Şimdi Ara

Varlığın İlk sebebi Tanrı mıdır yoksa ilk sebebe Hayat ağacı diyebilir miyiz?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
22
Cevap
1
Favori
495
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Her parçada o vardır, ne kadar var ettikçe var ettikleri kendinden uzaklaşsa da hepsinde kendi özü var ettiklerinde bir ruhun bedende bir dumanın ateşte kalması gibi kalmıştır, var ederken kendini bir cevher olarak kullandığı için daha doğrusu başka türlü var etme olmadığı için kendinden bir parça dumanın ateşte ya da ruhun bedende kaldığı gibi kalmıştır, kendi cevheri ve var etme gücü gibi 2 olgu var ilk sebebde / hayat ağacında, aslında var etme gücünü kullanmak için harekete geçtiğinde engellenemez bir biçimde kendini cevher olarak kullanmış oluyordu, burada var etme sırasında kendini cevher olarak kullanması bir acı ya da bizim keyfiyetini açıklayamadığımız ama bir sıkıntıya sebeb olan acıya benzeyen bir duygu kendisinde oluşturmuş mudur diye tartışılınabilinir, isterse var ettikçe kendi özünden uzaklaşan bu varlıklardan dumanın ateşten ayrılması gibi ayrılabilir, işte bu ateşten dumanın sıyrılması misalinde olan örnekte olduğu gibi yani varlıklarda kalan özü/dumanı ile var ettiklerinin her yerine sirayet etmiş, ve var ettikleri mevcudatı kurdukça onları kalan bu özü sayesinde çözümlemiştir, aslında mevcudat da onun kendisidir bir parçasıdır, sadece var olanlar ondan uzaklaşmıştır ama dediğim gibi o kendinden var ettikçe özü varlıklarda dumanın ateşte kaldığı gibi kalmıştır, şu an mevcudatın tek hakimidir, ama düşünemez, anlayamaz sadece basit bir farkındalığı vardır, bu farkındalık sayesinde daha doğrusu varlıklarda kalan özü/dumanı sayesinde her şeyi çözmüştür.


    O bütün bu harikuladeliğin kendisidir, aslında bu harikudaledelik kendisidir, onu mütevazice tazim edin ve ona hayranlığınızı her zaman dile getirin, işte ben ona hayat ağacı dedim, bunu Tanrı ile karıştırmayın, neden Tanrı'nın aslında zâtının bu uluhiyeti kesb ettiği ele geçirdiği meselesi ise ayrı bir muammadır. Zannedersem bunun altında hayat ağacının herşeyi konsensüs ile çözme amacı ve bu konsensüsteki çıkmazın ama en önemlisi de varlıkların özünde var olan -bizde de- bencilliğin bizi bu şartlara getirmiş olmuş olabileceği gerçeği var.








  • Bahsettiğiniz anlatı Plotinus'un sudur teorisinden evrilmis panteizm( mantığının kökenleri hinduizm kadar eskidir) ve türevleridir. Onu bir tanrı olarak adlandırmama çabanızın sebebi insan algısında şekillenmiş tanrı tasviridir. Söz konusu varoluşu tetikleyen tanrı tasviri olduğu zaman zaten onu tanımlama biçimleri oldukça kısıtlı ve yetersizdir. Bu şekilde bilinçsizleştirilmeye çalışılan tanrı tasvirleri bence yine insanın tanrıyı yorumlayabileceğini düşündüğü ama daha spesifik anlatımlara başvurduğu başarısız bir betimleme

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Essentia naturae bellum est ita vita bellum est. Debetis cogitare omnia quae inter pugnantur. Debetis videre id perpetuum videtur. Ipse magnus Heraclitus Ephesius hanc veram ordinationem naturae cogitabat. Autem bellum consensusquo sunt eadem qouniam bellum consensum continet et natura indigesta est tamquam bella sunt. Ista ordinatio naturae est. Natura ipsam in temporibus perpetuis generat.

