Şimdi Ara

Entel nedir Entellektüel nedir?

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
62
Cevap
0
Favori
203.946
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Entellektüelin anlamının, birçok önemli konuda konuşabilecek düzeyde, belli bir bilgi birikimi ve kültüre sahip kişi olduğu söylenir.

    Entel ise entellektüel olmaya özenen, aslında fazla birşey bilmeyen kişi olarak bilinir.

    Gerçekten böyle midir? Gerçekte kimler enteldir? Kimler kimlere "entel" der. Entel kendini entel olarak mı görür? Entel, entelin tanımını nasıl yapar, entellektüelin tanımını nasıl yapar? Entellektüel, entelin tanımını nasıl yapar, entellektüelin tanımını nasıl yapar?

    Entellik kötü birşey midir? Entellere duyulan antipatinin nedeni nedir?



  • hınçal uluç enteldir mesela her şey hakkında yorum yapar
    Entellektüel se gerçekten bilgili demek sanırım

    gözlüklü şirin var ya o enteldir işte(örneğe bak yalnız silsem mi )
  • ikiside aynı sanırım ama sonradan halk arasında değişmiş.
  • Türkiyede entel boş entellektüelde bomboş olduğu halde bişi bildiğini sanan ve sanılan insanlara verilen addır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Technics -- 27 Haziran 2005, 0:52:29 >
  • Türkiyede bunun tam olarak anlamı toplum tarafından bilinmemektedir. Sıradışı giyinen ve davranan insanlara entel deniliyor. Doğrumu bence yanlış.
  • entellektüel: hayatı iyi takip eden çalışmalarında biilimselliğe ağırlık veren bir çok konuda bilimsel açıdan uzmanlık kazanmış kişilere denir

    entel ise diğer arkadaşlarımızın dediği gibi entellektüellere özenen kişilere denir


    bu kelimeleri normal hayatta kullansak karşımızdaki sen ne demek istyosun die üstümüze gelir.... :D
  • Dokuma fabrikatörü varlıklı bir Yahudi'nin oğlu olan Alfred Dreyfus, 1882'de Politeknik Okulu'na girdi. Daha sonraları subay olmaya karar verdi ve 1889'da yüzbaşılığa kadar yükselme başarısına ulaştı. Savaş Bakanlığı'nda çalışırken, Paris'teki Alman Askeri ataşesine Fransız ordusunun sırlarını satmakla suçlanınca dananın kuyruğu da kopmuş oldu. Ortada ne somut bir neden, ne de açık seçik kanıtların olmaması onun doğal olarak suçlamayı reddetmesi demekti; ama Savaş Konseyi, bir el yazısı karşılaştırmasına ve kurallar çiğnenerek zanlının avukatlarına gösterilmeden yargıçlara verilen bir gizli dosyaya dayanıp, Dreyfus'e ömür boyu sürgün ve rütbesinin geri alınması cezasına çarptırıldı. 22 Aralık 1894'te Fransız Guyanası açıklarındaki ünlü ceza yerleşmesi Şeytan Adasında yaşam boyu hapse mahkum edildi.

    Oysa Dreyfus yalnızca bir kuşkunun kurbanıydı; Yahudi olduğundan, kuşku çekmesi de o dönem için doğaldı. Gerçekten Eduard Drumont'un 1886'dan başlayarak Lo Franse Juive(Yahudi Fransa) adlı kitabıyla ve La Libre Parole (Özgür Söz) adlı gazetesiyle yaptığı Yahudi düşmanlığı propagandası, soylular ile Katolik ve kralcı büyük burjuvalar arasında yayılmıştı. Söz konusu propaganda, eski dinsel temele dayandırılmamıştı; Drumont, Yahudi inanışına karşı çıkmıyor, ama Yahudilerin kozmopolit ve açgözlü olduklarını ileri sürüyor, yurtseverlik ve onur duygularından yoksun olduklarını savunuyordu. Kısacası Dreyfus daha maç başlamadan 1-0 yenik durumdaydı.

    Yetersiz kanıtlara dayanan yargılamada izlenen yöntem de çok olağandışıydı. Dreyfus'ün suçlamayı reddetmesine ve ailesinin de yılmadan kendisini desteklemesine karşın hem kamuoyu hem de koyu Yahudi düşmanı bir kesimin başını çektiği basını, mahkeme kararını ve cezayı olumlu karşıladı. Özellikle Eduard Drumont'un sözkonusu olay hakkındaki çalışmaları Dreyfus'ü Fransız Yahudilerinden beklenebilecek bir sadakatsizliğin simgesi olarak göstermesine neden oldu.

