Şimdi Ara

Türkiye, Kabile Kültürü ve Şehir Kültürü

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
748
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Merhabalar,

    Uzun süredir aklımda olan ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemediğim bir konudan bahsetmek, görüşlerinizi almak istiyorum. Bildiğimiz üzere dünyada hiçbir ülkenin sahip olmadığı bir güce sahip. Bu güç, hem doğu kültürüne hemde batı kültürüne açık olması, ve iki kültürü harmanlayabilen nadir ülkelerden olması. Tabi bu güç aynı zamanda sorumluluğu da getiriyor, bu kültürleri düzgün anlayıp, içindeki yararlı unsurları çekip alamadığımızda kendimizi kültürel bir çöplükte bulabileceğimizi düşünüyorum. Neyse, kabile kültürü ile şehir kültürü adını verdiğim iki unsura birer örnek vermek istiyorum.

    Bilirsiniz, doğu kültüründen gelen bir kabileci yapı var toplumumuzda. Bu kültüre göre bir baba figürü var, ve baba çocuklarını koruyan bir role sahip. Örneğin iş yerindesiniz, müdürünüz babacan bir figür. Gerektiğinde müdür gibi davranıp, işinizi düzgün yapmadığınızda babanız gibi size sövüyor diyelim. Bazen çok sinirleniyorsunuz, "o kim ki bana bu derece haşır neşir oluyor, benim iç işlerime burnunu sokuyor?" diye kendinize soruyorsunuz. Ama yeri geldiğinde de sizi kimseye yem etmiyor "ben personelimi kimseye yedirmem, kimse benim çalışanıma laf atamaz!" tavrını alıyor. O sıcaklığı gerçekten hissediyorsunuz. Yani kendisi o anda politik olarak çok zor durumda kalsa bile hatta o durumda haksız olsanız bile, başkalarına karşı haksız olduğunuzu itiraf etmeyen, daha sonra cezanızı kendi 'aileniz içinde' veren bir müdür. Adeta bir kara gün dostu, kendini zor durumdan kurtarmak için sizi feda etmeyen bir müdür.

    Tabi bu kültüre mensup bir müdürün cezasının ve ödülünün büyük olacağını tahmin edebilirsiniz. Örneğin, sizin düşünceleriniz 2. derece önemlidir. "Bu iş bana aykırı, ben bunu yapmam" diyemezsiniz. Ne derse çoğu zaman yapmak zorundasınız. Çünkü çoğu zaman sizi güden korku olacaktır. Demokratik bir ortamın olduğu pek söylenemez, kağıt üzerinde demokrasi olsada, psikolojik olarak hiçbir şekilde demokratik bir ortam bulamazsınız.

    İkinci örnekte ise daha çok batı kültüründen gelen bir müdür olsun. Çoğu zaman oldukça demokratik, kararların ortak alınması taraftarı. Yanında çok rahat fikrinizi beyan edebiliyorsunuz. Üzerinizde bir hiyerarşi hissetmiyorsunuz. Herkesin birey olduğunu düşünüyor, bireysel sınırların oldukça farkında. Sizin işinize hiçbir zaman burnunu sokmuyor. Onun görüşüne karşı olduğunuzda açık açık bunu beyan edebiliyorsunuz. Sizden belirli işler yapmanızı bekliyor, herhangi bir yanlış yaptığınızda "bu yanlış benim sorumluluğum değil, gereği yapılsın, personel kovulabilir" diyor.

    Ülkemizde iki tipte insana da rastlamak mevcut. Herhalde bu kültürlerin bu kadar sert çarpıştığı ve günlük hayatımızı doğrudan etkilediği bir ikinci ülke yoktur! Görüşleriniz nelerdir? Birey olmak yaşamda en önemli unsur mudur? Birey olmayı ve demokrasiyi feda eden kötü gün korkularından dolayı mı feda eder, yoksa işlerin bu şekilde yürümesinin bu koşullarda tüm toplum için daha yararlı olacağının farkında olduğundan mı ? 'Birey olmak' 21. yüzyılda hayatın olmazsa olmazı mı yoksa bazı kültürlerinin düzenlerinin işlemesi için savunduğu temel araçlardan biri midir? Bu konu üzerinde sorulabilecek o kadar çok soru var ki...







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.