Şimdi Ara

özel üniversitelere tam burslu girmek

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
14
Cevap
0
Favori
53.586
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • avantajları ve dezavantajları nelerdir tecrübeli arkadaşlar yardımcı olabilir mi bilkent gibi süper üniversiteler hariç



  • not ortalaman hep iyi olmak zorunda diye biliyorum.. bizim gibi tembelsen zor .. ama adam akıllı çalısırsan neden olmasın
  • peki adam yerine koyarlar mı mezun olunca mimarlık weya inş. müh düşünüyorum.
  • valla dışlanmalar olabiliyor. ama dışlandıgın arkadaşlardan da ne hayır gelir sana direk gerçek yüzlerini görüyorsun işte
  • girmesi kolay çıkması zor
  • Arkadaşlar merhaba

    Burada hem bir kendime göre çarpıklığı, hemde yaşadığım tecrübeyi söylemek istiyorum. Kesinlikle amacım tartışma yaratmak veya herhangi bir üniversiteye çamur atmak değil.

    3 sene evvel Bilkent siyaset bilimini 276 gibi bir puanla kazandım. Ki ozamanki sistemde bu düşük bir puandı. Tabi büyük umutlarla gittiğim bilkentten daha ilk haftadan iğrenerek kaçtım açıkcası. Ben yaşadıklarımı yazayım ders çıkarmak isteyen çıkarsın.

    Bilkentte gerçekten yoğun bir ingilizce eğitimi var. Benimde düşündüğüm türkiyede ingilizce öğrenilebilecek yegane yerlerden bir tanesi. ÖSS'de bilkenti kazandıktan sonra yapay bir gazlama yarattık kendimize. Halbuki maalesef arkadaşın süper dediği Bilkent üniversitesinin, özellikle eşit ağırlıklı puanları kendi muadili bölümlerden oldukça düşük. Örnek vermek gerekirse;

    Bu sene Bilkent İktisat 262 puanla almışken, Kars Kafkas üniversitesi 284 puanla almış. Keza Bilkent İşletme 278 puanla almışken Van yüzüncüyıl üniversitesi 284 puanla almış. Geçen sene bilkentin puan durumu daha felaketti, siyaset bilimi vs.. gibi bölümler puansız kapamışlardı (kontenjyan dolmamıştı). Bunu neden yazdım, o süper dediğiniz bilkent üniversitesine girmek öyle zor birşey değil. En düşük devlet üniversitesinden, karstan vandan daha düşük puanla giriliyor.

    Tabi giriyorsunda zurnanın zırt dediği yere gelelim. Bende büyük bir hevesle bilkente gidip kayıt oldum. Açıköğretim lisesi mezunu olduğumdan resmen 1 senelik dersanede koca ortaokul+lise konularını gördüğümden, ulaşabileceğim yerler içinde hayalim Bilkentti. Bilkentle yattık kalktık bir sene ve kazandık. Tabi sevincim kısa sürdü. Maalesef bir Allah'ın kulu bilkentin hazırlık okulunun ne bela bir yer olduğunu bana söylemediğinden hazırlıkta bizi bir güzel "avladılar". Benim hayalimdeki üniversite bir üniversiteydi lise 4 değil. Bilkent hazırlığı anlatmak gerekirse:

    2 tane binaya tıklım tıklım insanların doldurulduğu, ders ziliyle derse girilip ders ziliyle çıkıldığı, derslerde ders işlemekten çok gırgır/geyik yapıldığı, bir konunun maalesef temcit pilavı gibi kaynatılıp kaynatılıp önünüze konulduğu, 400 saat ders içerisinde 20 saat devamsızlık hakkınız olduğu (yanlış hatırlamıyorsam), panosunda devam zorunluluğunuzu hastalık hali veya bir yakınınızın vefatı durumunda kullanın denildiği, okul disiplinin yukarıda ders işlenirken aşağıda milletin bangır bangır müzik dinlediği, daha ikinci derste hocaya küfür edip çıkan tiplerin olduğu, her 5 kişiden 1'inin ve genelde ikinci senesinde bitirebildiği garip bir yer. Ve doğu kampüsü denen garip bir yere atılmış insanlar.

