Şimdi Ara

DÜNYANIN HAREKETLERİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
18
Cevap
0
Favori
12.959
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Dünyanın harekelerini ilk okul öğrencileri bile bilir.Kendi etrafında, güneşin etrafında ve samanyolundaki hareketleri... Ama biz ilkokulu bitirdikten sonra acaba dünya yeni hareketler öğrenmiş olamaz mı?


    Çok değil, birkaç yüzyıl öncesine kadar, dünya, "evrenin odak noktası" sanılır, bütün güneş sisteminin dünya çevresinde döndüğü düşünülürdü. Bunun böyle olmadığını bilen kimi bilim adamı sus-pus oturdu, kimi de karşı çıkıp kellesini yitirdi.

    Bugünse, dünyanın "sabit" olmayıp, 8 ayrı set içinde hareket ettiği, yer değiştirdiği biliniyor.

    Şöyle bir göz gezdirelim bu hareketlere... Ne dersiniz?

    1. KITA KAYMASI:

    "Kıta"ya da "anakara" dediğimiz kara kitlelerinin dev kaya tabakalarının üstüne yerleştiği,bunlarınsa okyanusun bazalt tabanı üstünde hareket ettiği bilinmekte... Yapılan hesaplamalara göre, yılda 3 ilâ 20 santimlik bir yer değiştirme, bir "kayma" söz konusu... Jeologlara göre, bundan 230 milyon yıl öncesine kadar dünyada tek bir kara parçası varmış. "Pangaea" olarak anılırmış bu süper-kıta... O tarihte, tam kestirilemeyen, nedenlerle bu süper-kıtanın bazı bölümlerini su basmış, bazı yerleri okyanus tabanına çökmüş ve böylece ortaya bugünkü kıtalar çıkmış... Kıtaların hareketi bugün de sürmekte... Örneğin, Kuzey Amerika kıtası, yılda 8 santimetre hızla, Avrupa kıtasından uzaklaşmakta, batıya hareket etmekte... Kristof Kolomb'un 1492 yılında aştığı Atlas Okyanusu, bugün, 36-37 metre daha geniş kısacası...





    2. DÜNYANIN KENDİ EKSENİ ÇEVRESİNDE DÖNMESİ:

    Dünyanın sekiz hareketi içinde çıplak gözle seçilebilen, görülebilen tek hareket, kuşkusuz, dünyanın kendi ekseni çevresinde dönmesi... Geceleri ve gündüzleri yaratan bu hareketi, güneşin ve ayın doğuş yada batışına bakarak izlemek mümkün... Ekvatordan yapılan ölçümlere göre, dünya kendi ekseni çevresindeki dönüşünü saatte yaklaşık 1670 kilometre hızla, yine yaklaşık 24 saat içinde tamamlıyor. Ama, okyanuslardaki gel-git hareketlerinin dünyanın toprak yüzeyi üstünde oluşturduğu sürtünme etkisinin sonucunda, dünyanın kendi ekseni çevresindeki dönüş hızı her yüzyılda bir 1/1000 saniye oranında yavaşlıyor. Bir başka deyişle, insanın ilk ataları yeryüzünde 2 milyon yıl önce boy gösterdiklerinde, dünya kendi ekseni çevresindeki dönüşünü 20 saniye daha önce tamamlıyormuş.Yani, o zamanın günleri 20 saniye daha kısaymış bugüne, göre...

    3. DÜNYA EKSENİNİN HAREKETİ:

    Bilindiği gibi, dünya tam bir "küre" değil... Ekvator yöresinde az-biraz şişkinliği var. Bu yüzden de, ekseni çevresinde, örneğin bir bilye gibi değil de bir topaç gibi dönmekte... Güneş ve ay çekimlerinin etkisiyle oluşan bu dönüş biçimi içinde, dünya ekseninin kuzey ucu, yani Kuzey Kutbu, işaret parmağıyla havada çizilen daire gibi bir daire çizmekte... Dairenin iki ucunun kavuşabilmesi içinse, 26.000 yıl gerekmekte... Bu dönüşün etkisiyle, dünyanın öteki yıldızlara göre konumunun da değiştiği bu arada biliniyor. Yapılan hesaplara göre, İ.S. 14.000 yılına gelindiğinde,"Kuzey Yıldızı" olarak, Polaris'in yerini Vega Yıldızı almış olacak...

    4. KUTUP HAREKETLERİ:

    Yerkürenin kayalık kısımlarının, Kuzey ve Güney Kutupları karşısında, bir tür "daire" çizerek konum değiştirdikleri de biliniyor artık... Üç ilâ on-beş metre arasında değişiyor, çizilen bu dairenin çapı... Varlığını ilk keşfeden bir Massachussetts'li işadamından esinlenilerek "Chandler Hareketi" olarak anılan bu kıpırdanma, belli bir noktanın ekvatora uzaklığını hesaplamada kullanılan hayalî "enlem" çizgilerini,dönüş süresi olan 14 ay içinde, 1 metre kadar kaydırabiliyor.

    5. DÜNYANIN GÜNEŞ ETRAFINDA DÖNMESİ:

    Dünyanın güneş etrafında çizdiği yörünge, geometrik şekil olarak, "elips" biçiminde... Eliptik yörüngede dünyanın ulaştığı hız saniyede 3060 kilometre ya da saatte yaklaşık 110 bin kilometre... "Yıl" adı veriliyor, bu dönüşün başlama ve bitim noktaları arasında kalan süreye... Gökbilimciler gerçi değişik "yıl" sınıflandırmaları yapmaktalar, ama, en bilineni "tropikal yıl"... Mevsimler üstüne hesaplanan, iki ilkbahar ekinoksu (ör. 21 Mart 1981-21 Mart 1982) arasında geçen süreyi esas alan, 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniye süren bir dönüş bu... "Tropikal yıl" net olmadığı, yani sabit sayıda günü olmayıp saat, dakika ve saniyelere' bölündüğü için, tropikal yılın takvim yılıyla bağdaştırılması için, her dört yılda-bir, "366 günlük yıl" icat edilmiş gökbilimcilerce.

    6. GÜNEŞ SİSTEMİNİN YILDIZ SİSTEMİ İÇİNDEKİ HAREKETİ:

    Samanyolu yıldız sisteminin bu yöredeki komşu yıldızlarına göre, güneşimiz ve onun oluşturduğu güneş sistemi, saniyede 20 ya da saatte 69.000 kilometre hızla, Lyra yıldız sistemindeki Vega yıldızına doğru yol almakta...

    7. YILDIZ SİSTEMİNİN MERKEZİ ETRAFINDA DÖNÜŞ:

    Dünyamızın yer aldığı güneş sistemi, Samanyolu'nun iki spiral kolundan birinin içinde, merkezinden üçte- ikilik mesafede bulunmakta...Yıldız sisteminin merkezi çevresindeki dönüş hızıysa, Cygnus yıldız sistemi yönünde, saniyede 250 ila 300 kilometre... Bir dönüşün tamamlanması için 225 milyon yıl gerekiyor ve buna gökbilimciler "kozmik yıl" diyor.Bu durumda, dünyanın ilk oluşumundan bu yana yalnızca 25 kozmik yıl geçmiş... Dinozorlarsa, 1 kozmik yıl önce boy göstermişler dünyada...

