 sezgisel, mistik deneyime dayanıyor

    3 Mantığa, düşünceye

    5 Olağan gündelik dini inançları benimseme biçimine karşılık geliyor.


    Felsefenin ilgilendiği bir tek argüman bazlı inanç biçimi, diğerlerini olumsuzlama (dışarıda tutma) dışında söyleyebilecek bir şeyi yok.



    Alıntıları Göster

    The special knowledge modelin dini sezgilere dayandığını söylemek doğru ama eksik. Bu modelin bir türü olarak görebileceğimiz reformcu epistemoloji klasik temelciliği baltalayıp epistemik dışsalcılığa sırtını dayayarak Tanrı inancını temel inanç(basic beliefs) yapmaya çalışıyor. The belief modelin önermesel delillere veya yani rasyonel akıl yürütmelere dayandığını söyleyerek özetleyebiliriz, bu da doğru. Örneğin Richard Swinburne Bayesian epistemolojiyi benimseyerek kümülatif olarak Tanrı'nın var olma olasılığının var olmama olasılığa ağır bastığını gösterebiliyorsak ona inanmanın rasyonel olduğunu söyler. 1, 4 ve 7 birtakım psikolojik mekanizmalar altından işlev görüyor ama psikolojik ihtiyaçları karşılamalarıyla ilgileri yok. Bu modellerin iddiası Tanrı'ya olan inancın umut ve güven gibi zihin hallerinden geçtiğini söylemek sadece. Bu modeller dikkat edilirse fideizm gibi önermesel delilleri dışlamıyorlar.



    Bu modeller birbirini olumsuzlamak zorunda değil. Aksine yazıyı okursanız birbirleriyle kesiştikleri noktaları görebilirsiniz.





  • @el-Gazzali "Herhangi bir önermeye dair zihinsel kabulün zaten inanç anlamına gelir." bu yanlıştır ancak bunun doğru olduğunu kabul etsek bile, "önermeler bir geçeklik üzerine yapılan bir yorumlardır" bu önermenin gerçekliğe uygunluk durumuna göre önerme ya doğru ya da yanlış olur. Ayrıca önermenizin neden yanlış olduğuna gelirsek, sizin zihinsel kabul dediğiniz şeyin epistemolojik bir değer taşıyabilmesi için ya mantıksal-matematiksel bir ispata ya da ampirik ispata muhtaçtır. Aksi halde ortaya koyduğunuz şeyin epistemolojik açıdan herhangi bir bilgi değeri olamaz. Ve inancın epistemolojik bir tanımının olması demek, inanç dediğimiz şeyi bilgiyle eşit değere sahip bir şey haline getiremez. Örnek olarak, Platon, kendi epistemolojisinde doksayı ve epistemeyi tanımlamıştır ancak onların ikisini de bilgi kaynağı olarak görmez. Onun dışında, ortaya koyduğunuz argüman ve sunduğunuz bilgiler için teşekkür ederim. Ancak açıkladığım üzere temel önermesi hatalı olduğu için bana göre argümanınız hatalı.


    @Sailor64 Derscartes'ın yöntemi "Yöntembilimsel Naturarilzm" gibi bir şey değildir, zira Yöntemsel Şüpheciliğin kurucusu olan Descartes'in yöntemi budur, Yöntemsel Şüphecilik. Newton'un yöntemi nasıl tanımlanıyor bilmiyorum açıkçası. Dediğiniz örnekten gidip "zencileri" yarışa almak demek, yani Tanrıyı bilimin konusu yapmak demek mümkün değildir, zira Tanrı ne Popper'in kuramına göre yanlışlanabilirdir ne de Kuhn'un kuramına göre "içindeki yanlış önermeler revize edilmeye yerlerine yenisi konmaya çalışılıp, en olmadı katı çekirdeği değiştirelim" diyeceğiniz yapıda bir şey değildir. Bu bakımdan Tanrı, bilimin konusu olamaz ha ama bilimin konusu olmaması Tanrı'nın olmadığı anlamına gelmez o ayrı konu. Yani, Tanrı'nın bilimin dışına çıkartılması "Tanrı'ya karşı isyan" değil sadece Tanrı'nın, bilimin konusu yapılamamasındandır. Siz Tanrıya inanabilir ya da inanmaya bilirsiniz, onunla ilgili araştırma yapmak istediğiniz alanlar ise Teoloji, Felsefe ya da Kelam gibi olanlar olacaktır. Son olarak o saydığınız 4 isim bilim yapmakta, yani doğal olarak konuşmaları bilimin yön verdiği konuşmalar oluyor. Ancak affınıza sığınarak tam anlamadığım nokta Varoluşbilimsel olarak tanımladığınız şey "ontolojik" anlamında mı yoksa başka bir anlamda mı daha önce karşılaşmadım böyle bir tanımla.


    @Nat Alianovna Hocam, Aristoteles konusunda eğer kendimi doğru anlamadıysam özür dilerim, hem mesleki dezonformasyon hem de sadece metafizik kitabından bahsettiğinizi anlamamıştım benim hatam. Ancak bu yine de faydalı olmuş 4-5 cümlede Aristoteles'in yaptığı işleri gerçekten iyi özetlemişsiniz, umarım konuyu okuyan birisi bu sayede Aristoteles okumaya başlar. Yazıda jest ve mimik olmamasının azizliği. 





  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.