Şimdi Ara

MİTOLOJİK İSİMLER (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
28 Misafir (21 Mobil) - 7 Masaüstü21 Mobil
5 sn
55
Cevap
5
Favori
449.881
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: KayhanKaan

    quote:

    Orijinalden alıntı: Computeus

    Birini unutmuşsunuz.

    Computeus: Bilgisayar tanrısı. Yazdığı bir virus yüzünden Atina'daki bütün bilgisayarlar patladı ve şehirde büyük yangınlar çıktı. Bunun üstüne Zeus tarafından lanetlendi. Antik Yunanistan'daki bütün bilgisayarlar da Ateş Geçitlerine atılıp yok edildi.

    Hackerous değilmiydi o

    Alıntıları Göster
    sağol paylaşım için. Terazine tıkladım.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Entropi Canavarı

    sağol paylaşım için. Terazine tıkladım.

    Alıntıları Göster
    Mitoloji = Yunan mitolojisi (?)

    Üzücü.

    Oysa Kuzey (Avrupa/Nors), Türk, İran, Mısır, Çin ve benzeri medeniyetlerin mitolojileri de zengin, incelemeye değerdir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yazat

    Mitoloji = Yunan mitolojisi (?)

    Üzücü.

    Oysa Kuzey (Avrupa/Nors), Türk, İran, Mısır, Çin ve benzeri medeniyetlerin mitolojileri de zengin, incelemeye değerdir.


    Alıntıları Göster
    güzel paylaşım
    zeus senden razı olsun
  • quote:

    Orijinalden alıntı: bahtiyar0011

    güzel paylaşım
    zeus senden razı olsun

    Alıntıları Göster
    Paylaşım çok güzel. Özellikle Japon mitolojisinin tanrılarının isimlerini de yayınlamanızı bekliyorum.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Valèron

    Paylaşım çok güzel. Özellikle Japon mitolojisinin tanrılarının isimlerini de yayınlamanızı bekliyorum.

    Alıntıları Göster
    Adamların hayalgücü genişmiş
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yazat

    Mitoloji = Yunan mitolojisi (?)

    Üzücü.

    Oysa Kuzey (Avrupa/Nors), Türk, İran, Mısır, Çin ve benzeri medeniyetlerin mitolojileri de zengin, incelemeye değerdir.


  • quote:

    Orijinalden alıntı: melih_polat

    quote:

    Orijinalden alıntı: Yazat

    Mitoloji = Yunan mitolojisi (?)

    Üzücü.

    Oysa Kuzey (Avrupa/Nors), Türk, İran, Mısır, Çin ve benzeri medeniyetlerin mitolojileri de zengin, incelemeye değerdir.




    Alıntıları Göster
    Bu yunan miti konuları operalarda çok kullanıldığından okulda mecbur okutuyorlardı, öyle bir nefret ettim tiksindim ki, zeusun ne anası kaldı ne bacısı kaldı sövmedik Hala okumadığım mitoloji kitapları duruyor, okuduğum sadece mitologya var, onuda bi daha okumam zaten..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: PAXMAHNHOB

    Bu yunan miti konuları operalarda çok kullanıldığından okulda mecbur okutuyorlardı, öyle bir nefret ettim tiksindim ki, zeusun ne anası kaldı ne bacısı kaldı sövmedik Hala okumadığım mitoloji kitapları duruyor, okuduğum sadece mitologya var, onuda bi daha okumam zaten..





    bence de iyi takma isimler çıkar burdan
    online bir oyunda akhilleus nick im




  • quote:

    Orijinalden alıntı: orinmicek

    quote:

    Orijinalden alıntı: PAXMAHNHOB

    Bu yunan miti konuları operalarda çok kullanıldığından okulda mecbur okutuyorlardı, öyle bir nefret ettim tiksindim ki, zeusun ne anası kaldı ne bacısı kaldı sövmedik Hala okumadığım mitoloji kitapları duruyor, okuduğum sadece mitologya var, onuda bi daha okumam zaten..





    bence de iyi takma isimler çıkar burdan
    online bir oyunda akhilleus nick im

    Alıntıları Göster
    Sadece Yunan Mitolojisi yoktur tabiiki.



    Mısır Mitolojisi ve Tanrılar

    Mısır mitolojisi diğer ulusların mitolojilerinden belirgin çizgilerle ayrılmaktadır. Bizim mantık anlayışımızla Mısır mitolojisini anlamak imkansızdır. Burada her şey sembollerle ifade edilmiştir. Mısır mitolojisinin temelinin olaylar değil, olayların arkasına saklanmış felsefi düşünceler oluşturmaktadır.

    Eski Mısırlılar büyüye ve büyücülere çok inanırlardı. Bazen büyücüleri tanrılarla bir tuttukları da oluyordu. Büyüler onlara göre son derece doğal olaylardı. Mitolojide de büyüler kendi yerlerini almıştı. Mısır Mitolojisi’nde geçen öyküye göre, babası Güneş tanrısı Osiris’i öldüren Seth’den öç almak isteyen Horus’un gözü, kavga sırasında aynı zamanda amcası olan karanlıklar ve kötülükler tanrısı Seth tarafından parçalanır. Bilimlerin ve tıbbın kurucusu olan Toth parçaları toplar ve gözü eski haline getirir. Ancak 1/64′lük parçası eksiktir ve bu parça Toth’un büyü ve sihir gücü tarafından tamamlanır. Daha sonra Horus’un bu gözünü simgeleyen hiyeroglif resim, uzak görüşlülüğün, beden dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın simgesi olarak, gemi, araba mumya, vazo gibi nazardan korunması gereken gereçlerin üzerine çizilmeye başlanmıştır.

    OSİRİS EFSANESİ

    Osiris Mısır kültünde, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis’in hem kocası, hem kardeşi. Horus’un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir.

    Mitolojiye göre insanlar Osiris’i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth onun bu başarısını kıskanır.Seth Osiris’ten kurtulmak için bir plan yapar. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır. Bir şölen düzenler ve Osiris’i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris’e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris’in içinde oldugu tabutu Nil’e atar.
    Osiris
    Osiris’in karısı İsis kocasını aramaya başlar. Sonunda tabutunu bulur ve onu da alıp Mısır’a döner. Cenaze töreni yapmak için tabutu bir bataklığa saklar. Seth avdan dönerken tabutu bulur ve çok sinirlenir. Osiris’in vücudunu tabuttan çıkarıp parçalara böler ve Mısır’ın çeşitli yerlerine dağıtır.

    İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris’i canlandırır. İsis ve Osiris’in Horus adında bir çocukları olur. Horus büyüyünce Seth’e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır.

    Bu savaşın sonucunda Osiris – yer altı dünyasının kralı, Horus yaşamın kralı, Seth ise şeytanlık ve kötülüğün kralı olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

    Mısır’da Kral (Firavun), bir Tanrıdır ve ülkenin diğer tanrıları ile arkadaşlık edebilir. Mısır firavunları çoğunlukla zorba, baskıcı, savaşçı ve acımasız kişilerdir. MÖ 14. yüzyılda başa geçmiş olan IV. Amenofis tek bir yaratıcıya inanılması gerektiğini savunmuş ve bu yüzden Amen rahipleri tarafından öldürülmüştür. Mısır’ın ilahi hükümetleri daimi ve değişmez niteliktedir. Bu bağlamda en üstün Mısır tanrısının Güneş Tanrısı Ra olduğu düşünülür. Mısır’ın arkaik dönemine baktığımızda farklı yerlerde farklı tanrıların önem kazanmış oldukları görülmektedir. Heliopolis’de Ra, Memfis’de Ptah , Busiris’de Osiris önemli tanrılar arasındadır. Mısırlılar için ölüm diye bir şey yoktur. Devamlı olarak Osiris’ten (yarı-ölüm) Horus’a (yarı-yaşam) ve sonra tekrar Osiris’e bir geçiş yaşanır. Bu yüzden Mısırlılar öldüklerinde tanrı-krallarını mumyalarlar ve onlara günlük hayatta lazım olacak gıda ve içecek sağlarlar

    Ailuros – Antik Mısır’da kedi tanrıça. Bastet olarak da biliniyordu. Uzunca bir süre Mısır’da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis’in ve Ra’nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.

    Mısır Tanrı(ça)ları;

    Aker – Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumlu Tanrı.

    Akeru – Aker’in yardımcılığını yapan Tanrılar Grubuna verilen genel ad.

    Amathaunta – Mısır mitolojisine göre, Deniz Tanrıçası.

    Am-heh – Mısır mitolojisinde karma Tanry. Yeraltı Dünyasının Tanrısı.

    Ammut – Ölümsüz yasama layık olmayanın kalbini yiyen canavar.

    Amon – Hermopolis rahiplerine göre Yaratıcı Tanrı.

    Amon-Ra – Amon’in rahipleri tarafından karma birleşik Tanrı. Amon-Ra bir Boğa olarak resmedilirdi.

    Amset – Horus’un oğlu. Ölülerin karaciğerinin koruyucusudur ve Tanrıça İsis tarafından korunur.

    Anubis – (Anpu) Ölüleri koruyan ve yücelten Tanrıça. Çakal başlıdır. Piramit metinlerinde, Anubis Ra’nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Osiris yada Seth ile ilişkilendirilir. Anubis Osiris’in ölümünden sonra onun vücudunun korunması işini üstlenir.

    Anuket – (Anqet) Soğuk su dağıtıcısı.

    Apis – Verimlilik Tanrısıdır. Güneş diski ve uraeusserpentten oluşan boğa tacıyla betimlenmiştir. Kutsal Apis boğası, Memphis’te bulunurdu ve Serapum’da büyük bir kitle halinde Apis boğalarının mezarı bulunuyor.

    Bastet – (Bast) Kedilerin koruyucusu olan Tanrıça. Uzunca bir süre Mısır’da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis’in ve Ra’nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.

    Bes – Müzik, dans ve iyi yemek gibi aile zevklerinin Tanrısı olarak sayılır. Ayrıca çocukların eğlendiricisi ve koruyucusudur. Sakallı, vahşi görünümlü komik bir cüce olarak ve yuvarlak bir yüzle resmedilmiştir.

    Buto – Aşağı Mısır’ın Kobra Tanrıçası.

    Duamutef – Horus’un oğlu. Ölünün midesinin koruyucusudur ve Tanrıça Neith tarafından korunur.

    Edjo – Yılan Tanrıça, Aşağı Mısır’ın sembolü ve koruyucusu.

    Geb – Yeryüzünün Tanrısı. Gökyüzünün eşi. Kutsal hayvanı kazlardı. Erkek olan Geb Mısır toprağını , daha genel olarak da yeryüzünü temsil eder.

    Hapi – (Hapy) Horus’un oğlu. Ölülerin ciğerlerinin koruyucusudur ve Tanrıça Nephthys tarafından korunur. Hapi ismi farklı hiyerogliflerle ifade edilmişti; çoğunlukla ama her zaman olmamak kaidesiyle Nil Nehrinin Tanrısının ismiydi. Hapi, tacı zambaklardan (yukarı Nil) veya papirüs bitkilerinden (Aşağı Nil) yapılmış şişman bir adama benzetilmiştir.

    Har-nedj- itef – Horusun bir görünümü. Ölümün koruyucusu.

    Harpocrates – Osiris’le İsis’in oğlu. Emzirilen küçük bir çocuk. Parmak emen genç bir oğlan olarak gösterilmiştir.

    Hatmehit – Balık Tanrıça.

    Hator – (Hathor) Mısır’ın çok eski bir gökyüzü Tanrıçası Tanrıçasıdır. İnek Tanrıçadır. İnek başı ile sembolize edilirdi. Sık sık İsis’le eşdeğer tutulmuştur. Hator Edfu’da Horus’un partneri olarak tapılmıştır. Aşk, müzik ve gülmenin Tanrıçası olarak düşünülmektedir.

    Hauhet – Ölçülemeyen Sonsuzluğun Tanrıçası. Çoğunlukla bir kurbağa gibi yada kurbağa kafalı bir kadın gibi resmedilirdi.

    Heh – Sonsuzluğu temsil eden Tanrılardan. Bir kurbağa yada kurbağa kafalı bir adam gibi resmedilirdi.

    Hemen – Şahin Tanrı.

    Hemsut – Kader Tanrıçası.

    Heqet – Hermopolis’teki 8 Tanrıdan biri.

    Heru-ra-ha – Horus ve Ra’ya şükretmeyi sembolize eden karma bir Tanrı.

    Hike – Doğaüstü güçlerin Tanrısı.

    Horus – Osiris’le İsis’in oğlu. Cennetin hükümdarı, yeryüzünün kralı ve kutsal şahin olarak kabul edilir. Horus’un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri piramit yazılarında belirtiliyor.

    Imhotep – Hekimlik Tanrısı. Djoser’in veziri, sonra Ptah’in oğlu gibi ibadet edilmiştir.

    İsis – Mısır’ın en büyük Tanrıçası. Simgesi, Sirius yıldızıdır. Sanat Tanrıçasıdır. Osiris’in dulluğunun ve şiirin Tanrıçası olarak bilinmektedir. Kutsal hayvanı kobra yılanıdır. İsis’in Mısır halkı tarafından reankarnasyonla Cleopatra’nın içinde yaşadığına inanılmıştı.

    Khepri – (Khepare) Heliopolitan inancında yaratıcı Tanrı. Atum ve Ra ile karışmıştır. Yükselen günesin böcek Tanrısı.

    Khnemu – Su baskını ve Nil’in iri Tanrısı.

    Khnum – (Khnemu) Yaratıcı Tanrılardan biri. Bir çömlekçi ustalığıyla, çamura biçim verip insanı yaratıyordu.

    Khons – (Khonsu) Ay Tanrısı. Theban’da tapılmıştır.

    Maat – (Ma’at) Gerçek ve Hukukun Tanrıçası.

    Mefetseger – Krallar Vadisi’nin Tanrıçası.

    Min – Erkek Bereket Tanrısı. Ona güç ve iktidar Tanrısı da denilmektedir.

    Month – (Montu) Savaş Tanrısı. Mısır’da tapılmıştır.

    Mut – Amon’in eşi ve Theban’ın ana Tanrıçası. Akbaba başlıdır.

    Nefertem – Nilüfer çiçeğinin Memphis Tanrıçası.

    Neith – Eski bir savaş ve dokuma Tanrıçası.

    Nekhebet – Yukarı Mısır’daki Akbaba Tanrıçası.

    Nephthys – Ölülerin özel koruyucu Tanrıçası. Seth’in eşi ve Isis’in kız kardeşi.

    Neter’ler – Mısır yazılı belgelerinde, Tufan’dan sonra ülkeyi yönettiği söylenen “yarı Tanrı” varlıklar.

    Nun – Kainat’ın yaratıldığı ilk suların Tanrısı.

    Nut – Gökyüzü Tanrıçası. Osiris ve Isis’in annesi ve gökyüzü Tanrıçası. Gökyüzü olarak dünyanın üzerinde kemer gibi uzanmıştır.

    Onuris – Savaşçı ve Abidos’un gökyüzü Tanrısı.

    Osiris – Mısır kültünde, en önemli Tanrılardan biri. Ölülerin Tanrısı, ölümsüz yaşam için diriliş Tanrısı, kural koyucu, koruyucu, ölülerin yargıcı. Gökyüzünde, Orion takımyıldızının onu simgelediği düşünülürdü.

    Ptah – Mısır panteonunda en eski ve en büyük “Yaratıcı Tanrı”. Cennetleri ve dünyayı yaratmakla sorumlu. Memphis’in mumya yaratma Tanrısı. Mimari, mühendislik ve “yapı bilimi” ile özdeşleştirilir. İnsan başlı bir Tanrıdır.

    Qebsenuef – (Qebehsenuef) Horus’un oğlu. Ölülerin bağırsaklarının koruyucusudur ve Tanrıça Selket tarafından korunurdu.

    Qetesh – Aşkın ve güzelliğin Tanrıçası. Aynı zamanda doğa Tanrıçası olarak da tanınmaktaydı.

    Ra – Hermopolis güneş Tanrısı. Atmaca kafalı bir insan olarak temsil edildi.

    Satet – Nil suyu ve bereket Tanrıçası.

    Seker – Işığın Tanrıçası ve yeraltından başlayan öbür dünyaya giden ölülerin ruhlarının koruyucusudur.

    Sekhmet – Yıkım ve savaşın dişi aslan Tanrıçası.

    Selket – Akrep Tanrıçadır. Büyüleri vardır. Kötü ruhlu insanlara ölüm verir.

    Serapis – Yer altı dünyasının ve güneşin Helenistik Tanrısı.

    Seshat – Ölçüm ve Yazma Tanrıçası.

    Seth – Eski dönemlerde fırtına, gök ve gök gürültüsü Tanrısı. Kötü güçlerin etkisi altına giren Seth, kardeşi Osiris’i öldürdü ve Mısır’a sahip olmak istedi. Ama İsis, dağılmış parçalarından Osiris’i canlandırdı, ondan bir çocuk sahibi oldu. Oğulları Horus, Seth’i yenip babasının intikamını aldı ve Mısır’ın başına geçti. Osiris’e karşı çıktıktan sonra şeytani Tanrı olarak anılmaya başlamıştır.

    Shu – Rüzgar ve havanın Tanrısı. Mut ve Geb’in babası. Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır.

    Sobek – Timsahlar Tanrısı. Su Tanrısı olarak, aynı zamanda Nil’in yıllık taşmasını ve vadisinin gübrelenmesini sembolize etti.

    Tavaret – (Tauret) Hamile kadınlara göz kulak olan hipopotam Tanrıçasıdır.

    Tefnut – Nem ve bulutların Tanrıçasıdır. Nut ve Geb’in annesi. Bazı metinlerde kardeşi Şu ile beraber, Güneş’in doğuşundan itibaren gökyüzünü taşır.

    Thoth – Bilgeliğin Tanrısı. Yazma, Akıl ve Ay Tanrısı özelliği ile anılmıştır. İbiş kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve her şeyi kaydettiği parşömenler vardır. Hiyerogliflerin ve simyanın onun insanlığa armağanı olduğu söylenir. Yunan Tanrısı Hermes ile özdeşleştirilmiştir. Bir görüşe göre, Tarot kelimesi de Thoth’un adından türemiştir.

    Uneg – Mısırlıların tarım Tanrısı

    Unut – Kuş beyinli Tanrıça olarak anılmıştır.

    Wepwawet – Eski Mısır’da çakal başlı savaş ve cenaze tanrısı. Asyut (Siut) bölgesinde Mezarlık Tanrısı olarak tapınılırdı. Yunanlar ona Ophois derlerdi.

    Wosyet – Eski Mısır’da gençlerin koruyucusu olarak bilinen Tanrıça.

    Zenenet– Hermonthis’in Tanrıçası.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gezizekalı

    Sadece Yunan Mitolojisi yoktur tabiiki.



    Mısır Mitolojisi ve Tanrılar

    Mısır mitolojisi diğer ulusların mitolojilerinden belirgin çizgilerle ayrılmaktadır. Bizim mantık anlayışımızla Mısır mitolojisini anlamak imkansızdır. Burada her şey sembollerle ifade edilmiştir. Mısır mitolojisinin temelinin olaylar değil, olayların arkasına saklanmış felsefi düşünceler oluşturmaktadır.

    Eski Mısırlılar büyüye ve büyücülere çok inanırlardı. Bazen büyücüleri tanrılarla bir tuttukları da oluyordu. Büyüler onlara göre son derece doğal olaylardı. Mitolojide de büyüler kendi yerlerini almıştı. Mısır Mitolojisi’nde geçen öyküye göre, babası Güneş tanrısı Osiris’i öldüren Seth’den öç almak isteyen Horus’un gözü, kavga sırasında aynı zamanda amcası olan karanlıklar ve kötülükler tanrısı Seth tarafından parçalanır. Bilimlerin ve tıbbın kurucusu olan Toth parçaları toplar ve gözü eski haline getirir. Ancak 1/64′lük parçası eksiktir ve bu parça Toth’un büyü ve sihir gücü tarafından tamamlanır. Daha sonra Horus’un bu gözünü simgeleyen hiyeroglif resim, uzak görüşlülüğün, beden dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın simgesi olarak, gemi, araba mumya, vazo gibi nazardan korunması gereken gereçlerin üzerine çizilmeye başlanmıştır.

    OSİRİS EFSANESİ

    Osiris Mısır kültünde, en önemli tanrılardan biridir. Tanrıça İsis’in hem kocası, hem kardeşi. Horus’un ise babasıdır. Osiris bu dünyanın kural koyucusudur. Aynı zamanda tarımın ve bereketin simgesidir.

    Mitolojiye göre insanlar Osiris’i severler. Koyduğu kuralları severek yerine getirirler. Kardeşi Seth onun bu başarısını kıskanır.Seth Osiris’ten kurtulmak için bir plan yapar. Kardeşinin ölçülerine uygun bir tabut yaptırır. Bir şölen düzenler ve Osiris’i de o şölene davet eder. Şölenin en sonunda önceden yaptırdığı tabutu çıkararak bu tabutun kime uyarsa ona verileceğini söyler. Herkes dener ve tabut sadece Osiris’e uyar. Bunun üzerine Seth hemen tabutun kapağını kapatır ve Osiris’in içinde oldugu tabutu Nil’e atar.
    Osiris
    Osiris’in karısı İsis kocasını aramaya başlar. Sonunda tabutunu bulur ve onu da alıp Mısır’a döner. Cenaze töreni yapmak için tabutu bir bataklığa saklar. Seth avdan dönerken tabutu bulur ve çok sinirlenir. Osiris’in vücudunu tabuttan çıkarıp parçalara böler ve Mısır’ın çeşitli yerlerine dağıtır.

    İsis bu parçaları teker teker bulur. Bir parçası eksiktir. Buna rağmen sihir ve büyü gücünü kullanarak dağılmış parçalarından Osiris’i canlandırır. İsis ve Osiris’in Horus adında bir çocukları olur. Horus büyüyünce Seth’e savaş açar. Bu savaşın sonuçları çeşitli şekillerde anlatılmaktadır.

    Bu savaşın sonucunda Osiris – yer altı dünyasının kralı, Horus yaşamın kralı, Seth ise şeytanlık ve kötülüğün kralı olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

    Mısır’da Kral (Firavun), bir Tanrıdır ve ülkenin diğer tanrıları ile arkadaşlık edebilir. Mısır firavunları çoğunlukla zorba, baskıcı, savaşçı ve acımasız kişilerdir. MÖ 14. yüzyılda başa geçmiş olan IV. Amenofis tek bir yaratıcıya inanılması gerektiğini savunmuş ve bu yüzden Amen rahipleri tarafından öldürülmüştür. Mısır’ın ilahi hükümetleri daimi ve değişmez niteliktedir. Bu bağlamda en üstün Mısır tanrısının Güneş Tanrısı Ra olduğu düşünülür. Mısır’ın arkaik dönemine baktığımızda farklı yerlerde farklı tanrıların önem kazanmış oldukları görülmektedir. Heliopolis’de Ra, Memfis’de Ptah , Busiris’de Osiris önemli tanrılar arasındadır. Mısırlılar için ölüm diye bir şey yoktur. Devamlı olarak Osiris’ten (yarı-ölüm) Horus’a (yarı-yaşam) ve sonra tekrar Osiris’e bir geçiş yaşanır. Bu yüzden Mısırlılar öldüklerinde tanrı-krallarını mumyalarlar ve onlara günlük hayatta lazım olacak gıda ve içecek sağlarlar

    Ailuros – Antik Mısır’da kedi tanrıça. Bastet olarak da biliniyordu. Uzunca bir süre Mısır’da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis’in ve Ra’nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.

    Mısır Tanrı(ça)ları;

    Aker – Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumlu Tanrı.

    Akeru – Aker’in yardımcılığını yapan Tanrılar Grubuna verilen genel ad.

    Amathaunta – Mısır mitolojisine göre, Deniz Tanrıçası.

    Am-heh – Mısır mitolojisinde karma Tanry. Yeraltı Dünyasının Tanrısı.

    Ammut – Ölümsüz yasama layık olmayanın kalbini yiyen canavar.

    Amon – Hermopolis rahiplerine göre Yaratıcı Tanrı.

    Amon-Ra – Amon’in rahipleri tarafından karma birleşik Tanrı. Amon-Ra bir Boğa olarak resmedilirdi.

    Amset – Horus’un oğlu. Ölülerin karaciğerinin koruyucusudur ve Tanrıça İsis tarafından korunur.

    Anubis – (Anpu) Ölüleri koruyan ve yücelten Tanrıça. Çakal başlıdır. Piramit metinlerinde, Anubis Ra’nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Osiris yada Seth ile ilişkilendirilir. Anubis Osiris’in ölümünden sonra onun vücudunun korunması işini üstlenir.

    Anuket – (Anqet) Soğuk su dağıtıcısı.

    Apis – Verimlilik Tanrısıdır. Güneş diski ve uraeusserpentten oluşan boğa tacıyla betimlenmiştir. Kutsal Apis boğası, Memphis’te bulunurdu ve Serapum’da büyük bir kitle halinde Apis boğalarının mezarı bulunuyor.

    Bastet – (Bast) Kedilerin koruyucusu olan Tanrıça. Uzunca bir süre Mısır’da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis’in ve Ra’nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.

    Bes – Müzik, dans ve iyi yemek gibi aile zevklerinin Tanrısı olarak sayılır. Ayrıca çocukların eğlendiricisi ve koruyucusudur. Sakallı, vahşi görünümlü komik bir cüce olarak ve yuvarlak bir yüzle resmedilmiştir.

    Buto – Aşağı Mısır’ın Kobra Tanrıçası.

    Duamutef – Horus’un oğlu. Ölünün midesinin koruyucusudur ve Tanrıça Neith tarafından korunur.

    Edjo – Yılan Tanrıça, Aşağı Mısır’ın sembolü ve koruyucusu.

    Geb – Yeryüzünün Tanrısı. Gökyüzünün eşi. Kutsal hayvanı kazlardı. Erkek olan Geb Mısır toprağını , daha genel olarak da yeryüzünü temsil eder.

    Hapi – (Hapy) Horus’un oğlu. Ölülerin ciğerlerinin koruyucusudur ve Tanrıça Nephthys tarafından korunur. Hapi ismi farklı hiyerogliflerle ifade edilmişti; çoğunlukla ama her zaman olmamak kaidesiyle Nil Nehrinin Tanrısının ismiydi. Hapi, tacı zambaklardan (yukarı Nil) veya papirüs bitkilerinden (Aşağı Nil) yapılmış şişman bir adama benzetilmiştir.

    Har-nedj- itef – Horusun bir görünümü. Ölümün koruyucusu.

    Harpocrates – Osiris’le İsis’in oğlu. Emzirilen küçük bir çocuk. Parmak emen genç bir oğlan olarak gösterilmiştir.

    Hatmehit – Balık Tanrıça.

    Hator – (Hathor) Mısır’ın çok eski bir gökyüzü Tanrıçası Tanrıçasıdır. İnek Tanrıçadır. İnek başı ile sembolize edilirdi. Sık sık İsis’le eşdeğer tutulmuştur. Hator Edfu’da Horus’un partneri olarak tapılmıştır. Aşk, müzik ve gülmenin Tanrıçası olarak düşünülmektedir.

    Hauhet – Ölçülemeyen Sonsuzluğun Tanrıçası. Çoğunlukla bir kurbağa gibi yada kurbağa kafalı bir kadın gibi resmedilirdi.

    Heh – Sonsuzluğu temsil eden Tanrılardan. Bir kurbağa yada kurbağa kafalı bir adam gibi resmedilirdi.

    Hemen – Şahin Tanrı.

    Hemsut – Kader Tanrıçası.

    Heqet – Hermopolis’teki 8 Tanrıdan biri.

    Heru-ra-ha – Horus ve Ra’ya şükretmeyi sembolize eden karma bir Tanrı.

    Hike – Doğaüstü güçlerin Tanrısı.

    Horus – Osiris’le İsis’in oğlu. Cennetin hükümdarı, yeryüzünün kralı ve kutsal şahin olarak kabul edilir. Horus’un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri piramit yazılarında belirtiliyor.

    Imhotep – Hekimlik Tanrısı. Djoser’in veziri, sonra Ptah’in oğlu gibi ibadet edilmiştir.

    İsis – Mısır’ın en büyük Tanrıçası. Simgesi, Sirius yıldızıdır. Sanat Tanrıçasıdır. Osiris’in dulluğunun ve şiirin Tanrıçası olarak bilinmektedir. Kutsal hayvanı kobra yılanıdır. İsis’in Mısır halkı tarafından reankarnasyonla Cleopatra’nın içinde yaşadığına inanılmıştı.

    Khepri – (Khepare) Heliopolitan inancında yaratıcı Tanrı. Atum ve Ra ile karışmıştır. Yükselen günesin böcek Tanrısı.

    Khnemu – Su baskını ve Nil’in iri Tanrısı.

    Khnum – (Khnemu) Yaratıcı Tanrılardan biri. Bir çömlekçi ustalığıyla, çamura biçim verip insanı yaratıyordu.

    Khons – (Khonsu) Ay Tanrısı. Theban’da tapılmıştır.

    Maat – (Ma’at) Gerçek ve Hukukun Tanrıçası.

    Mefetseger – Krallar Vadisi’nin Tanrıçası.

    Min – Erkek Bereket Tanrısı. Ona güç ve iktidar Tanrısı da denilmektedir.

    Month – (Montu) Savaş Tanrısı. Mısır’da tapılmıştır.

    Mut – Amon’in eşi ve Theban’ın ana Tanrıçası. Akbaba başlıdır.

    Nefertem – Nilüfer çiçeğinin Memphis Tanrıçası.

    Neith – Eski bir savaş ve dokuma Tanrıçası.

    Nekhebet – Yukarı Mısır’daki Akbaba Tanrıçası.

    Nephthys – Ölülerin özel koruyucu Tanrıçası. Seth’in eşi ve Isis’in kız kardeşi.

    Neter’ler – Mısır yazılı belgelerinde, Tufan’dan sonra ülkeyi yönettiği söylenen “yarı Tanrı” varlıklar.

    Nun – Kainat’ın yaratıldığı ilk suların Tanrısı.

    Nut – Gökyüzü Tanrıçası. Osiris ve Isis’in annesi ve gökyüzü Tanrıçası. Gökyüzü olarak dünyanın üzerinde kemer gibi uzanmıştır.

    Onuris – Savaşçı ve Abidos’un gökyüzü Tanrısı.

    Osiris – Mısır kültünde, en önemli Tanrılardan biri. Ölülerin Tanrısı, ölümsüz yaşam için diriliş Tanrısı, kural koyucu, koruyucu, ölülerin yargıcı. Gökyüzünde, Orion takımyıldızının onu simgelediği düşünülürdü.

    Ptah – Mısır panteonunda en eski ve en büyük “Yaratıcı Tanrı”. Cennetleri ve dünyayı yaratmakla sorumlu. Memphis’in mumya yaratma Tanrısı. Mimari, mühendislik ve “yapı bilimi” ile özdeşleştirilir. İnsan başlı bir Tanrıdır.

    Qebsenuef – (Qebehsenuef) Horus’un oğlu. Ölülerin bağırsaklarının koruyucusudur ve Tanrıça Selket tarafından korunurdu.

    Qetesh – Aşkın ve güzelliğin Tanrıçası. Aynı zamanda doğa Tanrıçası olarak da tanınmaktaydı.

    Ra – Hermopolis güneş Tanrısı. Atmaca kafalı bir insan olarak temsil edildi.

    Satet – Nil suyu ve bereket Tanrıçası.

    Seker – Işığın Tanrıçası ve yeraltından başlayan öbür dünyaya giden ölülerin ruhlarının koruyucusudur.

    Sekhmet – Yıkım ve savaşın dişi aslan Tanrıçası.

    Selket – Akrep Tanrıçadır. Büyüleri vardır. Kötü ruhlu insanlara ölüm verir.

    Serapis – Yer altı dünyasının ve güneşin Helenistik Tanrısı.

    Seshat – Ölçüm ve Yazma Tanrıçası.

    Seth – Eski dönemlerde fırtına, gök ve gök gürültüsü Tanrısı. Kötü güçlerin etkisi altına giren Seth, kardeşi Osiris’i öldürdü ve Mısır’a sahip olmak istedi. Ama İsis, dağılmış parçalarından Osiris’i canlandırdı, ondan bir çocuk sahibi oldu. Oğulları Horus, Seth’i yenip babasının intikamını aldı ve Mısır’ın başına geçti. Osiris’e karşı çıktıktan sonra şeytani Tanrı olarak anılmaya başlamıştır.

    Shu – Rüzgar ve havanın Tanrısı. Mut ve Geb’in babası. Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır.

    Sobek – Timsahlar Tanrısı. Su Tanrısı olarak, aynı zamanda Nil’in yıllık taşmasını ve vadisinin gübrelenmesini sembolize etti.

    Tavaret – (Tauret) Hamile kadınlara göz kulak olan hipopotam Tanrıçasıdır.

    Tefnut – Nem ve bulutların Tanrıçasıdır. Nut ve Geb’in annesi. Bazı metinlerde kardeşi Şu ile beraber, Güneş’in doğuşundan itibaren gökyüzünü taşır.

    Thoth – Bilgeliğin Tanrısı. Yazma, Akıl ve Ay Tanrısı özelliği ile anılmıştır. İbiş kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve her şeyi kaydettiği parşömenler vardır. Hiyerogliflerin ve simyanın onun insanlığa armağanı olduğu söylenir. Yunan Tanrısı Hermes ile özdeşleştirilmiştir. Bir görüşe göre, Tarot kelimesi de Thoth’un adından türemiştir.

    Uneg – Mısırlıların tarım Tanrısı

    Unut – Kuş beyinli Tanrıça olarak anılmıştır.

    Wepwawet – Eski Mısır’da çakal başlı savaş ve cenaze tanrısı. Asyut (Siut) bölgesinde Mezarlık Tanrısı olarak tapınılırdı. Yunanlar ona Ophois derlerdi.

    Wosyet – Eski Mısır’da gençlerin koruyucusu olarak bilinen Tanrıça.

    Zenenet– Hermonthis’in Tanrıçası.

    Alıntıları Göster
    Japon Mitolojisi ve Tanrılar

    Japon mitolojisine göre birbiriyle hem kardeş, hem karı-koca olan Gök (İnazagi) ile Yeryüzü (İnazami) kaostan ayrıştıktan sonra gökyüzünün yüzen köprüsünden, tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak, ilk kara parçalarını yaratırlar. Sonra bütün Japon adalarını ve diğer tabiat Tanrılarını doğururlar. Japonya'da 8 milyon ilah vardır. Dağ, ırmak, ateş, gök gürlemesi, fırtına, yağmur, vb. ilahlar dışında her meslek sahibinin de ayrı bir ilahı vardır.

    İnazagi ve İnazami ilk olarak Hiruko'yu doğururlar. Çocuk sakat olduğu için ondan iğrenir ve onu bir teknenin içine koyup sulara terk ederler. Yeni çocuklar doğurmaya başlarlar. Ateş Tanrısı Kagutsuchi doğar. İnazagi'nin sol gözünden Güneş Tanrıçası Amaterasu, sağ gözünden Ay Tanrısı Tsukiyomi, burnundan Fırtına Tanrısı Susanowa doğar.

    Güneş Tanrıçası Amaterasu mitolojide önemli bir yere sahiptir. İzanagi, Amaretasu'ya inci bir gerdanlık armağan etmiş ve ona Kami'lerin oturduğu Takamagahara'nın sorumluluğunu vermiştir. 'Kami' kelimesi üstün, yüce anlamına gelmekte olup Japon mitolojisinde Tanrılara verilen addır. Denizler Fırtına Tanrısı Susanowa'yun yönetimi altına girmişti. Susanowa kız kardeşi Amaterasu'nun sarayında taşkın davranışlarda bulunmuş ve bu nedenle cennetten kovulmuştu. Daha Susanowa'nun oğlu Okuni-Nushi bütün ülkenin Tanrısı olur. Amaterasu'nun torunu Ninigi ile ülkeyi paylaşır. Dinsel işlerin yönetiminden Okuni-Nushi, siyasal işlerden de Ninigi sorumlu olur.

    Ukemoçi no Kami Yiyecek Tanrıçasıdır. Yiyecek, Giyecek ve Barınak Tanrısı Tayuke okami ile birlikte anılır. Sukunahikona, dünyayı kurmak ve hastalıklarla vahşi hayvanlara karşı korunma çarelerini bulmak için Okuni-Nushi'ye yardım eden Cüce Tanrıdır. Amenouzume dansçıların koruyucu Tanrıçasıdır. İnari pirinç üretiminin koruyucu Tanrısıdır.

    Yedi Şans Tanrıları (Shichi Fukujin) mitolojide önemli yere sahipler. Ebisu balıkçıların ve tüccarların koruyucusudur. Daikoku zenginlik Tanrısı ve çiftçilerin koruyucusudur. Bişamon doğruların ve savaşçıların koruyucusudur. Fukurokucu saflığı ve bilgeliği, uzun yaşamı simgeler. Benten edebiyat, müzik, zenginlik ve dişilik Tanrıçasıdır. Hotei çocukların eşlik ettiği, neşe saçan, halinden memnun bir Tanrıdır. Jurojin uzun yaşam ve mutluluk Tanrısıdır.

    Fuji-Yama Dağı kutsal dağlar silsilesinin en önemlisidir. O-Ana-Mochi - bu kutsal dağlarda kriterlerin efendisidir. Gongen Japon mitolojisinin Dağ Tanrısıdır. Ruhu yeniden vücut bularak insanların içlerinde yaşar. Shinto inancına göre Buddha enkarnasyonudur. Dağ tırmanıcıları onun bilgeliğini ele geçirebileceklerine inanırlar.

    Japon mitolojisinde her yıl Tanrılar kutsal Izumo tapınağında bir araya gelip toplantı yaparlar. Orada insanların aşkla ilgili alın yazgısı belirlenir. Tanrılar hangi insanın hangisini sevmesi gerektiğine inanırlar. Uba ("yaşlı kadın, yağmur hemşire") mitolojide çam ağacının ruhudur. O ve kocası Jo ("sevgi") evlilikteki aşkı ve sadakati sembolize ederler.


    Japon Tanrı(ça)ları;

    Aizen-Myoo - (Aizen Myo'o) Japon mitolojisinde aşk Tanrısı, genel olarak şarkıcılar ve müzisyenler ona tapardı. Saçlarının arasında bir aslan kafası bulunmasının yanı sıra, üçüncü bir gözü bulunurdu ki bu diğer gözlerinin üstünde ve ortadaydı.

    Ajari Joan - Hakkotsu-San ("İskelet Dağ") dağından Japon rahibi.

    Aji-Shiki - Genç Japon Tanrısı.

    Aji-Suki- Taka-Hi- Kone - Yıldırımların ve gök gürültüsünün Tanrısı. Onu tıpkı bir çocuk gibi susturmak için diğer Tanrılar bir merdivende bir aşağı bir yukarı taşırlar. Bu da yıldırımların yaklaşan ve uzaklaşan seslerini açıklamakta kullanılır.

    Ama-No- Minaka- Nushi - Cehennem ve aynı zamanda Kutup Yıldızının Tanrısı.

    Amaterasu - (Ama Terasu) Shinto inancına göre Güneş Tanrıçası.

    Amatsu- Kami - Dünyanın yüzeyinden yukarıda yaşayan cennetin Tanrıları. Onlar görevleri itibariyle cennetle ilişkilidirler ve ölümsüzdürler. Amutsu-Kami Kunitsu-Kami'nin aksine yukarılarda yaşar.

    Ama-Tsu- Mara - Shinto inancına göre Demircilerin Tanrısı. Cyclops'a benzer bir şekilde resmedilirdi.

    Amatsu Mikaboshi - Kötülüğün ve karanlık güçlerin Tanrısı. İsmi "Gökyüzünün Heybetli Yıldızı" anlamına gelmektedir.

    Ame-No-Kagase-Wo - Japon astronomi Tanrısı.

    Ame-No-Mi- Kumari - (Ame-No-Mi-Kumari-no-Kami) Shinto inancına göre suyun Tanrıçası.

    Ame-No-Oshido-Mimi - Tanrıça Amaterasu'nun oğlu. O kendisine edilen yeryüzünün yöneticisi olma teklifini geri çevirmişti.

    Amida - (Amida-Nyorai) Ölüm Tanrısı. Kimler inançlıysa onları ölümlerinin anında dönüştürürdü. Krallığı çok güzeldi, ambrosia ağaçları, hafiften esen yeller ve kuşlarla doluydu.

    No-Tanabata-Hime - Japon dokumacılarının astral Tanrıçası.

    Anan - Buddha'nın kuzeni, arkadaşı ve yakın bir yandaşı. Japonya'da ölümsüz olduğuna inanılırdı. Hindu mitolojisinde Ananda adını almıştır.

    Anshitsu - Yalnız yaşayan Japon Budist rahiplerinin inzivaya çekildikleri yer.

    Ashuku-Nyorai - Japon evren bilimine göre yer küresinin bir elementi. Bu elementin gösteri yapmak için insanlarda bir güç uyandırdığına inanılmıştır. Aynı 'Kımıldamayan Buddha' adını almıştır.

    Bakemono - Karanlık güçlerin çılgın ruhları. Bu terim kappa, mono-no-ke (şeytani ruhlar), oni, ten-gu, ve yamanba yahut yama-ubu (dağ büyücüleri) gibi çeşitli ruhları kapsamaktadır.

    Baku - "Rüyaları yiyen" olarak bilinen bir "iyi ruh". Kendisinden yardım dilenenlerin kabusları yiyerek iyi şans getirdiğine inanılırdı. Aslan kafalı, kaplan bacaklı ve at gibi bir vücudu olan bir yaratık şeklinde resmedilirdi.

    Benkei - Japon mitolojisinde efsaneleşmiş bir savaşçı ve kılıç ustası.

    Benten - (Benzai-Ten, Benzai-tennyo) Aşk, sanat, bilgelik, şiir, iyi şans ve suyun Tanrıçası. Bir ejderhaya binmiş güzel bir kadın olarak görünen Benten'in sekiz elinde bir kılıç, bir mücevher, bir yay, bir ok, bir tekerlek ve bir anahtar tutar, kalan diğer iki eli ile de dua ederdi.

    Benzai-Ten - (Benzaiten) Japon dil, akıl, bilgi, iyi talih ve su Tanrıçası.

    Bimbogami - (Bimbo-Gami) Yoksulluk Tanrısı. Onu defetmek için ayinler yapılırdı.

    Binzuru-Sonja - Hastalıkların iyileşmesini sağlayan ve iyimserlik Tanrısı.

    Bishamon - (Bishamon-ten) Savaş Tanrısı, yasaların adaletli ve koruyucu savunucusu. Shichi Fukujin'lerden biridir. Her yanı zırhlarla kaplı, şeytanların yanında ve elinde bir mızrakla resmedilir.

    Bosatsu - Buddha'nın geçmiş, gelecek yahut şimdiki zamandaki görünümü.

    Butsu - Japonya'da Buddha'ya verilen adlardan biri.

    Butsudan - Japon'ların evlerinde Tanrılara çiçek ve yiyecekler sunarak onlara taptıkları ve dua ettikleri köşeler.

    Butsudo - Budizm için kullanılan bir Japon kelimesi. 'Buddha'nın Yolu' anlamına gelmektedir.

    Cennet köprüsü - Hareketli bir köprü cennetten Takachihi dağlarının üzerine uzanır. Buradan yer yüzüne ulaşılabilir. Köprü onun koruyucu Patikalar Tanrısı ile evlenen dans Tanrıçası Uzume'ye benzetilmiştir.

    Centipede - Dağ büyüklüğünde, korkunç, insan etiyle beslenen bir canavar. Biwa gölünün yanındaki dağlarda yaşarmış. Gölün Ejder kralı Hidesato adlı kahramandan onu öldürmesini istemiş. Kahraman canavarın beynine bir ok saplayarak onu öldürmüş. Ejder kral teşekkür ifadesi olarak kahramana sihirli pirinç torbasını vermiş. Bu pirinç torbasındaki yiyecek hiçbir zaman bitmemiş ve kahramanın bütün sülalesini doyurmuş.

    Chien-shin - Belirli bir coğrafi bölgeyle beraber düşünülen ve bu bölgedeki yaşamı koruyan bir Tanrı.

    Chimata-no- kami - Kavşakların, anayolların ve patikaların Tanrısı.

    Chujo Hime - Tanrıça Kannon'un vücudunda canlandığına inanılan bir Japon rahibesi. Nakış işlemesini icat etmiştir.

    Chup-Kamui - Ainu şehrinin güneş Tanrıçası.

    Daibosatsu - (Dai Bosatsu) Son enkarnasyonundaki Büyük bodhisattva yahut Buddha.

    Daikoku - (Daikoko-tenn) Zenginliğin, toprağın ve çiftçilerin Tanrısı. İki patates torbasının yanında oturan mutlu, dev gibi bir adam olarak resmedilirdi ve omzunda mücevherler dolu bir çuval taşırdı.

    Dainichi - Budizm'de bilgelik ve saflıkla özdeşleştirilen yüce ruh.

    Dainichi-Nyorai - Japon evren biliminde bodhisattva Dainichi için kullanılan ad. Ayrıca 'Büyük Güneş Buddha' şeklinde de ifade edilmiştir.

    Dosojin - Yolların Tanrısı.

    Dozoku-shin - Dozoku grubuna ait eski bir kami. Dozoku grubu bir ana soyun (honke) yan (bunke) soyudur. Dozoku-shin'e ibadet etmek ev halkından başlayarak yayılmıştır.

    Ebisu - Deniz zenginliklerinin, balıkların ve balıkçıların Tanrısı ve koruyucusu. Bir oltayla balık tutarken resmedilirdi.

    Ekibiogami - Veba ve salgın hastalıkların Tanrısı.

    Ema - Japonların Tanrılara yaptıkları bağış veya kurban.

    Emma-o - (Emma-ten) Japon Budist inancına göre yeraltı Tanrısı. Ölülerin ruhlarını Buddha yasalarına göre yargılar ve cezalandırırdı.

    Fudo - (Fudo-Myoo) Ateş, bilgelik ve astroloji Tanrısı, insanların koruyucusu. Ateş tarafından sarılmış, bir elinde kılıç diğerinde ise bir ip taşıyan, çirkin, yaşlı bir adam olarak resmedilirdi.

    Fujin - (Ryobu) Shinto inancına göre rüzgar Tanrısı. Omzunda bir rüzgar çuvalı taşıyan, leopar derili, korkunç ve siyah bir şeytan olarak ortaya çıkardı.

    Fukurokuju - Shinto inancına göre, bilgelik, şans ve başarı Tanrısı.

    Funadama - Denizcileri ve balıkçıları koruduğuna inanılan deniz Tanrıçası.

    Futsu-Nushi- no-Kami - Yıldırım ve ateş Tanrısı, daha sonra Amaterasu 'nun bir generali ve savaş Tanrısı oldu.

    Gaki - Japonların "aç ruhlar " için kullandıkları ifade. Zen manastırlarında yemeğe başlamadan önce gaki için küçük bir yemek hazırlayıp sunmak geleneksel hal almıştır.

    Gakido - Japon kozmolojisinde 'Şeytan Yolu' veya acı çekilen arife dönemi.

    Gama - Yaşam süresini belirleyen Tanrı. Gizli bilgeliğin bütün sırlarının yazılı olduğu bir tomarı elinde tutar, bir katıra binmiş, neşeli, yaşlı bir adam gibi ortaya çıkardı.

    Gama-Sennin - Japon mitolojisinde iyi huylu bir bilge. Yanında her zaman bir kara kurbağası bulunur. O yılana dönüşebiliyor veya bazen yüzünü değiştirerek gençleşiyordu. O ölümsüzlüğün sırrını bulmuştu.

    Gekka-o - Evlilik Tanrısı. Aşıkların ayaklarını kırmızı ipekten bir iplikle birbirlerine bağlardı.

    Gongen - Japon dağ Tanrısı. Ruhu yeniden vücut bularak insanların içlerinde yaşar. Shinto inancına göre Buddha enkarnasyonudur. Dağ tırmanıcıları onun bilgeliğini ele geçirebileceklerine inanırlardı.

    Go-Shin Tai - Japon krallık mücevherleri. Bu kutsal sembol Amaterasu tarafından ilk Japon İmparatoruna verilmişti.

    Gozu-Tenno - Japon veba ve salgın hastalıklar Tanrısı.

    Hachiman - Savaş ve tarım Tanrısı ve Japon insanlarının kutsal koruyucusu.

    Haniyasu- hiko - Yeryüzü Tanrısı.

    Haya-Ji - Hortumların ve kasırgaların Tanrısı.

    Hiruko - Sabah güneşinin Tanrısı. Küçük çocukların sağlıklarını koruduğuna inanılırdı.

    Hoso-no- Kami - Çiçek hastalığı Tanrısı.

    Ida-Ten - Kanunların ve tapınakların Tanrısı. Genç, yakışıklı bir delikanlı şeklinde görülürdü.

    Ika-Zuchi- no-Kami - Shinto inancına göre yeraltında yaşayan bir grup şeytan. Gürültülerinin volkanik patlamalar ve depremler şeklinde kendini gösterdiğine inanılırdı.

    Iki-Ryo - Öfke ve hasetin ruhu.

    Inari - Hem dişi hem de erkek ilah, başakların ve tarımın Tanrı ve Tanrıçası.

    Isora - Sahillerin Tanrısı.

    Issunboshi - Japon mitolojisinde bir bilge veya rahip. Boyunun bir inç olduğu bilinirdi. O bir pirinç kasesini içine binip su yolculuğuna çıkarmış. İki habis ruhu iğne ile yendiği anlatılırdı.

    Izanagi - Japon mitolojisinde Gök yüzü Tanrısı. Japon mitolojisine göre birbiriyle hem kardeş hem karı-koca olan Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) kaostan ayrıştıktan gökyüzünün yüzen köprüsünden, tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak ilk kara parçalarını yaratırlar. Sonra bütün Japon adalarını ve diğer tabiat Tanrılarını doğururlar.

    Izanami - Japon mitolojisinde Yer Tanrıçası. Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) kaostan ayrıştıktan gökyüzünün yüzen köprüsünden, tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak ilk kara parçalarını yaratırlar. Sonra bütün Japon adalarını ve diğer tabiat Tanrılarını doğururlar.

    Jigami - 'Yer kami'. Batı Japonya'da kullanılmış, jinushigami veya tochigami benzeri bir terim.

    Jingo - Japon imparatoriçesi. Ojin Tenno ve Hachiman'in annesi.

    Jurojin - Japon Shinto inancına göre, uzun yaşam ve mutluluk Tanrısı. O yedi şans Tanrıları Shichi Fukujin'lerden biridir. Ona turna ve kaplumbağa eşlik eder. Beyaz geyiğin üzerinde, güler yüzlü ve sıcakkanlı yaşlı bir adam olarak resmedilirdi.

    Kagutsuchi - (Kagu-Tsuchi) Ateş Tanrısı, Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) nin oğlu.

    Kanayama-hiko - Japon madenlerin Tanrısı. Kanayama-hime'nin kocası.

    Kuruma - Budizm felsefesinin çekirdeğini oluşturan fikir. Budizm'e göre tekerlekler öküzün ayaklarını nasıl kullanırlarsa, acı da suçluları öyle kullanır.

    Magatama - Shinto geleneğinin kutsal taşları.

    Miyazu-Hime - Japon mitolojisinde hak Tanrıçası. Fırtına Tanrısı Susanowo onun kocasıdır. Ona Atsuta'da tapılmıştır.

    Musubi-no-Kami - Japon mitolojisinde aşk ve evlilik Tanrısı.

    Nai-no-Kami - Japon mitolojisinde deprem Tanrısı. Bu Tanrı Japon panteonunda yedinci yüzyılda ortaya çıkmıştır.

    Nakisawame - Japon mitolojisinde Tanrıça, Tanrı Izanagi karisinin ölümüne ağlarken onun gözyaşlarından oluşmuştu.

    Nyorai - Japon mitolojisinde Buddha'nın bütün görünümleri için kullanılan bir ifade.

    O-Ana-Mochi - Fuji-Yama Dağında "Kraterlerin Efendisi".

    Otohime - (Toyotama) "Parlak Mücevher". Japon Tanrıçası. Deniz Tanrısı Ryujin 'in güzel kızı. Hoori ile evlendi ve oğlunu doğurduktan sonra ejderhaya dönüştü. (bu onun babasının asıl şekliydi) Toyotama olarak da tanınmıştı.

    Raicho - Japon mitolojisinde yıldırım kuşu. Kargaya benzer ve korkunç sesler çıkarırdı. Bu yaratık çam ağaçlarında yaşardı.

    Raitaro - Yıldırım çocuk. Bir gün yoksul bir Japon köylüsü kuralık döneminde Buddha'ya yağmur için dua eder. Birden bire dışarıdan gök gürültüsü ve yağmur sesleri duyulur. Bimbo adındaki bu fakir köylü olup biteni görmek için dışarıya çıkar. Ve otların üzerinde yatmış küçük bir çocuk görür. Bimbo ve karısı çocuğu evlatlığa kabul ederler ve ona Raitaro ("Yıldırım çocuk") ismini verirler. Raitaro daha sonra istediği zaman yağmur bulutlarını çağırır ve yağmur yağdırır. Böylece Bimbo zengin olur. 18 yaşına geldiğinde Raitaro köylülere onu büyüttükleri için teşekkür eder, beyaz bir ejdere dönüşür ve ortalıktan kaybolur.

    Ryujin - (Rinjin) "Parlak varlık". Japon mitolojisinde denizlerin ejder Tanrısı. Ryujin Ryugu'da doğmuştu. Sarayı denizin derinliklerindeydi. Kızı Otohime (Toyo-Tame) prens Hoori ile evlenmişti. Deniz kralının büyük bir ağzı olduğu söylenirdi. Kaplumbağalar onun haberciliğini üstlenmişlerdi.

    Sae-no-Kami - Köprüleri koruyan Tanrı grubuna verilen genel ad.

    Sazan Balığı - Japonya ve Kore'de gençlik, yiğitlik, azim, kuvvet, kendini savunma sembolü. Japon mitolojisine göre onlar dokuz fit uzunluğundaki Biwa gölünün içinde yaşayan bir sazan balığının içinde yaşamaktadırlar.

    Shotoku - Siddharta'nın reankarnasyonu olduğuna inanıldığı için saygı ve tapınım gören bir Japon prensi.

    Susanowa - (Susanoto) Fırtına Tanrısı. Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) in oğlu. Güneş Tanrıçası Amaterasu'nun kardeşi. Denizler Fırtına Tanrısı Susanoo'yun yönetimi altına girmişti. Susanoo kız kardeşi Amaterasu'nun sarayında taşkın davranışlarda bulunmuş ve bu nedenle cennetten kovulmuştu. Daha Susanowa'nun oğlu Okuni-Nushi bütün ülkenin Tanrısı olur. Amaterasu'nun torunu Ninigi ile ülkeyi paylaşır. Dinsel işlerin yönetiminden Okuni-Nushi, siyasal işlerden de Ninigi sorumlu olur.

    Taishaku - Japon mitolojisinde Hindu Tanrısı Indra'ya verilen ad.

    Tanrıların toplantısı - Japon mitolojisinde her yıl Tanrılar kutsal Izumo tapınağında bir araya gelirler. Orada insanların aşkla alın yazgısı belirlenir. Tanrılar kimin kimi sevmesi gerektiğini belirlerler.

    Tenjin - Bilgi, eğitim ve hattatlık Tanrısı. İnsanlara kendi dillerinde yazmayı öğretmişti.

    Toyo-Uke-Bime - Tarım ve besin Tanrıçası.

    Uba - Uba ("yaşlı kadın, yağmur hemşire") mitolojide çam ağacının ruhu. O ve kocası Jo ("sevgi") evlilikteki aşkı ve sadakati sembolize ederler.

    Uwibami - Japon mitolojisinde dev bir canavar yılan. Gök yüzünde uçar, at sırtında giden kişilerin üzerine saldırırmış. Kahraman Yegara-no-Heida tarafından öldürülmüştü.

    Yabune - Eski bir ev Tanrısı.

    Yomi-no-kuni - Japon Shinto inancına göre bu kapısını korkunç bir bekçinin beklediği yer altı dünyasıydı.

    Yuki-Onna - 'Bayan Kar'. Japon mitolojisinin kar kraliçesi veya kış ruhu. Bazen dünyaya inen insan görünümü alır, bazense beyaz sis bulutlarının arkasında görünmez olurdu.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gezizekalı

    Japon Mitolojisi ve Tanrılar

    Japon mitolojisine göre birbiriyle hem kardeş, hem karı-koca olan Gök (İnazagi) ile Yeryüzü (İnazami) kaostan ayrıştıktan sonra gökyüzünün yüzen köprüsünden, tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak, ilk kara parçalarını yaratırlar. Sonra bütün Japon adalarını ve diğer tabiat Tanrılarını doğururlar. Japonya'da 8 milyon ilah vardır. Dağ, ırmak, ateş, gök gürlemesi, fırtına, yağmur, vb. ilahlar dışında her meslek sahibinin de ayrı bir ilahı vardır.

    İnazagi ve İnazami ilk olarak Hiruko'yu doğururlar. Çocuk sakat olduğu için ondan iğrenir ve onu bir teknenin içine koyup sulara terk ederler. Yeni çocuklar doğurmaya başlarlar. Ateş Tanrısı Kagutsuchi doğar. İnazagi'nin sol gözünden Güneş Tanrıçası Amaterasu, sağ gözünden Ay Tanrısı Tsukiyomi, burnundan Fırtına Tanrısı Susanowa doğar.

    Güneş Tanrıçası Amaterasu mitolojide önemli bir yere sahiptir. İzanagi, Amaretasu'ya inci bir gerdanlık armağan etmiş ve ona Kami'lerin oturduğu Takamagahara'nın sorumluluğunu vermiştir. 'Kami' kelimesi üstün, yüce anlamına gelmekte olup Japon mitolojisinde Tanrılara verilen addır. Denizler Fırtına Tanrısı Susanowa'yun yönetimi altına girmişti. Susanowa kız kardeşi Amaterasu'nun sarayında taşkın davranışlarda bulunmuş ve bu nedenle cennetten kovulmuştu. Daha Susanowa'nun oğlu Okuni-Nushi bütün ülkenin Tanrısı olur. Amaterasu'nun torunu Ninigi ile ülkeyi paylaşır. Dinsel işlerin yönetiminden Okuni-Nushi, siyasal işlerden de Ninigi sorumlu olur.