    8. YILDIZ SİSTEMİNİN EVRENDEKİ HAREKETİ:

    Evrendeki arkaplan radyasyon değişimlerinin ölçülebilmesi sonucu, Samanyolu yıldız sistemiyle komşu yıldız sistemlerinin, evren dediğimiz bütünlük içinde, saatte 2.1 milyon kilometre hızla yol aldıkları biliniyor.

    Akıl almaz hızlar bunlar... Ne var ki, dünyanın sekiz hareketi birden hesaba katıldığında, dünyanın net hızının, Leo yıldız sistemi yönünde, (Bu sistem Arslan Burcu olarak bilinir) saniyede 4 bin ya da saatte 1.45 milyon kilometre olduğu anlaşılıyor.

    Saatte 80 kilometreyi fazla bulan trafik polisleri saate 150 kilometreyi "kağnı hızı" sayan otomobil yarışçıları buna ne buyururlar acaba?


    BİLİM DERGİSİ







  • samanyolu galaksisi acaba dairesel bir hareket yapıyor mu ?

    yoksa bir doğrultu üzerinden mi gidiyor ?


    dairesel hareket yapıyorsa ki öyledir zannediyorum bir devrini ne kadar sürede tamamlar? (kendi ekseni etrafındaki değil, yörüngesi etrafındaki)
  • samanyoluda kendi etrafında devinim yaptığı için zaten kolları sarmaldır. hesaplanan şekliyle samanyoılundaki gibi sistemlerde kollar en fazla 7 defa üst üst üste gelebiliyor. ve bizim de bulunduğumuzu sistemde kollar şu an 7. sarmalda. yani kıyamete az kalmış gibi duruyo
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ybagiran

    hesaplanan şekliyle samanyolundaki gibi sistemlerde kollar en fazla 7 defa üst üst üste gelebiliyor. ve bizim de bulunduğumuzu sistemde kollar şu an 7. sarmalda. yani kıyamete az kalmış gibi duruyo


    Bunu daha önce hiç duymamıştım. Böyle birşeyin olası olduğunu sanmıyorum. Eğer kaynak verebilirseniz çok sevinirim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mfiz -- 6 Haziran 2006; 11:38:29 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ybagiran

    samanyoluda kendi etrafında devinim yaptığı için zaten kolları sarmaldır. hesaplanan şekliyle samanyoılundaki gibi sistemlerde kollar en fazla 7 defa üst üst üste gelebiliyor. ve bizim de bulunduğumuzu sistemde kollar şu an 7. sarmalda. yani kıyamete az kalmış gibi duruyo


    Hangi hesaba göre en fazla 7 defa üst üste geliyormuş? Samanyolu'na benzer galaksileri mi gözlemlemişler? Ne zaman olmuş bu gözlem? Nereden çıkmış bu 7 rakamı? Kolların üst üste binmesi ne demek?Kıyamet senaryosu sizim yorumunuz mu yoksa bilimadamları mı söylemiş?...Nasıl yani?!
    Hakikaten, neymiş bunun bilimsel açıklaması ben de merak ettim...




  • Benim bildiğim gözlenlenebilen evren bir devinim halinde ve bizim içerisinde bulunduğumuz samanyolu galaksisi dünyadan bakıldığı zaman herkül takımyıldızında bir nokta istikametine doğru gidiyor gözüküyor. Bu noktaya Apex deniliyor. Ayrıca bir galaksinin kollarının yedi defa üst üste gelme meselesini ben de ilk defa duyuyorum.
  • samanyolu galaksisinin bir karadelik tarafından yutulma ihtimali ve zamanı nedir ?

    galaksiler karadelik tarafından yutulabilir mi ?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    samanyolu galaksisinin bir karadelik tarafından yutulma ihtimali ve zamanı nedir ?

    galaksiler karadelik tarafından yutulabilir mi ?


    Özellikle son yıllarda hemen hemen her eliptik ve spiral galaksinin merkezinde galaktik karadelikler olduğu anlaşılmaya başlanmıştır (Samanyolu'nun merkezinde de böyle bir karadelik vardır). Bu anlamda galaksilerdeki toplam kütle bu karadeliklerin çevresinde dönmektedir. Karadeliklere yakın kütleler ise karadeliğe kütle aktarımı yoluyla girmektedir. Aktif Galaksi Çekirdekleri denilenler aslında bu karadeliklerin bazılarının dolaylı olarak gözlemleridir. Ancak bir galaksi "tümüyle" bir karadeliğe girer ve yok olur mu diye sorarsanız bunun için gerekli olabilecek karadeliğin kütlesi çok büyük olmalı (milyarlarca güneş kütlesi gibi), böyle birşey olsaydı milyonlarca galaksiyi gözleyebildiğimiz günümüzde böyle bir durumu da gözleme ihtimalimiz olurdu. Yani cevabım hiç olası olmadığı böyle birşeyin. Ancak galaksiler arasında birbiriyle etkileşimde olan bir anlamda birbiriyle çarpışan galaksiler olduğunu gözleyebiliyoruz.




  • İlk defa 1969'da Amerikalı J. Wheeler tarafından adlandırılan karadelikler sonsuz yoğunlukta madde taşıyabilen gök cisimleridir,A.Einstein'ın özel relativite teorisinde belirttiği "evrendeki en yüksek hıza sahip ışık" bile karadeliklerin yeterince yakınına geldiğinde bu güçlü kütle çekimine yenilerek, karadelikler tarafından yutulur. Wheeler, hiç şüphe yok ki, üzerine gelen ışığı yutabildiğinden dolayı karadeliklere bu ismi vermişti.
     DÜNYANIN HAREKETLERİ

    Karadeliklerin gözlemlenmesi
    Karadelikler, üzerlerine gelen her maddeyi ve ışığı kolayca emebildiklerinden dolayı hiçbir zaman doğrudan gözlenemezler. Çünkü, bir cismi görebilmemiz İçin, ancak ondan bize ışık ışınlarının gelmesi gerekir. Bir karadelik ise, uzaydaki gaz ve tozları toplarken çevresindeki uzayda bir takım değişiklikler yapar. İste. onları bu etkilerinden yararlanarak, dolaylı yoldan gözleyebiliriz.

    Karadeliklerin gözlemlenebilirle yöntemlerinden biri, çevresinde yarattığı çok güçlü çekimsel alandan geçen ışığın, sapmasının Ölçülmesidir. Kuvvetli çekim alanlarından gecen ışık ısınları, bildiğimiz doğrusal yolundan sapar. Bu ilke. gerçekte yıldız, gezegen, nebula gibi uzayda bulunan büyük kütlelerin, bulundukları yerlerde kütlelerinin büyüklüğüne göre. göremediğimiz ancak teorik ve deneysel olarak bilinen eğrilikler, çukurluklar oluşturmasından ileri gelir, Sözgelimi. Güneş'in çevresinde bu eğrilik çok az olduğundan, ışık 1.64 sn'lik bir acı farkıyla eğilir. Ama bunu karadelikler için düşündüğümüzde, saptırıcı etkinin çok daha büyük olduğunu görürüz. Bir karadeliğin arkasında bulunan bir yıldızdan çıkan ışının bize ulaşabilmesi için O en az iki yolu vardır. Işık ışınlarının her biri. karadeliğin bir yanından gelmek üzere ayrılarak bize ulaşırlar. Dolayısıyla biz. bir yıldızı ikiymiş gibi görürüz. Bu olaya "çekimsel mercek" etkisi denir.

