Şimdi Ara

ELEKTRİK ÜRETİLİRKEN ELEKTRONLAR BİTMİYOR MU ? (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
52
Cevap
2
Favori
6.313
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: crackeygen

    quote:

    Orijinalden alıntı: formardin

    Merhaba arkadaşlar ben bir şeyi çok merak ediyorum.şimdi barajda elektrik üretilirken manyetik alandan dolayı telin üzerindeki elektronlar hareket ediyor ve böylece akım meydana geliyor. bu süreç yıllarca devam ediyor peki bu akımın oluşmasını sağlayan elektronlar jeneratörden çıkan telde hiç bitmiyor mu. bu elektronlar bizim evlerimize kadar gelip kullandığımız cihazların içinden geçerek nötr hatttan toprağa gidiyor. peki bu barajdaki telde elektron bitmiyor mu.?

    yada şöyle sorayım voltajı yükseltmek için kullandığımız transformatörlerde seconder ile primer arasında normalde fiziksel bağlantı yok. primer de oluşan manyetik alandan dolayı seconderde de o oranda manyetik alan oluşur ve yine seconderdeki telden akım başlar yani primer ile bağlantısı olmayan seconderdeki telden bizim evlere kadar elektronlar gelir peki bu secondere bağlı teldeki elektronlar bitmiyor mu ?

    bilen arakadaşalr varsa açıklayıversinler

    http://hdbelgesel.net/nikola-tesla/

    bu belgeselde elektron akışı ve elektrikle alakalı herşeyi öğrenebilirsin arkadaşım. yukarıdaki mühendisim diyen arkadaşın teorik bilgisi iyi olabilir ama pratik bilgisi 0.

    belgeselde net olarak elektronların bir ileri bir geri hareket ettiğini gösteriyor. sanırım bu güzel bir cevap oldu. :)




  • Elektrik harcanir ve tekrar uretilir. Elektronlarda boyle. Bitmez

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Asıl hareket eden manyetik alandır, yoksa kaynaktan elektronun yüke taşınması gibi bir durum söz konusu değil.Kaynaktan yüke elektronların birbirine aktarmasıyla manyetik alan taşınır. En azından biz böyle öğrendik ve benim öğrendiğim bilgiye göre burada elektronların bittiğini, yeniden üretildiğini veya bitmesinin uzun zaman alacağını söyleyen arkadaşların verdiği bilgiler tamamen yanlış.İşin en acı noktası ise, Elektrik-Elektronik Mühendisi,Teknikeri olup elektriğin ne olduğunu, nasıl aktarıldığını bilmememizdir.Burada lütfen siz cahilsiniz ben bilgiliyim tarzında bir şey belirttiğim anlamı çıkarılmasın öyle bir amacım yok.Elektrik hakkında bilmediğim, yanlış bildiğim birçok şey vardır, belki de yukarıda verdiğim bilgiyide yanlış öğrendim ve hatta beni bilmiyor kabul edebilirsiniz ama dikkat çekmek istediğim konu bu değil.Devletin eğitim,öğretim kurumları bizlere elektrik teknisyeni,teknikeri,mühendisi sıfatlarını veriyor ancak ilk ders olması gereken elektrik nedir ? gibi temel soruların cevaplarını vermiyor, ve biz öğrenciler bunu sormuyoruz sonuç olarakta ezberci sistemin ürünleri olarak ortaya çıkıp bahsettiğim bu sıfatları aldıktan sonra elektrik nedir ? sorusunun cevabını arıyoruz.İşte bu yüzden ülkemizin üniversitelerinde teknik eğitim sorunu var ve bu sorunlar nedeniyle Dünya sıralamasında pek derece kabul edebileceğimiz üniversitemiz yok.




