Şimdi Ara

Zümrüt Ejderha

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
156
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Zümrüt Ejderha




    Yazar Hakkında:



    "Tüm farklılıklara rağmen Tamriel'de yaşayan ölümlülerin bazı davranışları var ki hep aynıdır. Bu kitap serilerimde bunlara örnek olan kişilerin yaşadıklarını kaleme aldım. Umarım okuyucularımın hayatlarına bu canlı kanıtlar bir yol gösterici olur."​


    -Dnreigamamare, Sazerus​


    (D.4E 71-Ö.4E 122)


    Cyrodiil'li Imperial, büyücü ve yazar.


    Sun's Dawn'ın 26. günü, 4E 71'de Colovia'da doğdu. Second Seed'in 22. günü, 4E 122'de 51 yaşındayken Winterhold'da öldü. Çocukluğu, babasının işi nedeniyle Cyrodiil ile Skyrim'e devamlı yolculuklar yaparak geçti. 4E 79-4E 83 arasında üç yıl annesiyle birlikte Chorrol'da ki Stendarr Şapeli'nde yaşadı. Edebiyatla ilgilenmeye de burada başladı.


    4E 87'de büyüye olan yatkınlığını fark etti ve Skingrad Büyücüler Loncası'na çırak olarak katıldı. 4E 89'da loncadaki eğitimine ara verdi ve yazarlığa yoğunlaştı. 4E 92'de annesiyle babasının ayrılmaları, ailesinin kendisine karşı katı ve anlayışsız tutumu nedeniyle para sıkıntısı çekmesi, Sazerus'un sevdiği kızla evlenmesini engelledi.


    4E 95'te büyücülük öğrenimine geri döndü. 4E 96'da mezun oldu ve loncada öğretim üyesi oldu. 4E 89 ile 4E 99 yılları arasında sadece 6 kitap yayımladı ve bununla ilgili akademilerden pek çok ödül topladı. 4E 100'de yazmış olduğu yeni kitaplarıyla elde ettiği başarı, maddi sıkıntısını yenmesini ve evlenmesini sağladı. 4E 110'da baş büyücü oldu.


    Çocukluğunda babasıyla olan seyahatleri sırasında Skyrim'e aşık olmuştu. Bu onu oraya çekti. 4E 120'de Winterhold'da taşındı. Birkaç yıl kadar Winterhold Koleji'nde yardımcı baş büyücülük yaptı. Sazerus için her şey çok güzel gidiyordu, ta ki 4E 122'de ki Büyük Çöküş felaketi baş gösterene kadar. Şiddetli bir fırtına denizle birlikte Winterhold'u vurmuş ve şehrin yarısını anakaradan söküp yok etmiştir.


    Sazerus'ta o gün tesadüfen eşi ve kızıyla vakit geçirmek için kolejden ayrılıp evine gitmiş. Sazerus büyüleri ile fırtınadan korunmuş ancak her şey sona erdiğinde sahil şeredinde yer alan evlerini yerinde bulamayan Sazerus, çıldırarak uçurumdan denize doğru karısıyla çocuğunu kurtarma umuduyla atlamış. Fakat bir daha onu gören olmamış.


    Bununla ilgili pek çok halk efsanesine de konu olmuştur. En bilineni, balıkçıların denizin üstünde gördükleri parlamaların Sazerus'un heyulasının büyülerinin yansımaları olduğu ve derinliklerde bir yerlerde hala eşiyle kızını aradığıyla ilgili efsanedir. Ama bunun küçük çocukların denize girmemeleri için uydurulup anlatılan masallar olduğu su götürmez bir gerçektir.


    Her şeyden öte Sazerus her zaman tek bir büyü dalıyla çalışmanın kölelik olduğunu savunmuştur. Kitaplarıyla ise insanlara karşı bir yükümlülüğü olduğunu düşünmüş ve "insanlık için sanat" görüşüne dayalı yapıtlar üretmiştir.


    İmparatorluk Şehri, Arcane Üniversitesi Yayınevi, 4E 191


    I​


    Sazerus Dnreigamamare


    Tarih 4E 40. Yer Yaztutan Adası'nın başkenti ve Aldmeri Hükümetinin kalbi Alinor Şehri. Maeqorwe ellilerinin başlarında bir altmer için genç sayılacak bir yaştaydı. Auri-El Tapınağı'nda rahiplik yapıyordu.


    O gün Maeqorwe her zamanki gibi tapınağa gidiyordu. Ortalık yeni aydınlanıyordu. Sislerle kaplanmış sokaklardan geçtiği sırada sanki peşinde biri varmış gibi geldi ona. Durdu, dikkatle çevresine bakındı, ama kimseyi göremedi.


    Maeqorwe ardından yoluna devam etti. Ancak daha sonraları da bu duygu peşini bırakmadı. İşin ilginci izlenme duygusunun giderek artmasına karşın peşindeki kişiyi bir türlü göremiyordu. Kaç kez aniden dönüp arkasına baktı, köşe başlarında bekledi yinede kimseyi göremedi.