    Karadeliklerin araştırılmasında en verimli yöntem, uzaydaki gaz ve toz zerrelerinin karadelik tarafından emiliminin saptanmasıdır. Bir karadeliğin çekimine kapılan gazlar, çok kuvvetli x -ışını ışıması yapar. Bu ışının çok uzaktan algılanabilmesi İçin de. karadeliklerin ancak yıldızlararası gaz ve tozların bol olduğu bölgelerde aranması gerekir. Böylece, bir karadeliğin gözlenebilmesi için en ideal konumun, yıldızların hemen yanı olduğu anlaşılır.

    1970'de Amerika'nın uzaya gönderdiği bir x-ısını uydusu olan "Uhuru" uzaydan ilginç bir takım veriler elde etti. Daha bir yılını doldurmamıştı ki Uhuru, Kuğu takımyıldızının en parlak yıldızı olan Cygnus x-l'de çok yoğun x-ışını yayılımı buldu. Cygnus x -l saniyede bin kereden fazla titreşiyordu. Bu da sözü edilen ışık kaynağının boyutlarının, beklenenden çok daha küçük olduğunu gösteriyordu. Dikkatle yapılan gözlemlerin sonunda: bu yıldızın HD226868 tarafından beslenen bir karadelikti. Teorilerin, yıllar önce öngördüğü sonuçlar, gerçekleşmişti.

    İzleyen yıllarda, uzaya bir çok x-ışını uydusu gönderildi. Bu uydular da 339 ayrı x-ısını kaynağı hakkında bilgi toplayan Uhuru'nün izinden giderek, bize evrenin x-ısmı haritasını çıkardılar. Bu haritada özellikle Circu-nus x-l. GK339-4 ve V861 Scorpii karadelik olarak kabul edilen ilk gök cisimleridir

    Karadeliklerin yapısı ve çeşitleri

    Yıldızların sonları, içerdikleri kütlelerine göre tespit edilir. Kütlesi Güneş kütlesinin yaklaşık 1,5 katından aşağı olan yıldızlar, yapılarında bulunan hidrojeni önce helyuma sonra da helyumun tamamını karbon ve oksijene çevirerek yakarlar. Artık yıldızın tüm enerjisi bitmiş ve yıldız beyaz cüce haline gelmiştir. Beyaz cüceler oluşurken, atomlar öyle büyük kuvvetlerle sıkışır ki, çekirdeğin etrafında dolanan elektronlar, çekirdeklerinden ayrılırlar. Yıldız dünyamızın boyutlarına değin küçüldüğünde, elektronlar uygulanan yüksek basınca karşı koyar ve yıldızın artık daha çok büzüşmesini önlerler.

    Güneş kütlesinin 1,5 katından büyük kütleli yıldızların sonu ise uzun süren araştırmalardan sonra cevaplanabilmiştir. 1928 yılında, fizik doktorasını yapmak için İngiltere'ye doğru yola çıkan Hintli bilimadamı Chandresekhar, bir ay süren gemi yolculuğu süresince kamarasına kapanıp çalışarak çok ilginç bir buluş elde etti. Chandresekhar'a göre eğer bir yıldızın kütlesi.Güneş'in yaklaşık 1.5 katı ve daha fazlasıysa bu yıldız büzülmeye başladıktan sonra beyaz cüceden daha da küçülüp çok yoğun hale gelebilirdi. Ama genç araştırmacıların fikirlerini kabul ettirebilmesi zordu: nitekim Sir Eddington, yıldızın bu katlar küçülmesine doğanın izin vermeyeceğini söyleyerek Chandresekhar'ın çalışmasını geri çevirmiştir. Zaman geçtikçe, gene araştırmacı haklı çıkacak ve reddedilen bu çalışmasıyla bir nobel ödülü alacaktı. Aynı vıilar-da Rus fizikçi Landan da aynı konu üzerinde çalışmaktaydı. O, biraz daha şanslıydı ve çalışmasını bir dergide yayınlatabildi. Amerikalı Openheinmer, öğrenci! siyle hazırladığı "sürekli kütle çekimsel büzülme "adlı makalesinde. Landau'nun eksikliklerini de düzelterek problemin üstesinden gelir. Buna göre sözü edilen kütlede bir yıldız:ömrünün sonuna gelirken,beyaz cücelerin elektron basıncı sonucu yakamadığı karbon-oksijen zengini katmanını da tepkimeye sokabilir. Çünkü bu denli büyük kütle nedeniyle oluşan basınç, yıldızın sıcaklığını 700 milyon dereceye kadar yükseltebilir.

    Ard arda oluşan diğer tepkimeler sonunda; yıldız silikon ve demir zengini bir kütleye dönüşür. Artık demir, merkezdeki sıcaklık ve basınç ne olursa olsun termonükleer tepkimeye giremez. Bu halde, yıldızın atomundaki eksi yüklü elektronlarla, artı yüklü protonlar birleşerek yüksüz nötronları oluştururlar. Oluşan bu nötronlar daha az yer kapladıklarından yıldız, çok çok güçlü ışın yayan ani bir çökme evresinden geçer. Bu çökme anında yayılan enerji o kadar fazladır ki; yıldızın doğumundan o ana kadar ki yaydığı toplam enerjiye denktir. Daha sonra şiddetli bir patlama duyarız. Çünkü yıldız, tümüyle parçalanmış ve süpernova olmuştur. Bu patlamadan arta kalan ise sadece nötronca zengin bir "nötron yıldızı"dır.

    Oppheimer, nötron yıldızının yukarıda saydığımız özellikleri üzerinde çalışırken bir an, incelediği yıldızın kütlesinin Güneş kütlesine göre 2.5 katı ve fazlası olduğu durumu düşündü. Hiçbir doğa kuvveti, böyle bir yıldızın basıncını dengeleyemezdi. Saniyeler içinde: elektronlar, nötronlar ve protonların birbiriyle karışması sonucu, yıldız daha fazla küçülüp. uzayı diğer gök cisimlerinden daha çok eğerdi. Bunun sonunda, küçülme o kadar an-lamsızlaşır ki artık ortada ne nötron, elektron, kuark ne de madde vardır. Sadece, boyutsuz bir nokta olan "tekillik"vardır orada...İşte karadelikler...