    Ukemoçi no Kami Yiyecek Tanrıçasıdır. Yiyecek, Giyecek ve Barınak Tanrısı Tayuke okami ile birlikte anılır. Sukunahikona, dünyayı kurmak ve hastalıklarla vahşi hayvanlara karşı korunma çarelerini bulmak için Okuni-Nushi'ye yardım eden Cüce Tanrıdır. Amenouzume dansçıların koruyucu Tanrıçasıdır. İnari pirinç üretiminin koruyucu Tanrısıdır.

    Yedi Şans Tanrıları (Shichi Fukujin) mitolojide önemli yere sahipler. Ebisu balıkçıların ve tüccarların koruyucusudur. Daikoku zenginlik Tanrısı ve çiftçilerin koruyucusudur. Bişamon doğruların ve savaşçıların koruyucusudur. Fukurokucu saflığı ve bilgeliği, uzun yaşamı simgeler. Benten edebiyat, müzik, zenginlik ve dişilik Tanrıçasıdır. Hotei çocukların eşlik ettiği, neşe saçan, halinden memnun bir Tanrıdır. Jurojin uzun yaşam ve mutluluk Tanrısıdır.

    Fuji-Yama Dağı kutsal dağlar silsilesinin en önemlisidir. O-Ana-Mochi - bu kutsal dağlarda kriterlerin efendisidir. Gongen Japon mitolojisinin Dağ Tanrısıdır. Ruhu yeniden vücut bularak insanların içlerinde yaşar. Shinto inancına göre Buddha enkarnasyonudur. Dağ tırmanıcıları onun bilgeliğini ele geçirebileceklerine inanırlar.

    Japon mitolojisinde her yıl Tanrılar kutsal Izumo tapınağında bir araya gelip toplantı yaparlar. Orada insanların aşkla ilgili alın yazgısı belirlenir. Tanrılar hangi insanın hangisini sevmesi gerektiğine inanırlar. Uba ("yaşlı kadın, yağmur hemşire") mitolojide çam ağacının ruhudur. O ve kocası Jo ("sevgi") evlilikteki aşkı ve sadakati sembolize ederler.


    Japon Tanrı(ça)ları;

    Aizen-Myoo - (Aizen Myo'o) Japon mitolojisinde aşk Tanrısı, genel olarak şarkıcılar ve müzisyenler ona tapardı. Saçlarının arasında bir aslan kafası bulunmasının yanı sıra, üçüncü bir gözü bulunurdu ki bu diğer gözlerinin üstünde ve ortadaydı.

    Ajari Joan - Hakkotsu-San ("İskelet Dağ") dağından Japon rahibi.

    Aji-Shiki - Genç Japon Tanrısı.

    Aji-Suki- Taka-Hi- Kone - Yıldırımların ve gök gürültüsünün Tanrısı. Onu tıpkı bir çocuk gibi susturmak için diğer Tanrılar bir merdivende bir aşağı bir yukarı taşırlar. Bu da yıldırımların yaklaşan ve uzaklaşan seslerini açıklamakta kullanılır.

    Ama-No- Minaka- Nushi - Cehennem ve aynı zamanda Kutup Yıldızının Tanrısı.

    Amaterasu - (Ama Terasu) Shinto inancına göre Güneş Tanrıçası.

    Amatsu- Kami - Dünyanın yüzeyinden yukarıda yaşayan cennetin Tanrıları. Onlar görevleri itibariyle cennetle ilişkilidirler ve ölümsüzdürler. Amutsu-Kami Kunitsu-Kami'nin aksine yukarılarda yaşar.

    Ama-Tsu- Mara - Shinto inancına göre Demircilerin Tanrısı. Cyclops'a benzer bir şekilde resmedilirdi.

    Amatsu Mikaboshi - Kötülüğün ve karanlık güçlerin Tanrısı. İsmi "Gökyüzünün Heybetli Yıldızı" anlamına gelmektedir.

    Ame-No-Kagase-Wo - Japon astronomi Tanrısı.

    Ame-No-Mi- Kumari - (Ame-No-Mi-Kumari-no-Kami) Shinto inancına göre suyun Tanrıçası.

    Ame-No-Oshido-Mimi - Tanrıça Amaterasu'nun oğlu. O kendisine edilen yeryüzünün yöneticisi olma teklifini geri çevirmişti.

    Amida - (Amida-Nyorai) Ölüm Tanrısı. Kimler inançlıysa onları ölümlerinin anında dönüştürürdü. Krallığı çok güzeldi, ambrosia ağaçları, hafiften esen yeller ve kuşlarla doluydu.

    No-Tanabata-Hime - Japon dokumacılarının astral Tanrıçası.

    Anan - Buddha'nın kuzeni, arkadaşı ve yakın bir yandaşı. Japonya'da ölümsüz olduğuna inanılırdı. Hindu mitolojisinde Ananda adını almıştır.

    Anshitsu - Yalnız yaşayan Japon Budist rahiplerinin inzivaya çekildikleri yer.

    Ashuku-Nyorai - Japon evren bilimine göre yer küresinin bir elementi. Bu elementin gösteri yapmak için insanlarda bir güç uyandırdığına inanılmıştır. Aynı 'Kımıldamayan Buddha' adını almıştır.

    Bakemono - Karanlık güçlerin çılgın ruhları. Bu terim kappa, mono-no-ke (şeytani ruhlar), oni, ten-gu, ve yamanba yahut yama-ubu (dağ büyücüleri) gibi çeşitli ruhları kapsamaktadır.

    Baku - "Rüyaları yiyen" olarak bilinen bir "iyi ruh". Kendisinden yardım dilenenlerin kabusları yiyerek iyi şans getirdiğine inanılırdı. Aslan kafalı, kaplan bacaklı ve at gibi bir vücudu olan bir yaratık şeklinde resmedilirdi.

    Benkei - Japon mitolojisinde efsaneleşmiş bir savaşçı ve kılıç ustası.

    Benten - (Benzai-Ten, Benzai-tennyo) Aşk, sanat, bilgelik, şiir, iyi şans ve suyun Tanrıçası. Bir ejderhaya binmiş güzel bir kadın olarak görünen Benten'in sekiz elinde bir kılıç, bir mücevher, bir yay, bir ok, bir tekerlek ve bir anahtar tutar, kalan diğer iki eli ile de dua ederdi.

    Benzai-Ten - (Benzaiten) Japon dil, akıl, bilgi, iyi talih ve su Tanrıçası.

    Bimbogami - (Bimbo-Gami) Yoksulluk Tanrısı. Onu defetmek için ayinler yapılırdı.

    Binzuru-Sonja - Hastalıkların iyileşmesini sağlayan ve iyimserlik Tanrısı.

    Bishamon - (Bishamon-ten) Savaş Tanrısı, yasaların adaletli ve koruyucu savunucusu. Shichi Fukujin'lerden biridir. Her yanı zırhlarla kaplı, şeytanların yanında ve elinde bir mızrakla resmedilir.

    Bosatsu - Buddha'nın geçmiş, gelecek yahut şimdiki zamandaki görünümü.

    Butsu - Japonya'da Buddha'ya verilen adlardan biri.

    Butsudan - Japon'ların evlerinde Tanrılara çiçek ve yiyecekler sunarak onlara taptıkları ve dua ettikleri köşeler.

    Butsudo - Budizm için kullanılan bir Japon kelimesi. 'Buddha'nın Yolu' anlamına gelmektedir.

    Cennet köprüsü - Hareketli bir köprü cennetten Takachihi dağlarının üzerine uzanır. Buradan yer yüzüne ulaşılabilir. Köprü onun koruyucu Patikalar Tanrısı ile evlenen dans Tanrıçası Uzume'ye benzetilmiştir.

    Centipede - Dağ büyüklüğünde, korkunç, insan etiyle beslenen bir canavar. Biwa gölünün yanındaki dağlarda yaşarmış. Gölün Ejder kralı Hidesato adlı kahramandan onu öldürmesini istemiş. Kahraman canavarın beynine bir ok saplayarak onu öldürmüş. Ejder kral teşekkür ifadesi olarak kahramana sihirli pirinç torbasını vermiş. Bu pirinç torbasındaki yiyecek hiçbir zaman bitmemiş ve kahramanın bütün sülalesini doyurmuş.

    Chien-shin - Belirli bir coğrafi bölgeyle beraber düşünülen ve bu bölgedeki yaşamı koruyan bir Tanrı.

    Chimata-no- kami - Kavşakların, anayolların ve patikaların Tanrısı.

    Chujo Hime - Tanrıça Kannon'un vücudunda canlandığına inanılan bir Japon rahibesi. Nakış işlemesini icat etmiştir.

    Chup-Kamui - Ainu şehrinin güneş Tanrıçası.

    Daibosatsu - (Dai Bosatsu) Son enkarnasyonundaki Büyük bodhisattva yahut Buddha.

    Daikoku - (Daikoko-tenn) Zenginliğin, toprağın ve çiftçilerin Tanrısı. İki patates torbasının yanında oturan mutlu, dev gibi bir adam olarak resmedilirdi ve omzunda mücevherler dolu bir çuval taşırdı.

    Dainichi - Budizm'de bilgelik ve saflıkla özdeşleştirilen yüce ruh.

    Dainichi-Nyorai - Japon evren biliminde bodhisattva Dainichi için kullanılan ad. Ayrıca 'Büyük Güneş Buddha' şeklinde de ifade edilmiştir.

    Dosojin - Yolların Tanrısı.

    Dozoku-shin - Dozoku grubuna ait eski bir kami. Dozoku grubu bir ana soyun (honke) yan (bunke) soyudur. Dozoku-shin'e ibadet etmek ev halkından başlayarak yayılmıştır.

    Ebisu - Deniz zenginliklerinin, balıkların ve balıkçıların Tanrısı ve koruyucusu. Bir oltayla balık tutarken resmedilirdi.

    Ekibiogami - Veba ve salgın hastalıkların Tanrısı.

    Ema - Japonların Tanrılara yaptıkları bağış veya kurban.

    Emma-o - (Emma-ten) Japon Budist inancına göre yeraltı Tanrısı. Ölülerin ruhlarını Buddha yasalarına göre yargılar ve cezalandırırdı.

    Fudo - (Fudo-Myoo) Ateş, bilgelik ve astroloji Tanrısı, insanların koruyucusu. Ateş tarafından sarılmış, bir elinde kılıç diğerinde ise bir ip taşıyan, çirkin, yaşlı bir adam olarak resmedilirdi.

    Fujin - (Ryobu) Shinto inancına göre rüzgar Tanrısı. Omzunda bir rüzgar çuvalı taşıyan, leopar derili, korkunç ve siyah bir şeytan olarak ortaya çıkardı.

    Fukurokuju - Shinto inancına göre, bilgelik, şans ve başarı Tanrısı.

    Funadama - Denizcileri ve balıkçıları koruduğuna inanılan deniz Tanrıçası.

    Futsu-Nushi- no-Kami - Yıldırım ve ateş Tanrısı, daha sonra Amaterasu 'nun bir generali ve savaş Tanrısı oldu.

    Gaki - Japonların "aç ruhlar " için kullandıkları ifade. Zen manastırlarında yemeğe başlamadan önce gaki için küçük bir yemek hazırlayıp sunmak geleneksel hal almıştır.

    Gakido - Japon kozmolojisinde 'Şeytan Yolu' veya acı çekilen arife dönemi.

    Gama - Yaşam süresini belirleyen Tanrı. Gizli bilgeliğin bütün sırlarının yazılı olduğu bir tomarı elinde tutar, bir katıra binmiş, neşeli, yaşlı bir adam gibi ortaya çıkardı.

    Gama-Sennin - Japon mitolojisinde iyi huylu bir bilge. Yanında her zaman bir kara kurbağası bulunur. O yılana dönüşebiliyor veya bazen yüzünü değiştirerek gençleşiyordu. O ölümsüzlüğün sırrını bulmuştu.

    Gekka-o - Evlilik Tanrısı. Aşıkların ayaklarını kırmızı ipekten bir iplikle birbirlerine bağlardı.

    Gongen - Japon dağ Tanrısı. Ruhu yeniden vücut bularak insanların içlerinde yaşar. Shinto inancına göre Buddha enkarnasyonudur. Dağ tırmanıcıları onun bilgeliğini ele geçirebileceklerine inanırlardı.

    Go-Shin Tai - Japon krallık mücevherleri. Bu kutsal sembol Amaterasu tarafından ilk Japon İmparatoruna verilmişti.

    Gozu-Tenno - Japon veba ve salgın hastalıklar Tanrısı.

    Hachiman - Savaş ve tarım Tanrısı ve Japon insanlarının kutsal koruyucusu.

    Haniyasu- hiko - Yeryüzü Tanrısı.

    Haya-Ji - Hortumların ve kasırgaların Tanrısı.

    Hiruko - Sabah güneşinin Tanrısı. Küçük çocukların sağlıklarını koruduğuna inanılırdı.

    Hoso-no- Kami - Çiçek hastalığı Tanrısı.

    Ida-Ten - Kanunların ve tapınakların Tanrısı. Genç, yakışıklı bir delikanlı şeklinde görülürdü.

    Ika-Zuchi- no-Kami - Shinto inancına göre yeraltında yaşayan bir grup şeytan. Gürültülerinin volkanik patlamalar ve depremler şeklinde kendini gösterdiğine inanılırdı.

    Iki-Ryo - Öfke ve hasetin ruhu.

    Inari - Hem dişi hem de erkek ilah, başakların ve tarımın Tanrı ve Tanrıçası.

    Isora - Sahillerin Tanrısı.

    Issunboshi - Japon mitolojisinde bir bilge veya rahip. Boyunun bir inç olduğu bilinirdi. O bir pirinç kasesini içine binip su yolculuğuna çıkarmış. İki habis ruhu iğne ile yendiği anlatılırdı.

    Izanagi - Japon mitolojisinde Gök yüzü Tanrısı. Japon mitolojisine göre birbiriyle hem kardeş hem karı-koca olan Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) kaostan ayrıştıktan gökyüzünün yüzen köprüsünden, tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak ilk kara parçalarını yaratırlar. Sonra bütün Japon adalarını ve diğer tabiat Tanrılarını doğururlar.

    Izanami - Japon mitolojisinde Yer Tanrıçası. Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) kaostan ayrıştıktan gökyüzünün yüzen köprüsünden, tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak ilk kara parçalarını yaratırlar. Sonra bütün Japon adalarını ve diğer tabiat Tanrılarını doğururlar.

    Jigami - 'Yer kami'. Batı Japonya'da kullanılmış, jinushigami veya tochigami benzeri bir terim.

    Jingo - Japon imparatoriçesi. Ojin Tenno ve Hachiman'in annesi.

    Jurojin - Japon Shinto inancına göre, uzun yaşam ve mutluluk Tanrısı. O yedi şans Tanrıları Shichi Fukujin'lerden biridir. Ona turna ve kaplumbağa eşlik eder. Beyaz geyiğin üzerinde, güler yüzlü ve sıcakkanlı yaşlı bir adam olarak resmedilirdi.

    Kagutsuchi - (Kagu-Tsuchi) Ateş Tanrısı, Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) nin oğlu.

    Kanayama-hiko - Japon madenlerin Tanrısı. Kanayama-hime'nin kocası.

    Kuruma - Budizm felsefesinin çekirdeğini oluşturan fikir. Budizm'e göre tekerlekler öküzün ayaklarını nasıl kullanırlarsa, acı da suçluları öyle kullanır.

    Magatama - Shinto geleneğinin kutsal taşları.

    Miyazu-Hime - Japon mitolojisinde hak Tanrıçası. Fırtına Tanrısı Susanowo onun kocasıdır. Ona Atsuta'da tapılmıştır.

    Musubi-no-Kami - Japon mitolojisinde aşk ve evlilik Tanrısı.

    Nai-no-Kami - Japon mitolojisinde deprem Tanrısı. Bu Tanrı Japon panteonunda yedinci yüzyılda ortaya çıkmıştır.

    Nakisawame - Japon mitolojisinde Tanrıça, Tanrı Izanagi karisinin ölümüne ağlarken onun gözyaşlarından oluşmuştu.

    Nyorai - Japon mitolojisinde Buddha'nın bütün görünümleri için kullanılan bir ifade.

    O-Ana-Mochi - Fuji-Yama Dağında "Kraterlerin Efendisi".

    Otohime - (Toyotama) "Parlak Mücevher". Japon Tanrıçası. Deniz Tanrısı Ryujin 'in güzel kızı. Hoori ile evlendi ve oğlunu doğurduktan sonra ejderhaya dönüştü. (bu onun babasının asıl şekliydi) Toyotama olarak da tanınmıştı.

    Raicho - Japon mitolojisinde yıldırım kuşu. Kargaya benzer ve korkunç sesler çıkarırdı. Bu yaratık çam ağaçlarında yaşardı.

    Raitaro - Yıldırım çocuk. Bir gün yoksul bir Japon köylüsü kuralık döneminde Buddha'ya yağmur için dua eder. Birden bire dışarıdan gök gürültüsü ve yağmur sesleri duyulur. Bimbo adındaki bu fakir köylü olup biteni görmek için dışarıya çıkar. Ve otların üzerinde yatmış küçük bir çocuk görür. Bimbo ve karısı çocuğu evlatlığa kabul ederler ve ona Raitaro ("Yıldırım çocuk") ismini verirler. Raitaro daha sonra istediği zaman yağmur bulutlarını çağırır ve yağmur yağdırır. Böylece Bimbo zengin olur. 18 yaşına geldiğinde Raitaro köylülere onu büyüttükleri için teşekkür eder, beyaz bir ejdere dönüşür ve ortalıktan kaybolur.

    Ryujin - (Rinjin) "Parlak varlık". Japon mitolojisinde denizlerin ejder Tanrısı. Ryujin Ryugu'da doğmuştu. Sarayı denizin derinliklerindeydi. Kızı Otohime (Toyo-Tame) prens Hoori ile evlenmişti. Deniz kralının büyük bir ağzı olduğu söylenirdi. Kaplumbağalar onun haberciliğini üstlenmişlerdi.

    Sae-no-Kami - Köprüleri koruyan Tanrı grubuna verilen genel ad.

    Sazan Balığı - Japonya ve Kore'de gençlik, yiğitlik, azim, kuvvet, kendini savunma sembolü. Japon mitolojisine göre onlar dokuz fit uzunluğundaki Biwa gölünün içinde yaşayan bir sazan balığının içinde yaşamaktadırlar.

    Shotoku - Siddharta'nın reankarnasyonu olduğuna inanıldığı için saygı ve tapınım gören bir Japon prensi.

    Susanowa - (Susanoto) Fırtına Tanrısı. Gök (İnazagi) ile Yer (İnazami) in oğlu. Güneş Tanrıçası Amaterasu'nun kardeşi. Denizler Fırtına Tanrısı Susanoo'yun yönetimi altına girmişti. Susanoo kız kardeşi Amaterasu'nun sarayında taşkın davranışlarda bulunmuş ve bu nedenle cennetten kovulmuştu. Daha Susanowa'nun oğlu Okuni-Nushi bütün ülkenin Tanrısı olur. Amaterasu'nun torunu Ninigi ile ülkeyi paylaşır. Dinsel işlerin yönetiminden Okuni-Nushi, siyasal işlerden de Ninigi sorumlu olur.

    Taishaku - Japon mitolojisinde Hindu Tanrısı Indra'ya verilen ad.

    Tanrıların toplantısı - Japon mitolojisinde her yıl Tanrılar kutsal Izumo tapınağında bir araya gelirler. Orada insanların aşkla alın yazgısı belirlenir. Tanrılar kimin kimi sevmesi gerektiğini belirlerler.

    Tenjin - Bilgi, eğitim ve hattatlık Tanrısı. İnsanlara kendi dillerinde yazmayı öğretmişti.

    Toyo-Uke-Bime - Tarım ve besin Tanrıçası.

    Uba - Uba ("yaşlı kadın, yağmur hemşire") mitolojide çam ağacının ruhu. O ve kocası Jo ("sevgi") evlilikteki aşkı ve sadakati sembolize ederler.

    Uwibami - Japon mitolojisinde dev bir canavar yılan. Gök yüzünde uçar, at sırtında giden kişilerin üzerine saldırırmış. Kahraman Yegara-no-Heida tarafından öldürülmüştü.

    Yabune - Eski bir ev Tanrısı.

    Yomi-no-kuni - Japon Shinto inancına göre bu kapısını korkunç bir bekçinin beklediği yer altı dünyasıydı.

    Yuki-Onna - 'Bayan Kar'. Japon mitolojisinin kar kraliçesi veya kış ruhu. Bazen dünyaya inen insan görünümü alır, bazense beyaz sis bulutlarının arkasında görünmez olurdu.

    Alıntıları Göster
    Roma'nın Kuruluşu

    Aeneas soyundan gelen Rhea Silvia (Ilia) ile Mars'ın iki ikiz çocuğu doğar. Amcaları kral Amulius çocukların ileride kendi tahtına göz koyabileceğini düşünmektedir. Bu nedenle Rhea Silvia'yı öldürür. Bebekleri ise boş bir tekneye bindirerek taşmak üzere olan Tiber nehrine bırakır. Nehrin taşması ile tekne karaya vurur ve parçalanır.

    Dişi bir kurt bebekleri bulur. Ve onları sütü ile beslemeye başlar. Sonra onları Picus adında bir çoban bulur ve evine götürür.Karısı Canenzo bebekleri sever ve onları kendi çocukları kabul eder. Picus ve Canenzo bebeklere Romulus ile Remus isimlerini verirler ve onları büyütürler. Çocuklar büyüyünce babalarından çobanlık yapmayı öğrenirler ve çobanlık yapmaya başlarlar. Bir gün kral Amulius'un askerleri ile çobanlar arasında bir tartışma çıkar. Askerler Remus'u yakalayarak gerçek dedeleri olan Numitor'a götürürler. Numitor ikizlerin torunları olduğunu anlar ve onlarla işbirliği yaparak Amulius'u devirir. Numitor kral olur.

    Remus ve Romulus kaderlerinde yazılı olan şehri kurmaya karar verirler. Fakat şehri kimin kuracağına dair tartışmaya başlarlar ve sonra da tanrılardan yardım istemeye giderler. Kurdun onları bulduğu kayaya gidip otururlar. Bu kayada Remus'un başının üzerinden altı kuş geçer. Romulus'un başının üzerinden ise on iki kuş geçer. Böylece kurucu belli olur. Roma'yi Romulus kurar.

    Ama kardeşi Remus bunu bir türlü kabullenemez ve aralarındaki sorun gün geçtikce büyür. Sonunda Remulus kardeşi Remus'u öldürür. Remulus Roma nüfusunu arttirmaya karar verir. Komşuları Sabinelilerle bir anlaşma yapar ve Sabine kralı Tatius ile birleşir. İki lider ülkeyi yönetmeye başlarlar. Tatius öldükten sonra Romulus iki kralliği birlikte yönetir. Romulus'un ölümünden sonra ise, ülke 100 senatörden oluşan "patres"ler ile senatörlar arasından seçilen ve 12 kişiden oluşan bir konsey tarafından yönetilmeye başlar.




    Roma Mitolojisi hakkında;Eski Roma mitolojisi Yunan mitolojisinden belirgin çizgilerle ayrılıyordu. Romalılar çeşitli anlayışları - dürüstlük, doğruluk, cesurluk vb. özellikleri tanrılarla özdeşleştirirlerdi. Roma mitolojisi Yunanların İtalya'ya yerleşmesinden sonra eski Yunan mitolojisinin etkisi altında kalarak bazı değişikliklere uğradı. Önceleri Mars onlar için bitkilerin köklerini besleyen bir tanrı, Venüs ise bahçelerin tanrıçasıydı. Sonradan Yunan mitolojisinin etkisi altında kalarak bu tanrılar savaş ve aşk tanrısı adlarını almışlardı.

    Roma mitolojisinin en ilginç tarafı ise Eski Romalıların olaylara bakış açılarıydı. Roma mitolojisi sadece tanrılar ve doğaüstü canlıların öykülerinden oluşmamaktaydı, aynı zamanda halkın ve Roma devletinin ideolojisine yerleşmiş olan bir bakış açısıydı. Gerçek Roma şehrinin kuruluşunun ve halkları idaresi altına almasının çok çok önceden tanrılar tarafından belirlenmiş olmasındaydı. Bu mit Romalıların bir çok savaşı kazanması sonucunda da ortaya çıkmıştı. Romalılar eski devirlerden başlayarak önce kendi çevrelerindeki kabileleri, daha sonra Avrupa, Asya ve nihayet Afrika'da yaşayan bir çok ulusu egemenlikleri altına almışlardı. Eski Romalılar bunu çok doğal olarak karşılamışlardı. Onlara göre Roma tanrılar tarafından seçilmiş bir devletti.

    Roma mitolojisi edebiyata yansımış ve ünlü Romalı şair Vergillius 'Aeneas' adlı eserini yazmıştı. 'Aeneas' eserinde şair Troya kahramanlarından biri olan Aeneas'ın halkı ile birlikte İtalya'ya nasıl yerleştiğini anlatmış. Aeneas, Troya'lı prens Ankhises ile tanrıça Aphrodite'nin oğludur. Tanrılar, kral Priamos soyunun sona ermesine Dardanos soyunun ise devam etmesine karar vermiştir. Bu nedenle Aeneas, annesi tanrıça Aphrodite'nin yol göstermesi ile yakınları ve halkıyla İtalya'ya varabilecektir. Uzun ve bol serüvenli bir yolculuktan sonra Aeneas, İtalya'nın Tiber nehri kıyılarına kolonisini kurar. Burada yörenin kralı Latinus ile dost olur ancak, Yunan kolonisinin komutanı Turnus ile döğüşür ve onu yenerek öldürür. Latinus'un kızı Lavinia ile evlenerek Lavinium kentini kurar. Bu kent sonraları Albalonga adını alacaktır. Nihayet kent Roma adını alarak çok ünlenecek ve tarihte önemli roller üstlenecektir. Aeneas soyu, oğlu Iulus ile devam eder ve bu soydan gelen Ilia ünlü ikizler Remus ve Romulus'u (Remo ve Romolo) doğurur.


    Roma Tanrı(ça)ları;Eski Romalılar ilk önce Predeist bir çağ yaşamışlar. Bu çağda Romalılar hiç bir Tanrıya tapmamışlar. Buna rağmen iyilik ve kötülük anlayışına sahiplermiş ve büyü ile uğraşırlarmış. Zamanla inançlarında ölümsüzler Lar'lar ile Penat'lar ortaya çıkmıştır. Her Roma ailesinin bir Lar'ı, birkaç tane de Penat'ı vardı; bu Tanrılar, yalnız o ailenin olur, kendilerine tapınaklarda tapılınamazdı. Bütün şehri koruyan Larlar ile Penatlar da bulunurdu ayrıca.

    Artan savaşlar, ulusların kaynaşması ile birlikte Tanrı inancı Roma'ya da gelmiş. Böylece Yunanların Olimpos Tanrılarını Romalılar da kabul etmiş, yalnız adlarını değiştirmişler. Jupiter (Zeus), Neptunus (Poseidon), Vesta (Hestia), Iuno (Hera), Mars (Ares), Vulcanus (Hephaistos), Minerva (Athena), Venus (Aphrodite), Mercurius (Hermes), Diana (Artemis) isimleri verdikleri Tanrılara inanmışlar. Hades'e Pluton, Dionysos'a Bakkhos demişler, Apollon adını değiştirmemiş olduğu gibi kullanmışlar.

    Abeona - Roma mitolojisinde çocukların koruyucusu Tanrıça.

    Abundantia - Roma mitolojisinde fazla etkin olmayan bolluk, başarı ve şans Tanrıçası.

    Aequitas - Roma mitolojisinde adil işlerin ve anlaşmaların Tanrısı.

    Alemonia - Henüz doğmamış çocukları besleyen Tanrıça.

    Anna Perenna - Yeni yıl Tanrıçası. Onun festivali Mart ayının 15 de kutlanırdı. Romalılar amnis perennis ("sonsuz akıntı") kelimesine çeşitli anlamlar vermişler

    Antevorte - Roma mitolojisinde geleceğin Tanrıçası.

    Appiades - Appian su kemerinin yakınlığında tapınakları bulunan beş Tanrıçaya verilen genel ad. Bu Tanrıçalar: Concordia, Minerva, Pax, Venus, ve Vesta idi.

    Aurora - Şafak Tanrıçası. Yunan mitolojisinde ona Eos demişler.

    Bellona - Romalı'ların Zafer Tanrıçası. Kapadokya Tanrıçası Ma ve Yunan Tanrıçası Nike ile aynı özellikleri taşımaktadır.

    Bubona - Roma mitolojisinde atların ve büyükbaş hayvanların Tanrıçası.

    Camenta - (Egeria) Romalıların Doğum Tanrıçası.

    Caca - Romalıların Ocak Tanrıçası ve Gigant Cacus'un kızakardeşi.

    Concordia - Romalıların Barış Tanrıçası.

    Concus - Eski Roma Tanrılarından biri. Gizlemek, örtmek, saklamak Tanrısıydı.

    Copia - Servet ve bolluk Tanrıçası.

    Dea Dia - Büyüme ve gelişme Tanrıçası.

    Dea Tacita - Kelime anlamıyla 'Sessizliğin Tanrıçası'. Roma mitolojisinde Ölüm Tanrıçası.

    Diana - Doğa, verimlilik ve çocuk doğum Tanrıçası. O Capua yanındaki Tifata dağında çalışır ve aynı zamanda Ay Tanrıçası görevini de üstlenmiş. Latinlarin de Tanrıçasıydı.

    Disciplina - Roma mitolojisinde Disiplin ve düzen Tanrıçası.

    Dius Fidus - Ant ve Yemin Tanrısı. Sabine kökenli bir Tanrıydı.

    Duellona - Roma Tanrıçası.

    Edusa - Küçük çoçuklara beslenmeyi öğreten Tanrıça.

    Egeria - Doğum Tanrıçası. Roma'nın kurucusu Romulus'un koruyucusu.

    Eventus Bonus - (Bonus Eventus)'İyi Akşamlar'. İş yaşamında başarı Tanrısı. Ayrıca Hasat Tanrısı olarak da bilinir. Heykeli Roma'da, Jupiter tapınağının yanında konulmuştur.

    Genius - Roma Tanrısı. Bir nevi koruyucu melek görevini görüyordu. Her insanın kendine ait bir Genius'u olduğuna inanılırdı.

    Grazia'lar - (Graces) - Letafet perilerinin Roma mitolojisindeki isimleri. Yunan mitolojisinde Kharit'ler olarak geçerler. Doğadaki güzellik ve neşe insanların da, Tanrıların da kalplerinde duygukları, güzellik hayranlığı onların eseridir.

    Fabulinus - Bebeklerin Tanrısı. Efsaneye göre, bu Tanrı Romalı çocuklara konuşmayı öğretirdi.

    Faunus - Vahşi doğanın ve verimliliğin Tanrısı. Nasihatçı olarak da tapınım ve saygı görmüştü. O Yunanların doğa tanrısı Pan ile aynı özellikleri taşımıştır, boynuz ve yeleleri varmış. Büyükbaş hayvanların da koruyucusu olarak bilinmiştir. Ona Roma Kır Tanrıları Faun'lar eşlik ederlermiş. Faun'lar Yunan mitolojisinde Satyr'ler olarak yerlerini almışlar. Faunus'un bayan benzeri Fauna'dır. Kurt suratı, çelenk ve kadeh Faunus'un simgeleridir.

    Febris - Telaş ve paniğe karşı koruyucu Tanrıça. Febris ("heyecan") antik Roma'da üç tapınağa sahipti. Bu tanınaklardan biri Palatine ve Velabrum arasında yer almıştı.

    Flora - İlkbaharın taze çiçeklerinin Tanrıçası. Quirinalis yakınında tapınağı vardı. Dördüncü yüzyılda bu Tanrıçanın şerefine, 28 Nisan - 1 Mayıs tarihleri arasında Floralia festivali kutlanırdı. Flora Yunanların Chloris'i ile özdeşleştirilmiştir.

    İanus - (Janus) - Romalıların inancına göre İanus, evlerin kapılarını bekleyen bir Tanrıydı.

    Junon - (Iuno) Romalıların baş Tanrıça Hera'ya taktıkları ad.

    Jupiter - Romalıların baş Tanrı Zeus'a verdikleri ad.

    Juturne - (Juturna) Romalıların Su Kaynakları Tanrıçası. Jupiter onu periye çevirmiş ve Latium yakınlığındaki Lavinium'da bir su kaynağını ona armağan etmişti. O Fontus (Fons)'un annesi ve Janus'un karısıydı.

    Juventus - Gençlik Tanrıçasının adı. Romalılar gençlik çağına giren delikanlılara bu adı koyardı.

    Kybele - Roma ve eski Anadolu mitolojisinde Tanrıların anası. Onun karakteri Phyrgia'da ortaya çıkmış, daha sonra Yunanistan'a kadar yayılmıştır. Yunanlarda Rheia onun yerini almıştır.

    Lar - Romalıların ocakbaşı Tanrısı.

    Larv'lar - Roma inançlarına göre tehlikeli ve insanlara bela olan ruhlar. Anlatılanlara göre, Larv'lar ellerinde uğursuzluğun sembolü olan birer baykuş taşırlardı.

    Libitina - Roma da ölüler için yapılan merasimi koruyan Tanrıça

    Lima - Başlangıçlar Tanrıçası.

    Luna - Romalıların Ay Tanrıçasına verdikleri ad. Yunanlar ona Selene derler.

    Lucina - Kadınlara doğumda yardım eden ve sancıları azaltan Tanrıça. Sonraları 'çocuklara ışık bahşeden' anlamına gelen Juno adını almıştır.

    Maia - Mayıs ayına adını veren Tanrıça. Bu ayda ona kurbanlar verilir, adaklar adanırdı. Mitolojide Maia Vulcan'ın yardımcısıydı. Bazen Fauna ve Ops ile eşit tutulurdu.

    Mars - İlk başlarda bitkilerin köklerini besleyen bir Tanrı olmasına rağmen daha sonra Yunan mitolojisinden etkilenerek Savaş Tanrısı sıfatını kazanmıştı. Yunanlıların aksine Romalılar onu severlerdi. Onlara göre ise Mars üstün, soylu bir görünüşü olan hiç yenilmeyen bir Tanrıydı.

    Mater Matuta - Romalıların şafak Tanrısı.

    Minerva - (Minerve) Romalıların Zeka Tanrıçası Athena'ya verdikleri isim.

    Moneta - Başarı Tanrıçası.

    Nascio - Roma mitolojisinde Doğum Tanrıçalarından biri.

    Necessitas - Zaruret, Zorunluluk Tanrıçasıydı. Kader Tanrıçası olarak da bilinmekteydi. Romalılar onun insan şeklinde olduğuna inanırlardı. Yunanlardaki ismi Ananke idi.

    Neptun - Romalıların Deniz Tanrısı Poseidon'a verdikleri ad.

    Nerio - Romalılarda savaş Tanrısının karısı olup, kahramanlığı temsil eder.

    Nundina - Roma mitolojisinde yeni doğan bebeğe isim takıldığı dokuzuncu günün Tanrıçası.

    Occator - Acı ve üzüntü Tanrısy.

    Orcus - Ölüm ve yeraltı dünyasının Tanrısı. Bazen çok zalim ve korkunç, bazense oldukça iyi bir Tanrı olarak tanımlanmıştır. Yunan Tanrııs Hades'le aynı özellikleri taşımıştı.

    Pales - Romalıların koyun sürülerini koruyucusu olduğuna inandıkları Tanrı.

    Parkae - Romalıların Ralih Tanrıçalarına verdikleri ad.

    Penat'lar - Romalıların Ev Tanrılarına verdikleri ad.

    Pilumunus - Yeni doğan çocukları koruyan Roma Tanrıçası.

    Poena - Roma mitolojisinde ceza Tanrıçası

    Pomona - Romalıların Meyve Tanrıçası.

    Puta - Ağaçlar ve asmaları budamakla ilgili olan Roma Tanrıçası.

    Romulus ile Remus - Roma mitojisinde ikiz kardeşler. Mars ile Rea Silvanın oğulları. Küçük yaşta Tiber nehrine bırakılan ikizler, dişi bir kurt tarafından bulunmuş, onun sütüyle beslenmişlerdi. Sonra onları Picus adında bir çoban keşfetmiş, evine götürüp besleyip büyütmüştü. Kardeşlerin kaderinde Roma şehrinin temelini koymak vardı. Büyüdükten sonra iki kardeş arasında şehri hangisinin kuracağı konusunda tartışma çıkmış ve bu tartışma Remus'un ölümüyle sonuçlanmıştı. Romulus Roma şehrinin kurucusu ve ilk kralı oldu. Roma'nın kurucusu Romulus da tanrısallaştırılmıştı.

    Salus - Romalıların Sağlık Tanrıçası.

    Saturnus - Roma Tanrısı Satürnüs çiftçilerin Tanrısı olarak görülmüştür. Mitolojiye göre Satürnüs ve karısı hasat Tanrıçası olan Ops ekincileri korurmuş. Yunan mitolojisinin etkisi ile sonraları Satürnüs Kronos kişiliği kazanmıştır. Satürnüs'ün İtalya'yı yönettiği devre 'altın çağ' adını vermişler.

    Silvanus - Romalıların Orman, Bağ - bahçe Tanrısı.

    Summanus - Romalıların gece çakan Şimşek Tanrısı.

    Tellus - Romalıların Yunan mitolojisindeki Toprak Ana (Gaia) ya verdikleri ad.

    Terminüs - Romalıların sınır taşı Tanrısı.

    Vacuna - Sabinelilerin Tarım Tanrıçası. Vacuna'ya kutsal orman Reate'nin bulunduğu bölgede tapınılmıştır.

    Velovis - Bir Roma Tanrısı. Yer altı Tanrılarından sayılmakta, volkanlar ve balıkları bunun idare ettiğine inanılır.

    Veritas - Adalet ve Gerçek Tanrıçası. Satürnüs'ün kıız.

    Vesta - Aile ocağı Tanrıçası

    Virtus - Roma mitolojisinde cesaret ve savaş gücünün Tanrısı

    Vulcanus - Ateş Tanrısı. Demircilik ve sanatla da uğraşır. Onun dökümhanesi Etna dağındadır. Burada o yardımcıları ile beraber Tanrılara ve kahramanlara silah yapardı. Yunan mitolojisinde bu Tanrı Hephaestus adını almıştı.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gezizekalı

    Roma'nın Kuruluşu

    Aeneas soyundan gelen Rhea Silvia (Ilia) ile Mars'ın iki ikiz çocuğu doğar. Amcaları kral Amulius çocukların ileride kendi tahtına göz koyabileceğini düşünmektedir. Bu nedenle Rhea Silvia'yı öldürür. Bebekleri ise boş bir tekneye bindirerek taşmak üzere olan Tiber nehrine bırakır. Nehrin taşması ile tekne karaya vurur ve parçalanır.

    Dişi bir kurt bebekleri bulur. Ve onları sütü ile beslemeye başlar. Sonra onları Picus adında bir çoban bulur ve evine götürür.Karısı Canenzo bebekleri sever ve onları kendi çocukları kabul eder. Picus ve Canenzo bebeklere Romulus ile Remus isimlerini verirler ve onları büyütürler. Çocuklar büyüyünce babalarından çobanlık yapmayı öğrenirler ve çobanlık yapmaya başlarlar. Bir gün kral Amulius'un askerleri ile çobanlar arasında bir tartışma çıkar. Askerler Remus'u yakalayarak gerçek dedeleri olan Numitor'a götürürler. Numitor ikizlerin torunları olduğunu anlar ve onlarla işbirliği yaparak Amulius'u devirir. Numitor kral olur.

    Remus ve Romulus kaderlerinde yazılı olan şehri kurmaya karar verirler. Fakat şehri kimin kuracağına dair tartışmaya başlarlar ve sonra da tanrılardan yardım istemeye giderler. Kurdun onları bulduğu kayaya gidip otururlar. Bu kayada Remus'un başının üzerinden altı kuş geçer. Romulus'un başının üzerinden ise on iki kuş geçer. Böylece kurucu belli olur. Roma'yi Romulus kurar.

    Ama kardeşi Remus bunu bir türlü kabullenemez ve aralarındaki sorun gün geçtikce büyür. Sonunda Remulus kardeşi Remus'u öldürür. Remulus Roma nüfusunu arttirmaya karar verir. Komşuları Sabinelilerle bir anlaşma yapar ve Sabine kralı Tatius ile birleşir. İki lider ülkeyi yönetmeye başlarlar. Tatius öldükten sonra Romulus iki kralliği birlikte yönetir. Romulus'un ölümünden sonra ise, ülke 100 senatörden oluşan "patres"ler ile senatörlar arasından seçilen ve 12 kişiden oluşan bir konsey tarafından yönetilmeye başlar.




    Roma Mitolojisi hakkında;Eski Roma mitolojisi Yunan mitolojisinden belirgin çizgilerle ayrılıyordu. Romalılar çeşitli anlayışları - dürüstlük, doğruluk, cesurluk vb. özellikleri tanrılarla özdeşleştirirlerdi. Roma mitolojisi Yunanların İtalya'ya yerleşmesinden sonra eski Yunan mitolojisinin etkisi altında kalarak bazı değişikliklere uğradı. Önceleri Mars onlar için bitkilerin köklerini besleyen bir tanrı, Venüs ise bahçelerin tanrıçasıydı. Sonradan Yunan mitolojisinin etkisi altında kalarak bu tanrılar savaş ve aşk tanrısı adlarını almışlardı.

    Roma mitolojisinin en ilginç tarafı ise Eski Romalıların olaylara bakış açılarıydı. Roma mitolojisi sadece tanrılar ve doğaüstü canlıların öykülerinden oluşmamaktaydı, aynı zamanda halkın ve Roma devletinin ideolojisine yerleşmiş olan bir bakış açısıydı. Gerçek Roma şehrinin kuruluşunun ve halkları idaresi altına almasının çok çok önceden tanrılar tarafından belirlenmiş olmasındaydı. Bu mit Romalıların bir çok savaşı kazanması sonucunda da ortaya çıkmıştı. Romalılar eski devirlerden başlayarak önce kendi çevrelerindeki kabileleri, daha sonra Avrupa, Asya ve nihayet Afrika'da yaşayan bir çok ulusu egemenlikleri altına almışlardı. Eski Romalılar bunu çok doğal olarak karşılamışlardı. Onlara göre Roma tanrılar tarafından seçilmiş bir devletti.

    Roma mitolojisi edebiyata yansımış ve ünlü Romalı şair Vergillius 'Aeneas' adlı eserini yazmıştı. 'Aeneas' eserinde şair Troya kahramanlarından biri olan Aeneas'ın halkı ile birlikte İtalya'ya nasıl yerleştiğini anlatmış. Aeneas, Troya'lı prens Ankhises ile tanrıça Aphrodite'nin oğludur. Tanrılar, kral Priamos soyunun sona ermesine Dardanos soyunun ise devam etmesine karar vermiştir. Bu nedenle Aeneas, annesi tanrıça Aphrodite'nin yol göstermesi ile yakınları ve halkıyla İtalya'ya varabilecektir. Uzun ve bol serüvenli bir yolculuktan sonra Aeneas, İtalya'nın Tiber nehri kıyılarına kolonisini kurar. Burada yörenin kralı Latinus ile dost olur ancak, Yunan kolonisinin komutanı Turnus ile döğüşür ve onu yenerek öldürür. Latinus'un kızı Lavinia ile evlenerek Lavinium kentini kurar. Bu kent sonraları Albalonga adını alacaktır. Nihayet kent Roma adını alarak çok ünlenecek ve tarihte önemli roller üstlenecektir. Aeneas soyu, oğlu Iulus ile devam eder ve bu soydan gelen Ilia ünlü ikizler Remus ve Romulus'u (Remo ve Romolo) doğurur.


    Roma Tanrı(ça)ları;Eski Romalılar ilk önce Predeist bir çağ yaşamışlar. Bu çağda Romalılar hiç bir Tanrıya tapmamışlar. Buna rağmen iyilik ve kötülük anlayışına sahiplermiş ve büyü ile uğraşırlarmış. Zamanla inançlarında ölümsüzler Lar'lar ile Penat'lar ortaya çıkmıştır. Her Roma ailesinin bir Lar'ı, birkaç tane de Penat'ı vardı; bu Tanrılar, yalnız o ailenin olur, kendilerine tapınaklarda tapılınamazdı. Bütün şehri koruyan Larlar ile Penatlar da bulunurdu ayrıca.

    Artan savaşlar, ulusların kaynaşması ile birlikte Tanrı inancı Roma'ya da gelmiş. Böylece Yunanların Olimpos Tanrılarını Romalılar da kabul etmiş, yalnız adlarını değiştirmişler. Jupiter (Zeus), Neptunus (Poseidon), Vesta (Hestia), Iuno (Hera), Mars (Ares), Vulcanus (Hephaistos), Minerva (Athena), Venus (Aphrodite), Mercurius (Hermes), Diana (Artemis) isimleri verdikleri Tanrılara inanmışlar. Hades'e Pluton, Dionysos'a Bakkhos demişler, Apollon adını değiştirmemiş olduğu gibi kullanmışlar.

    Abeona - Roma mitolojisinde çocukların koruyucusu Tanrıça.

    Abundantia - Roma mitolojisinde fazla etkin olmayan bolluk, başarı ve şans Tanrıçası.

    Aequitas - Roma mitolojisinde adil işlerin ve anlaşmaların Tanrısı.

    Alemonia - Henüz doğmamış çocukları besleyen Tanrıça.

    Anna Perenna - Yeni yıl Tanrıçası. Onun festivali Mart ayının 15 de kutlanırdı. Romalılar amnis perennis ("sonsuz akıntı") kelimesine çeşitli anlamlar vermişler

    Antevorte - Roma mitolojisinde geleceğin Tanrıçası.

    Appiades - Appian su kemerinin yakınlığında tapınakları bulunan beş Tanrıçaya verilen genel ad. Bu Tanrıçalar: Concordia, Minerva, Pax, Venus, ve Vesta idi.

    Aurora - Şafak Tanrıçası. Yunan mitolojisinde ona Eos demişler.

    Bellona - Romalı'ların Zafer Tanrıçası. Kapadokya Tanrıçası Ma ve Yunan Tanrıçası Nike ile aynı özellikleri taşımaktadır.

    Bubona - Roma mitolojisinde atların ve büyükbaş hayvanların Tanrıçası.

    Camenta - (Egeria) Romalıların Doğum Tanrıçası.

    Caca - Romalıların Ocak Tanrıçası ve Gigant Cacus'un kızakardeşi.

    Concordia - Romalıların Barış Tanrıçası.

    Concus - Eski Roma Tanrılarından biri. Gizlemek, örtmek, saklamak Tanrısıydı.

    Copia - Servet ve bolluk Tanrıçası.

    Dea Dia - Büyüme ve gelişme Tanrıçası.

    Dea Tacita - Kelime anlamıyla 'Sessizliğin Tanrıçası'. Roma mitolojisinde Ölüm Tanrıçası.

    Diana - Doğa, verimlilik ve çocuk doğum Tanrıçası. O Capua yanındaki Tifata dağında çalışır ve aynı zamanda Ay Tanrıçası görevini de üstlenmiş. Latinlarin de Tanrıçasıydı.

    Disciplina - Roma mitolojisinde Disiplin ve düzen Tanrıçası.

    Dius Fidus - Ant ve Yemin Tanrısı. Sabine kökenli bir Tanrıydı.

    Duellona - Roma Tanrıçası.

    Edusa - Küçük çoçuklara beslenmeyi öğreten Tanrıça.

    Egeria - Doğum Tanrıçası. Roma'nın kurucusu Romulus'un koruyucusu.

    Eventus Bonus - (Bonus Eventus)'İyi Akşamlar'. İş yaşamında başarı Tanrısı. Ayrıca Hasat Tanrısı olarak da bilinir. Heykeli Roma'da, Jupiter tapınağının yanında konulmuştur.

    Genius - Roma Tanrısı. Bir nevi koruyucu melek görevini görüyordu. Her insanın kendine ait bir Genius'u olduğuna inanılırdı.

    Grazia'lar - (Graces) - Letafet perilerinin Roma mitolojisindeki isimleri. Yunan mitolojisinde Kharit'ler olarak geçerler. Doğadaki güzellik ve neşe insanların da, Tanrıların da kalplerinde duygukları, güzellik hayranlığı onların eseridir.

    Fabulinus - Bebeklerin Tanrısı. Efsaneye göre, bu Tanrı Romalı çocuklara konuşmayı öğretirdi.

    Faunus - Vahşi doğanın ve verimliliğin Tanrısı. Nasihatçı olarak da tapınım ve saygı görmüştü. O Yunanların doğa tanrısı Pan ile aynı özellikleri taşımıştır, boynuz ve yeleleri varmış. Büyükbaş hayvanların da koruyucusu olarak bilinmiştir. Ona Roma Kır Tanrıları Faun'lar eşlik ederlermiş. Faun'lar Yunan mitolojisinde Satyr'ler olarak yerlerini almışlar. Faunus'un bayan benzeri Fauna'dır. Kurt suratı, çelenk ve kadeh Faunus'un simgeleridir.

    Febris - Telaş ve paniğe karşı koruyucu Tanrıça. Febris ("heyecan") antik Roma'da üç tapınağa sahipti. Bu tanınaklardan biri Palatine ve Velabrum arasında yer almıştı.

    Flora - İlkbaharın taze çiçeklerinin Tanrıçası. Quirinalis yakınında tapınağı vardı. Dördüncü yüzyılda bu Tanrıçanın şerefine, 28 Nisan - 1 Mayıs tarihleri arasında Floralia festivali kutlanırdı. Flora Yunanların Chloris'i ile özdeşleştirilmiştir.

    İanus - (Janus) - Romalıların inancına göre İanus, evlerin kapılarını bekleyen bir Tanrıydı.

    Junon - (Iuno) Romalıların baş Tanrıça Hera'ya taktıkları ad.

    Jupiter - Romalıların baş Tanrı Zeus'a verdikleri ad.

    Juturne - (Juturna) Romalıların Su Kaynakları Tanrıçası. Jupiter onu periye çevirmiş ve Latium yakınlığındaki Lavinium'da bir su kaynağını ona armağan etmişti. O Fontus (Fons)'un annesi ve Janus'un karısıydı.

    Juventus - Gençlik Tanrıçasının adı. Romalılar gençlik çağına giren delikanlılara bu adı koyardı.

    Kybele - Roma ve eski Anadolu mitolojisinde Tanrıların anası. Onun karakteri Phyrgia'da ortaya çıkmış, daha sonra Yunanistan'a kadar yayılmıştır. Yunanlarda Rheia onun yerini almıştır.

    Lar - Romalıların ocakbaşı Tanrısı.

    Larv'lar - Roma inançlarına göre tehlikeli ve insanlara bela olan ruhlar. Anlatılanlara göre, Larv'lar ellerinde uğursuzluğun sembolü olan birer baykuş taşırlardı.

    Libitina - Roma da ölüler için yapılan merasimi koruyan Tanrıça

    Lima - Başlangıçlar Tanrıçası.

    Luna - Romalıların Ay Tanrıçasına verdikleri ad. Yunanlar ona Selene derler.

    Lucina - Kadınlara doğumda yardım eden ve sancıları azaltan Tanrıça. Sonraları 'çocuklara ışık bahşeden' anlamına gelen Juno adını almıştır.

    Maia - Mayıs ayına adını veren Tanrıça. Bu ayda ona kurbanlar verilir, adaklar adanırdı. Mitolojide Maia Vulcan'ın yardımcısıydı. Bazen Fauna ve Ops ile eşit tutulurdu.

    Mars - İlk başlarda bitkilerin köklerini besleyen bir Tanrı olmasına rağmen daha sonra Yunan mitolojisinden etkilenerek Savaş Tanrısı sıfatını kazanmıştı. Yunanlıların aksine Romalılar onu severlerdi. Onlara göre ise Mars üstün, soylu bir görünüşü olan hiç yenilmeyen bir Tanrıydı.

    Mater Matuta - Romalıların şafak Tanrısı.

    Minerva - (Minerve) Romalıların Zeka Tanrıçası Athena'ya verdikleri isim.

    Moneta - Başarı Tanrıçası.

    Nascio - Roma mitolojisinde Doğum Tanrıçalarından biri.

    Necessitas - Zaruret, Zorunluluk Tanrıçasıydı. Kader Tanrıçası olarak da bilinmekteydi. Romalılar onun insan şeklinde olduğuna inanırlardı. Yunanlardaki ismi Ananke idi.

    Neptun - Romalıların Deniz Tanrısı Poseidon'a verdikleri ad.

    Nerio - Romalılarda savaş Tanrısının karısı olup, kahramanlığı temsil eder.

    Nundina - Roma mitolojisinde yeni doğan bebeğe isim takıldığı dokuzuncu günün Tanrıçası.

    Occator - Acı ve üzüntü Tanrısy.

    Orcus - Ölüm ve yeraltı dünyasının Tanrısı. Bazen çok zalim ve korkunç, bazense oldukça iyi bir Tanrı olarak tanımlanmıştır. Yunan Tanrııs Hades'le aynı özellikleri taşımıştı.

    Pales - Romalıların koyun sürülerini koruyucusu olduğuna inandıkları Tanrı.

    Parkae - Romalıların Ralih Tanrıçalarına verdikleri ad.

    Penat'lar - Romalıların Ev Tanrılarına verdikleri ad.

    Pilumunus - Yeni doğan çocukları koruyan Roma Tanrıçası.

    Poena - Roma mitolojisinde ceza Tanrıçası

    Pomona - Romalıların Meyve Tanrıçası.

    Puta - Ağaçlar ve asmaları budamakla ilgili olan Roma Tanrıçası.

    Romulus ile Remus - Roma mitojisinde ikiz kardeşler. Mars ile Rea Silvanın oğulları. Küçük yaşta Tiber nehrine bırakılan ikizler, dişi bir kurt tarafından bulunmuş, onun sütüyle beslenmişlerdi. Sonra onları Picus adında bir çoban keşfetmiş, evine götürüp besleyip büyütmüştü. Kardeşlerin kaderinde Roma şehrinin temelini koymak vardı. Büyüdükten sonra iki kardeş arasında şehri hangisinin kuracağı konusunda tartışma çıkmış ve bu tartışma Remus'un ölümüyle sonuçlanmıştı. Romulus Roma şehrinin kurucusu ve ilk kralı oldu. Roma'nın kurucusu Romulus da tanrısallaştırılmıştı.

    Salus - Romalıların Sağlık Tanrıçası.

    Saturnus - Roma Tanrısı Satürnüs çiftçilerin Tanrısı olarak görülmüştür. Mitolojiye göre Satürnüs ve karısı hasat Tanrıçası olan Ops ekincileri korurmuş. Yunan mitolojisinin etkisi ile sonraları Satürnüs Kronos kişiliği kazanmıştır. Satürnüs'ün İtalya'yı yönettiği devre 'altın çağ' adını vermişler.

    Silvanus - Romalıların Orman, Bağ - bahçe Tanrısı.

    Summanus - Romalıların gece çakan Şimşek Tanrısı.

    Tellus - Romalıların Yunan mitolojisindeki Toprak Ana (Gaia) ya verdikleri ad.

    Terminüs - Romalıların sınır taşı Tanrısı.

    Vacuna - Sabinelilerin Tarım Tanrıçası. Vacuna'ya kutsal orman Reate'nin bulunduğu bölgede tapınılmıştır.

    Velovis - Bir Roma Tanrısı. Yer altı Tanrılarından sayılmakta, volkanlar ve balıkları bunun idare ettiğine inanılır.

    Veritas - Adalet ve Gerçek Tanrıçası. Satürnüs'ün kıız.

    Vesta - Aile ocağı Tanrıçası

    Virtus - Roma mitolojisinde cesaret ve savaş gücünün Tanrısı

    Vulcanus - Ateş Tanrısı. Demircilik ve sanatla da uğraşır. Onun dökümhanesi Etna dağındadır. Burada o yardımcıları ile beraber Tanrılara ve kahramanlara silah yapardı. Yunan mitolojisinde bu Tanrı Hephaestus adını almıştı.

    Alıntıları Göster
    Çin Mitolojisi ve Tanrılar

    Çin mitolojisine göre başlangıçta evren bir yumurtanın içindeydi. Evrende ilkin sonsuz ve sessiz bir hiçlik varmış. Her yer karanlıklar içindeyken ilk olarak Pengu (Pan Ku) oluştu. Pengu yumurtanın kabuğunu kırarak dünyayı on sekiz bin yılda düzene soktu. Yumurtanın üst kısmı yükselip gökyüzünü Yang'ı meydana getirdi. Alt kısmı ise çökerek yeri Yin'i oluşturdu. Yin dişi, Yang ise erkekti. Birbirlerini tamamladılar. Bu iki gücün birleşimi dev bir yaratıcılık etkisi doğurmuş ve sonuçta dünyanın ve varlıkların temelini oluşturmuştur. Bu ikiliğin her parçası birbirine geçmekte, birbirini koşullandırmakta, ayrı olamamakta, böylece karşıtlar arasındaki birlik ve savaş oluşmaktadır. Yin ve Yang enerjileri sürekli birlikte dans ederler. Ve böylece kozmik dengenin uyumunu yaratırlar. Yin, soğuk, karanlık ve atıldır. Yang, sıcak, aydınlık ve hayat doludur. Bu ikili sonradan Feng shui'yu, hayat enerjisinin akışını anlatan yaşama sanatını ortaya çıkarmıştır.