    Eşyanın tabiatında çatışma veya gerilim var; uzlaşma (konsensüs) bu gerilimden türeyen geçici bir ilişki yalnızca. Çünkü doğa kaotik ve kendisini yeniden üretir şekilde sürekli olarak değişken. Doğanın unsurları çok rastgele dağılmış ve rastgele şekilde birbirine girmiş. Bu keşmekeş içerisinde bizler hayatımızı sürdürüp yaşamlarımızı yüceltmeye çalışıyor; kah doğaya hayranlık duyuyor, kah doğadan tiksiniyoruz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Arkadaşlar cevaplarınız için teşekkür ederim. Konudaki bilgiler hiçbir eserden alınmamıştır, tamamen kendi düşünce ve tecrübe ürünlerimdir.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 28 Mayıs 2021; 2:59:6 >
  • Konuya ekleme yapayım :


    Hayat ağacı bulunduğu boyutta tektir, çünkü var ettikleri farklı bir boyutta var olmak zorundadır, boyutu farklı olduğu için kendisine de ulaşılamaz, hayat ağacının hareket etmesi tabiatına zıttır, olduğu yerde yaratmıştır, var ettikleri ise farklı bir boyutta var olurken yeni oluşan bu boyutta etrafa yayılmışlardır, ilk bilgi de bu yeni boyutta oluşmuştur, akıl, zeka ve bunlar gibi bilgi işleyen unsurları ya da canları küçümsemeyin çünkü bunlar var olan güçlerdir ve ilk bilgi bunların koordinasyonunda keşfedilmiştir.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 28 Mayıs 2021; 3:11:56 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    Essentia naturae bellum est ita vita bellum est. Debetis cogitare omnia quae inter pugnantur. Debetis videre id perpetuum videtur. Ipse magnus Heraclitus Ephesius hanc veram ordinationem naturae cogitabat. Autem bellum consensusquo sunt eadem qouniam bellum consensum continet et natura indigesta est tamquam bella sunt. Ista ordinatio naturae est. Natura ipsam in temporibus perpetuis generat.

    Eşyanın tabiatında çatışma veya gerilim var; uzlaşma (konsensüs) bu gerilimden türeyen geçici bir ilişki yalnızca. Çünkü doğa kaotik ve kendisini yeniden üretir şekilde sürekli olarak değişken. Doğanın unsurları çok rastgele dağılmış ve rastgele şekilde birbirine girmiş. Bu keşmekeş içerisinde bizler hayatımızı sürdürüp yaşamlarımızı yüceltmeye çalışıyor; kah doğaya hayranlık duyuyor, kah doğadan tiksiniyoruz.

    Mevcudatın oluşması sırasında yer alan bütün güçler aslında şuur sahibidir, eğer şuur sahibi olmasalardı, akıl ve zeka ve diğer bilgi işlemde yer alan unsurlar onlara anlam yükleyemezdi ve hiçbir zaman mevcudat kurulamazdı ve ilk bilgi keşfedilemezdi ve böylece de bütün unsurlar dağınık yaşardı ve bilgi keşfi mümkün olmazdı.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: therc

    Bahsettiğiniz anlatı Plotinus'un sudur teorisinden evrilmis panteizm( mantığının kökenleri hinduizm kadar eskidir) ve türevleridir. Onu bir tanrı olarak adlandırmama çabanızın sebebi insan algısında şekillenmiş tanrı tasviridir. Söz konusu varoluşu tetikleyen tanrı tasviri olduğu zaman zaten onu tanımlama biçimleri oldukça kısıtlı ve yetersizdir. Bu şekilde bilinçsizleştirilmeye çalışılan tanrı tasvirleri bence yine insanın tanrıyı yorumlayabileceğini düşündüğü ama daha spesifik anlatımlara başvurduğu başarısız bir betimleme

    Tanrı bilinçsizleştirilmiyor, ilk sebeb ile Tanrı'yı karıştırmayın

  • quote:

    Orijinalden alıntı: AlbatrosD.IIIFazılBey

    Mevcudatın oluşması sırasında yer alan bütün güçler aslında şuur sahibidir, eğer şuur sahibi olmasalardı, akıl ve zeka ve diğer bilgi işlemde yer alan unsurlar onlara anlam yükleyemezdi ve hiçbir zaman mevcudat kurulamazdı ve ilk bilgi keşfedilemezdi ve böylece de bütün unsurlar dağınık yaşardı ve bilgi keşfi mümkün olmazdı.