    Çökme sonucu uzay-zaman eğrileri o kadar artmıştır ki. artık yıldıza ilişkin hiçbir şeyi algılayamadığımız an; yıldızın, "olay ufkunun" altında kaldığını kabul ederiz. Olay ufku bizim, hiçbir fiziksel incelemede bulunamadığımız uzay parçasıdır. Çünkü olay ufkundan ötesini, bizim yasalarımızla açıklayamayız. Adeta başka bir evrendir orası ve orada ne olup bittiğini bilmenin bir yolu yoktur. Bir yıldızın olay ufku ,yıldızın çökmeden önceki kütlesiyle yakından ilişkilidir. Örneğin, kütlesi. Güneş'in kütlesinin 10 katı olan bir yıldız, çapı 60 km olan bir olay ufkuna sahiptir. Kütle arttıkça, olay ufku da genişler.

    Buraya kadar ki anlattıklarımıza bakılırsa, aslında bir karadeliğin çok basit bir yapısının olduğu anlaşılır. Olay ufkuyla çevrelenmiş bir tekillik... Hepsi bu kadar! Bunun yanında, karadeliğin gerçekten boş olduğunu hatırlamak gerekir. Orada, ne atomların, ne kayaların ne de uzaydaki gaz ve toz bulutlarının İzine rastlanmaz. Yıldızı oluşturan tüm madde; karadeliğin merkezindeki tekillik noktasında yok olmuştur. Elimizde kalan tek şey, sonsuz eğilmiş uzay-zaman'dır.



    Einstein, önceleri her ne kadar görelilik kuramıyla uzayda çok yoğun maddelerin varolamayacağını ispatlamaya çalıştıysa da, kıvrak zekasının yanıldığı bir nokta da bu olmuştu. Kuramının öngördüğü etkiler, karadeliklerin yakınında inanılmaz boyutlarda artış gösterir. Örneğin, kütle çekiminin yeryüzünde zamanı yavaşlattığı biliniyorken. karadeliğin olay ufkunda zaman tümüyle durmaktadır. Eğer. korkusuz bir astronotun karadeliğe doğru ilerlediğini düşünürsek: O'nun saatinin bizimkine göre yavaş çalıştığını farkederiz. Olay ufku geçildiğinde ise. zaman sonsuza değin duracak fakat astronotun bundan haberi olmayacaktır. Çünkü kendi vücut faaliyetleri de aynı oranda duracaktır, Bu uzun adamının haberdar olacağı bir şey varsa; o da ışık hızıyla karadeliğin tekilliğine doğru çekildiğidir.

    Günlük yaşantımızda, uzayın üç boyutunda (aşağı-yukari: sağa-sola; ileri-geri) hareket etme serbestliğine sahibiz ama istesek de istemesek de beşikten mezara doğru bir zaman akışımız vardır. Karadeliğin çevresindeki olay ufkunun içinde ise "zaman içinde" hareket etme özgürlüğü kazanırız ama uzay boyutlarında hareket özgürlüğümüzü yitiririz. Tekilliğe doğru çaresizce çekiliriz.

    Acaba bu kozmik elektrik süpürgelerini yalnızca maddesel yoğunluk mu etkiler? Doğada, sadece kütle mi onların yapısında söz sahibidir? Karadelikler. yapılarına göre üç kısımda incelenir: Maddesel, elektriksel ve dönen karadelikler...

    Maddesel karadelikler çevrelerindeki maddeleri yutarken herhangi bir elektrik yükü taşımazlar ve çevrelerinde dönmezler. Böylece; yüksüz, durağan karadelik yalnızca tekilliği çevreleyen, bir olay ufkunda oluşur. İlk denklemlerini 1916'da Alman gökbilimci K.Schwarzchild in yazdığı bu karadeliklere "Schwarzchild karadelikleri" de denir. Karadeliklerin, yuttuğu maddeye oranla olay ufuklarını genişlettiklerini biliyoruz. Bu da karadeliğin daha güçlü çekini alanına sahip olmasına neden olur. Madde yuttukça güçlenen karadelik. cisimlerin niteliğine bakmadan. sonsuza değin onları geri salmaz. Ancak olay ufkunun incelenmesiyle, bir karadeliğin kütlesi hakkında fikir sahibi olunabilir.

    Şimdi de Schwarzchid karadeliğine bir elektron düştüğünü düşünelim. Bu durumda karadelik elektrik yüküyle yüklenir. Yüklenme arttıkça da tekilliğin çevresinde ikinci bir olay ufku oluşur. Böylece karadeliğin çevresinde, zamanın durduğu iki yeri rahatlıkla gösterebiliriz. Elektrik yükü arttıkça iç olay ufku büyür, maddesel (dış) olay ufku ise küçülür. İki olay ufku çakıştığı an: karadelik alabileceği en fazla elektrik yükünü almış demektir. Bu durumda daha çok elektrik yüküyle zorlarsanız, olay ufkunun dağıldığı ve geriye çıplak tekilliğinin kaldığı bir karadelik elde edersiniz. Bu görüşler ilk kez 1916-18 yıllan arasında Alman H. Reissner ile Danimarkalı G- Nordstron tarafından ortaya atıldı. Bundan dolayı, elektrik yüklü karadeliklere çoğu kez; "Reissner-Nordstron Karadelikleri". denir. Bunların varlığı kuramsal olarak kabul edilse de uzayda gerçekten var olmalarını bekleyemeyiz. Nedeni ise, elektrik alanlarının, çekim alanlarından çok çok daha baskın olması ve karadeliğin;! kendini elektrik yüküyle yüklerken, çevresinden gelen diğer yükler yardımıyla kısa sürede nötr hale getirilmesidir.

    Gökyüzündeki hemen hemen tüm yıldızlar kendi çevrelerinde döner. Bunların dönme hızları, büyüklükleri nedeniyle çok küçüktür. Ama bu yıldızlardan herhangi biri çökerek karadelik haline gelirse dönme hızı da artıverir. Böylece bu dönme hareketleri, karadelikler için vazgeçilmez derecede önemli olur. Dönen bir karadelik. çevresindeki uzay-zamanı da sürükler. Bu nedenle ki böyle bir karadeliğin çevresine ışık demetleri gönderilirse; demetler tekilliğin çevresinde dönen uzay-zamanın akış yönüne göre değişik miktarlarda saparlar.

    Bundan hareketle, karadeliğin toplam dönme miktarı ölçülebilir. Yine Schwarzchild karadeliği tipinde karadeliğin döndüğünü düşünürsek, tekilliğin çevresinde ikinci olay ufkunun oluştuğunu farkederiz. Dönen karadeliklerin uzay-zamanı sürüklemesini ve önemli özelliklerini Y. Zelandalı matematikçi P. Kerr tanımlamıştır. Dr. Kerr, 1963'de bir kütleye ve dönmeye sahip karadeliği tümüyle açıklayabilen denklemleri yazmayı başarmıştır. Dönen karadeliklere kısaca"Kerr karadelikleri" de denir. Tıpkı elektrik yüklü karadeliklerde olduğu gibi bunlarda da zamanın akmadığı iki olay ufku bulunur. Deliğin dönme hızının artması: İç olay ufkunu genişletir ve dış olay ufkunu daraltır. Karadelik maksimum hızında dönmeye başladığında ise iki olay ufku çakışır. Bu limit değerden yüksek hızlar için olay ufku kaybolur ve çıplak tekillik kalır.