    Dreyfus'ün söz konusu propagandanın da etkisiyle hüküm giyip Guyana'daki Şeytan Adasına sürülmesinden sonra da genelkurmaydan bilgi sızması sürünce, Fransız Haber Alma Servisi bir başka subaydan kuşkulandı: Macar kökenli, sefahat düşkünü, borca batmış komutan Binbaşı C.F(Walsin) Esterhazy. Üstelik bilgi sızışını soruşturan Yarbay Georges Picquart, casusluk olayına Esterhazy'in karıştığını ve Dreyfüs'ün suçlanmasına neden olan mektubun onun el yazısıyla kaleme alındığını ortaya koyan kanıtlar buldu. Bu nedenle Picquart'ın görevinden alınıp Tunus'a gönderilmesi üzerine , elde edilen bulguların üst makamları çok tedirgin ettiği kanısı yaygınlaşmaya başladı. Dreyfus'ü destekleyenlerin arasına gazeteci Joseph Reinach, Georges Clemanceau, senatör Auguste Scheurer-Kestner ve Emile Durkheim gibi kişilerinde katılmasıyla Dreyfus davası tam bir kurtlar sofrasına dönüşmüştü.


    Bu arada Esterhazy'in bir takım kanıtlar uydurup söylentiler yayması, Dreyfus'ün yazdığı öne sürülen mektubu bulan Binbaşı Hubert Joseph Henri'nin yeni sahte belgeler düzenleyip birtakım belgeleri ise hasıraltı etmesi, olayı inanılmaz ölçüde karmaşıklaştırdı. Dreyfüs'ün, Paris'in Yahudi çevrelerinde etkili olan Dreyfus ailesi , davayı iyice kamuoyunun gözleri önüne sermede zorlanmadı. Esterchazy'i yüzbaşı Dreyfus'e yüklenen suçların gerçek suçlusu olarak gösterdi. Ama 1898'in ilk günlerinde divan-ı harbe çıkarılan Esterchazy çoktan aklanması düşünülmüştü bile. Üstelik sahte kanıtlar olduğunu öne süren Picquart'da tutuklanmıştı. Bütün bunlar olunca kızılca kıyametin alametleri de gerçekleşmiş oldu.

    Davaya ilişkin ayrıntıları Senato Başkan Yardımcısı A. Scheurer-Kestner'den öğrenen Zola, "Biliyor musun" diye yazmıştı karısı Alexendrine'e, "Bu sorun çoktandır beynimi, yüreğimi kurcalayıp duruyordu. Uyuyamıyordum. Bana ne deyip, susmayı alçaklık buluyordum. Bundan böyle başıma gelebilecek şeyler hiç umurumda değil. Yeterince güçlüyüm ve bu haksızlığa meydan okuyorum." Ancak Zola'nın 25 Kasım 1897'de Le Figaro gazetesinde Dreyfus lehine yazdığı 'Gerçek Yürüyor!' başlıklı ilk mektup beklenen etkiyi yapmadı. 4 Aralık'ta Başbakan Brisson, Meclis'te "Artık Dreyfus davası diye bir şey yoktur" deyince Zola 13 Aralık'ta 'Gençliğe Mektup' adlı ikinci makalesini yazdı. Bu sırada yeni el yazısı uzmanları bulundu ve kanıtları incelendi ancak bir karara varılamadı. Bunun üzerine Zola 4 Ocak 1898'de L'Aurore gazetesine 'Fransa'ya Mektup' adlı üçüncü mektubu yolladı. Devletin yanıtı Picquart'ı hapse yollamak oldu. Ama Zola kararlıydı.

    13 Ocak 1898'te ilerici görüşleriyle tanınan romancı Emile Zola 'nın, Clemenceau 'nun gazetesi L'Aurore'un manşetinde "J'accuse"( SUÇLUYORUM)" başlıklı bir açık mektup yayınlaması iyice ortalığı karıştırdı. Aurore'nin o günkü baskısı 200 bin sattı. Zola, orduyu Dreyfus'le ilgili karardaki yanlışlığı örtbas etmekle ve Savunma Bakanlığı'nın emriyle Esterhazy'yi aklamakla suçluyordu.