    Daha ilk haftadan durumu böyle görünce iğrendim tiksindim. İnsanın hayalinde biraz daha özgür olabildiği, kendi isteğinizle eğitim aldığınız bir yer geliyor. Sınıfta su bile içmenin yasak olduğu, kendi çapında disiplinliyiz biz tripleri yapan bir lise devamı değil. Neyse ben burada hazırlık mazırlık okumayacağım dedim gittim kaydımı dondurdum bilkentin COPE denen hazırlık atlama sınavına bir daha girebilmek için. 3-4 ay ingilizce çalıştım. Ve bu Allah'ın belası cope sınavının ilk ayağında yine takıldık. Bir sınav yapıyorlar, sınav çoktan seçmeli olduğu halde sen kaç doğru kaç yanlış yapmışsın gibi bir bilgi verilmiyor. Sadece panoya gidip geçtiniz veya şu kurdasınız yazısını görüyorsunuz. Copeta durum böyle olunca öğrenci işlerine gidip "Yahu koca ÖSS'de KPSS'de sana kaç net yaptığını söylüyorar en azından bunu söyleyin" dediğimde "Biz bilkentiz söylemeyiz kusura bakma" yanıtını alıyorsunuz bir güzel. Öyle komikte tipler gördümki, adamın ne okulla alakası var ne başka birşeyle. Arabayı getirip kız tavlamaktan kafasını alamayan, derste laklak edip öğle tatili ortama akma hayaliyle kavrulan onlarca tip. Ya bana tesadüfen düştü yada gerçekten böyle etrafımdaki çoğu tipte böyleydi.

    Arkadaşlar bu yazıyı şundan yazdım. Bir okulun binaları güzel olabilir. Sınıfları tam donanımlı olabilir. Dev gibi kampüsü, sınırsız imkanları olabilir. Seçme hocaları, çok ünlü insanları olabilir. Ama sadece bunlar bir okulu iyi bir okul yaparmı? Bir üniversitenin ruhu olmalıdır arkadaşlar.. Siz odtüye girdiğiniz zaman bir hava hissedersiniz. Odtünün siyasi görüşünü, öğrencilerin düşüncesini resmen koklarsınız. Odtü hacettepe ankara gibi üniversiteler adeta yaşayan organizma gibidir. Gider sıralarına bakarsınız tarih kokar, kampüsü dersiniz bir geleneği göreneği vardır. Ne bileyim bir odtüye arabanızla hava atamazsınız atarsanız alırsınız ayarınızı.

    İşin özüne gelirsek. Arkadaşlar siz ne kadar hocada deseniz, binada deseniz, olanakta deseniz parayla alamayacağınız birşey vardır oda öğrenci kalitesidir. Ben inanıyorumki odtü öğrencisine gidip ta kazakistandan hoca getirseniz o çocuklar yine birşeyler öğrenirler. O süper, über diye düşündüğünüz özel üniversitelerin bir çoğuna barajı geçmeniz veya barajın üzerinde birkaç puan almanız durumunda girebilirsiniz. Siz eşşek gibi kasıp kazandığınız okula, barajı geçip dınk diye altında modifiye arabasıyla ortalığı yıka yıka giren tipler gördüğünüz zaman keyfiniz kaçacaktır. Parasıyla her haltı edebilidiğini sanan şımarık tipleri gördüğünüz zamanda keyfiniz kaçacaktır. bilkent veya X vakıf üniversitesindeki öğrencilerin hepsi böyledir demiyorum ki bende bilkent öğrencisiydim. çok kaliteli zehir gibi çocuklarda giriyor bu okullara gözümle gördüm.