    Çin geleneklerine ve inanışlarına göre yaşamın sürmesini sağlayan; "Yin - Yang" olarak adlandırılan iki evrensel güç ve bu iki gücün etkileşiminin dengede tutulabilmesi prensibidir. Evrendeki bu iki karşıt gücün varlığı, varoluşun ayrılmaz iki kutbudur ve bu iki kutup sayesinde "Denge" sağlanabilmektedir. İnsanların vücudunda da bulunan bu iki karşıt gücün dengesi bozulduğu zaman, hastalıklar oluşmaktadır. Çin simgeleri arasında başı çeken Yin -Yang'da ortada beyaz ve siyah daireler bulunur. İç içe olmaları bu ikiliğin, düalitenin doğada olduğuna işaret eder ki aynı zamanda eril olanın dişili, dişil olanın erili içinde barındırdığına da dikkatimizi çeker.

    Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. Öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedeninde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur.

    Zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun üzerine Tanrıça Nü-kua, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.

    Yapısal birlik, evrensel cevher Çi aracıyla gerçekleşmektedir. Çi, bir enerji, "yaşam enerjisi" olarak izah edilebilir. Ve Çi'yi tek bir tanımla anlatmak mümkün değildir. Çin Tıp anlayışına göre, tüm evrene yayılmış Çi adlı bir enerji denizinin içinde yaşıyoruz. Çi, tüm canlılığın ölçüsü. Bir insanın Çi enerjisi üç yoldan sağlanıyor; doğum sırasında, soluduğumuz hava ile, yediğimiz ve içtiğimiz besinlerle.

    Çin mitolojisinde éjdérlere büyük önem ve yer verilmiştir. Mitolojiye göre Long adı verilen éjderlerin beş türü mevcuttu: Tanrıların evlerini koruyan kutsal éjderhalar; rüzgar ve yağmuru yöneten, aynı zamanda su baskınlarına neden olan éjder ruhlar; denizlerin ve okyanusların derinliklerini temizleyen doğa éjderleri; defineleri koruyan éjderler; ve beş penceli imparator éjderhalar. Taoizmde éjderler yang ilkeleri taşırlar ve sık sık su yada bulutlarla çevrilmiş olarak resmedilirler. Çin mitolojisinde Long-wang'lar, yani éjderha Krallar, Taoizmde mistik yaratıklar olarak yerlerini almışlar. Yuan-shi tian-zong tarafından yönetilirler ve yılda bir kere ona raporlarını sunarlar. Cenaze törenleri ve yağmurlar üzerinde yargılama yetkisine sahiptirler. Eğer soylarından gelenlerin cenaze törenlerinde talihsizliklerine neden olacak kadar hata yapılırsa, éjder Krallar dua etmeye başlarlar. Aynı zamanda kuraklık ve kıtlık devrinde onlar yağmur yağdırırlar.


    Çin Tanrı(ça)ları;

    Ba - Çin mitolojisinde Cennet'in kızı.

    Ba Xian - (Pa-hsien) Taoist mitolojideki sekiz ölümsüzlük kazana kişiye verilen ad. Bu sekizli Çin'in iyi kaderini sembolleridirler. Onlar yaşama sekiz önemli özellik katarlar: gençlik, yaşlılık, zorunluluk, sağlık, rağbet, asalet, erkeklik ve dişilik. Bu sekizli: Zhang Guo-lao, Lu Dong-bin, Cao Guo-jiu, Zhong Li-quan, Li Tie-guai, Han Xian-zi, He Xian-gu ve Lan Cai-he. Be Xian'ın konusu daha fazla sanatla ilgilidir.

    Bixia Yuanjin - Bu Çin Tanrıçası çocukların doğumundan ve kaderden sorumludur. Doğum ve kader dünya mitolojisinde biri biri ile bağlantılı, uzlaşım içinde olan iki kavram olarak kabul edilmiştir.

    Cai-shen - (Ts'ai-shen) Çin mitolojisinde başarı Tanrısı. Taoizm ve halk dini inancında da yerini almıştır. Onun gök gürültüsü ve yıldırımları yönetme ve ticari anlaşmalarda başarı sağlama gibi bir çok sihirli güçleri vardır. Tarihsel şahsiyet olarak o Zhao Xuan-tan (Chao Hsüan-t'an)olarak adlandırılmıştır. O dağların zirvesinde kendi yerini almıştır. Zhang Dao-ling'e hayat iksirini ararken yardım etmiştir. Cai-shen siyah kaplanın üzerinde resmedilirdi. Siyah bir yüze ve uzun bıyıklara sahiptir. Vücudu zırhlar içindedir, kafasında savaş başlığı vardır.

    Cao Guo-jiu - (Ts'ao Kuo-chiu) Çin mitolojisindeki sekiz ölümsüzden biri. O basit bir yaşam sürmekteyken bir gün genç kardeşi katil olur. Cao Guo-jiu utançtan sonra dağlarda inzivaya çekilmiş ve uzun süre orada yaşamıştır. Lu Dong-bin ona yardım eder ve kusursuzluğa erişmenin yollarını gösterir. Cao Guo-jiu tiyatro sanatının yaratıcısı olarak anılır.

    Cheng-huang - (Ch'eng-huang) Çin'in koruyucu Tanrıları. Onlar felaket ve yıkımları önlerlerdi ve kendilerine yalvaran insanları korumaları altına alırlardı. Kurakluk ve kıtlık dönemlerinde onlar yağmur yağdırırlardı. Onlar ekinlerin bereketli olmasını sağlayarak, insanları zenginliğe kavuştururlardı. Cheng-huang aynı zamanda ölülerin ruhlarını Cennet'e götürülerdi. Tao'cu rahipler ölülerin ruhlarının cehennemden kurtulabilmeleri için bu koruyucu Tanrılara dua ederlerdi.

    Chih Nu - (Chih-Nu) Çin'in önemli Tanrılarında olan Yu-huang'ın kızı.

    Chu Jiang - (Ch'u Chiang) Taoist mitolojide saniyelerin kralı, hırsız ve katilleri cezalandırırdı.

    Da-yu - (Ta-yü) Xia Hanedanlığının efsanevi kurucusu. Büyük Yu olarak bilinmiştir. Toprağın (Gun) oğludur. Yol yapıcı ve ekinlere su sağlayıcı olarak tanınmıştır.

    Dha-shi-zhi - (Dha-shih-chih) Çin Budizminde kadın ilahe, yeniden doğuşu yönetmektedir.

    Di-cang - (Ti-Ts'ang) Çin Budizm'inde dünyanın rahmi anlamına gelen bir güç. Efsaneye göre o Tang döneminde yaşamış bir Kore prensidir. Ölümünden sonra vücudu çürümeye bırakılmamış, bir tapınağı yapılmıştır. Sağ elinde metal değnekle resmedilirdi.

    Di-guan - (Ti-guan) Tao inancına göre dünyada bir hükümdar. Üç San-guan'dan biri. Çin'in din hayatında rolü önemlidir. Di-guan suçları ve baş kaldırmaları affederdi.

    Di-ya - (Ti-ya) Di-ya ve Tian-long Çin edebiyat Tanrısı Wen Chang'ın yardımcılarıdır.

    Dong-yue da-di - (Tung-yo ta-ti) Gök Tanrısı Yu-huang'ın yardımcısı. Canlıların doğumlarından ölümlerine kadar yaşamlarını, yaşam güçlerini ve görünümlerini denetlemekle görevlidir.

    Dou-mu - (Tou-mu) Çin Tanrıçası. Her insanın ne kadar yaşayacağını belirler ve denetler. Bu nedenle uzun bir yaşam isteyen insanlar tarafından saygı görmüş ve tapınılmıştır. Dou-mu nilüfer tahtında otururken, dört kafalı, 12 gözlü ve sekiz kollu olarak resmedilirdi. Taoist tapınaklarda sık sık onun anıtı ile karşılaşılır. Çin Budistleri tarafından da tapınılmaktadır.

    Dragon krallar - (Ejder krallar) Taoizmde efsanevi yaratıklar. Long-wang.

    Dzi dzat - (Dzit dzi) Dzi dzat ölümden sonraki yaşam inancı ile mezarlarda rahatlık ve konforu sağlayan her türlü eşyaya verilen addır.

    Er-lang - (Erh-lang) Çin mitolojisinde şeytani ruhları defeden ve kötü büyüleri bozan bir koruyucu Tanrı. Annesi Yu-huang'ın kızkardeşidir.

    Fan-kui - (Fan-k'uie) Çinlilere göre, kasap Tanrısıdır.

    Fei Lian - (Fei Lien) Rüzgar Tanrısıdır.

    Feng Bo - (Feng Po) Rüzgar Tanrısı olan Fei Lian'ın insanlaştırılmışı.

    Feng Po-po - (Feng P'o-p'o) Çinin rüzgar Tanrıçası. Bir kaplanın üzerinde bulutları dolaşan ak saçlı, yaşlı bir kadın olarak resmedilirdi. Bulutları tam gün sırtındaki çuvala doldurup bir yerden başka bir yere taşır.

    Feng-huang - (Feng Huang) Çin mitolojisinde anka kuşu, cennetin kanatlı gücü. Sülün ibiği ve başı, tavus kuşu kuyruklu olarak resmedilirdi.

    Fu Xi - (Fu Hsi) Çin mitolojisinde San-huang'daki üç asil imparatordan birincisi. Yönetimi 115 yıl sürmüştür. Fu Xi insanlara balık ağları kullanma, ipek böcekleri yetiştirme ve vahşi hayvanları ehlileştirme gibi bir çok alışkanlığı kazandırmıştır. Fu Xi yılan vücutlu bir insan olarak resmedilirdi. Nü-gua onun karısıdır.

    Fu-xing - (Fu-hsing) Çinde mutluluk Tanrısı. San-xing'lerden biri. Genellikle mavi giysilerle, özel uşağı ve çocukların yanında resmedilirdi. İsminin anlamı 'şanslı yıldız'dır. Sık sık cennetin yöneticisi olan Tian-guan'la karıştırılır.

    Gao Yao - (Kao-Yao) Eski bir Çin yargı Tanrısı. Adaletsizlikleri sorgularken ona bir koç eşlik etmektedir. Ting-jian olarak da bilinmektedir.

    Geong Si - (Jiang Shr, Kuang Shi) Çin mitolojisinde zombi. Onun vücudu var, ama canlı değil.

    Gök kralları - Dünyanın dört bir tarafının koruyucuları. Tian-wang.

    Gong De Tian - (Kung Te T'ien) Çin mitolojisinde uğur Tanrıçası. Sol elinde dilekleri yerine getiren bir inci tutar. Hindu Tanrıçası Lakshmi ile benzerlik göstermektedir.

    Gong Gong - (Kung Kung) Çin mitolojisinde su baskınları ve sel yaratan şeytan. Yılana benzeyen ortağı Xiang Yao ona eşlik eder. Gong Gong yüce adaletin ölümsüz ve sonsuz rakibidir.

    Gou Mang - (Kou Mang) Çin gök Tanrısının habercisidir. Gou Mang doğu ile birlikte ilkbahar ve mutluluğu oluşturur.

    Guan-di - (Kuan-ti, Kuan Yu) "İmparator Guan", Taoizm'in savaş Tanrısı. Barış yolunda atılan her adıma karşı koyar. Halk arasında şeytanları yaratan Tanrı olarak da anılmıştır.

    Guan-yin - (Kuan-yin, Kuan-shi-yin) Çocuksuz kadınlara yardım eden bir kahin.

    Gui - (Kuei) Çin mitolojisinde ölümden sonra olumsuz özellikler kazana ruhlara verilen ad. Hayalet veya hortlak.

    Gui Xian - (Kuei Hsien) Çin mitolojisindeki sihirli yaratıklar olan Ling'lerden biri. Su kaplumbağası Gui Xian mutluluğun sembolüdür.

    Gun - (Kun-Lun) Çin mitolojisinde toprak Tanrısı, Sarı imparator Huang-di'nin erkek torunu, Da-yu'nun babası. Cennetin yanından geçen büyük sel baskınında yaptığı hatadan dolayı Gong Gong tarafından küçük düşürülmüş ve cezalandırılmıştır.bir rivayete göre, o bu hatasından dolayı ateş Tanrısı tarafından idam edilmiştir.

    Hac Tao - Kelime anlamı 'siyah yol'dur. Bu karanlık güçlerin ve kara büyünün Çin mitolojisindeki ifadesidir.

    Han - Çin nehir Tanrısı. Aynı isimli nehirle kişiselleştirilmiştir.

    Han Xian-zi - (Han Hsiang-tzu) Taoist mitolojideki sekiz önemli ölümsüzden biri. Tang hanedanlığının önemli bir şahsiyeti ve devlet adamı olan Han Yu'nun erkek yeğeni. Onun çılgın bir micazı ve doğaüstü güçleri olduğuna inanılırmış. Bir gün şeftali ağacından düşmüş ve ölümsüzlüğü kazanmış. O flütüyle, elinde çiçek demeti veya şeftali tutarak resmedilirdi.

    He Bo - (He Po) Çin mitolojisinde güçlü ve etkili bir nehir Tanrısı. Bing-yi da denilmektedir. Ay Tanrıçası Heng O onun kız kardeşidir.

    He Xian-gu - (He Hsien-ku) Ba Xian'lardan biri ve içlerinde tek bayan olanı. Tang hanedanlığı döneminde yaşamıştır ve yaşamını dağlarda inzivaya çekilerek sürdürmüştür. On dört yaşında bir rüya görmüştü. Rüyasında kim olduğunu bilmediği bir ses ona 'bulutların anası' olarak bilinen taşı öğütmesini ve tozu yutmasını söylemişti. Söylenilenleri yaptıktan sonra ölümsüzlüğü kazanmıştır.

    Heng O - (Chang O) Çin ay Tanrıçası. Soğuğun ve gizli yin ilkelerinin sembolü. Güzel cüppeli, sağ elinde ay diski tutmuş olarak ve bazen de bir ağaçta bir karakurbağasının üzerinde resmedilirdi. O nehir Tanrısı He Bo'nun küçük kız kardeşidir.

    Hou Ji - (Hou Chi) Çin mitolojisinde tahıl Tanrısı. İmparatorluk dönemindeki bazı mezheplerde o tartışma konusu olmuştur. Bu nedenle isminin anlamı çeşitli şekilde tercüme olunmuştur.

    Hou Tu - (Hou T'u) Çin mitolojisinde dünya ve toprak Tanrısı. Yer yüzünün hükümdarı. İmparatorluk dönemi inançlarının bir ifadesidir.

    How-chu - (How-ch'u) Çin mitolojisinde hava Tanrısı.

    How-too - Eski bir Çin doğa Tanrısı. Canavar olarak betimlenmiş ve dağlarla nehirlerin arasında yaşadığı düşünülmüştür.

    Hu Jing-de - Çinin koruyucu Tanrısı. Genellikle kökeni Tang hanedanlığına dayanmaktadır.

    Huang Fei-hu - (Fei) Çin doğa Tanrısı. Tek gözlü bir boğa şeklinde olup, yılan kuyruğuna sahiptir. Sonraları Çin'in doğusundaki kutsal Tai Shan dağlarının Tanrısı olarak kabul edilmiştir. O bu dağa gelen ölü ruhları yargılamakla görevlendirilmişti.

    Huang-chuan - (Huang-ch'uan) Yin ruhlarının ölümden sonra gittikleri yer altı dünyası. Kuzeyde bulunan sulu bir arazi olduğuna inanılırdı. Kelime anlamı 'sarı ilkbahar'dır.

    Huang-di - (Huang-ti) Efsaneleştirilmiş bir Çin imparatoru. 'Sarı İmparator' M.ö. 2697 - 2597 yılları arasında yaşadığına inanılır. Taoizmin kurucularından biri olarak saygı görmüştür. Çin tarihinde ilk tıbbi inceleme ve tez niteliğini taşıyan Huang-di nei-jing yazıtının onun eseri olduğu söylenmektedir. Ayrıca Huang-di'nin insanlığa yazının bulunması, pusulanın icadı, çömlekçiliğin başlangıcı, ipek böceklerinin yetiştirilmesi gibi katkıları olduğu inanılmaktadır.

    Huang-lao - Taoculara göre bir Tanrı. İsmi iki anlamı barındırmaktadır: Huang, Huang-di ile, lao, Lao-zi ile bağdaştırılmaktadır. Her iki anlam da Taoizm inancının kurucularına işaret etmektedir.

    Huang-lao-jun - (Huang-lao-chën) Taozim inancına göre önemli bir Tanrı.

    Ji Nu - Çin mitolojisinde yıldızların Tanrıçası.

    Jian Di - (Chien Ti) Çin mitolojisinde eski bir Tanrıça. Kazayla renkarenk kırlangıç yumurtalarını yutmuş ve bunun sonucunda Shang hanedanlığının atalarını doğurmuştu.

    Jian Lao - (Chien-lao) Çin mitolojisinde doğa ve süreklilik Tanrısı.

    Jiang Shr - Çin mitolojisinde zombiler.

    Jin Jia - (Chin Chia) Çin mitolojisindeki koruyuculardan biri. O kötü öğrencileri cezalandırır ve İmparatorluk soyundan gelen ailelerin bayraklarını dalgalandırır. Altın zırhlı bir insan şeklinde düşünülmüştür.

    Ki-lin - (Ch'i-lin) Çin mitolojisindeki mistik yaratıklar. Batı mitolojilerindeki tek boynuzlu at ile karşılaştırılabilir. Ki-lin saf ve barışçıldır. Öküz kuyruğuna, at yelesine sahip,vücudu balık pulları ile kaplı olan tek boynuzlu geyik olarak resmedilirdi. O cennette yaşar ve dünyayı sadece bilge bir filozof doğduğunda ziyaret eder. O dört Ling'den biridir.

    Kuang Shi - Çin Mitolojisindeki zombilerden biri.

    Kui-xing - Wen-chang'ın yanından ayrılmayan yıldız Tanrısı. Resmi başarı belgelerini hazırlamakla görevlidir.

    Kun-lun - (K'un-lun) Çin'in batısında sıra dağlar. Taoistlere göre cennet orada. Tao evrenbilimine göre, on kıtadan biri. Cenneti ilk ziyaret eden kişi King Mu' dur. O Huang-di'nin sarayını keşfeder. Orada Tanrıça Xi Wang-mu tarafından kabul edilir.

    Lan Cai-he - (Lan Ts'ai-ho) Çin Ba Xian'lardan biri. Yazın kalın palto, kışın ise ince giysiler giyer. Elinde Çiçek demeti oalrak resmedilirdi.

    Lao-jun - (Lao-chün) Lao-zi'nin (Lao Tsö) tanrısallaştırılmış adı. Yuan-shi tian-zong ile beraber o Tao düşünce tarzının önemli yaratıcısıdır.

    Lei-gong - (Lei-kung) Çin mitolojiisnde gök gürültüsü Tanrısı. Tao panteonunda o göksel idare yetkisi bulunan bir Gökgürültüsü bakanıdır. Onun gagası, kanatları ve baykuş penceleri var, ama bedeni mavi renkte olmasına rağmen insan bedenidir. O peştamal giymiş, ellerinde davul ve çekiç (gök gürlemesini yaratan alet) taşır durumda resmedilirdi.

    Lei-zi - (Lei-tzu) Çin mitolojisinde gök gürültüsü Tanrıçası. Çin'e ipek böceği yetiştirmeciliğini öğretir. Huang-di'nin karısıdır.

    Li Tie-guai - (Li T'ieh-kuai) Li Tie-guai ("Demir koltuk değnekli Li") Bir Ba Xian, Taoist Mitolojinin sekiz ölümsüzünden biri. Demir koltuk değneği ona Xi Wang-mu tarafından verildi.

    Li T'ien - Li T'ien şeytanlara karşı alev fişeklerini kullanan ilk kişidir. (11. yüzyıl.) Bu olaydan sonra havai fişeklerin kullanımı yaygınlaşmıştır.

    Ling Xiao Bao Dian - Yu-huang ve diğer Tanrıların bazı sorun ve konuları konuşup tartıştıkları göksel bir saray. Söylendiğine göre, Tian Bing ve Tian Jiang (cennetin askerleri) tarafından dikkatle korunur.

    Ling-bao tian-zong - (Ling-pao t'ien-tsun) Kıymetli mücevheratın koruyucusu, ikinci Taoist cennet olan Shang-qing'ın yöneticisi. Bazen Dao-Jun, Tao Efendisi, olarak da adlandırılmıştır.

    Ling-guan - (Ling-kuan) Doğaüstü memur, Yu-huang sarayının koruyucusu. O 15. yüzyılda da büyük saygı görmüş ve Pekin'de tapınağı yapılmıştır.

    Liu Bei - (Liu Pei) Çin mitolojisinde sepet yapanların ve kamış ayakkabı yapanların Tanrısı. O Zhang Fei ve Guan Gong ile birlikte Çin'in üç silahşorunu oluşturdu.

    Long - (Lung) Çin mitolojisinde ejderha. Beş türü mevcuttu: Tanrıların evlerini koruyan kutsal ejderhalar; rüzgar ve yağmuru yöneten, aynı zamanda su baskınlarına neden olan ejder ruhlar; denizlerin ve okyanusların derinliklerini temizleyen doğa ejderleri; defineleri koruyan ejderler; ve beş penceli imparator ejderhalar. Taoizmde ejderler yang ilkeleri taşırlar ve sık sık su yada bulutlarla çevrilmiş olarak resmedilirler.

    Long-wang - (Lung-wang) Çin mitolojisinde Ejderha Krallar. Taoizmde mistik yaratıklar. Yuan-shi tian-zong tarafından yönetilirler ve yılda bir kere ona raporlarını sunarlar. Cenaze törenleri ve yağmurlar üzerinde yargılama yetkisine sahiptirler. Eğer soylarından gelenlerin cenaze törenlerinde talihsizliklerine neden olacak kadar hata yapılırsa, Ejder Krallar dua etmeye başlarlar. Aynı zamanda kuraklık ve kıtlık devrinde onlar yağmur yağdırırlar.

    Lu Ban - (Lu Pan) Çin mitolojisinde marangozların koruyucusu.

    Lu Dong-bin - (Lu Tung-pin, Lu Yan) Bir Ba Xian. M.ö 798 yılında kuzey Çin'de doğmuştur. Ailesinin üyeleri özel uşaklık yaparlarmış. Genç yaşta O Lu dağlarına çıkmıştır. Burada ateş ejderi ile karşılaşmış ve ejder ona sihirli bir kılıç hediye etmiştir. Başkenti ziyaret ederken başka bir ölümsüz olan Zhong Li-quan ile karşılaşmıştır.

    Lu-xing - (Lü-hsing) Onur Yıldızı. Bir San-xing olan yıldız Tanrı. Guan-xing (Şehir Yıldızı) olarak da bilinmektedir. Han hanedanlığının kurucusu Shi Fei olduğunu iddia edenler var.

    Ma Wang - Çin mitolojisinde atların koruyucusu.

    Ma-mian - (Ma-mien) Çin mitolojisinde yer altı dünyasında yaşayan bir asilzade.

    Ma-Zu - Çin Tanrıçalarından biri. Özellikle Güney Çin sahillerinde tapılan bir Tanrıçadır.

    Men-shen - Çin inancına göre kapıları koruyan iki Tanrı. Men-shen, kelime anlamı "kapı boşluğu Tanrıları"dır, Qin Shu-bao ve Hu Jing-de isimli Tang Hanedanlığında yaşamış olan iki general olduklarına inanılır. 13. - 14. yüzyıllarda onlara tapılmıştır. Arka kapı daha az bilinen Wei Ch'eng tarafından korunurdu.

    Mo-hi-hai - Çin su Tanrısı.

    Mu Gong - (Mu Kung) Çin mitolojisinde ölümsüzlük Tanrısı. O Yang'ın cisimleştirilmiş halidir. Xi Wang-mu, Yin'in temsilcisi, onun karısıdır. Onlar birlikte cennet ve yeryüzünü ve canlıları yaratmışlar.

    Mu-king - Çin mitolojisinde ateş Tanrısı.

    Mu-Lan - Hua Mu-lan olarak da bilinen Mu-lan Çin mitolojisinin en ünlü kadın savaşçısıdır. Babası, askerlik yapmak üzere çağrılmıştı ve yaşı geçmiş olduğu için, kendi yerine oğlunu gönderebilirdi. Oğlu olmadığı için, kızı erkek giysileri giydi, atına bindi ve babasını temsil etmek üzere gitti. On iki yıl askerlik yaptı, yüksek rütbeli bir asker oldu ve bir kız olduğunun farkına hiçbir zaman varılmadı. Savaşlardan sonra, arkadaşlarından bazıları onu ziyarete geldiklerinde, Mu-lan'ı dokuma tezgahına oturmuş bir kadın olarak buldular ve çok şaşırdılar. Günümüzde bu hala bir ailevi bağ ve fazilet örneğidir.

    Niu Wang - Çin'de büyükbaş hayvanların koruyucusu.

    Niu-you - (Niu-yu) Çin mitolojisinde Yama krallarının koruyuculuğunu yapan ruh.

    Nü-gua - (Nü-kua, Nu Kwa, Nuwa) İnsanları yaratan Tanrıça. Efsaneye göre, Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedenimde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur. Zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun üzerine Tanrıça Nü-gua, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.Tanrı Fu Xi onun kocası ve kardeşidir. Kardeşi gibi vücudunun aşağı kısmı ejder şeklindedir. Nü-gua bir elinde yerin sembolü olan pusula tutar.

    Pa - (P'a) Çin kuraklık Tanrısı.

    Pa-cha - (P'a-ch'a) Çiftçileri çekirgelere karşı koruyan bir Tanrı.

    Pakua - (Bagua) Çin'cede kelime anlamı, "sekiz (bat) yön (gua)" dür. Çin pusulasındaki sekiz yönü ifade ettiğini iddia edenler var. Bir çok farklı anlamlarda kullanılmıştır.

    Pan Jin Lian - (P'an Chin Lien) Çin mitolojisinde zina Tanrıçası.

    Pan-gu - (P'an-ku) Çin mitolojisi'ne göre başlangıçta evren bir yumurtanın içindeydi. Evrende ilkin sonsuz ve sessiz bir hiçlik varmış. Her yer karanlıklar içindeyken ilk olarak Pengu (Pan Ku) oluştu. Pengu yumurtanın kabuğunu kırarak dünyayı on sekiz bin yılda düzene soktu. Yumurtanın üst kısmı yükselip gökyüzünü Yang'ı meydana getirdi. Alt kısmı ise çökerek yeri Yin'i oluşturdu. Yin dişi, Yang ise erkekti. Birbirlerini tamamladılar. Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedeninde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur.

    Peng-lai - (P'eng-lai) Taoisme göre Çin Denizinin Doğusında yeralan, ölümsüzlerin yaşadığı düşünülen ada. Ada mutluluğun somut örneği olup, ölümsüzlüğün kaynağı olan efsanevi mantarları üzerinde bulundurmaktadır. Adayı bulmak için bir çok kişi yolculuğa çıkmış, fakat başarılı olamamışlardı. Gemiler ya alabora olmuş, ya da başka adalara sürüklenmişlerdi.

    Peng-zi - (P'eng-tzu) Çin mitolojisinde uzun yaşamı temsil eden varlık. Efsaneye göre, Han Hanedanlığı zamanında doğmuş ve Yin Hanedanlığı zamanında 777 yaşına gelmişti. (bazı kaynaklara göre 800 yaşını geçmişti) ve hala genç görünümünü koruyabilmişti. Genç kalabilmek için o geyik boynuzu ve mika tozu yutarmış.

    Pusa - Budist ve Taoist mezheplerde Tanrıya verilen ad.

    Qi Gu-niang - (Ch'i Ku-niang) Yu-huang'ın kızı. "Yedinci Hanımefendi" adını almıştır. Genç kızlar tarafından evleneceği erkeğin kim olduğunu bilmek istemesi üzerine tapınılmış ve saygı görmüştür.

    Qin-shu-pao - (Ch'in-shu-pao) Çift kapı aralığının koruyucu Tanrılarından biri, bir Men-shen. Tang hanedanlığındaki bir general olarak bilinmektedir.

    Ran-deng - (Jan-teng) Çin mitolojisinde dilenci kadın ve gelecek Buddha.

    Ru Shou - (Ju-Shou) Gou Mang gibi Çin gök Tanrısının habercisidir.'a benzer. Ru Shou Batı ile birlikte sonbaharı ve Talihsizliği oluşturur.

    San-guan - (San-kuan) "Üç Yönetici", Taoizmde üç Tanrı, adları Tian-guan, Di-guan, ve Shui-guan. Çin'in din hayatında önemli rol üstlenmişlerdi.

    San-huang - Fu Xi, Shen-nung ve Yen-ti adında üç imparatora verilen özel isim. M.Ö 2852 - 2697 yıllarında yaşadıklarına inanılır. Bu isim 'üç asilzade' anlamına gelir. Beş imparator Wu-di'lerin yerlerini almışlar.

    San-qing - (San-ch'ing) Üç cennet ve onları koruyan üç ilaha verilen özel isim. Birinci cennet Yu-qing, saf yeşim cenneti, Yuan-shi tian-zong orada yaşamıştı. Bazı kaynaklara göre bu Yu-huang'ın yönettiği en büyük ve ilk cennetti. İkinci cennetin adı Shang-qing, büyük saflığın cenneti, Ling-bao tian-zong orada otururdu. Üçüncü cennet Tai-qing, yüksek saflığın cenneti. Tao-de tian-zong tarafından yönetilirdi.

    San-xing - (San-hsing) Çin halk sanatının sevimli, iyi şans getiren üç yıldız Tanrısı. San-hsing Tanrıların adları: Fu-xing (Şans Yıldızı), Lu-xing (Onur Yıldızı) ve Shou-xing (Uzun Yaşam Yıldızı).

    Shachihoko - Çin mitolojisinde kaplan başlı ve balık vücutlu canavar. Bedeni sivri uçlu ve zehirli oklarla kaplıdır. Karaya çıktığında kaplana dönüşebilir.

    She-di - (She-ti) Çin mitolojisinde geniş arazileri ve akinlerini koruyan Tanrıça.

    Shen Yi - (Shen I) Güneş Tanrısı. Xi Wang-mu ona ölümsüzlük bahşehtmiştir. Rüzgar Tanrısı Fei Lian onun ebedi düşmanıdır. Sheng Yi elinde güneş tutmuş olarak resmedilirdi.

    Shen-nung - Çin mitolojisinde bir şahsiyet. İlaçları onun icat ettiği söylenilir. San-huang adı verilmiş 'Üç asilzade' den biri. O eczacılığın yaratıcısı olarak da kabul görmüştür. Boğa kafalı olarak resmedilirdi.

    Shou-lao - (Shou-xing) Taoizmde eski bir Tanrı. Uzun ömür ve şans Tanrısı. Uzun yaşamın yıldız Tanrısı. Kocaman kafalı, elinde uzun bir değnek ve içinde uzun yaşama sebeb olan su barındıran bir su kabağı taşırken resmedilirdi. Diğer elinde ise ölümsüzlüğün simgesi olan şeftaliyi tutmaktadır.

    Shou-xing - Yıldız Tanrı. Bir San-xing. Adının anlamı "Uzun Yaşam Yıldızı" dır, büyük ve kel bir kafası var. Düğümlü bir değnekle destek almaktadır. Diğer elinde ölümsüzlüğün simgesi olan şeftaliyi tutar. Sembolü mantar veya su kaplumbağasıdır.

    Shui-guan - (Shui-kuan) Bir San-guan. Shui-guan suyun yöneticisidir. Ona inananları engellerden korur.

    Shun - Çin mitolojisinde beş efsaneleştirilmiş İmparator olan Wu-di'lerden bir tanesi. Yao'nun halefi olarak seçilmişti.

    Si-ming - (Assuming) "Kaderin Efendisi", iki kitap yazmıştır. Ölümün kitabı ve Yaşamın kitabı.

    Song Di - (Sung Ti) Çin mitolojisinde üçüncü cehennemin kralı. Evlatlarına kötü davranan suçlular, itaatsizler, vefasızlar ve isyancılar burada cezalandırılırlardı.

    Song-zi niang-niang - (Sung-tzu niang-niang) 'Çocukları Getiren Hanımefendi'. Bazen Zhang Xian'le aynı ortamda bulunduğu düşünülürdü.

    Ssu Ling - (Ling) Çin mitolojisinde dört tinsel varlığa verilen addır. Bu varlıklar Ch'i-lin, Feng-huang, kaplumbağa Gui Xian, ve ejder Long'durlar.

    Sun Hou-zi - (Sun Hou-tzu) rüzgar'ın oğlu. Tanrıların yetenek ve hünerlerine sahipti. Daha sonra ölümsüzlük şeftalisinden yedi ve ölümsüz oldu.

    Sun Wu-Kung - Maymun Krallara verilen ad.

    Sun-pi - (Sun-p'i) Çin mitolojisinde tamirci ve işçilerin Tanrısı.

    Tai-sui-xing - (T'ai-sui-hsing) Zaman ve gezegenlerin Tanrısı. Jüpiter gezegeni onun sembolüdür.

    Tai-yi - Bilge biri. Han hanedanlığı devrinde yaşamıştır.

    Tai-yue da-di - (T'ai-yüeh ta'ti) Taoizmde dağ Tanrıları.

    Tang - Çin mitolojisinde bir rurtarıcı. İnsanlığı büyük bir kuraklıktan kurtarır. O kendini dut çalılıklarının üzerinde kurban eder ve yağmuru yağdırmayı başarır.

    Tao-de tian-zong - (Tao-te t'ien-tsun) Üçüncü cennet olan, Tai-qing'un yöneticisi.

    Tian Hou - (T'ien Hou) Göklerin imparatoriçesi, balıkçıları koruyan Tanrıça.

    Tian-di - (T'ien-ti) Evrene verilen geleneksel bir tanım. 'Cennet ve Yer yüzü' anlamına gelir.

    Tian-guan - (T'ien-kuan) San-guan cennetinin üç yöneticisinden biri. O sağlık ve iyi talih dağıtıcısıdır.

    Tian-long - (Tien Lung) Tanrı Wen Chang uşaklarından biri, Di-ya ile beraber çalışır.

    Tian-mu - (T'ien-mu) Çin mitolojisinde ışık Tanrıçası.

    Tian-wang - (T'ien-wang) Çin mitolojisinin göksel Tanrıları, dünyanın koruyucusu olarak da bilinirler.

    Tian-zong - (T'ien-tsun) Taoizmde Tanrılara verilen genel bir ad.

    Tu-di - (T'u-ti) Çin mitolojisinde küçük arazilerin koruyusu bir Tanrı.

    Wang Mu niang-niang - Ölümsüzlük şeftalisini koruyan Tanrı.

    Xi Shi - (Hsi Shih) Çin mitolojisinde krem ve parfümlerin yaratıcısı bir Tanrıça.

    Yao - Efsaneleştirlmiş bir imparator. M.Ö. 2333 - 2234 yılları arasında yaşadığına inanılır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gezizekalı

    Çin Mitolojisi ve Tanrılar

    Çin mitolojisine göre başlangıçta evren bir yumurtanın içindeydi. Evrende ilkin sonsuz ve sessiz bir hiçlik varmış. Her yer karanlıklar içindeyken ilk olarak Pengu (Pan Ku) oluştu. Pengu yumurtanın kabuğunu kırarak dünyayı on sekiz bin yılda düzene soktu. Yumurtanın üst kısmı yükselip gökyüzünü Yang'ı meydana getirdi. Alt kısmı ise çökerek yeri Yin'i oluşturdu. Yin dişi, Yang ise erkekti. Birbirlerini tamamladılar. Bu iki gücün birleşimi dev bir yaratıcılık etkisi doğurmuş ve sonuçta dünyanın ve varlıkların temelini oluşturmuştur. Bu ikiliğin her parçası birbirine geçmekte, birbirini koşullandırmakta, ayrı olamamakta, böylece karşıtlar arasındaki birlik ve savaş oluşmaktadır. Yin ve Yang enerjileri sürekli birlikte dans ederler. Ve böylece kozmik dengenin uyumunu yaratırlar. Yin, soğuk, karanlık ve atıldır. Yang, sıcak, aydınlık ve hayat doludur. Bu ikili sonradan Feng shui'yu, hayat enerjisinin akışını anlatan yaşama sanatını ortaya çıkarmıştır.

    Çin geleneklerine ve inanışlarına göre yaşamın sürmesini sağlayan; "Yin - Yang" olarak adlandırılan iki evrensel güç ve bu iki gücün etkileşiminin dengede tutulabilmesi prensibidir. Evrendeki bu iki karşıt gücün varlığı, varoluşun ayrılmaz iki kutbudur ve bu iki kutup sayesinde "Denge" sağlanabilmektedir. İnsanların vücudunda da bulunan bu iki karşıt gücün dengesi bozulduğu zaman, hastalıklar oluşmaktadır. Çin simgeleri arasında başı çeken Yin -Yang'da ortada beyaz ve siyah daireler bulunur. İç içe olmaları bu ikiliğin, düalitenin doğada olduğuna işaret eder ki aynı zamanda eril olanın dişili, dişil olanın erili içinde barındırdığına da dikkatimizi çeker.

    Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. Öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedeninde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur.

    Zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun üzerine Tanrıça Nü-kua, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.

    Yapısal birlik, evrensel cevher Çi aracıyla gerçekleşmektedir. Çi, bir enerji, "yaşam enerjisi" olarak izah edilebilir. Ve Çi'yi tek bir tanımla anlatmak mümkün değildir. Çin Tıp anlayışına göre, tüm evrene yayılmış Çi adlı bir enerji denizinin içinde yaşıyoruz. Çi, tüm canlılığın ölçüsü. Bir insanın Çi enerjisi üç yoldan sağlanıyor; doğum sırasında, soluduğumuz hava ile, yediğimiz ve içtiğimiz besinlerle.

    Çin mitolojisinde éjdérlere büyük önem ve yer verilmiştir. Mitolojiye göre Long adı verilen éjderlerin beş türü mevcuttu: Tanrıların evlerini koruyan kutsal éjderhalar; rüzgar ve yağmuru yöneten, aynı zamanda su baskınlarına neden olan éjder ruhlar; denizlerin ve okyanusların derinliklerini temizleyen doğa éjderleri; defineleri koruyan éjderler; ve beş penceli imparator éjderhalar. Taoizmde éjderler yang ilkeleri taşırlar ve sık sık su yada bulutlarla çevrilmiş olarak resmedilirler. Çin mitolojisinde Long-wang'lar, yani éjderha Krallar, Taoizmde mistik yaratıklar olarak yerlerini almışlar. Yuan-shi tian-zong tarafından yönetilirler ve yılda bir kere ona raporlarını sunarlar. Cenaze törenleri ve yağmurlar üzerinde yargılama yetkisine sahiptirler. Eğer soylarından gelenlerin cenaze törenlerinde talihsizliklerine neden olacak kadar hata yapılırsa, éjder Krallar dua etmeye başlarlar. Aynı zamanda kuraklık ve kıtlık devrinde onlar yağmur yağdırırlar.


    Çin Tanrı(ça)ları;

    Ba - Çin mitolojisinde Cennet'in kızı.

    Ba Xian - (Pa-hsien) Taoist mitolojideki sekiz ölümsüzlük kazana kişiye verilen ad. Bu sekizli Çin'in iyi kaderini sembolleridirler. Onlar yaşama sekiz önemli özellik katarlar: gençlik, yaşlılık, zorunluluk, sağlık, rağbet, asalet, erkeklik ve dişilik. Bu sekizli: Zhang Guo-lao, Lu Dong-bin, Cao Guo-jiu, Zhong Li-quan, Li Tie-guai, Han Xian-zi, He Xian-gu ve Lan Cai-he. Be Xian'ın konusu daha fazla sanatla ilgilidir.

    Bixia Yuanjin - Bu Çin Tanrıçası çocukların doğumundan ve kaderden sorumludur. Doğum ve kader dünya mitolojisinde biri biri ile bağlantılı, uzlaşım içinde olan iki kavram olarak kabul edilmiştir.

    Cai-shen - (Ts'ai-shen) Çin mitolojisinde başarı Tanrısı. Taoizm ve halk dini inancında da yerini almıştır. Onun gök gürültüsü ve yıldırımları yönetme ve ticari anlaşmalarda başarı sağlama gibi bir çok sihirli güçleri vardır. Tarihsel şahsiyet olarak o Zhao Xuan-tan (Chao Hsüan-t'an)olarak adlandırılmıştır. O dağların zirvesinde kendi yerini almıştır. Zhang Dao-ling'e hayat iksirini ararken yardım etmiştir. Cai-shen siyah kaplanın üzerinde resmedilirdi. Siyah bir yüze ve uzun bıyıklara sahiptir. Vücudu zırhlar içindedir, kafasında savaş başlığı vardır.

    Cao Guo-jiu - (Ts'ao Kuo-chiu) Çin mitolojisindeki sekiz ölümsüzden biri. O basit bir yaşam sürmekteyken bir gün genç kardeşi katil olur. Cao Guo-jiu utançtan sonra dağlarda inzivaya çekilmiş ve uzun süre orada yaşamıştır. Lu Dong-bin ona yardım eder ve kusursuzluğa erişmenin yollarını gösterir. Cao Guo-jiu tiyatro sanatının yaratıcısı olarak anılır.

    Cheng-huang - (Ch'eng-huang) Çin'in koruyucu Tanrıları. Onlar felaket ve yıkımları önlerlerdi ve kendilerine yalvaran insanları korumaları altına alırlardı. Kurakluk ve kıtlık dönemlerinde onlar yağmur yağdırırlardı. Onlar ekinlerin bereketli olmasını sağlayarak, insanları zenginliğe kavuştururlardı. Cheng-huang aynı zamanda ölülerin ruhlarını Cennet'e götürülerdi. Tao'cu rahipler ölülerin ruhlarının cehennemden kurtulabilmeleri için bu koruyucu Tanrılara dua ederlerdi.

    Chih Nu - (Chih-Nu) Çin'in önemli Tanrılarında olan Yu-huang'ın kızı.

    Chu Jiang - (Ch'u Chiang) Taoist mitolojide saniyelerin kralı, hırsız ve katilleri cezalandırırdı.

    Da-yu - (Ta-yü) Xia Hanedanlığının efsanevi kurucusu. Büyük Yu olarak bilinmiştir. Toprağın (Gun) oğludur. Yol yapıcı ve ekinlere su sağlayıcı olarak tanınmıştır.

    Dha-shi-zhi - (Dha-shih-chih) Çin Budizminde kadın ilahe, yeniden doğuşu yönetmektedir.

    Di-cang - (Ti-Ts'ang) Çin Budizm'inde dünyanın rahmi anlamına gelen bir güç. Efsaneye göre o Tang döneminde yaşamış bir Kore prensidir. Ölümünden sonra vücudu çürümeye bırakılmamış, bir tapınağı yapılmıştır. Sağ elinde metal değnekle resmedilirdi.

    Di-guan - (Ti-guan) Tao inancına göre dünyada bir hükümdar. Üç San-guan'dan biri. Çin'in din hayatında rolü önemlidir. Di-guan suçları ve baş kaldırmaları affederdi.

    Di-ya - (Ti-ya) Di-ya ve Tian-long Çin edebiyat Tanrısı Wen Chang'ın yardımcılarıdır.

    Dong-yue da-di - (Tung-yo ta-ti) Gök Tanrısı Yu-huang'ın yardımcısı. Canlıların doğumlarından ölümlerine kadar yaşamlarını, yaşam güçlerini ve görünümlerini denetlemekle görevlidir.

    Dou-mu - (Tou-mu) Çin Tanrıçası. Her insanın ne kadar yaşayacağını belirler ve denetler. Bu nedenle uzun bir yaşam isteyen insanlar tarafından saygı görmüş ve tapınılmıştır. Dou-mu nilüfer tahtında otururken, dört kafalı, 12 gözlü ve sekiz kollu olarak resmedilirdi. Taoist tapınaklarda sık sık onun anıtı ile karşılaşılır. Çin Budistleri tarafından da tapınılmaktadır.

    Dragon krallar - (Ejder krallar) Taoizmde efsanevi yaratıklar. Long-wang.

    Dzi dzat - (Dzit dzi) Dzi dzat ölümden sonraki yaşam inancı ile mezarlarda rahatlık ve konforu sağlayan her türlü eşyaya verilen addır.

    Er-lang - (Erh-lang) Çin mitolojisinde şeytani ruhları defeden ve kötü büyüleri bozan bir koruyucu Tanrı. Annesi Yu-huang'ın kızkardeşidir.

    Fan-kui - (Fan-k'uie) Çinlilere göre, kasap Tanrısıdır.

    Fei Lian - (Fei Lien) Rüzgar Tanrısıdır.

    Feng Bo - (Feng Po) Rüzgar Tanrısı olan Fei Lian'ın insanlaştırılmışı.

    Feng Po-po - (Feng P'o-p'o) Çinin rüzgar Tanrıçası. Bir kaplanın üzerinde bulutları dolaşan ak saçlı, yaşlı bir kadın olarak resmedilirdi. Bulutları tam gün sırtındaki çuvala doldurup bir yerden başka bir yere taşır.

    Feng-huang - (Feng Huang) Çin mitolojisinde anka kuşu, cennetin kanatlı gücü. Sülün ibiği ve başı, tavus kuşu kuyruklu olarak resmedilirdi.

    Fu Xi - (Fu Hsi) Çin mitolojisinde San-huang'daki üç asil imparatordan birincisi. Yönetimi 115 yıl sürmüştür. Fu Xi insanlara balık ağları kullanma, ipek böcekleri yetiştirme ve vahşi hayvanları ehlileştirme gibi bir çok alışkanlığı kazandırmıştır. Fu Xi yılan vücutlu bir insan olarak resmedilirdi. Nü-gua onun karısıdır.

    Fu-xing - (Fu-hsing) Çinde mutluluk Tanrısı. San-xing'lerden biri. Genellikle mavi giysilerle, özel uşağı ve çocukların yanında resmedilirdi. İsminin anlamı 'şanslı yıldız'dır. Sık sık cennetin yöneticisi olan Tian-guan'la karıştırılır.

    Gao Yao - (Kao-Yao) Eski bir Çin yargı Tanrısı. Adaletsizlikleri sorgularken ona bir koç eşlik etmektedir. Ting-jian olarak da bilinmektedir.

    Geong Si - (Jiang Shr, Kuang Shi) Çin mitolojisinde zombi. Onun vücudu var, ama canlı değil.

    Gök kralları - Dünyanın dört bir tarafının koruyucuları. Tian-wang.

    Gong De Tian - (Kung Te T'ien) Çin mitolojisinde uğur Tanrıçası. Sol elinde dilekleri yerine getiren bir inci tutar. Hindu Tanrıçası Lakshmi ile benzerlik göstermektedir.

    Gong Gong - (Kung Kung) Çin mitolojisinde su baskınları ve sel yaratan şeytan. Yılana benzeyen ortağı Xiang Yao ona eşlik eder. Gong Gong yüce adaletin ölümsüz ve sonsuz rakibidir.

    Gou Mang - (Kou Mang) Çin gök Tanrısının habercisidir. Gou Mang doğu ile birlikte ilkbahar ve mutluluğu oluşturur.

    Guan-di - (Kuan-ti, Kuan Yu) "İmparator Guan", Taoizm'in savaş Tanrısı. Barış yolunda atılan her adıma karşı koyar. Halk arasında şeytanları yaratan Tanrı olarak da anılmıştır.

    Guan-yin - (Kuan-yin, Kuan-shi-yin) Çocuksuz kadınlara yardım eden bir kahin.

    Gui - (Kuei) Çin mitolojisinde ölümden sonra olumsuz özellikler kazana ruhlara verilen ad. Hayalet veya hortlak.

    Gui Xian - (Kuei Hsien) Çin mitolojisindeki sihirli yaratıklar olan Ling'lerden biri. Su kaplumbağası Gui Xian mutluluğun sembolüdür.

    Gun - (Kun-Lun) Çin mitolojisinde toprak Tanrısı, Sarı imparator Huang-di'nin erkek torunu, Da-yu'nun babası. Cennetin yanından geçen büyük sel baskınında yaptığı hatadan dolayı Gong Gong tarafından küçük düşürülmüş ve cezalandırılmıştır.bir rivayete göre, o bu hatasından dolayı ateş Tanrısı tarafından idam edilmiştir.

    Hac Tao - Kelime anlamı 'siyah yol'dur. Bu karanlık güçlerin ve kara büyünün Çin mitolojisindeki ifadesidir.

    Han - Çin nehir Tanrısı. Aynı isimli nehirle kişiselleştirilmiştir.

    Han Xian-zi - (Han Hsiang-tzu) Taoist mitolojideki sekiz önemli ölümsüzden biri. Tang hanedanlığının önemli bir şahsiyeti ve devlet adamı olan Han Yu'nun erkek yeğeni. Onun çılgın bir micazı ve doğaüstü güçleri olduğuna inanılırmış. Bir gün şeftali ağacından düşmüş ve ölümsüzlüğü kazanmış. O flütüyle, elinde çiçek demeti veya şeftali tutarak resmedilirdi.

    He Bo - (He Po) Çin mitolojisinde güçlü ve etkili bir nehir Tanrısı. Bing-yi da denilmektedir. Ay Tanrıçası Heng O onun kız kardeşidir.

    He Xian-gu - (He Hsien-ku) Ba Xian'lardan biri ve içlerinde tek bayan olanı. Tang hanedanlığı döneminde yaşamıştır ve yaşamını dağlarda inzivaya çekilerek sürdürmüştür. On dört yaşında bir rüya görmüştü. Rüyasında kim olduğunu bilmediği bir ses ona 'bulutların anası' olarak bilinen taşı öğütmesini ve tozu yutmasını söylemişti. Söylenilenleri yaptıktan sonra ölümsüzlüğü kazanmıştır.

    Heng O - (Chang O) Çin ay Tanrıçası. Soğuğun ve gizli yin ilkelerinin sembolü. Güzel cüppeli, sağ elinde ay diski tutmuş olarak ve bazen de bir ağaçta bir karakurbağasının üzerinde resmedilirdi. O nehir Tanrısı He Bo'nun küçük kız kardeşidir.

    Hou Ji - (Hou Chi) Çin mitolojisinde tahıl Tanrısı. İmparatorluk dönemindeki bazı mezheplerde o tartışma konusu olmuştur. Bu nedenle isminin anlamı çeşitli şekilde tercüme olunmuştur.

    Hou Tu - (Hou T'u) Çin mitolojisinde dünya ve toprak Tanrısı. Yer yüzünün hükümdarı. İmparatorluk dönemi inançlarının bir ifadesidir.

    How-chu - (How-ch'u) Çin mitolojisinde hava Tanrısı.

    How-too - Eski bir Çin doğa Tanrısı. Canavar olarak betimlenmiş ve dağlarla nehirlerin arasında yaşadığı düşünülmüştür.

    Hu Jing-de - Çinin koruyucu Tanrısı. Genellikle kökeni Tang hanedanlığına dayanmaktadır.

    Huang Fei-hu - (Fei) Çin doğa Tanrısı. Tek gözlü bir boğa şeklinde olup, yılan kuyruğuna sahiptir. Sonraları Çin'in doğusundaki kutsal Tai Shan dağlarının Tanrısı olarak kabul edilmiştir. O bu dağa gelen ölü ruhları yargılamakla görevlendirilmişti.

    Huang-chuan - (Huang-ch'uan) Yin ruhlarının ölümden sonra gittikleri yer altı dünyası. Kuzeyde bulunan sulu bir arazi olduğuna inanılırdı. Kelime anlamı 'sarı ilkbahar'dır.

    Huang-di - (Huang-ti) Efsaneleştirilmiş bir Çin imparatoru. 'Sarı İmparator' M.ö. 2697 - 2597 yılları arasında yaşadığına inanılır. Taoizmin kurucularından biri olarak saygı görmüştür. Çin tarihinde ilk tıbbi inceleme ve tez niteliğini taşıyan Huang-di nei-jing yazıtının onun eseri olduğu söylenmektedir. Ayrıca Huang-di'nin insanlığa yazının bulunması, pusulanın icadı, çömlekçiliğin başlangıcı, ipek böceklerinin yetiştirilmesi gibi katkıları olduğu inanılmaktadır.

    Huang-lao - Taoculara göre bir Tanrı. İsmi iki anlamı barındırmaktadır: Huang, Huang-di ile, lao, Lao-zi ile bağdaştırılmaktadır. Her iki anlam da Taoizm inancının kurucularına işaret etmektedir.

    Huang-lao-jun - (Huang-lao-chën) Taozim inancına göre önemli bir Tanrı.

    Ji Nu - Çin mitolojisinde yıldızların Tanrıçası.

    Jian Di - (Chien Ti) Çin mitolojisinde eski bir Tanrıça. Kazayla renkarenk kırlangıç yumurtalarını yutmuş ve bunun sonucunda Shang hanedanlığının atalarını doğurmuştu.

    Jian Lao - (Chien-lao) Çin mitolojisinde doğa ve süreklilik Tanrısı.

    Jiang Shr - Çin mitolojisinde zombiler.

    Jin Jia - (Chin Chia) Çin mitolojisindeki koruyuculardan biri. O kötü öğrencileri cezalandırır ve İmparatorluk soyundan gelen ailelerin bayraklarını dalgalandırır. Altın zırhlı bir insan şeklinde düşünülmüştür.

    Ki-lin - (Ch'i-lin) Çin mitolojisindeki mistik yaratıklar. Batı mitolojilerindeki tek boynuzlu at ile karşılaştırılabilir. Ki-lin saf ve barışçıldır. Öküz kuyruğuna, at yelesine sahip,vücudu balık pulları ile kaplı olan tek boynuzlu geyik olarak resmedilirdi. O cennette yaşar ve dünyayı sadece bilge bir filozof doğduğunda ziyaret eder. O dört Ling'den biridir.

    Kuang Shi - Çin Mitolojisindeki zombilerden biri.

    Kui-xing - Wen-chang'ın yanından ayrılmayan yıldız Tanrısı. Resmi başarı belgelerini hazırlamakla görevlidir.

    Kun-lun - (K'un-lun) Çin'in batısında sıra dağlar. Taoistlere göre cennet orada. Tao evrenbilimine göre, on kıtadan biri. Cenneti ilk ziyaret eden kişi King Mu' dur. O Huang-di'nin sarayını keşfeder. Orada Tanrıça Xi Wang-mu tarafından kabul edilir.

    Lan Cai-he - (Lan Ts'ai-ho) Çin Ba Xian'lardan biri. Yazın kalın palto, kışın ise ince giysiler giyer. Elinde Çiçek demeti oalrak resmedilirdi.

    Lao-jun - (Lao-chün) Lao-zi'nin (Lao Tsö) tanrısallaştırılmış adı. Yuan-shi tian-zong ile beraber o Tao düşünce tarzının önemli yaratıcısıdır.

    Lei-gong - (Lei-kung) Çin mitolojiisnde gök gürültüsü Tanrısı. Tao panteonunda o göksel idare yetkisi bulunan bir Gökgürültüsü bakanıdır. Onun gagası, kanatları ve baykuş penceleri var, ama bedeni mavi renkte olmasına rağmen insan bedenidir. O peştamal giymiş, ellerinde davul ve çekiç (gök gürlemesini yaratan alet) taşır durumda resmedilirdi.

    Lei-zi - (Lei-tzu) Çin mitolojisinde gök gürültüsü Tanrıçası. Çin'e ipek böceği yetiştirmeciliğini öğretir. Huang-di'nin karısıdır.

    Li Tie-guai - (Li T'ieh-kuai) Li Tie-guai ("Demir koltuk değnekli Li") Bir Ba Xian, Taoist Mitolojinin sekiz ölümsüzünden biri. Demir koltuk değneği ona Xi Wang-mu tarafından verildi.

    Li T'ien - Li T'ien şeytanlara karşı alev fişeklerini kullanan ilk kişidir. (11. yüzyıl.) Bu olaydan sonra havai fişeklerin kullanımı yaygınlaşmıştır.

    Ling Xiao Bao Dian - Yu-huang ve diğer Tanrıların bazı sorun ve konuları konuşup tartıştıkları göksel bir saray. Söylendiğine göre, Tian Bing ve Tian Jiang (cennetin askerleri) tarafından dikkatle korunur.

    Ling-bao tian-zong - (Ling-pao t'ien-tsun) Kıymetli mücevheratın koruyucusu, ikinci Taoist cennet olan Shang-qing'ın yöneticisi. Bazen Dao-Jun, Tao Efendisi, olarak da adlandırılmıştır.

    Ling-guan - (Ling-kuan) Doğaüstü memur, Yu-huang sarayının koruyucusu. O 15. yüzyılda da büyük saygı görmüş ve Pekin'de tapınağı yapılmıştır.

    Liu Bei - (Liu Pei) Çin mitolojisinde sepet yapanların ve kamış ayakkabı yapanların Tanrısı. O Zhang Fei ve Guan Gong ile birlikte Çin'in üç silahşorunu oluşturdu.

    Long - (Lung) Çin mitolojisinde ejderha. Beş türü mevcuttu: Tanrıların evlerini koruyan kutsal ejderhalar; rüzgar ve yağmuru yöneten, aynı zamanda su baskınlarına neden olan ejder ruhlar; denizlerin ve okyanusların derinliklerini temizleyen doğa ejderleri; defineleri koruyan ejderler; ve beş penceli imparator ejderhalar. Taoizmde ejderler yang ilkeleri taşırlar ve sık sık su yada bulutlarla çevrilmiş olarak resmedilirler.

    Long-wang - (Lung-wang) Çin mitolojisinde Ejderha Krallar. Taoizmde mistik yaratıklar. Yuan-shi tian-zong tarafından yönetilirler ve yılda bir kere ona raporlarını sunarlar. Cenaze törenleri ve yağmurlar üzerinde yargılama yetkisine sahiptirler. Eğer soylarından gelenlerin cenaze törenlerinde talihsizliklerine neden olacak kadar hata yapılırsa, Ejder Krallar dua etmeye başlarlar. Aynı zamanda kuraklık ve kıtlık devrinde onlar yağmur yağdırırlar.

    Lu Ban - (Lu Pan) Çin mitolojisinde marangozların koruyucusu.