  • 20 sene önce, elektroteknik dersinde anlatılıyordu. ama yeni nesil lys-lgs'de sorulmuyorsa gereksizdir, diye düşündüğü için, artık işlenmiyor. elektriğin sınırı elektron hareketleridir. bu yüzden bizim için elektronları bitmesi gibi bir şey olamaz. bundan daha ötesi ileri seviyedeki fizik ve kimyaya girer. onlarda cern gibi parçacık fiziği laboratuvarlarında araştırmalar yapıyor. şimdiye kadar bilimsel haberlerde ve belgesellerde, böyle bir şey duymadım. ama atom altı hala keşfedilmemiş bir bölgedir. aslında sorunu en iyi aşağıdaki hikaye cevaplar.

    oxford'da bir profesör, öğrencisini sözlüye çağırır. öğrencisi profesöre şu bahaneyi öne sürer:

    -dün bu konuda öyle çok çalıştım ki elektrik hakkında her şeyi biliyordum. ama sabah kalktığımda her şeyi unuttum.

    profesörde şöyle karşılık verir:

    -çok yazık, bu dünyada, elektriğin ne olduğunu bilen 2 kişi vardı. biri yüce yaratıcımız, diğeri ise şimdiden unutmuş.




  • aşağıdaki soru ve cevap, bu başlık altında tartışılanların önemli bir kısmına, oldukça sağlam teorik bir açıklama getiriyor sanıyorum. tubitak sitesinden alınmıştır.

    *************************************
    Elektrik hızı

    SORU: Merhaba ben elektriğin hızını merak ediyorum. Mesela Türkiye’den Amerika’ya bir kablo çeksek fişi prize taktığımızda karşıdaki lamba ne kadar süre sonra yanar? Saygılarımla. (Kenan Aksu)


    CEVAP: Güzel bir soru. Müsaadenizle Amerika’yı filan katmayalım işin içine de, ülkemizden örneklerle sunalım: Keban barajından çıkan iletim hattına elektrik verildiğinde, Ankara’daki şebekeye bağlı bir lamba ne kadar süre sonra yanar?


    Diyelim ki elektronları 240kV’luk bir gerilim üzerinden ‘pompa’lıyoruz. Elektronların yolda hiçbir kazaya uğramadıklarını ve sürekli olarak ivmelendirilip hız kazandıklarını varsayalım. Bildiğimiz gibi, gerilim V, elektrostatik potansiyel enerjinin ölçüsü. V gerilimi üzerinden geçen q yükü, qV kadar kinetik enerji kazanıyor. Dolayısıyla belli bir gerilim verildiğinde, elektronların ulaşabileceği hız açısından uzaklık önemli değil. Çünkü uzaklık l artarsa, elektrik alanı (E=V/l) ve yük üzerindeki kuvvet (qE) azalıyor. Fakat buna karşılık ivmelenme mesafesi arttığından; sonuç olarak aynı gerilim V üzerinden geçirilen yük, ivmelendirme mesafesi ne olursa olsun, aynı miktarda kinetik enerji kazanıyor. Elektronun yükü 1.6x10-19 Coulomb olduğuna göre, 2.4x105 V üzerinden ivmelendirildiğinde; 1.6x2.4x10-14 joule kinetik enerji kazanır. Kütlesi 9.11x10-31 kg olduğuna göre, hızının karesi KE=mv2/2 ilişkisinden, v2= (2x1.6x2.4)x10-14/(9.11x10-31)=8.43x10+16 (m/s)2, buradan da hızı v=2.9x108 m/s olarak hesaplanabilir. Gerçi biz hesabımızı relativistik olarak yapmayıp, klasik mekaniği kullanmakla yetindik. Ama demek ki, yolda hiçbir kazaya uğramamak kaydıyla, elektronlar ışık hızının onda biri gibi hızlara ulaşabiliyor.


    Halbuki sizin sorunuz, elektronların lambaya ne kadar zamanda ulaşabilecekleri ile ilgiliydi. Yine elektronların serbestçe ve sürekli hızlanabildiklerini varsayarsak, bunu hesaplamak da kolay. Çünkü, eğer l mesafesi üzerinde V gerilimi varsa, elektrik alan şiddeti E=V/l olur. Elektronun yolu üzerindeki olası diğer kuvvetleri gözardı edersek, üzerindeki elektrik kuvveti F=e.E olarak sabit kalır. Bu da ivmesinin sabit ve a=F/m=eE/m=e.V/(l.m) olduğu anlamına gelir. Diyelim ki elektrik, Keban’dan Ankara’ya 1000km’lik, yani 106 m’lik bir hatla iletiliyor. O halde, elektronun kütlesinin 9.11x10-31 kg olduğunu da anımsayarak, bu ivmeyi;

    a=e.V/(l.m)=1.6x10-19 x 2.4 x 105 / (106 x 9.11 x 10-31) = 4.2 x 1010 m/s2 olarak hesaplamak mümkün.


