Şimdi Ara

Neden Ateistim?

Bu Konudaki Kullanıcılar:
4 Misafir - 4 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
1
Favori
938
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • İnsanlar benim tanrı konusunda ki görüşümü sorduklarında "ateistim" diyorum, ancak ateizm konusunda ki fikirler kafamda dağınık olduğundan ötürü "neden ateistsin?" veya "ne için ateistsin?" Gibi sorulara cevap vermekte zorlanıyorum hatta öylece kala kalıyorum. Bende bu durumun üstesinden gelmek için neden ateist olduğum konusunda ki dağınık fikirlerimi, derleyip toparlamam gerektiği sonucuna vardım. Dolayısıyla bu yazı, neden ateist olduğum hakkında ve bu konuyla alakalı başka şeyler hakkında ki düşüncelerimin ifadesi olacaktır.

    Herşeyden önce, "ateistim" derken neyi kastediyorum yani "ateizm" kavramından ne anlıyorum, bunu ortaya koymalıyım. Ateizm kavramının kökeni İngilizce de, onunda kökeni Antik Yunanca da yatmaktadır. Ateizm kelimesi Antik Yunanca da ki -a, theos, -ism sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur. Theos, "tanrı" manasına gelir. Theos kelimesinin ardına getirilen -ism sözcüğü "cılık" manasına gelir ve birleştirilince teizm, yani "tanrıcılık" manasına gelir. Teizm kavramının önüne getirilen -a ise olumsuzluk ifade eder. Yani ateizm, "tanrısızcılık" gibi bir anlama kavuşur. Dolayısıyla ben, "ateistim" dediğimde "ben tanrısızım" demiş olurum. Çoğu kişi ateizmi tanrısızlıktan ziyade dinsizlik ile eşitler ve öyle anlar. Ancak bu apaçık yanlıştır. Ateist kişi tanrıyı reddettiği için tanrıyı temel alan bütün görüşlerinde aslında çürük olduğundan bahseder. Öteki taraftan, pek çok dinin tanrıyı temel aldığı doğru olsada bu durum bütün dinler için geçerli değildir. Sözgelimi, budizm gibi non-teist bir dine herhangi bir ateistin inanmaması için bir sebep yoktur, çelişki olmaz. Dolayısıyla ateizm dinsizlik ile eşitlenemez. "Ben ateistim" diyen kişi "ben tanrısızım" demiş olur.

    Ben, ateistim yani tanrısızım dediğimde ne söylediğim apaçık ortadaymış gibi gözüksede aslında değildir. "Tanrı nedir?" sorusuna cevap vermeden "tanrısızım" dediğimde ne ifade ettiğim belirsiz kalacaktır. Birçok tanrı tanımı vardır. Örneğin, tanrıya tek diyenler, çift diyenler, çok diyenler olduğu kadar tanrı evrendedir ya da evrenin dışındadır diyenlerde vardır. Ayrıca tanrı mutlak güç sahibidir diyenler olduğu kadar kısmi güç sahibidir diyenlerde vardır. O halde ben bu konuda birkaç bir şey söyleyebilmek için temel bir tanım yapmalıyım: tanrı mutlak güç sahibi, herşeyin nedeni olan, kusursuz varlıktır. Bu tanım bana gayet uygun gibi gözüktü. Ancak benim için bir anlam ifade etmiyor. Benim için bir anlam ifade etmesi için tanrı kavramını etik yönünden ele almalıyım. O halde etik bakımından tanrı nedir? Herşeye değer veren, insanlara değer dayatan, neyi yapmaları, neyi yapmamaları gerektiğini belirleyen ve hatta kim olmaları gerektiğini belirleyen bir üstün otoritedir. Tanrı kavramı işte şimdi benim için bir anlam sahibi oldu. Tanrı tanımımı benzetmeyle ortaya koymak istiyorum. Sanırım insan-tanrı ilişkisine en benzer örnek çocuk-ebeveyn ilişkisidir. Nasıl ki çocuk aciz, kendi kendine yetemeyen, ne yapması veya yapmaması gerektiğini bilmeyen bir varlıksa ve kendisini yönlendirecek, neyin ne olduğunu söyleyecek bir ebeveyne ihtiyaç duyuyor ise aynı şey insan-tanrı ilişkisi içinde geçerlidir. İnsan, hiçbir şey bilmemektedir, ne yapıp ne yapmaması gerektiği konusunda fikri yoktur ve dolayısıyla çocuğun ebeveyne muhtaç olması gibi insanında kendisini yönlendirecek bir üstün otoriteye, bir tanrıya ihtiyacı vardır. Sonuç olarak, ben, tanrısızım dediğimde bana ne yapıp yapmamam gerektiğini, kim olmam gerektiğini belirleyen ve dışarıdan değer dayatan üstün otorite olarak tanrıya sahip olmadığım, inanmadığım manasına gelir.

