Şimdi Ara

Bernard Lewis, Ermeni Soykırımı İddiası Hakkında (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
41
Cevap
0
Favori
3.417
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
15 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Ferrari kullanıcısına yanıt
    Bundan yüz yıl sonra zaten ne ermeni ne türk kalicak

    < Bu ileti Android uygulamasından atıldı >
  • Ferrari kullanıcısına yanıt

    Bu meselede niyet üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Gerçekten entelektüel bilinçle ve niyetle meseleye yaklaşan insanları iki taraftan da tenzih ediyorum ama gerek Ermeni Tezi tarafındakiler, gerekse de Türk Tezi tarafındakiler arasında yaygın amaç bir şeyleri netleştirmekten, akademik bir çalışma ortaya koymaktan çok ya Nazi soykırımının Dünya'da tek olmadığını ispat etmek ya da Türkiye'yi uluslararası alanda soykırım iddiası üzerinden zorda bırakmak.


    Önceden de söylediğim gibi soykırım suçu makable şamildir. Kanun yok suç yok prensibi bu konuda işlemez. Soykırım suçu işleyen devlet o dönemde soykırım tanımı henüz ortada olmasa dahi suçlu sayılır Dolayısıyla bu konu bazı insanlar için akademik bir merak olabilir, fakat çoğunluk açısından durum bir dış politika konusudur, bir ekonomik meseledir. Soykırımın ispatı Türkiye'yi ağır şartlara mecbur bırakır. Soykırım olmayışının ispatı ise bugüne değin ne kadar soykırım diye tanıyan parlamento kararı var ise hepsini iftiracı, komplocu devlet statüsüne düşürür. Bu konuda bir yere, bir sonuca varmak çok güç. Kaşınıp duran bir mesele olacak. Türkiye NATO bloğuna tekrar yanaşırsa ABD başkanları da tekrar felaket demeye devam eder.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ferrari

    ...

    Türkiye'nin tezi hukuka uygundur, Ermeni tezleri hukuka aykırıdır. Ermeni meselesinde suçlanan taraf Türk tarafıdır.

    Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 11 1.'e göre "Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır. " ibaresi vardır. Türkiye kendisine itham edilen bu suç iddialarına karşı kendisini savunmak durumundadır. Türk tezi de tam da bunu istemekte ve bu savunma sonundaki tüm sonuçları da kabul etmektedir. Ermeni tarafı ise buna kesinlikle karşı çıkmakta ve Türkiye'nin bu olayları soykırım olarak kabul etmesini istemekte araştırma yapmak istememektedir.


    Ermeni meselesinde Türkiye "1915 olaylarını, bünyesinde Tarihçiler, Hukukçular, Antropologlar ve Sosyologlar gibi derinlemesine araştırma yapabilecek nitelikte bilim insanlarından kurulu bir Tarih Konsorsiyumunun kurulmasını Ermenistan'a 2 kere teklif etmiştir. Bu teklifler de Başbakanlık, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı gibi yetkili mercilerle "Resmi" olarak yapılmıştır fakat Ermenistan 2 kez bu teklifleri reddetmiştir.


    Bu durum açıkça gösteriyordur ki Türk tezi hukuka uygundur, bilimsel olarak olayın araştırılmasını ve sonucunun 2 taraf için de kesin kabulünü istemektedir. Ermenilerin elinde bahsettiğiniz gibi soykırım olduğunu gösteren bir sürü yazılı ve görsel belge varsa bu teklife koşa koşa gelmeleri hatta bu teklifi kendilerinin yapması gerekirdi.


    Ermenilerin elinde soykırım olduğunu gösteren hangi belgeler var ? Belgenin üstünde "bu bir soykırımdır" mı yazıyor?

    İngiliz ve Amerikalılar tarafından oluşturulan Birleşmiş Milletler Arşivlerinde, Cenevre Arşivlerinde, Osmanlı arşivinde, Rus arşivinde, Rusya'daki Taşnak arşivinde, Fransız arşivinde, Alman arşivinde, Boston'daki Ermeni arşivinde, Kudüs'teki Ermeni arşivinde, Amerikan arşivinde, İngiliz arşivinde ve Avusturya arşivinde bu olayların soykırım olmadığını dair bir sürü belge vardır. Türk Tarih Kurumu tarihçileri Erivan'daki Ermeni arşivleri haricinde bütün arşivlerde araştırmalar yapmış ve bunu kanıtlayan kitaplar, makaleler, belgeler, yayınlar yayımlanmıştır. Sondan ikinci paragrafta bahsettiğiniz şey bizzat Türk tezidir, Türkiye de bunu istemektedir.


    ABD İskenderun konsolosundan bahsetmişsiniz, ABD Hatay konsolosu 500 bin Ermeninin Suriye'ye sağ salim ulaştığını, onlara gıda yardımı yapıldığını yazmış Osmanlı bütçesinde savaş şartlarında bu techir edilen Ermeniler için kaç para bütçe ayırdığını da yazmış. Amerikan arşivleriyle oluşturulan Cenevre arşivleri ortada dileyen tarihçi gidip araştırabilir.


    Özetle Anadolu'da her milleti 1. Dünya Savaşı döneminde acılar çekmiştir, Ermeniler de çeşitli acılar çekmiştir ama soykırım suçu yoktur. Soykırım suçu olsaydı bunu Ermeniler Tarihçilerle arşivlerde savunurdu, siyasetçilerle meclislerde değil.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Patavatlı -- 28 Nisan 2021; 18:44:6 >




  • Patavatlı kullanıcısına yanıt

    ...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ferrari -- 7 Mayıs 2021; 7:39:29 >
  • Ferrari kullanıcısına yanıt
    Bı 100 daha geçse ne ermeni ne türk kalacak ortada

    < Bu ileti Android uygulamasından atıldı >
  • Hiç araştırmadan türkler ermenilere soykırım yapmadı ya da hiç araştırmadan ermeniler türklere soykırım yapmadı demeyin. Bir olay sırf sizin çıkarlarınız doğrultusunda diye savunmayın. Gerçekten detaylı bir şekilde araştırdıktan ve konu hakkında bilgi topladıktan sonra objektif bir şekilde fikrinizi savunun.

    < Bu ileti Android uygulamasından atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-1AB9A40D5

    Lewis'in dayanağı bu değil. Karşı tarafın argümanını kendi arzunuza göre phrase edip çürütmeye gayret etmişsiniz. Lewis'in argümanı kıyaslamaya dayanır. Holocaust veya genocide'ın tanımı 45 sonrası mesele oldu. Dolayısıyla tanıma majör etkiyi yapan olay Yahudi Holocaust'udur.