    14 Ocak 1893 de ise Zola 'Entelektüellerin Beyannamesini' yayımlar. Zola, dönemin en belirgin aydın tipidir. O dönemden sonra aydın, yazı ve söz aracılığı ile toplumun bilinçlenmesine yardım eden kişidir. Yol gösteren, aydınlatan, gerekirse suçlayan kişi.

    En sonunda kamuoyunu sarsmak mümkün olmuştu. Bu sayı sadece Paris'te 200 bin sattı. Ancak Prèvost, Clemenceau, Durkheim, Anatole France, Proust gibi entelektüellerin desteği, Zola'nın devlete hakaret suçundan yargılanmasını önlemeye yetmedi. Antisemitik güruh tarafından domates ve taş saldırısına uğrayan, Seine nehrine atılmak istenen Zola, üstüne bir yıl hapis ve 3000 frank para cezasına çarptırılınca, İngiltere'ye gitmek zorunda kaldı.

    Zola, “Suçlanabilirim” diyordu. Kaleme aldığı yazının kendisini “suçlu” konuma düşürebileceğini bildiğini aktaran Zola, yine de bu sorumluluktan kaçmayacağının ceza alsa bile yazısının arkasında duracağının altını önemle vurguladı. Zola yazısının son bölümünde söz konusu dava sürecinde suç işleyen veya ihmali bulunan bütün isimleri tek tek sıralayarak suçladığını belirtti. Zola’nın son sözleri ise şöyle: “Benin tek bir tutkum var, öylesine çok acı çekmiş ve mutluluğu haketmiş olan insanlık adına, ışık tutkusu. Ateşli karşı çıkışım ruhumun çığlığından başka bir şey değil. Beni ağır ceza mahkemesine çıkarmayı göze alsınlar ve soruşturma gün ışığında, apaçık yapılsın

    Zola'nın mektubu yayımlandığında Dreyfus Davası, kamuoyunda büyük bir ilgi uyandırmış ve Fransa'yı iki karşıt kampa bölmüş bulunuyordu. Sorun, Dreyfus'ün suçluluğu ya da suçsuzluğu gibi kişisel boyutları çoktan açmıştı. Davanın yeniden görülmesine karşı çıkan milliyetçi ve otoriter Dreyfus karşıtları olayı, ülkenin düşmanlarının orduyu küçük düşürme çabası olarak değerlendiriyor, konuya uluslararası sosyalizm ve Yahudilik karşısında bir ulusal güvenlik sorunu, Fransa ile Almanya arasında bir çıkar çatışması gözüyle bakıyorlardı. Dreyfus'ün aklanmasını isteyenler ise onun mahkum edilmesini, kişi özgürlüğü ilkesinin ulusal güvenliğe feda edilmesi, Cumhuriyetçi sivil otoritenin çatışması olarak görüyorlardı. Parlemantoda büyük gürültü kopuyor, Milliyetçilerin baskısıyla hükümet Emile Zola hakkında dava açıyor, taşrada Yahudi düşmanı ayaklanmalar çıkıyordu. Buna karşılık Dreyfus Davası'nın yeniden görülmesini isteyen dilekçe, Anatole France, MarcelProust ve pek çok başka aydınla birlikte 3 bin kişi tarafından imzalandı.

    1860’lı yıllarda Rusya’da bilim veya sanatta öncülük yapanlara “intelligansia” deniliyordu. Clamenceau, dreyfus davasını savunanların saygıdeğer niteliklerini anlatabilmek için zolayı destekler, onları les intellectuels (entelektüel) olarak nitelendirir. Sağcı basın, bu nitelemenin, entelektüellerin karşısında yer almakta gecikmedi. Sağcı basına göre ise entelektüeller, “kütüphane ve laboratuarların kendini beğenmiş sahipleri” olan “entel”lerdi. Ülke tam anlamıyla ikiye bölünmüş, entelektüeller ile “entel” diyenlerin meydan muharebesine dönüşmüştü.

    Şubat ayında sorgusu yapılmaya başlayan Zola, dreyfus davasında yayın yoluyla iftiradan suçlu bulundu ve bir yıl hapis ve 3000 Frank para cezasına çarptırıldı ancak o hüküm giymemek için İngiltere'ye kaçtı.