    Tanrısızlığın ve tanrının tanımını yaptıktan ve bu kadar söz sarfettikten sonra sanırım asıl soruyu sormanın vakti gelmiştir: neden tanrısızım? Tanrının, çocuk-ebeveyn ilişkisinde ki manevi ebeveyn rolünü oynadığını yukarıda söylemiştim. Ancak şunu açıkça ortaya koymalıyım ki ben kendi kendime yeten bir insanım. Kendi kendime yeten derken, kendim bir irade sahibiyim, ne yapıp ne yapmamam gerektiğini bizzat ben belirliyorum. Ayrıca hayatıma, şuna veya buna anlam katanda benim ve değer katanda benim, bana değer dayatılmasına ihtiyacım yok çünkü manevi olarak aciz bir yaratık değilim. Yineliyorum, kendi kendime yeten bir varlığım dolayısıyla "çocuk" değilim ve bir "ebeveyne" yani tanrıya ihtiyaç duymuyorum. Tanrıya inanmaya ihtiyacım yoksa neden inanayım ki? Buna yükselecek itiraz şöyle olabilir: "Sen ister inan ister inanma, ister ihtiyaç duy istersende duyma, yinede tanrı vardır! Bu konunun senin özel hayatıyla alakası yoktur, tanrı vardır." Bu itirazın tıpa tıp aynısıyla kimbilir kaç defa karşılaştım. Bundan ötürü bu itiraza cevap verme konusunda bıkkınlı sahibiyim. Ancak yinede cevap verilmeli ve cevabım şudur: Tanrı varsa bile bilinemez ve dolayısıyla varolduğuna yönelik iddialar kanıtlanamaz! Şöyle ki, tanrı varsa doğrudan veya dolaylı yoldan deney ve gözlemin nesnesi değildir, bundan ötürü tanrı varsa bile bilinemez. Bunu açmak gereklidir. Mesela, "doğrudan veya dolaylı yoldan deney ve gözlemin nesnesi" ne demektir? Aslında çok açık. Biz bir şeyin varolup varolmadığını bilmek için doğrudan ve dolaylı yoldan deney ve gözleme başvururuz. Dolayısıyla, deney ve gözlemin nesnesi olmayan yani olgusal olmayan bir şeyin varlığını da bilemeyiz. Peki bunun tanrıyla alakası nedir? Tanrı, anlamı gereği kusursuz olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla olgusal değildir. Öyle ki, zamana ve mekana dahil olan bir şey kusursuz olamaz. Çünkü, zamana ve mekana dahil olan bir varlık zaman ve mekan tarafından kısıtlanmıştır. Kısıtlanmışlıkta kusursuz bir varoluşa ait olamaz. Öteki taraftan zamana dahil olan bir şey eskimektedir de. Dolayısıyla zamana dahil olan bir şeyde kusursuz olamaz. O halde, tanrı anlamı gereği kusursuz ise, zamana ve mekana dahil değildir dolayısıyla olgusal değildir. Olgusal olmayan bir şeyin varolduğu bilinemeyeceğinden ötürü varmış gibi kabul edip ne olduğu hakkında tartışmak anlamsızdır. Öteki taraftan, madem ki tanrı varsa dahi tanrı kelimesinin anlamı gereği bilinemez, o halde tanrı anlayışları nereden çıkmıştır? Aslında sorunun cevabı basit: insan tarafından yaratılmıştır. İnsanlar madem ki olgusal olan şeyleri bilebiliyor, o halde olgusallığı bulunmayan düşünceler insan zekası tarafından kurgulanmıştır. Ne demiş atalarımız? "Sağır duymaz, uydurur". Biz insanlık olarak sözkonusu olgusal olmayan bir konu ise bu konuda "sağırızdır" ve dolayısıyla bu konuda söylediğimiz her şey ne kadar gerçekçi gözükürse gözüksün aslında bizim tarafımızdan kurgulanmıştır.

