Şimdi Ara

Suriye,olayların perde arkası

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
1.072
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Suriye’nin uydudan yayın yapan ‘Syria News’ adlı resmi haber kanalında gösteriler başladığından itibaren bir slogan sık sık yayınlanmakta ve ısrarla tekrar edilip durmaktadır: ‘Suriye kendi manasına sıkı sıkıya bağlıdır’

    İlk başta ne dediği anlaşılmayan muğlâk ve müphem bir cümle. Her ne kadar bu sloganın ardından Suriye’nin manasının tarih ve medeniyet mirası olduğuna dair telmihler yapılsa da cümledeki muğlâklık ve müphemlik zail olmamaktadır. Neden Suriye’nin kendi tarih ve medeniyet mirasına sıkı sıkıya bağlı olduğu doğrudan söylenmiyor da böylesi müşkil bir ifade tercih ediliyordu? Hem bu tarih ve medeniyet mirasının yaşanan olaylarla ne alakası vardı? Bu cümle/slogan içinde olaylarla alakalı bir mesaj verilmek istendiği belliydi. Ama o mesaj neydi?

    Sözkonusu sloganı ama Nusayrilik-terminolojisine dayanarak tercüme ettiğimizde ise ortaya son derece şaşırtıcı bir cümle çıkmaktadır: ‘Suriye kendi Tanrısına sıkı sıkıya bağlıdır.’

    Zira ‘mana’, Nusayrilik itikadında Tanrının batınına itlak olunmaktadır. Bütün batını ekoller gibi Nusayrilik’te de hakikatin yani Tanrının ve Tanrı kelamının bir batıni birde zahiri vechesi olduğuna inanılmaktadır. Batında nurlar nuru halinde ‘mana’ olan Tanrı, insanları doğru yola iletmek için bir bedene ihtiyaç duyar ve o bedende tezahür eder. Tanrı’nın zahiri ise Ali bin ebi Talib’dir. Tanrı tarihte 14 defa bedene bürünmüştür. 14. Tanrı-insan Ali olmakla beraber diğer 13 kişi de aslında Ali’nin tecellileridir. Yani Ali hem batın hem de zahirdir. Hristiyanlık misali tanrısal-üçleme inancına sahip olan Nusayrilikte Tanrı asla tek bulunmaz. Zahirdeki tanrısal-üçleme Ali-Muhammed-Salman’dır. Ali kendi nurundan Muhammed’i, Muhammed o nurdan Salman’ı yaratmış, her üçü ise birlikte bütün kâinatı yaratmışlardır. Bu inanca Nusayrilikte ‘ayn-mim-sad’ sırrı adı verilmektedir. Bu üçlemenin batın vechesi ise Mana-isim-bab’dır. Nusayriler ‘ayn-mim-sad’ sırrını kadınlara, ergenlik yaşından küçük çocuklara ve Nusayri ana-babadan olmayanlara açmamakta, bu sırrın Nusayri olmayanlarca keşfedilmemesi için büyük bir gayret göstermektedirler. Nusayrilik bu sebeple asırlar boyunca bir muamma olarak kalmıştır. Bu dinin ne olduğu ancak 19. yüzyılın sonlarında Nusayrilikten hristiyanlığa geçen Adanalı Süleyman Efendi’nin nusayriliğin kutsal metni olan Kitab-ul Mucmu’u yayınlamasıyla öğrenilebilmiştir. Sırrı ifaşa eden Süleyman Efendi ise bu suçundan dolayı Nusayrilerce Tartus’da feci şekilde öldürülmüştür.

    Nusayri olmayanlara karşı ayn-mim-sad itikadını titizlikle gizleyen Nusayriler bu çevrelere karşı ise takiyyeye başvurarak kendilerini ‘Ehl-il Beyt muhibleri’ olarak takdim etmiştir.