    Lu Dong-bin - (Lu Tung-pin, Lu Yan) Bir Ba Xian. M.ö 798 yılında kuzey Çin'de doğmuştur. Ailesinin üyeleri özel uşaklık yaparlarmış. Genç yaşta O Lu dağlarına çıkmıştır. Burada ateş ejderi ile karşılaşmış ve ejder ona sihirli bir kılıç hediye etmiştir. Başkenti ziyaret ederken başka bir ölümsüz olan Zhong Li-quan ile karşılaşmıştır.

    Lu-xing - (Lü-hsing) Onur Yıldızı. Bir San-xing olan yıldız Tanrı. Guan-xing (Şehir Yıldızı) olarak da bilinmektedir. Han hanedanlığının kurucusu Shi Fei olduğunu iddia edenler var.

    Ma Wang - Çin mitolojisinde atların koruyucusu.

    Ma-mian - (Ma-mien) Çin mitolojisinde yer altı dünyasında yaşayan bir asilzade.

    Ma-Zu - Çin Tanrıçalarından biri. Özellikle Güney Çin sahillerinde tapılan bir Tanrıçadır.

    Men-shen - Çin inancına göre kapıları koruyan iki Tanrı. Men-shen, kelime anlamı "kapı boşluğu Tanrıları"dır, Qin Shu-bao ve Hu Jing-de isimli Tang Hanedanlığında yaşamış olan iki general olduklarına inanılır. 13. - 14. yüzyıllarda onlara tapılmıştır. Arka kapı daha az bilinen Wei Ch'eng tarafından korunurdu.

    Mo-hi-hai - Çin su Tanrısı.

    Mu Gong - (Mu Kung) Çin mitolojisinde ölümsüzlük Tanrısı. O Yang'ın cisimleştirilmiş halidir. Xi Wang-mu, Yin'in temsilcisi, onun karısıdır. Onlar birlikte cennet ve yeryüzünü ve canlıları yaratmışlar.

    Mu-king - Çin mitolojisinde ateş Tanrısı.

    Mu-Lan - Hua Mu-lan olarak da bilinen Mu-lan Çin mitolojisinin en ünlü kadın savaşçısıdır. Babası, askerlik yapmak üzere çağrılmıştı ve yaşı geçmiş olduğu için, kendi yerine oğlunu gönderebilirdi. Oğlu olmadığı için, kızı erkek giysileri giydi, atına bindi ve babasını temsil etmek üzere gitti. On iki yıl askerlik yaptı, yüksek rütbeli bir asker oldu ve bir kız olduğunun farkına hiçbir zaman varılmadı. Savaşlardan sonra, arkadaşlarından bazıları onu ziyarete geldiklerinde, Mu-lan'ı dokuma tezgahına oturmuş bir kadın olarak buldular ve çok şaşırdılar. Günümüzde bu hala bir ailevi bağ ve fazilet örneğidir.

    Niu Wang - Çin'de büyükbaş hayvanların koruyucusu.

    Niu-you - (Niu-yu) Çin mitolojisinde Yama krallarının koruyuculuğunu yapan ruh.

    Nü-gua - (Nü-kua, Nu Kwa, Nuwa) İnsanları yaratan Tanrıça. Efsaneye göre, Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedenimde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur. Zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun üzerine Tanrıça Nü-gua, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.Tanrı Fu Xi onun kocası ve kardeşidir. Kardeşi gibi vücudunun aşağı kısmı ejder şeklindedir. Nü-gua bir elinde yerin sembolü olan pusula tutar.

    Pa - (P'a) Çin kuraklık Tanrısı.

    Pa-cha - (P'a-ch'a) Çiftçileri çekirgelere karşı koruyan bir Tanrı.

    Pakua - (Bagua) Çin'cede kelime anlamı, "sekiz (bat) yön (gua)" dür. Çin pusulasındaki sekiz yönü ifade ettiğini iddia edenler var. Bir çok farklı anlamlarda kullanılmıştır.

    Pan Jin Lian - (P'an Chin Lien) Çin mitolojisinde zina Tanrıçası.

    Pan-gu - (P'an-ku) Çin mitolojisi'ne göre başlangıçta evren bir yumurtanın içindeydi. Evrende ilkin sonsuz ve sessiz bir hiçlik varmış. Her yer karanlıklar içindeyken ilk olarak Pengu (Pan Ku) oluştu. Pengu yumurtanın kabuğunu kırarak dünyayı on sekiz bin yılda düzene soktu. Yumurtanın üst kısmı yükselip gökyüzünü Yang'ı meydana getirdi. Alt kısmı ise çökerek yeri Yin'i oluşturdu. Yin dişi, Yang ise erkekti. Birbirlerini tamamladılar. Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedeninde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur.

    Peng-lai - (P'eng-lai) Taoisme göre Çin Denizinin Doğusında yeralan, ölümsüzlerin yaşadığı düşünülen ada. Ada mutluluğun somut örneği olup, ölümsüzlüğün kaynağı olan efsanevi mantarları üzerinde bulundurmaktadır. Adayı bulmak için bir çok kişi yolculuğa çıkmış, fakat başarılı olamamışlardı. Gemiler ya alabora olmuş, ya da başka adalara sürüklenmişlerdi.

    Peng-zi - (P'eng-tzu) Çin mitolojisinde uzun yaşamı temsil eden varlık. Efsaneye göre, Han Hanedanlığı zamanında doğmuş ve Yin Hanedanlığı zamanında 777 yaşına gelmişti. (bazı kaynaklara göre 800 yaşını geçmişti) ve hala genç görünümünü koruyabilmişti. Genç kalabilmek için o geyik boynuzu ve mika tozu yutarmış.

    Pusa - Budist ve Taoist mezheplerde Tanrıya verilen ad.

    Qi Gu-niang - (Ch'i Ku-niang) Yu-huang'ın kızı. "Yedinci Hanımefendi" adını almıştır. Genç kızlar tarafından evleneceği erkeğin kim olduğunu bilmek istemesi üzerine tapınılmış ve saygı görmüştür.

    Qin-shu-pao - (Ch'in-shu-pao) Çift kapı aralığının koruyucu Tanrılarından biri, bir Men-shen. Tang hanedanlığındaki bir general olarak bilinmektedir.

    Ran-deng - (Jan-teng) Çin mitolojisinde dilenci kadın ve gelecek Buddha.

    Ru Shou - (Ju-Shou) Gou Mang gibi Çin gök Tanrısının habercisidir.'a benzer. Ru Shou Batı ile birlikte sonbaharı ve Talihsizliği oluşturur.

    San-guan - (San-kuan) "Üç Yönetici", Taoizmde üç Tanrı, adları Tian-guan, Di-guan, ve Shui-guan. Çin'in din hayatında önemli rol üstlenmişlerdi.

    San-huang - Fu Xi, Shen-nung ve Yen-ti adında üç imparatora verilen özel isim. M.Ö 2852 - 2697 yıllarında yaşadıklarına inanılır. Bu isim 'üç asilzade' anlamına gelir. Beş imparator Wu-di'lerin yerlerini almışlar.

    San-qing - (San-ch'ing) Üç cennet ve onları koruyan üç ilaha verilen özel isim. Birinci cennet Yu-qing, saf yeşim cenneti, Yuan-shi tian-zong orada yaşamıştı. Bazı kaynaklara göre bu Yu-huang'ın yönettiği en büyük ve ilk cennetti. İkinci cennetin adı Shang-qing, büyük saflığın cenneti, Ling-bao tian-zong orada otururdu. Üçüncü cennet Tai-qing, yüksek saflığın cenneti. Tao-de tian-zong tarafından yönetilirdi.

    San-xing - (San-hsing) Çin halk sanatının sevimli, iyi şans getiren üç yıldız Tanrısı. San-hsing Tanrıların adları: Fu-xing (Şans Yıldızı), Lu-xing (Onur Yıldızı) ve Shou-xing (Uzun Yaşam Yıldızı).

    Shachihoko - Çin mitolojisinde kaplan başlı ve balık vücutlu canavar. Bedeni sivri uçlu ve zehirli oklarla kaplıdır. Karaya çıktığında kaplana dönüşebilir.

    She-di - (She-ti) Çin mitolojisinde geniş arazileri ve akinlerini koruyan Tanrıça.

    Shen Yi - (Shen I) Güneş Tanrısı. Xi Wang-mu ona ölümsüzlük bahşehtmiştir. Rüzgar Tanrısı Fei Lian onun ebedi düşmanıdır. Sheng Yi elinde güneş tutmuş olarak resmedilirdi.

    Shen-nung - Çin mitolojisinde bir şahsiyet. İlaçları onun icat ettiği söylenilir. San-huang adı verilmiş 'Üç asilzade' den biri. O eczacılığın yaratıcısı olarak da kabul görmüştür. Boğa kafalı olarak resmedilirdi.

    Shou-lao - (Shou-xing) Taoizmde eski bir Tanrı. Uzun ömür ve şans Tanrısı. Uzun yaşamın yıldız Tanrısı. Kocaman kafalı, elinde uzun bir değnek ve içinde uzun yaşama sebeb olan su barındıran bir su kabağı taşırken resmedilirdi. Diğer elinde ise ölümsüzlüğün simgesi olan şeftaliyi tutmaktadır.

    Shou-xing - Yıldız Tanrı. Bir San-xing. Adının anlamı "Uzun Yaşam Yıldızı" dır, büyük ve kel bir kafası var. Düğümlü bir değnekle destek almaktadır. Diğer elinde ölümsüzlüğün simgesi olan şeftaliyi tutar. Sembolü mantar veya su kaplumbağasıdır.

    Shui-guan - (Shui-kuan) Bir San-guan. Shui-guan suyun yöneticisidir. Ona inananları engellerden korur.

    Shun - Çin mitolojisinde beş efsaneleştirilmiş İmparator olan Wu-di'lerden bir tanesi. Yao'nun halefi olarak seçilmişti.

    Si-ming - (Assuming) "Kaderin Efendisi", iki kitap yazmıştır. Ölümün kitabı ve Yaşamın kitabı.

    Song Di - (Sung Ti) Çin mitolojisinde üçüncü cehennemin kralı. Evlatlarına kötü davranan suçlular, itaatsizler, vefasızlar ve isyancılar burada cezalandırılırlardı.

    Song-zi niang-niang - (Sung-tzu niang-niang) 'Çocukları Getiren Hanımefendi'. Bazen Zhang Xian'le aynı ortamda bulunduğu düşünülürdü.

    Ssu Ling - (Ling) Çin mitolojisinde dört tinsel varlığa verilen addır. Bu varlıklar Ch'i-lin, Feng-huang, kaplumbağa Gui Xian, ve ejder Long'durlar.

    Sun Hou-zi - (Sun Hou-tzu) rüzgar'ın oğlu. Tanrıların yetenek ve hünerlerine sahipti. Daha sonra ölümsüzlük şeftalisinden yedi ve ölümsüz oldu.

    Sun Wu-Kung - Maymun Krallara verilen ad.

    Sun-pi - (Sun-p'i) Çin mitolojisinde tamirci ve işçilerin Tanrısı.

    Tai-sui-xing - (T'ai-sui-hsing) Zaman ve gezegenlerin Tanrısı. Jüpiter gezegeni onun sembolüdür.

    Tai-yi - Bilge biri. Han hanedanlığı devrinde yaşamıştır.

    Tai-yue da-di - (T'ai-yüeh ta'ti) Taoizmde dağ Tanrıları.

    Tang - Çin mitolojisinde bir rurtarıcı. İnsanlığı büyük bir kuraklıktan kurtarır. O kendini dut çalılıklarının üzerinde kurban eder ve yağmuru yağdırmayı başarır.

    Tao-de tian-zong - (Tao-te t'ien-tsun) Üçüncü cennet olan, Tai-qing'un yöneticisi.

    Tian Hou - (T'ien Hou) Göklerin imparatoriçesi, balıkçıları koruyan Tanrıça.

    Tian-di - (T'ien-ti) Evrene verilen geleneksel bir tanım. 'Cennet ve Yer yüzü' anlamına gelir.

    Tian-guan - (T'ien-kuan) San-guan cennetinin üç yöneticisinden biri. O sağlık ve iyi talih dağıtıcısıdır.

    Tian-long - (Tien Lung) Tanrı Wen Chang uşaklarından biri, Di-ya ile beraber çalışır.

    Tian-mu - (T'ien-mu) Çin mitolojisinde ışık Tanrıçası.

    Tian-wang - (T'ien-wang) Çin mitolojisinin göksel Tanrıları, dünyanın koruyucusu olarak da bilinirler.

    Tian-zong - (T'ien-tsun) Taoizmde Tanrılara verilen genel bir ad.

    Tu-di - (T'u-ti) Çin mitolojisinde küçük arazilerin koruyusu bir Tanrı.

    Wang Mu niang-niang - Ölümsüzlük şeftalisini koruyan Tanrı.

    Xi Shi - (Hsi Shih) Çin mitolojisinde krem ve parfümlerin yaratıcısı bir Tanrıça.

    Yao - Efsaneleştirlmiş bir imparator. M.Ö. 2333 - 2234 yılları arasında yaşadığına inanılır.

    Alıntıları Göster
    Türk Mitolojisi,

    Al rengin anlam ve önemi;

    Türk mitolojisinde, Türklerin renklerle ilgisi önemli bir yer tutar; mavi (gök mazisi, Türkuaz), beyaz/ak ve al/kızıl renkleri başta gelir. Al renk kırmızıdan farklıdır, kutsal, Tanrısal renktir. Kırmızı renk adı Türkçe'de 12. asırdan önce pek görülmemektedir. Kırmızı, Türkçe'ye sonradan, Sogdca'dan veya Farsça'dan geçmiştir.

    Oğuz/Türkmen boylarının çok eskiden beri al renkli börkler giydiği bilinmektedir. Börklerin bütününde al ya da bir diğer deyişle kızıl renk görülmekle beraber, başka renklere de tesadüf ediliyor ki, esas olan gelenek, bütün börklerde, tepe kısmının yani Tanrıya yüz tutan kısmın, Tanrısal renk saydıkları al renkten olmasıdır. Bu tarz bugün efelerin, zeybeklerin, seymenlerin v.s. folklorik başlıklarında da muhafaza edilmektedir.



    Al renk adı kutsallık içerdiği içindir ki, Türkler, "kırmızı bayrak" değil "al bayrak," "kırmızı kan" değil "al kan," demişlerdir. Yermek, aşağılamak anlamında "karalamak" derken, yüceltmek, övmek, kutsamak karşılığı da, "allamak" sözünü kullanırlar. Bugün dilimizde kullandığımız "allamak pullamak" sözü de aynı maksatla kullanılır.


    Türkler, al yahut kızıl rengi, Tanrısal renk, kutsal renk kabul ettikleri için, eski Türk inancına göre, Tek Tanrı veya Gök Tanrı'nın gökte olduğunun tasavvuru ile başlarına giydikleri börkün, Tanrıya karşı olan, yani tepe kısmında genellikle kızıl yahut al renk kullanmışlardır. Bir başka söyleyişle, başlıklarında, Tanrısal kutsallık verdikleri Kızıl rengi kullanarak Tanrıya tazimlerini bildirmiş oluyorlardı.


    Kızıl yahut al renk, güneşin doğmak üzere iken (şafak vakti) ve yine battıktan hemen sonra gökyüzüne yansıttığı kırmızımsı renktir. Türkler eskiden, genellikle, şafak sökerken, ve akşam vakitlerinde, gökteki, "göyün kızıllığı" dedikleri bu görüntü anında dua ederlerdi. Türkler bu şekilde dua ile, sabah vakti onu karşılıyor, akşam vakti de onu yine dua ile uğurluyorlardı.

    Kırmızı (al/Kızıl), mitolojik Türk kosmik anlayışında da, göğün zirvesini ve ateşi ifade eder. "Al", Türk lehçelerinde "yüksek", "yüce" ve "kudret" anlamlarına da gelir. Altay dağının adı aynı maksatla söylenmiş olup, Al=yüce-yüksek, tay=tağ/dağ demek olup Al-tay=yüce-ulu dağ, yüksek dağ anlamındadır. "Al" terkibindeki ilahi anlamlarla kutsiyet kazandırılmış olan Altay dağı, Şamanlarda, bir ruh ve tanrısal bir kutsiyetle yadedilir. Ayin ve dualarında da kutsal Altay dağına hitap edilir.


    Halûk Tarcan, eski Türk dili ve mitolojisini incelediği kitabında konu ile ilgili ilginç görüşler ileri sürüyor: "... güneş, gökteki ateş gibi, korkunç bir kudret ve enerjidir. Değdiği, kendisine verilen, yani al/dığı her şeyi yakar, kendi gibi alev, ateş haline getirir. Rengi al/dır, kutsal olduğu için, rengini ifade eden al kelimesi de kutsal anlamına gelir. (Prof. Dr. A. İnan) (Al/ip gökyüzüne, Tanrı'ya götürdüğü için kutsal demektir. Al-Apa, al/an=ilah, alıp Tanrı'ya eriştiren "ilah" demektir ki, alap, sonunda Alp şekline girmiştir.(125) Alp dağlarına bu adı verenler, Kamunlar adını taşıyan, İtalyan Alplerine yerleşmiş olan Ön-Türklerdir."


    Eski şamani inançlara göre ateş, kötü ruhları kovar, insanın kötü ruhlardan temizler. Abdulkadir İnan'ın nakline göre, VI. Yüzyılda Göktürk Kağanına, elçi olarak gelen Bizans elçileri iki ateş arasından geçirilerek, onlarla beraber gelmesi muhtemel olan kötü ruhların kovulması sağlanıyordu. Bu adet Moğol saraylarında da var. Başkurt ve Kazak Türkleri, yağlı bir paçavrayı ateşleyip hastanın etrafında, "alaslama" dedikleri, "alas, alas" diye dolaştırarak, hastaya musallat olmuş kötü ruhları kovmuş oluyorlardı. Buna
    Anadolu'da "Alazlama" denilmektedir.


    Kızıl sözü, renk anlamının yanında, aynı mitolojik anlayıştan kaynaklanarak, bildiğimiz altın anlamında da kullanılır. Azerbaycan ve Türkistan lehçelerinde, altına "kızıl" derler, sözü kullanılır. Çok eski devirlerde para yerine değer olarak kürk kullanırlardı. Türkler kürke "ten/tın/tın" derlerdi. En değerli kürkler de güneş kızıllığının (al) renginde olanlardı. Güneş kızıllığı renginde olan en değerli kürkler için de yine güneşin rengi olan "al" sözü ilaveli "al-tın" al kürk, kızıl kürk diyorlardı ki kıymetin değer birimi idi. Bugün, kıymet değeri olarak kullandığımız madene verilen altın (al-tın) adının anlamını kaynağı, anılan eski Türk anlayış ve kavrayışına dayanır. Türkistan Türklerinde, küçük bir gümüş sikke olup, genellikle sikkeye denilen, asrımızın ilk çeyreğine kadar Türkistan'da
    para birimi olarak kullanılan "tenge" sözü de aynı (al-kürk) "ten/tın" kökenlidir. Bugünkü Kazakistan Cumhuriyeti'nin resmi para biriminin adı da, anılan kürk adından türemiş "tenge"dir. Rusça'da para karşılığı olarak kullanılan "dengi" sözü de, Türkçe'den Rusça'ya geçmiş olan "tenge"nin Rusça söylenişidir.

    Türkler için tarihsel ve mitolojik büyük önem taşıyan al rengin, Türk Bayrağının da temel rengi olması hiç de şaşırtıcı değildir.

    Hilal Ay ve Yıldız;
    Batı kaynaklarının bir kısmı hilalin ilk olarak Bizans kentinin bayrağında görüldüğünü, yıldızın ise Hristiyan dininin kabulünün ardından Meryem Ana'ya ithafen Konstantin tarafından şehrin bayrağına eklendiğini belitmektedir. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinin ardından 1000 yılı aşkın süredir kullanılmakta olan bu bayrağı benimsediği; aynı motifin bu tarihten itibaren de İslam dininin bir sembolü haline geldiği belirtilmektedir.

    Araştırmamızın ölçeğini biraz genişlettiğimizde, Türkiye'deki dağlık arazilerden Nil Vadisine kadar pek çok yerde "Ay tanrısı" tapınaklarının bulunduğu ve "Ay tanrısına" tapınmanın bir zamanlar bugün Orta Doğu olarak tanımlanan bu yörede en yaygın din olduğunun kaynaklarda ifade edildiğini görüyoruz. Ay tanrısı hilal formunda bir sembol ile temsil
    edilmekteydi. Bugün İslam'ın baz aldığı ay ve yıl hesaplaması da bildiğimiz gibi Ay'ın evrelerine dayanmaktadır.

    Bu bölgede yaşamış en önemli uygarlık Sümerlerdir. Ural-Altay dillerinin Sümer dili ile ilgisi bilimsel olarak saptanmış olup, Türkçe ve Macarca'nın sözcüklerinin benzeşmesinde %50'nin üzerinde bir orana rastlanmaktadır. Örneğin Sümer dilinde "dingir", Türkçe'de "tengri" yani "tanrı"dır. Kültürel benzeşmelerin de çokluğu Sümerlerin orjininin de Orta Asya olup,
    Mezopotamya'ya sonradan göçler vasıtasıyla geldiklerini işaret etmektedir.

    Bu bakış açısı altında, hilal, yıldız motiflerini yoğun olarak kullanmış olan Sümerlerin, bu sembolleri Orta Asya'daki köklerinden taşımış olması ihtimali kuvvetlidir. Zira, Sümerlerin dini inanışlarında, Altay Şamanizminin önemli etkisi göze çarpmaktadır.

    Ege adaları, Batı Anadolu ve Trakya'da arkeolojik kazılarda ele geçen sikkelerde hilal ve yıldız motifinin sıklıkla kullanıldığı
    görülmektedir. Bu durum bölgede yaşayan halkların inanışlarında bu motiflerin yer ettiğini işaret etmektedir. Milattan önce 1200 ve 100 yılları arasında Orta Asya Türk dilini konuşan Saka adı verilen halkın Avrasya'da yaşadığı da
    saptanmıştır.

    Birlikte kullanıldığı durumlarda hilal, ayı simgelerken, yıldızın güneş veya venüs'ü ifade ettiği belirtilmektedir. Tarihi ve arkeolojik çalışmalar, hilal ve yıldız sembolünün kullanımını bir tarafta Sümerlerin inanışları vasıtasıyla Orta Asya Şamanizmine ve Türklerin atalarına, diğer tarafta ise Amerika yerlilerinin şamanizmine dayandırmaktadır.

    Bugün Türk Bayrağında yer alan hilal ve yıldız motiflerinin binlerce yıllık bir yolculukla bugüne kadar geldiğini ve orijininin Türk'lerinde ataları olan kadim dönemlerde yaşamış uygarlıklara dayandığını görüyoruz. Sonuç olarak, tüm dünyanın bugün İslam dininin sembolleri olarak kabul ettiği hilal ve yıldızı; aslında biz Türklerin İslama bir sembol olarak kazandırdığını görüyoruz. Bayrağımızın al renginin tanrısal kutsal bir renk; üzerindeki hilal ve yıldızın da binlerce yılın gizeminden gelen astrolojik objeler olduğu kesin. Binlerce yıl bayrağında bu sembolleri taşımış böyle
    bir millete de elbette özgün bir görev verilmiş olmalıdır diye de düşünmemiz gerekir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gezizekalı

    Türk Mitolojisi,

    Al rengin anlam ve önemi;

    Türk mitolojisinde, Türklerin renklerle ilgisi önemli bir yer tutar; mavi (gök mazisi, Türkuaz), beyaz/ak ve al/kızıl renkleri başta gelir. Al renk kırmızıdan farklıdır, kutsal, Tanrısal renktir. Kırmızı renk adı Türkçe'de 12. asırdan önce pek görülmemektedir. Kırmızı, Türkçe'ye sonradan, Sogdca'dan veya Farsça'dan geçmiştir.

    Oğuz/Türkmen boylarının çok eskiden beri al renkli börkler giydiği bilinmektedir. Börklerin bütününde al ya da bir diğer deyişle kızıl renk görülmekle beraber, başka renklere de tesadüf ediliyor ki, esas olan gelenek, bütün börklerde, tepe kısmının yani Tanrıya yüz tutan kısmın, Tanrısal renk saydıkları al renkten olmasıdır. Bu tarz bugün efelerin, zeybeklerin, seymenlerin v.s. folklorik başlıklarında da muhafaza edilmektedir.



    Al renk adı kutsallık içerdiği içindir ki, Türkler, "kırmızı bayrak" değil "al bayrak," "kırmızı kan" değil "al kan," demişlerdir. Yermek, aşağılamak anlamında "karalamak" derken, yüceltmek, övmek, kutsamak karşılığı da, "allamak" sözünü kullanırlar. Bugün dilimizde kullandığımız "allamak pullamak" sözü de aynı maksatla kullanılır.


    Türkler, al yahut kızıl rengi, Tanrısal renk, kutsal renk kabul ettikleri için, eski Türk inancına göre, Tek Tanrı veya Gök Tanrı'nın gökte olduğunun tasavvuru ile başlarına giydikleri börkün, Tanrıya karşı olan, yani tepe kısmında genellikle kızıl yahut al renk kullanmışlardır. Bir başka söyleyişle, başlıklarında, Tanrısal kutsallık verdikleri Kızıl rengi kullanarak Tanrıya tazimlerini bildirmiş oluyorlardı.


    Kızıl yahut al renk, güneşin doğmak üzere iken (şafak vakti) ve yine battıktan hemen sonra gökyüzüne yansıttığı kırmızımsı renktir. Türkler eskiden, genellikle, şafak sökerken, ve akşam vakitlerinde, gökteki, "göyün kızıllığı" dedikleri bu görüntü anında dua ederlerdi. Türkler bu şekilde dua ile, sabah vakti onu karşılıyor, akşam vakti de onu yine dua ile uğurluyorlardı.

    Kırmızı (al/Kızıl), mitolojik Türk kosmik anlayışında da, göğün zirvesini ve ateşi ifade eder. "Al", Türk lehçelerinde "yüksek", "yüce" ve "kudret" anlamlarına da gelir. Altay dağının adı aynı maksatla söylenmiş olup, Al=yüce-yüksek, tay=tağ/dağ demek olup Al-tay=yüce-ulu dağ, yüksek dağ anlamındadır. "Al" terkibindeki ilahi anlamlarla kutsiyet kazandırılmış olan Altay dağı, Şamanlarda, bir ruh ve tanrısal bir kutsiyetle yadedilir. Ayin ve dualarında da kutsal Altay dağına hitap edilir.


    Halûk Tarcan, eski Türk dili ve mitolojisini incelediği kitabında konu ile ilgili ilginç görüşler ileri sürüyor: "... güneş, gökteki ateş gibi, korkunç bir kudret ve enerjidir. Değdiği, kendisine verilen, yani al/dığı her şeyi yakar, kendi gibi alev, ateş haline getirir. Rengi al/dır, kutsal olduğu için, rengini ifade eden al kelimesi de kutsal anlamına gelir. (Prof. Dr. A. İnan) (Al/ip gökyüzüne, Tanrı'ya götürdüğü için kutsal demektir. Al-Apa, al/an=ilah, alıp Tanrı'ya eriştiren "ilah" demektir ki, alap, sonunda Alp şekline girmiştir.(125) Alp dağlarına bu adı verenler, Kamunlar adını taşıyan, İtalyan Alplerine yerleşmiş olan Ön-Türklerdir."


    Eski şamani inançlara göre ateş, kötü ruhları kovar, insanın kötü ruhlardan temizler. Abdulkadir İnan'ın nakline göre, VI. Yüzyılda Göktürk Kağanına, elçi olarak gelen Bizans elçileri iki ateş arasından geçirilerek, onlarla beraber gelmesi muhtemel olan kötü ruhların kovulması sağlanıyordu. Bu adet Moğol saraylarında da var. Başkurt ve Kazak Türkleri, yağlı bir paçavrayı ateşleyip hastanın etrafında, "alaslama" dedikleri, "alas, alas" diye dolaştırarak, hastaya musallat olmuş kötü ruhları kovmuş oluyorlardı. Buna
    Anadolu'da "Alazlama" denilmektedir.


    Kızıl sözü, renk anlamının yanında, aynı mitolojik anlayıştan kaynaklanarak, bildiğimiz altın anlamında da kullanılır. Azerbaycan ve Türkistan lehçelerinde, altına "kızıl" derler, sözü kullanılır. Çok eski devirlerde para yerine değer olarak kürk kullanırlardı. Türkler kürke "ten/tın/tın" derlerdi. En değerli kürkler de güneş kızıllığının (al) renginde olanlardı. Güneş kızıllığı renginde olan en değerli kürkler için de yine güneşin rengi olan "al" sözü ilaveli "al-tın" al kürk, kızıl kürk diyorlardı ki kıymetin değer birimi idi. Bugün, kıymet değeri olarak kullandığımız madene verilen altın (al-tın) adının anlamını kaynağı, anılan eski Türk anlayış ve kavrayışına dayanır. Türkistan Türklerinde, küçük bir gümüş sikke olup, genellikle sikkeye denilen, asrımızın ilk çeyreğine kadar Türkistan'da
    para birimi olarak kullanılan "tenge" sözü de aynı (al-kürk) "ten/tın" kökenlidir. Bugünkü Kazakistan Cumhuriyeti'nin resmi para biriminin adı da, anılan kürk adından türemiş "tenge"dir. Rusça'da para karşılığı olarak kullanılan "dengi" sözü de, Türkçe'den Rusça'ya geçmiş olan "tenge"nin Rusça söylenişidir.

    Türkler için tarihsel ve mitolojik büyük önem taşıyan al rengin, Türk Bayrağının da temel rengi olması hiç de şaşırtıcı değildir.

    Hilal Ay ve Yıldız;
    Batı kaynaklarının bir kısmı hilalin ilk olarak Bizans kentinin bayrağında görüldüğünü, yıldızın ise Hristiyan dininin kabulünün ardından Meryem Ana'ya ithafen Konstantin tarafından şehrin bayrağına eklendiğini belitmektedir. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinin ardından 1000 yılı aşkın süredir kullanılmakta olan bu bayrağı benimsediği; aynı motifin bu tarihten itibaren de İslam dininin bir sembolü haline geldiği belirtilmektedir.

    Araştırmamızın ölçeğini biraz genişlettiğimizde, Türkiye'deki dağlık arazilerden Nil Vadisine kadar pek çok yerde "Ay tanrısı" tapınaklarının bulunduğu ve "Ay tanrısına" tapınmanın bir zamanlar bugün Orta Doğu olarak tanımlanan bu yörede en yaygın din olduğunun kaynaklarda ifade edildiğini görüyoruz. Ay tanrısı hilal formunda bir sembol ile temsil
    edilmekteydi. Bugün İslam'ın baz aldığı ay ve yıl hesaplaması da bildiğimiz gibi Ay'ın evrelerine dayanmaktadır.

    Bu bölgede yaşamış en önemli uygarlık Sümerlerdir. Ural-Altay dillerinin Sümer dili ile ilgisi bilimsel olarak saptanmış olup, Türkçe ve Macarca'nın sözcüklerinin benzeşmesinde %50'nin üzerinde bir orana rastlanmaktadır. Örneğin Sümer dilinde "dingir", Türkçe'de "tengri" yani "tanrı"dır. Kültürel benzeşmelerin de çokluğu Sümerlerin orjininin de Orta Asya olup,
    Mezopotamya'ya sonradan göçler vasıtasıyla geldiklerini işaret etmektedir.

    Bu bakış açısı altında, hilal, yıldız motiflerini yoğun olarak kullanmış olan Sümerlerin, bu sembolleri Orta Asya'daki köklerinden taşımış olması ihtimali kuvvetlidir. Zira, Sümerlerin dini inanışlarında, Altay Şamanizminin önemli etkisi göze çarpmaktadır.

    Ege adaları, Batı Anadolu ve Trakya'da arkeolojik kazılarda ele geçen sikkelerde hilal ve yıldız motifinin sıklıkla kullanıldığı
    görülmektedir. Bu durum bölgede yaşayan halkların inanışlarında bu motiflerin yer ettiğini işaret etmektedir. Milattan önce 1200 ve 100 yılları arasında Orta Asya Türk dilini konuşan Saka adı verilen halkın Avrasya'da yaşadığı da
    saptanmıştır.

    Birlikte kullanıldığı durumlarda hilal, ayı simgelerken, yıldızın güneş veya venüs'ü ifade ettiği belirtilmektedir. Tarihi ve arkeolojik çalışmalar, hilal ve yıldız sembolünün kullanımını bir tarafta Sümerlerin inanışları vasıtasıyla Orta Asya Şamanizmine ve Türklerin atalarına, diğer tarafta ise Amerika yerlilerinin şamanizmine dayandırmaktadır.

    Bugün Türk Bayrağında yer alan hilal ve yıldız motiflerinin binlerce yıllık bir yolculukla bugüne kadar geldiğini ve orijininin Türk'lerinde ataları olan kadim dönemlerde yaşamış uygarlıklara dayandığını görüyoruz. Sonuç olarak, tüm dünyanın bugün İslam dininin sembolleri olarak kabul ettiği hilal ve yıldızı; aslında biz Türklerin İslama bir sembol olarak kazandırdığını görüyoruz. Bayrağımızın al renginin tanrısal kutsal bir renk; üzerindeki hilal ve yıldızın da binlerce yılın gizeminden gelen astrolojik objeler olduğu kesin. Binlerce yıl bayrağında bu sembolleri taşımış böyle
    bir millete de elbette özgün bir görev verilmiş olmalıdır diye de düşünmemiz gerekir.

    Alıntıları Göster
    Pers İran mitolojisi

    Pers mitolojisi, İran platosu ve onun sınır bölgeleri ile Karadeniz'den Hoten'e kadar uzanan Orta Asya bölgelerinde yaşamış ve birbirleriyle kültürel ve dilsel olarak ilişkili olan eski halkların inanç ve ibadet uygulamalarının bütününe verilen isimdir.
    Yaklaşık bin yıl önce Firdevsi tarafından kaleme alınmış Şahname Pers mitolojisinin merkezi toplamı, derlemesi konumundadır. Firdevsi'nin çalışması, atıflarıyla birlikte, Mazdaizm ve Zerdüştlük'teki karakter ve hikayelerden temel almıştır. Ayrıca kullanılan materyalin sadece Avesta`dan değil daha sonra ortaya çıkmış Bundahişn ve Denkard gibi metinlerden de olduğu bilinmektedir.
    Pers mitolojisindeki karakterler güçlü bir biçimde ikiye ayrılmıştır: iyi olanlar ve kötü olanlar. Bu ikici iyi-kötü anlayışı Pers mitolojisindeki hikaye, figür ve çeşitli motiflere de yansır. Bu anlayışın kökeni Zerdüştlük'teki Ahura Mazda'nın (Avestaca, daha sonraları Farsça'da Hürmüz) iki emanasyonu anlayışı üzerine kurulmuştur. Spenta Mainyu yapıcı enerjinin kaynağı, Angra Mainyu ise karanlık, yıkım ve ölümün kaynağıdır.
    Pers mitolojisinde büyük sayılarda bulunan daeva (Avestaca, Farsça: div) yani 'ilahi' veya 'parlak' isminde varlıklar da bulunmaktadır. Bunlara Zerdüşt Mazdaizmi'nden önceki zamanlarda tapılmaktaydı ve Vedik dinlerdeki gibi bu Zerdüşt öncesi Mazdaizm biçiminin bağlıları daeva`nın kutsal varlıklar olduğuna inanmaktaydı. Fakat, Zerdüşt'ün dini reformlarından sonra terim cinlerle özdeşleştirilmiştir. Yine de Hazar Denizi'nin güneyinde yaşayan İranlılar daeva tapımını sürdürdüler ve Zerdüştlüğü kabul etmemekte direndiler ve böylece de daeva`yı içinde barındıran bazı efsaneler bugüne kadar ulaşabilmiştir. Örnek olarak Mazandaran'ın Div-e Sepid yani "beyaz daeva" isimli efsanesi verilebilir.
    Ayrıca, Zerdüşt şeytan epitomisi, Angra Mainyu veya Farsça Ehrimen, daha sonraki dönemlerde İran edebiyatında Zerdüştçü/Mazdaist kimliğini kayberedek bir div olarak tasvir edilmiştir. İslam'ın bölgeyi fethinden sonraki dönemlerde Ehrimen noktalı vücuda ve iki boynuza sahip bir adam olarak tasvir edilmiştir. Zaman zaman İslam'daki şeytan kavramı ile de bütünleşmiştir.

     MİTOLOJİK İSİMLER


    İyi ve Kötü
    Pers mitoloji ve destanlarındaki en ünlü karakter Rüstem'dir. Bir başka ünlü figür de despotizmin sembolü olan Zahhak'tır. Zahhak sonunda Demirci Kaveh tarafından yenilgiye uğratılır. Zahhak ile ilgili ilginç ve bilgi verici bir nokta da Zahhak'ın omuzlarından çıkan ve onu koruyan iki engerek yılanıdır. Zira yılan çoğu Doğu mitolojisi gibi Pers mitolojisinde de kötülüğün sembolüdür. Pers mitolojisinde birçok farklı hayvan bulunur, bir kısmı iyiliği bir kısmı ise kötülüğü sembolize eder. İyiliği sembolize eden ve hiç kuşkusuz Pers mitoloji ve destanlarında büyük önem atfedilen hayvan kuştur. Bu kuşların en ünlüleri, büyük, bilge ve güzel olan Simurg ve kraliyet kuşu olan Huma'dır.
    Pari (Avestaca: Pairika) veya Türkçe'de kullanılan şekliyle peri erken dönem Pers mitolojisinde güzel fakat kötü (şeytani) bir kadın olarak tanımlanırdı. İslam'ın gelişinden sonra niyet ve doğasına dair bu görüş değişime uğramış, zamanla kötülüğünü yitirmiş fakat güzelliği artmıştır ve sonunda çok güzel, kesinlikle kötü olmayan bir kadın olarak tasvir edilmiştir ve güzelliğin sembolü haline gelmiştir ki bu anlamda İslam'daki cennet inancında var olan huri kavramıyla ilişkilendirilmiş olduğu söylenebilir. Fakat yine de köken olarak pariye bağlanabilecek bir kötü (şeytani) kadın tiplemesi, Patiareh, hâlâ varlığını sürdürmektedir ve fahişeleri sembolize etmektedir.




  • Hint Mitolojisi ve Tanrılar

    Dünyadaki tüm mitolojiler içinde belki de en karmaşığı Hint mitolojisidir. Bunun nedenle­rinden biri, Hint mitolojisinin çok eskilere da­yanmasıdır. Hindular'ın en eski dinsel kitap­ları olan Rigveda'mn 3.000 yıldan daha eski olduğu sanılıyor. Bu eski kitabın bile, efsane­lerin ortaya çıkışından çok sonra yazıldığı sa­nılmaktadır.

    Rigveda'yı açıklayan ilk düşünürler, kitabın tanrıları üç gruba ayırdığını söylemişlerdir: Gökyüzünde yaşayanlar; havada ama yeryü­züne yakın yaşayanlar ve yeryüzünde yaşa­yanlar. Yeryüzünde yaşayan en önemli tanrı, ateş tanrısı Agni'ydi. Fırtına tanrısı İndra ha­vada, Güneş tanrısı Surya gökyüzünde yaşar­dı. Bir başka tanrı da gökyüzünün kendisi olan Dyaus'tu. Dyaus adı ile Yunan tanrısı Zeus'un adı arasında bir bağlantı vardır; Zeus gibi bu tanrı da tüm tanrıların babasıydı.

    Bu ilk tanrılardan en güçlüsü İndra'ydı. Yıldırımlar yağdırarak dağları devirir, dağla­rın içindeki suları tutsak eden canavarı öldü­rürdü. Eski Hindular, bitkilerin büyümesini sağlayan yağmurları getiren ilk fırtınaları böy­le açıklıyorlardı. Adama benzediği düşünülen İndra'nın tersine, Agni resimlerde çoğunlukla ateşe benzetilirdi. Üç bacağı ve yedi ışını var­dı. Çok parlaktı, alev rengindeydi ve 1.000 gözüyle her yöne bakabilirdi.

    Sonraları Hint tanrılarının en önemlisi olan Vişnu ve Şiva bugün de Hindular'ın baş tanrı­larıdır. Vişnu çoğu kez bir kartalın üzerinde uçan, dört kollu bir tanrı olarak gösterilir. Yeryüzünde değişik insan ve hayvan görü­nümlerinde belirdiğine inanılır.

    Vişnu gibi, Şiva da dört kolludur. Bazen tek, bazen üç, bazen de beş kafalı olarak gös­terilir. İnsan kafataslarından oluşmuş bir zin­cir taşır. Şiva'nın dünyanın sonunu getireceği de söylenir; ama aynı zamanda bebekleri dünyaya getiren de odur. Bu ve başka birçok insan benzeri tanrının yanı sıra Hintliler bazı ırmak, kuyu, dağ, taş, ağaç ve hayvanların da tanrı olduğuna inanırlardı.

     MİTOLOJİK İSİMLER



    Her toplumun geçmiş kültür inanç ve yaşayış sistemleri kendisine özgü karakterleriyle yazılı ya da sözlü olarak günümüze kadar uzanmaktadır. Mitoloji toplumsal değerleri ayakta tutan en önemli kültürel unsurlardan birisidir. Çoğu zaman farkında olarak ya da olmayarak bu değerler günlük yaşamımızda yer alır. Bir insanın gücünü vurgulamak için "Herkül gibi güçlü" deyimi yaygın olarak kullanılmaktadır. Mitolojinin günümüzdeki yeri bize nasıl aktarıldığıyla ilgilidir. Zeus ya da Osiris çok önemli birer destan edebiyat kahramanı iken Şiva pek çok tapınanı olan bir tanrıdır. Hint toplumu bundan binlerce yıl önce ortaya çıkan kahramanlarını Hinduizm içerisinde günümüzde de yaşatmaktadırlar.

    Hint mitolojisi son derece renkli ve içine girdikçe karmaşıklaşan görkemli bir birikimdir. Bu birikime ait en eski yazılı belgeler Vedalar'dır. Yaşanan toplumsal ve siyasi gelişmelerle birlikte mitoloji de değişiklikler göstermiş ve kimi tanrılar gücünü yitirerek sahneden silinirken yerini yeni tanrılara bırakmıştır. Bu nedenle Hint mitolojisini kesintisiz bir bütün olarak ele almak yanlıştır. Hint mitolojisini edebiyatı esas alarak Vedik ve Epik olarak iki temel döneme ayırmak mümkündür.

    Eski ilahilerde güneş tanrısına ay tanrısına veya ateş tanrısına değil güneş ay ya da ateşin bizzat kendisine tapınılmıştır. Çünkü bunlar ve bunlar gibi tanrılar doğal fenomenlerin birer görünüşüdür. Bu doğal fenomenler Rgveda'dan itibaren mitolojik figürlere dönüşmüş ve pekçok tanrı ve tanrıça ortaya çıkmıştır. Bu çok geniş ve karışık bir mitolojide Vedik dönemin tanrılaştırılmış doğa olayları ile epik dönemin tanrıları insan-tanrı kahramanları birbirine karışır bir harman olur.


    Birbirine zaman zaman üstünlük kuran eril ve dişil inançlar yanyana yaşamaktadır. Doğadaki canlılar ölüler ruhlar en üstün güçler olarak ileri sürülebilmektedir. Mitoloji ilkel inançlarla dışarıdan gelen etkilerin kaynaşmasıyla daha bir geniş daha bir karmaşık hale gelmektedir. Değişik tanrılara aynı niteliklerin verilmesi hatta aynı isimlerle seslenilmesi bu karışıklığı daha da artırır.


     MİTOLOJİK İSİMLER



    Hint Tanrı(ça)ları ve Bazı Olaylar;

    AirĀvata: Tanrı İndra’nın filidir. Okyanusun Çalkalanması sırasında ortaya çıkan şeylerden biridir. Ayrıca mitolojide dört yönün birini koruyan bir canlı olarak gösterilir. Bkz. Okyanusun Çalkalanması.

    AmarĀvatĪ: Tanrı İndra’nın cennetindeki görkemli şehir. Meru dağında bulunduğu söylenir. Bazen Devapura (tanrıların şehri) veya Pūshabhāsā (güneş parlaklığı) gibi isimlerle anılır. Kathāsaritsāgara’daki peri masallarında zaman zaman sözedilir.

    Anasüya: Sözcük “iyilik merhamet” anlamlarına gelir. Ermiş Atri’nin karısının adıdır. Rāmāyana Destanı’nda Çitrakuta tepelerinde kocasıyla birlikte yaşıyor olarak gösterilir.Çok dindar ve sert bir çilecidir ve bu sayede olağanüstü güçler kazanmıştır. Sītā onu ziyaret ettiği zaman ona her zaman güzel görünmesini sağlayan bir yağ vermiştir.

    Angada: Rāmāyana Destanı’nda maymun Vālī’nin oğlu Sugrīva’nın yeğeni olan maymun kahraman. Savaşta Rāma’ya çok yardımları olur. Babası öldükten sonra Sugrīva ona babalık yapar. Akıllı ve cesur bir karakterdir.

    CagannĀtha: Cagannāth diye de söylenir ve “Dünya Efendisi” anlamına gelir. Vishņu veya Kŗishņa’nın bir adıdır. Aslında Hindistan’ın Orissa bölgesindeki Purī kentinin ünlü Vishnu idolü ve türbesidir. Purī’ye ait yerel bir tanrı Hinduizmin içine girmiş ve o bölgenin koruyucusu olduğuna inanılan bu tanrı Vishnu’nun bir görünüşü olarak kabul edilmiştir.

    CĀmbavĀn: Rāmāyana Destanı’ndaki ayı karakter. Maymunlarla beraber hareket eder kendisine ait ordusu vardır. Bilgeliğiyle dikkati çeker. Rāma’nın Rāvana ile yaptığı savaşta çeşitli yararlılıklar gösterir. Savaşta ölümcül yara alanların kurtulması için nereden hangi şifalı otların getirileceğini Hanumān’a o söyler (R VI74).

    Cehennem: Sanskrit dilinde Naraka sözcüğüyle belirtilen cehennem Hint hayal gücünün belirlediği ölçülerde çok çeşitlidir. Markandeya Purana’da birçok çeşidinden söz edilir. Örneğin Maharaurava (Çok Korkunç) cehennemi 4.725.000 km. genişliğinde bakırdan yapılmıştır. Altında ateş yanar ve korkunç derecede sıcaktır. Günahkar kişi orada elleri ve ayakları bağlı olarak durur ortada yuvarlanarak hareket eder. Kuşlar ve böcekler her tarafını didik didik ederler. Tamas (Karanlık) cehenneminde ise çok müthiş bir soğuk vardır. Tamamen karanlıkla kaplıdır. İnsanlar orada birbirlerine çarparlar ve birbirlerinden medet umarlar. Soğuktan dişleri takırdar açlık ve susuzluk belasıyla uğraşırlar. Kar taneleriyle yüklü keskin rüzgarlar onların iliklerine işler. Nikrintana (Kesiliş) cehenneminde devamlı olarak dönmekte olan bir çömlekçi tekerleği vardır. İnsanlar bunun üstüne oturtulurlar ve ölüm tanrısı Yama’nın hizmetçisinin hazırladığı telle kesilmeye başlanırlar. Ayaktan kafaya doğru kesilirler ve yaşamlarını yitirmedikleri için yüzlerce kez kesilirler. Apratishtha (Emniyet Yok) cehenneminde bir yanda tekerlekler bir yanda kuyu ipleri ve kova vardır. Bir kısım insanlar sürekli olarak dönen tekerleklerin üstünde tutulurlar ve vücutlarından kan fışkırana dek orada döndürülürler. Bir kısım insan ise kova içinde sürekli suya sarkıtılırlar. Asipatravana (İğneyaprak Ormanı) cehennemi yaklaşık 135.000 km genişliğinde güneş ışınlarıyla kavrulan bir yerdir. Burada bir orman vardır. Bu ormanın ağaçlarının yaprakları sivri kılıç gibi keskindir. Bir yandan kaplan kadar korkunç kara köpeklerin havlamaları duyulur. İnsanlar o ormanın serin gölgesine ulaşmak isterler ancak ulaştıkları zaman tüm iğne yapraklar koparak insanların üzerine düşer. İnsanlar ateşle kavrulan yerlere düşerler. Köpekler koşup gelirler ve inleyip feryat eden insanların uzuvlarını kopartmaya başlarlar. Taptakumbha (Yanan Kazan) cehenneminde ise her tarafta alev alev yanan ateşle çevrili ısıtılmış kazanlar vardır. Bunların içi erimiş demirle kaplıdır ve öbek öbek ateş gruplarının üstünde durur vaziyettedir. Yama’nın yardımcıları günahkarları baş aşağı bu kazanların içine atarlar. Yanan organlarından sızan ilikleri ve özleri kaynayan kazana karışır ve kazanın suyunu bulandırır. Korkunç akbabalar çatlayan kafataslarının patlamış göz delikleri kısmından çekerek insanları tekrar aynı kazanın içine atarlar. O insanların kaynayan kazandaki erimiş kafaları organları etleri derileri ve kemikleri yeniden birleşirler. Yama’nın hizmetçileri ellerinde kaşıklarla bu bereketli karışımı sürekli olarak karıştırır dururlar.. Vishnu Purana’da (II6) 28 tane cehennem sayılır ancak bunların betimlemeleri yapılmaz; sadece hangi cehennemin hangi suça karşılık geleceği belirtilir.

    ÇandikĀ: Tanrıça Durgā’nın bir adıdır. Bkz. Durgā.

    DaşamahĀvidyĀh Bunlar en yüce tanrıça grubudur. Oluşumları hakkında şöyle bir olay anlatılır. Daksha’nın kızı Sati tanrı Şiva’nın karısıdır. Babasının kurban törenine çağırmamasına kızan Sati kendisini on parçaya bölerek bu tanrıçaları yaratır. Şiva Sati’nin öfkesinden korkar ve gitmesine izin verir. Bu durumda Sati’nin gücü Şiva’dan daha fazladır. Kālī ve Tārā bağımsız tanrıçalar olarak da karşımıza çıkarlar. On Mahavidya şunlardır: Kālī Tārā Çinnamastā Bhuvaneşvari Bagalā Dhūmāvati Kamalā Mātangī Şodaşī Bhairavī.

    Dhanvantari: Okyanusun Çalkalanması ile ortaya çıkan tanrıların hekimidir. Tıp biliminin babası kabul edilip ünlü Ayurveda (Yaşam Bilgisi) ona mal edilir. Okyanusun çalkalanması sırasında içinde nektar bulunan beyaz bir kapla belirir. Ona bu yüzden Sudhāpāni (elinde nektar taşıyan) ve Amrita (ölümsüzlük) gibi isimler verilir.

    Ekaçakra: Mahābhārata Destanı’nda Pāndu oğullarının anneleri Kuntī ile birlikte gelip bir Brāhman’ın evinde kaldıkları kasaba. Sözcük anlamı “tek tekerlek” tir. Bhīma kasabayı haraca kesen ifrit Baka (veya Vaka) yı burada öldürür. İfrit hergün sırayla bir evden bir insanı ve çeşitli yiyecek maddelerini ormana getirmelerini istemiştir. Sıra Pāndavaların evinde kaldıkları Brāhman’ın ailesindedir. Ana kız ve oğul hepsi de kendini feda etmek istemektedir. Konuşmalarını duyan Kuntī oğlu Bhīma’nın bu işi çözeceğini söyler. Nitekim Bhīma ormana gider ifritle alay ettikten sonra onu öldürür ve kasabayı bir kabustan kurtarır.

    Ekalavya: Mahabharata Destanı’nın büyük savaş hocası Kuruları ve Panduları yetiştiren Drona birgün bir Bhilla çocuk tarafından ziyaret edilir. Çocuğun adı Ekalavya’dır ve okçu olmayı çok istemektedir. Ancak aşağı kast mensuplarına bu bilgileri vermek yasak olduğu için Drona çocuğun bu isteğini reddeder. Ekalavya ormandaki klübesinin yanına Drona’ya tıpatıp benzeyen bir heykel yapar ve ona baka baka kendi kendine ok atma çalışmaları yapar. Zaman geçer ve günün birinde Drona genç prenslerle birlikte ormanda dolaşırken Ekalavya’ya rastlar. Büyük savaş üstadı orada Bhilla çocuğun ok ve yay kullanmadaki becerisine hayran kalır. Bunları kimin öğrettiğini sorduğunda çocuk kendi yaptığı Drona heykelini gösterir. Drona bu durumdan çok etkilenmiştir ancak bir aşağı kast mensubu olan çocuğu bir tehlike olarak görür. Ona “hocana hediye olarak ne sunacağını” sorar. Çocuk ne isterse istesin vereceğini söyler. Drona da ondan sağ elinin baş parmağını ister. Ekalavya hiç tereddüt etmeden bıçağıyla baş parmağını keser ve böylece Guru’suna olan bağlılığını kanıtlamış olur. Bu isimde bir Nishada kral da vardır. Görünmez olan bu kralı Krishna öldürmüştür.

    Govardhana: Bugünkü Mathura (Vrindavan) da bulunan ünlü bir dağdır. Vrindavan’a yirmibeş kilometre uzaklıktadır. Bu bölge Krishna’nın gençliğinin geçtiği yerdir. Efsaneye göre Krishna bu dağı tek eliyle kaldırıp çobanların üstünde bir şemsiye gibi tutarak onları fırtınadan korumuştur. Fırtınayı çıkartan İndra ile çoban tanrı Krishna arasındaki bu çekişme bize farklı toplumlar arasındaki uyuşmazlığın izlerini veriyor. Bkz.Krishna.

    HayagrĪva: Sözcük “at boyunlu” anlamına gelir. Bir efsaneye göre uyumakta olan Brahmā’nın ağzından kaçan bir Daitya Veda’yı çalar ve Vishnu’nun Balık bedenlenmesi tarafından öldürülür. Başka bir efsaneye göre ise iki Daitya tarafından kaçırılan Veda’yı kurtarmak için tanrı Vishnu kendisi bu kılığa girer.

    Kadru: Çok sert ve uzun çileler doldurmuş bir ermiştir. Tanrı İndra onun güç kazanmasından korkmuş ve onu güçten düşürmek için gökten Pramloçā isimli periyi göndermiştir. Ermiş onunla kendisine bir gün gibi gelen yüzlerce yıl geçirmiş fakat sonunda onu reddederek Vishnu’nun ülkesine çekilmiştir. Pramloçā daha sonra kızı Mārishā’yı doğurmuştur.

    KĀliyanĀga: Beş başlı bir yılan. Yamuna nehrinde yaşadığı ve orayı zehiriyle kirlettiği söylenir. Krishna nehre dalıp onunla boğuşur onun tepesinde dans eder ve sonra onu okyanusa sürgün eder. Böylece hem sığırları hem de insanları bu dertten kurtarır.

    Kuşa-Lava: Kuşulava diye de söylenir. Bu iki ismi dual formda söylemek istersek o zaman da Lava’yı öne alıp “Lavakuşau” biçiminde söylememiz gerekir. Bunlar Rāmāyana Destanı kahramanı Rāma’nın çocuklarıdır. Ermiş Valmīki’nin çile yerinde büyümüş ve Rāmāyana’yı onun yanında ezberlemişlerdir. Bkz.Rāmāyana.

    Lavakuşau: Rāma’nın oğulları. Bkz. Kuşalava.

    MahĀkĀla: Sözcük “büyük zaman” anlamına gelir ve özellikle tanrı Şiva’nın korkunç biçimini niteler. Zaman herşeyi alıp götürdüğü için yok edici tanrıya böyle bir isim verilmiş. Karısı Kālī de “Mahākālī” olarak gözükür. Bkz.Şiva Kālī.

    MahishĀsura: Asura-mahisha da denir. Asura “kötü ruh” Mahisha “manda” demektir ve ikisi birlikte “manda biçimli kötü ruh” anlamına gelir. Hindu mitolojisinde tanrıça Durga ile yaptığı savaşla bilinir. Aslana binen Durgā uzun bir savaştan sonra mandanın boynunu keser ve içinden çıkan ifriti öldürür. Tanrıça narin ayağıyla mandanın güçlü bedenini ezer. Bu olaydan dolayı Durgā’ya “Mahishamardini” (Mahisha’yı Öldüren) adı verilir. Bu mitin ortaya çıkmasına olasılıkla doğu Hindistan’ın pirinç çeltiklerinde kullanılan mandanın neden olduğu düşünülür. Batının buğday arpa ve üzüm yetiştiren halkı boğayı kullanmakta ve iki kültür arasında bir çatışma yaşanmaktadır. Efsane bunu yansıtıyor olsa gerek. Mandayı öldüren Durgā tanrı Şiva’nın karısı veya onun dişil enerjisi (şakti) olarak görülür. Durgā Veda tanrılarının (Agni Vishnu Varuna Yama İndra) silahlarını kullansa da ifrite karşı bunlar bir işe yaramazlar ve sonra ifriti kendi öz gücüyle öldürür (Vamāna Purāna XXI 43-46). Buradan Ana Tanrıça inancının ululandığını eski tanrıların değer yitirdiğini anlamaktayız. Ayrıca aslan ve manda da doğanın birbirine düşman iki canlısıdır ve bu mitte bu da vurgulanmış oluyor.

    Maymunların Yaratılışı: Rāmāyana Destanı’na göre tanrı Brahmā bütün tanrılara tanrı Vishnu’ya yardımcı olmaları için kendileri gibi güçlü yaratıklar doğurtmalarını buyurdu. Bunun için göksel periler olan Apsarāslar Gandharva kadınları genç Yakshalar dişi Nāgalar Vidyādhara kadınları Kinnara kızları dişi ayılar ve dişi maymunlar kullanılabilirdi. Brahma örnek olarak esnerken ağzından yarattığı ayı Cāmbavān’ı gösterdi. Tanrılar hemen söylenileni yaptılar ve maymun oğullarını yarattılar. İndra Vālī’yi Güneş Tanrısı Sugrīva’yı Brihaspati bütün maymunların en akıllısı olan Tārā’yı Kubera Gandhamādana’yı Vişvakarma güçlü maymun Nala’yı ateş tanrısı Agni Nīla’yı Aşvin Çifti Mainda ve Dvivida’yı su tanrısı Varuna maymun Sushena’yı Parcanya Sarabha’yı yarattı. Rüzgar Tanrısı Marut akıllı güçlü ve havada hızla uçabilen ünlü Hanumān’ı yarattı. Soylu ermişler Siddhalar göksel Vidyādharalar ile Nāgalar ve göksel şairler olan Çāranalar da maymunlarınkine benzer kahramanlar yarattılar. Böylece Rāvana ile çarpışacak binlerce yiğit asker oluştu. Maymunların bir kısmı iki kardeş olan Vālī ile Sugrīva’nın çevresinde toplandı. Bir kısmı da Nala Nīla Hanumān ve diğer maymun liderlerinin etrafında toplandı. Yeryüzünün heryerini dağları ormanları ve denizleri bu maymun sürüleri kapladı. Hepsinin de amacı Rāma’ya yardım etmekti (R I 17).