    Neyse ben sonuç olarak 2-3 sene okulla alakamı kesip gidip başka işlere uğraştım. bu sene dönem ortası üniversiteye gireyim artık dedim biraz çalıştım akıllı çalıştım bu sefer ve hacettepeyi kazandım. Bilkent ve hacettepe iki ayrı dünya olduğunu birkez daha gördüm (hala cüzdanımda hem bilkent hem hacettepe öğrenci kimlikleri var)

    Benim kanaatim ben ne bileyim EA'dan 352 puanla Bilkent Burslu iktisada gireceğime, gider Boğaziçi, odtü veya ankara iktisada girerim. Tekrar diyorum okul sadece yepyeni binalar, içinde çok güzel lokantalar olan bir kampüs demek değildir. Odtüye giren biri 50 sene öncede Odtülüyüm diye okula gidiyordu, muhtelemen 50 sene sonrada odtülüyüm diye okuluna gidecek. bir mülkiye (ankara siyasal bilimler) mezunu 40 sene öncede el üstünde tutulurdu, 40 sene sonrada tutulacak muhtelemen. Ama bir bilkentin veya yeditepenin 40 sene sonra kalacağından bile ciddi şüphelerim var. Bunu bilkent öğrencisi bile hissediyordur özellikle geçen sene barajı geçenin okula girdiği bir dönemde.

    Tekrar tekrar yazıyorum. Amacım bilkente falan çamur atmak değil bende bilkent öğrencisiydim bayıla bayıla girdik okula. Bilmiyorum belki bölüme geçsem fikirlerim değişirdi ama genel anlamda gördüğüm bunlar. Ha şuda demek değil yine bilkentte gerçekten çok iyi bölümler var. Bir Bilkent EE, bilkent moleküler biyoloji belki türkiyenin alanında en iyi bölümleri. Ben genel manada EA bölümleri için konuştum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ybah -- 7 Eylül 2008; 23:51:35 >




  • @ybah


    yasadıkların adına pek sozum yok tabı ancak şu puan konusunda bı kac solıycegım var.


    vakıf unıversıtelerı belırlı paralarla donen yerler. bu cok normal. bu yuzden taban puanları dusuktur ancak tavan puanlarıda yuksektır. aralarında ucurum denecek kadar farklılıklar olabılır . ancak devlet unıversılerınde parasal konu pek on planda olmadıgından taban puanlarıda yuksektır. okulun kalıtesı taban puanıyla tavan puanıyla alakalı oldugunu dusunmuyorum. verdıgı egıtım kalıtesının ne oldugu onemlı. okula gelen ogrencı kalıtesı bır olcude puanla alakalıdır ancak dıger yondne puanla alakalı oldugunu dusunmuyorum. dusuk puanla gırmıstır ancak bolumunu sevıosa o adamdan apayrı bır basarı gorebılırsın. bızde kalıplasmıs belırlı bır dusunce var bunun olması kotu. bana kalırsa senın sozlerınde dogruluk payı oldugu kadarıyla bıraz kalıplasmıs dusuncelerde var. bence össde alınan basarının devamlılıgı unıversıteye yansıycak dıye bırsey yok. adam okulunu bolumunu sevıyorsa bolumde cok basarılı olur. bunun bılkentıyle x unıversıtesıyle alakası yok. hee evet bogazıcınde fazla calısanlar vardır lafım yok ama x vakıf unıversıtesı dusuk puanla ogrencı aldı dıye kalıtesız olmus olucagını dusunmuyorum.




  • @dozdoz

    Sözlerime başlarken zaten yazdıklarımın genel olarak EA bölümü için olduğunu özellikle belirtmiştim. Yukarıdaki yazımı yazma amaçlarımdan bir tanesi bazen çok somut olan gerçekleri bile göremiyoruz maalesef. Bazen insanlar çıkıp "Kral çıplak" diyemiyor veya demiyor. Ve bunun ilizyonuna kapılan insanlarda benim gibi büyük hayallerle gittiği bir yerden nefret ederek çıkıyor.