    Öte yandan, yolculuğuna sıfır hızla başlayan bir elektronun, bu sabit ivmeyle l yolunu katedebileceği zaman, l = (1/2).a.t2 eşitliğinden çözülebilir. Yani;


    t2 = 2.l/a = 2x106 / (4.2x1010) = 0.476x10-4 veya t=6.9x10-3 saniye olur. Birkaç milisaniye...

    Fakat elektronlar, sıradan iletken bir maddenin içerisinde sürekli olarak hızlanamazlar. Yolları üzerindeki atomların yörünge elektronlarıyla çarpışarak yön değiştirir, hatta geri dahi yansıtılırlar. Dolayısıyla, adeta dura kalka hareket ederler ve iletkenin akıma karşı direncini oluşturan da bu çarpışmalardır zaten. Sonuç olarak gerçekleşen ortalama hıza, sürüklenme (‘drift’) hızı denir. Bu hızın değeri, kesintisiz ivmelenme hali için yukarıda hesaplamış olduğumuz hızdan çok daha düşüktür. Örneğin, iletken metalin kristal yapısını oluşturan atomlar arasındaki mesafenin, atomun yarıçapı düzeyinde, yani örneğin d=10-10 metre olduğunu ve elektronların, her çarpışma sonrasında durup, 240kV’luk gerilim altında tabi olacakları a= 4.2x1010 m/s2’lik ivmeyle yeniden hızlanmaya başladıklarını varsayalım. Bir sonraki çarpışmaya kadarki d mesafesini katedecekleri süre, d=(1/2)at2 ifadesinden;


    t2 = 2d/a=2x10-10/4.2x1010=0.476x10-20 veya t=6.9x10-9 saniye olarak hesaplanabilir.

    Bu süre sonunda kazanmış olacakları hız, v=a.t=4.2x1010x6.9x10-9=290 m/s olur. Bir önceki çarpışmanın ardından sıfır hızla başlamış olduklarına göre, ortalama hız bunun yarısı, yani 145 m/s kadar olur. Diyelim yaklaşık 100 m/s...


    Bu durumda, elektronların Keban’dan kalkıp Ankara’ya varmaları için gereken süre; doğrusal gerilim uygulandığı ve doğrusal akımın söz konusu olduğu varsayımıyla; 106m/(100m/s)=10,000 s olur. Yani, yolda ihtiyaç molası vermemiş olduklarını da varsayarsak, yaklaşık 3 saati bulur. Olacak şey mi?...


    Değil tabii. Aslında, Ankara’daki lambanın yanması için, Keban’dan kalkan elektronun Ankara’ya ulaşması gerekmez. Çünkü iki nokta arasında metal bir iletken, yani bir tel bulunuyor ve elektrik akımını oluşturan elektronlar, metal telin kristal yapısının içerisinde, her tarafında varlar. Bu durumda teli, bir ucu musluğa bağlı olan bir hortuma benzetmek mümkün. Diyelim hortumun uzunluğu 100 metre ve musluk açıldığında akan suyun hızı 1 m/s. Soru şu: Su, musluk açıldıktan ne kadar sonra hortumun diğer ucundan dışarı çıkar?... Hortumun içi başlangıçta boş idiyse, tabii ki 100/1=100 saniye sonra. Fakat eğer hortumun içi zaten su dolu idiyse, çok çok daha kısa sürede... Çünkü musluktan ilk çıkan su molekülleri, hemen öndeki molekülleri itekler. Onlar öndekileri, onlar da önlerindekileri, derken; hortumun açık ucundaki su molekülleri dışarı fırlar. Halbuki musluktan ilk çıkmış olan moleküller hala yoldadırlar. Serbest uçtan su akmaya devam eder ve ancak 100 saniye sonradır ki; musluktan ilk çıkan su molekülleri, serbest uca ulaşıp, dışarı çıkarlar. Bundan sonra serbest uçtan, musluktan gelmiş olan su akacaktır. Keban’dan yola çıkan elektronların da yaptığı buna benzer: Öndekilerini, onlar öndekilerini itekler ve çok kısa bir süre içerisinde, Ankara’da lambanın girişine yakın elektronlar, lamba sarımları üzerinde dolaşmaya başlarlar. Bu hız, en başta hesaplamış olduğumuz ışık hızının onda biri düzeyindeki hızlara yakındır.