    Yukarıda söylediklerime yükselecek bir itiraz daha vardır ki bu insanların mutlak doğruymuş gibi kabul ettikleri vahiydir. Bu itiraza göre biz tanrıyı bilemesek, onu kavrayamasakta tanrı, kendini çeşitli insanlar aracılığı ile ifşah etmiştir dolayısıyla biz tanrıyı bilemesekte tanrı kendini seçilmiş kişilere söylettiği kelamı ile kavranabilir kılmıştır. Vahiy görüşü burada bitmez, bu görüşü savunan kişilere göre tanrı insanlardan kelamına iman beklemektedir ve iman etmek için gerekçe olarakta kelamında geleceğin öngörülmesi gibi çeşitli mucizelere yer vermiştir. Ancak ben iddia ediyorum ki, vahiy denilen şey insan zihni tarafından tasarlanmış söylenlerden ibarettir. Birileri çıkıp "peki ya mucizlere ne dersin?" dediğinde ise bir şeyin kendi bağlamında ele alınması gerektiğini söylerim. Şöyle ki, vahiy kaynaklı olarak oluşturulduğu iddia edilen yazılar kendi zaman diliminin bağlamında ele alınmak yerine ister farkederek ister farketmeyerek günümüze göre yorumlanmaktadır. İşte bu, apaçık bir şekilde o metne gerçekte olmayan anlamlar yüklenmesine sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla "geleceği öngörmek" veya "bilinemeyek bir şeyi bilmek" gibi "mucizeler" olsa olsa yuvarlak bir dille yazılmış istenildiği gibi eğilip bükülebilen sözcüklerin yanlış yorumlanmasının sonuçlarıdır -kısmende olsa, gerçekten doğru tahminler bulunmaktadır ancak bu olağan bir şeydir, reddetmem. O halde bu "mucizelerin" gerçek olduğuna inanan kişiler aslında kendilerini kandırmaktadırlar. Öteki taraftan, yinede mucize olduğu iddia edilen şeyler gerçektende tanrısal bir öngörünün sonucu ise, ne olur? Hiçbir şey olmaz. Bu bilinemeyecek bir şeydir. Ancak yinede ben, vahyedilmiş olduğu söylenen metinlerin insan tasarımı olduğunu destekliyorum. Desteklememi şu şekilde temellendirebilirim: bilinmeyen bir şeyi açıklamak için birden fazla varsayım öne sürülmüş ise ve bu varsayımlarım bazısı olgusal bazısı ise olgusal-olmayan bir temele sahip ise ben temeli olgusallığa dayanan açıklamayı desteklemeyi tercih ederim. O halde düşünelim, sözkonusu vahiy olduğunda şu iki açıklama başı çektiğine göre hangisini desteklemeliyim? "vahiy tanrı tarafından indirilmiştir" ve "vahiy insan tarafından tasarlanıp yaratılmıştır". Vahyin tanrı tarafından indirildiği varsayımının gövdesinde "tanrı" kavramı yer almaktadır yani bu varsayım, tanrı gibi olgusal-olmayan bir şeyi temel almaktadır. Ancak vahyi insanın tasarladığı varsayımının gövdesinde "insan" yer aldığı için olgusal bir açıklamadır, gerçeğe en yakın olandır dolayısıyla bu varsayımı desteklerim.

    Neden tanrısız olduğumu gelebilecek itirazları da cevaplayarak ele aldıktan sonra kendime şunu sormayı uygun görüyorum: ne için tanrısızım? Kendi kendime yeten bir varlık oluşum tanrısız olmamın nedenini açıklar ancak ne içinini boş bırakır. Madem ki tanrı herşeye değer veren bana değer dayatan ve kim olmam gerektiğini belirleyen bir idea, o halde onu benimsemem kendim olmamı, birey olmamı engeller. Ben bir şeylere tanrı aracalığı ile anlam ve değer kattığım sürece, kendi hayatımın bana ait değil, tanrıya ait bir amacı bulunduğu sürece asla ben kendim olamam ve kendimi gerçekleştiremem. Kendi kendime yeten bir varlık ve dahada üstünü, kendi kendini yaratan, kendi kendini belirleyen bir varlık olabilmem için tanrı ideasını hayatımdan çıkartmam gerekliydi. Tanrı ideası, bana kendim olacağım bir özgürlük alanı bırakmadığız, yok ettiği için ve benim kendi kişiliğimi değil bana dayatılmış rolü gerçekleştirmemi salık verdiği için tanrıyı reddetmem gerekirdi. Birey olmam için, ben olabilmem için tanrının olmaması gerekirdi. O halde tanrıya inanmamamın amacı kendi irademi üstün tutmam ve onu yani kendimi gerçekleştirmeyi hayatımın amacı saymamdır yani kendimi bulmam ve gerçekleştirmemdir. Ben kendim olamadığım sürece yaşamamın da bir anlamı yoktur.