    Lewis'in temel argümanı şudur:


    a) Osmanlı Ermenileri öldürme niyeti gütmediği gibi aksi bir çaba mevcuttur. Sadece öldürme amacı gütmemesi değil yani, aksi bir çaba söz konusudur. Pek çok yerde görevli valiler ve mülki amirler gelenleri karşılamış, emniyetini sağlamıştır. Ayrıca yolda güvenliğin tesis edilmesi için bütün ikazlar yapılmıştır. Osmanlı Devlet otoritesi aciz durumdadır. Bu güvenlik tesis edilememiştir. Bölgede Ermeni çeteler vardıysa Türkler de gül fırlatmıyordu elbet. Onlar da silahlıydı. Dolayısıyla ortada bir mukatele vardır. Katliam değil.


    b) Ermeni Soykırımı'nda olayın tarafları ikidir. Osmanlı hükümeti ve faal durumda olan bir Ermeni isyanı. Faal Ermeni İsyanı'nın yaptığı katliamlar maalesef çoğu Batılı "tarihçi ve hukukçunun" malumu değil. Oysa bunu öğrenmek için Osmanlıca okumaya da gerek yok. Fransızca ve Almanca kaynaklarda da mevcut. Hınçak ve Taşnak önce resmi bir parti, daha sonraysa silahlı örgüttür. Bu olayda iki tarafın olması Nazi durumuyla kıyas dahi kabul etmez. Yahudiler ne isyan halindedir ne de başka bir şey. Kaldı ki 1 milyon kişi "eline kürdan alsa" hükümeti deviremez çünkü bu nüfusa kadın ve çocuklar da dahil. Faal çetelerin yetişkin erkeklerden oluştuğunu anlatmaya zannediyorum gerek yok. Bu açıdan neden sadece yetişkin erkeklerin göçe tabi tutulmadığı sorgulanabilir, lakin bölgedeki sosyo ekonomik yapı ve ataerkil yapı göz önüne alınırsa erkekleri göç ettirmenin kadın ve çocukları da göç ettirmekle aynı kapıya çıkacağı ortadadır. Dolayısıyla Osmanlı Hükümeti isyan bastırmak için bu göçü gerçekleştirmiştir.


    Dolayısıyla Lewis'in argümanı hepsini kesin demiyorsa soykırım yok değildir. Kafamıza göre argümanları basite indirgeyemeyiz.


    Sonuçlarını öngörme meselesine gelelim. Hukukta öngörülebilirlik yasayla belirlenir. Kanun yok, suç yok ilkesinden bahsetmiyorum. Kanun varsa öngörü vardır. Kanun yoksa öngörü yoktur. Soykırım suçu istisnai olarak makable şamildir. Fakat bu durumda bir öngörülebilirlik aramak tarihi kendi ekseninden saptırmaktır. 16. Asır Emperyalistlerine bu iş döndü dolaştı Dünya Savaşı çıkardı diye dava açmaya benzer. Legal düzen yok, öngörülebilirlik yok.


    Nazi olayının farkı şudur ki ortada hiçbir şekilde olayın bir tarafını müdafaa ve koruma amacı yoktur. Nazi olayı direkt bir kırımdır. Ortada öngörmeye muhtaç bir şey yok. Nürnberg kanunlarında bahsedilen şey bir tehcir, bir yer değiştirme değil Yahudilerin vatandaşlıklarının ellerinden alınmasıdır. Tüm kamu haklarından, tüm vatandaşlık haklarından bir kanunla mahrum bırakıldılar. Kamplarda tıbbi deneylerden direkt kıyımlara, kurşuna dizmelere, öldüresiye çalıştırmaya kadar metotlarla insanlar yok edildi. Buna kıyasla bizim bu olaydaki Tehcir Kanunu iki maddeden oluşur, ikisi de sevk ve iskan ile alakalıdır. Dolayısıyla neyi öngörmekten bahsedeceğiz anlamadım? Ortadaki karar ne ki sonucunun soykırım olacağı öngörülsün?


    Bu olaya felaket denmesi ile soykırım olmaması arasında çelişki nerede tam anlayamadım? Ya siyah ya da beyaz mı olacak? Soykırım olmayınca illa iyi oldu demeye lüzum yok. Soykırım değilse de felaket olabilir.


    Son olarak da Evrim Teorisi meselesine gelelim. Sosyal Bilimlerle Doğa Bilimlerini karıştırmayın. Evrim Teorisinin reddinden ötürü yüklü miktarda tazminat alacak bir devlet bulursanız oturur konuşuruz. Sosyal Bilimlere siyasi ve sosyal iklimin müdahelesi çok fazladır.

    İsyanlar işin süslemesi ve konuyla ilgisiz. Lewis katliamları kabul eder ama bunlar planlanmamıştı o nedenle kasıtlı bir katliam(soykırım) yok der. Bu nihayetinde açık bir imha emri yok o halde soykırım yok demekten farksız oluyor. Osmanlı'nın Ermenileri öldürme amacı gütmemesi ve aksi bir çabası olduğu doğru değil. Kısmen İttihat ve Terakki yöneticileri tarafından bunun arzu edildiğine dair karineler olduğunu belirtmiştim. Evet, devletin paylaştığı kısıtlı belgeler sanki Ermenileri koruma izlenimi yaratıyor ama işin aslı öyle değil. Soykırım inkarcıları bu noktada belgeleri birbirlerinden ayırıp ya da belirli bir zaman ve mekanda gerçekleşmiş bir olayı belirleyip bunu tüm zaman ve mekanları kapsayacak şekilde genelleştirip ve yeni bir tarih senaryosu yazmaya çalışıyorlar. Bunlara örnek olarak Osmanlı Bankası Baskını verilebilir. Devlet'in ayıklayıp parça parça paylaştığı arşivlere baksan Ermeni Devrimci Federasyonu üyeleri durduk yerde isyan çıkarıp bankaya baskın düzenlemişti. Gerçek ise çok farklı. Ermeni Devrimci Federasyonu üyeleri Hamidiye Katliamları intikamını almak ve Uluslararası camiaya Hamidiye Katliamını duyurmak için bankayı basmıştılar. Ya da belgelerde yetimhane açıldığı söylenir doğrudur, Deyrizor'da 1915 kışında büyük bir yetimhane kurulmuştu. Faaliyete geçtiği ilk gün olan 14 Kasım’da, 2 ile 12 yaşları arasında 470 yetimin kaydı yapıldı. Birkaç gün içinde bu sayı 1700’e yükseldi. Bu yetimler, yetkililerin doğrudan gözetimi altında Ekim 1916’da katledildi. Devlet belgelerin bir kısmını gizler işine geleni paylaşır. Peki yetimhane neden kurulmuştu? Çünkü Ermeni Kırımı, Holokost'tan farklı olarak bölgelere mahsustu. O kadar insanı birden katletmek mümkün değildi ve İttihat ve Terakki'nin amacı soykırımı reddedilebilir bir şekilde gerçekleştirmekti. İsyanlar en başından beri dediğim gibi konuyla ilgisiz. 1-1.6 milyon insanı katlediyorsun. Bunların içinden kadın ve çocukları çıkarsan dahi sürgün edinlenlerin ve telef olanların Ermeni siviller olduğu rasyonel ve paylaşılan devlet arşivlerinde de mevcut. Dolayısıyla Lewis'in argümanı hepsini kesin demiyorsa soykırım yoktur şeklindedir. Kafamıza göre argümanı basite indirgemiyoruz. 