    Ama bir yıl içinde, Dreyfus yanlıları (entelektüeller) güç kazandı. Binbaşı Henri'nin sahtekarlık yaptığını itiraf ettikten sonra Ağustos 1898 sonunda intihar etti. Esterhazy panik içinde Belçika'ya, oradan Londra'ya kaçtı. Artık Dreyfus ailesinin davanın yeniden görülmesi isteği geri çevrilemezdi.

    Rene Waldeck-Rousseau başkanlığındaki yeni hükümet Haziran 1899'da göreve başladı ve olayı sonuca bağlamaya karar verdi. Yeniden yargılanmak için Şeytan Adasından getirilen Dreyfus, Rennes'de divan-ı harp önünde çıkarıldı. Fakat bütün gelişmelerden haberiz olmuşlarcasına mahkeme, Dreyfus'ü tekrar suçlu buldu. Ama araya giren Cumhurbaşkanı Loubet sorunu çözmek için Dreyfus'ü affetti. Dreyfus af kararını kabul etmekle birlikte, suçsuzluğunu kanıtlamak için sonuna dek çaba gösterme hakkını da saklı tuttu.

    Fransa tarihine L'Affaire(Olay) adıyla geçen Dreyfus Davası, Fransa'yı iki kampa ayırmış, aşırı sağcılarla ve solcularla kamuoyuna duruşma çerçevesini aşan kampanyalara yürütme olanağı vermiş bir davadır. Sağcı milliyetçiler bu fırsattan yararlanarak rejimi sarsmaya ve yıkmaya çalışmışlar , Kilise düşmanı solcular da Kilise'ye saldırmışlardır. Bu dava çerçevesinde gelişen çalkantıların keskinleştirdiği siyasal ve devlet işlerinin ayrılması gibi sarsıcı önlemlerin alınmasına, Fransa'yı ,sağdaki militaristler arasında 1914'e hatta daha sonrasına değin etkisi altında tutacak bir bölünmenin doğmasına yol açtı.

    Ancak entelektüel kavramı ve bu kavramı alaya alan kesimlerin varlığı hep sürdü. Bugün de devam ediyor.



    Bu metin, donanımhaber için hazırlanmıştır.













     Entel nedir Entellektüel nedir?


     Entel nedir Entellektüel nedir?


     Entel nedir Entellektüel nedir?


     Entel nedir Entellektüel nedir?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi narada -- 22 Temmuz 2007; 2:58:06 >




  • İkiside aynı şey ama entel halkın kısaltma olarak,bazı yerlerde hakaret olarak kullandığı kelime.(En azından ben böyle kullanıyorum)
    Bu kelime bazı misyonlara hizmet eden kişileri, her şeyi bilen, örnek alınacak insan sıfatlarıyla yüceltmek üzere yakın tarihte halkın diline dolandırılmış bi lafdır.Ayrıca o misyonu yürüten kişiler istemedende, bi kişi entel olamaz.Bunların topu senin benim gibi adamdır aslında.
  • @Narada,paylaşımın için teşekkürler.
  • Entel, sahte aydındır.

    Entelektüel ise münevverdir.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Ömer

    Entel, sahte aydındır.

    Entelektüel ise münevverdir.



    aslında bu sınıflama çok karışık. entellektüel ve intelligensia kavramlarının yanı sıra üçüncü bir kavram daha vardır. fransızlar les ciers diye isimlendirirler.

    les ciers, münevvere daha uygun gibi geliyor. bu "aydın" tipi, geleneksel toplumsal yapılanmalarda, kültürlerdeki "aydın"ından daha farklı bir işlev, sorumluluk üstlenirler. geleneksel kültürlerde, tüm "yaşamlarını" BİLME'ye veren bu kişiler, bilgilerini entellektüelden farklı kullanırlar. bu kişilerin üstlendikleri işlev, "bilgiyi koruma ve topluma iyi olanı gösterme" şeklinde yüklendikleri sorumluluklardır.

    türkçe'de biz her üçüne de "aydın" ya da "münevver" diyoruz.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    ...
    türkçe'de biz her üçüne de "aydın" ya da "münevver" diyoruz.



    "Entel"e aydın demiyoruz. Olumlu bir anlam içermemektedir.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Ömer


    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    ...
    türkçe'de biz her üçüne de "aydın" ya da "münevver" diyoruz.