    Alıntıları Göster

    İnsan beynindeki elektrokimyasal formasyon veya bilinç doğadaki kaotik ve keyfi dağılmış unsurlarda bulunmaz. İnsan beyni de evrimin bir ürünü, kısmi adaptasyon sağlayan organik bir bilgisayar devresi yalnızca. Basit unsurlardan o unsurlara hiç mi hiç benzemeyen şablonlar veya kompleks olgular türeyebilir. Ancak altyapı yine basit unsurlar arası etkileşimler ağıdır. Ağ da doğal seleksiyonun ürünü. Beyni veya insanı doğaya yansıtma hatası yapıyorsun. Bu herhalde insanların doğa hakkında düşüp durduğu en sık görülen hatalardan birisi. "İlkel" insanlar patlayan yanardağları veya şehirleri yıkan depremleri görünce arkasında kişileştirilmiş güçler addettiler çünkü en iyi bildikleri şey kendileriydi ve sosyal yaşamlarıydı. Patlayan bir yanardağ insanlara öfkeli bir demirci ustasını hatırlatıyordu (bknz: tanrı Hephaistos ya da Vulcanus). Ekin veren toprak genellikle doğurgan bir büyük tanrıça, yağış bırakan gökyüzü ise dölleyen bir göksel babaydı. İşler yolunda gitmediğinde (ki sık sık gitmezdi) bu doğadaki fenomenlerin kişileştirilmiş halleri olan bilinçli ilahî güçlerin kaprisleriyle açıklanıyordu ve insanlar onları bir takım ritüellerle yatıştırmaya çalışıyordu. Bu kısmi düzensizlik durumunu doğayı fazla tanımadıkları için doğanın kaotik niteliğiyle açıklamıyorlardı. "Modern" insan da doğadan pek anlamadığı için aynı hataya düşüp duruyor ama kendisini "ilkel" insandan ayırıyor.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Farklı bir şey sundugunuzu düşünüyorsunuz ancak değil. Sudur teorisini okursanız eğer bulduğunuzu düşündugunuz seyle ne kadar benzer oldugunu görürsunuz. Kısaca ; buna göre ilk neden(tanrı) zorunlu varlıktır ve her seyin en yucesidir, duragan olarak tasvir edilen bu varlık diger maddesel varlıkların ötesindedir ve varlık tanımı da haliyle apofatik bir yaklaşım sunar. Plotinus için sudur 3 aşamada olur; Nous-ruh-madde. Nous tanrıdan zorunlu olarak çıkar, bir tür aşkınlık ve taşma meselesi, ancak bu iradi değil zecri süreçtir. Bunun islam uyarlamasını Farabi ve Ibn-i sina biraz daha farklı bir sekilde sunar, ancak Gazzali böyle bir tasviri reddeder. Ancak Plotinus stoacı panteist yaklaşımı benimsemez, daha sonra Spinoza'da gördüğümüz panteist ya da panenteist( farklı yorumlamalar) varoluş sureci sudur teorisi ile birleştirilir. Sizde zaten her parçada o var derken sudur+panendeist yaklaşımın bir çeşit tablosunu çiziyorsunuz


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: therc

    Farklı bir şey sundugunuzu düşünüyorsunuz ancak değil. Sudur teorisini okursanız eğer bulduğunuzu düşündugunuz seyle ne kadar benzer oldugunu görürsunuz. Kısaca ; buna göre ilk neden(tanrı) zorunlu varlıktır ve her seyin en yucesidir, duragan olarak tasvir edilen bu varlık diger maddesel varlıkların ötesindedir ve varlık tanımı da haliyle apofatik bir yaklaşım sunar. Plotinus için sudur 3 aşamada olur; Nous-ruh-madde. Nous tanrıdan zorunlu olarak çıkar, bir tür aşkınlık ve taşma meselesi, ancak bu iradi değil zecri süreçtir. Bunun islam uyarlamasını Farabi ve Ibn-i sina biraz daha farklı bir sekilde sunar, ancak Gazzali böyle bir tasviri reddeder. Ancak Plotinus stoacı panteist yaklaşımı benimsemez, daha sonra Spinoza'da gördüğümüz panteist ya da panenteist( farklı yorumlamalar) varoluş sureci sudur teorisi ile birleştirilir. Sizde zaten her parçada o var derken sudur+panendeist yaklaşımın bir çeşit tablosunu çiziyorsunuz

    Her parçada o var ifadesinden benzer bir şey yakalamışsınız evet  ama geri kalanları ya sen iyi anlatamadın ya da hiç benzemiyor. Eğer bu teöriyi iyi biliyorsan detaylıca yaz tartışalım.