    MohinĪ: Büyüleyici güzellikteki göksel peri. Okyanusun Çalkalanması sırasında ortaya çıkan nektarı ifritlerin elinden almak için tanrı Vishnu’nun girdiği olağanüstü güzellikteki kadın. İfritler onun büyüsüne kapılıp şaşırarak ellerindeki nektarı ona vermişlerdi

    NavadurgĀh) Tanrıça Durgā’ya ait olduğu düşünülen dokuz tanrıça biçimi. Bunlar Şailputrī Brahmaçarinī Çandraghantā Kushmandā Skandamatā Katyayanī Kalaratrī Mahagaurī Siddhadhatrī’dir. Hindular Ekim ayında kutlanan ve dokuz gün süren Navaratri bayramında sırayla her gün birine olmak üzere bu tanrıçalara taparlar.

    Okyanusun Çalkalanması: Tanrılar ölümsüzlük içkisine (amrita) sahip olmak için kafa kafaya verip düşünürler. Sonunda okyanusu çalkalamaya karar verirler; çünkü bu sayede amrita ortaya çıkacaktır. Su içkiden pay isteyince Mandara dağını yüce bir kaplumbağanın üzerine oturturlar. Bu çalkama çubuğu olacaktır. Bunun çevresine yılan Vāsuki’yi dolarlar sonra tanrılar ve ifritler çalkama ipi olan yılanı zıt uçlardan tutarak çalkalamaya başlarlar. Vishnu yorulan tanrılara ve ifritlere kuvvet bağışlar ve çalkalama sürerken okyanustan ay ve güneş çıkarlar. Daha sonra beyazlar içinde tanrıça Şrī görünür. Sonra beyaz at Uççaihşravas Kaustubha mücevheri ulu fil Airāvata ortaya çıkarlar. Ancak şiddetle çalkalanan okyanustan Kālakūta denilen zehir çıkar ve tüm evreni sarar. Tanrı Şiva gelir ve bu zehiri içip boğazında tutarak tüm dünyaları bir yok oluştan kurtarır. Şiva’nın boğazındaki zehir mavi renkli olduğu için bu tanrıya “mavi boğazlı” anlamında Nīlakāntha denir. Tanrıların ölümsüzlüğe götüren yolundan büyülü ağaç ve büyülü inek doğar. Sonra elinde içi nektarla dolu beyaz bir kap tutan tanrıların hekimi Dhanvantari meydana gelir. İfritler bu mucizeyi görünce hepsi de “o benimdir” diye bağırarak ona sahip olmaya çalıştılar. Tanrı Nārāyana olağanüstü güzel bir kadın olan Mohinī kılığına girerek ifritleri şaşırtır ve ölümsüzlük içkisine sahip olmalarına engel olur. İçkiden tanrılara verir fakat onlara vermez. Bunun üzerine ifritler savaş çıkartırlar. Nara-Nārāyana birlikte onlara karşı savaşır. İçkiden tanrı biçimine giren bir ifrit olan Rāhu da içer ancak bunu fark eden Vishnu diskiyle onun başını uçurur. İfritlerle tanrılar arasında korkunç bir savaş cereyan eder. Bu savaşı tanrılar kazanır. Herşey bittikten sonra Mandara dağını yerine koyarlar. İndra ölümsüzlük içkisini saklaması için onu Vishnu’ya verir. (Mhb.I15; 5-13/ I16; 1-40/I17; 1-30). Bu efsanenin Rāmāyana (I45) anlatımı ise kısaca şöyledir: “Satyayuga devrinde Diti’nin güçlü çocukları (ifritler) ve Aditi’nin kutlu çocukları (tanrılar) büyüdüğünde yaşlılık ve ölümden nasıl kurtulabiliriz diye düşündüler. Çareyi okyanusun çalkalanmasından doğacak sütü içmekte buldular. Okyanusu çalkalamak için yılanlar kralı Vāsuki’yi ip olarak Mandara dağını da değnek olarak kullandılar. Böylece hem tanrılar hem de ifritler çalkalamaya başladılar. Bin yıl geçtikten sonra yılanın birden çok başı bir bir kayaları ısırıp zehir akıtmaya başladı. Çalkalanmanın da etkisiyle Hālāhala denilen zehir okyanusun yüzeyinde birikti. Bütün dünya tanrılar ifritler ve insanlar zehirlenmeye başladılar. Hemen tanrı Şiva’ya başvurup yalvardılar. Yüce Şiva-Rudra geldi ve zehiri sanki abıhayat içer gibi içti ve Hālāhala zehirini boğazında tuttu. Tanrılar ve ifritler tekrar okyanusu çalkalamak istediler. Bu defa Mandara dağı yer altındaki Patala’ya inerek kayboldu. Vishnu’dan onu çıkarmasını rica ettiler. Vishnu da kaplumbağa biçimine girerek okyanusun dibinden dağı yüzeye çıkarttı. Bin yıl sonra Dhanvantari adında bir adam ortaya çıktı. Bu Ayurveda bilen dindar bir kişiydi. Sonra müthiş güzellikte göksel periler oluştu. Okyanusun yüzeyindeki kremadan oluşan bu güzellere Apsarālar denildi. Onları ne tanrılar ne de ifritler eş olarak kabul etmeyince ortalık malı oldular. Gene okyanus çalkalanmasından Vārunī denilen içki oluştu. Bu tanrı Varuna’nın kızı idi ve bir tür şarap (sura) idi. Onu şeytanlar eş olarak almadıkları için onlara Asuralar denildi. Tanrılar ise Vārunī’yi eşliğe kebul ettikleri için Suralar oldular. Atların kralı Uççaihşrava Kaustubha denilen mücevher ve nihayet beklenen abıhayat suyu ortaya çıktı. Tanrılarla ifritler bunun için kavga etmeye başladılar. Asuralar tüm cadıları etraflarında topladı. Ölümcül bir savaş oldu gök ve yer sarsıldı. Vishnu büyüleyici bir kız kılığına girerek abıhayatı başka bir yere kaçırdı. Tanrı Vishnu’ya karşı gelenler ona saldırınca müthiş bir savaş oldu ve Diti oğlu olan Asuralar ortadan kaldırıldı. Savaş kazanıldıktan sonra İndra üç dünyayı da mutlulukla yönetti.”

    RambhĀ: Okyanusun çalkalanması sırasında ortaya çıkan olağanüstü güzellikteki kadın. Bu Apsaras’ı tanrı İndra ermiş Vişvāmitra’yı baştan çıkartması için göndermiş ancak ermişin lanetiyle peri kızı bir taş haline gelmişti. Rāmāyana Destanı’nda Kubera’nın oğlu Nalakubera’nın karısıdır ancak Rāvana onu çok beğenir ve tüm itirazlarına rağmen onu kaçırır. Bkz. Okyanusun Çalkalanması.

    Rati: “Zevk” anlamına gelir. Aşk Tanrısı Kāmadeva’nın iki karısından biridir. Diğerinin adı ise Prīti’dir. Tanrıça Çinnamastā yerde aşk yapmakta olan Aşk Tanrısı Kāma ile karısı Rati’nin üzerinde duruyor olarak gösterilir.
    SAMPĀTİ: Rāmāyana Destanı’ndaki akbaba karakterlerden birisi akbaba Catāyus’un kardeşidir. Vishnu’nun binek kuşu Garuda’nın oğlu olup destanda Rāma’ya Sītā’nın kaçırıldığı yönü göstermesiyle yardımcı olur. Kanatları kardeşiyle birlikte yarışırlarken güneşe fazla yaklaştığı için yanmış ve kanatsız kalmıştır. Ancak maymunlarla karşılaşıp onlara Sītā’nın Lankā adasına kaçırıldığını söylediğinde yeniden kanatları çıkar ve eski haline gelir (R IV61-63). Bir başka söylencede Aruna ve Şyenī’nın oğludur.

    SaptamĀtrikĀh Bunlar Brahman geleneğinden gelmeyen halkın inançlarından türemiş tanrıçalardır. En önemli özellikleri hiddetli olmalarıdır. Hastalık verir veya hastalığı giderir çocukları korur veya onlara illet bulaştırırlar. Savaşlarda kurbanlarının kanlarını içerler. Ellerinde ve yüzlerinde çok belirleyici simgeler olmadığından onları binek hayvanlarından tanırız. Yedi Ana şunlardır: Brahmanī Maheşvarī Kaumarī Vaishnavī Vārāhī İndranī Çāmunda.

    TĪrthankaralar: Tīrthamkara da denir. Bunlar Caynist edebiyatta yer alan yirmidört ermiştir. Bu Caynist ermişlerin ilki Ŗishabha sonuncusu da Caynizm’in kurucusu Mahavira’dır. Tīrthankara “yolu hazırlayan” anlamına gelir. Bunlar mükemmel bilgi sahibi insanlardır ve din kötülüğe batacağı zaman ortaya çıkıp onu kurtarırlar.

    Trişula: Tanrı Şiva’nın üç uçlu mızrağıdır. Bununla evreni ve tüm canlıları koruduğu düşünülür. Haftanın belirli günlerine göre dönüşü anlam kazanır. Örneğin Pazar ve Cuma günleri batıya Salı ve Çarşambaları kuzeye Cumartesi ve Pazartesi günleri doğuya Perşembeleri de güneye çevrilmesinin uğursuzluk getireceğine inanılır. Hindistan’da birçok eşya ve aracın üzerinde bulunur.

    VĀsuki: Üç büyük yılan kraldan biri (diğer ikisi Şesha ve Takshaka’dır). Tanrılar ve ifritler Okyanusu çalkalarken Vāsuki’yi Mandara dağının etrafına dolayıp çalkalama ipi olarak kullanmışlardı. Kimi araştırmacılar bu yılandan ipin dünyanın eğik eksenini sembolize ettiğini tanrılarla ifritlerin farklı kutupları çalkalanma hareketinin de dünyanın yalpalanma hareketini temsil ettiğini öne sürerek ciddi astronomik hesaplamalara girişmektedirler.

    VikramĀditya: İsmi “kahramanlık güneşi” anlamına gelir. Uccain’de yaşadığı düşünülen yarı efsanevi bir kraldır. Dönemi M.S.l.yüzyıl (M.S.56’dan itibaren) olarak tahmin edilir. Yüz yıl hüküm sürmüş kabul edilir ve birçok maceraya atıldığı varsayılır. Vetalapançavimşati öykü serisindeki baş karakter kral Vikramāditya’dır. Burada ona Trivikramasena diye seslenilir. Efsaneye göre birden fazla Vikrama bulunduğu için bu ismin “Vikrama’nın Üçüncü Bedenlenmiş Hali” anlamında kullanılmış olması gerekir. Bu krala kısaca “Vikrama” (Kahraman) diye de hitap edilir.


    Hint Mitolojisinde Epik ve Vedik Dönem

    Eskiyen Vedik dönemin mitolojik malzemesi Epik dönemde yerini yeni tanrısal güçlere yeni din anlayışına bırakmıştı. Bu sırada vedik tanrılar tamamen ortadan kalkmadılar ama eski önemlerim yitirdiler. Veda dönemini simgeleyen baş tanrı İndra da bir güç karşılaştırması yapılan ve brahmanların ne kadar üstün olduğunu ispatlayan bir ilah olarak kaldı. Epik dönem tanrıları Brahma (karısı Sarasvati) Vishnu (karısı Lakshmi) ve Şiva (karısı Devi Uma Parvati veya Kali Durga) en üst sıraya yerleşti. Vishnu'nun avatara'ları olan destan kahramanları Rama ve Krishna da bu sıralamada yer aldı.

    Hint mitolojisinin ikinci büyük kaynak grubu destanlar ve Puranalar'dır. En eskisi Ramayana olarak kabul edilen destanların M.Ö. 200 ile M.S. 400 tarihleri arasında yavaş yavaş yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. İlk yazılıp bitirilen Ramayana sonra Mahabharata'dır. Bir destan mı yoksa Purana mı olduğu tartışılan Harivamşa ise her ikisinden de sonraki bir döneme aittir. Hindistan'da Maurya Hanedanlığı dönemi birçok din ve mezhebin kendini ifade etme yarışma girdiği ve taraftar kazanmaya çalıştığı bir dönemdir. Bu dönemde Vishnuitlerin destanlara egemen olduğunu ve destan kahramanları Rama ve Krishna'yı Vishnu'nun bir bedenlenmesi olarak gösterdiklerini görüyoruz. Oysa Caynist ve Buddhistler de kendi görüşlerini yaymaya çalışmakta ve destanların bağımsız bölümlerinde kendi etkilerini hissettirnekteydi.


     MİTOLOJİK İSİMLER




    Brahma - Vishnu - Şiva

    Buddhizmin çok güçlendiğini gören Vishnucular Buddha' nın da Vishnu'nun bir biçimi olduğunu söylemekten geri kalmadılar.

    24.000 beyit ve yedi kitaptan oluşan Ramayana Destanı mitolojiye yeni isimler katmaktadır. Sita adına Rigveda'da rastlanıyorsa da Rama Hanuman Ravana gibi karakterler bu güzel eserle efsane dağarcığına katılmaktadır. Toplam 100.000 beyit olan ve on sekiz kitaptan oluşan Mahabharata Destanı da başta Krishna olmak üzere Pandavaları Kuruları ve tanrı Dharma'yı mitolojide belirginleştirmektedir. Hari Vishnu Krishna aynı tanrının değişik isimleridir. Harivamşa Vishnu'nun soyunu (vamşa: soy) yani Krishna'nın yaşamını ve maceralarını anlatan bir eserdir. Vedik tanrıların destan döneminde eski ihtişamlarından yoksun olduklarını görüyoruz. Artık bir Vishnu-Şiva rekabeti başlamıştır. Zaman zaman kapışan bu tanrıları tanrı Brahma yatıştırır. Krishna İndra'ya üstündür. Harivamşa'da. onunla alay eder. Sık sık kavga ederler. Bunun nedeni şöyle açıklanabilir:





    İndra'nın Vritra ile savaşı


    Hint mitolojisinin en eski ve en büyük tanrısı İndra'dır. Yağmurlu fırtınalı gökyüzünü simgeleyen bu tanrı aynı zamanda savaşçı Ari toplumun savaş tanrısı idi. 1028 ilahi bulunan Rigveda'nın yaklaşık 250 ilahisi ona sunulmuştur. O başta kuraklığı simgeleyen yılan Vritra olmak üzere birçok kötü ruh ve şeytanla çarpışır. Vritra'yı öldürdüğü zaman onun saklı tuttuğu suları kurtarmış olur. Bazen de çalınmış olan inekler serbest kalır. Hindistan'a kuzeyden gelen beyaz tenli savaşçı bu insanlar kendileri gibi içki içip sarhoş olan bu sarhoşluğun coşkusuyla korkusuzca savaşlara giden bir tanrı yaratmışlardı. Ancak savaşmayı bırakıp yerleşik yaşama geçilmeye başlanmasıyla bu tanrı da önemini yitirmeye başlamıştı. Adına sunulmuş 200 ilahi bulunan Agni ve 100 ilahisi olan Soma da onunla birlikte değer kaybetmiş tüm müttefikleri ve hemen bütün Vedik tanrılar yerlerini yeni tanrılara bırakmışlardı. Destanlardan ve Puranalar'dan önce henüz Brahmanalar döneminde brahmanların övülerek tanrı derecesine yükseltilmesi bu tanrıların değer yitireceklerinin en önemli göstergesiydi. Nitekim destanlarda brahman ermişler tanrı İndra'dan bile güçlüdürler. Onu bir lanet okumayla etkisiz hale getirirler (Mhb. III 122-125).


    Mahabharata'da erdem ve adalet tannsı Dharma'nın İndra'nın önüne çıktığını görüyoruz. Fakat genellikle ölüm tanrısı Varna'nın bir niteliği olarak görülen Dharma bundan öteye bir yol katedemiyor. Vishnucuların büyük çabaları sonucu Brahmanalar'da Manu ve tanrı Brahma ile ilgili olan balık ve kaplumbağa efsaneleri Vishnu'ya mal ediliyor; yeniden doğuş inancından alınan güçle bunlanrı tanrı Vishnu'nun bedenlenmeleri (avatara) olduğu söyleniyordu. Bununla yetinilmemiş Rigveda'da. üç adım atan cüce kadar küçük Vishnu'nun ilkellerin kutsal saydığı yaban domuzunun ormanlarda baltayla gezme alışkanlığında olan köylü tipinin (Baltalı rama) hep birer bedenlenme olduğu topluma empoze edilmişti. Sayıları ona kadar çıkartılan bu avataralar arasına Ramayana'nın kahramanı olan Rama ile Mahabharata'nın kahramanlarından Krishna da dahil edilmişti. Rama'nın Ari düşünce ve kurumlarını ülkenin güneyine kadar yaymaya çalışan tarihsel bir kişilik olma olasılığı vardır. Öte yandan Krishna "Kara" anlamına gelen bir sözcük olup Harivamşa'dan da anladığımız üzere bu kişi Yamuna nehri kenarında yaşayan çoban halkın esmer derili kahramanı idi. Gerek deri rengi gerekse Hindistan'ın yerlisi olması dolayısıyla Krishna Ari düşünce tarzına ters geliyordu.

    Rigveda'da (V 52:17) savaşçı İndra'nın Yamuna nehri kıyısındaki sütleri ile ünlü ineklerin sahibi olan ve kendisine karşı gelen (VIII 85: 13-15) tanrısız kabilelerle savaştığı anlatılır. Harivamşa'da Krishna İndra'ya tapmak isteyen çobanları bu inançtan caydırır ve tanrılarının inekler dağlar ve ormanlar olduğunu söyler. Buna çok kızan İndra aşağıya müthiş bir yağmur gönderir ama parmağıyla Govardhana dağını havaya kaldırıp onu çobanların ve sürülerin üzerine bir şemsiye gibi tutan Krishna halkını bu felaketten kurtarır. Krishna ile İndra'nın başka yerlerde de (Paricataharana Adhy. 124-140) dövüştüklerini görürüz. Bu zıtlaşmalar "yeniden doğuş" ve "herşey tanrıdır" düşünceleriyle tanışan toplumların gözünde Krishna'yı kendilerine yaklaştırmıştır. Krishna'nın halk tarafından sevildiğini gören Vishnucular da onu tanrı Vishnu'nun bir tür görünüşü olarak tanıtmanın kendilerine yarar sağlayacağını düşünmüşlerdir. Nitekim Bhagavadgıta'da (II 42-44) bu yeni düşünce tarzı eski düşünceyi Krishna'nın ağzından şöyle yermektedir: "Tutkuyla körleşmiş insanlar vardır bunlar Vedalardaki bilgiyi son gerçek sanırlar ve daha ötesini göremedikleri cennet için konuşur dururlar. Bencil isteklerle doğru yoldan sapmış bu insanlar zevk duymak güç kazanmak ve yeniden doğmak için dua ederler. Beyinleri böyle sözlerle yıkanan zevk ve dünya düşkünü kişiler asla Tek Olan'ı kavrayamazlar".

    Kökü Veda edebiyatına dayanan bir eskiliğe sahip olan Puranalar Rigveda ve Brahmanalar'da anlatılan bazı efsaneler ve sonradan uydurulmuş yeni öykülerle çok zengin bir mitolojik malzemeye sahiptir. On sekiz Purana'nın hepsini belli bir tarihe mal etmek doğru olmaz ancak bunların M.S. 9. yüzyıl ile 10. yüzyıl arasında derlenip toparlandıkları düşünülür. Yazılış amaçları anlaşılması zor dinsel konuları halkın anlayacağı bir dille anlatmak isteğidir. Vedik tanrılar epik tanrılar ermişler kehanetler cennet cehennem ve yüzlerce efsane bu kitaplarda yeralır. Yaratılış tanrı ve ermişlerin soyları Manu devirleri Hindistan'ın coğrafyası komşuları yeraltı dünyası konuları arasında yer alır. Puranalar Hint mitolojisi için eşsiz bir hazine değerindedir.


    Mahabharata Destanı'nın bir bölümü (VI 25-42) olan Bhagavadgita’nın yazıldığı dönemde artık gerçek tanrı tanrılar tanrısı Vishnu'dur. Yaratıcı Brahma'yı bile o yaratmıştır. Herşeyi saran tutan odur. Kurtuluş (nirvana) ona kavuşarak sağlanır. Bhagavadgita'da (X 20-38) Krishna (Vishnu) kendini geçmiş mitolojik verilere dayanarak anlatma yoluna gider. Bunu belki de mitolojiye bağlı insanları ikna etmek amacıyla yapmaktadır ama ilginç olan kendini tanıtırken adeta Hint mitolojisinin bir özetini.yapar gibi ya da koca mitoloji ormanından bir meşale geçirir gibidir:

    "Ben Aditi'nin oğulları arasında Vishnu'yum; ışık veren cisimler arasında Ravi (Güneş)'yim; rüzgarlar içinde Marut'um yıldızlar içinde Şaşi (Ay)'yim. Vedalardan Samaveda'yım ben tanrıların başı İndra'yım; duyular içinde akılım; canlıların bilinç ışığıyım. Rudralar arasında Şankara (Şiva)'yım Yakshalar ve Rakshasalar arasında Kubera'yım (Vitteşa); Vasular arasında ateş tanrısı Pavaka (Agni)'yım dağlardan Meru'yum. Ermişlerden göksel ermiş Brihaspati'yim; savaşçılar içinde savaş tanrısı Skanda'yım; sulardan Sagara (Okyanus)'yım.


    Krishna'nın Arcuna'ya Hitabı

    Kahinlerden Bhrigu'yum; sözlerden OM hecesiyim. Kurbanlardan Capa kurbanıyım; hareketsiz cisimler arasında Himalaya dağıyım. Ağaçlardan Aşvattha (Kutsal incir) ağacıyım; göksel ermişlerden Narada'yım Gandharvalardan Çitraratha'yım; Siddhalar içinde Kapila'yım. Atlardan İndra'nın atı Uççaihşravas fillerden İndra'nın fili Airavata'yım; insanlar içinde kralım. Silahlardan Vacra'yım; inekler arasında Kamadhuk'um; isteklendirenlerden aşk tanrısı Kandarpa'yım; yılanlar arasında sonsuzluk yılanı Vasuki'yim. Nagalar arasında Ananta'yım; su canlılarından suların kralı Varuna'yım; Pitriler (Atalar Ruhu) içinde Aryaman yöneticiler içinde ölüm tannsı Yama'yım. Daityalar arasında Prahlada'yım ölçülebilir şeyler içinde Kala (Zaman)'yım. Hayvanlar arasında hayvanlar kralıyım; kuşlar içinde Vaitaneya (Garuda)'yım. Temizleyiciler içinde Pavana (rüzgar)'yım silah taşıyanlar içinde Rama'yım; balıklar içinde Makara'yım nehirler içinde Cahnavi (Ganj)'yim. Ben herşeyin başı ortası ve sonuyum... Ben herşeyi alıp götüren Mrityu (ölüm)'yum... Vrishni soyu içinde Vasudeva (Krishna)'yım Pandu oğulları arasında Arcuna'yım; ermişlerden Vyasa şairlerden ise Kavi Uşana' yım..."

    Hint mitolojisinin ilk kaynağı Vedalar’dır. Rigveda'da adına ilahiler sunulmuş olan tanrılar ya da adı geçen tanrılar tanrıçalar ve aşağı yaratıklar Hint mitolojisinin çekirdeğini oluştururlar. Baş tanrılar İndra Agni Varuna Soma Vayu iki Aşvin Surya Vishnu Mitra Marutlar Brihaspati Vivasvat Savitri Puşan Rudra Ribhular Dyaus Parcanya Matarişvan Bhaga Vastoshpati Yama Vişvakarman Tvashtri'dir. Baş tanrıçalar ise Aditi Prithivi Ushas Sarasvati vs.'dir. Ayrıca Rakshasa Pişaça Gandharva Apsaras gibi aşağı mitolojik yaratıklardan ve Manyu (Öfke) Şraddha (inanç) Pracapati (Yaratıkların Efendisi) gibi soyut tanrılardan sözedilir.


    Vedik dönemin diğer bir kaynağı Brahmanalar'dır. Bunlar kurban törenleriyle ilgili metinlerdir. Kurbanı yaptıran brahmanlar tanrı ile eş tutulur hale getirilmiştir. Bu eserlerde Rigveda'da popüler olan tanrılar yerine eskiden pek önemi olmayan Pracapati yüceltilir; bunun da yerini daha sonraki edebiyatta Brahma alır. Diğer Vedik tanrılar da ortalıkta görünmekle birlikte renkleri bir. hayli soluktur ve bütün güçlerini kendilerine sunulan kurbanlara borçludurlar. Bir yandan da Rigveda'da. ikinci planda gözüken bazı tanrılar bu ayin edebiyatında birinci plana fırlamıştır. Buna en iyi örnek Vishnu ve Rudra (Şiva)'dır. Tanrıların ve şeytanların (asuralar) babası olarak görülen Pracapati daha sonra Brahma olduğundan bu üçü (Brahma- Vishnu-Şiva) destan döneminde oluşturacakları üçlünün işaretini verir gibidirler.

    Brahmanalar'a ek olarak yazılmış metinlere Aranyakalar (Orman Metinleri) denir. Bunların ana konuşu kurban sembolcülüğü ve mistisizmi ile Brahman felsefesidir. Bunlar orman çilekeşlerinin oluşturduğu eserler olup Upanishadlar ile. aralarında kesin bir sınır çizmek olanaksızdır. En büyük Upanishadlar'ın yazıldığı bağımsız metinlerin ait olduğu tarih Buddha ve Panini'den öncedir. Bu metinlerin mitolojik yönden çok zengin olduklarını söyleyemeyiz. Pracapati gene popülerdir. Rudra artık Şiva haline gelmektedir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi gezizekalı -- 13 Aralık 2009; 22:43:14 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gezizekalı

    Hint Mitolojisi ve Tanrılar

    Dünyadaki tüm mitolojiler içinde belki de en karmaşığı Hint mitolojisidir. Bunun nedenle­rinden biri, Hint mitolojisinin çok eskilere da­yanmasıdır. Hindular'ın en eski dinsel kitap­ları olan Rigveda'mn 3.000 yıldan daha eski olduğu sanılıyor. Bu eski kitabın bile, efsane­lerin ortaya çıkışından çok sonra yazıldığı sa­nılmaktadır.

    Rigveda'yı açıklayan ilk düşünürler, kitabın tanrıları üç gruba ayırdığını söylemişlerdir: Gökyüzünde yaşayanlar; havada ama yeryü­züne yakın yaşayanlar ve yeryüzünde yaşa­yanlar. Yeryüzünde yaşayan en önemli tanrı, ateş tanrısı Agni'ydi. Fırtına tanrısı İndra ha­vada, Güneş tanrısı Surya gökyüzünde yaşar­dı. Bir başka tanrı da gökyüzünün kendisi olan Dyaus'tu. Dyaus adı ile Yunan tanrısı Zeus'un adı arasında bir bağlantı vardır; Zeus gibi bu tanrı da tüm tanrıların babasıydı.

    Bu ilk tanrılardan en güçlüsü İndra'ydı. Yıldırımlar yağdırarak dağları devirir, dağla­rın içindeki suları tutsak eden canavarı öldü­rürdü. Eski Hindular, bitkilerin büyümesini sağlayan yağmurları getiren ilk fırtınaları böy­le açıklıyorlardı. Adama benzediği düşünülen İndra'nın tersine, Agni resimlerde çoğunlukla ateşe benzetilirdi. Üç bacağı ve yedi ışını var­dı. Çok parlaktı, alev rengindeydi ve 1.000 gözüyle her yöne bakabilirdi.

    Sonraları Hint tanrılarının en önemlisi olan Vişnu ve Şiva bugün de Hindular'ın baş tanrı­larıdır. Vişnu çoğu kez bir kartalın üzerinde uçan, dört kollu bir tanrı olarak gösterilir. Yeryüzünde değişik insan ve hayvan görü­nümlerinde belirdiğine inanılır.

    Vişnu gibi, Şiva da dört kolludur. Bazen tek, bazen üç, bazen de beş kafalı olarak gös­terilir. İnsan kafataslarından oluşmuş bir zin­cir taşır. Şiva'nın dünyanın sonunu getireceği de söylenir; ama aynı zamanda bebekleri dünyaya getiren de odur. Bu ve başka birçok insan benzeri tanrının yanı sıra Hintliler bazı ırmak, kuyu, dağ, taş, ağaç ve hayvanların da tanrı olduğuna inanırlardı.

     MİTOLOJİK İSİMLER



    Her toplumun geçmiş kültür inanç ve yaşayış sistemleri kendisine özgü karakterleriyle yazılı ya da sözlü olarak günümüze kadar uzanmaktadır. Mitoloji toplumsal değerleri ayakta tutan en önemli kültürel unsurlardan birisidir. Çoğu zaman farkında olarak ya da olmayarak bu değerler günlük yaşamımızda yer alır. Bir insanın gücünü vurgulamak için "Herkül gibi güçlü" deyimi yaygın olarak kullanılmaktadır. Mitolojinin günümüzdeki yeri bize nasıl aktarıldığıyla ilgilidir. Zeus ya da Osiris çok önemli birer destan edebiyat kahramanı iken Şiva pek çok tapınanı olan bir tanrıdır. Hint toplumu bundan binlerce yıl önce ortaya çıkan kahramanlarını Hinduizm içerisinde günümüzde de yaşatmaktadırlar.

    Hint mitolojisi son derece renkli ve içine girdikçe karmaşıklaşan görkemli bir birikimdir. Bu birikime ait en eski yazılı belgeler Vedalar'dır. Yaşanan toplumsal ve siyasi gelişmelerle birlikte mitoloji de değişiklikler göstermiş ve kimi tanrılar gücünü yitirerek sahneden silinirken yerini yeni tanrılara bırakmıştır. Bu nedenle Hint mitolojisini kesintisiz bir bütün olarak ele almak yanlıştır. Hint mitolojisini edebiyatı esas alarak Vedik ve Epik olarak iki temel döneme ayırmak mümkündür.

    Eski ilahilerde güneş tanrısına ay tanrısına veya ateş tanrısına değil güneş ay ya da ateşin bizzat kendisine tapınılmıştır. Çünkü bunlar ve bunlar gibi tanrılar doğal fenomenlerin birer görünüşüdür. Bu doğal fenomenler Rgveda'dan itibaren mitolojik figürlere dönüşmüş ve pekçok tanrı ve tanrıça ortaya çıkmıştır. Bu çok geniş ve karışık bir mitolojide Vedik dönemin tanrılaştırılmış doğa olayları ile epik dönemin tanrıları insan-tanrı kahramanları birbirine karışır bir harman olur.


    Birbirine zaman zaman üstünlük kuran eril ve dişil inançlar yanyana yaşamaktadır. Doğadaki canlılar ölüler ruhlar en üstün güçler olarak ileri sürülebilmektedir. Mitoloji ilkel inançlarla dışarıdan gelen etkilerin kaynaşmasıyla daha bir geniş daha bir karmaşık hale gelmektedir. Değişik tanrılara aynı niteliklerin verilmesi hatta aynı isimlerle seslenilmesi bu karışıklığı daha da artırır.


     MİTOLOJİK İSİMLER



    Hint Tanrı(ça)ları ve Bazı Olaylar;

    AirĀvata: Tanrı İndra’nın filidir. Okyanusun Çalkalanması sırasında ortaya çıkan şeylerden biridir. Ayrıca mitolojide dört yönün birini koruyan bir canlı olarak gösterilir. Bkz. Okyanusun Çalkalanması.

    AmarĀvatĪ: Tanrı İndra’nın cennetindeki görkemli şehir. Meru dağında bulunduğu söylenir. Bazen Devapura (tanrıların şehri) veya Pūshabhāsā (güneş parlaklığı) gibi isimlerle anılır. Kathāsaritsāgara’daki peri masallarında zaman zaman sözedilir.

    Anasüya: Sözcük “iyilik merhamet” anlamlarına gelir. Ermiş Atri’nin karısının adıdır. Rāmāyana Destanı’nda Çitrakuta tepelerinde kocasıyla birlikte yaşıyor olarak gösterilir.Çok dindar ve sert bir çilecidir ve bu sayede olağanüstü güçler kazanmıştır. Sītā onu ziyaret ettiği zaman ona her zaman güzel görünmesini sağlayan bir yağ vermiştir.

    Angada: Rāmāyana Destanı’nda maymun Vālī’nin oğlu Sugrīva’nın yeğeni olan maymun kahraman. Savaşta Rāma’ya çok yardımları olur. Babası öldükten sonra Sugrīva ona babalık yapar. Akıllı ve cesur bir karakterdir.

    CagannĀtha: Cagannāth diye de söylenir ve “Dünya Efendisi” anlamına gelir. Vishņu veya Kŗishņa’nın bir adıdır. Aslında Hindistan’ın Orissa bölgesindeki Purī kentinin ünlü Vishnu idolü ve türbesidir. Purī’ye ait yerel bir tanrı Hinduizmin içine girmiş ve o bölgenin koruyucusu olduğuna inanılan bu tanrı Vishnu’nun bir görünüşü olarak kabul edilmiştir.

    CĀmbavĀn: Rāmāyana Destanı’ndaki ayı karakter. Maymunlarla beraber hareket eder kendisine ait ordusu vardır. Bilgeliğiyle dikkati çeker. Rāma’nın Rāvana ile yaptığı savaşta çeşitli yararlılıklar gösterir. Savaşta ölümcül yara alanların kurtulması için nereden hangi şifalı otların getirileceğini Hanumān’a o söyler (R VI74).

    Cehennem: Sanskrit dilinde Naraka sözcüğüyle belirtilen cehennem Hint hayal gücünün belirlediği ölçülerde çok çeşitlidir. Markandeya Purana’da birçok çeşidinden söz edilir. Örneğin Maharaurava (Çok Korkunç) cehennemi 4.725.000 km. genişliğinde bakırdan yapılmıştır. Altında ateş yanar ve korkunç derecede sıcaktır. Günahkar kişi orada elleri ve ayakları bağlı olarak durur ortada yuvarlanarak hareket eder. Kuşlar ve böcekler her tarafını didik didik ederler. Tamas (Karanlık) cehenneminde ise çok müthiş bir soğuk vardır. Tamamen karanlıkla kaplıdır. İnsanlar orada birbirlerine çarparlar ve birbirlerinden medet umarlar. Soğuktan dişleri takırdar açlık ve susuzluk belasıyla uğraşırlar. Kar taneleriyle yüklü keskin rüzgarlar onların iliklerine işler. Nikrintana (Kesiliş) cehenneminde devamlı olarak dönmekte olan bir çömlekçi tekerleği vardır. İnsanlar bunun üstüne oturtulurlar ve ölüm tanrısı Yama’nın hizmetçisinin hazırladığı telle kesilmeye başlanırlar. Ayaktan kafaya doğru kesilirler ve yaşamlarını yitirmedikleri için yüzlerce kez kesilirler. Apratishtha (Emniyet Yok) cehenneminde bir yanda tekerlekler bir yanda kuyu ipleri ve kova vardır. Bir kısım insanlar sürekli olarak dönen tekerleklerin üstünde tutulurlar ve vücutlarından kan fışkırana dek orada döndürülürler. Bir kısım insan ise kova içinde sürekli suya sarkıtılırlar. Asipatravana (İğneyaprak Ormanı) cehennemi yaklaşık 135.000 km genişliğinde güneş ışınlarıyla kavrulan bir yerdir. Burada bir orman vardır. Bu ormanın ağaçlarının yaprakları sivri kılıç gibi keskindir. Bir yandan kaplan kadar korkunç kara köpeklerin havlamaları duyulur. İnsanlar o ormanın serin gölgesine ulaşmak isterler ancak ulaştıkları zaman tüm iğne yapraklar koparak insanların üzerine düşer. İnsanlar ateşle kavrulan yerlere düşerler. Köpekler koşup gelirler ve inleyip feryat eden insanların uzuvlarını kopartmaya başlarlar. Taptakumbha (Yanan Kazan) cehenneminde ise her tarafta alev alev yanan ateşle çevrili ısıtılmış kazanlar vardır. Bunların içi erimiş demirle kaplıdır ve öbek öbek ateş gruplarının üstünde durur vaziyettedir. Yama’nın yardımcıları günahkarları baş aşağı bu kazanların içine atarlar. Yanan organlarından sızan ilikleri ve özleri kaynayan kazana karışır ve kazanın suyunu bulandırır. Korkunç akbabalar çatlayan kafataslarının patlamış göz delikleri kısmından çekerek insanları tekrar aynı kazanın içine atarlar. O insanların kaynayan kazandaki erimiş kafaları organları etleri derileri ve kemikleri yeniden birleşirler. Yama’nın hizmetçileri ellerinde kaşıklarla bu bereketli karışımı sürekli olarak karıştırır dururlar.. Vishnu Purana’da (II6) 28 tane cehennem sayılır ancak bunların betimlemeleri yapılmaz; sadece hangi cehennemin hangi suça karşılık geleceği belirtilir.

    ÇandikĀ: Tanrıça Durgā’nın bir adıdır. Bkz. Durgā.

    DaşamahĀvidyĀh Bunlar en yüce tanrıça grubudur. Oluşumları hakkında şöyle bir olay anlatılır. Daksha’nın kızı Sati tanrı Şiva’nın karısıdır. Babasının kurban törenine çağırmamasına kızan Sati kendisini on parçaya bölerek bu tanrıçaları yaratır. Şiva Sati’nin öfkesinden korkar ve gitmesine izin verir. Bu durumda Sati’nin gücü Şiva’dan daha fazladır. Kālī ve Tārā bağımsız tanrıçalar olarak da karşımıza çıkarlar. On Mahavidya şunlardır: Kālī Tārā Çinnamastā Bhuvaneşvari Bagalā Dhūmāvati Kamalā Mātangī Şodaşī Bhairavī.

    Dhanvantari: Okyanusun Çalkalanması ile ortaya çıkan tanrıların hekimidir. Tıp biliminin babası kabul edilip ünlü Ayurveda (Yaşam Bilgisi) ona mal edilir. Okyanusun çalkalanması sırasında içinde nektar bulunan beyaz bir kapla belirir. Ona bu yüzden Sudhāpāni (elinde nektar taşıyan) ve Amrita (ölümsüzlük) gibi isimler verilir.

    Ekaçakra: Mahābhārata Destanı’nda Pāndu oğullarının anneleri Kuntī ile birlikte gelip bir Brāhman’ın evinde kaldıkları kasaba. Sözcük anlamı “tek tekerlek” tir. Bhīma kasabayı haraca kesen ifrit Baka (veya Vaka) yı burada öldürür. İfrit hergün sırayla bir evden bir insanı ve çeşitli yiyecek maddelerini ormana getirmelerini istemiştir. Sıra Pāndavaların evinde kaldıkları Brāhman’ın ailesindedir. Ana kız ve oğul hepsi de kendini feda etmek istemektedir. Konuşmalarını duyan Kuntī oğlu Bhīma’nın bu işi çözeceğini söyler. Nitekim Bhīma ormana gider ifritle alay ettikten sonra onu öldürür ve kasabayı bir kabustan kurtarır.

    Ekalavya: Mahabharata Destanı’nın büyük savaş hocası Kuruları ve Panduları yetiştiren Drona birgün bir Bhilla çocuk tarafından ziyaret edilir. Çocuğun adı Ekalavya’dır ve okçu olmayı çok istemektedir. Ancak aşağı kast mensuplarına bu bilgileri vermek yasak olduğu için Drona çocuğun bu isteğini reddeder. Ekalavya ormandaki klübesinin yanına Drona’ya tıpatıp benzeyen bir heykel yapar ve ona baka baka kendi kendine ok atma çalışmaları yapar. Zaman geçer ve günün birinde Drona genç prenslerle birlikte ormanda dolaşırken Ekalavya’ya rastlar. Büyük savaş üstadı orada Bhilla çocuğun ok ve yay kullanmadaki becerisine hayran kalır. Bunları kimin öğrettiğini sorduğunda çocuk kendi yaptığı Drona heykelini gösterir. Drona bu durumdan çok etkilenmiştir ancak bir aşağı kast mensubu olan çocuğu bir tehlike olarak görür. Ona “hocana hediye olarak ne sunacağını” sorar. Çocuk ne isterse istesin vereceğini söyler. Drona da ondan sağ elinin baş parmağını ister. Ekalavya hiç tereddüt etmeden bıçağıyla baş parmağını keser ve böylece Guru’suna olan bağlılığını kanıtlamış olur. Bu isimde bir Nishada kral da vardır. Görünmez olan bu kralı Krishna öldürmüştür.

    Govardhana: Bugünkü Mathura (Vrindavan) da bulunan ünlü bir dağdır. Vrindavan’a yirmibeş kilometre uzaklıktadır. Bu bölge Krishna’nın gençliğinin geçtiği yerdir. Efsaneye göre Krishna bu dağı tek eliyle kaldırıp çobanların üstünde bir şemsiye gibi tutarak onları fırtınadan korumuştur. Fırtınayı çıkartan İndra ile çoban tanrı Krishna arasındaki bu çekişme bize farklı toplumlar arasındaki uyuşmazlığın izlerini veriyor. Bkz.Krishna.

    HayagrĪva: Sözcük “at boyunlu” anlamına gelir. Bir efsaneye göre uyumakta olan Brahmā’nın ağzından kaçan bir Daitya Veda’yı çalar ve Vishnu’nun Balık bedenlenmesi tarafından öldürülür. Başka bir efsaneye göre ise iki Daitya tarafından kaçırılan Veda’yı kurtarmak için tanrı Vishnu kendisi bu kılığa girer.

    Kadru: Çok sert ve uzun çileler doldurmuş bir ermiştir. Tanrı İndra onun güç kazanmasından korkmuş ve onu güçten düşürmek için gökten Pramloçā isimli periyi göndermiştir. Ermiş onunla kendisine bir gün gibi gelen yüzlerce yıl geçirmiş fakat sonunda onu reddederek Vishnu’nun ülkesine çekilmiştir. Pramloçā daha sonra kızı Mārishā’yı doğurmuştur.

    KĀliyanĀga: Beş başlı bir yılan. Yamuna nehrinde yaşadığı ve orayı zehiriyle kirlettiği söylenir. Krishna nehre dalıp onunla boğuşur onun tepesinde dans eder ve sonra onu okyanusa sürgün eder. Böylece hem sığırları hem de insanları bu dertten kurtarır.

    Kuşa-Lava: Kuşulava diye de söylenir. Bu iki ismi dual formda söylemek istersek o zaman da Lava’yı öne alıp “Lavakuşau” biçiminde söylememiz gerekir. Bunlar Rāmāyana Destanı kahramanı Rāma’nın çocuklarıdır. Ermiş Valmīki’nin çile yerinde büyümüş ve Rāmāyana’yı onun yanında ezberlemişlerdir. Bkz.Rāmāyana.

    Lavakuşau: Rāma’nın oğulları. Bkz. Kuşalava.

    MahĀkĀla: Sözcük “büyük zaman” anlamına gelir ve özellikle tanrı Şiva’nın korkunç biçimini niteler. Zaman herşeyi alıp götürdüğü için yok edici tanrıya böyle bir isim verilmiş. Karısı Kālī de “Mahākālī” olarak gözükür. Bkz.Şiva Kālī.

    MahishĀsura: Asura-mahisha da denir. Asura “kötü ruh” Mahisha “manda” demektir ve ikisi birlikte “manda biçimli kötü ruh” anlamına gelir. Hindu mitolojisinde tanrıça Durga ile yaptığı savaşla bilinir. Aslana binen Durgā uzun bir savaştan sonra mandanın boynunu keser ve içinden çıkan ifriti öldürür. Tanrıça narin ayağıyla mandanın güçlü bedenini ezer. Bu olaydan dolayı Durgā’ya “Mahishamardini” (Mahisha’yı Öldüren) adı verilir. Bu mitin ortaya çıkmasına olasılıkla doğu Hindistan’ın pirinç çeltiklerinde kullanılan mandanın neden olduğu düşünülür. Batının buğday arpa ve üzüm yetiştiren halkı boğayı kullanmakta ve iki kültür arasında bir çatışma yaşanmaktadır. Efsane bunu yansıtıyor olsa gerek. Mandayı öldüren Durgā tanrı Şiva’nın karısı veya onun dişil enerjisi (şakti) olarak görülür. Durgā Veda tanrılarının (Agni Vishnu Varuna Yama İndra) silahlarını kullansa da ifrite karşı bunlar bir işe yaramazlar ve sonra ifriti kendi öz gücüyle öldürür (Vamāna Purāna XXI 43-46). Buradan Ana Tanrıça inancının ululandığını eski tanrıların değer yitirdiğini anlamaktayız. Ayrıca aslan ve manda da doğanın birbirine düşman iki canlısıdır ve bu mitte bu da vurgulanmış oluyor.

    Maymunların Yaratılışı: Rāmāyana Destanı’na göre tanrı Brahmā bütün tanrılara tanrı Vishnu’ya yardımcı olmaları için kendileri gibi güçlü yaratıklar doğurtmalarını buyurdu. Bunun için göksel periler olan Apsarāslar Gandharva kadınları genç Yakshalar dişi Nāgalar Vidyādhara kadınları Kinnara kızları dişi ayılar ve dişi maymunlar kullanılabilirdi. Brahma örnek olarak esnerken ağzından yarattığı ayı Cāmbavān’ı gösterdi. Tanrılar hemen söylenileni yaptılar ve maymun oğullarını yarattılar. İndra Vālī’yi Güneş Tanrısı Sugrīva’yı Brihaspati bütün maymunların en akıllısı olan Tārā’yı Kubera Gandhamādana’yı Vişvakarma güçlü maymun Nala’yı ateş tanrısı Agni Nīla’yı Aşvin Çifti Mainda ve Dvivida’yı su tanrısı Varuna maymun Sushena’yı Parcanya Sarabha’yı yarattı. Rüzgar Tanrısı Marut akıllı güçlü ve havada hızla uçabilen ünlü Hanumān’ı yarattı. Soylu ermişler Siddhalar göksel Vidyādharalar ile Nāgalar ve göksel şairler olan Çāranalar da maymunlarınkine benzer kahramanlar yarattılar. Böylece Rāvana ile çarpışacak binlerce yiğit asker oluştu. Maymunların bir kısmı iki kardeş olan Vālī ile Sugrīva’nın çevresinde toplandı. Bir kısmı da Nala Nīla Hanumān ve diğer maymun liderlerinin etrafında toplandı. Yeryüzünün heryerini dağları ormanları ve denizleri bu maymun sürüleri kapladı. Hepsinin de amacı Rāma’ya yardım etmekti (R I 17).

    MohinĪ: Büyüleyici güzellikteki göksel peri. Okyanusun Çalkalanması sırasında ortaya çıkan nektarı ifritlerin elinden almak için tanrı Vishnu’nun girdiği olağanüstü güzellikteki kadın. İfritler onun büyüsüne kapılıp şaşırarak ellerindeki nektarı ona vermişlerdi

    NavadurgĀh) Tanrıça Durgā’ya ait olduğu düşünülen dokuz tanrıça biçimi. Bunlar Şailputrī Brahmaçarinī Çandraghantā Kushmandā Skandamatā Katyayanī Kalaratrī Mahagaurī Siddhadhatrī’dir. Hindular Ekim ayında kutlanan ve dokuz gün süren Navaratri bayramında sırayla her gün birine olmak üzere bu tanrıçalara taparlar.

    Okyanusun Çalkalanması: Tanrılar ölümsüzlük içkisine (amrita) sahip olmak için kafa kafaya verip düşünürler. Sonunda okyanusu çalkalamaya karar verirler; çünkü bu sayede amrita ortaya çıkacaktır. Su içkiden pay isteyince Mandara dağını yüce bir kaplumbağanın üzerine oturturlar. Bu çalkama çubuğu olacaktır. Bunun çevresine yılan Vāsuki’yi dolarlar sonra tanrılar ve ifritler çalkama ipi olan yılanı zıt uçlardan tutarak çalkalamaya başlarlar. Vishnu yorulan tanrılara ve ifritlere kuvvet bağışlar ve çalkalama sürerken okyanustan ay ve güneş çıkarlar. Daha sonra beyazlar içinde tanrıça Şrī görünür. Sonra beyaz at Uççaihşravas Kaustubha mücevheri ulu fil Airāvata ortaya çıkarlar. Ancak şiddetle çalkalanan okyanustan Kālakūta denilen zehir çıkar ve tüm evreni sarar. Tanrı Şiva gelir ve bu zehiri içip boğazında tutarak tüm dünyaları bir yok oluştan kurtarır. Şiva’nın boğazındaki zehir mavi renkli olduğu için bu tanrıya “mavi boğazlı” anlamında Nīlakāntha denir. Tanrıların ölümsüzlüğe götüren yolundan büyülü ağaç ve büyülü inek doğar. Sonra elinde içi nektarla dolu beyaz bir kap tutan tanrıların hekimi Dhanvantari meydana gelir. İfritler bu mucizeyi görünce hepsi de “o benimdir” diye bağırarak ona sahip olmaya çalıştılar. Tanrı Nārāyana olağanüstü güzel bir kadın olan Mohinī kılığına girerek ifritleri şaşırtır ve ölümsüzlük içkisine sahip olmalarına engel olur. İçkiden tanrılara verir fakat onlara vermez. Bunun üzerine ifritler savaş çıkartırlar. Nara-Nārāyana birlikte onlara karşı savaşır. İçkiden tanrı biçimine giren bir ifrit olan Rāhu da içer ancak bunu fark eden Vishnu diskiyle onun başını uçurur. İfritlerle tanrılar arasında korkunç bir savaş cereyan eder. Bu savaşı tanrılar kazanır. Herşey bittikten sonra Mandara dağını yerine koyarlar. İndra ölümsüzlük içkisini saklaması için onu Vishnu’ya verir. (Mhb.I15; 5-13/ I16; 1-40/I17; 1-30). Bu efsanenin Rāmāyana (I45) anlatımı ise kısaca şöyledir: “Satyayuga devrinde Diti’nin güçlü çocukları (ifritler) ve Aditi’nin kutlu çocukları (tanrılar) büyüdüğünde yaşlılık ve ölümden nasıl kurtulabiliriz diye düşündüler. Çareyi okyanusun çalkalanmasından doğacak sütü içmekte buldular. Okyanusu çalkalamak için yılanlar kralı Vāsuki’yi ip olarak Mandara dağını da değnek olarak kullandılar. Böylece hem tanrılar hem de ifritler çalkalamaya başladılar. Bin yıl geçtikten sonra yılanın birden çok başı bir bir kayaları ısırıp zehir akıtmaya başladı. Çalkalanmanın da etkisiyle Hālāhala denilen zehir okyanusun yüzeyinde birikti. Bütün dünya tanrılar ifritler ve insanlar zehirlenmeye başladılar. Hemen tanrı Şiva’ya başvurup yalvardılar. Yüce Şiva-Rudra geldi ve zehiri sanki abıhayat içer gibi içti ve Hālāhala zehirini boğazında tuttu. Tanrılar ve ifritler tekrar okyanusu çalkalamak istediler. Bu defa Mandara dağı yer altındaki Patala’ya inerek kayboldu. Vishnu’dan onu çıkarmasını rica ettiler. Vishnu da kaplumbağa biçimine girerek okyanusun dibinden dağı yüzeye çıkarttı. Bin yıl sonra Dhanvantari adında bir adam ortaya çıktı. Bu Ayurveda bilen dindar bir kişiydi. Sonra müthiş güzellikte göksel periler oluştu. Okyanusun yüzeyindeki kremadan oluşan bu güzellere Apsarālar denildi. Onları ne tanrılar ne de ifritler eş olarak kabul etmeyince ortalık malı oldular. Gene okyanus çalkalanmasından Vārunī denilen içki oluştu. Bu tanrı Varuna’nın kızı idi ve bir tür şarap (sura) idi. Onu şeytanlar eş olarak almadıkları için onlara Asuralar denildi. Tanrılar ise Vārunī’yi eşliğe kebul ettikleri için Suralar oldular. Atların kralı Uççaihşrava Kaustubha denilen mücevher ve nihayet beklenen abıhayat suyu ortaya çıktı. Tanrılarla ifritler bunun için kavga etmeye başladılar. Asuralar tüm cadıları etraflarında topladı. Ölümcül bir savaş oldu gök ve yer sarsıldı. Vishnu büyüleyici bir kız kılığına girerek abıhayatı başka bir yere kaçırdı. Tanrı Vishnu’ya karşı gelenler ona saldırınca müthiş bir savaş oldu ve Diti oğlu olan Asuralar ortadan kaldırıldı. Savaş kazanıldıktan sonra İndra üç dünyayı da mutlulukla yönetti.”

    RambhĀ: Okyanusun çalkalanması sırasında ortaya çıkan olağanüstü güzellikteki kadın. Bu Apsaras’ı tanrı İndra ermiş Vişvāmitra’yı baştan çıkartması için göndermiş ancak ermişin lanetiyle peri kızı bir taş haline gelmişti. Rāmāyana Destanı’nda Kubera’nın oğlu Nalakubera’nın karısıdır ancak Rāvana onu çok beğenir ve tüm itirazlarına rağmen onu kaçırır. Bkz. Okyanusun Çalkalanması.

    Rati: “Zevk” anlamına gelir. Aşk Tanrısı Kāmadeva’nın iki karısından biridir. Diğerinin adı ise Prīti’dir. Tanrıça Çinnamastā yerde aşk yapmakta olan Aşk Tanrısı Kāma ile karısı Rati’nin üzerinde duruyor olarak gösterilir.
    SAMPĀTİ: Rāmāyana Destanı’ndaki akbaba karakterlerden birisi akbaba Catāyus’un kardeşidir. Vishnu’nun binek kuşu Garuda’nın oğlu olup destanda Rāma’ya Sītā’nın kaçırıldığı yönü göstermesiyle yardımcı olur. Kanatları kardeşiyle birlikte yarışırlarken güneşe fazla yaklaştığı için yanmış ve kanatsız kalmıştır. Ancak maymunlarla karşılaşıp onlara Sītā’nın Lankā adasına kaçırıldığını söylediğinde yeniden kanatları çıkar ve eski haline gelir (R IV61-63). Bir başka söylencede Aruna ve Şyenī’nın oğludur.

    SaptamĀtrikĀh Bunlar Brahman geleneğinden gelmeyen halkın inançlarından türemiş tanrıçalardır. En önemli özellikleri hiddetli olmalarıdır. Hastalık verir veya hastalığı giderir çocukları korur veya onlara illet bulaştırırlar. Savaşlarda kurbanlarının kanlarını içerler. Ellerinde ve yüzlerinde çok belirleyici simgeler olmadığından onları binek hayvanlarından tanırız. Yedi Ana şunlardır: Brahmanī Maheşvarī Kaumarī Vaishnavī Vārāhī İndranī Çāmunda.

    TĪrthankaralar: Tīrthamkara da denir. Bunlar Caynist edebiyatta yer alan yirmidört ermiştir. Bu Caynist ermişlerin ilki Ŗishabha sonuncusu da Caynizm’in kurucusu Mahavira’dır. Tīrthankara “yolu hazırlayan” anlamına gelir. Bunlar mükemmel bilgi sahibi insanlardır ve din kötülüğe batacağı zaman ortaya çıkıp onu kurtarırlar.

    Trişula: Tanrı Şiva’nın üç uçlu mızrağıdır. Bununla evreni ve tüm canlıları koruduğu düşünülür. Haftanın belirli günlerine göre dönüşü anlam kazanır. Örneğin Pazar ve Cuma günleri batıya Salı ve Çarşambaları kuzeye Cumartesi ve Pazartesi günleri doğuya Perşembeleri de güneye çevrilmesinin uğursuzluk getireceğine inanılır. Hindistan’da birçok eşya ve aracın üzerinde bulunur.

    VĀsuki: Üç büyük yılan kraldan biri (diğer ikisi Şesha ve Takshaka’dır). Tanrılar ve ifritler Okyanusu çalkalarken Vāsuki’yi Mandara dağının etrafına dolayıp çalkalama ipi olarak kullanmışlardı. Kimi araştırmacılar bu yılandan ipin dünyanın eğik eksenini sembolize ettiğini tanrılarla ifritlerin farklı kutupları çalkalanma hareketinin de dünyanın yalpalanma hareketini temsil ettiğini öne sürerek ciddi astronomik hesaplamalara girişmektedirler.

    VikramĀditya: İsmi “kahramanlık güneşi” anlamına gelir. Uccain’de yaşadığı düşünülen yarı efsanevi bir kraldır. Dönemi M.S.l.yüzyıl (M.S.56’dan itibaren) olarak tahmin edilir. Yüz yıl hüküm sürmüş kabul edilir ve birçok maceraya atıldığı varsayılır. Vetalapançavimşati öykü serisindeki baş karakter kral Vikramāditya’dır. Burada ona Trivikramasena diye seslenilir. Efsaneye göre birden fazla Vikrama bulunduğu için bu ismin “Vikrama’nın Üçüncü Bedenlenmiş Hali” anlamında kullanılmış olması gerekir. Bu krala kısaca “Vikrama” (Kahraman) diye de hitap edilir.