    İlk önce şunu net koyalım. Çok ekstrem tipler hariç, EA bölümlerine (öğretmenlikler hariç) "çocukluk hayali" sevdasıyla giren olduğuna ben inanmıyorum. EA bölümlerine çocukluk hayali ile girilebilecek ya Hukuk vardır, yada Psikoloji vardır. Siz hiç etrafınızda 8-10 yaşında "Abi ben işletme okuyacağım, bankaya gireceğim" diyen bir çocuk veya 15-16 yaşında "İktisat okuyup ülke ekonomisini kurtaracağım" diyen bir tip gördünüzmü? Ben görmedim. Doktor olacağım diyenini gördüm, bilgisayar mühendisi olacağım diyenini gördüm, fezaya bakıp uçak mühendisi uzay mühendisi olacağım diyeninide gördüm. Ondan büyük bir aşkla o bölüme girileceğini düşünmüyorum.

    EA bölümlerinde bu saydığım 2 bölüm harici girenlerin %90'nının etrafından gazlanan "iş bulma" davası veya "popüler meslek" kaygısıyla 24 listelik bir tercih sonucu üniversiteye girdiği malum. Adam yazıyor 1) odtü işletme 2)odtü iktisat 3)ankara ikisat 4) anadolu iktisat 5) XYZ iktisat şeklinde. Ondan girdim kazandım diye bir olay yok

    Ben ÖSS sistemi ile, bir noktada öğrenci kalitesi adına ciddi bir paralellik görüyorum. Birbirimizi yine kandırmaya gerek yok mutlaka sizde görüyorsunuz. Benim gittiğim dersanede okuldan çıkıp elinde testlerle etüte girip saat 9'a kadar kasan çocuklar odtüyü, hacettepeyi, ankarayı, itüyü kazandılar. Benim gibi internet cafeye kaçıp Generals, CSS oynayan zıpırlarda ya barajı aşamadı, ya yeditepe, başkent veya biraz daha iyi puan alanlar bilkenti kazandı. 200 küsür kişilik dersanemde it gibi çalışıp bilkenti kazanan EA'lık öğrencisi ben görmedim. Ve maalesef benim etrafımdaki zıpır tayfanın tamamı ya başkenti ya bilkenti kazandı. En son onlarla karşılaştığımda hala zıpırlıklara, çakallıklara tam gaz devam ediyorlardı sağolsunlar hem başkentte hem bilkentte (araba modifiye ettirip egzos söktürüp ortalığı yıkma, kafaya 1 avuç jöle sürüp etrafta kurt gibi dolaşma, her hafta değişen cep telefonları). Ha şuda var, hepimiz bir şekilde öss mağduruyuz. İlk girdiğim sınavdada aptal 1-2 soruya takılmam yüzünden sınavı yetiştiremem nedeniyle istediğim puanı alamadım, bu sınavdada yine aynı sebepten 15-20 soruyu yetiştiremedim. Kimisi çok iyi bildiği konuları ösymnin yaptığı kelime oyunları sebebiyle görmedi, kimisi sınav günü stresten midesini bozdu, kimisi cevap anahtarında kaydırma yaptı vs.. Ama genellemek lazım, bir fotoğraf gibi uzaktan bakmak lazım olaya özelleştirmek sakıncalı

    Doğru bilkentin taban puanları düşük tavan puanları kısmen yüksek (ki kısmen). Bunun nedeni bence "şehir" etmeni. Bilkent üniversitesi ankarada değilde aydında olsaydı insanlar tercih edecekmiydi. O yüksek puanlıların ciddi kısmı ailevi yapısından - maddi durumdan veya memleketinde okumak istediğinden alternatifsizlikten yazıyor bu okulları. Bunu atlamamak lazım. Ki aynı tavan-taban farkı odtüde bile var. Odtü işletme 344 taban 362 tavandan almış.