    Sen yazımı anlamamışsın, ilk neden Tanrı değildir. İlk neden Tanrı'dan başkaca bir güçtür, ona ben hayat ağacı dedim, ezoteristler Kadiri mutlak yaratan derler. Ama ezoteristler bu güç hakkında bilgi vermez, ben detaylıca anlattım, ama onların cizdiği metafizik tablo ile benim çizdiğim tablo her zaman örtüşmüyor, ezoteristlerin çizdiği tablonun gerçek olma ihtimali var ben inkar etmiyorum, eğer onların dediklerine gerçek dersek hayat ağacının /kadiri mutlak yaratanın kendinin eşleniğini almak suretiyle Tanrı'yı var etttiği sonunucuna ulaşırız, burada Tanrı varlık alemine gelip uluhiyeti kesb etmiştir, Hayat ağacı boyutu farklı olduğu için kendi eşleniğini almak zorunda kalmıştır, çünkü var ettikleri ile aynı boyutta bulaşamamaktadır, burada eşleniği alınan güç olan Tanrı bütün gücü eline geçirmiştir, ezoteristlerin anlattıklarına bu telifi ben getirdim çünkü izaha muhtaç idi, kabul ederler mi bilemem, ama bunun da gerçek olma ihtimali var, burada eşleniği alındığı için Tanrı hayat ağacı ile tamamen benzer oluyor ve herşeye nüfuz sirayet edebilme kabiliyetine sahip olarak uluhiyeti ele geçirmiş oluyor.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 9 Haziran 2021; 10:4:52 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    İnsan beynindeki elektrokimyasal formasyon veya bilinç doğadaki kaotik ve keyfi dağılmış unsurlarda bulunmaz. İnsan beyni de evrimin bir ürünü, kısmi adaptasyon sağlayan organik bir bilgisayar devresi yalnızca. Basit unsurlardan o unsurlara hiç mi hiç benzemeyen şablonlar veya kompleks olgular türeyebilir. Ancak altyapı yine basit unsurlar arası etkileşimler ağıdır. Ağ da doğal seleksiyonun ürünü. Beyni veya insanı doğaya yansıtma hatası yapıyorsun. Bu herhalde insanların doğa hakkında düşüp durduğu en sık görülen hatalardan birisi. "İlkel" insanlar patlayan yanardağları veya şehirleri yıkan depremleri görünce arkasında kişileştirilmiş güçler addettiler çünkü en iyi bildikleri şey kendileriydi ve sosyal yaşamlarıydı. Patlayan bir yanardağ insanlara öfkeli bir demirci ustasını hatırlatıyordu (bknz: tanrı Hephaistos ya da Vulcanus). Ekin veren toprak genellikle doğurgan bir büyük tanrıça, yağış bırakan gökyüzü ise dölleyen bir göksel babaydı. İşler yolunda gitmediğinde (ki sık sık gitmezdi) bu doğadaki fenomenlerin kişileştirilmiş halleri olan bilinçli ilahî güçlerin kaprisleriyle açıklanıyordu ve insanlar onları bir takım ritüellerle yatıştırmaya çalışıyordu. Bu kısmi düzensizlik durumunu doğayı fazla tanımadıkları için doğanın kaotik niteliğiyle açıklamıyorlardı. "Modern" insan da doğadan pek anlamadığı için aynı hataya düşüp duruyor ama kendisini "ilkel" insandan ayırıyor.



    Alıntıları Göster

    Ayrışıyoruz ve saygı duyuyorum, ama ben farkındalık herşeyde var diyorum. ,ama bak her unsurda beyin kimyası var demiyorum sadece bilinç var diyorum, beyin kimyasının işini akıl ve zeka yapar. akıl ve zeka olmadan senin o elektrokimyasal formasyon dediğin olgu bir hiçtir. Beyin sadece elektrik sinyallerini iletir, beynin içerisinde kendi bölmelerinde bulunan akıl zeka gibi bilgi işleyen metafizik unsurlar aslında senin elektrokimyasal dediğin olgunun kendisidir.





  • Bilinci sağlayan bildiğimiz tek olgu beyin, tam anlamıyla bir bilinç düzeyi yaratmasa dahi bilince yakınsayabilen veya en azından bilinci imite edebilen diğer bir olgu da bilgisayar. Onun ötesinde doğada bilinç veya bilinç üreten şablonlar görülmez. Bilinç madde ve enerjinin çok spesifik bir formasyonundan gelişiyor ve akıllı organizmalara özgü. Bilincin metafiziği materyalist veya fizikalist ontolojik teoriye sıkıca bağlı. Nörobilim ve evrimsel psikoloji bunu gösteriyor.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    Bilinci sağlayan bildiğimiz tek olgu beyin, tam anlamıyla bir bilinç düzeyi yaratmasa dahi bilince yakınsayabilen veya en azından bilinci imite edebilen diğer bir olgu da bilgisayar. Onun ötesinde doğada bilinç veya bilinç üreten şablonlar görülmez. Bilinç madde ve enerjinin çok spesifik bir formasyonundan gelişiyor ve akıllı organizmalara özgü. Bilincin metafiziği materyalist veya fizikalist ontolojik teoriye sıkıca bağlı. Nörobilim ve evrimsel psikoloji bunu gösteriyor.