    Sonuç olarak tanrısızım. Tanrı benim kendimi gerçekleştirmemi engelleyen ve benim yaşamımı bana ait olmayan "yapmalısın" lara feda etmemi salık veren bir idea olduğu için tanrısızım. Tanrısızım çünkü kendimi gerçekleştirmeyi hayatımın amacı saydım ve tanrı, bu noktada bir yüktür.
    _____________________________
    http://esteticus.blogspot.com.tr/?m=1

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • Bende Ateistim ama tanrısızlık'tan kasıt olarak ona inanmadığımı söylüyorum.Yani tanrı olabilir ama benim ona inancım yok.Yarattığı şey hatalı olduğu için başıboş bıraktı derim ben.Dinlere de inanmam,insanların kurduğu şeyler,yok yapacaksın,yapmazsan günah yanarsın falan,zaten hayatın zevkini çıkarabileceğim 10 20 yıl var,onu da bunlarla harcamam,kitap okurum bilime yönelirim,bu yüzden dinsizim ama benim durumuma daha çok Deist deniyor.Ha insanlar nasıl doğdu denilirse de insanın yıldız tozundan gelmiş olabileceği gündeme alındı bilim adamları tarafından,ilerde ona da açıklık getirirler muhtemelen :)
  • İnancın insanları birleştirdiği, dinlerin insanları ayırdığı söylense de dengeli insanlar herkesin inancına, dinine, fikirlerine saygı duyar. Erdal Öz bir seminerde dinsizim ama ateist değilim, aklıma yatan bir tanrıya inanıyorum demişti. Bazıları işime gelmediği için inanmıyorum diyebiliyor. İnsanların inanç konusundaki fikirlerine ön yargısız yaklaşıp saygı duymak gerekir. Böylece din ve vicdan özgürlüğü sağlanır dini düşmanlıklar engellenir.
  • batuhanefe B kullanıcısına yanıt
    Akılcı olan gerçek, gerçek olan akılcıdır önermesi doğru olmayan bir önerme. Dolayısıyla "akla yatkın olduğu için x'e inanıyorum" demek "işime geldiği için x'e inanıyorum ve aklımda bahane uyduruyor" demeye denktir. Akıl, kavramlar ile varolan ve kavramlarla çalışan bir meleke olduğundan ötürü ve kavramlarda insanın iradesine tabi bulunduğundan ötürü ister kabul et ister reddet akıl, istenilen herşeyi savunabilir. Sofistler bunun en büyük örneğidir. "Aklıma yattığı içn tanrıya inanıyorum" demek "canım istediği içn tanrıya inanıyorum" demektir. "Aklıma yattığı için tanrı inancım yok" demek "canım istediği için inançsızım" demektir. Akıl sadece "neden?" Sorusuna bahane üretecek melekedir.

    Eğer ki şu, bu veya sen tanrıya inanma ihtiyacı duymasaydın inanmazdın ancak tanrıya inanma ihtiyacı duyuyorsun çünkü manevi olarak acizsin. Manevi olarak güçsüz olan bütün insanlar kendinden üstün bir otoriteye sığınmaya meyleder, bir çocuğun ebeveynine sığınması gibi. O halde soruyorum: birileri manevi olarak senin gibi aciz değil ise, kendi hayatına kendi anlam katabiliyor, değer katabiliyor ve amaç biçebiliyor ise ne için tanrıya inansın?

    Ayrıca yorumun için teşekkür ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Homo Esteticus -- 7 Eylül 2016; 23:22:13 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.