    Ta ki bir gün öğleye doğru tapınağın terasına çıkana kadar. Bu Maeqorwe'nin alışkanlığıydı. Günde en az bir kere terasa çıkıp etrafında dolaşır, kente bir göz atardı. O gün de öyle yaptı. Aniden orada bir de ne görsün; karşında korkuluklara konmuş ona bakan bir ejderha durmuyor mu?


    Şaşkınlıktan dilini yutacaktı neredeyse. Şaşırmasına şaşırmıştı ama nedense hiç korku duymuyordu. Korkudan çok hayranlık uyandırmıştı ejderha onda. Maeqorwe hakkında okuduğu kitapların aksine bu gördüğü ejderha o kadar büyük değildi. Bir insan boyutundaydı aşağı yukarı. Yalnız kanat açıklığı çok genişti.


    Güneşin altında yer yer kırmızılaşan altın sarısı zümrüdü pulları öyle güzeldi ki, gözlerini ondan alamıyordu. Tapınağı ve görevlerini unutup büyülenmiş gibi ölümsüzlüğün, bilgeliğin simgesi olan bu yaratığı izlemeye başladı.


    Onu dakikalarca seyretti. Ama bir süre sonra bakmak yeterli gelmemeye başladı. Ejderhaya dokunmak, parlak pullarını okşamak için dayanılmaz bir istek uyandı içinde. Usulca ejderhaya yaklaştı. Bu büyüyü bozmaktan korkarcasına ağır ağır ilerliyordu ki ejderha ona yöneldiğini anladı.


    Kıpırdanarak kanatlarını topladı. Maeqorwe gideceğinden, bir daha onu hiç göremeyeceğinden korktu. Hep orada, terasta kalmasını ve sonsuza kadar ona bakmak istiyordu. Ama ejderhanın gözleri tedirginlikle oynamaya başlamıştı. Uçmaya hazırlanıyor gibiydi.


    Maeqorwe ani bir kararla ona doğru atıldı. O ejderhanın ürküp kaçmasından korkarken hiç beklemediği bir şey oldu! Zümrüdü Ejderha bir metre kadar havalandı, sonra Maeqorwe'ye kendi dilinde şunları söylemeye başladı:


    "Drem yol lok joor."


    Maeqorwe ejderhanın ne dediğini anlayamadı. Yaşanan kısa bir sessizlikten sonra ejderha birden Maeqorwe üzerine gelerek kocaman pençeleriyle onu omuzlarından kavradı. Maeqorwe kaçmayı düşünme fırsatı dahi yakalayamamıştı. Ejderha çok hızlıydı çünkü.


    Birlikte havalandılar. Uçmaya başlayınca Maeqorwe korkuyla ayaklarını salladı. Oysa korkusu boşunaydı, Zümrüdü Ejderha öylesine güçlüydü ki, onu sanki hiç ağırlığı yokmuş gibi sürükleyip götürüyordu.


    Yaşadığı yer Alinor kısa sürede ayaklarının altından akarak gerilerde kaldı. Zümrüdü Ejderha yükselmeyi sürdürüyordu. Bembeyaz bulutların arasından geçerek gökyüzünün katıksız mavisine ulaştılar. Bulutların koruyuculuğundan kurtulunca güneşin yakıcı ışınlarına maruz kaldılar. Neyse ki, ejderhanın altına kalıyordu; dev gölgesi onunla arasında yakıcı etkilere siper oluyordu.


    Maeqorwe bunun için Zümrüdü Ejderha'ya teşekkür borçlu olduğunu hisseti. Uçuşları saatlerce sürdü. Nehirler, tepeler, denizler geçtiler. Sonunda karşılarına o güne kadar görmediği büyüklükte bir dağ çıktı. Dağın zirvesi bulutların metrelerce üstündeydi. Zümrüdü Ejderha dağın zirvesine doğru yükselişe geçti.


    Maeqorwe o an farkında olmasada ejderha onu Vvardenfell'de ki Kızıl Dağ'a getirmişti.


    Zirveye ulaştıklarında bu dağın sönmüş bir volkan olduğunu gördü. Ama volkanın ağzı o kadar genişti ki, Alinor kadar büyük bir bölgeyi rahatlıkla içine alabilirdi. Zümrüdü Ejderha volkanın içine süzüldü. Yeşilin her tonundan her çeşit ağacın yan yana sıralandığı sık bir ormana doğru inmeye başladılar.


    Uzunca bir süre bu ormanın üzerinde uçtular. Derken ağaçların iyice bol olduğu yerde aniden görkemli bir saray beliriverdi karşılarında...


    Sazerus Dnreigamamare




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi STENSTEN -- 23 Ocak 2021; 20:37:48 >



  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.