    Dikkat edilirse, elektrik yüklü karadeliklerle. dönen karadelikler arasında şaşırtıcı benzerlikler bulunur. Bunlardan en önemlisi ise her iki tipin de çift olay ufkuna sahip olmasıdır. Buna rağmen, aralarında farklılıklar da bulunur. Elektrik yüklü olanlarda tekillik yalnızca bir noktadan ibaretken dönen karadelik için tekillik bir halkadır. Halka tekillik, havada asılı duran bir yüzük gibidir ve karadeliğin dönme eksenine dik, ekvator düzleminde yer alır.

    Durağan ya da elektrik yüklü bir karadeliğin merkezine giden biri. sonsuz eğrilmiş uzay zaman tarafından parçalanır. .Buna karsın, dönen bir karadelikte; tekilliğe dik (yüzüğün ortasından geçecek şekilde) yaklaşıldığında, eğilmiş uzay-zamandan etkilenmeden halka tekilliğin içinden geçiverirsiniz. Ama bu geçişle, çekim kuvvetinin itici olduğu "anti uzaya" girilir. Yani, elemanın yere değil, göğe düştüğü bir evrene !

    Karadelikler de ölür

    S. Hawking: "Samanyolu galaksisinde görünen 200 milyon yıldızdan daha fazla karadelik olmalı ki. galaksimizin niçin bu kadar hızlı döndüğü açıklanabilsin" demektedir. Gözümüzün önüne tüm uzayı getirdiğimizde bu kozmik oburların sayısının daha da kabaracağı açıktır. İnsanın, ister istemez su soruları sorası geliyor: Karadeliklerin bir sonu yok mu? Evrenimizin ölümü karadeliklerden mi olacak?

    1971'de Hawking, karadelik oluşumunun yalnızca yıldız ölümüne bağlı olmadığını gösterdi. Herhangi, bir nesneye, bir protonun hacmine sığacak şekilde basınç uygulanırsa, minicik bir karadelik oluşabilir. Hawking. izleyen yıllarda. Oxford'un güneyindeki bir laboratuvarda, "karadelik patlamaları" konusunda bir konferans verdi. Herkesi hayrete düşüren "karadelikler dışarıya radyasyon yayıyorlar" sözü salonda serin rüzgarlar estirdi. Ünlü matematikçi J. Taylor, ayağa kalkarak;" Üzgünüm Hau'king. ama bunlar kesinlikle saçma!" diyerek bağırdı. Bugün "Haw-king Radyasyonu" olarak bilinen bu olgu; gerçekte kara-deliklerin. kuantum mekaniği çerçevesinde incelenmesinden elde edilmiştir.

    İlk defa. 1932'cle D. Anderson tarafından bulunan pozitron (pozitif yüklü elektronlardan sonra artık; evrenimizde bulunan her bir parçacığın zıt yüklü bir esinin de varolduğu resmen ispatlanmış oldu. Parçacık hızlandırıcılarıyla, çok büyük enerjiler altında yapılan deneylerden sonra, evrenimizi oluşturan her bir parçacığın bir antiparçacığı olduğu: bunların bir araya gelmeleriyle enerjiye dönüşüp yok oldukları, gözler önüne serildi. Karadelikler gibi enerji bakımından çok yoğun olan ortamlarda da bu parçacık ve antiparçacıkların oluşabildikleri düşünüldü. Bu durumda; parçacıklar ve antiparçacıklar çok kısa anlar için birbirinden ayrılabilir ve bu çiftlerden biri. kendini, olay ufkunun dışında bulabilirdi. Artık bu parçacık, eşelinin karadelikte yok olması nedeniyle, evrenin her tarafına gidebilmekte özgürdür. Bu da bize radyasyon yayımı olarak görünür.

    Karadelikten her ayrışan parçacık çifti, aynı zamanda onun enerjisinin bir kısmını da alıp götürür. Bu da "karadelik buharlaşması "dır. Hawking; buharlaşma ile karadeliğin kütlesi arasında bir ilişki olduğunu ortaya çıkardı. Karadelik küçüldükçe, parçacık yayınlama hızı artar, bu da kütlenin azalmasıyla, daha çok parçacığın açığa çıkmasına neden olur. Kütlesi gittikçe azalan karadelik, daha çok parça-cağın çekim alanından kaçmasına izin verir ve en sonunda milyonlarca atom bombasına eşdeğer korkunç bir patlamayla yok olur. Aslında; karadeliğin yuttuğu madde miktarı, radyasyondan büyük olacağından; Hawking en iyimser tahminle. Güneş kadar kütleli bir karadeliğin sonunda yıldan önce olamayacağını söylemektedir. Aynı şekilde, en erken yok olan karadeliklerin ömürleri ise. hesaplarla 10 milyar yıl olarak bulunur. Bu nedenle; kainatın ilk yıllarında oluşmuş olan çok sayıda minik karadeliğin günümüzde, yok olmalarını izleme şansımız vardır.

     DÜNYANIN HAREKETLERİ

    1)Wormhole (kurtçuk deliği) kuramı: Stephen Hawking tarafından geliştirilmiş olup evrende yolculuğu kolaylaştırmak için ortaya atılmıştır ama sadece kuramsal düşüncede vardır.Kuram uzay-zamanın kıvrık kıvrık bi masa örtüsü gibi olan yapısını kullanarak şunu demiştir "eğer karadelikten bi cisim geçerse ( ki imkansızdır çünkü o tekilliğe ulaşmadan çok önce herşey kütleçekiminden dolayı yokolur) evrendeki kıvrımın diğer tarafında bulunan karadelikten dışarı çıkar. Kuram bu ama ben bu ama şahsen ben bunu beğenmemiştim ve başka bi kuram geliştirmiştim ama tabii ki çok eksiği var. Onu sonra yazarım.
    2)Son yıllarda yapılan araştırmalarla her galaksinin göbeğinde bulunan büyük merkezin çekirdeğinde karadelik bulunmakta olduğunu dair bilgiler elde edilmiş veya en azından elde edilen bilgiler böyle yorumlanmış.bu da tüm galaksiler içten içe kendisini yemesi anlamına gelir.Benden şimdilik bu kadar
     DÜNYANIN HAREKETLERİ


    Yasal Uyarı: !!

    Hiçbir yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir.

    Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir. / Copyright (c) Cetinbal




  • quote:

    Orjinalden alıntı: rashamon
    2)Son yıllarda yapılan araştırmalarla her galaksinin göbeğinde bulunan büyük merkezin çekirdeğinde karadelik bulunmakta olduğunu dair bilgiler elde edilmiş veya en azından elde edilen bilgiler böyle yorumlanmış.bu da tüm galaksiler içten içe kendisini yemesi anlamına gelir.Benden şimdilik bu kadar
     DÜNYANIN HAREKETLERİ


    Yasal Uyarı: !!

    Hiçbir yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir.

    Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir. / Copyright (c) Cetinbal


    Buda sanırım galaksilerin karadelik tarafından yutulabilmesi adına önemli bir bilgi kaynağı gibi.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: rashamon

    Buda sanırım galaksilerin karadelik tarafından yutulabilmesi adına önemli bir bilgi kaynağı gibi.



    Galaksilerin yavaş yavaş merkezlerindeki karadelikler tarafından yutulması hakkındaki izah çok güzel olmuş. Bu karadeliklerin kütleleri milyonlarca güneş kütlesi mertebelerinde. Ancak @Deep'in karadelikler tarafından bir galaksinin yutulma ihtimali ve bununla ilgili zaman aralığı nedir sorusuna dönersek, bu yolla Galaksi kütlesinin tamamen yutulması için evrenin yaşından daha çok beklemek gerektiğini söyleyebiliriz.
  • açıklamalar için teşekkür ...
  • SPİRAL YAPININ AÇIKLANMASI

    Spiral kolların varlığı yılladır astronomları şaşırtmıştır. Birçok Galaksi H II bölgeleri ve O, B yıldızlarının bulunduğu yay şeklindeki kollara sahiptir. Spiral kollar farklı görünüşlere sahiptir. Bazı galaksiler flocculent (topaklanmış) spiraller olarak isimlendirilirler bunlarda spiral kollar geniş, karışık ve belirgin değildir. Bazı galaksilerde ise bu kollar ince ve çok belirgindir. Bu spiral kolların görünüşünden şu söylenebilir; Bir Galaksinin spiral yapısının ortaya çıkması için birden fazla mekanizma olmalıdır.

    "Kendini Besleyen Yıldız Oluşumu" teorisi ve Galaksinin diferansiyel rotasyonu da göz önünde bulundurulursa, spiral kolların nasıl oluştuğu şu şekilde açıklanabilir. Başlangıç da spiral kollara sahip olmayan bir galaksi diskinin herhangi bir yerdeki yoğun yıldızlararası bulutta yıldız oluşumunun başladığnı düşünelim. Bu bulutta sıcak, kütleli yıldızlar oluşur oluşmaz bunların yaydığı radyasyon, gazda ilave bir yıldız oluşumunu başlatarak civarındaki bulutsuyu sıkıştırır. Bu büyük kütleli yıldızlarda, sonunda süpernova patlaması olur. Bu süpernova patlaması ile yayılan şok dalgaları yıldız oluşumunu destekleyen yıldızlararası ortamı sıkıştırır. Yıldız oluşumu bölgeleri büyüdükçe, Galaksinin diferansiyel rotasyonu iç kısımları dış kısımlara doğru iter. Böylelikle, O, B yıldızlarının kümelenmesi ve parlayan bulutsu, bir spiral kol oluşumuna neden olur.

    Yıldız oluşumlarının çoğalması ile meydana gelen spiral kollar bir galaksiyi gelişigüzel bir şekilde, boydan boya kuşatır. Spiral kolların ufak tefek parçaları ancak genç yıldızların oluştuğu bölgelerde görülürken, büyük kütleli yıldızların öldüğü diğer bölgelerde görülmezler.

    Böylece Galaksiler çok belirgin olmayan spiral kolları ile düzensiz bir görünüşe sahiptirler. Düzenli görünüşe sahip diğer Galaksilerin spiral yapısını açıklamak için ise alternatif başka bir görüş vardır.



    KAYNAK=Üniverse Kaufmann Third Edition 25,483_497




  • quote:

    Orjinalden alıntı: elbar


    8. YILDIZ SİSTEMİNİN EVRENDEKİ HAREKETİ:

    Evrendeki arkaplan radyasyon değişimlerinin ölçülebilmesi sonucu, Samanyolu yıldız sistemiyle komşu yıldız sistemlerinin, evren dediğimiz bütünlük içinde, saatte 2.1 milyon kilometre hızla yol aldıkları biliniyor.

    Akıl almaz hızlar bunlar... Ne var ki, dünyanın sekiz hareketi birden hesaba katıldığında, dünyanın net hızının, Leo yıldız sistemi yönünde, (Bu sistem Arslan Burcu olarak bilinir) saniyede 4 bin ya da saatte 1.45 milyon kilometre olduğu anlaşılıyor.

    Saatte 80 kilometreyi fazla bulan trafik polisleri saate 150 kilometreyi "kağnı hızı" sayan otomobil yarışçıları buna ne buyururlar acaba?


    BİLİM DERGİSİ


    biz kendimizi sabit sanıyoruz ama hareket ediyoruz. zaman makinesinin imkansızlıklarından biride bu hareket değilmidir yani zamanda yolculuk yaptığınızda aynı noktaya dönerseniz orada dünya olmayacak.. zamanda yolculuk aynı zamanda uzayda yolculuk...




  • Güzel bilgiler. Demekki hiçbirşey yerinde durmuyor sürekli hareket halinde.
  • KARADELİK

    Dış katmanlarını uzaya püskürterek Güneş kütlesinin 1.4 katı haline gelen ölmüş yıldızlar,yaşamlarını Beyaz Cüce olarak devam ettirirken,kütlesi bunun üzerindeki bir değere sahip olan yıldızlar da Nötron yıldızına dönüşürler.

    Buna karşın yaşam süresinin sonuna gelmiş olan bir yıldız eğer Güneş’in en az 2.5 katı bir kütleye sahipse bu sefer de yoz elektron ve nötron basıncı tarafından kendini dengeleyemeyeceğinden, yıldızın sahip olduğu kütle nedeniyle trilyonlarca basınç ile güçlü bir şekilde çökmeye başlar.Çökmesiyle birlikte yıldız,çevresine uyguladığı gravitasyonel çekimin güçlenmesine, dolayısıyla da uzay zaman eğriliğini gittikçe artırmasına neden olur ki, sonunda ışık dahil hiçbir şeyin kaçmasına izin vermeyeceği kıritik bir aşamaya gelir.İşte ışığın artık kaçamayacağı bu kritik yarıçapa “Olay Ufku”, yıldızın çökerek bir karadelik oluşturması için meydana gelecek büyüklüğe de “schwarzchıld” yarıçapı adı verilir.Bu aşamadan sonra ise, yıldız olay ufkunun altında tüm kütlesini merkezdeki sıfır hacimde ve sonsuz yoğunluktaki Zümrütü Anka misali bir Düşsel Tekillik noktasında toplamaya yönelik çökmesine devam eder.

    Bir karadelik ne kadar kütleli ise, yoğunluğu,olay ufkunun etki alanı ve yüzey alan genişliği de o kadar fazla olur. Eğer Güneş bir karadelik olabilseydi, schwarzchıld yarıçapı 3 km,Güneş’in 150 milyar katı kütleye sahip olan samanyolu galaksisinin 450 milyar km. ve tüm evreni kapalı evren haline getirecek kadar madde bulunmuş olsaydı ,onun da yarı çapı 300 milyar ışık yılı kadar olacaktı. Ayrıca yapay bir karadelik oluşturmayı deneseydik, 1600 ton demiri cm.’ nin yüz milyonda birine sıkıştırmak gerekirdi.Aynı durumu dünyamızın kendisine uygulamak amacıyla tüm kütlesi 1 cm. yarıçaplı bir misket içine sıkıştırılabilseydi,suyun yoğunluğunun cm küpte bir gram olduğu yerde dünyanın beş gram olan yoğunluğunu trilyar kez artırmış olurduk. Bunun ilginç yanı,Dünya bu halde iken Ay’ın yine onun çevresinde dönmesini sürdürebilmesidir. Ay’daki bir insan bu misketi asla göremezdi, fakat çekimini algılayabilirdi.