    Bu kısa tariften sonra tekrar baştaki slogana yani ‘Suriye kendi tanrısına sıkı sıkıya bağlıdır’ cümlesine dönersek burada bahsedilen tanrının mücerret-nazari bir Tanrı olmadığı bilakis yeniden bedene bürünmüş müşahhas bir Tanrının kastedildiğni görürüz. Rıfat Esad’ın başkanlığını yaptığı ‘Yüksek Lisans Mezunları Derneği’nin yayınladığı ‘Fursan’ adlı derginin 13 Şubat 1980 tarihli nüshasında yer alan bir makale bu hususta bize ipucu vermektedir. İsmail Huveyce tarafından kaleme alınan makalede şu satırlar hayli dikkat çekmektedir: ‘Artık yoldaş Hafız Esad kıble ittihaz edinilmeli ve insanlar İslam’ın putlarına – yani Allah-u Teala’ya – rükû ve secde etmek yerine Hafız Esad’a ibadet etmelidir.’ Bir insana ibadet edilmesi ona ulûhiyet atfedilmesi, Tanrının onun bedeninde zahir olması demektir. Yani Tanrı ya da Ali bin Ebi Talib bu defa Hafız Esad olarak tecelli etmektedir. Suriye’den gelen görüntülere bakılırsa bu ulûhiyetin Hafız Esad’ın ölümüyle beraber oğlu Beşar Esad’a intikal ettirildiği görülmektedir. Zira görüntülerin birinde iki kişi, diğerinde ise üç kişi Beşar Esad’ın resimlerine secde etmektedir. Ayrıca Beşar Esad’dan bahsedilirken, ölümsüz bir lider ve rehber olarak tavsif edildiği ve kendisine güçlü bir ruhaniyet atfedildiği görülmektedir. Bu anlatılanların ışığında tekrar slogana dönersek, ‘Suriye kendi manasına sıkı sıkıya bağlıdır’ sözünün aslında ‘Suriye kendi Tanrısı Beşar Esad’a sıkı sıkıya bağlıdır’ demek olduğu ortaya çıkmaktadır.
    Beşar Esad’ın tanrı-insan olarak kabul edilmesi son üç ay zarfında şahit olduğumuz ağır işkencelere ve hunharca katliamlara da bir izah getirmektedir. Zira sokaklara dökülen ve rejime isyan eden bu insanlar Nusayri askerler ile şebihhanın gözünde sadece siyasi muhalifler olarak görülmemekte bilakis kendi aralarında olduğu halde Tanrıya isyan eden kâfirler olarak telakki edilmektedir. Bu durumda onlara uygulanacak her türlü şiddet ve cinayet de caiz olmaktadır.

    Nusayrilik dininin esas muarızı ya da ötekisi daha doğru bir ifadeyle kâfiri sünni müslümandır. Zira sünniler Nusayri itikadınca Ali’yi gören ama onun tanrılğını kabul etmeyen bu sebeple de küfre düşenlerdir. Her ibadetde okunmak zorunda olan ‘Arınma duasında’ aralarında başta Ebubekir Sıddık, Ömer bin Hattab ve Osman bin Affan olmak üzere 9 kişiye lanet edilmesi de bunun bir ifadesidir. Bu ‘lanetlilerin’ dokuzuncusu Yavuz Sultan Selim’dir. Sünni müslümana karşı tarihi bir öfkeye sahip olan Nusayri askerler bu öfkeyi bugünkü ‘Tanrı-Esad’a’ karşı girişilen isyanla birleştirerek sünni müslümanlara karşı tam bir katlama girişmiş bulunmaktadır.

    Sünniler, aralarında olduğu halde Ali’nin tanrılığını keşfedemeyen körlerdir. Aynı körlük Ali’nin bugünkü tecellisi olan Beşar Esad’a karşı da sergilenmektedir. İşkence ile öldürülen bazı çocuk ve yetişkinlerin gözlerinin çıkarılmış olması da tarih boyunca sünnilere atfedilmekte olan bu körlüğün cezalandırılmasından başka bir şey değildir.
    Yine aynı şekilde Hafız Esad’ın heykellerinin halk tarafından parçalanmaya başlanması üzerine bu heykellerin meydanlardan devlet tarafından toplatılmasının sebebi ‘Tanrıyı’ bu ‘çirkin’ saldıralara maruz bırakmamak düşüncesidir. Bu heykelleri parçalayanlara ve resimleri yırtanlara en ağır işkencelerin uygalanmasının sebebi de bu fiillerin ‘Tanrıya’ karşı işlenmiş kabul edilmesidir.







  • o değilde Angelina Jolie çok fena hatun.
  • Merhaba,


    Okumadım.


    İyi günler.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.