    Sanırım görmüşsünüzdür: Birer ucuna birer bilya bağlı olan, diğer uçları düz bir çubuğa bağlı bulunan ipler düşünelim. Bunlar çubuk üzerinde öyle dizilmiş olsunlar ki, bilyalar birbirlerine değiyor olsun. Şimdi bir uçtaki bilyayı kaldırıp bırakırsak, bu bilya gidip ikinci bilyaya çarpar. Aradaki bilyalar yerlerinden oynayamaz ve diğer uçtaki bilya, hemen anında yerinden fırlar. Halbuki, ipe bağlı tek bir bilya olsa ve bunu çekip bıraksak, yani bir sarkaç yapsak; bilya bir uçtan diğer uca, çok daha uzun sürede gider. İncelediğimiz durum, atom veya molekül düzeyinde, aynı buna benzer. Bir nokta açık kaldı: Biz doğru gerilim ve doğru akım varsaymıştık. Halbuki Keban’dan Ankara’ya elektriği alternatif akımla iletiyoruz. Frekansı da 60 Hertz. Yani gerilimin veya akımın yönü saniyede 60 kere değişiyor. Ne olacak şimdi?...

    1/60 saniye içerisinde elektronlar, 240kV gerilim için yukarıda hesaplamış olduğumuz, 100 m/s’lik ‘sürüklenme hızı’ ile, yaklaşık olarak 100/60=1.66 metre kadar yol katederler. Sonra ters yönde, sonra o yönün tersinde vs, salınıp dururlar ve Ankara’ya asla ulaşamazlar. Ama iletkenin yapısını dolduran elektronların da, iletken boyunca aynı şekilde, ileri geri dans etmesini sağlarlar. İletkenin Ankara ucundaki elektronlar da aynı şeyi yapmak zorunda kalacak ve lambanın direnç sarımları üzerinde dans ederek lambayı yakacaklardır.


    Ne kadar da ilginç bir soru sormuşsunuz değil mi?... Teşekkürler.


    Vural Altın




  • quote:

    Orijinalden alıntı: cokenerjik

    aşağıdaki soru ve cevap, bu başlık altında tartışılanların önemli bir kısmına, oldukça sağlam teorik bir açıklama getiriyor sanıyorum. tubitak sitesinden alınmıştır.

    *************************************
    Elektrik hızı

    SORU: Merhaba ben elektriğin hızını merak ediyorum. Mesela Türkiye’den Amerika’ya bir kablo çeksek fişi prize taktığımızda karşıdaki lamba ne kadar süre sonra yanar? Saygılarımla. (Kenan Aksu)


    CEVAP: Güzel bir soru. Müsaadenizle Amerika’yı filan katmayalım işin içine de, ülkemizden örneklerle sunalım: Keban barajından çıkan iletim hattına elektrik verildiğinde, Ankara’daki şebekeye bağlı bir lamba ne kadar süre sonra yanar?