  • Aynı şekilde Güneş de Beyaz Cüce olma durumuna geldiğinde yakın gezegenleri yutmasına karşın,dış gezegenler yörüngelerinde hareket etmeye devam edecektir. Çünkü evrende önemli olan hacim değil,kütledir. Yani bir şey hacimce ne kadar büyük olursa olsun,eğer kütlesi seyrekse başka deyişle yoğunluğu az ise, kendinden daha yoğun olan fakat çok küçük bir kütlenin çekimine kapılmak durumundadır. Bununla beraber Güneş ‘ten üç defa büyük, çöken bir yıldızın,karadelik haline gelmesi, saniyenin 67 milyon birinde ,Güneş ‘ten on kat daha kütleli bir yıldız için saniyenin 4 milyonda biri, milyon kez daha büyük bir yıldızın çökme süresi de diğerlerine göre oldukça uzun bir dilim olan saniyenin dörtte biri kadar olmaktadır.

    Bir karadelik kütlesi,elektrik yükü ve dönme hızı ile ölçülebilir üç parametreye sahiptir. Şu ana kadar üzerinde durduğumuz (durağan)schwarzchild tipi karadelikleri idi. Şimdi de elektrik yüklü olanlar ile dönen türleri üzerinde duralım. (Bunlara ayrıca Reissner-Nordstrom ile Kerr karadelikleri de denmektedir).

    Bilindiği üzere, Elektromanyetik kuvveti,çekim (gravitasyonel) kuvvetlerinden 10 sayısının 40. kuvveti kadar güçlüdür. Bunu göz önünde bulundurarak ,yüksüz ve durağan bir karadelik üzerine elektrik yükü düşürerek yüklediğimizi düşündüğümüz zaman,oluşan Elektromanyetik kuvvet, çekim kuvvetine karşı koyarak tekilliğin çevresinde iki ayrı olay ufkunun oluşmasına neden olacaktır. Yani, zamanın durduğu iki bölge. Deliğin elektrik yükü arttıkça iç olay ufku büyümeye,çekimden kaynaklanan dış olay ufku ise küçülmeye başlar. Alabileceği en fazla yükle yüklendiğinde ise, iki olay ufku çakışarak birbirlerini yok edip olay ufkunun kalkmasını ve tekilliğin çıplak olarak görünmesini sağlar.

    Fakat burada önemli olan bir husus,böyle bir karadeliğin evrende bulunabileceğinin beklenmemesidir. Çünkü Elektromanyetik kuvvet alanları o kadar güçlüdür ki, her yöne doğru, birçok ışık yılı uzaklıktaki yıldızlar arası gaz ve toz bulutlarının atomlarını kolayca ayırarak yörüngelerindeki elektronları itip artı yüklü çekirdeği de kendine çekerek nötr duruma gelir. Bu sefer deliğin, artı yükle yüklendiğini düşündüğümüzde ise, çevresindeki eksi yüklü elektronları kendine çekerek aynı şekilde yüksüz hale gelir.

    III. olarak,biraz önce bahsedildiği gibi yine elektriksel olarak yüksüz ve durağan bir karadeliği göz önüne alalım. Deliği döndürmeye başladığımız taktirde yine ikinci bir olay ufku açığa çıkacaktır. Bunun nedeni de tıpkı merkezkaç kuvvetinde olduğu gibi,dönmesiyle çekim kuvvetine direnmesidir. Deliğin dönme hızı artarsa,içindeki olay ufku artmaya ,dış olay ufku ise daralmaya başlayacaktır. Dönme maksimum hıza ulaştığında ise,iki olay ufku üst üste çakışarak ortadan kaybolur ve yüklü karadeliklerde olduğu gibi yine çıplak tekillik oluşur. Fakat yüklü olan türle olan benzerliğine karşın, bu türün Tekilliği,dönme eksenine dik ve ekvator düzleminde halka şeklinde olmaktadır.

    Daha sonra karadeliklerin ayrı uzay-zaman noktalarını birbirlerine bağlama özelliği ortaya konunca,diğer ikisinde hangi yönden yaklaşılırsa yaklaşılsın sonsuzca eğrilmiş uzay zaman tarafından parçalanmasına karşın bu türde ancak yandan,yani ekvator düzleminden yaklaşmakla parçalanmanın gerçekleşebileceği bunun dışındaki başka bir açıdan yaklaşıldığında ise, sonsuz eğrilmiş uzay zamandan etkilenmeden halka tekilliğinin içinden geçebilme şansı tanıdığı ortaya çıkmıştır (belli bir açı ile tekilliğe girme şartı ile).

    Ayrıca bu tür karadelikler küresel biçimde olmayıp dönme hızına bağlı olarak,ekvator bölgeleri şişkin haldedir. Şu an için kendi etrafında saniyede on bin kez dönen böyle bir karadelik bilinmektedir.İki olay ufuklu sistemlerde var olan ayrı bir özellik de ufukların ortasında uzayın soyut olmasın karşın, iç olay ufku ile tekillik arasındaki uzayın bizim uzayla aynı olmasıdır.

    Güneş’in tam 2.95 katı olan bir karadeliğin schwarzchıld ile olay ufkunun yarı çapları özel bir hal olarak aynı uzunlukta olup üst üste çakışık durumdadır.Bu durumda da karadeliğin donmuş yüzeyi aynı zamanda onun olay ufku olur.

    Bununla birlikte başlangıçta evreni oluşturan tüm maddenin aynı anda ve aynı yerde olmasından dolayı büyük patlamadan 10 üssü (-20) sn lik zaman parçası içinde bu aşırı yoğun bölgelerin sıkıştırılmasıyla birlikte, mini karadeliklerin oluşabileceği hesaplanarak her ışık yılı küplük hacimde böyle üç yüz yapının olabileceği ortaya çıkmıştır.Bu mini karadeliklerin ortalama yarıçapları bir proton boyutundaki 10 üssü (-13) cm,ağırlıkları da yaklaşık olarak Everest Dağı’nın ağırlığına eşit 10 üssü (15) gramdır.

    Bize en yakın böyle bir karadeliğin yaklaşık 1.6 trilyon km uzaklıkta olduğu düşünülmektedir. Güneş’e yaklaşacak bir karadeliğin var olduğunu göz önüne alırsak,buharlaşmadan ya da Güneş’ten etkilenmeden içinde hareket ederek, kütle yutup çok büyük ölçekte enerji üreterek ve onun içinde büyüyerek daha büyük bir karadelik olarak ayrılabilir.