    Neyi öngörmekten bahsedeceğiz anlamadım diyorsan zaten yazdığımı okumamışsın ya da görmezden gelmişsin. Nazi olayının ilk başta Ermeni Kırımından hiçbir farkı yoktu. Ben Holokost'tan bahsetmiyorum, Final Solution öncesinden bahsediyorum. Şöyle yazmıştım: "Aksi halde Yahudileri trenlerle şehirden şehire nakleden Nazilerin de katliam yapmadığını söylemek gerekir. Bilindiği üzere trenlerde ölen çok insan oldu. Halbuki Naziler bunun için önlem almıştı. Trenlerdeki insanları katletmeyi en başından planlamamışlardı. Nihai Karar 1942'de gündeme gelene kadar Naziler Yahudileri topluca imha etmeyi planlamıyorlardı. Hatta bir ara toplu tehcir(deportation) gündemdeydi. Ancak yaptıkları planın öngörülebilir sonucu buydu ve bu insanlar trenlerde Naziler yüzünden öldüler."


    "16. Asır Emperyalistlerine bu iş döndü dolaştı Dünya Savaşı çıkardı diye dava açmaya benzer. Legal düzen yok, öngörülebilirlik yok." bölümünde ne kastettiğini tam anlamadım ama sanırım yine isyanlar varsa öngörülebilirlik aramamak gerekir diyorsun galiba. Ancak yukarıda söylediğim gibi isyanlar da Osmanlı zulmü yüzünden çıkmıştı ve Ermeni Kırımıyla ilgisizdi çünkü kırım sivillere yönelikti. 


    Ermeni Kırımı'nın reddinden ötürü kaç tarihçiye dava açılmış peki? Benim gördüğüm kadarıyla bir tek Lewis'e bu konuda dava açılmış. Zaten dört davadan üçünü Lewis kazanmıştı. Kaybettiği bir davada da sadece 1 Frank tazminat ödemiş. Muhtemelen dava yalnıza böyle apaçık bir konunun inkarı için açılmıştır. Nerede yüklü tazminat? Aynı şekilde Türkiye'de de Ermeni Soykırımı diyenleri mahkeme kapılarında süründürüyorlardı, tek taraflı olmayın.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi SelinWeisz24 -- 1 Mayıs 2021; 18:44:11 >




  • SelinWeisz24 S kullanıcısına yanıt

    İsyanlara işin süslemesi deyip hiçbir şey izah etmiyorsun. Hiçbir şeyi anlatmıyorsun ki, neden alakasız ve süsleme olacak? Yine aynı şeyi yapıyorsun. Önce Lewis'in argümanını kafana göre basite indirgedin, 2 paragraf yazdın. Şimdi de isyanlar alakasız dedin, sonra 2 paragraf yazı yazdın. İyi de niye? İzah et madem. Ayrıca verdiğin sayıları lütfen kaynaklarıyla paylaş ki nerden neyi aldın, nasıl eleştireceğiz bilelim.


    Der Zor meselesi birkaç kişi tarafından servis edilip duruyor. Bir toplama kampı ortaya çıkarmak gerek Ermeni Tezini güçlendirmek için. Ancak öyle Holocaust benzeri bir etki yaratır olay kamunun gözünde. Ortada kamp falan yok. O halde diyelim ki bakın yetimhane kurdular, sonra da öldürdüler çocukları. Ermeni tezini destekleyen ciddi çalışmalarda bu meseleye değinildiğini dahi okumadım çünkü dayanaksızdır. Mesnetsiz kalır bu iddialar. Mouradian'ın yakın zamanda bir çalışması var. Yetersiz bir kaynak. Tezlerinde kullandığı kaynakların tamamı Ermenice. Kendin çal, kendin oyna yapıyor. Akademik bir değeri yok yazılarının. Bir de Agos gibi diaspora gazetelerine röportaj verip sağa sola söyleşiye gidiyor. Ortada ciddi bir çalışma falan da olmuyor.


    Muhtemelen öngörmek nedir yanlış biliyorsun. Burada bir kanun meselesi konuşuyorsak hukuk terminolojisiyle izah edeceksin kendini. Öngörülebilirlik kanundan gelir. Kanun maddesine göre bir eylemin olası cezasını evvelinden kestirebileceksin. Tehcir Kanunu'nda uymayanlar şu cezaya çarptılır yazmaz ya da tehcir edilirken şöyle muamele edilecektir yazmaz. İki madde, aç oku. İkisi de sevk ve iskanla alakalı. Nazilerin Nürnberg kanunları yahudileri vatandaşlıktan çıkarır, üstüne de bu kanunlara uymayanları kamplarda ağır çalıştıracağını öngörür. Şimdi Osmanlı meselesindeki öngörüyle Nazi meselesindeki bir mi olacak? Okuduğumu anlarım, şüphem yok. Yazan kişi de ne yazdığını bilirse mesele kalmaz ortada.


    İsyanlar varsa öngörülebilirlik aranmaz demiyorum. Alakası yok. Yukarıda izah ettim.