    Diyelim ki elektronları 240kV’luk bir gerilim üzerinden ‘pompa’lıyoruz. Elektronların yolda hiçbir kazaya uğramadıklarını ve sürekli olarak ivmelendirilip hız kazandıklarını varsayalım. Bildiğimiz gibi, gerilim V, elektrostatik potansiyel enerjinin ölçüsü. V gerilimi üzerinden geçen q yükü, qV kadar kinetik enerji kazanıyor. Dolayısıyla belli bir gerilim verildiğinde, elektronların ulaşabileceği hız açısından uzaklık önemli değil. Çünkü uzaklık l artarsa, elektrik alanı (E=V/l) ve yük üzerindeki kuvvet (qE) azalıyor. Fakat buna karşılık ivmelenme mesafesi arttığından; sonuç olarak aynı gerilim V üzerinden geçirilen yük, ivmelendirme mesafesi ne olursa olsun, aynı miktarda kinetik enerji kazanıyor. Elektronun yükü 1.6x10-19 Coulomb olduğuna göre, 2.4x105 V üzerinden ivmelendirildiğinde; 1.6x2.4x10-14 joule kinetik enerji kazanır. Kütlesi 9.11x10-31 kg olduğuna göre, hızının karesi KE=mv2/2 ilişkisinden, v2= (2x1.6x2.4)x10-14/(9.11x10-31)=8.43x10+16 (m/s)2, buradan da hızı v=2.9x108 m/s olarak hesaplanabilir. Gerçi biz hesabımızı relativistik olarak yapmayıp, klasik mekaniği kullanmakla yetindik. Ama demek ki, yolda hiçbir kazaya uğramamak kaydıyla, elektronlar ışık hızının onda biri gibi hızlara ulaşabiliyor.


    Halbuki sizin sorunuz, elektronların lambaya ne kadar zamanda ulaşabilecekleri ile ilgiliydi. Yine elektronların serbestçe ve sürekli hızlanabildiklerini varsayarsak, bunu hesaplamak da kolay. Çünkü, eğer l mesafesi üzerinde V gerilimi varsa, elektrik alan şiddeti E=V/l olur. Elektronun yolu üzerindeki olası diğer kuvvetleri gözardı edersek, üzerindeki elektrik kuvveti F=e.E olarak sabit kalır. Bu da ivmesinin sabit ve a=F/m=eE/m=e.V/(l.m) olduğu anlamına gelir. Diyelim ki elektrik, Keban’dan Ankara’ya 1000km’lik, yani 106 m’lik bir hatla iletiliyor. O halde, elektronun kütlesinin 9.11x10-31 kg olduğunu da anımsayarak, bu ivmeyi;

    a=e.V/(l.m)=1.6x10-19 x 2.4 x 105 / (106 x 9.11 x 10-31) = 4.2 x 1010 m/s2 olarak hesaplamak mümkün.


    Öte yandan, yolculuğuna sıfır hızla başlayan bir elektronun, bu sabit ivmeyle l yolunu katedebileceği zaman, l = (1/2).a.t2 eşitliğinden çözülebilir. Yani;


    t2 = 2.l/a = 2x106 / (4.2x1010) = 0.476x10-4 veya t=6.9x10-3 saniye olur. Birkaç milisaniye...

    Fakat elektronlar, sıradan iletken bir maddenin içerisinde sürekli olarak hızlanamazlar. Yolları üzerindeki atomların yörünge elektronlarıyla çarpışarak yön değiştirir, hatta geri dahi yansıtılırlar. Dolayısıyla, adeta dura kalka hareket ederler ve iletkenin akıma karşı direncini oluşturan da bu çarpışmalardır zaten. Sonuç olarak gerçekleşen ortalama hıza, sürüklenme (‘drift’) hızı denir. Bu hızın değeri, kesintisiz ivmelenme hali için yukarıda hesaplamış olduğumuz hızdan çok daha düşüktür. Örneğin, iletken metalin kristal yapısını oluşturan atomlar arasındaki mesafenin, atomun yarıçapı düzeyinde, yani örneğin d=10-10 metre olduğunu ve elektronların, her çarpışma sonrasında durup, 240kV’luk gerilim altında tabi olacakları a= 4.2x1010 m/s2’lik ivmeyle yeniden hızlanmaya başladıklarını varsayalım. Bir sonraki çarpışmaya kadarki d mesafesini katedecekleri süre, d=(1/2)at2 ifadesinden;


    t2 = 2d/a=2x10-10/4.2x1010=0.476x10-20 veya t=6.9x10-9 saniye olarak hesaplanabilir.

    Bu süre sonunda kazanmış olacakları hız, v=a.t=4.2x1010x6.9x10-9=290 m/s olur. Bir önceki çarpışmanın ardından sıfır hızla başlamış olduklarına göre, ortalama hız bunun yarısı, yani 145 m/s kadar olur. Diyelim yaklaşık 100 m/s...


