Şimdi Ara

Beşiktaş'ın en büyük hezimeti...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
6
Cevap
0
Favori
575
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Önce bir tespitle başlayalım: Beşiktaş bir semt takımıdır.

    Evet, bugün Türkiye�nin, hatta dünyanın dört bir yanında taraftarları vardır ama ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe�ye oranla çok daha yerel kalmıştır Beşiktaş. Kendi ilçesinde, �Çarşı�sında kendi yağıyla kavrulmayı tercih etmiştir. Şampiyonluklar, kupalar kazanmış, milli takımlara sporcular vermiş, �Büyük� olmuştur ama büyümek ve popülarite kazanmak yerine orta ölçekli, �kendi olarak kalmayı önemseyen� bir semt kulübü olmayı çoğu zaman yeğlemiştir.

    Anlatmaya çalıştığım şeyin en kısa ve özlü tanımını, �Dar Alanda Kısa Paslaşmalar� ve �Takva� gibi çarpıcı filmlerin senaristi Önder Çakar yapmıştı: �Ben çocukken Beşiktaş bizim semtimizin takımıydı. Sanki hep birlikte stada giderdik de, aramızdan en iyi olan onbir kişi formaları giyip sahaya çıkardı. Diğerleri tribünden onları desteklerdi. Takımın yıldızları, gündelik hayatta sokakta, çarşıda, kahvede gördüğümüz ağabeylerdi. Kazanmak-kaybetmek ikinci plandaydı. Beşiktaş, bizim semtin takımı değil artık. Elimizden aldılar!�

    Futbol bir endüstri haline geldikçe, küreselleşen dünya ekonomisinin vazgeçilmez bir parçası oldukça, yerel değerleri koruyabilecek kuralları koyabilmek, onları büyük balığın küçük balığı yuttuğu akvaryumlarda yaşatmak güçleşiyor.

    Burada bir virgül koyup, biraz geriye saralım ve bir soruyla devam edelim: Beşiktaş kimlerin semtidir?

    İki sarayın, Dolmabahçe ile Yıldız�ın arasında yer alır Beşiktaş... Bu nedenle çökmekte olan bir imparatorluğun son yüz yılında en kederli günlerine yakından tanıklık etmiştir.

    O dönemde sarayın civarında yüksek devlet görevlerinde bulunanlar, subaylar, muhafızlar, memurlar ve onlara hizmet veren esnaf otururdu. Sözün özü, geçimini saraydan, yani devletten sağlayan üst-orta sınıfın kurduğu, ruh ve biçim verdiği bir semtti Beşiktaş... Sürekli toprak kaybeden ve ekonomisi bozulan Osmanlı�nın bütün acılarını en doğrudan hisseden, kötü gidişata kendince çözümler arayan, ülkeye sahip çıkmak isteyen ama varoluşunun kaynağı olan padişahı tahttan indirmeden bunu nasıl yapacağını bilemeyen okumuş-yazmış insanların buluştuğu bir yer...

    İşte bu insanların çocukları kurdu Beşiktaş�ı...

    Beşiktaş Jimnastik Kulübü�nde her zaman belli ölçüde bir devlet ağırlığı olması, yönetim kadrolarının bürokratlardan, memurlardan, polislerden oluşması tesadüf değildir. Bu durum, kökleri 1900�lerin başına giden bir geleneğin devamı olarak da okunabilir. Osmanlı�nın en yoksul günlerinde dik duruşunu korumaya çalışmış, cumhuriyetin kuruluş dönemindeki coşkuya bilgi ve birikimiyle omuz vermiş, bu çalkantılı geçişi yaşarken orta sınıf ahlâkından uzaklaşmadan kıt kanaat geçinme uğraşında olmuş bir semt halkının spor kulübü de hiç şüphe yok ki, onun yaşam felsefesini ve ahlâk anlayışını yaşatacaktı. Yaşattı da nitekim� Beşiktaş, uzun yıllar �şerefli ikinciliklerin takımı� olarak anıldı. Üç İstanbullu�nun taraftar kapma yarışında hep en geride kalsa da, sportmen tavırlarıyla efsaneleşen başkanı sayesinde büyük saygınlık kazandı. Kupalara ambargo koyduğu dönemlerde ülkeyi ayağa kaldıracak görkemli kutlamalar yapmadı. Kaybettiği günlerde de boş tribünlere oynamadı ama� İnönü Stadı�nın kapalı tribünü her zaman dolu, canlı, yaratıcı ve vefakârdı (İnsan yaşadığı toprağın takımın niye bıraksın? Biz milli takımı bırakabiliyor muyuz?). Taraftar, takımının içine düştüğü sorunlardan bile mizahın hınzır ipine tutunarak çıkma yoluna başvuruyordu. Bu nedenle daima takdir gördüler, sempatik bulundular.

    Beşiktaş, semt takımı kültürünü koruyarak hâlâ Birinci Lig�de oynayabildiği için farklıydı. (Diğerleri; Beykozlar, Vefalar, Göztepeler çoktan çekip gitmişti)

    Başkanı, para babası değil devlet memuru olduğu için farklıydı.