    Hint Mitolojisinde Epik ve Vedik Dönem

    Eskiyen Vedik dönemin mitolojik malzemesi Epik dönemde yerini yeni tanrısal güçlere yeni din anlayışına bırakmıştı. Bu sırada vedik tanrılar tamamen ortadan kalkmadılar ama eski önemlerim yitirdiler. Veda dönemini simgeleyen baş tanrı İndra da bir güç karşılaştırması yapılan ve brahmanların ne kadar üstün olduğunu ispatlayan bir ilah olarak kaldı. Epik dönem tanrıları Brahma (karısı Sarasvati) Vishnu (karısı Lakshmi) ve Şiva (karısı Devi Uma Parvati veya Kali Durga) en üst sıraya yerleşti. Vishnu'nun avatara'ları olan destan kahramanları Rama ve Krishna da bu sıralamada yer aldı.

    Hint mitolojisinin ikinci büyük kaynak grubu destanlar ve Puranalar'dır. En eskisi Ramayana olarak kabul edilen destanların M.Ö. 200 ile M.S. 400 tarihleri arasında yavaş yavaş yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. İlk yazılıp bitirilen Ramayana sonra Mahabharata'dır. Bir destan mı yoksa Purana mı olduğu tartışılan Harivamşa ise her ikisinden de sonraki bir döneme aittir. Hindistan'da Maurya Hanedanlığı dönemi birçok din ve mezhebin kendini ifade etme yarışma girdiği ve taraftar kazanmaya çalıştığı bir dönemdir. Bu dönemde Vishnuitlerin destanlara egemen olduğunu ve destan kahramanları Rama ve Krishna'yı Vishnu'nun bir bedenlenmesi olarak gösterdiklerini görüyoruz. Oysa Caynist ve Buddhistler de kendi görüşlerini yaymaya çalışmakta ve destanların bağımsız bölümlerinde kendi etkilerini hissettirnekteydi.


     MİTOLOJİK İSİMLER




    Brahma - Vishnu - Şiva

    Buddhizmin çok güçlendiğini gören Vishnucular Buddha' nın da Vishnu'nun bir biçimi olduğunu söylemekten geri kalmadılar.

    24.000 beyit ve yedi kitaptan oluşan Ramayana Destanı mitolojiye yeni isimler katmaktadır. Sita adına Rigveda'da rastlanıyorsa da Rama Hanuman Ravana gibi karakterler bu güzel eserle efsane dağarcığına katılmaktadır. Toplam 100.000 beyit olan ve on sekiz kitaptan oluşan Mahabharata Destanı da başta Krishna olmak üzere Pandavaları Kuruları ve tanrı Dharma'yı mitolojide belirginleştirmektedir. Hari Vishnu Krishna aynı tanrının değişik isimleridir. Harivamşa Vishnu'nun soyunu (vamşa: soy) yani Krishna'nın yaşamını ve maceralarını anlatan bir eserdir. Vedik tanrıların destan döneminde eski ihtişamlarından yoksun olduklarını görüyoruz. Artık bir Vishnu-Şiva rekabeti başlamıştır. Zaman zaman kapışan bu tanrıları tanrı Brahma yatıştırır. Krishna İndra'ya üstündür. Harivamşa'da. onunla alay eder. Sık sık kavga ederler. Bunun nedeni şöyle açıklanabilir:





    İndra'nın Vritra ile savaşı


    Hint mitolojisinin en eski ve en büyük tanrısı İndra'dır. Yağmurlu fırtınalı gökyüzünü simgeleyen bu tanrı aynı zamanda savaşçı Ari toplumun savaş tanrısı idi. 1028 ilahi bulunan Rigveda'nın yaklaşık 250 ilahisi ona sunulmuştur. O başta kuraklığı simgeleyen yılan Vritra olmak üzere birçok kötü ruh ve şeytanla çarpışır. Vritra'yı öldürdüğü zaman onun saklı tuttuğu suları kurtarmış olur. Bazen de çalınmış olan inekler serbest kalır. Hindistan'a kuzeyden gelen beyaz tenli savaşçı bu insanlar kendileri gibi içki içip sarhoş olan bu sarhoşluğun coşkusuyla korkusuzca savaşlara giden bir tanrı yaratmışlardı. Ancak savaşmayı bırakıp yerleşik yaşama geçilmeye başlanmasıyla bu tanrı da önemini yitirmeye başlamıştı. Adına sunulmuş 200 ilahi bulunan Agni ve 100 ilahisi olan Soma da onunla birlikte değer kaybetmiş tüm müttefikleri ve hemen bütün Vedik tanrılar yerlerini yeni tanrılara bırakmışlardı. Destanlardan ve Puranalar'dan önce henüz Brahmanalar döneminde brahmanların övülerek tanrı derecesine yükseltilmesi bu tanrıların değer yitireceklerinin en önemli göstergesiydi. Nitekim destanlarda brahman ermişler tanrı İndra'dan bile güçlüdürler. Onu bir lanet okumayla etkisiz hale getirirler (Mhb. III 122-125).


    Mahabharata'da erdem ve adalet tannsı Dharma'nın İndra'nın önüne çıktığını görüyoruz. Fakat genellikle ölüm tanrısı Varna'nın bir niteliği olarak görülen Dharma bundan öteye bir yol katedemiyor. Vishnucuların büyük çabaları sonucu Brahmanalar'da Manu ve tanrı Brahma ile ilgili olan balık ve kaplumbağa efsaneleri Vishnu'ya mal ediliyor; yeniden doğuş inancından alınan güçle bunlanrı tanrı Vishnu'nun bedenlenmeleri (avatara) olduğu söyleniyordu. Bununla yetinilmemiş Rigveda'da. üç adım atan cüce kadar küçük Vishnu'nun ilkellerin kutsal saydığı yaban domuzunun ormanlarda baltayla gezme alışkanlığında olan köylü tipinin (Baltalı rama) hep birer bedenlenme olduğu topluma empoze edilmişti. Sayıları ona kadar çıkartılan bu avataralar arasına Ramayana'nın kahramanı olan Rama ile Mahabharata'nın kahramanlarından Krishna da dahil edilmişti. Rama'nın Ari düşünce ve kurumlarını ülkenin güneyine kadar yaymaya çalışan tarihsel bir kişilik olma olasılığı vardır. Öte yandan Krishna "Kara" anlamına gelen bir sözcük olup Harivamşa'dan da anladığımız üzere bu kişi Yamuna nehri kenarında yaşayan çoban halkın esmer derili kahramanı idi. Gerek deri rengi gerekse Hindistan'ın yerlisi olması dolayısıyla Krishna Ari düşünce tarzına ters geliyordu.

    Rigveda'da (V 52:17) savaşçı İndra'nın Yamuna nehri kıyısındaki sütleri ile ünlü ineklerin sahibi olan ve kendisine karşı gelen (VIII 85: 13-15) tanrısız kabilelerle savaştığı anlatılır. Harivamşa'da Krishna İndra'ya tapmak isteyen çobanları bu inançtan caydırır ve tanrılarının inekler dağlar ve ormanlar olduğunu söyler. Buna çok kızan İndra aşağıya müthiş bir yağmur gönderir ama parmağıyla Govardhana dağını havaya kaldırıp onu çobanların ve sürülerin üzerine bir şemsiye gibi tutan Krishna halkını bu felaketten kurtarır. Krishna ile İndra'nın başka yerlerde de (Paricataharana Adhy. 124-140) dövüştüklerini görürüz. Bu zıtlaşmalar "yeniden doğuş" ve "herşey tanrıdır" düşünceleriyle tanışan toplumların gözünde Krishna'yı kendilerine yaklaştırmıştır. Krishna'nın halk tarafından sevildiğini gören Vishnucular da onu tanrı Vishnu'nun bir tür görünüşü olarak tanıtmanın kendilerine yarar sağlayacağını düşünmüşlerdir. Nitekim Bhagavadgıta'da (II 42-44) bu yeni düşünce tarzı eski düşünceyi Krishna'nın ağzından şöyle yermektedir: "Tutkuyla körleşmiş insanlar vardır bunlar Vedalardaki bilgiyi son gerçek sanırlar ve daha ötesini göremedikleri cennet için konuşur dururlar. Bencil isteklerle doğru yoldan sapmış bu insanlar zevk duymak güç kazanmak ve yeniden doğmak için dua ederler. Beyinleri böyle sözlerle yıkanan zevk ve dünya düşkünü kişiler asla Tek Olan'ı kavrayamazlar".

    Kökü Veda edebiyatına dayanan bir eskiliğe sahip olan Puranalar Rigveda ve Brahmanalar'da anlatılan bazı efsaneler ve sonradan uydurulmuş yeni öykülerle çok zengin bir mitolojik malzemeye sahiptir. On sekiz Purana'nın hepsini belli bir tarihe mal etmek doğru olmaz ancak bunların M.S. 9. yüzyıl ile 10. yüzyıl arasında derlenip toparlandıkları düşünülür. Yazılış amaçları anlaşılması zor dinsel konuları halkın anlayacağı bir dille anlatmak isteğidir. Vedik tanrılar epik tanrılar ermişler kehanetler cennet cehennem ve yüzlerce efsane bu kitaplarda yeralır. Yaratılış tanrı ve ermişlerin soyları Manu devirleri Hindistan'ın coğrafyası komşuları yeraltı dünyası konuları arasında yer alır. Puranalar Hint mitolojisi için eşsiz bir hazine değerindedir.


    Mahabharata Destanı'nın bir bölümü (VI 25-42) olan Bhagavadgita’nın yazıldığı dönemde artık gerçek tanrı tanrılar tanrısı Vishnu'dur. Yaratıcı Brahma'yı bile o yaratmıştır. Herşeyi saran tutan odur. Kurtuluş (nirvana) ona kavuşarak sağlanır. Bhagavadgita'da (X 20-38) Krishna (Vishnu) kendini geçmiş mitolojik verilere dayanarak anlatma yoluna gider. Bunu belki de mitolojiye bağlı insanları ikna etmek amacıyla yapmaktadır ama ilginç olan kendini tanıtırken adeta Hint mitolojisinin bir özetini.yapar gibi ya da koca mitoloji ormanından bir meşale geçirir gibidir:

    "Ben Aditi'nin oğulları arasında Vishnu'yum; ışık veren cisimler arasında Ravi (Güneş)'yim; rüzgarlar içinde Marut'um yıldızlar içinde Şaşi (Ay)'yim. Vedalardan Samaveda'yım ben tanrıların başı İndra'yım; duyular içinde akılım; canlıların bilinç ışığıyım. Rudralar arasında Şankara (Şiva)'yım Yakshalar ve Rakshasalar arasında Kubera'yım (Vitteşa); Vasular arasında ateş tanrısı Pavaka (Agni)'yım dağlardan Meru'yum. Ermişlerden göksel ermiş Brihaspati'yim; savaşçılar içinde savaş tanrısı Skanda'yım; sulardan Sagara (Okyanus)'yım.


    Krishna'nın Arcuna'ya Hitabı

    Kahinlerden Bhrigu'yum; sözlerden OM hecesiyim. Kurbanlardan Capa kurbanıyım; hareketsiz cisimler arasında Himalaya dağıyım. Ağaçlardan Aşvattha (Kutsal incir) ağacıyım; göksel ermişlerden Narada'yım Gandharvalardan Çitraratha'yım; Siddhalar içinde Kapila'yım. Atlardan İndra'nın atı Uççaihşravas fillerden İndra'nın fili Airavata'yım; insanlar içinde kralım. Silahlardan Vacra'yım; inekler arasında Kamadhuk'um; isteklendirenlerden aşk tanrısı Kandarpa'yım; yılanlar arasında sonsuzluk yılanı Vasuki'yim. Nagalar arasında Ananta'yım; su canlılarından suların kralı Varuna'yım; Pitriler (Atalar Ruhu) içinde Aryaman yöneticiler içinde ölüm tannsı Yama'yım. Daityalar arasında Prahlada'yım ölçülebilir şeyler içinde Kala (Zaman)'yım. Hayvanlar arasında hayvanlar kralıyım; kuşlar içinde Vaitaneya (Garuda)'yım. Temizleyiciler içinde Pavana (rüzgar)'yım silah taşıyanlar içinde Rama'yım; balıklar içinde Makara'yım nehirler içinde Cahnavi (Ganj)'yim. Ben herşeyin başı ortası ve sonuyum... Ben herşeyi alıp götüren Mrityu (ölüm)'yum... Vrishni soyu içinde Vasudeva (Krishna)'yım Pandu oğulları arasında Arcuna'yım; ermişlerden Vyasa şairlerden ise Kavi Uşana' yım..."

    Hint mitolojisinin ilk kaynağı Vedalar’dır. Rigveda'da adına ilahiler sunulmuş olan tanrılar ya da adı geçen tanrılar tanrıçalar ve aşağı yaratıklar Hint mitolojisinin çekirdeğini oluştururlar. Baş tanrılar İndra Agni Varuna Soma Vayu iki Aşvin Surya Vishnu Mitra Marutlar Brihaspati Vivasvat Savitri Puşan Rudra Ribhular Dyaus Parcanya Matarişvan Bhaga Vastoshpati Yama Vişvakarman Tvashtri'dir. Baş tanrıçalar ise Aditi Prithivi Ushas Sarasvati vs.'dir. Ayrıca Rakshasa Pişaça Gandharva Apsaras gibi aşağı mitolojik yaratıklardan ve Manyu (Öfke) Şraddha (inanç) Pracapati (Yaratıkların Efendisi) gibi soyut tanrılardan sözedilir.


    Vedik dönemin diğer bir kaynağı Brahmanalar'dır. Bunlar kurban törenleriyle ilgili metinlerdir. Kurbanı yaptıran brahmanlar tanrı ile eş tutulur hale getirilmiştir. Bu eserlerde Rigveda'da popüler olan tanrılar yerine eskiden pek önemi olmayan Pracapati yüceltilir; bunun da yerini daha sonraki edebiyatta Brahma alır. Diğer Vedik tanrılar da ortalıkta görünmekle birlikte renkleri bir. hayli soluktur ve bütün güçlerini kendilerine sunulan kurbanlara borçludurlar. Bir yandan da Rigveda'da. ikinci planda gözüken bazı tanrılar bu ayin edebiyatında birinci plana fırlamıştır. Buna en iyi örnek Vishnu ve Rudra (Şiva)'dır. Tanrıların ve şeytanların (asuralar) babası olarak görülen Pracapati daha sonra Brahma olduğundan bu üçü (Brahma- Vishnu-Şiva) destan döneminde oluşturacakları üçlünün işaretini verir gibidirler.

    Brahmanalar'a ek olarak yazılmış metinlere Aranyakalar (Orman Metinleri) denir. Bunların ana konuşu kurban sembolcülüğü ve mistisizmi ile Brahman felsefesidir. Bunlar orman çilekeşlerinin oluşturduğu eserler olup Upanishadlar ile. aralarında kesin bir sınır çizmek olanaksızdır. En büyük Upanishadlar'ın yazıldığı bağımsız metinlerin ait olduğu tarih Buddha ve Panini'den öncedir. Bu metinlerin mitolojik yönden çok zengin olduklarını söyleyemeyiz. Pracapati gene popülerdir. Rudra artık Şiva haline gelmektedir.
    Biraz İskandinav mitolojisi koyun yav nerde gereksiz mitoloji varsa yazmışsınız




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sofistike Sinist

    Biraz İskandinav mitolojisi koyun yav nerde gereksiz mitoloji varsa yazmışsınız

    Alıntıları Göster
    Güzel paylaşım dostum .. Ya ne kadar çok varmış
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sofistike Sinist

    Biraz İskandinav mitolojisi koyun yav nerde gereksiz mitoloji varsa yazmışsınız

    Alıntıları Göster
    İskandinav Mitolojisi,kavramlar ve Tanrılar,

    İskandinav mitolojisi,en genel anlamıyla,İskandinav topluluklarının Hristiyanlık öncesi dinleri, inanışları ve efsaneleridir. Danimarka, İsveç, Norveç ve İzlanda gibi İskandinav ülkelerinde yaşayan halkların atalarının kuşaktan kuşağa aktardığı zengin bir mitos, öykü ve masal dağarcığı vardır. İskandinavya'da tapılan tanrılara ilişkin efsanelerin yanı sıra ‘Sağa’ denen ve kahramanların, haydutların, hayaletlerin, canavarların, deniz krallarının, köylülerin, cücelerin aşk ve serüvenlerinin anlatıldığı Öyküleri de vardır. İskandinav mitolojisi günümüz dünyasında mitoslarda geçen tanrılar ve simgeler yönüyle oldukça bilinir bir durumdadır.Örneğin ’Yüzüklerin efendisi’ kitap ve film serisi temeline bu mitosları oturtarak şekillendirilmiştir. ( Yazar Tolkien'in Orta Dünya (Middle Earth) adı, İskandinav mitolojisindeki dokuz dünyadan insanlara ait olan Midgard'dan esinlenilerek yaratılmış. Cüceleri yaratan Äule, demirciler tanrısı balta kullanan Thor'la önemli benzerlikler taşıyor. Tolkien'in kullandığı çoğu cüce adı ve bunların yanında Gandalf da İskandinav mitolojisi kökenli. Ayrıca Gandalf'ın tanrı Odin ile kimi benzerlikler taşıdığı görülüyor. Odin de Gandalf gibi uzun sakallı, asa taşıyan yaşlı bir adam olarak anlatılır. Runik alfabeyi insanlara hediye eden kişi, Orta Dünya'da Gandalf, İskandinav mitolojisinde ise Odin'dir. Her ikisi de sıradan insanların anlayamadığı görevler uğruna tek başlarına seyahat ederler. Gandalf'ın atı Shadowfax Orta Dünya'nın en hızlı atıdır, Odin'in sekiz bacaklı atı Sleipnir gibi. Ancak Odin, İskandinav mitolojisinin en üstün tanrısıyken, Gandalf kendisinden üstün güçlerin emirlerine uyar. Ayrıca Odin Gandalf'a göre daha zalimdir ve kişisel hırslara sahiptir )



    Mitoloji ana sayfasında da en başta duran tek gözlü tanrı odin’ i herkes duymuştur.Dünyadaki her mitolojik anlatının kendine özgü tarihsel ve sosyal bir şekillenişi vardır.İskandinav mitolojisinin de böyledir.Örneğin,Hıristiyanlık'ın İskandinavya'ya, özellikle uzak İzlanda Adası' na girmesinin gecikmesi ve ancak MS. 1100'den sonra kurumlaşması, efsanelerin kendini korumaına yol açan faktörlerden biridir.Yine bu şekillenişe katkı yapan bir diğer odak çeşitli kültürel toplulukların aynı coğrafyayı paylaşmasıdır.MÖ 1000’li yıllardan sonra Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda Hint-Avrupa dilleri yaygınlık kazanmaya başlamıştı. MÖ ilk bin yılın ortalarından itibaren, Germen kabileleri kuzey İskandinavya’da ve kuzey Almanya’da yaşadılar.Aynı coğrafyayı paylaşmak beraberinde sosyal ve kültürel bir etkileşimi\kaynaşmayı getirdi. M.Ö.1000 yıl sonrasında, birçok avrupa ülkesinde Indo-Avrupa dili konuşuluyordu. Temel olarak bu nedenle İskadinav ve Alman mitolojileri temelde ortak bir kültürel yapıya sahiptir.( Romalı Julius Caesar (Sezar) ve Tacitus’un gözlemleri dışında Germen mitolojisi Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır.Eski İskandinav mitlerini tercüme eden ve bu konuda temel kaynaklardan en önemlisi kabül edilen İzlandalı tarihçi Snorri Studuson'dur (M.S. 1179-1241) "Prose Edda"adlı kitabıyla..) . En önemli mitolojik hikâyeler uzak geçmişte bir zamanda , Vanir ve Aesir arasında çok vahşi bir savaşın çıktığından bahseder. Bazı araştırmacılar bu savaşı Alman ırkının diğer ırklarla karşılaşmasının bir yansıması olarak görürler. Georges Dumezil ve Jan De Vries, tanrılar arasındaki savaş ve bölünmenin Indo-Avrupa mitolojisinin bir parçası olduğunu ortaya çıkardılar.İskandinav mitolojisini daha iyi kavramak için tarihin biraz daha gerilerine gitmek gerekli..



    Tarihin daha gerileri; Arkeolojik ve etimolojik araştırmalar, M.Ö. 7000'lerden itibaren Balkanların önemli bir kısmına hakim olan Trakların,( Trakya'nın antik çağlardaki halkı olan Traklar, Hind-Avrupa kökenli bir halktı. Yazılı dil verilerinin çok az olması nedeniyle dilleri hakkında çok fazla bilgi edinmenin mümkün olmadığı Traklar'dan kalan özel isimler, yer adları, tanrı adları ve çok kısa bir metin onların dillerinin Satem gurubuna girdiğini ve İllirce ile birlikte, Slave ve Balto-Slav dilleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Ölülerini yakmaları sebebiyle fazla bir biyolojik malzeme bulunmamasına rağmen eldeki çok az iskelet örneğiyle birlikte, eski Yunanlılar'ın kayıtları ve sanat eserleri üzerindeki tasvirler bize renkli gözlü ve beyaz tenli Avrupalıları göstermektedir. Genel olarak Dinarik ve Dinaro-Nordik bir ırkın varlığı sözkonusudur.)


    Rusya bozkırlarından Ege'ye, İlliryalıların ülkesinden Karadeniz sahillerine dek uzandığını gösteriyor. Trakların bölgedeki etkilerini artırmasıysa, M.Ö. 1200 ile 200'ler arasındaki bin yıllık süreci kapsıyor. Bir başka deyişle, Troia Savaşı ile başlayan uzun bir döneme.
    M.Ö. 1200'ler, kent-devletlerin çeşitli ittifaklar kurarak birbirleriyle savaştığı bir dönemdir. Bu savaşların en ünlüsü ise Akhalar ile Troialılar arasında geçen ve günümüzde filmlere konu olan Traia Savaşı'dır. M.Ö. 1184'te, Troia'nın düşüşüyle birlikte, binlerce Troialı ülkelerinden ayrıldı. Anadolu'dan dünyanın dört bir yanına uzanan bu büyük göç, aralarında Roma'nın kuruluşunu anlatan Aeneas olmak üzere pek çok efsaneye esin kaynağı oldu.
    Efsaneler, vatanlannı terk etmek zorunda kalan Troialılara dair pek çok hikaye anlatıyor. Fransızlara göre onlar, Tours kentini kuran kahramanlardı. Kuzey İtalyanlara göreyse, gerçek Troialılar, yıkılan kentlerinin adını Torino'ya verenlerdi. İngilizler içinse Troia'dan kaçanlar, Comwall Düklüğü'nü kuran ve Plymouth'ta Yecüc ve Mecüc isimli devi yenen efsanevi kahraman Corineus'u izlemişlerdi...
    Kökenini Troia'da arayan bir başka halk ise, çok daha uzaklardan geliyor: İsveç'ten! İsveçlilerin bir çeşit "Ergenekon Destanı" da diyebileceğimiz mitolojik öyküye göre, İskandinav kavimlerinin atası, Troia'nın yıkılışından sonra Trakya'dan kuzeye doğru yüzyıllar süren bir yürüyüşe başlayan Tiras ve oğullarından başkası değildi.

     MİTOLOJİK İSİMLER


    Troia'nın unutulmuş evlatları; Aesirler:

    Homeros ve Etrüsk kaynaklarına göre, Troia'nın düşüşünden sonra 30.000 Troialı kenti terk etti. Troia'nın son günlerini anlatan kaynaklara göre, yenilgiden sonra burada kalmayıp göç etmelerinin en önemli nedeni, Yunanlıların kenti acımasızca yağmalamasıydı. Arkeolojik ve etimolojik çalışmalar, bu göç iddialarından en azından ikisini bir miktar doğruluyor. M.Ö. 1200'lerde Troia'da yerel halk tarafından konuşulan Luvi dili ile Etüskçe( Etrüskler İtalya'da kurulmuş ilk büyük medeniyetti. Etrüsklerin kökenleri, dilleri ve adetleri hala gizemlidir. Kendilerine "Rasena" diyen bu halka Romalılar "Tusci" ya da "Etrusci", yaşadıkları bölgeye de "Etruria" diyorlardı.Yunan tarihçi Heredot'a göre Etrüskler Lidya'dan İtalya'ya göç etmişlerdir, bunun yanı sıra pek çok tarihçi de Etrüskler ile doğu uygarlıklarının adetleri arasında bağ kurmaktadır. Bu sebeplerden dolayı Etrüsklerin kökeninin Doğu uygarlıklarına dayandığını savunurlar.) arasında bulunan şaşırtıcı paralelliğin çok daha çarpıcı bir örneği, çağdaş Baltık dilleri ile Trak dili arasında mevcut. Efsaneye göre, savaştan sonra hayatta kalan en iyi savaşçılardan oluşan Troialılar, Karadeniz'in kuzeyindeki Azak Denizi'ni geçerek Don Nehri kıyı ları na vardılar. M.Ö. 1 150'de, Macaristan'dan Don kıyılarına uzanan bölgede Sicambria Krallığı'nı kuran Troialı fatihlere, bölgenin yerli halkı olan İskitlerin dilinde "demir adam" anlamına gelen "Aesir" adı verilmişti.Ve bu demir adamlar, yine Troia gibi güçlü bir şekilde tahkim edilmiş olan "Aesgard" kentini kurdular. Bölge, artık "demir adamların ülkesi", "Asaland" ya da "demir adamların evi", yani "Asaheim" diye biliniyordu.Aesirler, yüzyıllar sonra Kimmer ve İskit akınıarı karşısında kuzeye göç ettiklerinde, arkalarında, Karadeniz' den dar bir boğazIa ayrılan Azak (Azov) Denizi'ne verdikleri isimlerini bıraktılar...

     MİTOLOJİK İSİMLER


    İskandinavlar Troia'dan mı göç ettiler?

    İskandinav tarihinin eksiksiz bir değerlendirmesini yapmak epey zor. Çünkü yazılı kaynakların çok az bir kısmı, M.S. 600 yılından öncesine dayanıyor. Bu "görece eski" kaynakların önemli bir kısmı da Romalı tarihçi Tacitus (M.S. 55-117) ve Got krallarının resmi tarihçisi Jordanes'e (M.S. 500-551) ait. Dolayısıyla, bazı tarihsel sorular kolaylıkla cevaplandırılamıyor. Karadeniz'in kuzeyine geldiklerinde Aesirler diye anılan kabileler konfederasyonunun, gerçekten Troia' dan göç edip etmediği tam olarak bilinmiyor. Bu iddiayı ortaya atanlardan biri, bizzat Halikarnasoslu tarihçi Heredotos olsa bilebu konuda net bilgiler sunmuyor;
    "Karadeniz'in kuzeyindeki uzak kolonilerde yaşayan halk, oraya Troia Savaşı'ndan sonra yağmalanan şehirden kaçanların soyundan geliyor."

    Asıl şaşırtıcı bilgiler, son 10 yılda arkeolojik kazılardan elde edildi. Ulaşılan son bulgular, M.Ö. 1150'lerde Karadeniz'in kuzeyinde kurulan Sicambria Krallığı'nın, Antik Grek kaynaklarındaki efsaneleri doğrularcasına, Trak ve Kimmer kültürlerinin güçlü bir karışımı olduğunu ortaya çıkarıyor.Öyleyse, Karadeniz'in kuzeyinde büyük bir uygarlık kuran Traklar nereye gitti? Tarihi veriler, "kuzey-kuzeybatı" yönünü işaret ediyor. Doğudan gelen İskit ve Hun boylarının önüne kattığı Trak-Kimmer kabilelerinin büyük bir kısmı, Ba1tık ve Danimarka sahillerine, oradan da İskandinavya ve hatta İngiltere'ye uzandılar!
    Aesirler, İskandinavya'daki yeni vatanlarına birbirini izleyen kafileler halinde göç etti. Baltık kıyılarına vardıklarında, Romalılar ile savaşan inatçı Germen kabileleri ile karşılaştılar. Bölgedeki Germen kabilelerin en inatçıları Gotlardı. Aesirler, büyük mücadeleler sonunda sadece Baltık kıyılarına değil, İskandinav Yarımadası'ndaki yerel kabilelere de üstünlük sağladılar.Baltık bölgesine göç eden Aesirler (daha sonraları Svearlar, günümüzde ise İsveçliler), birçok klan ve kabileye sahipti. Bu kabilelerden en göze çarpanı Vanirlerdi. Vanirler, sonraki yüzyıllarda Daner, yani Danimarkalılar olarak bilinecekti.Bununla beraber, Aesirler ile birlikte hareket eden kabilelerin en amansızı, adları "vahşi savaşçılar" anlamına gelen "Herüller"di. Romalıların "Harii" ve "Aeruli" dedikleri Herüller klanı, Aesirlerin yerel halkla mücadele ederek İskandinavya'ya yerleşmesini sağladı.Efsanelerin büyük çoğunluğu hakkındaki bilgiyi, eski İskandinav mitlerini tercüme eden, İzlandalı tarihçi Snorri Studuson'un (M.S. 1179-1241) "Prose Edda"sı sağlıyor. Prose Edda, İskandinavya'nın efsane ve mitolojik olaylarına ilişkin akılcı bir açıklama getiren ilk eser. Snorri Studuson, Aesiderin Küçük Asya'dan geldiklerini yazmış ve Troia'nın düşüşü ile İskandinav mitolojisindeki tanrılar ve insanlar arasında geçen büyük savaş olan Ragnarök'ü karşılaştırmıştı. Troia'nın hikâyesi, antik çağlardan beri birçok kültür tarafından bilinmekteydi. Sturluson'un yaptığı şey, kuzey mitolojisindeki tanrılar ile Troia Savaşı' nın kahramanlarını karşılaştırmaktı.

    İskandinav mitolojisine giriş;

    Mitoloji (Yunanca, μυθολογία, μυθος [mithos] yani “söylenen ya da duyulan söz” ve λογος [logos] yani “konuşma”) kelimelerinin birleşiminden oluşmuş olup, Eski yunan'da “geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi ” gibi bir anlam barındırmaktayken zamanla Batı dillerinde efsane anlamı kazanmıştır. Çağdaş kullanımda, mitoloji ya belirli bir din veya kültürdeki mitlerin bütününü tanımlar ya da mitlerin incelenmesi, yorumlanması, toplanması (belki yeniden oluşturulması) ve benzeri çalışmaları içeren bilgi, bilim dalını tanımlar. Dünyadaki çeşitli ulusların belirli tarihsel koşullarda ürettiği mitoslar mevcuttur.Bu mitoslar arasında sosyal ve tarihsel etkileşim nedeniyle belirli benzerlikler olabildiği gibi kimi özgün farklılıklarda oluşmuştur.İskandinav mitolojiside tarih sahnesinde kendi özgünlükleriyle varlığını koyan\koruyan bir kültürel üretimdir.

    iskandinav mitolojisinin en önemli farkı tanrılarının ölümlü olmasıdır. İskandinav tanrıları insana benzemekle birlikte dev boyutluydu. Bu tanrılar, yer, uyur, doğar, ölür, sever, nefret eder, korkar ve kederlenirdi. başarılı olduğu kadar başarısızlık da gösterebilir, savaşta yenilebilirlerdi.Tanrılar ancak Idunn'un(gençlik tanrıçası) elmaları sayesinde ragnarok'a(kıyamet ,tanrıların alacakaranlığı ya da büyük savaş) kadar yaşayabilmektedir. Her kültürde olduğu gibi İskandinav kültüründede bir yaratılış\dünyanın varoluşuna dair bir mitos vardır.Bu genel hatlarıyla şöyledir.; İskandinav tanrıları ölümlüydü, ve ancak Idunn'un elmaları ile Ragnarok'a kadar yaşayabilirlerdi. Resim: J. Penrose, 1890.

    Dünya yaratılmadan önce sadece Ginnungagap adı verilen bir uçurum vardı. Ginnungagap'ı Mısır mitolojisindeki Nun, Yunan mitolojisindeki Kaos olarak da görebiliriz. Dünya daha var olmadan önce 11 nehir akan Niffleheim'da ölüm var oldu. Niflheim'ın güneyinde başka bir sıcak dünya daha oluştu; Muspell; Devlerin koruduğu yer. Devler buraya Stur yani Siyah dediler. Niflheim'ın nehirleri donmuştu. Bu nehirlere Ginnungagup dendi. Günün birinde Muspell'deki kıvılcımlar nehirlerin üzerine düştü ve nehirleri eritti. Muspelheim'dan çıkan ateşler Niflheim'dan çıkan buzları eritti ve oluşan sihirli sudan ilk yaratık meydana geldi: dev Ymir. Ymir ne erkek ne de dişiydi, fakat buz devleri sülalesinin atası oldu. Diğer devleri "terleyerek" yarattı .Vücudunu oluşturan sihirli sular koltukaltları eriyince aktı ve bunlardan diğer devler oluştu.
    Bir süre sonra çiftleşmeyi öğrenen bu devlerin çocukları oldu. Bu çiftleşmelerin en önemlisi Bor ile Besta'nın çiftleşmesidir. Bor ve Besta'nın üç çocukları oldu; Odin, Vili, Vé. Bu üç kardeş, kendilerine bir dünya yaratmak isteyip devlerin saldırısına uğradıkları zaman Ymir'i öldürdüler.
    Bu öyküleden birine göre de başlangıçtaki boşluk ve kargaşadan sonra, önce tanrılar yaratıldı; sonra koca bir devin gövdesinden dünya oluştu. Devin, dünyanın köşelerinde duran dört güçlü cücenin omuzlarında taşınan kafatası gökyüzüydü. Dünya yassıydı ve dü-yayı kuşatan okyanusun dibinde yılan Jörmungand yaşıyordu.
    Dünya, büyük dişbudak ağacı Yggdrasil'in üzerinde duruyordu. Bu ağacın en üst dalları Asgardr'a değiyor, yeraltındaki kökleri Mimir' in kuyusundan ya da insanların yazgılarını belirleyen Nornlar'ın pınarından sulanıyordu. İnsan ırkı, tanrıların ağaç kütüklerinden biçimlendirdiği Askr ve Embla'dan türemişti.Ragnarök, yani "tanrıların alacakaranlığı" dünyanın sonuna ilişkin bir öyküydü. Loki ve kurt Fenrir zincirlerinden kurtulacak, devler Asgardr'a saldıracak, ölüm gemisi dehşet salacak, Jörmungand yılanı denizden çıkacak, dağlar titreyecekti. Tanrılar ve düşmanları arasındaki son savaşta, herkes birbirini öldürerek yok olacak, tüm dünya ve üzerindeki insanlar ateşte yanacaktı. Ne var ki, bu mutlak son değildi. Bir süre sonra yeni bir çağ başlayacak, Balder dirilecek ve eski dünyanın küllerinden yeni bir dünya oluşacaktı .Yaklaşık İS 1. yüzyılda Avrupa'nın kuzeyinde yaşayan Germenler tanrılarına, kutsal saydıkları korularda taparlardı. Bazı ağaçlarda tanrısal özellik bulunduğuna inanılırdı. Büyük dişbudak ağacı Yggdrasil'in evreni taşıdığı söylenirdi.

     MİTOLOJİK İSİMLER


    Yaratılış efsanesinin bir başka versiyonu daha vardır:

    Muspell'deki kıvılcımlar nehirlerin üzerine düştü ve nehirleri eritti.Eriyen damlalar en ilkel inek şeklini aldılar. Audhumla; sütüyle Ymir'i besleyen inek. Audhumla aynı zamanda tuz parçalarını yalayarak bu bloklara ilk insan şeklini verir. İlk insan Buri. Buri'nin, bir devin kızı olan Bolthor ile evli bir oğlu vardır; Bor. Bolthor'u Odin,Vili ve Ve birleşerek Bor'a uygun bir biçimde yarattılar.Ve şeklinden dolayı Ymir'i öldürdüler.Ve sonra iki tane ağaç yarattılar. Düşünen, nefes alan, duyan ve de görebilen iki ağaç.Yaratılan ağaçlardan ikisini canlandırarak insanları oluşturdular. Bu ağaçlar insan ırkının ilk modelleriydi. Erkeğe Askr (ash tree = Kül ağacı), dişiye de Embla (Sarmaşık) dediler. Ardından Asgard'ı yarattılar. Tanrıların meskenini. (Snorri diğer bir çok versiyonda kader ağacı Yggdrassil'den bahseder. Onun ne kadar ihtişamlı olduğunu, dünyanın merkezinde nasıl görkemli bir şekilde yükseldiğini tasvir eder.) Ağacın altındaki kader feminen formu olarak tasvir edilir. Ve insan hayatının buradan başladığı düşünülür.Bazı versiyonlarda da Tanrıların büyük meclisinin burada toplanıp kararlar aldığından bahsedilir. Bu ağaç üç köklüdür. Bu köklerden biri cehenneme kadar uzanır, diğeri devler ülkesine gider ve sonuncu kök de insanların dünyasına gider. Bütün dünyanın mutluluğu bu ilk ağaca bağlıydı.

    İskandinav tanrıları üç grupta toplanır; Aesir(tanılar) Asynjur(tanrıçalar) ve Vanir(hem tanrı hemde tanrıçalar) tanrıları Vanirler, zenginliği ve bereketi sembolize ederler. Denizi ve toprağı yönetirler.Vanes tanrıları insanlar arasında en çok rağbet görülenlerdir .onlar toprağı,zenginliği,aşkı,yani dünyevi ihtiyaçları temsil eder.Toprağa ve onun üzerin de yaşayan canlılara sağlığı ve mutluluğu getirenlerdir.

    Sayıca Vanes tanrılarından oldukça üstündürler. İkinci plandadırlar çünkü günlük ihtiyaçlar içerisinde yer almamaktadır onların vaat ettikleri. Onlar daha karmaşık kavramların hakimleri ve efendileridir. Onlar bilgiye ve kadere sekil verenlerdir. Kimi zaman cesareti kimi zaman büyüyü temsil ederler. İnsanlar onlara az ihtiyaç duyar ancak hiçbir zaman unutmazlar, çünkü onlara fırtınalarda ve savaşlarda yol gösteren onlara zaferi bağışlayan, onlara bilgeliği ve büyüyü öğreten Ases tanrılarıdır

    Aesir'in en önemli tanrıları; Odin, Thor ve bazende Tyr, Asynjur’un ıdunn,bil nanna,Vanir'de ki önemli tanrılar ise Njord, Frey ve Freya dır. En önemli mitolojik hikâyeler uzak geçmişte bir zamanda , Vanir ve Aesir arasında çok vahşi bir savaşın çıktığından bahseder. İskandinav mitolojisinde Odin ve Thor arasındaki çelişki, bütün tanrılık statülerinin Vanir'de kalmasıyla başladı. mitlerinde en büyük mücadele baş tanrılar Odin ve Thor'un Vanirler'in tanrısal konuma sahip oluşlarına karşı çıkmalarıyla başlar. Aesirler, Vanirler'i çöküşe uğratmak için Gullveig (altın içki) adlı kadını aracı ederler. Ve savaş böylece başlar. Her iki grubun da tamamen güçten düşmesiyle, tanrılar taraf değiştirirler. Vanirler, Njord ve oğlu Frey'i; Aesirler ise Mimir ve Hoenir'i değiş tokuş için gönderirler. Ateşkesi kutlamak üzere toplanan tanrıların tümü bir kaseye tükürerek, aralarındaki ahengin ve barışın alameti olan Kvasir adlı devi yaratırlar. Kvasir bir süre sonra kurban edilir ve yeni tanrıların meydana getirilebilmesi için kanından güçlü bir içki yapılır. Kvasir, tanrıların yeni içeceği olur ve birçok şiire de ilham kaynaklığı yapar.Ases ve Vanes tanrıları her zaman birbirleriyle savaşmışlardır ancak bu savaş en büyük savaşla sona erer, bu savaş bir katliamla değil ancak bir birleşme, bir ittifakla sona erer. Tanrılar birbirleriyle savaşmalarının sadece devlerin ve diğer güç sahibi varlıkların isine yaradığını fark ederler. Barış imzalanmalıdır, bozulması imkansız olan bir barış, birbirleriyle karışmaya karar verirler : Njord, Vanaheim`in rüzgar ve deniz tanrısı oğlu Frey ve kızı Freya ile Ases tanrılarının yanına yerleşir. Ases tanrıları bu değişime Odin’in öz kardeşi Hoenir`le, Odin’le beraber ilk insani yaratan tanrılardan biri, karşılık verirler. Artık iki irkin kani birbirleriyle karışır.İskandinav Mitolojisindeki Temel Kavramlar,Tanrılar ve Tanrıçalar; İskandinavyalılar birçok tanrıya tapıyorlardı. Ayrıca cinler, rüzgar ve ateş devleri gibi tuhaf ve güçlü yaratıklara da inanıyorlardı..
    İlk tanrının adı Buri idi. Ymir’in ve Buri’nin yaratma güçleri vardı. Yalnız kalmamak için kendilerine eşler bu eşlerdende çocuklar yarattılar. Tanrıların ve Devlerin soyu Ginungagap içerisinde üremeye başlamıştı. Bu iki ırkın birleşiminden ise Üç büyük tanrı doğdu. Odin, Vili ve Ve. Bütün tanrılar ve devler Odin’in bu zamana kadar doğmuş en güçlü canlı olduğunu anladılar ve ona saygı gösterdiler. O geleceğin ve geçmişin ve insanların babası idi. Midgard da bir sabah Odin, kardeşleri Hoenir ve Lodur deniz kıyısında dolaşmaya çıktılar. Sahilde yanyana duran iki ağaç ile karşılaşdıklarında bu ağaçları ilk insanlara dönüştürmeyi karar verdiler. Erkeğin ismi Ask, kadınınki ise Embla idi. Lodur onlara fiziksel güzellikleri, Hoenir hareket yeteneğini, Odin ise duyguları verdi. Sonunda Ask ve Embla birleşerek insan ırkını oluşturdular ve önlerindeki yolda ilerlemeye başladılar. Ancak Odin onların kaderini o anda yazmıştı. Bütün İnsan ırkı devlerle yapılacak son savaşta, Ragnarök’ta Odin’in yanında savaşacak ve yok olacaktı...İnsanın yaratıldığı esnada, devler çoğalarak Ymir’in öcünü almak için and içiyor ve kendilerini intikam duyguları ile besliyordu
    Her şey, tüm insanlık ve bizim bildiğimiz manadaki varoluş bir cinayetle başladı.Odin ve kardeşleri Vili ve Ve ilk varlık Ymir’i öldürdüğünde başladı. Bu cinayetin sebeplerini hiçbir saga anlatmaz. Ymir’in vücudu dünyanın topraklarına, vücudundaki su denizlere ve vücudundaki kan kaynayan lavlara dönüştü. Dünya artık oluşmuştu. Bu oluşumu Odin doğduğu günden beri biliyordu. Bu kaçınılmaz olan idi.Sıra devlerde idi . Odin ve kardeşleri tüm devleri öldürmek için yola koyulmuşlardı. Sadece Bergelmir ve ailesi bu katliamdan kurtulabilmişti. Kaçmışlar ve saklanmışlardı. Bundan sonra kendilerini ve çocuklarını intikam hırsı ile büyüttüler. Bir gün gelecek intikamlarını alacaklardı. Bunu Odinde biliyordu...
    Dünya nın yaratılışı artık tamamlanmıştı. Artık onu sabitleyecek ve koruyacak varlıklara ihtiyaç vardı. Bu yüzden Odin cüceleri yarattı. Dört cüce, dünyanın dört yönünü korumak için and içtiler : Austri(doğu), Nordri(kuzey), Vestri(batı), Sudri(güney) ve bu ülkeye (dünyaya) Midgard adını verdiler..

    Toplam dokuz dünya (alem) vardı :

    Muspelheim Ateş ve ısı,
    Niflheim Buhar ve duman ki Ejder Nşdhug’un eviydi burası,
    Helheim Karanlığın ve acıların dünyası,
    Jotunheim Devlerin yaşadığı dağlardan ibaret olan alem,
    Asaheim Asa tanrılarının yaşadığı alem,
    Vanaheim Vane tanrılarının yaşadığı yer,
    Alfaheim Beyaz alfların (elf) yaşadığı alem,
    Svartalfaheim Siyah alfların (Kara elfler)dünyası,
    Mannaheim İnsanların yaşadığı alem (Midgard Mannaheimde bulunur)
    Bu alemlerde yaşayan farklı varlıkların çoğu bir diğer dünyaya gidebilme gücüne sahipti.


    İskandinav Tanrı(ça)ları ve kavramlar;

    Alf ;(beyaz alflar yada elfler Elf; peri halkına verilen addır.Elfler genellikle insanlara benzerler fakat insanlardan biraz daha kısa ve narindirler. Bu narinliğe rağmen hızlı ve güçlüdürler. Melodik bir ses tonuna sahiptirler. Elfler genelde 1200 yıldan fazla yaşarlar. Bu yaşamın sonucunda ya yaşamdaki kötülüklerden sıkıldıkları için ölümü tercih ederler yada bilinmeyen bir diyara göç ederler. Bu nedenle Elflerin ölümsüz oldukları söylenir.
    Elfler insanlara oranla daha güzeldirler. Dağlarda veya denizlerde dolaşmaktan pek hoşlanmazlar. Bunun yerine gökyüzünü görerek yaşamak, bir şeyler yetiştirmek, ormanlarında huzurlu bir hayat sürmek elflerin istediği yaşam tarzıdır.
    Elfler diğer ırklarla ilişki kurmayı pek tercih etmezler. Diğer ırklardan pek arkadaşları olmaz ama diğer ırklardan olan dostlarını kolay kolay unutmazlar.
    Elfler büyü konusunda hünerli, savaşçılık konusunda çeviklikleri dolayısıyla etkileyicidirler. Genellikle ok tercih eden Elf savaşçıları çeviklikleri nedeniyle bu konuda çok iyidirler. İnsanlar onları, ışığın cinleri olarak biliyordu. Alflar görünmezdi, ne kokuları, ne sesleri, ne belirli şekilleri, ne bilinen maceraları, ne de şarkıları vardı. Devler, insanlar ve cücelerın aksine Alflar savaşçı değillerdi. Ancak mutlak bir güçleri vardı. Beyaz Alflar doğanın anlaşılamaz gücünü simgeliyorlardı. Onlar tanrıların istekleri dışında doğmuşlardı...
    Beyaz Alfların diğer yüzü siyah Alflar, dokuz alemlerden Svartalfaheim isimli alemde yaşarlardı. Siyah Alflar Dev Ymir’in ölü cesedinden beslenmişl Bütün bu yaratılan canlıların ve hatta tanrıların arasındaki en mistik erdi bu yüzdende içleri ölüm ve karanlıkla dolmuştu. Tanrılardan ve devlerden korktukları için taşların içlerine saklanmış ve bu taşların kara renklerini almışlardı

    Andhrimnir - Tanrıların aşçısı

    Asgard: İskandinav mitolojisinde Tanrıların yaşadıkları yerin adıdır. Yunan mitolojisindeki Olympus Dağı'dır. Cennetin olduğu yerdir ve sadece gökkuşağı köprüsünden geçilerek ulaşılabilir.Köprünün adı Bifrost olarak bilinir. Buradaki saray ve evlerin çoğu altın ve gümüşten yapılmıştır. En ünlüsü Odin'in sarayı Valhalla' dır. İskandinav mitolojisi, devler ve şeytanların tanrılara karşı açtığı son savaş Ragnarok (tanrıların alaca karanlığı)'da Asgard'ın yerle bir edilidiğini anlatır.

    Aegir: İsminin anlamı genellikle suyla bağdaştırılmıştır. Diğer isimleri HLER ve GYMİR (Kör eden). Aegir deniz kıyısının veya okyanusun tanrısıydı. Kızdığında fırtınalar yaratırdı. Aegir Vanir'lerden bir devdi. Babası MİSTARBİLİNDİ (Sis körü), ve kardeşleri LOGİ (Ateş ve bazılarına göre LOKİ) ve KARİ (Hava)'ydi. Karısı (ve kardeşi) RAN'dı ve Hlesey adasının yakınlarındaki denizde yaşarlardı. Ran ve Aegir'in herbiri birer dalga olan dokuz çocukları vardı.
    Aegir tanrılar için bira mayalardı. Her kış tanrılar Aegir'in evinde bira içerlerdi ve o misafirperverliğiyle ünlüydü. Evinde ışık sağlamak için ateş yakmak yerine yere altın koyarlardı. Bu yüzden altına "Aegir'in ateşi" denir. Aegir'in Fimafeng ve Eldir adında iki hizmetçisi vardı. BALDER'in ölümünden sonra Tanrılar Aegir'in evinde ziyafet için toplandılar. Loki kendini gösterdi ve odadaki herkese küfür etti. Fakat tanrılar oranın kutsal bir yer olmasından dolayı Loki'ye hiçbirşey yapamadılar.

    Balder: Aesirlerden biridir ve isminin anlamı "muzaffer"dir. Aynı zamanda Gözyaşı Tanrısı olarak da çağrılan Balder Odin ve Frigg'in oğluydu ve çok yakışıklı ve adil bir tanrıydı. Odin'in oğullarından Balder burada akıl, sevgi ve bilginin tanrısı olarak karşımıza çıkar. Cennette Glitnir denilen bir yeri korumaktadır. Her türlü anlaşmazlıkta bütün tanrılar onun adaletine güvendiklerinden ona gelirler ve burada Balder'in adaleti sağlaması beklenir.Ve Balder adaleti yerine getirir.

    Bil: Snorri onu tanrıçalardan biri olarak adlandırır. Snorri dünyadan aya giderken ona eşlik eden Bil ve Hjuki adlı iki çocuğun hikayesini anlatır. Babaları Vidfinn'dir. Bil aynı zamanda kaderi dokuyan tanrıçasıdır.

    Bor: Buri'nin oğlu. Karısı buz devi Bolthorn'un kızı olan Bestla'dır. Bor Odin ,Vili ve Ve'nin babasıdır.

    Bragi: Şiir tanrısıdır. Odin ve dev Gunlod'un oğludur.Odin'in baş şairiydi ve çok adildi. İdun'la evliydi ve dilinin üzerine kazınmış rünler vardı.
    Buri: İlk tanrı.İnek Audhumla kendini büyük buz parçalarını yalayarak besledi. gün be gün yaladıkça tanrı buzdan çıktı. Buri Bor'un babasıydı.
    Cüceler; Odin’in onlara Midgard’da verdiği görevi kabul etmiş karanlıkların ve dağların içlerine çekilmişlerdi. Burada madenleri keşfetmişler ve kendilerine buradaki madenlerin en değerlilerinden hazineler yaratmışlardı. Bu hazineleri ne insanlarla, ne tanrılarla nede devlerle paylaşmak istiyorlardı. Oldukça aç gözlü idiler. Ancak bu açgözlü olmaları onlara çalışma ahlakını getirdi. Evrende ki en çalışkan ve üretici ırk haline gelmişlerdi. Dağların altından çıkan maden cevherlerini işlemeyi kendi kendilerine öğrenmişlerdi. Cücelerde kara alflar gibi svartalfaheim de yaşarlardı. Çok nadiren ormanlara yerleşirler ve insanlarla hemen hemen hiç iletişim kurmazlardı. Işıktan nefret ederlerdi. Onlar için ışık tanrıların yarattığı korkunç bir lanetti.

    Dagr;Gündüz tanrısı.

    Delling: Şafak tanrısı olarak kabul edilir ve isminin anlamı "parlayan" dır. Nott'un (Gece) üçüncü kocasıydı. Dag (Gün) adında bir oğulları vardı.

    Devler;Birçok kültürün mitolojisinde yer alır. Örneğin; Yunanistan mitolojisindeki Titanlar, Cyclopslar, İskandinav mitolojisindeki Dağ devleri Ateş devleri Buz devleri vs.Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır. Çoğunlukla tanrılarla arasında düşmanlık vardır
    Eir: Sağlık tanrıçası ve en iyi doktordu. Sanatını Eski İskandinavya'da doktor olan kadınlara öğretti.

    Einherjar; İskandinav mitolojisinde cesur, becerikli askerlerin ruhlarına verilen isimdi.Einherjarlar Einherjar tepesi denilen bir yerden doğar. Loki kahraman savaşçıların ruhlarını Einherjar tepesine bırakır. Einherjar tepesinin özel gücü sayesinde Einherjar olurlar.Einherjar'ın fiziksel özellikleri: Kafası koç biçiminde, vücudu da aynen bir koyunun insanlaşmış hali gibi üzerinde metal bir zırhı vardır.Elinde deniz kabuğu gibi bir boru vardır. Bu boruyu her çaldığında diğer Einherjarlardan yardım ister.
    Fenrir: Loki ve dişi dev Angerboda'nın oğlu. Tanrılar onu zaptedebilmek için Gleipher denilen sihirli bir zincire vururlar. fakat o bu sırada tanrı Tyr'in sağ elini koparır.
    Forseti: Adalet tanrısı. Balder ve NANNA'nın oğlu. İsminin anlamı "yöneten"dir.Evi Glidnir (Parıldama)'dir .
    Frejya (Freya): Güzellik ve aşk tanrıçası. Çok güzel mavi gözlü bir genç kadın olarak tasvir edilmiştir. Frey'in kız kardeşi ve ileri de Odin'in karısı olacak Frejya savaşta ölen kahramanların yarısını Asgard'daki kendi sarayı olan Folkvang'a götürmek için toplar. Bir çok hikayesi devlerin onu kaçırma teşebbüsleriyle doludur. Alman mitolojisindeki tanrıça Frigg'le eşdeğerdir. Ve Cuma günü Friday (Frejya's day ) onun adından gelir.

    Freyr yada frey:Vaneheim’in rüzgar ve deniz tanrısı oğlu. Gullinborsti isimli altın kıllı ve dünyanın en hızlı hayvanı olan yaban domuzuna sahip.
    Frigg: En yüce tanrıça olan Frigg Odin'in esas eşidir ve gök tanrıçasıdır. Yunanlı Hera ve Romalı Juno gibi evlilikleri de yönetir. Çok sessiz ve sakin olarak resmedilmiştir.
    Gejfon: Bakire tanrıça. Aynı anda Aesir ve Vanir'in bir üyesi. Ölen bütün bakireler ona giderler. Aynı zamanda verimlilik tanrıçasıdır. İsminin anlamı "Verici"dir.
    Gullveig: Vanir tanrıçası. Aesir'in onu öldürme çabaları dünyadaki ilk savaşın çıkmasına yol açtı ve bu savaşı Vanir kazandı. Bu iki kabile aralarında tanrıları takas ettiler ve birlikte hükmetmeye devam ettiler. Gullveig (altının gücü) bazen üçlü tanrıça bazen de Heid (cadı) olarak çağrılmıştır.
    Heimdall: Şafak tanrısı ve gökkuşağı köprüsü Bifrost'un nöbetçisidir. Kilometrelerce ilerdeki dünyada rüzgarla dalgalanan çimenlerin sesini duyabilecek bir duyu gücüne sahiptir. Tanrı Heimdall, gökkuşağının başında bekleyerek tanrıların sarayına olduk olmadık herkesin girmesini engellemekle görevliydi. Heimdall'ın kulakları çok gelişmişti. En uzaktaki en küçük sesleri bile duyabilirdi
    Hermod: Tanrıların habercisi. Balderin ölümünden sonra Hel'in diyarına giderek Balder'in geri dönmesi için Hel'i ikna etmeye çalıştı
    Hel: Ölüm tanrıçasıdır Loki'nin çirkin kızı. Alt dünya (cehennem) Niflheim'in sıcaklığına ve karanlığına hükmeder.Vücudunun yarısı mavi yarısı siyahtır .Masası " açlık", bıçağı " açlıktan ölmek" , yatağı " üzüntü" ve hizmetçileri " gecikme" ve " yavaşlık"tır. Bazı eski hıristiyanlara göre evi cehennemdir. Hel, Loki'nin kızı. Fenris'in kızkardeşidir.
    Heımdall; Dünyayı aydınlatan anlamına gelir, Heimdall İskandinav mitolojisinin en büyük zenginliklerinden ve sembollerinden biridir. O insanları düzenleyen ve dünyanın kanunlarını koyandır. Aynı zamanda son savaş yaklaştığında Giallarhorn borusunu çalıp tüm tanrıları son savaş için toplanmaya çağıracak olan tanrıdır. Heimdall bir kuştan daha az süre uyur, her zaman tetiktedir, kulağı çok keskindir Aesir’i düşmanlarına karşı korur ve gözetler. Son savaş Ragnarok`ta Heimdall Loki`yle karşılaşır ve onu yener ancak aynı zamanda rakibinin darbelerine dayanamaz ve savaş meydanında canını verir.
    Hlin;Teselli tanrıçasıdır.
    Hod: Odin'in oğlu. Loki tarafından Balder'i öldürmek için kandırılan kör kış tanrısıdır. İsminin anlamı "savaş"tır.Vali, Odin'in oğullarından biri Hod'u öldürerek Balder'in intikamını aldı.
    Hoenir: Aesir ve Vanir arasındaki savaştan sonra Vanir'e rehine olarak yollandı. İlk insanlara duyguyu veren tanrıdır.
    İdunn: Bragi'nin karısı olan tanrıçadır. Tanrıları sonsuza dek genç tutacak olan elmaların koruyucusudur. Fırtına devi TJASSE onu kaçırır ve Loki onu öldürüp İdun'u geri alana kadar tanrılar yaşlanırlar.Gençlik tanrıçasıdır.İsminin anlamı "gençleştiren kişi"dir.
    Jord (FJORGYN): Toprak tanrıçasıdır.Annesi Nott (Gece) ve babası Annar'dır. Thor ve Frigg'in annesidir.
    Lodur: İlk insanlara konuşma kabiliyetini ve görünümlerini veren tanrıdır.
    Lofn: İhtiraslı aşklarla ilgilenen tanrıçadır.Odin ve Frigg'den evlenmeleri yasak olan çiftlere bile bunu yapabilme izni almıştır.