    Bu durumda, elektronların Keban’dan kalkıp Ankara’ya varmaları için gereken süre; doğrusal gerilim uygulandığı ve doğrusal akımın söz konusu olduğu varsayımıyla; 106m/(100m/s)=10,000 s olur. Yani, yolda ihtiyaç molası vermemiş olduklarını da varsayarsak, yaklaşık 3 saati bulur. Olacak şey mi?...


    Değil tabii. Aslında, Ankara’daki lambanın yanması için, Keban’dan kalkan elektronun Ankara’ya ulaşması gerekmez. Çünkü iki nokta arasında metal bir iletken, yani bir tel bulunuyor ve elektrik akımını oluşturan elektronlar, metal telin kristal yapısının içerisinde, her tarafında varlar. Bu durumda teli, bir ucu musluğa bağlı olan bir hortuma benzetmek mümkün. Diyelim hortumun uzunluğu 100 metre ve musluk açıldığında akan suyun hızı 1 m/s. Soru şu: Su, musluk açıldıktan ne kadar sonra hortumun diğer ucundan dışarı çıkar?... Hortumun içi başlangıçta boş idiyse, tabii ki 100/1=100 saniye sonra. Fakat eğer hortumun içi zaten su dolu idiyse, çok çok daha kısa sürede... Çünkü musluktan ilk çıkan su molekülleri, hemen öndeki molekülleri itekler. Onlar öndekileri, onlar da önlerindekileri, derken; hortumun açık ucundaki su molekülleri dışarı fırlar. Halbuki musluktan ilk çıkmış olan moleküller hala yoldadırlar. Serbest uçtan su akmaya devam eder ve ancak 100 saniye sonradır ki; musluktan ilk çıkan su molekülleri, serbest uca ulaşıp, dışarı çıkarlar. Bundan sonra serbest uçtan, musluktan gelmiş olan su akacaktır. Keban’dan yola çıkan elektronların da yaptığı buna benzer: Öndekilerini, onlar öndekilerini itekler ve çok kısa bir süre içerisinde, Ankara’da lambanın girişine yakın elektronlar, lamba sarımları üzerinde dolaşmaya başlarlar. Bu hız, en başta hesaplamış olduğumuz ışık hızının onda biri düzeyindeki hızlara yakındır.

    Sanırım görmüşsünüzdür: Birer ucuna birer bilya bağlı olan, diğer uçları düz bir çubuğa bağlı bulunan ipler düşünelim. Bunlar çubuk üzerinde öyle dizilmiş olsunlar ki, bilyalar birbirlerine değiyor olsun. Şimdi bir uçtaki bilyayı kaldırıp bırakırsak, bu bilya gidip ikinci bilyaya çarpar. Aradaki bilyalar yerlerinden oynayamaz ve diğer uçtaki bilya, hemen anında yerinden fırlar. Halbuki, ipe bağlı tek bir bilya olsa ve bunu çekip bıraksak, yani bir sarkaç yapsak; bilya bir uçtan diğer uca, çok daha uzun sürede gider. İncelediğimiz durum, atom veya molekül düzeyinde, aynı buna benzer. Bir nokta açık kaldı: Biz doğru gerilim ve doğru akım varsaymıştık. Halbuki Keban’dan Ankara’ya elektriği alternatif akımla iletiyoruz. Frekansı da 60 Hertz. Yani gerilimin veya akımın yönü saniyede 60 kere değişiyor. Ne olacak şimdi?...

    1/60 saniye içerisinde elektronlar, 240kV gerilim için yukarıda hesaplamış olduğumuz, 100 m/s’lik ‘sürüklenme hızı’ ile, yaklaşık olarak 100/60=1.66 metre kadar yol katederler. Sonra ters yönde, sonra o yönün tersinde vs, salınıp dururlar ve Ankara’ya asla ulaşamazlar. Ama iletkenin yapısını dolduran elektronların da, iletken boyunca aynı şekilde, ileri geri dans etmesini sağlarlar. İletkenin Ankara ucundaki elektronlar da aynı şeyi yapmak zorunda kalacak ve lambanın direnç sarımları üzerinde dans ederek lambayı yakacaklardır.