    Amigosu, bir Ermeni vatandaşımız olabildiği için farklıydı.

    Ve günün birinde, dünyayı silip süpüren, eskiyi yutup yerine bambaşka yeniler koyan fırtına, Beşiktaş�a da uğradı. Özal�la başlayan dönemde Türkiye�de devlete ait, ona yakın, ondan beslenen çoğu kurum ortadan kalkmış ya da erozyona uğramıştı. Dünyadaki gelişmelerin bizim kıyılarımıza vurmasıydı bu; kaçınılmazdı. Yine de Beşiktaş, dirayetli başkanı sayesinde �özelleştirme�yi 10-15 yıl erteledi. Ta ki tribünler, ülkeyi kasıp kavuran �başarı fetişizmi�ne yenik düşerek �Ahmet Dursun, Seba gitsin� diye bağırana kadar�

    Seba gitti. Yerine son yirmi yılda �taşları bağlayıp, köpekleri serbest bırakan� sistem sayesinde iyice palazlanan işadamlarının çocukları geldi. Hani mahallede sırf topun sahibi olduğu için oyuna zoraki alınan, kabiliyetsiz çocuklar�

    İlk iş olarak Beşiktaş�ı büyütmeye çalıştılar. Bunu yapabilmek için başarıyı kutsamak gerekiyordu. �Şerefimle oynar, hakkımla kazanırım, kazanamazsam da kendi ahlakımdan vazgeçmeden küme düşerim� şiarını camiaya unutturmak�

    Yüzüncü yılda ille de şampiyon olmak bu yolda önemli bir adımdı. O sezon neler yaptığını hâlâ marifetmiş gibi sağda-solda anlatan (ve dahası, bugün de o koltukta oturan) mafya bozuntusunu menajer yaptılar, kazandılar.

    Kulübü büyütemediler belki ama kongrede kullanılan oyların sayısını arttırdılar. �Beşiktaşlılık�ın ne olduğunu bilmeyen gençleri şıpınişi üye yapıverdiler.

    Borçları büyüttüler haliyle... Bolca ve bilgisizce transferler yaparak, Uluslararası davalar kaybederek, itibar diye bir şey bırakmadılar.

    Büyüyen borçları kapatabilmek, asırlık kulübü batık bir şirkete dönüştürebilmek ve üzerine oturabilmek için kulübün semt halkıyla bağlantısındaki son halka olan Fulya'yı da beton kulelere kurban ettiler. Nerede top oynayacak şimdi o semtin çocukları? Siyah-Beyaz'la nerede tanışacak? Çocuklarını yetiştirmeyi bilmeyen bir kulüp, taşıma suyla değirmen döndürerek nasıl ayakta kalabilecek? Kimliğini, ruhunu nasıl koruyacak?

    Beşiktaş'ın çöküşü bir sportif öykü değil, Türkiye'de 80'lerde başlayan ve halen sürmekte olan "özelleştirme"nin en vahşi, insanı ve onun ürettiği değerleri en çok aşağılayan örneklerinden biridir. Bir devlet geleneği, bir sınıf ahlâkı, bir semt halkı böylece hezimete uğratılmıştır. Bu hezimetin yanında, Liverpool'daki 8-0'ın lafı bile olmaz.



    Açık Görüş, 18 Kasım 2007

    Yiğiter Uluğ







  • Bu yazıyı okuyun,bu yazıyı anlayın dostlarım..
  • Herşeyin para olmadığını anlamaları lazım.

    quote:

    Orjinalden alıntı: gorkem86
    Seba gitti. Yerine son yirmi yılda �taşları bağlayıp, köpekleri serbest bırakan� sistem sayesinde iyice palazlanan işadamlarının çocukları geldi. Hani mahallede sırf topun sahibi olduğu için oyuna zoraki alınan, kabiliyetsiz çocuklar�
  • söylenebilecek ve eklenebilecek tek kelime yok.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Manero

    Herşeyin para olmadığını anlamaları lazım.

    quote:

    Orjinalden alıntı: gorkem86
    Seba gitti. Yerine son yirmi yılda �taşları bağlayıp, köpekleri serbest bırakan� sistem sayesinde iyice palazlanan işadamlarının çocukları geldi. Hani mahallede sırf topun sahibi olduğu için oyuna zoraki alınan, kabiliyetsiz çocuklar�



    benden çok yaşıcan ha.
    ben de tam orayı kopyaladım alıntı yapcaktım.
    Yazının burasına bittim




  • Sabah sabah icime bir karanlik cöktü be dostlar

    Degerlerimizi koruyacak kimse yok mu? Büyük Baskan Seba geri dönmeyecek, ama onu temsil edebilecek hic bir yoldasi kalmadi mi? Besiktasimiza bu zor günlerde kimse sahip cikmayacak mi? Yildirim Demirören´e, AL BUNLAR SENETLERININ ÖDEMELERI diye kapiyi gösterebilecek bir BESIKTASLI. Bizi bu dibe vurustan kurtaracak. Bizi Sampiyon yapmasa bile, kulübümüze yol gösterip o saygin kimligimizi geri getirecek biri.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.