    Bazı ülkeler Ermeni Soykırımı'nı reddetmeyi suç haline getirmek istedi fakat başaramadı. Bu olayda susturulan taraf açık şekilde Türk Tezidir veya Günter Lewy gibi olaya soykırım demeyi reddeden fakat İttihat Terakki'yi de ciddi sorumlu tutan adamlardır. Bu tarafa gidecek fonlar kesilir, davalar açılır, denier ilan edilir, akademik etikten yoksun denir, linç girişimine girilir. Bu Dünya'da yaygın durumdur.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-1AB9A40D5

    İsyanlara işin süslemesi deyip hiçbir şey izah etmiyorsun. Hiçbir şeyi anlatmıyorsun ki, neden alakasız ve süsleme olacak? Yine aynı şeyi yapıyorsun. Önce Lewis'in argümanını kafana göre basite indirgedin, 2 paragraf yazdın. Şimdi de isyanlar alakasız dedin, sonra 2 paragraf yazı yazdın. İyi de niye? İzah et madem. Ayrıca verdiğin sayıları lütfen kaynaklarıyla paylaş ki nerden neyi aldın, nasıl eleştireceğiz bilelim.


    Der Zor meselesi birkaç kişi tarafından servis edilip duruyor. Bir toplama kampı ortaya çıkarmak gerek Ermeni Tezini güçlendirmek için. Ancak öyle Holocaust benzeri bir etki yaratır olay kamunun gözünde. Ortada kamp falan yok. O halde diyelim ki bakın yetimhane kurdular, sonra da öldürdüler çocukları. Ermeni tezini destekleyen ciddi çalışmalarda bu meseleye değinildiğini dahi okumadım çünkü dayanaksızdır. Mesnetsiz kalır bu iddialar. Mouradian'ın yakın zamanda bir çalışması var. Yetersiz bir kaynak. Tezlerinde kullandığı kaynakların tamamı Ermenice. Kendin çal, kendin oyna yapıyor. Akademik bir değeri yok yazılarının. Bir de Agos gibi diaspora gazetelerine röportaj verip sağa sola söyleşiye gidiyor. Ortada ciddi bir çalışma falan da olmuyor.


    Muhtemelen öngörmek nedir yanlış biliyorsun. Burada bir kanun meselesi konuşuyorsak hukuk terminolojisiyle izah edeceksin kendini. Öngörülebilirlik kanundan gelir. Kanun maddesine göre bir eylemin olası cezasını evvelinden kestirebileceksin. Tehcir Kanunu'nda uymayanlar şu cezaya çarptılır yazmaz ya da tehcir edilirken şöyle muamele edilecektir yazmaz. İki madde, aç oku. İkisi de sevk ve iskanla alakalı. Nazilerin Nürnberg kanunları yahudileri vatandaşlıktan çıkarır, üstüne de bu kanunlara uymayanları kamplarda ağır çalıştıracağını öngörür. Şimdi Osmanlı meselesindeki öngörüyle Nazi meselesindeki bir mi olacak? Okuduğumu anlarım, şüphem yok. Yazan kişi de ne yazdığını bilirse mesele kalmaz ortada.


    İsyanlar varsa öngörülebilirlik aranmaz demiyorum. Alakası yok. Yukarıda izah ettim.


    Bazı ülkeler Ermeni Soykırımı'nı reddetmeyi suç haline getirmek istedi fakat başaramadı. Bu olayda susturulan taraf açık şekilde Türk Tezidir veya Günter Lewy gibi olaya soykırım demeyi reddeden fakat İttihat Terakki'yi de ciddi sorumlu tutan adamlardır. Bu tarafa gidecek fonlar kesilir, davalar açılır, denier ilan edilir, akademik etikten yoksun denir, linç girişimine girilir. Bu Dünya'da yaygın durumdur.

    Defalarca yazdım, anlamamışsın. 1-1.6 milyon sivili zorunlu göçe tabi tutuyorsun, isyanlarla sivillerin ne ilgisi var? Bunu daha nasıl izah edebilirim? Kavraması aşırı basit bir konu zaten. Anlaşılmayan nedir?


    Der Zor meselesi üzerine okuma yapalı uzun oldu. Kaynakları tekrar gözden geçirmem lazım. O nedenle burada belki haklı olabilirsin. Kendisini okumadım ve tanımıyorum ama sadece Mouradian yazmıyor bu konu hakkında. Tabii ben bunu yalnızca bahsettiğim konu için örnek olarak verdim. Örnek hatalıysa yerine daha başka koyulabilecek tonla örnek var.  


    Göç etmeyenlere şunu şunu yaparız şeklinde kanun olması hiçbir şey ifade etmez. Zorla insanları göçe tabi tutmak yasal diye ahlaki olmaz. Sivilleri böyle bir eziyete maruz bırakma hakkına kimse sahip değil. Hele hele zorunlu göç sivillerin ölümü anlamına geliyorsa göç etme yükümlülükleri hiç yok.


    Konunun Nürnberg yasalarıyla bir ilgisi yok. Nürnberg yasaları elbette yanlıştı ama onu konuşmuyoruz şu an. Burada Holokost öncesi "Nihai Karar"dan bahsediyorum. Naziler Yahudileri birden katletmediler. "Nihai Karar"dan önce Yahudileri şehirden şehire naklediyordular. Öngörülebilirliği burada arayacağız işte. Meseleyi basitleştirmek için örneği tarihten soyutlayacağım: X ülkesinde Y ve Z olmak üzere iki millet yaşar. Y milleti Z milletini trenlerle şehirden şehire naklediyor ve trenlerde ölen çok insan oluyor. Halbuki Y milleti bunun için önlem almıştı. Trenlerdeki Z milletini katletmeyi en başından planlamamışlardı. Ancak yaptıkları planın öngörülebilir sonucu buydu ve bu Z milleti trenlerde Y milleti yüzünden öldüler. Şimdi anlatabildim mi?


    Ben de sana kaç tarihçiye yüklü tazminat davası açıldı diye sordum zaten. Sen fonlar kesilir, davalar açılır, denier ilan edilir demişsin tekrardan. Her neyse, ben bunun tarihçilerin genel kanaatlerini değiştirmediğini düşünüyorum. Ayrıca Türkiye'de de davalar açılıyor. Tek taraflı bir şey değil.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi SelinWeisz24 -- 1 Mayıs 2021; 21:37:20 >




  • SelinWeisz24 S kullanıcısına yanıt

    İsyan zaten sivil bir şey de olabilir. Ne çelişkisi var sivil olmakla isyancılığın? İkisi aynı başlık altına düşebilir. Bir yerde bir isyan olacak, bir grup insan Ermeni devleti kurmak, Ermeni ulusunu inşa etmek üzere silahlanıp ateş açacak ama bundan bütün bir bölgeye yayılmış Ermeni ulusunun haberi olmayacak ve masum siviller olarak kalacak yani. İnsanları suçlu göstermek değil niyetim ama bu olay bir mukateledir. Sürekli bir sürü sivil vardı, bir sürü masum vardı lafları bunu unutturmak için söyleniyor. Bu olay bir iç savaştı. Bir sürü masum Ermeni sebep yokken tehcir edilmedi. Karşılıklı bir kan banyosudur bu olay resmen.