    Ayrıca bunun gibi ya da daha büyük bir yapının Güneş’e çarpması veya yakın bir yörüngede konuşlanması da Güneş’e ait tüm maddeyi hortumlayıp onu karadelik içinde yok edebilir. Bu durumda da Beyaz cüce halinde mevcudiyetini devam ettireceğini düşündüğümüz Güneş’in bir karadelik olması bu şekilde söz konusu olabilmektedir.

    Böyle bir durumun evrende olup olmadığı çift yıldız sistemleriyle (bunlar evrende bolca vardır.)açıklanabilir.Ki bu sistemde bildiğimiz normal bir yıldız ile ondan önce ömrünü tamamlayarak çökmüş bir karadelik bulunmaktadır. Karadeliğin olay ufku zarına yakalanan yıldızın sahip olduğu hidrojen ve helyum gazlarının (ki kolay çözünürler) karadeliğin yüzeyindeki yakalanma girdabında helisler çizerek milyarlarca derece ısınıp x ışını yayınlaması ile olay anlaşılmaktadır.

    Bu x ışını yayımı beyaz cücelerde ve nötron yıldızlarında da vardır. Fakat ayırt edici özelliği beyaz cüce olmayacak kadar küçük ve onlar kadar parlak olmamaları, nötron yıldızı olamayacak kadar da düzenli aralıklarla x ışını yaymamalarıdır.

    Böyle tehlikeli olabilecek bir cismin, şu anda galaksi merkezinden 9 ışık yılı uzaklıktan bize doğru saniyede 50 km.’lik hızla yaklaşmakta olduğu tesbit edilmiştir. Bundan kurtulduğumuzu düşünsek dahi, galaksimizin merkezindeki şiddetli olayların neden olduğu dev kütleli ve çok hızlı dönen bir karadeliğin içine sürüklenip onda yok olmamız da çok çok yüksek olasılıklar içindedir.

    Alınan radyasyonla ispatlanmış olan bu karadelikler Güneş kütlesinin 10 üssü(6) ile10 üssü(9) katı arasında kütle içerirler.Bununla beraber, yapılan gözlem ve hesaplamalar yüz bin ışık yılı genişliğindeki galaksimizin kendi ekseni etrafında 250 milyon yılda tamamladığı dönüşünün nedeninin de galaktik sistemin dışında yer almış bir karadeliğin korkunç şiddetteki çekim gücünden kaynaklanmakta olduğunu düşündürmektedir.

    Yerleşik anlayışımızı zorlayan karadeliklerin daha iyi anlaşılması için Toskana kırlarında gezerken Ünlü fizikçi A.Einstein’ ın zihninde uyanan şu iki soruyu kendimize sormamız gerekecektir.

    İlki: “Acaba bir ışık dalgası üzerinde yolculuk etseydik dünyayı ve evreni nasıl algılardık?” ikincisi ise, “bu durumda dışarıdaki bir gözlemci bizi nasıl görürdü?”

    Bu sorular,karadeliğe doğru hareket eden bir gözlemci ile ona dışarıdan bakan ayrı bir gözlemcinin birbirlerini ve çevrelerini nasıl algılar sorusu ile eşdeğer olduğu için, bir ana uzay gemisi ve ana gemiden de ayrı bir aracın karadeliğe doğru gönderildiğini düşünelim. Ayrıca bu süreç içinde hem duran,hem de hareket halindeki gözlemcilerimiz birbirlerine her saniye birer sinyal göndersinler. Dıştan bakan gözlemci ilkin hiçbir şey fark etmez ve gönderdiği her saniyelik sinyale karşılık gelen sinyalleri aynen almaya devam eder (çünkü değişimler ışık hızına çok yaklaştıkça açığa çıkmaktadır). Fakat hareketli olan karadeliğe yaklaşmaya başladıkça, dıştaki gözlemciye gelen sinyallerin zaman aralığı yavaş yavaş artmaya, gelen ışığın dalga boyu da kırmızıya kayarak kızıl renkte görünmeye başlar. Bunun nedeni çekimin yol açtığı etkinin fotonlar üzerindeki belirtisidir; yani enerjisini azaltmaktadır. Tıpkı,Dopler etkisi olarak bilinen yasaya göre,evrenin genişlemesiyle birlikte bizden uzaklaşan cisimlerin gönderdiği ışınların,hız nedeniyle kırmızıya kayması gibi. Başka bir deyişle, araç karadeliğin olay ufkuna yaklaştıkça,dıştaki gözlemci her saniyeye karşılık,sırasıyla artan bir zaman aralığıyla sinyalleri almasıyla beraber, aracın boyutlarının küçüldüğünü ve kütlesinin de arttığını gözlemler.Ve tam araç olay ufku sınırına geldiğinde ise, bu zaman genişlemesi 1 saniyeye karşılık sonsuz bir süreye uzayarak (ki zaman durmuştur artık) bu uzay zaman ağında (sadece zaman parametresini göz önüne aldığımız taktirde) aracın donmuş görüntüsünü algılar hale gelir.Bu durumda da aracın boyutları sıfır, kütlesi ise sonsuz olur.

    Şimdi de araçtaki bir gözlemci,dışarıyı nasıl algılar onu görelim. Öncelikle o da anormal bir şeyle karşılaşmaksızın hareket etmesine rağmen, çekim etkisi arttıkça (gelen sinyallerin dalga boyları kısalarak mavi renge doğru kayar), geride bıraktığı cisimlerin kenarlarını önünde görmeye başlar. Nedeni de hareketin (çekimin) yol açtığı uzay zamanın eğilip bükülmesidir. Işık hızına yakın bir sürate ulaştığında ise her şeyin sıkışıp küçücük dairesel pencereye dönüştüğünü ve baktığı uzayın kütlesinin azalarak şeffaflaştığını,boyutların uzayıp arttığını ve zamanın da hızlandığını görür. Tam olay ufkunda ise,hızı ışık hızına ulaşarak (olay ufkuna giren tüm nesneler,çekim etkisiyle sırasıyla moleküllerine,atomlarına,parçacıklarına ve nihayetinde fotonlarına yani en temel bileşenlerine ayrılıp ışık hızıyla hareket etmektedirler.) kütlenin sıfır, zaman ve boyutların da sonsuz olmasıyla,dairesel pencerede kapanarak Tekillik de yok olur.

    Evrenin gizlerinin saklı olduğu bu noktada tüm tarih tüketilmiş, uzay ve zaman,madde ve enerji anlamını yitirmiş olur. Artık burada,bilimin yasalarından, dolayısıyla Einstein denklemleri ve quantum mekaniğinden söz edilemez.Fiziğin bitip fikir yürütmenin başladığı bu boyutta,madde ve enerji yerini fokur fokur kaynayan kaotik bir yapıdaki Kuantum Köpüklerine bırakır.


    EVRENİN KISA TARİHİ

    Kaynakça:
    Joseph Silk: Evrenin Kısa Tarihi
    John Taylor: Karadelikler
    Discovery Channel: Black Holes
    William J. Kaufmann :Evrenin Evrimi ve Yyıldızların Oluşumu
    Carl Sagan:Kozmos.

    Popüler Bilim Dergisi




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.