    "Entel"e aydın demiyoruz. Olumlu bir anlam içermemektedir.


    evet çok haklısın.

    benim dikkat çekmek istediğim nokta, "aydın" kavramının türkçe de çok fazla "geniş bir alanı" tanımladığıydı. o nedenle de, zaman zaman kavram karışıklığı yaşanıyor. üç kavram ile, entelektüel, intelligentsia ve les ciers (literati) yi kastetmiştim. "entel"i kavramın içinde saymamıştım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi narada -- 22 Temmuz 2007; 13:10:38 >




  • entellektüelin anlamı belli:

    An intellectual is one who tries to use his or her intellect to work, study, reflect, speculate on, or ask and answer questions with regard to a variety of different ideas.
    There are, broadly, three modern definitions at work in discussions about intellectuals. First, 'intellectuals' as those deeply involved in ideas, books, the life of the mind. Second, 'intellectuals' as a recognizable occupational class consisting of lecturers, professors, lawyers, doctors, scientist, engineers, etc. Third, cultural "intellectuals" are those of notable expertise in culture and the arts, expertise which allows them some cultural authority, and who then use that authority to speak in public on other matters.
    [wikipedia]

    entel ise entellektüel olmaya çalışan değildir, zira olumsuz çağrışımlar yüklü bu kelime güzel bir amacı olan insanlara yakıştılırlamaz.
    Eğer bir bir ayırmaya gidilecekse,
    entel: öyle olmadığı halde entelllektüel gibi konuşmaya, davranmaya, görünmeye çalışan insanlara denilebilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vese -- 22 Temmuz 2007; 12:56:29 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: vese
    ...

    entel ise entellektüel olmaya çalışan değildir, zira bu olumsuz çağrışımlar yüklü bu kelime güzel bir amacı olan insanlara yakıştılırlamaz.
    Eğer bir bir ayırmaya gidilecekse,
    entel: öyle olmadığı halde entelllektüel gibi konuşmaya, davranmaya, görünmeye çalışan insanlara denilebilir.


    Entel dantel...
  • Aydın kelimesinin sol görüşlü insanlar tarafından yine sol görüşlü kişiler içi kullanıldığını düşünüyorum.

    Her ne kadar entel ve entellektüelin ayrı olan anlamları kağıt üzerinde belli olsa da uygulamaya gelince insanoğlu bu ayrımı kendine göre özgürce yapıyor. Uzun saçlarını at kuyruğu bağlamış ve top sakallı herkes otomatikman enteldir.

    Bu arada ünlü mikroişlemci markası Intel aslında "entel" demek.
  • Entel olarak tanımladığımız insanların -sadece gözlemlerime dayanarak söylüyorum- en büyük özelliği çok konuşmalarıdır. İstiklalde toplu olarak bol miktarda görülebilir.
  • bir dönem türkiye de "entellektüel" kavramı da olumsuz çağrışımlar yapan kavramların başında geliyordu. bunun bir nedeni, "yaban"da ki aydın tipi ise, ikinci ve hep gözden kaçan nedenin diğeri de, dreyfus davasında tavrını ve desteğini koymuş olan Clemenceau'dur.

    Clemenceau, fransızların hala yere göğe sığdırımadığı bu vatandaşın osmanlı ve türkiye tarihinde de önemi büyüktür. fransızların öve öve bitiremedikleri bu "entellektüel" kişi, sonraları fransa başbakanı olacaktır.

    kimdir bu Clemenceau?

    L'Aurore gazetesinin başyazarı. makalelerinde sürekli siyasi otoritenin tavrına karşı çıkar. Gazeteciliğinin ardından 1902 yılında senatörlüğe seçilir. 1906 yılında İçişleri Bakanlığına, altı ay sonra hükümet istifa edince de Başbakanlığa atanır.

    1881 yılında Tunus'un işgaline karşı aleyhte oy kullanan tek milletvekilidir. daha sonra, Başbakanlığı döneminde ise Fas'ın işgaline onay verir; 1907 yılında Fransa Fas'a karşı askeri müdehaleye başlar. İşgalin gerekçesi hazırdır: fransız vatandaşları saldırıya uğramışlardır. sömürgeye karşı olan, bakanları deviren Clemenceau, bu sırada ise Fransa'nın sömürgecilik çıkarlarına önderlik etmekte bir mahsur görmez, gösterilen tepkilere de aldırış etmez.