    Kadın ve çocuklar meselesini zaten anlattım. Bu gruplar göçe tabi tutulmayabilirdi fakat bölge erkek egemen. Ekonomik güç erkekte. Erkekleri göç ettirmekle herkesi göç ettirmek arasında bir fark yok.


    Ahlak konuşmuyoruz. Ahlakın giydirdiği hükümler etkisizdir, çünkü ahlak konuşacaksak tarihte patlamış her bir silahın hesabı ateşleyen her bir ulustan sorman lazım. İşgal edilen her bir karış toprağın hesabını her imparatorluk tek tek versin. Köleliği yeni kıtalara kadar yayan konkistadorları lanetleyelim madem. Ermeni soykırımı meselesinde de konu vicdanı veya ahlakı geçeli çok oldu. Buna bakarak hüküm veremeyiz. Mesele hukuk, tarih ve siyaset üçgeninde çözülür. Ahlaken yanlış argümanıyla yola çıkılacaksa açılacak çok defter çıkar ortaya.


    Final solution meseleyle alakalıysa, örnek verip üzerine argüman inşa ediyorsan sen de anlıyorsun ki mesele Yahudi Soykırımı ile alakalı. O zaman holocaust'a giden yolun tamamına bakacaksın. Alman halkında büyüyen yahudi nefreti, Nazi iktidarı, Nürnberg yasaları, final solution. Yani olayı adı üzerinde finalinden alıyorsun, evveline bakmıyorsun. Final solutiona kadar bu adamlara ne yapsak diye düşünen düşünceli Nazi hükümeti birden gaz odalarının vanasını açmaya karar vermedi. Nürnberg yasalarında toplama kampları zaten öngörülüyor. Gestapo zaten insanları toplayıp gönderiyor. Naziler final solutiondan evvel yahudileri soykırıma maruz bırakacak altyapıyı zaten kuruyordu. Olaya final solutiondan bakarsan zannedersin ki o an iş gaz odalarına, fırınlara döndü. Final Solution'un evvelinde tehcir fikri vardı sanarsın. Olay hiç öyle değil. Bunu izah etmek için Nürnberg Yasalarını açıklıyorum sana, diyorsun ki ilgisi yok. Olayın bizim tehcir kanunuyla hiçbir benzerliği yok, onu izah ediyorum yani.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1AB9A40D5 -- 2 Mayıs 2021; 0:47:51 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ferrari

    ...

    Tehcir Kanunu planlandığı gibi tam anlamıyla uygulanabilseydi bile bu (sözde) Ermeni soykırımı yalanı diaspora tarafından söylenmeye devam edilecekti çünkü bu yalan, tarihi değil siyasi bir olaydır. Devlet kurmaya güçleri yetmeyen Ermenilerin hak talep etmesi için hep söylenecekti. Ermeniler kaybetti ve bu yalan ortaya çıktı.

    Ortada bir soykırım olup olmadığı şüpheli değil, ortada bir soykırımın olmadığı bir gerçektir çünkü soykırım bir suçtur ve bir olayın suç sayılabilmesi için kanıtlanması zorunluluktur. Diaspora bu suçu tarafların katıldığı adil bir yargılama ile tarih bilimi ışığında kanıtlarsa bugün Türkiye bunu reddedemez. Burada sorun şudur, diaspora bu sözde soykırım neden hukuki ve tarihi açıdan kanıtlayamıyor?

    Deyrizor ve Resulayn'daki kamplar hakkında bu iddialarınızı destekleyen kaynakları paylaşır mısınız? Ama önce bir konuda sizi uyarmam gerekiyor, diasporanın tarih yazımında sıkça kullandığı kaynaklar "isimsiz mektuplar, anılar ve misyonerlik faaliyeti yürüten yabancıların kamuoyu oluşturmak amacıyla yazdıkları mektuplar"dan oluşmasın. Bize devlet arşivinden ki buna Almanya ve Ermenistan arşivleri de dahil tarih metodolojisine uygun araştırma yapmamızı sağlayan kaynaklar gösterin ki iddialarınızı araştırabileyim, yalnız Boston ve Kudüs'teki Ermeni arşivleri ile Erivan arşivleri kapalı olduğu için oralardaki kaynaklara erişilmiyor bilginiz olsun. Yani Alman mühendisler 300-400 Ermeni kadını çıplak gördü diye bu sözde soykırım yalanı gerçek oluyorsa ben size 1 Dünya Savaşı'dan savaşan 20 kadar üst düzey Alman Genaralin savaş sonrası çıkardıkları dergiyi göstereyim ve kimin soykırım yaptığına siz karar verin.

    Evet bunların, bu soykırımın palavra olduğunu söylemek mümkün yazının başında da belirttiğim gibi hukuken kanıtlanana kadar her suç palavradır, buyursunlar hukuki ve tarihi açıdan kanıtlasınlar ben de paşa paşa kabul edeyim. Sonuçta bilim yalan söylemez.

    Sürgün edilen ve öldürün hangi Ermeni aydınlarından bahsediyorsunuz 235 kişiden mi yoksa Osmanlı bankasını basıp terör eylemi yapanlardan mı? Savaş şartlarında bir sürü ölümler meydana gelmiştir Ermeniler de yüzbinlerce Osmanlı vatandaşını öldürmüştür.

    Bölgede yaşayan Ermenilerden on binlercesi Rus ve Fransız ordusuyla beraber Osmanlı Kaynaklarına göre 500 bine yakın insanın ölümünden sorumlu olduğu için yaşadıkları yerlerden sürüldüler. Aralarında savaşı hiç istemeyen hiç kimseye bir zararı dokunmamış, yaşlı ve masum olan çocuk olan bir çok kimse de vardı, soydaşlarının bu yaşattıkları vahşette bedel ödeyenlerden birisi oldular ama hesabını kendini korumak zorunda kalan Osmanlıya değil erkekleri savaşta olan köyleri basıp hamile kadınları süngüleyenlere sormalılar.