    Peki bilinç demeyelim farkındalık diyelim, çünkü bilinci anladığım kadarıyla farklı şekilde algılamak istiyorsun, yanlış algılamıyorsun ama ben ısrarla mesajlarımda farkındalık diye belirttim.


    Herşeyi pozitif bilim ile açıklama gayretindesin, ama din ve felsefe de vardır.


    Herhalde Dünya'yı var eden ve dünya sistematiğini kuran güçlerin bilim ile her şeyi size keşfettireceklerini zannetmiyorsun değil mi? Onlar bütün metafizik / varoluşa dair bilgileri insana verecek kadar aptal değiller.





  • Ne fark ediyor ki? Bilinç veya farkındalık veya düşüncenin düşüncesi, hissin hissi, olmaklıklık, varoluş bunların hepsi birbiriyle bağlantılı. Hepsi bilinç, şuur, farkındalık vb şeklinde tanımlanan niteliğin karşılığı ve bu insanı insan yapan bir şey (homo sapiens sapiens, bildiğini bilen insan).

    Pozitif bilimin daha doğrusu tabi bilimlerin izinden gitmeyen her bilgi sistemi eninde sonunda hüsrana uğramaya, doğaya ihanet etmeye mahkum. Doğaya ihanetin bedeli doğa karşısında belirli bir sanallığa hapsolmak ve doğadan kopuk kalmaktır.

    Bilgiyi birilerinden almadığımıza tamamen kendi melekelerimizle elde ettiğimize eminim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hiçbir şeyi cansız görmüyorum, var olan her unsur canlıdır ve hareketlidir, Dünya'da maddenin cansız görülmesinin sebebi Dünya şartlarının bir gereğidir, canlı varlığa ise de elbette başka varlıklarca anlam yüklenebilir, eğer anlam yüklenebiliniyorsa farkındalığı da vardır.

  • Bir münazaradan :


    Zannedersem buradaki sıkıntı ruhun, nasıl 5 yaşında iken farklı, 18 yaşında iken farklı tepkiler gösterdiği sorunundan çıkıyor, materyalizm bunu beynin gelişimi ile açıklıyor, bununla birlikte ruha inananlarda bu gibi sorular kendini gösteriyor:


    Muhtemelen birey çeşitli yaş gruplarında iken ruha kendisini o yaşa göre hissetmesini sağlayacak metafizik unsurlar ile müdahale ediliyor, yani beyin çalışıyor gibi gözüküyor ama beyin ile çalışan ve asıl işi yapan ve fiziksel beyine sindirilmiş ve her biri beyinin bir yerlerinde yer almış metafizik unsurlar var,


    Mesela akıl ve zeka gibi bilgi işlem yapan metafizik unsurlar da beynin bir yerlerinde asıl işi yapan unsurlar olarak yer alırlar,


    Aslında biz beyni/ maddeyi değil bu metafizikmayı çözemiyoruz.


    Evet vücutta/beyinde elektrik sinyalleri var, ama bence her şey bu kadar ve hiçbir zaman daha fazlası olmayacak/keşfedilemeycek. Bakalım zaman bu düşüncelerimi akim bırakacak mı, bakalım materyalizm elektrokimyasal formasyon dediği bu bilgi işlem olgusuna çözümler iyileştirmeler geliştirmeler yapabilecek kadar hakim olabilecek mi?




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 11 Haziran 2021; 4:2:44 >




  • Big bangden önceki enerji nasıl geldi, tüm soru bu aslında..

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-4A681DC35

    Big bangden önceki enerji nasıl geldi, tüm soru bu aslında..

    Hocam bir yaratıma inanıldığı zaman bu soruya cevap verebiliyoruz, ama bilim bunu açıklayamaz.

  • quote:

    Orijinalden alıntı: AlbatrosD.IIIFazılBey

    Hocam bir yaratıma inanıldığı zaman bu soruya cevap verebiliyoruz, ama bilim bunu açıklayamaz.



    Alıntıları Göster

    Açıklaması çok zor bir ihtimal, katılıyorum hocam.

  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.