    Ne kadar da ilginç bir soru sormuşsunuz değil mi?... Teşekkürler.


    Vural Altın


    yukarda işin özetini geçtik daha ne kafa karıştırdınki şaka biyana atom elektron filan sadece felsefik değilmi yani bir mikroorganizma gibi elektronik mikroskopla görüntülenmiş değil hadi benim sorumda bu .




  • quote:

    Orijinalden alıntı: MERT237

    Asıl hareket eden manyetik alandır, yoksa kaynaktan elektronun yüke taşınması gibi bir durum söz konusu değil.Kaynaktan yüke elektronların birbirine aktarmasıyla manyetik alan taşınır. En azından biz böyle öğrendik ve benim öğrendiğim bilgiye göre burada elektronların bittiğini, yeniden üretildiğini veya bitmesinin uzun zaman alacağını söyleyen arkadaşların verdiği bilgiler tamamen yanlış.İşin en acı noktası ise, Elektrik-Elektronik Mühendisi,Teknikeri olup elektriğin ne olduğunu, nasıl aktarıldığını bilmememizdir.Burada lütfen siz cahilsiniz ben bilgiliyim tarzında bir şey belirttiğim anlamı çıkarılmasın öyle bir amacım yok.Elektrik hakkında bilmediğim, yanlış bildiğim birçok şey vardır, belki de yukarıda verdiğim bilgiyide yanlış öğrendim ve hatta beni bilmiyor kabul edebilirsiniz ama dikkat çekmek istediğim konu bu değil.Devletin eğitim,öğretim kurumları bizlere elektrik teknisyeni,teknikeri,mühendisi sıfatlarını veriyor ancak ilk ders olması gereken elektrik nedir ? gibi temel soruların cevaplarını vermiyor, ve biz öğrenciler bunu sormuyoruz sonuç olarakta ezberci sistemin ürünleri olarak ortaya çıkıp bahsettiğim bu sıfatları aldıktan sonra elektrik nedir ? sorusunun cevabını arıyoruz.İşte bu yüzden ülkemizin üniversitelerinde teknik eğitim sorunu var ve bu sorunlar nedeniyle Dünya sıralamasında pek derece kabul edebileceğimiz üniversitemiz yok.

    çok güzel yazmışsınız hocam. tebrik ediyorum.

    "Papağan da söyleneni anlamaz ama aklında tutar..."
    Lessing




  • @Mert237 bey, elektronlarin bitmesi veya yeniden uretilmesi ile ilgili bir teoriye rastlamadim, belki benim gozumden kacmistir. Aslolan elektronlarin enerji tasimasidir. Bu da valans bandindaki kolay kopabilen elektronlarla saglaniyor diye biliyorum. Burada asil soru devrenin tamamlanmasi ve kapali bir halka haline getirilmesi gerekliliginin sebebidir. Bana gore bu konuda bircok arkadas cok degerli bilgiler paylastilar. Bu sayede toprak uzerinden devrenin tamamlandigi enerji nakil hatlari oldugunu da ogrendim ki bundan okulda bahsetmemislerdi. Okulda bircok kuramdan bahsediliyor ve formullerle bunlarin hesabi anlatiliyor. Fakat daha derin bilgileri kavramak icin ekstra caba gerekiyor. Bilim artik nasil sorusundan cok nicin sorusunu soruyor.
  • state S kullanıcısına yanıt

    EVET, AYRICA nötr hatları AG elektrik havai hatlarında birkaç direkte bir TOPRAĞA iletken ile indirilip TOPRAKLAMASI yapılır.



    Sonuçta NÖTR hattı her zaman toprağa değmektedir..

  • Pilin eksi uundan çıkan elektronlar artı ucundan içine girer atlı karınca gibi dönüp dururlar .
    Barajlarda 3faz elektrik üretilir saniyede 50 kez tekrarla bir fazdan yollanan elektrik diğer iki fazdan baraja geri döner .
    Aynı telden hem gidip başka telden değil yine aynı telden geri dönen elektrik radyo telsiz antenlerine uygulanan elektriktir . Antenin ucu açık olsa bile elektronlar anten boyunca pinpon topu gibi gider gelir .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.