    800 sene beraber yaşadığı bir milletin 'riskli' gördüğü bir kısmını durup dururken canı sıkılıp da sürgün etmedi Osmanlı sonuçta. Ki İsyan eden pek çok Türk ve Kürt toplulukları da sürgün edildi, şartlar savaş şartlarıydı ve Osmanlının da her devlet gibi nefsi müdafaa yapması gerekiyordu.

    Çokça kez tekrarladığım gibi bu konu internetten "şöyle bir araştırma" yapılarak çözülebilecek anlaşılabilecek bir konu değil. Zamanında Dünyanın yuvarlak olduğunu bütün insanlığa karşı sadece Galileo savunuyordu, onun tek kişi olması onu haksız mı yaptı? Yada çoğunluğun yalanı savunması o yalanı gerçek mi kıldı? Ermeniler isterlerse dünya üzerindeki bütün ülkelere kabul ettirsinler Türkiye kabul etmedikten sonra hiçbir bağlayıcılığı olamaz. Türk devleti de 2 kez olayları araştırıp sonuçlarını kabul etme teklifi sunmasına rağmen Ermeniler bunu neden reddetti onu konuşmak gerekir.

    Sahi Ermeniler neden araştırma tekliflerini reddediyor?




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Patavatlı -- 4 Mayıs 2021; 11:6:5 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 10 milyon Kongoluyu öldüren, köleleştiren, kauçuk tarlalarında çalıştıran, iyi çalışmayanın uzuvlarını kesen, Avrupa'da hayvanat bahçelerinde sergileten Leopold'ün AB'nin baş ülkesi Belçika'da hala heykelleri duruyor. Avrupa Birliği, insan hakları falan ne anlatıyorsunuz siz :D

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Patavatlı kullanıcısına yanıt

    ...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ferrari -- 7 Mayıs 2021; 7:39:42 >
  • İlk paragrafta sorduğunuz sorunun cevabı uzun olduğu ve konuyu saptırabileceği için onu ayrı bir mesajda cevaplandırmak istiyorum.


    Öncelikle bu olaylara bakarken Osmanlı'nın bir savaşta olduğunu, Anadolu'dan yok edilmek istendiğini, yakın tarihinde Balkanlarda soykırıma maruz kalıp 5 milyona yakın insanının ya öldürüldüğü ya da sürüldüğü unutmamak gerekiyor. Ayrıca gene Osmanlı tarafından Türklere, Kürtlere ve diğer kendi vatandaşı olan milletlere de bu tehcirin uygulandığının bilinmesi gerekiyor. Tehcir Ermenilere özel bir önlem değildi. Tehcirin bir diğer sebebi de Ermenilerin canlarının korunmasıdır, Ermeni katliamlarına cevap vermek isteyen Türk köylülerinin Ermenilere aynı şekilde karşılık vermek istemesine karşın Osmanlı aldığı bir tedbir karardırı çünkü Osmanlı Ermenilere karşı Türk köylerini koruyamadığı asayişi sağlayamadığı gibi Ermenileri koruyacak gücü de yoktu. Şimdi bu şartlar altında siz olsanız ne yaparsınız ?


    Gelen olay ve istihbarat raporları Ermenilerin ülke genelinde bir isyana hazırlandığından bahsediyor, köyler erkeksiz çünkü erkekleri cephelerde bu şartlarda başlayacak bir iç isyan nasıl durdurulabilir ? Halihazırda 40.000-50.000 Osmanlı vatandaşı Ermeni Rus ve Fransız ordusunda Osmanlıya karşı savaşıyorken ne yapılmalıydı sizce? Kendinizi o kararı verenlerin yerine koyun ve cevap verin.


    Tehcir edilen Ermenilere savaş sonunda çıkan kanunla ülkeye dönme ve mallarına sahip olma fırsatı verilmiştir, devlet hazinesine geçen İstanbul'un göbeğinde sahip oldukları arsalar, evler onlara daha sonra açılan davalarla geri verilmiştir. O insanların torunu olup da Türkiye'de dava açıp hakkını alan pek çok Ermeni vatandaşı vardır. Buna örnek olarak Agopyan Ailesi'nin Sarıyer Davası'nda Kireçburnu/Tarabya'da kendisine iade edilen 25 dönümlük arazidir.


    Tehcir esnasında ve sonrasında görevini kötüye kullanan ve ölümlerin bazılarına sebep olan aralarında asker, memur ve sivillerin de olduğu 1500 küsur kişi yargılanmış aralarında idam cezası, hapis cezası, sürgün cezası ve kürek cezası alanlar olmuştur.


    Ermenilerin Deyrizor'da Resulayn'da iddia ettikleri kampların kanıtlayabildikleri kaynakları yoktur ve bu alenen bir yalandır, sizden istemiştim geçen mesajda o kaynakları hatırlarsanız.


    Ermenileri isyana iten süreç 1800'lerin ortasında Osmanlı'ya gelerek Ermenilere millet bilinci aşılayan misyonerlerin çalışmaları olmuştur. Bu misyonerlerin kurdukları okullarda 1913-14 senelerinde 32 bin küsur öğrenci vardı ve 1910'a kadar bu misyonerler Ermeniler için 20 milyon ila 50 milyon arası sayfa sayısı bastılar ve bu insanlar Ermeni milliyetçiliğini empoze edip ayrı devlet kurma idealleri kazandırdılar Ermenilere. Bu iddiaları kanıtlayan,  Ermeni kökenli tarihçi Suzanne Elizabeth Moranian'a göre;


    "Misyoner faaliyetleri, Osmanlı toplum düzeni ve toprak bütünlüğüne büyük zarar vermiştir. Eğitimin “özgür toplum”un temelini attığını belirten misyonerler, eğittikleri Bulgar öğrencilerin, Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanmasında öncülük etmelerinden gurur duyarken, aynı sonucun Ermenistan için de gerçekleşebileceğini aşıladılar. Verdikleri mesajlar ve ortaya koydukları eylemlerle çatışma ortamının sürdürülmesine destek oldular. Aydınlanmanın havariliğine soyunan misyonerler, Ermenileri özgürlüklerini engelleyen her türlü idareye (Gregoryen Kilisesi de dahil) karşı çıkmaya yönlendirdiler (Moranian, 1994, s. 79-80)."