    Clemenceau, başbakanlığı döneminde ülkede meydana gelen olaylara karşı da çok sert davranır. o yıllarda fransa da meydana gelen genel grevler sırasında, önce grev kırıcı faaliyetlere girişir. Maden işçilerine karşı, köylü ayaklanmalarına karşı askeri birlikler kullanır, eylemleri bastırır. Çıkan çatışmalarda çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini söylemeye gerek yok sanırım. ancak, 1909 yılında güven oyu alamaz ve istifa eder.

    1911 yılında yapılan seçimlerde yeniden seçilerek senatoya girer. almanya nın ciddi bir tehlike olduğunu ileri süren clemenceau bir taraftan da L'Homme Libre adlı dergiyi yayınlar. 1917 yılında başta bulunan hükümetin düşmesi üzerine tekrar Başbakanlığa getirilir. Birinci Dünya Savaşı'nın bu kritik yıllarında Fransa'yı yönetir ve savaş sonrasında oluşturulan Barış Konferansının Başkanlığına getirilir.

    Clemenceau, gerek Almanlar, gerek Osmanlı Devleti ile yapılan ve oldukça ağır şartlar içeren anlaşmaların imzalattırılmasında etkili olan isimlerin başında yer alır. Almanlar, Versailles Antlaşmasıyla savaş tazminatı ödemek zorunda bırakılır.

    Osmanlılarla yapılan Paris barış görüşmeleri sırasından Osmanlı heyetine karşı son derece kötü davranır. bu görüşmeleri anlatan Cemil Topuzlu şöyle diyecektir; "Dünya siyaset tarihinde, şimdiye kadar bir hey'et-i murahhasaya (delegeye) bu tarzda muamele yapıldığı görülmemiştir" ........ "Biz buraya haps olunmaya mı geldik, yoksa sulh konferansında bulunmaya mı?"

    Clemenseau, Osmanlı delegesine şunları söyler:

    "Efendiler! Siz harbe sebepsiz girdiniz. Çanakkale'yi yıllarca kapattınız. Savaşın dört sene uzamasına, milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet verdiniz!.. Bundan dolayı bugün size teklif etmekte olduğumuz antlaşma şartları çok ağırdır. İçindeki maddeleri asla müzakere ve kat'iyyen münakaşa etmeyeceğiz! Onların bir kelimesini bile değiştirmeyeceğiz!.. Kül halinde ve aynen -birkaç gün içinde tetkik ettikten sonra- kabul eylemenizi istiyoruz!" (http://www.ozbelgeler.com/harman/harman20.htm)

    Clemenseau, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinde de büyük pay sahibidir. Venizelos'un isteklerini geri çevirmez ve ardından 14 Mayıs 1919 yılında masa başında verilen karardan bir gün sonra İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilir.

    Clemenceau, 1919 yılında cumhurbaşkanlığına aday olur ama seçimi kazanamaz. başbakanlığı da bırakarak siyasetten çekilir.

    böylesi bir kişiyle bir yönüyle "özdeşleşen" kavramın, türkiye deki yansımalarının da "ona uygun" olacağını düşünüyorum. ancak bunun bir çıkarsama olduğunu söylemeliyim. "entel-dantel" şeklinde yaklaşımlara, dreyfus davasındaki tarafların konumlarının yanı sıra, etki eden faktörler arasında sanırım bu da var.

    düzelti: imla hatası



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi narada -- 22 Temmuz 2007; 13:04:07 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Ömer
    Entel dantel...



    insanımız cahil olduğu, daha vahimi cehaletinin de cahili olduğu için,
    anlamadığı kavramları kullanan, uzun cümleler kuran bu adamlarla dalga geçebilmenin bu kolay yoluna bir hayli rağbet etti.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vese -- 22 Temmuz 2007; 13:03:40 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    Entellik kötü birşey midir? Entellere duyulan antipatinin nedeni nedir?



    Antipati duymaktan ziyade aslında üzülüyorum. Hiçbir şekilde hakim olmadığı bir konu hakkında bir sayfayı bile zar zor dolduran, o da yabancı düşünürlerin kitaplarından alıntılarla doldurulmuş makaleleri(!) dergilere yayınlatmak için yapmadığı maymunluk kalmayan insanlara şahit oldum. İnsan buna ancak üzülür.
  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.