    Loki: Odin'in erkek kardeşi Loki de önemli olduğu kadar ilginç bir tanrıydı. Başlangıçta ateş tanrısı olan Loki, Edda'da tanrıların bazen dostu, bazen düşmanı olarak anlatılır. Düzenbazlığı ve huysuzluğu yüzünden pek sevilmezse de, kurnazlığı zaman zaman işe yarardı. Canı istediği zaman biçim değiştirerek insan ya da hayvan kılığına girebilirdi. Cinsiyetini değiştirdiği de olurdu. Loki'nin canavar ruhlu üç çocuğu vardı: Ölüm tanrıçası Hel, Tyr'in sağ elini ısırıp kopardıktan sonra tanrıların zincire vurduğu korkunç kurt Fenrir ve denizin derinliklerinde yaşayan, kuyruğuy-la fırtınalar çıkaran yılan Jörmungand. Savas sirasinda Buz Devlerine ihanet ederek Aesir Tanrilarina onemli bilgiler vermistir. Bu hareketi Odin'in onu kan kardesi olarak kabul etmesini saglamistir..En onemli tuzaklarindan biri kor tanri Hodr'i kandirarak,Odinin oglu Balder'in oldurulmesini saglamak olmustur. Bu hareketinden sonra Odinin kan kardeslik bagindan cikarilmis,dunyanin derinliklerindeki bir magraya hapsedilmistir.Ayrica sekil degistirme yetenegine sahiptir.

    Loki'nin yaptığı en büyük kötülük, Odin'in oğlu, çok sevilen genç gün ışığı tanrısı Balder' in ölümüne neden olmasıydı. Annesi Frigg, tüm yaratıklardan ona zarar vermemeleri için söz almış, ama ökseotunu gözden kaçırmıştı. Loki sonradan ökseotundan bir ok yaptı ve bu Balder'in ölümüne neden oldu. Tüm canlılar Balder için yas tuttu ve öfkeli tanrılar Loki'yi sonsuza kadar bir kayaya zincire vurarak cezalandırdılar.(bir başka anlatıda ölen oğlunun bağırsaklarıyla bağlanmıştır.) Tepesindeki sarkitlara dolanmis dev yılanin ağzından akan zehir gözlerine damlamakta ama eşi Sigyn elindeki tahta kapla Loki'yi korumaya çalişmaktadır. Ancak kap dolduğu zaman, bosaltmak icin uzaklaştığinda Loki zehirden etkilenmekte ve bu da Iskandinav inançlarına göre depremlere sebep olmaktadir. Bu ceza Iskandinav mitolojisinde mahşer günü olarak adlandirılan Ragnarok'a kadar devam edecektir.Ragnarok geldiğinde Loki, Odin'in oglu Heimdall ile dovüşecek, bu dövüşün galibi olmayacak ve her ikisi de savaşta ölecektir.
    Mimir: Bilge bir kişi ve Bolthor'un oğlu.Bazı efsanelerde bir tanrı ve bazılarında bir dev.Vanir'e rehine olarak yollanmıştır.Vanir bunu görünce çıldırır ve onun kafasını keserler.Odin onun kafasını saklar ve bilgeliğe ihtiyaç duyduğunda danışabilmek için Mimir'in kuyusunun yakınlarına koyar.
    Modi: Thor'un oğlu.Ragnarok'ta sağ kalacaklardan biri. İsminin anlamı "cesaret"tir.
    Nanna: Ay tanrıçası.Balder'in karısı ve Forseti'nin annesi.Balder'in ölümünden sonra kalbi durarak öldü ve Balder'le birlikte yakıldı.
    Niflheim: İskandinav mitinde yeraltı,soğuk ve ölümün yeri olarak geçer.Dokuz dünyadaki ölüm takipçisi Hel tarafından yönetilir.
    Njord: Deniz ve rüzgarın tanrısı.Frey ve Freya'nın babası.Vanirlerdendir ve evi Noatun'dur.Karısı dev Skadi'dir.Babası Thjatsi'nin ölümü üzerine tanrılar Skadi'ye kocasını seçme hakkını tanıdılar.Skadi sadece ayaklara bakarak seçeceği kocasının Balder olmasını istiyordu ama kazara Njord'u seçti.Njord ve Skadi nerede yaşayacakları konusunda anlaşmazlığa düştüler ve ayrıldılar.

    Niord;Toprağın, gemiciliğin ve balıklığın tanrısıdır. Aslen bir Vanes tanrısıdır, ancak Aesir ve Vanes tanrıları arasında yapılan barışta Aesir tanrılarına katılmıştır. Buna karşılık 2 Aesir tanrısı Hoenir ve Mimir`de Vanes tanrılarına katılmışlardır. (bu şekilde iki ırkın kanları karışmış olur ve barış sonsuz olacaktır.

    Nornlar;Yazgı ya da kader tanrıları. (Eski Norse: norn, çoğul: nornir), Norse mitolojisindeki üç dísirdir: Urd (geçmiş), Verdandi (şimdiki) ve Skuld (gelecek). Skuld aynı zamanda bir Valkyrienin ismidir. Grek mitolojisindeki Mireleri andırmaktadır
    Nornlar'a şu nitelikler verilir:

    Bilgeliğin temsilcileridirler.
    Büyüsün diye her gün “kaynak ağacı”nı sularlar.
    İnsanların gereksinimlerini sağlar ve onların mukadderatlarını düzenlerler.
    İçlerinden birinin adı aynı zamanda “mukadderat”tır.
    Göksel ip eğiricileridirler.
    Varlıkların “atkı”larını (dokumacılıktaki bir terim) ezellerinden ebedlerine kadar dokumaktadırlar.
    İlahi adaleti sağlarlar.
    Kudretleri öyle yücedir ki, ilahlar bile onların yargılarından kaçınamaz.
    Odin: Woden ya da Wotan ;Odin donmuş dev BOR ve Besstla'nın oğluydu .Adı "tahrik", "hiddet" ve "şiir" anlamına gelen ondan gelmektedir Güneş ve Kelt haçı ile sembolize edilir. Odin: (Alfadir ,Allfather (Herkesin Babası)) Tanrıların babası; Asgard'daki salonu Valaskjalf'da (Katledilmişlerin Korunağı) tahtı Hlidskjalf bulunur. Bu tahttan dokuz diyarda olan tüm olayları gözler. Ayrıca yeryüzüne ve gökyüzüne hakimdir, gerektiğinde kartala dönüşebilir. Simgeleri, hiç hedefini ıskalamayan mızrağı Gungnir, her dokuzuncu gecede yeni sekiz yüzüğü ortaya çıkran yüzüğü Draupnir ve sekiz ayaklı atı Sleipnir'dir.Thor`un çekicinden sonra en güçlü silah olan Mızrak Gungnirin Elindeki mızrak ise yine 9 ya da 7 gün asılı kaldığı kuzey mitolojisin gerçekleştiği yerin yaşam ağacında runeleri (run alfabesini odin yapmıştır. On beş harften oluşan ilkel İskandinav alfabesi. Bu alfabenin sihirli olduğuna inanılır).öğrenmesi sonuçu kurtulduğunda kopardığı bir daldan yapılmıştır.
    Atların efendisi sekiz bacaklı Sleipnir`in sahibidir. Tanrıların babası Odin aynı zamanda da insanların da babasıdır, insan ırkını iki kardeşi ile Odin yaratmış ve onların kaderini çizmiştir. Üç tane karısı vardır ; Iord eski toprakların tanrıçası, Frigg işlenmiş modern toprakların tanrıçası (Frigg Odin`in en sevdiği karısıdır) ve Rind el değmemiş vahşi toprakların tanrıçası. Odin’in kendine özgü yardımcıları vardır. Öncelikle Hugin( düşünceli) ve Munin, (akıllı) bu iki basit kuzgun Odin’in dünya üzerindeki gözleridir. Dünya üstünde uçarlar ve Odin`in kulağına gördüklerini fısıldarlar, bu yüzden Odin herşeyi gören olarak adlandırılmıştır. Bir diğer yardımcısı da her zaman yanı başında bulunun kurtlar Geri ve Freki`dir. Geri ve Freki Odin`in ayaklarının altından ayrılmazlar, Odin Valhalla’da savaşçıların masasındaki şölenlerde sadece şarap içer ve kendine düşen etleri sadık kurtlarıyla paylaşır. Odin'in oturduğu tahtın adı Hlidskjalftır.
    Odin bir çok mitolojide isim değiştirmiş bir halde karşımıza çıkar. Germen mitlerinde ve Nibelungen destanında Wotan olarak adlandırılmıştır. Hristiyanlık öncesi İskandinavya'sında Odin genelde insan kurban edilmesiyle anılır. Odin sık sık gezintilere çıkar. Bu gezilerinde adını değiştirir. Genellikle yeşil bir pelerin giyer, bir şapka ve maske takar. Odin şekil değiştirip kuş,balık, solucan gibi çeşitli hayvan kılıklarına bürünebilirdi. Bu gezilerinden en ünlü olanları Grimnisnal ve Vafprudnismal' dır. İngilizcedeki Wednesday(Çarşamba) " Odin'in günü"nden yani " Wodan's day" den gelir.

    İskandinavya Mitolojisi'nde tüm tanrıların en kudretlisi, zaferin ve bilgeliğin tanrısı Odin, tek gözü kör bir ihtiyar olarak tasvir edilir.Geçmişte olanları ve gelecekte olanları bildiği söylenir.Tüm insanların kaderi ona bağlıdır,yaşayan en bilge canlıdır...Fakat Odin'in tek gözlü olmasının ve bilgeliğinin ayrı bir öyküsü vardır :

    Bir gün Odin'in diğer iki kardeşi Ve ve Vili kayboldu. Odin her yerde onları aradı, tüm Asgard diyarını baştanbaşa dolaştı. Fakat hiçbir ize rastlamadı. Bu yüzden çok sinirlendi ve atı sekiz bacaklı Sleipner'a bindiği gibi arkadaşı Mimer'e doğru yola çıktı.Mimer buz devi Bolthor'un oğluydu ve zamanında Vaenir tanrılarına rehine olarak yollanmıştı.Fakat Vanir onu sevmemiş ve kafasını kesmişti.Odin zamanında yetişerek Mimer'in kafasını kurtarıp ve yeri geldiğinde bilgeliğine danışmak için onu Mimer'in kuyusu adı verilen çeşmenin yakınlarına koymuştu.Mimer'in kuyusu dünyadaki tüm bilgeliğin kaynağıydı.Mimer'in bilgeliği de bu kuyunun suyundan gelirdi.
    Sonunda Odin geldiğinde Mimer'in kafasını selamladı ve dedi ki : '' Hey Mimer,kuyunun suyundan biraz içmem lazım ki kardeşlerimin nerde olduğunu öğreneyim! '' Mimer reddetti : ''Her isteyene bilgeliğin kaynağından su içirirsek ne olacağını zannediyorsun Odin? Böylece herkes olacakları önceden bilir ve bunu istediğini sanmıyorum. ''

    Odin yıkıldı,ne yapacağını bilemedi.Kendi kendine bu kuyudan bir damla su içmek için her şeyi yapabileceğini, hatta tek gözünü feda edebileceğini mırıldandı. Mimer birden bağırdı : '' Anlaştık! '' Odin'in yüzü sarardı,sadece kendi kendine mırıldanmıştı ama yine de anlaşmaya sadık kalarak tek gözünü çıkarıp kuyunun içine attı.
    Ve o zamandan beri Odin'in gözü kuyunun dibinden, dışarı, dünyaya bakar.Böylece Odin hem geçmişi hem de geleceği görür.
    Ragnarok: Dünyanın yok oluşudur. Tanrılar ve devler arasında çıkan bu büyük savaşta herkes birbirini acımasızca katleder. İzlanda Eddalarına göre ,devler hain tanrı Loki tarafından yönetilecek ve tanrıların evine yani Asgard'a saldıracaklardır. Devlerin gelişlerini Heimdall borazanıyla bir şarkı çalarak herkese haber vericektir. Bu yokoluştan sonra yeni bir dünya oluşacak ve hayat yeniden başlayacaktır.
    Ran: Aegir'in karısı.Denizlerin fırtına tanrıçasıydı.Boğulan insanları ağıyla denizden toplardı.
    Saga: Odin'le evi Sokkvabekk'te içki içen tanrıçadır.Tarih tanrıçasıydı.İsminin anlamı "gaipten haber veren"dir.
    Sif: Ekin ve verimlilik tanrıçası,Thor'un karısıdır.Bir kez Thor onun saçını çaldı ve yerine yenisini koymak zorunda kaldı.Dwarflara giderek altından bir saç yaptırdı. Sol;Güneş tanrıçası.
    Sjofn (VJOFN): Erkek ve kadının aşkı düşünmesini sağlayan tanrıça.Evli çiftler arasındaki kavgaları durdurmak onun göreviydi.
    Skadi;, Iskandinav mitolojisinde Kış tanrıcasidir.Njord'un karisidir.Thjazi'de babası olur. Skadi'nin Babasi Tanrılar tarafindan katledildikten sonra öcünü alamak icin Asgard'a gider.Asgard Tanrıların bulundugu yerdir.
    Tanrilar Skadi'ye bir oneride bulunur derler ki;Ayaklarımıza bak ve sec birimizi yanına koca olarak.
    Skadi istedigi Tanrıyı secme ozgurlugune sahiptir ama sadece ayaklarına bakarak.İclerinden en guzelini secti bunun Baldr oldugunu dusunuyordu.Ayaklar ise en yaslı tanrılardan biri olan Njord'a aitti.
    Bu antlasmadan geri donus olmadigi icin Skadi Njord'u kabul ederek Babasi sag iken kaldıgı yere Thrymheim gitmek istedi.Njord ise denizin icinde olan sarayina Noatun'a gitmek ister.Birlikte bir karara vardılar dokuz gece Thrymheim bundan sonraki dokuz gecede ise Noatun'da kalmalarına dair.Njord Noatun'a dondukden sonra bir daha Thrymheim gitmemeye karar verdi.Skadi Noatunda yankılan sesler yuzunden uyuyamadagından sikayet ederek Thrymheim geri dondu ve hayatına bir sure orada devam etti.
    Loki Baldr oldurdukten sonra Tanrilar tarafından bir magarada tutulur.Skadi Loki'nini kafasina bir zehir koyar.Zehir o kadar gucluymus ki Loki'nin acı cıglıklari yeri sarsarmıs.Bu arada Skadi'nin babasinin katili Loki olarak bilinir.

    Snotra: Bilge ve nazik tanrıça olarak bilgelik ve bilgi tanrıçasıydı.

    Syn: Davalarda sanıkları koruyan tanrıçadır.Frigg'in yardımcılarından biriydi ve Frigg'in sarayının kapısını korurdu







    Thor: Thor'un simgesi şimşektir. O kutsal savaş tanrısıdır. Thor Odin'in oğlu ve Odin'den sonra gelen en önemli tanrıdır. Odin'in sayısı belirsiz oğullarından en güçlüsü kızıl sakallı Thor'du. Kendisine güç veren sihirli bir kemer takar, ellerine demir eldivenler giyer, çekicini vurmasıyla şimşekler yağdırır, arabasının tekerlekleri döndükçe, gök gürültüsü oluşurdu. Kötü devlere karşı savaşan tanrıların ve insanların önderiydi. Devler ülkesinde birçok savaş ve serüven yaşayan Thor'un karısı altın saçlı, hasat ve aile tanrıçası Şifti İki sihirli nesneye sahiptir. bu nesnelerden biri Mjöllnir'dir. Mjöllnir, adının anlamı "parçalayıcı" olan kocaman bir çekiçtir. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır.
    Bu iki cüce ayrıca bu çekice birçok farklı özellik vermiştir. Çekiç, Thor'un onu kolayca saklayabilmesi için küçülebilir. Ayrıca bir bumerang gibi, bir düşmana atılınca düşmana tüm gücüyle çarpar ve sahibinin ellerine geri döner. Thor kılık değiştireceği zaman çekici ile kendi yörüngesinde hızlıca döner. Fırtınaları çekici ile kontrol eder, yağmurları onunla yağdırır. Çekici ile evlilikleri ve nesneleri de kutsayabilir. Ayrıca Thor'un iki tane keçisi vardır. Bu keçilerden birinin adı Tanngniost (Diş Çatırdatan) diğerinin adı da Tanngrisnir (Diş Gıcırdatan)dır. Bu keçilerin çektiği arabası yerde de gökte de gidebilir
    Onun güçlü olmasını sağlayan bir diğer sihirli nesne de altın bir kemerdir. Bu kemeri takar takmaz gücü ikiye, hatta üçe katlanır İnsanlara karşı iyidir. Hemen hemen bütün hikayelerinde devlere karşı savaşır. Genelde çok kabadır.Çok büyük miktarlarda içki içer. Kızıl sakallı ,orta yaşlı ve zekasından çok kaba kuvvetine güvenen bir tanrıdır.. Thor aynı zamanda Atl veya Donar olarak da bilinir. Şimşek tanrısının günü İngilizcede Thursday, Almanca da Donnersdag'dır .,
    Thrud: Thor'un kızı.Dwarf Alvis onunla evlenmek istedi ama Thor onu kandırarak güneş yükselirken toprak üstüne çıkmasını sağladı ve onu taşa dönüştürdü. Troller:korkunç gözüken bir mitik, insanımsı yaratıktır.İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir.

    Tyr: Savaş tanrısıdır.Sadece o kurt Fenrir'in ağzına elini sokacak kadar cesurdu.Bu olayın sonunda kurt sağ elini ısırarak koparır.Salı günü(Tuesday)onun günüdür.Tyr aynı zamanda Anglo Saksonlar tarafından Tiw,Tiu olarak da adlandırıldı.

    Ull: Av ve okçuluk tanrısıdır.Silahı Porsuk ağacı'ndan yapılmış bir uzun oktu ve Ydal'da yaşardı.Düellolarda yardım için çağrılırdı.Thor ve Sif'in oğluydu.Sıklıkla tapılan bir tanrıydı.Hatta bir ara en yüksek tanrılardan biri kabul edilmiştir.
    Vili; Bor veBestla'nın oğlu,Ve ve Odin'in kardeşidir.Kardeşleriyle beraber dev Ymir'i öldürerek leşinden uzayı yarattı.İnsanlara düşünce ve hareketi verdi.İsminin anlamı "istek"tir.

    Vali: Vidar'ın kardeşi(bazı kaynaklara göre Odin'in oğullarının en genci).Dev Rind'in oğludur ve Aesir kendi kanından birini öldüremeyeceği için ve Balder'in intikamını almak için özellikle doğurulmuştur.Bir gecelikken Hod'u öldürdü.Ragnarok'ta sağ kalacak 7 Aesir'den biridir.

    VALHALLA; Asgard’ın 12 krallığından biridir ve Ragnarok savaşına kadar tanrılara ev sahipliği yapmıştır. Bundan sonra tanrılar, Odin’le birlikte devlere karşı savaş yapabilmek için yola çıkmışlardır. Kahramanlar zorlu bir mücadelenin ardından öldüklerinde Valhalla’ya getirilirler. Savaş meydanlarında ölenleri taşıma işi Valkyry’lere düşer. Bu savaşçı kadınlar Odin’in hizmetkarlarıdır, ancak asıl görevleri savaşlara gözetmenlik yapmak ve kimin ölüp kimin yaşayacağına karar vermektir.
    Valhalla’da yapılan ziyafet sofralarının en başında her iki omzundaki kuzgunuyla Odin oturur. Kuzgunlardan biri Huginn (düşünce) ve diğeri Muninn’dir (hafıza). İkisi de dünyadan Odin'e mesaj getirirlerdi.
    Valkürler:Valkürler, Odin'in yardımcıları olan ve ata binen miğfer ve mızrakla silahlanmış genç ve güzel bakirelerdir. Gökten kanatlı atlarıyla savaş alanına inip Einherjar denilen savaştaki cesur kahramanları Valhalla'ya götürürler. Buraya götürmelerinin nedeni Ragnarök'de yani dünyanın sonunda olacak savaşta Odin'in yanında savaşacak güçlü savaşçılar toplamaktır.Modern sanatta Valkürler bazen muazzam güzellikte, zırh kuşanmış, kasklı, mızraklı, kanatlı atlara binmiş dişilerdir ama aslında Valkür atları, kurtlarla kırmadır. Yani bilinenin tersine Valkürler kanatlı atlar sürmezler. Onların evcil hayvanları cesetlere ve ölü savaşçılara dadanan sürülerden oluşan kurtlardır. Gullveig: Vanir tanrıçası. Aesir'in onu öldürme çabaları dünyadaki ilk savaşın çıkmasına yol açtı ve bu savaşı Vanir kazandı. Bu iki kabile aralarında tanrıları takas ettiler ve birlikte hükmetmeye devam ettiler. Gullveig (altının gücü) bazen üçlü tanrıça bazen de Heid (cadı) olarak çağrılmıştır.

    Ve: Bor veBestla'nın oğlu, Vili ve Odin'in kardeşidir.Kardeşleriyle beraber dev Ymir'i öldürerek leşinden dünyayı yarattı.İsminin anlamı "kutsaldır".

    Vidar: Odin ve Grid'in (bir dev) oğludur.Vali adında bir ikiz kardeşi vardı.Vidi'de yaşardı.Tanrıların en güçlülerindendi ve intikam tanrısı olarak kabul edilebilir.Ragnarok'ta kurt Fenrir'i öldürerek babasının intikamını alacaktır.Son savaşta sağ kalacak Aesir'den biridir. Vidar hakkında
    Vidar, İskandinav Mitolojisinde baş tanrı olan Odin ile bir dev olan Grid'in oğludur. Güçlü, sessiz ve yalnız bir tanrıdır. Ormanında yalnız yaşamaktır (ta ki ragnorak'a kadar) Bu yüzden kendisine yalnızlık ve sessizlik tanrısıda denir. Çok güçlü olan Vidar Ragnorak'tan sonra sağ kalan az tanrılardan biri olmuştur. İntikam tanrısı olarak da geçen Vidar; Ragnorakta, kurt Fenrir'in Odin'i kanlı bir şekilde öldürüp bedenini yutmasından sonra Vidar geldi ve Fenrir'in alt çenesini ayağıyla parçaladı ve iki eliyle üst çenesi boğazı yırtılana
    kadar çekti ve Fenrir'i öldürüp babasının intikamını aldı...

    Vili: Bor veBestla'nın oğlu,Ve ve Odin'in kardeşidir.Kardeşleriyle beraber dev Ymir'i öldürerek leşinden uzayı yarattı.İnsanlara düşünce ve hareketi verdi.İsminin anlamı "istek"tir.

    Vor yada vor: İsminin anlamı "yemin" olan tanrıçadır.Ondan hiçbirşey saklanamaz çünkü çok bilgedir.Bazı kaynaklara göre evliliğin ve anlaşmaların da tanrıçasıdır. Evlilik sözlerini tutmayanları cezalandıran. Ondan hiçbirşey saklanamaz çünkü çok bilgedir.

    YGGDRASIL; (kader ağacı) Snorri diğer versiyonlarda kader ağacı Yggdrasil’in nasıl dünyanın merkezinden filizlenip büyüdüğünü anlatır. Ağacın altındaki dişi olarak tarif edilen kader kuyusunda insan yaşamının yönü tayin edilir. Bir diğer versiyonda, tanrılar meclisi ağacın etrafında toplanır. Ağaç iki kökten destek almaktadır; köklerden biri yeraltı dünyasına uzanır (Hel), diğeri buz devlerinin dünyasına ve sonuncusu insan varlıklarının dünyasına Tüm dünyanın refahı Yggdrasil adlı bu ilkel ağaçla ilişkilidir. Yggdrasil, kutsal ağaç, İskandinav mitolojisinin ana çizgisi hatta bu mitolojide hayatı ve yaşamı temsil eden yegane semboldür. Yaprakları ve dalları görünmez bir biçimde tüm gökyüzünü ve evreni sarar, kökleri de dünyanın her yerine ve en derinlere sıkı sıkıya tutunmuştur. En büyük kok tanrıların konakladığı Asaheim alemindedir. Kutsal ağaç Yggdrasil Hvergelmir, Mimir ve Urdar adlı üç kaynaktan beslenir, bu kaynaklar ağacın hayatta kalmasını sağlarlar ve de onların varlığı sadece ağaçla mantık bulur. Urdar`in etrafında üç kadın oturur. Urd yani geçmiş, Vervandi : şimdiki zaman ve son olarak Skuld yani gelecek. Bu üç kadın zamanın gerçek hakimleri ve her şeyi bilen her şeyden haberdar olanlardır. Burada İskandinav mitolojisinin panteist kısmı on plana cikar, bu uc kadın tanrı değillerdir sadece doğa tarafından yaratılmış üç nesnedir, ancak tanrıların tanrısı bilge Odinden daha bilgedirler! Onlar kaderleri bilenlerdir, tanrıların kaderlerini bile! Kader ve zaman kavramları İskandinavların (namı diğer Vikinglerin) en önem verdikleri iki kavramdır. İskandinav halkı (prehistorik çağlardan Viking dönemine kadar ) kaderci bir halktır, yani kadere inanırlar olum zamanları daha önceden yazılmıştır ve bundan kaçmak imkansızdır, ancak buna rağmen kaderlerini yenmek için ölümüne savaşırlar, bir şeye karsı savaşmak ve kazanmak İskandinav mitolojisinin en önemli olgularındandır. Kutsal ağaç Yggdrasil bile her gün hayatta kalmak ve evrenin düzenini korumak için savaş vermektedir.

    Mitolojik efsaneler;İskandinav mitolojisini oluşturan çeşitli öyküler vardır; Bir mitolojik efsane de Balder ve Loki anlatılır. Odin'in oğullarından Balder burada akıl, sevgi ve bilginin tanrısı olarak karşımıza çıkar. Cennette Glitnir denilen bir yeri korumaktadır. Her türlü anlaşmazlıkta bütün tanrılar onun adaletine güvendiklerinden ona gelirler ve burada Balder'in adaleti sağlaması beklenir.Ve Balder adaleti yerine getirir. Loki Aesir tarafından evlat edinilmiş bir devdir. Loki ve Odin aralarında bir dostluk antlaşması yapmışlardı.Bir gece Balder kendi ölümü hakkında çok rahatsız edici bir rüya görür.Annesi Frigg, su, ateş,doğadaki bütün elementlere ,kuşlara ,canavarlara ,toprak ve taşlara, Balder'a zarar vermemeleri için yemin ettirir.Böylece Balder Ölümsüz olur. Bundan sonra Aesir Balder'ı ortalarına alıp onunla eğlenmeye başlar. Ona küçük ok, taş vs. şeyler atarlar. Bu yeminden dolayı Balder sadakatsizliklle karşı karşıya kalmıştır. Loki bu dramayı görünce merak eder ve kadın kılığında Frigg'in yanına giderek ona neler olduğunu sorar. Frigg de ona yeminden bahseder ve yeminin içine katılmayan tek şeyin ökse otu olduğunu da sözlerine ekler. Bunu duyan Loki hemen Aesir'e sunulmak üzere ökse otu getirir. Bunu kör tanrı Hoder'e kendi isteği ile verecek ve böylelikle Balder'a acı çektirme oyununa o da katılabilecektir. Balder'a ökse otundan yapılmış ok atılır ve Balder ölür. Aesir bu olayın suçlusundan intikam almak ister ama bulundukları yerin kutsallığından dolayı bunu yapamazlar. Balder Hel'e gidecektir,yani tüm ölülerin gittiği yere çünkü o bir savaşçı değil ve bir savaşta ölmemiştir dolayısıyla da kahramanların yeri olan Valhalla'ya gidemez. Balder Hel'den ancak Odin onun çıkmasına izin verdiğinde ve aynı zamanda yaşayan ve ölü olan her canlının onun için göz yaşı döktüğü zaman çıkabilecektir. Aksi takdirde sonsuza dek orada kalmaya mahkum olacaktır. Bu kehanet üzerine Aesir bütün dünyaya elçiler yollar.Doğaya, insanlığa, tanrılara ve onlara Balder için göz yaşı dökmelerini emreder. Bunu tüm yaşayanlar kabul eder. Tabii ki Devlerin kraliçesi Thork (kılık değiştirmiş Loki) hariç. Ve ağlamamak için de kesin kararlıdır. Aesir Thork'un Loki olduğunu farkettiğinde ,onun bu şeytanca oyunlarına son vermesi için zincire vurur.Kehanete göre Loki bir gün bir şekilde zincirlerini kıracak ve bu bütün şeytanların canavarların ve devlerin tanrılara karşı olan büyük savaş Ragnarok'ta kaybedeceğinin işareti olacaktır.Ragnarok'ta Odin kurt Fenrir tarafından yenilir. Daha sonra da Fenrir Odin'in oğluVidar tarafından öldürülür. Bu olaydan sonra tanrılar arasındaki korkunç savaşlar başlar. Tanrı Heimdall ve Loki karşı karşıya gelip birbirlerini öldürene kadar savaşırlar. Ve daha sonra Dünya bir ateşle yok edilir. Evren denizin dibine batmaya başlar. Bu son tekrar doğuşla kendini devam etirir. Dünya denizden tekrar yükselir, yeşillenir, bitkilerle dolup taşar. Aesir'in ölü oğulları Asgard'a geri döner ve atalarının yolunu izlerler. Mitolojinin önemli bir bölümü Balder ve Loki adlı tanrılara ilişkindir. Odin’in oğlu Balder, zekanın, dindarlığın ve bilginin kaynağı olarak karşımıza çıkar. Balder’in Glitnir adı verilen cennette bir sarayı vardır. Tanrılar ve insanlar yasal konuları danışmak, onun fikrini almak ve sonsuz adaletinden istifade etmek için Balder’in kapısını çalarlardı sık sık. Loki, Aesirler tarafından evlat edilen bir devdi. O ve Odin bir dostluk andı etmişlerdi.
    Bir gece Balder oldukça rahatsız edici bir düş görür. Düşe göre yaşamı büyük bir tehdit altındadır. Bu durumu hemen Aesirler'e haber vermesi üzerine, annesi Frigg ateş ve sudan, tüm metallerden, kuş ve vahşi hayvanlardan, toprak ve taştan oğluna zarar vermemeleri için söz alır. Daha sonra Balder’i aralarına alan Aesirler ona ok ve taş atarak eğlenmeye başlarlar. Çünkü verilen söz onu tüm zararlara karşı korumaktadır. Loki bu durumu sezer ve durumu sorgulamaya başlar. Kardeşinin neden acı çekmediğini araştırdığında annesi ona doğanın yeminini anlatır. Ayrıca doğada yalnızca ökseotunun bu sözü vermediğini de ekler. Loki ökseotunu bulup hemen Aesirler’in arasına getirir ve onu Balder’in kardeşi, kör tanrı Hoder’e, kötü oyununa ortak olması için sunar. Hoder ökseotuyla Balder’e saldırınca, Balder oracıkta ölür. Aesirler intikam almak isterler ancak sarayın kutsiyeti nedeniyle bunu yapamazlar. Çünkü Balder bir savaşçı değildir, bir savaşta ölmemiştir, bu yüzden ölü kahramanların toplandığı devasa salona, Valhalla’ya gidemeyecektir. Balder, ölülerin koruyucusu Hel’in eline düşer. Odin, Balder’in serbest kalmasını talep ettiğinde Hel, dünyada ölü veya canlı her şey Balder için ağlarsa onun Aesirler’e dönebileceğini söyler, aksi takdirde daima Hel ile kalacaktır. Aesirler mesajı doğanın, insanların, tanrıların ve hayvanların Balder’e ağlaması için dünyaya yayarlar. Tümü buna olumlu cevap verirler; Balder’in Hel’in krallığında kalmasını isteyen dev kadın, Thokk hariç (aslında kılık değiştiren Loki’den başkası değildir).
    BÜYÜK SAVAŞ: RAGNARÖK

    Aesirler sonunda Loki’yi yakalamayı başarırlar ve şeytani numaralarını yapmasını engellemek için her yanını zincirlerler. Loki kılık değiştiremez ama bir gün zincirlerini kırar. Bu tüm kötülüklerin, canavarların ve devlerin tanrılara saldıracağının alametidir aslında. Tanrıların şafağında büyük Ragnarok savaşı başlamıştır. Odin, daha sonra oğlu Vidar tarafından öldürülecek olan kurt Fenrir tarafından yenir. Korkunç mücadelelerin tanrılar ve kötü kuvvetlerin arasında yarattığı öfke tanrı Heimdall ve Loki’nin yüzyüze gelmeleri ve birbirlerini öldürmeleriyle son bulur. Dünya ateşle yok edilir ve bütün kainat sulara gömülür. Bu son yıkımı bir yeniden doğuş, dünyanın denizden yeniden yükselmesi, yeşille çepeçevre sarılması ve bitkilerin ortaya çıkması izler. Ölen Aesirler’in oğulları Asgard’a, hükümdarlıklarına geri dönerler. Tıpkı babalarının yaptığı gibi. Bundan sonra tanrılar, Odin’le birlikte devlere karşı savaş yapabilmek için yola çıkmışlardır.
    Tyr'in kolunun koparılması :

    Tanrılar, dünya'nın yok olmasından Fenrir'in sorumlu olacağını öğrenirler. Bundan korkarlar ve böylece Fenrir'i kafese kapatırlar. Urd Skuld ve Verdandi(zaman tanrıçaları) tekrar Odin'i uyarırlar ve günün birinde Fenrir'in onu öldüreceğini söylerler. Odin tüm tanrıları toplar ve bir toplantı yapar. Tanrılar Asgaard'ın kutsallığını bozmamak için Fenrir'in kanını akıtmayı göze alamazlar ve onu bir iple bağlamaya karar verirler. Demir halkalardan bir zincir yapıp adına "Laeding" koyarak bu zinciri, Fenrir'in kırıp kıramayacağını sorarak Fenrir'i kandırırlar. Fenrir ise gücünü göstermek için zincirin takılmasına izin verir. Her yerinen bağlanan Fenrir büyük bir çabukluk ve güçlü zincirleri kırar. Odin ve Tanrılar Dromi adında bir zincir yaptırırlar ve Fenrir'e bunuda kırmayı başarırsa gücünün her yerde duyulacağını söylerler. Fenrir kabul eder ve zincirlere vurulur ama yeniden büyük bir çabuklukla tüm zincirleri kırar. Buun üzerine Odin Dwarflardan(cüce) yardım ister ve onlara bir kurdu tutabilecek kadar güçlü ve büyülü bir zincir yapmalarını ister ve bunun karşılığında para vaadeder. Freyr'in habercisi Skirnir tarafından mesaj, yeraltı cücelerinin ülkesi Svartalfheim'e ulaştırılır.
    Cüceler, 6 şeyi kullanarak (kedinin yürürken çıkardığı ses, bir kadın sakalı, bir dağın temeli, ayının gücü, bir balığın nefesi ve bir kuşun tükürüğü) Gleipnir adında,
    ipek kadar pürüzsüz bir kurdela yaparlar. Tanrılar Gleipnir'i görünce şaşırırlar ve Fenris'i durdurabileceğine pek inanmazlar fakat yine de denemeye karar verirler.
    Fenris'i çağırır ve onunla birlikte "Amsvartnir gölü"nün tam ortasında bulunan Lyngvi adındaki adaya gderler ve ona Gleipnir'i(kurdela şeklindeki büyülü ip) gösterirler. Fenris, kurdelanın büyülü olduğundan şüphelenir ve onu denemeyi kabul etmez. Tanrılar, eğer bunu da kırmayı başarırsa onu serbest bırakacaklarını söylerler. Fenris önce kabul etmez ama korkaklıkla da suçlanmak istemez.
    En sonuda, iyi niyetlerinin bir işareti olarak, aralarından birinin elini dişlerinin arasına koyması şartıyla bağlanmayı kabul eder. Hiçbiri bunu yapmaya yanaşmaz ama en sonunda ben sokarım diyen" Tyr kabul eder ve elini Fenris'in ağzına koyar. "Gleipnir" tarafından zincire vurulan fenris, bu bağı koparamaz. Tanrılar bu sonuçtan son derece memnun olurlar ama Tyr elini kaybeder hatta kolunu...
    Malinovski’nin deyimiyle mitsel anlatılar şimdiki yaşamı ,insanlığın yazgısını ve etkinliklerini belirleyen bir gerçekliktir.Tarihsel süreç bir birikim ve sıçramalar sürecidir. Mitoloji de insanlık tarihinin önemli bir parçasını oluşturur.İnsanın insanlaşma sürecinin de önemli bir parçasıdır.Evrim halkasının en karmaşık ürünü olan insanı anlamak mitolojiyi de kavramaktan geçer. Son söz yerine;”aynı koşullar içerisinde bulunsaydım bende aynı konumda bulunabilir,benzeri şeyleri yapabilirdim” demeyen,ne kendini ne başkalarını anlamıştır nede insanlık tarihini anlayabilir.” Alaeddin Şenel. GünYmir ile birlikte bütün devleri öldüren üç kardeş, iki kutsal ağaç yaratır. Bu ağaçlardan biri ilk kadındır, diğeri de ilk adam. Embla (solda) sarmaşıktır. Askr (sağda) kül ağacıdır. Odin, Vili ve Vé toplanırlar; kendilerine bir dünya yaratırlar.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gezizekalı

    İskandinav Mitolojisi,kavramlar ve Tanrılar,

    İskandinav mitolojisi,en genel anlamıyla,İskandinav topluluklarının Hristiyanlık öncesi dinleri, inanışları ve efsaneleridir. Danimarka, İsveç, Norveç ve İzlanda gibi İskandinav ülkelerinde yaşayan halkların atalarının kuşaktan kuşağa aktardığı zengin bir mitos, öykü ve masal dağarcığı vardır. İskandinavya'da tapılan tanrılara ilişkin efsanelerin yanı sıra ‘Sağa’ denen ve kahramanların, haydutların, hayaletlerin, canavarların, deniz krallarının, köylülerin, cücelerin aşk ve serüvenlerinin anlatıldığı Öyküleri de vardır. İskandinav mitolojisi günümüz dünyasında mitoslarda geçen tanrılar ve simgeler yönüyle oldukça bilinir bir durumdadır.Örneğin ’Yüzüklerin efendisi’ kitap ve film serisi temeline bu mitosları oturtarak şekillendirilmiştir. ( Yazar Tolkien'in Orta Dünya (Middle Earth) adı, İskandinav mitolojisindeki dokuz dünyadan insanlara ait olan Midgard'dan esinlenilerek yaratılmış. Cüceleri yaratan Äule, demirciler tanrısı balta kullanan Thor'la önemli benzerlikler taşıyor. Tolkien'in kullandığı çoğu cüce adı ve bunların yanında Gandalf da İskandinav mitolojisi kökenli. Ayrıca Gandalf'ın tanrı Odin ile kimi benzerlikler taşıdığı görülüyor. Odin de Gandalf gibi uzun sakallı, asa taşıyan yaşlı bir adam olarak anlatılır. Runik alfabeyi insanlara hediye eden kişi, Orta Dünya'da Gandalf, İskandinav mitolojisinde ise Odin'dir. Her ikisi de sıradan insanların anlayamadığı görevler uğruna tek başlarına seyahat ederler. Gandalf'ın atı Shadowfax Orta Dünya'nın en hızlı atıdır, Odin'in sekiz bacaklı atı Sleipnir gibi. Ancak Odin, İskandinav mitolojisinin en üstün tanrısıyken, Gandalf kendisinden üstün güçlerin emirlerine uyar. Ayrıca Odin Gandalf'a göre daha zalimdir ve kişisel hırslara sahiptir )



    Mitoloji ana sayfasında da en başta duran tek gözlü tanrı odin’ i herkes duymuştur.Dünyadaki her mitolojik anlatının kendine özgü tarihsel ve sosyal bir şekillenişi vardır.İskandinav mitolojisinin de böyledir.Örneğin,Hıristiyanlık'ın İskandinavya'ya, özellikle uzak İzlanda Adası' na girmesinin gecikmesi ve ancak MS. 1100'den sonra kurumlaşması, efsanelerin kendini korumaına yol açan faktörlerden biridir.Yine bu şekillenişe katkı yapan bir diğer odak çeşitli kültürel toplulukların aynı coğrafyayı paylaşmasıdır.MÖ 1000’li yıllardan sonra Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda Hint-Avrupa dilleri yaygınlık kazanmaya başlamıştı. MÖ ilk bin yılın ortalarından itibaren, Germen kabileleri kuzey İskandinavya’da ve kuzey Almanya’da yaşadılar.Aynı coğrafyayı paylaşmak beraberinde sosyal ve kültürel bir etkileşimi\kaynaşmayı getirdi. M.Ö.1000 yıl sonrasında, birçok avrupa ülkesinde Indo-Avrupa dili konuşuluyordu. Temel olarak bu nedenle İskadinav ve Alman mitolojileri temelde ortak bir kültürel yapıya sahiptir.( Romalı Julius Caesar (Sezar) ve Tacitus’un gözlemleri dışında Germen mitolojisi Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır.Eski İskandinav mitlerini tercüme eden ve bu konuda temel kaynaklardan en önemlisi kabül edilen İzlandalı tarihçi Snorri Studuson'dur (M.S. 1179-1241) "Prose Edda"adlı kitabıyla..) . En önemli mitolojik hikâyeler uzak geçmişte bir zamanda , Vanir ve Aesir arasında çok vahşi bir savaşın çıktığından bahseder. Bazı araştırmacılar bu savaşı Alman ırkının diğer ırklarla karşılaşmasının bir yansıması olarak görürler. Georges Dumezil ve Jan De Vries, tanrılar arasındaki savaş ve bölünmenin Indo-Avrupa mitolojisinin bir parçası olduğunu ortaya çıkardılar.İskandinav mitolojisini daha iyi kavramak için tarihin biraz daha gerilerine gitmek gerekli..



    Tarihin daha gerileri; Arkeolojik ve etimolojik araştırmalar, M.Ö. 7000'lerden itibaren Balkanların önemli bir kısmına hakim olan Trakların,( Trakya'nın antik çağlardaki halkı olan Traklar, Hind-Avrupa kökenli bir halktı. Yazılı dil verilerinin çok az olması nedeniyle dilleri hakkında çok fazla bilgi edinmenin mümkün olmadığı Traklar'dan kalan özel isimler, yer adları, tanrı adları ve çok kısa bir metin onların dillerinin Satem gurubuna girdiğini ve İllirce ile birlikte, Slave ve Balto-Slav dilleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Ölülerini yakmaları sebebiyle fazla bir biyolojik malzeme bulunmamasına rağmen eldeki çok az iskelet örneğiyle birlikte, eski Yunanlılar'ın kayıtları ve sanat eserleri üzerindeki tasvirler bize renkli gözlü ve beyaz tenli Avrupalıları göstermektedir. Genel olarak Dinarik ve Dinaro-Nordik bir ırkın varlığı sözkonusudur.)


    Rusya bozkırlarından Ege'ye, İlliryalıların ülkesinden Karadeniz sahillerine dek uzandığını gösteriyor. Trakların bölgedeki etkilerini artırmasıysa, M.Ö. 1200 ile 200'ler arasındaki bin yıllık süreci kapsıyor. Bir başka deyişle, Troia Savaşı ile başlayan uzun bir döneme.
    M.Ö. 1200'ler, kent-devletlerin çeşitli ittifaklar kurarak birbirleriyle savaştığı bir dönemdir. Bu savaşların en ünlüsü ise Akhalar ile Troialılar arasında geçen ve günümüzde filmlere konu olan Traia Savaşı'dır. M.Ö. 1184'te, Troia'nın düşüşüyle birlikte, binlerce Troialı ülkelerinden ayrıldı. Anadolu'dan dünyanın dört bir yanına uzanan bu büyük göç, aralarında Roma'nın kuruluşunu anlatan Aeneas olmak üzere pek çok efsaneye esin kaynağı oldu.
    Efsaneler, vatanlannı terk etmek zorunda kalan Troialılara dair pek çok hikaye anlatıyor. Fransızlara göre onlar, Tours kentini kuran kahramanlardı. Kuzey İtalyanlara göreyse, gerçek Troialılar, yıkılan kentlerinin adını Torino'ya verenlerdi. İngilizler içinse Troia'dan kaçanlar, Comwall Düklüğü'nü kuran ve Plymouth'ta Yecüc ve Mecüc isimli devi yenen efsanevi kahraman Corineus'u izlemişlerdi...
    Kökenini Troia'da arayan bir başka halk ise, çok daha uzaklardan geliyor: İsveç'ten! İsveçlilerin bir çeşit "Ergenekon Destanı" da diyebileceğimiz mitolojik öyküye göre, İskandinav kavimlerinin atası, Troia'nın yıkılışından sonra Trakya'dan kuzeye doğru yüzyıllar süren bir yürüyüşe başlayan Tiras ve oğullarından başkası değildi.

     MİTOLOJİK İSİMLER


    Troia'nın unutulmuş evlatları; Aesirler:

    Homeros ve Etrüsk kaynaklarına göre, Troia'nın düşüşünden sonra 30.000 Troialı kenti terk etti. Troia'nın son günlerini anlatan kaynaklara göre, yenilgiden sonra burada kalmayıp göç etmelerinin en önemli nedeni, Yunanlıların kenti acımasızca yağmalamasıydı. Arkeolojik ve etimolojik çalışmalar, bu göç iddialarından en azından ikisini bir miktar doğruluyor. M.Ö. 1200'lerde Troia'da yerel halk tarafından konuşulan Luvi dili ile Etüskçe( Etrüskler İtalya'da kurulmuş ilk büyük medeniyetti. Etrüsklerin kökenleri, dilleri ve adetleri hala gizemlidir. Kendilerine "Rasena" diyen bu halka Romalılar "Tusci" ya da "Etrusci", yaşadıkları bölgeye de "Etruria" diyorlardı.Yunan tarihçi Heredot'a göre Etrüskler Lidya'dan İtalya'ya göç etmişlerdir, bunun yanı sıra pek çok tarihçi de Etrüskler ile doğu uygarlıklarının adetleri arasında bağ kurmaktadır. Bu sebeplerden dolayı Etrüsklerin kökeninin Doğu uygarlıklarına dayandığını savunurlar.) arasında bulunan şaşırtıcı paralelliğin çok daha çarpıcı bir örneği, çağdaş Baltık dilleri ile Trak dili arasında mevcut. Efsaneye göre, savaştan sonra hayatta kalan en iyi savaşçılardan oluşan Troialılar, Karadeniz'in kuzeyindeki Azak Denizi'ni geçerek Don Nehri kıyı ları na vardılar. M.Ö. 1 150'de, Macaristan'dan Don kıyılarına uzanan bölgede Sicambria Krallığı'nı kuran Troialı fatihlere, bölgenin yerli halkı olan İskitlerin dilinde "demir adam" anlamına gelen "Aesir" adı verilmişti.Ve bu demir adamlar, yine Troia gibi güçlü bir şekilde tahkim edilmiş olan "Aesgard" kentini kurdular. Bölge, artık "demir adamların ülkesi", "Asaland" ya da "demir adamların evi", yani "Asaheim" diye biliniyordu.Aesirler, yüzyıllar sonra Kimmer ve İskit akınıarı karşısında kuzeye göç ettiklerinde, arkalarında, Karadeniz' den dar bir boğazIa ayrılan Azak (Azov) Denizi'ne verdikleri isimlerini bıraktılar...

     MİTOLOJİK İSİMLER


    İskandinavlar Troia'dan mı göç ettiler?

    İskandinav tarihinin eksiksiz bir değerlendirmesini yapmak epey zor. Çünkü yazılı kaynakların çok az bir kısmı, M.S. 600 yılından öncesine dayanıyor. Bu "görece eski" kaynakların önemli bir kısmı da Romalı tarihçi Tacitus (M.S. 55-117) ve Got krallarının resmi tarihçisi Jordanes'e (M.S. 500-551) ait. Dolayısıyla, bazı tarihsel sorular kolaylıkla cevaplandırılamıyor. Karadeniz'in kuzeyine geldiklerinde Aesirler diye anılan kabileler konfederasyonunun, gerçekten Troia' dan göç edip etmediği tam olarak bilinmiyor. Bu iddiayı ortaya atanlardan biri, bizzat Halikarnasoslu tarihçi Heredotos olsa bilebu konuda net bilgiler sunmuyor;
    "Karadeniz'in kuzeyindeki uzak kolonilerde yaşayan halk, oraya Troia Savaşı'ndan sonra yağmalanan şehirden kaçanların soyundan geliyor."

    Asıl şaşırtıcı bilgiler, son 10 yılda arkeolojik kazılardan elde edildi. Ulaşılan son bulgular, M.Ö. 1150'lerde Karadeniz'in kuzeyinde kurulan Sicambria Krallığı'nın, Antik Grek kaynaklarındaki efsaneleri doğrularcasına, Trak ve Kimmer kültürlerinin güçlü bir karışımı olduğunu ortaya çıkarıyor.Öyleyse, Karadeniz'in kuzeyinde büyük bir uygarlık kuran Traklar nereye gitti? Tarihi veriler, "kuzey-kuzeybatı" yönünü işaret ediyor. Doğudan gelen İskit ve Hun boylarının önüne kattığı Trak-Kimmer kabilelerinin büyük bir kısmı, Ba1tık ve Danimarka sahillerine, oradan da İskandinavya ve hatta İngiltere'ye uzandılar!
    Aesirler, İskandinavya'daki yeni vatanlarına birbirini izleyen kafileler halinde göç etti. Baltık kıyılarına vardıklarında, Romalılar ile savaşan inatçı Germen kabileleri ile karşılaştılar. Bölgedeki Germen kabilelerin en inatçıları Gotlardı. Aesirler, büyük mücadeleler sonunda sadece Baltık kıyılarına değil, İskandinav Yarımadası'ndaki yerel kabilelere de üstünlük sağladılar.Baltık bölgesine göç eden Aesirler (daha sonraları Svearlar, günümüzde ise İsveçliler), birçok klan ve kabileye sahipti. Bu kabilelerden en göze çarpanı Vanirlerdi. Vanirler, sonraki yüzyıllarda Daner, yani Danimarkalılar olarak bilinecekti.Bununla beraber, Aesirler ile birlikte hareket eden kabilelerin en amansızı, adları "vahşi savaşçılar" anlamına gelen "Herüller"di. Romalıların "Harii" ve "Aeruli" dedikleri Herüller klanı, Aesirlerin yerel halkla mücadele ederek İskandinavya'ya yerleşmesini sağladı.Efsanelerin büyük çoğunluğu hakkındaki bilgiyi, eski İskandinav mitlerini tercüme eden, İzlandalı tarihçi Snorri Studuson'un (M.S. 1179-1241) "Prose Edda"sı sağlıyor. Prose Edda, İskandinavya'nın efsane ve mitolojik olaylarına ilişkin akılcı bir açıklama getiren ilk eser. Snorri Studuson, Aesiderin Küçük Asya'dan geldiklerini yazmış ve Troia'nın düşüşü ile İskandinav mitolojisindeki tanrılar ve insanlar arasında geçen büyük savaş olan Ragnarök'ü karşılaştırmıştı. Troia'nın hikâyesi, antik çağlardan beri birçok kültür tarafından bilinmekteydi. Sturluson'un yaptığı şey, kuzey mitolojisindeki tanrılar ile Troia Savaşı' nın kahramanlarını karşılaştırmaktı.

    İskandinav mitolojisine giriş;

    Mitoloji (Yunanca, μυθολογία, μυθος [mithos] yani “söylenen ya da duyulan söz” ve λογος [logos] yani “konuşma”) kelimelerinin birleşiminden oluşmuş olup, Eski yunan'da “geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi ” gibi bir anlam barındırmaktayken zamanla Batı dillerinde efsane anlamı kazanmıştır. Çağdaş kullanımda, mitoloji ya belirli bir din veya kültürdeki mitlerin bütününü tanımlar ya da mitlerin incelenmesi, yorumlanması, toplanması (belki yeniden oluşturulması) ve benzeri çalışmaları içeren bilgi, bilim dalını tanımlar. Dünyadaki çeşitli ulusların belirli tarihsel koşullarda ürettiği mitoslar mevcuttur.Bu mitoslar arasında sosyal ve tarihsel etkileşim nedeniyle belirli benzerlikler olabildiği gibi kimi özgün farklılıklarda oluşmuştur.İskandinav mitolojiside tarih sahnesinde kendi özgünlükleriyle varlığını koyan\koruyan bir kültürel üretimdir.

    iskandinav mitolojisinin en önemli farkı tanrılarının ölümlü olmasıdır. İskandinav tanrıları insana benzemekle birlikte dev boyutluydu. Bu tanrılar, yer, uyur, doğar, ölür, sever, nefret eder, korkar ve kederlenirdi. başarılı olduğu kadar başarısızlık da gösterebilir, savaşta yenilebilirlerdi.Tanrılar ancak Idunn'un(gençlik tanrıçası) elmaları sayesinde ragnarok'a(kıyamet ,tanrıların alacakaranlığı ya da büyük savaş) kadar yaşayabilmektedir. Her kültürde olduğu gibi İskandinav kültüründede bir yaratılış\dünyanın varoluşuna dair bir mitos vardır.Bu genel hatlarıyla şöyledir.; İskandinav tanrıları ölümlüydü, ve ancak Idunn'un elmaları ile Ragnarok'a kadar yaşayabilirlerdi. Resim: J. Penrose, 1890.

    Dünya yaratılmadan önce sadece Ginnungagap adı verilen bir uçurum vardı. Ginnungagap'ı Mısır mitolojisindeki Nun, Yunan mitolojisindeki Kaos olarak da görebiliriz. Dünya daha var olmadan önce 11 nehir akan Niffleheim'da ölüm var oldu. Niflheim'ın güneyinde başka bir sıcak dünya daha oluştu; Muspell; Devlerin koruduğu yer. Devler buraya Stur yani Siyah dediler. Niflheim'ın nehirleri donmuştu. Bu nehirlere Ginnungagup dendi. Günün birinde Muspell'deki kıvılcımlar nehirlerin üzerine düştü ve nehirleri eritti. Muspelheim'dan çıkan ateşler Niflheim'dan çıkan buzları eritti ve oluşan sihirli sudan ilk yaratık meydana geldi: dev Ymir. Ymir ne erkek ne de dişiydi, fakat buz devleri sülalesinin atası oldu. Diğer devleri "terleyerek" yarattı .Vücudunu oluşturan sihirli sular koltukaltları eriyince aktı ve bunlardan diğer devler oluştu.
    Bir süre sonra çiftleşmeyi öğrenen bu devlerin çocukları oldu. Bu çiftleşmelerin en önemlisi Bor ile Besta'nın çiftleşmesidir. Bor ve Besta'nın üç çocukları oldu; Odin, Vili, Vé. Bu üç kardeş, kendilerine bir dünya yaratmak isteyip devlerin saldırısına uğradıkları zaman Ymir'i öldürdüler.
    Bu öyküleden birine göre de başlangıçtaki boşluk ve kargaşadan sonra, önce tanrılar yaratıldı; sonra koca bir devin gövdesinden dünya oluştu. Devin, dünyanın köşelerinde duran dört güçlü cücenin omuzlarında taşınan kafatası gökyüzüydü. Dünya yassıydı ve dü-yayı kuşatan okyanusun dibinde yılan Jörmungand yaşıyordu.
    Dünya, büyük dişbudak ağacı Yggdrasil'in üzerinde duruyordu. Bu ağacın en üst dalları Asgardr'a değiyor, yeraltındaki kökleri Mimir' in kuyusundan ya da insanların yazgılarını belirleyen Nornlar'ın pınarından sulanıyordu. İnsan ırkı, tanrıların ağaç kütüklerinden biçimlendirdiği Askr ve Embla'dan türemişti.Ragnarök, yani "tanrıların alacakaranlığı" dünyanın sonuna ilişkin bir öyküydü. Loki ve kurt Fenrir zincirlerinden kurtulacak, devler Asgardr'a saldıracak, ölüm gemisi dehşet salacak, Jörmungand yılanı denizden çıkacak, dağlar titreyecekti. Tanrılar ve düşmanları arasındaki son savaşta, herkes birbirini öldürerek yok olacak, tüm dünya ve üzerindeki insanlar ateşte yanacaktı. Ne var ki, bu mutlak son değildi. Bir süre sonra yeni bir çağ başlayacak, Balder dirilecek ve eski dünyanın küllerinden yeni bir dünya oluşacaktı .Yaklaşık İS 1. yüzyılda Avrupa'nın kuzeyinde yaşayan Germenler tanrılarına, kutsal saydıkları korularda taparlardı. Bazı ağaçlarda tanrısal özellik bulunduğuna inanılırdı. Büyük dişbudak ağacı Yggdrasil'in evreni taşıdığı söylenirdi.

     MİTOLOJİK İSİMLER


    Yaratılış efsanesinin bir başka versiyonu daha vardır:

    Muspell'deki kıvılcımlar nehirlerin üzerine düştü ve nehirleri eritti.Eriyen damlalar en ilkel inek şeklini aldılar. Audhumla; sütüyle Ymir'i besleyen inek. Audhumla aynı zamanda tuz parçalarını yalayarak bu bloklara ilk insan şeklini verir. İlk insan Buri. Buri'nin, bir devin kızı olan Bolthor ile evli bir oğlu vardır; Bor. Bolthor'u Odin,Vili ve Ve birleşerek Bor'a uygun bir biçimde yarattılar.Ve şeklinden dolayı Ymir'i öldürdüler.Ve sonra iki tane ağaç yarattılar. Düşünen, nefes alan, duyan ve de görebilen iki ağaç.Yaratılan ağaçlardan ikisini canlandırarak insanları oluşturdular. Bu ağaçlar insan ırkının ilk modelleriydi. Erkeğe Askr (ash tree = Kül ağacı), dişiye de Embla (Sarmaşık) dediler. Ardından Asgard'ı yarattılar. Tanrıların meskenini. (Snorri diğer bir çok versiyonda kader ağacı Yggdrassil'den bahseder. Onun ne kadar ihtişamlı olduğunu, dünyanın merkezinde nasıl görkemli bir şekilde yükseldiğini tasvir eder.) Ağacın altındaki kader feminen formu olarak tasvir edilir. Ve insan hayatının buradan başladığı düşünülür.Bazı versiyonlarda da Tanrıların büyük meclisinin burada toplanıp kararlar aldığından bahsedilir. Bu ağaç üç köklüdür. Bu köklerden biri cehenneme kadar uzanır, diğeri devler ülkesine gider ve sonuncu kök de insanların dünyasına gider. Bütün dünyanın mutluluğu bu ilk ağaca bağlıydı.

    İskandinav tanrıları üç grupta toplanır; Aesir(tanılar) Asynjur(tanrıçalar) ve Vanir(hem tanrı hemde tanrıçalar) tanrıları Vanirler, zenginliği ve bereketi sembolize ederler. Denizi ve toprağı yönetirler.Vanes tanrıları insanlar arasında en çok rağbet görülenlerdir .onlar toprağı,zenginliği,aşkı,yani dünyevi ihtiyaçları temsil eder.Toprağa ve onun üzerin de yaşayan canlılara sağlığı ve mutluluğu getirenlerdir.