    "Ermeni milliyetçiliğinin itici gücü Rusya Ermenilerinden ve Avrupa’da eğitim görmüş Anadolu Ermenilerinden kaynaklanmakla birlikte, misyoner okullarında yapılan yerel dil ve tarih çalışmaları, Ermeni milliyetçiliğini beslemiş ve geniş kitlelerce benimsenmesini sağlamıştır (Moranian, 1994, s. 82, 84-85)."


    "Misyonerler Osmanlı coğrafyasındaki faaliyetlerinin odağına Ermenileri yerleştirerek, onların düşünce ve davranış açısından Türklerden farklı olduklarının altını çizmişlerdir. Böylece Ermeni uyanışını, sosyal hareketliliğini ve milliyetçiliğini geliştirmiş ve ilerletmişlerdir. Türklerle Ermeniler arasındaki gerilimi daha da artırmışlardır. Osmanlı Ermenileri, misyoner okullarından aldıkları eğitim sonucunda, kendi dillerine ve tarihî geçmişlerine yeni bir anlam yüklemeye başlamışlar, kaderlerine karşı daha fazla hoşnutsuzluk duymuşlar ve keskin bir şekilde Müslüman komşularından daha üstün oldukları anlayışını edinmişlerdir (Moranian, 1994, s. 86-87; Earle, 1929, s 403-404)."


    İngiliz bir misyonerin Ermenileri isyana teşvik eden bir yazısı buyrun okuyun ve siz karar verin;

    "Türkler bir yabancı ve barbar olarak geldiler, Avrupa toprağında kamp kurdular. 500 yılın sonunda da (değişmeden) yabancı ve barbar olarak kaldılar (…) Tüm zamanlar boyunca Türklerin idaresi, kendi topraklarında köleleştirilen ulusların üzerindeki bir yabancının idaresi olageldi. Bu, zulmün, imansızlığın ve acımasız bir tutkunun idaresiydi. Yönetim değil, organize olmuş bir haydutluktu. (Artık) bu idare iyileştirilemez (…) Bir musibet ıslah edilemeyeceği için geriye ondan kurtulmak dışında bir çare kalmamıştır. Adaletin, mantığın ve insanlığın talebi Avrupa’daki Türk hâkimiyetinden kurtulmaktır. Artık bu idareden kurtulmanın vakti gelmiştir.

    Greene, 17 yıl önce yazılan bu ifadelere atıfta bulunduktan sonra “Artık Ermenistan’daki aynı idareye son vermenin zamanı gelmemiş midir?” (Greene, 1895, s. 117, 119-120) sorusunu yöneltmiştir."


    Ermenilerin Batı'nın ilgisini çekebilmek için Amerikalı misyonerleri öldürüp suçu Osmanlıya atmak istemesine dair bir misyoner tarafından yazılmış yazı;

    "Dışarıdan gelen (Ermeni) devrimciler, (büyük) devletleri kendilerine yardım etmeye yönlendirmek için bir katliamı kışkırtmaya her an hazırdırlar. Bu alçakların, Amerika’nın, Türkleri suçlu bulup (Osmanlı İmparatorluğu’na) savaş açmasını umarak Amerikan misyonerlerini öldürmeyi gerçekten planladıklarına inanmak için sağlam delillere sahibim."

    (Sykes, 1988, s. 71, 78)


    Ermenilerin neden Millet-ı Sadıka'lıktan çıkıp bir numaralı düşman haline gelmesi kendi açılarından bu şekilde anlatılmış.


    Son paragrafınıza kısmen katılmakta beraber günümüzde Türkiye'de yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarımız herkes kadar bu devletin vatandaşı ve insanıdır, herhangi bir kimseden farkları yoktur. Onlarla kimsenin bir sorunu da olamaz çünkü bu ülkenin ve insanlarının iyiliğini istediklerini düşünüyorum her vatandaş gibi.





  • İlk paragrafınızda sorduğunuz soruya ithaf ederek;


    Türkiye hangi konudaki haklılığını dünyaya kabul ettirebiliyor ki?

    Örneğin Kıbrıs Meselesi; Türk Devleti Kıbrıs meselesinde 1960'larda itibaren 15 küsur sene boyunca adadan yok edilmek istenen Kıbrıslı Türklerin hakkını aradı Rumlar Türk çocukları kurşuna dizerken kimsenin umurunda olmadı ne zaman ki Türkiye adaya müdahale etti ve insanlarını kurtardı o zaman dünya Kıbrıs'ta bir mesele olduğunu fark etti ve buna "Kıbrıs'ın Türkler Tarafından İşgali" adını verdi.


    Örneğin Pkk sorunu meselesi; Pkk dünyanın en kanlı terör örgütlerinden birisi olmasına karşın bugün terör örgütü olarak kabul etmeyen ülkeler var (ki Pkk'ya yardım ettiği alenen bilinen ülkelerdir bunlar aynı zamanda da), düşünün on binlerce kişiyi bebek, yaşlı, kadın demeden öldüren silahlı örgüt bazı ülkelere göre bir terör örgütü değil, desteklenmesi gerekiyor ve gene bu bazı ülkelerde temsilciliği bulunabilir.

    Daha güncel bir örnek vermek gerekirse Doğu Akdeniz meselesi; Türkiye BM Deniz Hukuku Sözleşmesine göre yani Hukuki açıdan hak iddia ettiği deniz alanlarının AB ve çeşitli ülkeler tarafından yok sayılıyor, Serv haritası gibi bir haritayla Akdeniz'deki hak ve menfaatleri çalınmak isteniyor.


    Türkiye dış politikada çıkarları doğrultusunda hareket ettiği hemen her olayda yalnız kalmış ve tepkiler görmüştür bunun büyük nedenlerinden birisi Türkiye'nin çıkarlarının Batı çıkarları ile taban tabana zır oluşu diğer nedeni de Batı'nın eğitimden siyasete kadar her konuda yürüttüğü "Anti-Türk Politikalardır". İlber Ortaylı Avrupa ve Biz Kitabında bu durumu "Batı'da klasik tarih eğitiminin önemli noktalarından biri antitürklüktür, antimüslümanlık demiyorum. Batı Kültürü ve Batı insanı için İranlı her zaman egzotik bir adamdır. Arap demek 1001 gecedir, bir masaldır, şairdir, Ebu Nuvas'tır, çevirisini bulursa okur. Fakat, Türk demek, bunların ötesindedir. O bir militandır. Türk, Roma mirası üzerine oturan asker bir kavimdir ve dolayısıyla bir tehlikedir. Kilise uzun zaman böyle öğretti ve bu nedenle Batı'da Türklere karşı ebedi bir şüphecilik vardır."


    Türkiye Ermeni meselesinde olduğu gibi haklı olduğu hemen hiçbir konuyu dünyaya kabul ettirememiştir. Ermenilerin Ruslarla beraber yarım milyon insanı katlettiği ve yerinden ettiği bir gerçektir bugün kim bu yarım milyon insanı umursuyor siz dahil, mesela sizinle tartışıyoruz bu yarım milyon insan hakkında hiç konuşmadık bile çünkü ya bilmiyoruz ya umurumuzda değil ya da "konu ile ilgisiz." Türk tarafından Ermenilerin yaşadıkları acılar çokça dile getirilmiş hatta Türkiye'de bu insanlar anılmış ve anılıyorken neden karşı taraftan bu konuda tek bir şey göremiyoruz? Bugün bastıkları köyleri, yaptıkları suikastleri bir kahramanlık hikayesi olarak anlatan Ermenilerin bu tutumunu Türk tarafı yapsa ne olur?




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Patavatlı -- 5 Mayıs 2021; 13:46:24 >




  • Turklermi hakli yoksa Ermenilermi ? Soykirim acaba oldumu ?


    Binlerce yildir Anadolu topraklarinda yasiyan milletlerden biri Ermenilerdir ! Adamlar batililarin gazi ile kendi devletlerini kurmak istediler fakat yanlis yonlendirilmeler ve dasnaklarin yaptigi katliamlar yuzunden is nefrete donustu ve adamlar kendi topraklarini terk edip deniz ile baglantisi ile olmiyan her tarafi dusmanlarla cevrilmis kucucuk bir Ermenistan'a sigdirildilar !


    Firsatini bulan Avrupa'ya kacti ve ordan Turkiye'ye saldirmaya devam etti !

  • Sizi bilmem ama ABD'li Rand gibi düşünce kuruluşları ABD'nın dış politikasını incelerken olaya böyle bakıyor. Batı'nın Uygur politikaları Çin'e karşı oluşturan politik bir ittifakın ana politikalarındandır, BM İnsan Hakları Konseyi'nde ve diğer Uluslararası mecralarda Çin karşıtı bildirilerde bulunan ülkelerle Çin'i destekleyen ülkelere bakarsak bu durum açıkça seçiliyor.


    Abd, Birleşik Krallık, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Avustralya, Avusturya, Japonya, Belçika, Finlandiya, Danimarka, Hollanda, Norveç, İspanya ve İsviçre gibi ülkeler Uygur meselesinde Çin karşıtı politikalar izlerken; Rusya, Kuzey Kore, İran, Küba, Pakistan, Suriye ve Venezuela gibi ülkeler Çin'i destekleyen tarafta. Uluslararası arenada tarafların şekillenmesinden, söylemlerinden ve Batı merkezli (özellikle ABD'li) düşüne kuruluşların ve örgütlerin raporlarından da anlaşılacağı gibi bu meselede izlenecek yol Batı'ya yakınlaşma ve Batı'dan uzaklaşma sonuçlu olacaktır.

    Yani Türkiye'nin Çin karşıtı bir tutum sergilemesinin ana nedeni Batı'ya yaklaşmaktır "sadece iç politikaya yönelik insanların milliyetçi duyguların okşanması" değildir. Bu tezimi kanıtlayan raporlar, haberler ve BM oturumları verileri bulunmaktadır.

    Kaldı ki Türk dış politikasında aktörlerin açıklamalarına bakarsak Türkiye'nin tarafsıza yakın, yumuşatıcı tutumu rahatlıkla seçilebilir.


    İkinci paragrafta belirttiğiniz "Batı politikası olmasına çok var" söylemini gene Batı merkezli düşünce kuruluşlarına göre bir Batı Politikasıdır henüz gelişmekte ve olgunlaşmaktadır. Çin'in hem ekonomik hem askeri yükselişini Abd merkezli düşünce kuruluşları "tehdit" olarak algılıyor dolayısıyla Uluslararası ilişkiler konjonktürlerinde tehdit karşısında izlenen politikalar bellidir yani hangi açıdan bakarsanız bakın Uygur politikaları Batı'nın Çin karşıtı politikasıdır.


    Barışçılla kastettiğim kısmı açıklayayım;

    Çin İran işbirliği maddelerine kabaca bakarsak Çin, İran hava üslerini "sınırsız" kullanma imkanına sahip olacak, İran Hava Kuvvetleri Çin'den uçaklar ve teknik destek alacak ve göbekten Çin'e bağımlı olacak, İran topraklarında 50 bin Çin ve Rus askeri Çinli şirketleri koruyacak, Çin İran'da 5 bin kmkare'lik alana elektronik harp ve istihbarat merkezi kuracak, İran 3 limanını Çin ve Rus donanmasının kullanımına açacak, Çin İran'ın bütün kentlerinde on milyonlarca kamera sistemi ile kitlesel gözlem merkezleri kuracak. Çin'in isterleri ortada bu isterlerin perspektifinde bakarsak Çin'in ileriki yıllarda İran'ı tamamen sömürgesi haline getirmesini engelleyecek tek güç Rusya ile olan rekabetidir. Çin şimdilik Molla Rejimi ile ileride belki de tek başına İran'ı politik ve teknik açıdan kontrol edecek.

    İran halkı ile Çin'in ileriki yıllarda politik anlaşmazlığa düşmesi durumunda olacakları bir düşünün, Tahran'da "İranlı Kampları" kurulmasını engelleyecek bir güç kalmayacak.


    Bu işbirliğinin bu tehdit kısmı bile barışçıl özelliğinin olmadığını gösteriyor. Son paragrafta dediklerinize katılmakla beraber Çin'in İran halkı için büyük bir tehdit oluşturacağını düşünmek bilim kurgu senaryosu yazmak olmaz.





  • Ermenilerin bu konuda yalan söylediğini tüm dünya biliyor. Ancak zıttını söyleyip bunu Türkiye'ye karşı kullanmak işlerine geliyor ve bunu bir koz olarak görüyorlar. Olay sadece bundan ibaret. Ermenistan devleti bunun bir yalan olduğunu geç de olsa kabul edecektir. Zaten PKK'ya da verdikleri destekleri biliyoruz. Hatta Azeriler bunlara saldırdığında PKK yardım teklifinde bulunmuştu. Gerçi ne yapabileceklerse   Terörist bir ülkeye ancak bir terör örgütü yardım teklifinde bulunur zaten.

  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.