    Sayıca Vanes tanrılarından oldukça üstündürler. İkinci plandadırlar çünkü günlük ihtiyaçlar içerisinde yer almamaktadır onların vaat ettikleri. Onlar daha karmaşık kavramların hakimleri ve efendileridir. Onlar bilgiye ve kadere sekil verenlerdir. Kimi zaman cesareti kimi zaman büyüyü temsil ederler. İnsanlar onlara az ihtiyaç duyar ancak hiçbir zaman unutmazlar, çünkü onlara fırtınalarda ve savaşlarda yol gösteren onlara zaferi bağışlayan, onlara bilgeliği ve büyüyü öğreten Ases tanrılarıdır

    Aesir'in en önemli tanrıları; Odin, Thor ve bazende Tyr, Asynjur’un ıdunn,bil nanna,Vanir'de ki önemli tanrılar ise Njord, Frey ve Freya dır. En önemli mitolojik hikâyeler uzak geçmişte bir zamanda , Vanir ve Aesir arasında çok vahşi bir savaşın çıktığından bahseder. İskandinav mitolojisinde Odin ve Thor arasındaki çelişki, bütün tanrılık statülerinin Vanir'de kalmasıyla başladı. mitlerinde en büyük mücadele baş tanrılar Odin ve Thor'un Vanirler'in tanrısal konuma sahip oluşlarına karşı çıkmalarıyla başlar. Aesirler, Vanirler'i çöküşe uğratmak için Gullveig (altın içki) adlı kadını aracı ederler. Ve savaş böylece başlar. Her iki grubun da tamamen güçten düşmesiyle, tanrılar taraf değiştirirler. Vanirler, Njord ve oğlu Frey'i; Aesirler ise Mimir ve Hoenir'i değiş tokuş için gönderirler. Ateşkesi kutlamak üzere toplanan tanrıların tümü bir kaseye tükürerek, aralarındaki ahengin ve barışın alameti olan Kvasir adlı devi yaratırlar. Kvasir bir süre sonra kurban edilir ve yeni tanrıların meydana getirilebilmesi için kanından güçlü bir içki yapılır. Kvasir, tanrıların yeni içeceği olur ve birçok şiire de ilham kaynaklığı yapar.Ases ve Vanes tanrıları her zaman birbirleriyle savaşmışlardır ancak bu savaş en büyük savaşla sona erer, bu savaş bir katliamla değil ancak bir birleşme, bir ittifakla sona erer. Tanrılar birbirleriyle savaşmalarının sadece devlerin ve diğer güç sahibi varlıkların isine yaradığını fark ederler. Barış imzalanmalıdır, bozulması imkansız olan bir barış, birbirleriyle karışmaya karar verirler : Njord, Vanaheim`in rüzgar ve deniz tanrısı oğlu Frey ve kızı Freya ile Ases tanrılarının yanına yerleşir. Ases tanrıları bu değişime Odin’in öz kardeşi Hoenir`le, Odin’le beraber ilk insani yaratan tanrılardan biri, karşılık verirler. Artık iki irkin kani birbirleriyle karışır.İskandinav Mitolojisindeki Temel Kavramlar,Tanrılar ve Tanrıçalar; İskandinavyalılar birçok tanrıya tapıyorlardı. Ayrıca cinler, rüzgar ve ateş devleri gibi tuhaf ve güçlü yaratıklara da inanıyorlardı..
    İlk tanrının adı Buri idi. Ymir’in ve Buri’nin yaratma güçleri vardı. Yalnız kalmamak için kendilerine eşler bu eşlerdende çocuklar yarattılar. Tanrıların ve Devlerin soyu Ginungagap içerisinde üremeye başlamıştı. Bu iki ırkın birleşiminden ise Üç büyük tanrı doğdu. Odin, Vili ve Ve. Bütün tanrılar ve devler Odin’in bu zamana kadar doğmuş en güçlü canlı olduğunu anladılar ve ona saygı gösterdiler. O geleceğin ve geçmişin ve insanların babası idi. Midgard da bir sabah Odin, kardeşleri Hoenir ve Lodur deniz kıyısında dolaşmaya çıktılar. Sahilde yanyana duran iki ağaç ile karşılaşdıklarında bu ağaçları ilk insanlara dönüştürmeyi karar verdiler. Erkeğin ismi Ask, kadınınki ise Embla idi. Lodur onlara fiziksel güzellikleri, Hoenir hareket yeteneğini, Odin ise duyguları verdi. Sonunda Ask ve Embla birleşerek insan ırkını oluşturdular ve önlerindeki yolda ilerlemeye başladılar. Ancak Odin onların kaderini o anda yazmıştı. Bütün İnsan ırkı devlerle yapılacak son savaşta, Ragnarök’ta Odin’in yanında savaşacak ve yok olacaktı...İnsanın yaratıldığı esnada, devler çoğalarak Ymir’in öcünü almak için and içiyor ve kendilerini intikam duyguları ile besliyordu
    Her şey, tüm insanlık ve bizim bildiğimiz manadaki varoluş bir cinayetle başladı.Odin ve kardeşleri Vili ve Ve ilk varlık Ymir’i öldürdüğünde başladı. Bu cinayetin sebeplerini hiçbir saga anlatmaz. Ymir’in vücudu dünyanın topraklarına, vücudundaki su denizlere ve vücudundaki kan kaynayan lavlara dönüştü. Dünya artık oluşmuştu. Bu oluşumu Odin doğduğu günden beri biliyordu. Bu kaçınılmaz olan idi.Sıra devlerde idi . Odin ve kardeşleri tüm devleri öldürmek için yola koyulmuşlardı. Sadece Bergelmir ve ailesi bu katliamdan kurtulabilmişti. Kaçmışlar ve saklanmışlardı. Bundan sonra kendilerini ve çocuklarını intikam hırsı ile büyüttüler. Bir gün gelecek intikamlarını alacaklardı. Bunu Odinde biliyordu...
    Dünya nın yaratılışı artık tamamlanmıştı. Artık onu sabitleyecek ve koruyacak varlıklara ihtiyaç vardı. Bu yüzden Odin cüceleri yarattı. Dört cüce, dünyanın dört yönünü korumak için and içtiler : Austri(doğu), Nordri(kuzey), Vestri(batı), Sudri(güney) ve bu ülkeye (dünyaya) Midgard adını verdiler..

    Toplam dokuz dünya (alem) vardı :

    Muspelheim Ateş ve ısı,
    Niflheim Buhar ve duman ki Ejder Nşdhug’un eviydi burası,
    Helheim Karanlığın ve acıların dünyası,
    Jotunheim Devlerin yaşadığı dağlardan ibaret olan alem,
    Asaheim Asa tanrılarının yaşadığı alem,
    Vanaheim Vane tanrılarının yaşadığı yer,
    Alfaheim Beyaz alfların (elf) yaşadığı alem,
    Svartalfaheim Siyah alfların (Kara elfler)dünyası,
    Mannaheim İnsanların yaşadığı alem (Midgard Mannaheimde bulunur)
    Bu alemlerde yaşayan farklı varlıkların çoğu bir diğer dünyaya gidebilme gücüne sahipti.


    İskandinav Tanrı(ça)ları ve kavramlar;

    Alf ;(beyaz alflar yada elfler Elf; peri halkına verilen addır.Elfler genellikle insanlara benzerler fakat insanlardan biraz daha kısa ve narindirler. Bu narinliğe rağmen hızlı ve güçlüdürler. Melodik bir ses tonuna sahiptirler. Elfler genelde 1200 yıldan fazla yaşarlar. Bu yaşamın sonucunda ya yaşamdaki kötülüklerden sıkıldıkları için ölümü tercih ederler yada bilinmeyen bir diyara göç ederler. Bu nedenle Elflerin ölümsüz oldukları söylenir.
    Elfler insanlara oranla daha güzeldirler. Dağlarda veya denizlerde dolaşmaktan pek hoşlanmazlar. Bunun yerine gökyüzünü görerek yaşamak, bir şeyler yetiştirmek, ormanlarında huzurlu bir hayat sürmek elflerin istediği yaşam tarzıdır.
    Elfler diğer ırklarla ilişki kurmayı pek tercih etmezler. Diğer ırklardan pek arkadaşları olmaz ama diğer ırklardan olan dostlarını kolay kolay unutmazlar.
    Elfler büyü konusunda hünerli, savaşçılık konusunda çeviklikleri dolayısıyla etkileyicidirler. Genellikle ok tercih eden Elf savaşçıları çeviklikleri nedeniyle bu konuda çok iyidirler. İnsanlar onları, ışığın cinleri olarak biliyordu. Alflar görünmezdi, ne kokuları, ne sesleri, ne belirli şekilleri, ne bilinen maceraları, ne de şarkıları vardı. Devler, insanlar ve cücelerın aksine Alflar savaşçı değillerdi. Ancak mutlak bir güçleri vardı. Beyaz Alflar doğanın anlaşılamaz gücünü simgeliyorlardı. Onlar tanrıların istekleri dışında doğmuşlardı...
    Beyaz Alfların diğer yüzü siyah Alflar, dokuz alemlerden Svartalfaheim isimli alemde yaşarlardı. Siyah Alflar Dev Ymir’in ölü cesedinden beslenmişl Bütün bu yaratılan canlıların ve hatta tanrıların arasındaki en mistik erdi bu yüzdende içleri ölüm ve karanlıkla dolmuştu. Tanrılardan ve devlerden korktukları için taşların içlerine saklanmış ve bu taşların kara renklerini almışlardı

    Andhrimnir - Tanrıların aşçısı

    Asgard: İskandinav mitolojisinde Tanrıların yaşadıkları yerin adıdır. Yunan mitolojisindeki Olympus Dağı'dır. Cennetin olduğu yerdir ve sadece gökkuşağı köprüsünden geçilerek ulaşılabilir.Köprünün adı Bifrost olarak bilinir. Buradaki saray ve evlerin çoğu altın ve gümüşten yapılmıştır. En ünlüsü Odin'in sarayı Valhalla' dır. İskandinav mitolojisi, devler ve şeytanların tanrılara karşı açtığı son savaş Ragnarok (tanrıların alaca karanlığı)'da Asgard'ın yerle bir edilidiğini anlatır.

    Aegir: İsminin anlamı genellikle suyla bağdaştırılmıştır. Diğer isimleri HLER ve GYMİR (Kör eden). Aegir deniz kıyısının veya okyanusun tanrısıydı. Kızdığında fırtınalar yaratırdı. Aegir Vanir'lerden bir devdi. Babası MİSTARBİLİNDİ (Sis körü), ve kardeşleri LOGİ (Ateş ve bazılarına göre LOKİ) ve KARİ (Hava)'ydi. Karısı (ve kardeşi) RAN'dı ve Hlesey adasının yakınlarındaki denizde yaşarlardı. Ran ve Aegir'in herbiri birer dalga olan dokuz çocukları vardı.
    Aegir tanrılar için bira mayalardı. Her kış tanrılar Aegir'in evinde bira içerlerdi ve o misafirperverliğiyle ünlüydü. Evinde ışık sağlamak için ateş yakmak yerine yere altın koyarlardı. Bu yüzden altına "Aegir'in ateşi" denir. Aegir'in Fimafeng ve Eldir adında iki hizmetçisi vardı. BALDER'in ölümünden sonra Tanrılar Aegir'in evinde ziyafet için toplandılar. Loki kendini gösterdi ve odadaki herkese küfür etti. Fakat tanrılar oranın kutsal bir yer olmasından dolayı Loki'ye hiçbirşey yapamadılar.

    Balder: Aesirlerden biridir ve isminin anlamı "muzaffer"dir. Aynı zamanda Gözyaşı Tanrısı olarak da çağrılan Balder Odin ve Frigg'in oğluydu ve çok yakışıklı ve adil bir tanrıydı. Odin'in oğullarından Balder burada akıl, sevgi ve bilginin tanrısı olarak karşımıza çıkar. Cennette Glitnir denilen bir yeri korumaktadır. Her türlü anlaşmazlıkta bütün tanrılar onun adaletine güvendiklerinden ona gelirler ve burada Balder'in adaleti sağlaması beklenir.Ve Balder adaleti yerine getirir.

    Bil: Snorri onu tanrıçalardan biri olarak adlandırır. Snorri dünyadan aya giderken ona eşlik eden Bil ve Hjuki adlı iki çocuğun hikayesini anlatır. Babaları Vidfinn'dir. Bil aynı zamanda kaderi dokuyan tanrıçasıdır.

    Bor: Buri'nin oğlu. Karısı buz devi Bolthorn'un kızı olan Bestla'dır. Bor Odin ,Vili ve Ve'nin babasıdır.

    Bragi: Şiir tanrısıdır. Odin ve dev Gunlod'un oğludur.Odin'in baş şairiydi ve çok adildi. İdun'la evliydi ve dilinin üzerine kazınmış rünler vardı.
    Buri: İlk tanrı.İnek Audhumla kendini büyük buz parçalarını yalayarak besledi. gün be gün yaladıkça tanrı buzdan çıktı. Buri Bor'un babasıydı.
    Cüceler; Odin’in onlara Midgard’da verdiği görevi kabul etmiş karanlıkların ve dağların içlerine çekilmişlerdi. Burada madenleri keşfetmişler ve kendilerine buradaki madenlerin en değerlilerinden hazineler yaratmışlardı. Bu hazineleri ne insanlarla, ne tanrılarla nede devlerle paylaşmak istiyorlardı. Oldukça aç gözlü idiler. Ancak bu açgözlü olmaları onlara çalışma ahlakını getirdi. Evrende ki en çalışkan ve üretici ırk haline gelmişlerdi. Dağların altından çıkan maden cevherlerini işlemeyi kendi kendilerine öğrenmişlerdi. Cücelerde kara alflar gibi svartalfaheim de yaşarlardı. Çok nadiren ormanlara yerleşirler ve insanlarla hemen hemen hiç iletişim kurmazlardı. Işıktan nefret ederlerdi. Onlar için ışık tanrıların yarattığı korkunç bir lanetti.

    Dagr;Gündüz tanrısı.

    Delling: Şafak tanrısı olarak kabul edilir ve isminin anlamı "parlayan" dır. Nott'un (Gece) üçüncü kocasıydı. Dag (Gün) adında bir oğulları vardı.

    Devler;Birçok kültürün mitolojisinde yer alır. Örneğin; Yunanistan mitolojisindeki Titanlar, Cyclopslar, İskandinav mitolojisindeki Dağ devleri Ateş devleri Buz devleri vs.Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır. Çoğunlukla tanrılarla arasında düşmanlık vardır
    Eir: Sağlık tanrıçası ve en iyi doktordu. Sanatını Eski İskandinavya'da doktor olan kadınlara öğretti.

    Einherjar; İskandinav mitolojisinde cesur, becerikli askerlerin ruhlarına verilen isimdi.Einherjarlar Einherjar tepesi denilen bir yerden doğar. Loki kahraman savaşçıların ruhlarını Einherjar tepesine bırakır. Einherjar tepesinin özel gücü sayesinde Einherjar olurlar.Einherjar'ın fiziksel özellikleri: Kafası koç biçiminde, vücudu da aynen bir koyunun insanlaşmış hali gibi üzerinde metal bir zırhı vardır.Elinde deniz kabuğu gibi bir boru vardır. Bu boruyu her çaldığında diğer Einherjarlardan yardım ister.
    Fenrir: Loki ve dişi dev Angerboda'nın oğlu. Tanrılar onu zaptedebilmek için Gleipher denilen sihirli bir zincire vururlar. fakat o bu sırada tanrı Tyr'in sağ elini koparır.
    Forseti: Adalet tanrısı. Balder ve NANNA'nın oğlu. İsminin anlamı "yöneten"dir.Evi Glidnir (Parıldama)'dir .
    Frejya (Freya): Güzellik ve aşk tanrıçası. Çok güzel mavi gözlü bir genç kadın olarak tasvir edilmiştir. Frey'in kız kardeşi ve ileri de Odin'in karısı olacak Frejya savaşta ölen kahramanların yarısını Asgard'daki kendi sarayı olan Folkvang'a götürmek için toplar. Bir çok hikayesi devlerin onu kaçırma teşebbüsleriyle doludur. Alman mitolojisindeki tanrıça Frigg'le eşdeğerdir. Ve Cuma günü Friday (Frejya's day ) onun adından gelir.

    Freyr yada frey:Vaneheim’in rüzgar ve deniz tanrısı oğlu. Gullinborsti isimli altın kıllı ve dünyanın en hızlı hayvanı olan yaban domuzuna sahip.
    Frigg: En yüce tanrıça olan Frigg Odin'in esas eşidir ve gök tanrıçasıdır. Yunanlı Hera ve Romalı Juno gibi evlilikleri de yönetir. Çok sessiz ve sakin olarak resmedilmiştir.
    Gejfon: Bakire tanrıça. Aynı anda Aesir ve Vanir'in bir üyesi. Ölen bütün bakireler ona giderler. Aynı zamanda verimlilik tanrıçasıdır. İsminin anlamı "Verici"dir.
    Gullveig: Vanir tanrıçası. Aesir'in onu öldürme çabaları dünyadaki ilk savaşın çıkmasına yol açtı ve bu savaşı Vanir kazandı. Bu iki kabile aralarında tanrıları takas ettiler ve birlikte hükmetmeye devam ettiler. Gullveig (altının gücü) bazen üçlü tanrıça bazen de Heid (cadı) olarak çağrılmıştır.
    Heimdall: Şafak tanrısı ve gökkuşağı köprüsü Bifrost'un nöbetçisidir. Kilometrelerce ilerdeki dünyada rüzgarla dalgalanan çimenlerin sesini duyabilecek bir duyu gücüne sahiptir. Tanrı Heimdall, gökkuşağının başında bekleyerek tanrıların sarayına olduk olmadık herkesin girmesini engellemekle görevliydi. Heimdall'ın kulakları çok gelişmişti. En uzaktaki en küçük sesleri bile duyabilirdi
    Hermod: Tanrıların habercisi. Balderin ölümünden sonra Hel'in diyarına giderek Balder'in geri dönmesi için Hel'i ikna etmeye çalıştı
    Hel: Ölüm tanrıçasıdır Loki'nin çirkin kızı. Alt dünya (cehennem) Niflheim'in sıcaklığına ve karanlığına hükmeder.Vücudunun yarısı mavi yarısı siyahtır .Masası " açlık", bıçağı " açlıktan ölmek" , yatağı " üzüntü" ve hizmetçileri " gecikme" ve " yavaşlık"tır. Bazı eski hıristiyanlara göre evi cehennemdir. Hel, Loki'nin kızı. Fenris'in kızkardeşidir.
    Heımdall; Dünyayı aydınlatan anlamına gelir, Heimdall İskandinav mitolojisinin en büyük zenginliklerinden ve sembollerinden biridir. O insanları düzenleyen ve dünyanın kanunlarını koyandır. Aynı zamanda son savaş yaklaştığında Giallarhorn borusunu çalıp tüm tanrıları son savaş için toplanmaya çağıracak olan tanrıdır. Heimdall bir kuştan daha az süre uyur, her zaman tetiktedir, kulağı çok keskindir Aesir’i düşmanlarına karşı korur ve gözetler. Son savaş Ragnarok`ta Heimdall Loki`yle karşılaşır ve onu yener ancak aynı zamanda rakibinin darbelerine dayanamaz ve savaş meydanında canını verir.
    Hlin;Teselli tanrıçasıdır.
    Hod: Odin'in oğlu. Loki tarafından Balder'i öldürmek için kandırılan kör kış tanrısıdır. İsminin anlamı "savaş"tır.Vali, Odin'in oğullarından biri Hod'u öldürerek Balder'in intikamını aldı.
    Hoenir: Aesir ve Vanir arasındaki savaştan sonra Vanir'e rehine olarak yollandı. İlk insanlara duyguyu veren tanrıdır.
    İdunn: Bragi'nin karısı olan tanrıçadır. Tanrıları sonsuza dek genç tutacak olan elmaların koruyucusudur. Fırtına devi TJASSE onu kaçırır ve Loki onu öldürüp İdun'u geri alana kadar tanrılar yaşlanırlar.Gençlik tanrıçasıdır.İsminin anlamı "gençleştiren kişi"dir.
    Jord (FJORGYN): Toprak tanrıçasıdır.Annesi Nott (Gece) ve babası Annar'dır. Thor ve Frigg'in annesidir.
    Lodur: İlk insanlara konuşma kabiliyetini ve görünümlerini veren tanrıdır.
    Lofn: İhtiraslı aşklarla ilgilenen tanrıçadır.Odin ve Frigg'den evlenmeleri yasak olan çiftlere bile bunu yapabilme izni almıştır.

    Loki: Odin'in erkek kardeşi Loki de önemli olduğu kadar ilginç bir tanrıydı. Başlangıçta ateş tanrısı olan Loki, Edda'da tanrıların bazen dostu, bazen düşmanı olarak anlatılır. Düzenbazlığı ve huysuzluğu yüzünden pek sevilmezse de, kurnazlığı zaman zaman işe yarardı. Canı istediği zaman biçim değiştirerek insan ya da hayvan kılığına girebilirdi. Cinsiyetini değiştirdiği de olurdu. Loki'nin canavar ruhlu üç çocuğu vardı: Ölüm tanrıçası Hel, Tyr'in sağ elini ısırıp kopardıktan sonra tanrıların zincire vurduğu korkunç kurt Fenrir ve denizin derinliklerinde yaşayan, kuyruğuy-la fırtınalar çıkaran yılan Jörmungand. Savas sirasinda Buz Devlerine ihanet ederek Aesir Tanrilarina onemli bilgiler vermistir. Bu hareketi Odin'in onu kan kardesi olarak kabul etmesini saglamistir..En onemli tuzaklarindan biri kor tanri Hodr'i kandirarak,Odinin oglu Balder'in oldurulmesini saglamak olmustur. Bu hareketinden sonra Odinin kan kardeslik bagindan cikarilmis,dunyanin derinliklerindeki bir magraya hapsedilmistir.Ayrica sekil degistirme yetenegine sahiptir.

    Loki'nin yaptığı en büyük kötülük, Odin'in oğlu, çok sevilen genç gün ışığı tanrısı Balder' in ölümüne neden olmasıydı. Annesi Frigg, tüm yaratıklardan ona zarar vermemeleri için söz almış, ama ökseotunu gözden kaçırmıştı. Loki sonradan ökseotundan bir ok yaptı ve bu Balder'in ölümüne neden oldu. Tüm canlılar Balder için yas tuttu ve öfkeli tanrılar Loki'yi sonsuza kadar bir kayaya zincire vurarak cezalandırdılar.(bir başka anlatıda ölen oğlunun bağırsaklarıyla bağlanmıştır.) Tepesindeki sarkitlara dolanmis dev yılanin ağzından akan zehir gözlerine damlamakta ama eşi Sigyn elindeki tahta kapla Loki'yi korumaya çalişmaktadır. Ancak kap dolduğu zaman, bosaltmak icin uzaklaştığinda Loki zehirden etkilenmekte ve bu da Iskandinav inançlarına göre depremlere sebep olmaktadir. Bu ceza Iskandinav mitolojisinde mahşer günü olarak adlandirılan Ragnarok'a kadar devam edecektir.Ragnarok geldiğinde Loki, Odin'in oglu Heimdall ile dovüşecek, bu dövüşün galibi olmayacak ve her ikisi de savaşta ölecektir.
    Mimir: Bilge bir kişi ve Bolthor'un oğlu.Bazı efsanelerde bir tanrı ve bazılarında bir dev.Vanir'e rehine olarak yollanmıştır.Vanir bunu görünce çıldırır ve onun kafasını keserler.Odin onun kafasını saklar ve bilgeliğe ihtiyaç duyduğunda danışabilmek için Mimir'in kuyusunun yakınlarına koyar.
    Modi: Thor'un oğlu.Ragnarok'ta sağ kalacaklardan biri. İsminin anlamı "cesaret"tir.
    Nanna: Ay tanrıçası.Balder'in karısı ve Forseti'nin annesi.Balder'in ölümünden sonra kalbi durarak öldü ve Balder'le birlikte yakıldı.
    Niflheim: İskandinav mitinde yeraltı,soğuk ve ölümün yeri olarak geçer.Dokuz dünyadaki ölüm takipçisi Hel tarafından yönetilir.
    Njord: Deniz ve rüzgarın tanrısı.Frey ve Freya'nın babası.Vanirlerdendir ve evi Noatun'dur.Karısı dev Skadi'dir.Babası Thjatsi'nin ölümü üzerine tanrılar Skadi'ye kocasını seçme hakkını tanıdılar.Skadi sadece ayaklara bakarak seçeceği kocasının Balder olmasını istiyordu ama kazara Njord'u seçti.Njord ve Skadi nerede yaşayacakları konusunda anlaşmazlığa düştüler ve ayrıldılar.

    Niord;Toprağın, gemiciliğin ve balıklığın tanrısıdır. Aslen bir Vanes tanrısıdır, ancak Aesir ve Vanes tanrıları arasında yapılan barışta Aesir tanrılarına katılmıştır. Buna karşılık 2 Aesir tanrısı Hoenir ve Mimir`de Vanes tanrılarına katılmışlardır. (bu şekilde iki ırkın kanları karışmış olur ve barış sonsuz olacaktır.

    Nornlar;Yazgı ya da kader tanrıları. (Eski Norse: norn, çoğul: nornir), Norse mitolojisindeki üç dísirdir: Urd (geçmiş), Verdandi (şimdiki) ve Skuld (gelecek). Skuld aynı zamanda bir Valkyrienin ismidir. Grek mitolojisindeki Mireleri andırmaktadır
    Nornlar'a şu nitelikler verilir:

    Bilgeliğin temsilcileridirler.
    Büyüsün diye her gün “kaynak ağacı”nı sularlar.
    İnsanların gereksinimlerini sağlar ve onların mukadderatlarını düzenlerler.
    İçlerinden birinin adı aynı zamanda “mukadderat”tır.
    Göksel ip eğiricileridirler.
    Varlıkların “atkı”larını (dokumacılıktaki bir terim) ezellerinden ebedlerine kadar dokumaktadırlar.
    İlahi adaleti sağlarlar.
    Kudretleri öyle yücedir ki, ilahlar bile onların yargılarından kaçınamaz.
    Odin: Woden ya da Wotan ;Odin donmuş dev BOR ve Besstla'nın oğluydu .Adı "tahrik", "hiddet" ve "şiir" anlamına gelen ondan gelmektedir Güneş ve Kelt haçı ile sembolize edilir. Odin: (Alfadir ,Allfather (Herkesin Babası)) Tanrıların babası; Asgard'daki salonu Valaskjalf'da (Katledilmişlerin Korunağı) tahtı Hlidskjalf bulunur. Bu tahttan dokuz diyarda olan tüm olayları gözler. Ayrıca yeryüzüne ve gökyüzüne hakimdir, gerektiğinde kartala dönüşebilir. Simgeleri, hiç hedefini ıskalamayan mızrağı Gungnir, her dokuzuncu gecede yeni sekiz yüzüğü ortaya çıkran yüzüğü Draupnir ve sekiz ayaklı atı Sleipnir'dir.Thor`un çekicinden sonra en güçlü silah olan Mızrak Gungnirin Elindeki mızrak ise yine 9 ya da 7 gün asılı kaldığı kuzey mitolojisin gerçekleştiği yerin yaşam ağacında runeleri (run alfabesini odin yapmıştır. On beş harften oluşan ilkel İskandinav alfabesi. Bu alfabenin sihirli olduğuna inanılır).öğrenmesi sonuçu kurtulduğunda kopardığı bir daldan yapılmıştır.
    Atların efendisi sekiz bacaklı Sleipnir`in sahibidir. Tanrıların babası Odin aynı zamanda da insanların da babasıdır, insan ırkını iki kardeşi ile Odin yaratmış ve onların kaderini çizmiştir. Üç tane karısı vardır ; Iord eski toprakların tanrıçası, Frigg işlenmiş modern toprakların tanrıçası (Frigg Odin`in en sevdiği karısıdır) ve Rind el değmemiş vahşi toprakların tanrıçası. Odin’in kendine özgü yardımcıları vardır. Öncelikle Hugin( düşünceli) ve Munin, (akıllı) bu iki basit kuzgun Odin’in dünya üzerindeki gözleridir. Dünya üstünde uçarlar ve Odin`in kulağına gördüklerini fısıldarlar, bu yüzden Odin herşeyi gören olarak adlandırılmıştır. Bir diğer yardımcısı da her zaman yanı başında bulunun kurtlar Geri ve Freki`dir. Geri ve Freki Odin`in ayaklarının altından ayrılmazlar, Odin Valhalla’da savaşçıların masasındaki şölenlerde sadece şarap içer ve kendine düşen etleri sadık kurtlarıyla paylaşır. Odin'in oturduğu tahtın adı Hlidskjalftır.
    Odin bir çok mitolojide isim değiştirmiş bir halde karşımıza çıkar. Germen mitlerinde ve Nibelungen destanında Wotan olarak adlandırılmıştır. Hristiyanlık öncesi İskandinavya'sında Odin genelde insan kurban edilmesiyle anılır. Odin sık sık gezintilere çıkar. Bu gezilerinde adını değiştirir. Genellikle yeşil bir pelerin giyer, bir şapka ve maske takar. Odin şekil değiştirip kuş,balık, solucan gibi çeşitli hayvan kılıklarına bürünebilirdi. Bu gezilerinden en ünlü olanları Grimnisnal ve Vafprudnismal' dır. İngilizcedeki Wednesday(Çarşamba) " Odin'in günü"nden yani " Wodan's day" den gelir.

    İskandinavya Mitolojisi'nde tüm tanrıların en kudretlisi, zaferin ve bilgeliğin tanrısı Odin, tek gözü kör bir ihtiyar olarak tasvir edilir.Geçmişte olanları ve gelecekte olanları bildiği söylenir.Tüm insanların kaderi ona bağlıdır,yaşayan en bilge canlıdır...Fakat Odin'in tek gözlü olmasının ve bilgeliğinin ayrı bir öyküsü vardır :

    Bir gün Odin'in diğer iki kardeşi Ve ve Vili kayboldu. Odin her yerde onları aradı, tüm Asgard diyarını baştanbaşa dolaştı. Fakat hiçbir ize rastlamadı. Bu yüzden çok sinirlendi ve atı sekiz bacaklı Sleipner'a bindiği gibi arkadaşı Mimer'e doğru yola çıktı.Mimer buz devi Bolthor'un oğluydu ve zamanında Vaenir tanrılarına rehine olarak yollanmıştı.Fakat Vanir onu sevmemiş ve kafasını kesmişti.Odin zamanında yetişerek Mimer'in kafasını kurtarıp ve yeri geldiğinde bilgeliğine danışmak için onu Mimer'in kuyusu adı verilen çeşmenin yakınlarına koymuştu.Mimer'in kuyusu dünyadaki tüm bilgeliğin kaynağıydı.Mimer'in bilgeliği de bu kuyunun suyundan gelirdi.
    Sonunda Odin geldiğinde Mimer'in kafasını selamladı ve dedi ki : '' Hey Mimer,kuyunun suyundan biraz içmem lazım ki kardeşlerimin nerde olduğunu öğreneyim! '' Mimer reddetti : ''Her isteyene bilgeliğin kaynağından su içirirsek ne olacağını zannediyorsun Odin? Böylece herkes olacakları önceden bilir ve bunu istediğini sanmıyorum. ''

    Odin yıkıldı,ne yapacağını bilemedi.Kendi kendine bu kuyudan bir damla su içmek için her şeyi yapabileceğini, hatta tek gözünü feda edebileceğini mırıldandı. Mimer birden bağırdı : '' Anlaştık! '' Odin'in yüzü sarardı,sadece kendi kendine mırıldanmıştı ama yine de anlaşmaya sadık kalarak tek gözünü çıkarıp kuyunun içine attı.
    Ve o zamandan beri Odin'in gözü kuyunun dibinden, dışarı, dünyaya bakar.Böylece Odin hem geçmişi hem de geleceği görür.
    Ragnarok: Dünyanın yok oluşudur. Tanrılar ve devler arasında çıkan bu büyük savaşta herkes birbirini acımasızca katleder. İzlanda Eddalarına göre ,devler hain tanrı Loki tarafından yönetilecek ve tanrıların evine yani Asgard'a saldıracaklardır. Devlerin gelişlerini Heimdall borazanıyla bir şarkı çalarak herkese haber vericektir. Bu yokoluştan sonra yeni bir dünya oluşacak ve hayat yeniden başlayacaktır.
    Ran: Aegir'in karısı.Denizlerin fırtına tanrıçasıydı.Boğulan insanları ağıyla denizden toplardı.
    Saga: Odin'le evi Sokkvabekk'te içki içen tanrıçadır.Tarih tanrıçasıydı.İsminin anlamı "gaipten haber veren"dir.
    Sif: Ekin ve verimlilik tanrıçası,Thor'un karısıdır.Bir kez Thor onun saçını çaldı ve yerine yenisini koymak zorunda kaldı.Dwarflara giderek altından bir saç yaptırdı. Sol;Güneş tanrıçası.
    Sjofn (VJOFN): Erkek ve kadının aşkı düşünmesini sağlayan tanrıça.Evli çiftler arasındaki kavgaları durdurmak onun göreviydi.
    Skadi;, Iskandinav mitolojisinde Kış tanrıcasidir.Njord'un karisidir.Thjazi'de babası olur. Skadi'nin Babasi Tanrılar tarafindan katledildikten sonra öcünü alamak icin Asgard'a gider.Asgard Tanrıların bulundugu yerdir.
    Tanrilar Skadi'ye bir oneride bulunur derler ki;Ayaklarımıza bak ve sec birimizi yanına koca olarak.
    Skadi istedigi Tanrıyı secme ozgurlugune sahiptir ama sadece ayaklarına bakarak.İclerinden en guzelini secti bunun Baldr oldugunu dusunuyordu.Ayaklar ise en yaslı tanrılardan biri olan Njord'a aitti.
    Bu antlasmadan geri donus olmadigi icin Skadi Njord'u kabul ederek Babasi sag iken kaldıgı yere Thrymheim gitmek istedi.Njord ise denizin icinde olan sarayina Noatun'a gitmek ister.Birlikte bir karara vardılar dokuz gece Thrymheim bundan sonraki dokuz gecede ise Noatun'da kalmalarına dair.Njord Noatun'a dondukden sonra bir daha Thrymheim gitmemeye karar verdi.Skadi Noatunda yankılan sesler yuzunden uyuyamadagından sikayet ederek Thrymheim geri dondu ve hayatına bir sure orada devam etti.
    Loki Baldr oldurdukten sonra Tanrilar tarafından bir magarada tutulur.Skadi Loki'nini kafasina bir zehir koyar.Zehir o kadar gucluymus ki Loki'nin acı cıglıklari yeri sarsarmıs.Bu arada Skadi'nin babasinin katili Loki olarak bilinir.

    Snotra: Bilge ve nazik tanrıça olarak bilgelik ve bilgi tanrıçasıydı.

    Syn: Davalarda sanıkları koruyan tanrıçadır.Frigg'in yardımcılarından biriydi ve Frigg'in sarayının kapısını korurdu







    Thor: Thor'un simgesi şimşektir. O kutsal savaş tanrısıdır. Thor Odin'in oğlu ve Odin'den sonra gelen en önemli tanrıdır. Odin'in sayısı belirsiz oğullarından en güçlüsü kızıl sakallı Thor'du. Kendisine güç veren sihirli bir kemer takar, ellerine demir eldivenler giyer, çekicini vurmasıyla şimşekler yağdırır, arabasının tekerlekleri döndükçe, gök gürültüsü oluşurdu. Kötü devlere karşı savaşan tanrıların ve insanların önderiydi. Devler ülkesinde birçok savaş ve serüven yaşayan Thor'un karısı altın saçlı, hasat ve aile tanrıçası Şifti İki sihirli nesneye sahiptir. bu nesnelerden biri Mjöllnir'dir. Mjöllnir, adının anlamı "parçalayıcı" olan kocaman bir çekiçtir. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır.
    Bu iki cüce ayrıca bu çekice birçok farklı özellik vermiştir. Çekiç, Thor'un onu kolayca saklayabilmesi için küçülebilir. Ayrıca bir bumerang gibi, bir düşmana atılınca düşmana tüm gücüyle çarpar ve sahibinin ellerine geri döner. Thor kılık değiştireceği zaman çekici ile kendi yörüngesinde hızlıca döner. Fırtınaları çekici ile kontrol eder, yağmurları onunla yağdırır. Çekici ile evlilikleri ve nesneleri de kutsayabilir. Ayrıca Thor'un iki tane keçisi vardır. Bu keçilerden birinin adı Tanngniost (Diş Çatırdatan) diğerinin adı da Tanngrisnir (Diş Gıcırdatan)dır. Bu keçilerin çektiği arabası yerde de gökte de gidebilir
    Onun güçlü olmasını sağlayan bir diğer sihirli nesne de altın bir kemerdir. Bu kemeri takar takmaz gücü ikiye, hatta üçe katlanır İnsanlara karşı iyidir. Hemen hemen bütün hikayelerinde devlere karşı savaşır. Genelde çok kabadır.Çok büyük miktarlarda içki içer. Kızıl sakallı ,orta yaşlı ve zekasından çok kaba kuvvetine güvenen bir tanrıdır.. Thor aynı zamanda Atl veya Donar olarak da bilinir. Şimşek tanrısının günü İngilizcede Thursday, Almanca da Donnersdag'dır .,
    Thrud: Thor'un kızı.Dwarf Alvis onunla evlenmek istedi ama Thor onu kandırarak güneş yükselirken toprak üstüne çıkmasını sağladı ve onu taşa dönüştürdü. Troller:korkunç gözüken bir mitik, insanımsı yaratıktır.İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir.

    Tyr: Savaş tanrısıdır.Sadece o kurt Fenrir'in ağzına elini sokacak kadar cesurdu.Bu olayın sonunda kurt sağ elini ısırarak koparır.Salı günü(Tuesday)onun günüdür.Tyr aynı zamanda Anglo Saksonlar tarafından Tiw,Tiu olarak da adlandırıldı.

    Ull: Av ve okçuluk tanrısıdır.Silahı Porsuk ağacı'ndan yapılmış bir uzun oktu ve Ydal'da yaşardı.Düellolarda yardım için çağrılırdı.Thor ve Sif'in oğluydu.Sıklıkla tapılan bir tanrıydı.Hatta bir ara en yüksek tanrılardan biri kabul edilmiştir.
    Vili; Bor veBestla'nın oğlu,Ve ve Odin'in kardeşidir.Kardeşleriyle beraber dev Ymir'i öldürerek leşinden uzayı yarattı.İnsanlara düşünce ve hareketi verdi.İsminin anlamı "istek"tir.

    Vali: Vidar'ın kardeşi(bazı kaynaklara göre Odin'in oğullarının en genci).Dev Rind'in oğludur ve Aesir kendi kanından birini öldüremeyeceği için ve Balder'in intikamını almak için özellikle doğurulmuştur.Bir gecelikken Hod'u öldürdü.Ragnarok'ta sağ kalacak 7 Aesir'den biridir.

    VALHALLA; Asgard’ın 12 krallığından biridir ve Ragnarok savaşına kadar tanrılara ev sahipliği yapmıştır. Bundan sonra tanrılar, Odin’le birlikte devlere karşı savaş yapabilmek için yola çıkmışlardır. Kahramanlar zorlu bir mücadelenin ardından öldüklerinde Valhalla’ya getirilirler. Savaş meydanlarında ölenleri taşıma işi Valkyry’lere düşer. Bu savaşçı kadınlar Odin’in hizmetkarlarıdır, ancak asıl görevleri savaşlara gözetmenlik yapmak ve kimin ölüp kimin yaşayacağına karar vermektir.
    Valhalla’da yapılan ziyafet sofralarının en başında her iki omzundaki kuzgunuyla Odin oturur. Kuzgunlardan biri Huginn (düşünce) ve diğeri Muninn’dir (hafıza). İkisi de dünyadan Odin'e mesaj getirirlerdi.
    Valkürler:Valkürler, Odin'in yardımcıları olan ve ata binen miğfer ve mızrakla silahlanmış genç ve güzel bakirelerdir. Gökten kanatlı atlarıyla savaş alanına inip Einherjar denilen savaştaki cesur kahramanları Valhalla'ya götürürler. Buraya götürmelerinin nedeni Ragnarök'de yani dünyanın sonunda olacak savaşta Odin'in yanında savaşacak güçlü savaşçılar toplamaktır.Modern sanatta Valkürler bazen muazzam güzellikte, zırh kuşanmış, kasklı, mızraklı, kanatlı atlara binmiş dişilerdir ama aslında Valkür atları, kurtlarla kırmadır. Yani bilinenin tersine Valkürler kanatlı atlar sürmezler. Onların evcil hayvanları cesetlere ve ölü savaşçılara dadanan sürülerden oluşan kurtlardır. Gullveig: Vanir tanrıçası. Aesir'in onu öldürme çabaları dünyadaki ilk savaşın çıkmasına yol açtı ve bu savaşı Vanir kazandı. Bu iki kabile aralarında tanrıları takas ettiler ve birlikte hükmetmeye devam ettiler. Gullveig (altının gücü) bazen üçlü tanrıça bazen de Heid (cadı) olarak çağrılmıştır.

    Ve: Bor veBestla'nın oğlu, Vili ve Odin'in kardeşidir.Kardeşleriyle beraber dev Ymir'i öldürerek leşinden dünyayı yarattı.İsminin anlamı "kutsaldır".

    Vidar: Odin ve Grid'in (bir dev) oğludur.Vali adında bir ikiz kardeşi vardı.Vidi'de yaşardı.Tanrıların en güçlülerindendi ve intikam tanrısı olarak kabul edilebilir.Ragnarok'ta kurt Fenrir'i öldürerek babasının intikamını alacaktır.Son savaşta sağ kalacak Aesir'den biridir. Vidar hakkında
    Vidar, İskandinav Mitolojisinde baş tanrı olan Odin ile bir dev olan Grid'in oğludur. Güçlü, sessiz ve yalnız bir tanrıdır. Ormanında yalnız yaşamaktır (ta ki ragnorak'a kadar) Bu yüzden kendisine yalnızlık ve sessizlik tanrısıda denir. Çok güçlü olan Vidar Ragnorak'tan sonra sağ kalan az tanrılardan biri olmuştur. İntikam tanrısı olarak da geçen Vidar; Ragnorakta, kurt Fenrir'in Odin'i kanlı bir şekilde öldürüp bedenini yutmasından sonra Vidar geldi ve Fenrir'in alt çenesini ayağıyla parçaladı ve iki eliyle üst çenesi boğazı yırtılana
    kadar çekti ve Fenrir'i öldürüp babasının intikamını aldı...

    Vili: Bor veBestla'nın oğlu,Ve ve Odin'in kardeşidir.Kardeşleriyle beraber dev Ymir'i öldürerek leşinden uzayı yarattı.İnsanlara düşünce ve hareketi verdi.İsminin anlamı "istek"tir.

    Vor yada vor: İsminin anlamı "yemin" olan tanrıçadır.Ondan hiçbirşey saklanamaz çünkü çok bilgedir.Bazı kaynaklara göre evliliğin ve anlaşmaların da tanrıçasıdır. Evlilik sözlerini tutmayanları cezalandıran. Ondan hiçbirşey saklanamaz çünkü çok bilgedir.

    YGGDRASIL; (kader ağacı) Snorri diğer versiyonlarda kader ağacı Yggdrasil’in nasıl dünyanın merkezinden filizlenip büyüdüğünü anlatır. Ağacın altındaki dişi olarak tarif edilen kader kuyusunda insan yaşamının yönü tayin edilir. Bir diğer versiyonda, tanrılar meclisi ağacın etrafında toplanır. Ağaç iki kökten destek almaktadır; köklerden biri yeraltı dünyasına uzanır (Hel), diğeri buz devlerinin dünyasına ve sonuncusu insan varlıklarının dünyasına Tüm dünyanın refahı Yggdrasil adlı bu ilkel ağaçla ilişkilidir. Yggdrasil, kutsal ağaç, İskandinav mitolojisinin ana çizgisi hatta bu mitolojide hayatı ve yaşamı temsil eden yegane semboldür. Yaprakları ve dalları görünmez bir biçimde tüm gökyüzünü ve evreni sarar, kökleri de dünyanın her yerine ve en derinlere sıkı sıkıya tutunmuştur. En büyük kok tanrıların konakladığı Asaheim alemindedir. Kutsal ağaç Yggdrasil Hvergelmir, Mimir ve Urdar adlı üç kaynaktan beslenir, bu kaynaklar ağacın hayatta kalmasını sağlarlar ve de onların varlığı sadece ağaçla mantık bulur. Urdar`in etrafında üç kadın oturur. Urd yani geçmiş, Vervandi : şimdiki zaman ve son olarak Skuld yani gelecek. Bu üç kadın zamanın gerçek hakimleri ve her şeyi bilen her şeyden haberdar olanlardır. Burada İskandinav mitolojisinin panteist kısmı on plana cikar, bu uc kadın tanrı değillerdir sadece doğa tarafından yaratılmış üç nesnedir, ancak tanrıların tanrısı bilge Odinden daha bilgedirler! Onlar kaderleri bilenlerdir, tanrıların kaderlerini bile! Kader ve zaman kavramları İskandinavların (namı diğer Vikinglerin) en önem verdikleri iki kavramdır. İskandinav halkı (prehistorik çağlardan Viking dönemine kadar ) kaderci bir halktır, yani kadere inanırlar olum zamanları daha önceden yazılmıştır ve bundan kaçmak imkansızdır, ancak buna rağmen kaderlerini yenmek için ölümüne savaşırlar, bir şeye karsı savaşmak ve kazanmak İskandinav mitolojisinin en önemli olgularındandır. Kutsal ağaç Yggdrasil bile her gün hayatta kalmak ve evrenin düzenini korumak için savaş vermektedir.

    Mitolojik efsaneler;İskandinav mitolojisini oluşturan çeşitli öyküler vardır; Bir mitolojik efsane de Balder ve Loki anlatılır. Odin'in oğullarından Balder burada akıl, sevgi ve bilginin tanrısı olarak karşımıza çıkar. Cennette Glitnir denilen bir yeri korumaktadır. Her türlü anlaşmazlıkta bütün tanrılar onun adaletine güvendiklerinden ona gelirler ve burada Balder'in adaleti sağlaması beklenir.Ve Balder adaleti yerine getirir. Loki Aesir tarafından evlat edinilmiş bir devdir. Loki ve Odin aralarında bir dostluk antlaşması yapmışlardı.Bir gece Balder kendi ölümü hakkında çok rahatsız edici bir rüya görür.Annesi Frigg, su, ateş,doğadaki bütün elementlere ,kuşlara ,canavarlara ,toprak ve taşlara, Balder'a zarar vermemeleri için yemin ettirir.Böylece Balder Ölümsüz olur. Bundan sonra Aesir Balder'ı ortalarına alıp onunla eğlenmeye başlar. Ona küçük ok, taş vs. şeyler atarlar. Bu yeminden dolayı Balder sadakatsizliklle karşı karşıya kalmıştır. Loki bu dramayı görünce merak eder ve kadın kılığında Frigg'in yanına giderek ona neler olduğunu sorar. Frigg de ona yeminden bahseder ve yeminin içine katılmayan tek şeyin ökse otu olduğunu da sözlerine ekler. Bunu duyan Loki hemen Aesir'e sunulmak üzere ökse otu getirir. Bunu kör tanrı Hoder'e kendi isteği ile verecek ve böylelikle Balder'a acı çektirme oyununa o da katılabilecektir. Balder'a ökse otundan yapılmış ok atılır ve Balder ölür. Aesir bu olayın suçlusundan intikam almak ister ama bulundukları yerin kutsallığından dolayı bunu yapamazlar. Balder Hel'e gidecektir,yani tüm ölülerin gittiği yere çünkü o bir savaşçı değil ve bir savaşta ölmemiştir dolayısıyla da kahramanların yeri olan Valhalla'ya gidemez. Balder Hel'den ancak Odin onun çıkmasına izin verdiğinde ve aynı zamanda yaşayan ve ölü olan her canlının onun için göz yaşı döktüğü zaman çıkabilecektir. Aksi takdirde sonsuza dek orada kalmaya mahkum olacaktır. Bu kehanet üzerine Aesir bütün dünyaya elçiler yollar.Doğaya, insanlığa, tanrılara ve onlara Balder için göz yaşı dökmelerini emreder. Bunu tüm yaşayanlar kabul eder. Tabii ki Devlerin kraliçesi Thork (kılık değiştirmiş Loki) hariç. Ve ağlamamak için de kesin kararlıdır. Aesir Thork'un Loki olduğunu farkettiğinde ,onun bu şeytanca oyunlarına son vermesi için zincire vurur.Kehanete göre Loki bir gün bir şekilde zincirlerini kıracak ve bu bütün şeytanların canavarların ve devlerin tanrılara karşı olan büyük savaş Ragnarok'ta kaybedeceğinin işareti olacaktır.Ragnarok'ta Odin kurt Fenrir tarafından yenilir. Daha sonra da Fenrir Odin'in oğluVidar tarafından öldürülür. Bu olaydan sonra tanrılar arasındaki korkunç savaşlar başlar. Tanrı Heimdall ve Loki karşı karşıya gelip birbirlerini öldürene kadar savaşırlar. Ve daha sonra Dünya bir ateşle yok edilir. Evren denizin dibine batmaya başlar. Bu son tekrar doğuşla kendini devam etirir. Dünya denizden tekrar yükselir, yeşillenir, bitkilerle dolup taşar. Aesir'in ölü oğulları Asgard'a geri döner ve atalarının yolunu izlerler. Mitolojinin önemli bir bölümü Balder ve Loki adlı tanrılara ilişkindir. Odin’in oğlu Balder, zekanın, dindarlığın ve bilginin kaynağı olarak karşımıza çıkar. Balder’in Glitnir adı verilen cennette bir sarayı vardır. Tanrılar ve insanlar yasal konuları danışmak, onun fikrini almak ve sonsuz adaletinden istifade etmek için Balder’in kapısını çalarlardı sık sık. Loki, Aesirler tarafından evlat edilen bir devdi. O ve Odin bir dostluk andı etmişlerdi.
    Bir gece Balder oldukça rahatsız edici bir düş görür. Düşe göre yaşamı büyük bir tehdit altındadır. Bu durumu hemen Aesirler'e haber vermesi üzerine, annesi Frigg ateş ve sudan, tüm metallerden, kuş ve vahşi hayvanlardan, toprak ve taştan oğluna zarar vermemeleri için söz alır. Daha sonra Balder’i aralarına alan Aesirler ona ok ve taş atarak eğlenmeye başlarlar. Çünkü verilen söz onu tüm zararlara karşı korumaktadır. Loki bu durumu sezer ve durumu sorgulamaya başlar. Kardeşinin neden acı çekmediğini araştırdığında annesi ona doğanın yeminini anlatır. Ayrıca doğada yalnızca ökseotunun bu sözü vermediğini de ekler. Loki ökseotunu bulup hemen Aesirler’in arasına getirir ve onu Balder’in kardeşi, kör tanrı Hoder’e, kötü oyununa ortak olması için sunar. Hoder ökseotuyla Balder’e saldırınca, Balder oracıkta ölür. Aesirler intikam almak isterler ancak sarayın kutsiyeti nedeniyle bunu yapamazlar. Çünkü Balder bir savaşçı değildir, bir savaşta ölmemiştir, bu yüzden ölü kahramanların toplandığı devasa salona, Valhalla’ya gidemeyecektir. Balder, ölülerin koruyucusu Hel’in eline düşer. Odin, Balder’in serbest kalmasını talep ettiğinde Hel, dünyada ölü veya canlı her şey Balder için ağlarsa onun Aesirler’e dönebileceğini söyler, aksi takdirde daima Hel ile kalacaktır. Aesirler mesajı doğanın, insanların, tanrıların ve hayvanların Balder’e ağlaması için dünyaya yayarlar. Tümü buna olumlu cevap verirler; Balder’in Hel’in krallığında kalmasını isteyen dev kadın, Thokk hariç (aslında kılık değiştiren Loki’den başkası değildir).
    BÜYÜK SAVAŞ: RAGNARÖK

    Aesirler sonunda Loki’yi yakalamayı başarırlar ve şeytani numaralarını yapmasını engellemek için her yanını zincirlerler. Loki kılık değiştiremez ama bir gün zincirlerini kırar. Bu tüm kötülüklerin, canavarların ve devlerin tanrılara saldıracağının alametidir aslında. Tanrıların şafağında büyük Ragnarok savaşı başlamıştır. Odin, daha sonra oğlu Vidar tarafından öldürülecek olan kurt Fenrir tarafından yenir. Korkunç mücadelelerin tanrılar ve kötü kuvvetlerin arasında yarattığı öfke tanrı Heimdall ve Loki’nin yüzyüze gelmeleri ve birbirlerini öldürmeleriyle son bulur. Dünya ateşle yok edilir ve bütün kainat sulara gömülür. Bu son yıkımı bir yeniden doğuş, dünyanın denizden yeniden yükselmesi, yeşille çepeçevre sarılması ve bitkilerin ortaya çıkması izler. Ölen Aesirler’in oğulları Asgard’a, hükümdarlıklarına geri dönerler. Tıpkı babalarının yaptığı gibi. Bundan sonra tanrılar, Odin’le birlikte devlere karşı savaş yapabilmek için yola çıkmışlardır.
    Tyr'in kolunun koparılması :

    Tanrılar, dünya'nın yok olmasından Fenrir'in sorumlu olacağını öğrenirler. Bundan korkarlar ve böylece Fenrir'i kafese kapatırlar. Urd Skuld ve Verdandi(zaman tanrıçaları) tekrar Odin'i uyarırlar ve günün birinde Fenrir'in onu öldüreceğini söylerler. Odin tüm tanrıları toplar ve bir toplantı yapar. Tanrılar Asgaard'ın kutsallığını bozmamak için Fenrir'in kanını akıtmayı göze alamazlar ve onu bir iple bağlamaya karar verirler. Demir halkalardan bir zincir yapıp adına "Laeding" koyarak bu zinciri, Fenrir'in kırıp kıramayacağını sorarak Fenrir'i kandırırlar. Fenrir ise gücünü göstermek için zincirin takılmasına izin verir. Her yerinen bağlanan Fenrir büyük bir çabukluk ve güçlü zincirleri kırar. Odin ve Tanrılar Dromi adında bir zincir yaptırırlar ve Fenrir'e bunuda kırmayı başarırsa gücünün her yerde duyulacağını söylerler. Fenrir kabul eder ve zincirlere vurulur ama yeniden büyük bir çabuklukla tüm zincirleri kırar. Buun üzerine Odin Dwarflardan(cüce) yardım ister ve onlara bir kurdu tutabilecek kadar güçlü ve büyülü bir zincir yapmalarını ister ve bunun karşılığında para vaadeder. Freyr'in habercisi Skirnir tarafından mesaj, yeraltı cücelerinin ülkesi Svartalfheim'e ulaştırılır.
    Cüceler, 6 şeyi kullanarak (kedinin yürürken çıkardığı ses, bir kadın sakalı, bir dağın temeli, ayının gücü, bir balığın nefesi ve bir kuşun tükürüğü) Gleipnir adında,
    ipek kadar pürüzsüz bir kurdela yaparlar. Tanrılar Gleipnir'i görünce şaşırırlar ve Fenris'i durdurabileceğine pek inanmazlar fakat yine de denemeye karar verirler.
    Fenris'i çağırır ve onunla birlikte "Amsvartnir gölü"nün tam ortasında bulunan Lyngvi adındaki adaya gderler ve ona Gleipnir'i(kurdela şeklindeki büyülü ip) gösterirler. Fenris, kurdelanın büyülü olduğundan şüphelenir ve onu denemeyi kabul etmez. Tanrılar, eğer bunu da kırmayı başarırsa onu serbest bırakacaklarını söylerler. Fenris önce kabul etmez ama korkaklıkla da suçlanmak istemez.
    En sonuda, iyi niyetlerinin bir işareti olarak, aralarından birinin elini dişlerinin arasına koyması şartıyla bağlanmayı kabul eder. Hiçbiri bunu yapmaya yanaşmaz ama en sonunda ben sokarım diyen" Tyr kabul eder ve elini Fenris'in ağzına koyar. "Gleipnir" tarafından zincire vurulan fenris, bu bağı koparamaz. Tanrılar bu sonuçtan son derece memnun olurlar ama Tyr elini kaybeder hatta kolunu...
    Malinovski’nin deyimiyle mitsel anlatılar şimdiki yaşamı ,insanlığın yazgısını ve etkinliklerini belirleyen bir gerçekliktir.Tarihsel süreç bir birikim ve sıçramalar sürecidir. Mitoloji de insanlık tarihinin önemli bir parçasını oluşturur.İnsanın insanlaşma sürecinin de önemli bir parçasıdır.Evrim halkasının en karmaşık ürünü olan insanı anlamak mitolojiyi de kavramaktan geçer. Son söz yerine;”aynı koşullar içerisinde bulunsaydım bende aynı konumda bulunabilir,benzeri şeyleri yapabilirdim” demeyen,ne kendini ne başkalarını anlamıştır nede insanlık tarihini anlayabilir.” Alaeddin Şenel. GünYmir ile birlikte bütün devleri öldüren üç kardeş, iki kutsal ağaç yaratır. Bu ağaçlardan biri ilk kadındır, diğeri de ilk adam. Embla (solda) sarmaşıktır. Askr (sağda) kül ağacıdır. Odin, Vili ve Vé toplanırlar; kendilerine bir dünya yaratırlar.

    Alıntıları Göster
    Türk mitolojisi biraz eksik olmuş gibi sanki?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: KARAKAY

    Türk mitolojisi biraz eksik olmuş gibi sanki?

    Alıntıları Göster
    Çok güzel bir paylaşım yapmışsın
    Kendine nick bulmak isteyenlere yüzlerce örenk
  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.