    Tabi herkesin kalite anlayışına saygım var. Ben defalarca hacettepeye, odtüye girdim çıktım misafir olarak. Okadar ziyaretimde ne kafasına avuçla jöle süren, ne okula değilde defileye gidermiş gibi suratına 1 avuç boya süren, ne modifiye arabayla dolaşan tip gördüm. Tabi bu anlatıklarım bana ters gelen şeyler. Ben babamdan aldığım parayla iyi bir arabaya biniyorum, ama arabayı millete hava atmak için, etrafı rahatsız etmek için sürmüyorum. Okumaya geldiğim yerde ava çıkmıyorum. Hoş yarın sen butipte bir adam olursun, okulu "akmaya gidiyoruz olm" modunda okursun gelirsin düşerin ankaraya veya odtüye sağ-sol olaylarından veya okuldaki baskıdan kafayıda yiyebilirsin. Herkesin yapısı farklı. Hep söylemişimdir, benim birçok arkadaşım için, özellikle dersanedeki benim arkadaşlarım olan çakal tayfa için bilkent bir cennetti. Gir 2 saat dersine çık al arabanı etraf kız kaynıyor, ankaranın bilkentindesin heryer restoran, okul desen içinde yok yok, 200 metre ilerinde starbucksları burger kingleri, akşam olsun al tayfayı git iç eğlen, öbür gün gel gir dersine yine al elemanları bas ye iç. Bu olanak türkiyenin başka hangi üniversitesinde varki? Diyorum belki öğrencilerin %80'i sırf bunun için yazabilir bu okulu. Özellikle taşradan gelen, ciddi aile baskısı gören, bir kıza yan gözle bakmamış arkadaşlar burada pimi çekilmiş bombaya dönebilirler. Kimbilir belki olması gereken üniversitede budur?

    Birde para mevzusu var. Tabiki böyle bir okul parayla dönmek zorunda. Ama birşeyi gözden kaçırmayın. Bize hazırlığın ilk günü son ders saatinde gelen arkadaşın anlattığı palavra aynen şuydu "Bilkent üniversitesi öğrenciden para kazanmaz. İşte efendim bir öğrenciyi okutmak bilmem kaç milyar sizden alınan 14 milyar onun yarısını bile zor karşılıyor" dediğinde bir öğrenci çıkıp "E nasıl para kazanıyor bu okul" dediği zaman "İşte bilintur falan var yemek satıyor kantini var" dediği zaman suratımda oluşan tebessümü hiç unutmuyorum. İçinde binlerce öğrencisi olan devasa bir okul yemek satarak mı bu öğrencileri okutuyor? Veya bu Doğramacı ailesinin türkiyenin en zengin 50 ailesinden biri yapan bu servet nasıl oluştu? Odtünün arazisine çökerek, hacettepe kütüphanesini yağlamayarak kurulan bir okul, kampüs alanı içine yapılan devasa siteler, iş merkezleri (Evet bilkent köprüsünden girdikten sonraki alan Bilkent üniversitesi kampüsüdür arkadaşlar, kampüs merkez ve doğudaki kapılarda değil ta köprünün orada başlar), Tepe grubunun yükselişi, yapılan Realler, iş merkezleri vs.. Bunlar gökten inmedi basbaya bilkent üniversitesinden kazanıldı.

    Ama birşeyide kabul etmek lazım. Bazı genellemeler yapıabilir. Odtü iktisat öğrencisiyle, başkent-bilkent iktisat öğrencisi arasında dağlar kadar fark var. Giyimi kuşamı, konuşması, siyasi görüşü, hareketler, yaşam tarzı birbirinden 180 derece zıt bunu herkes biliyor ama konuşmuyor. Ve etrafta bir gazlama yaratılıyor. Yarın Harvard mı Bilkentmi diye konu açılsa bu gazla "Bilkent daha iyi" diyecek insanlar görüyorum. Bende aynı gazla bu okula girdim tekrar tekrar ve tekrar söylüyorum ama kazın ayağı öyle değil. Bu demek değildirki bilkent kötü, hayır belki türkiyedeki okulların %80'inden daha iyi eğitim veriyor, daha iyi olanaklar sunuyor, daha iyi ortam sunuyor (yok ülkücüsü yok solcusu yok dincisiyle uğraşmıyorsun, bir gün okula geldiğinde asker-polis görmüyorsun, boykot yapıyoruz arkadaşlar diye önünü kesmiyorlar veya eline TKP bildirileri vermiyorlar). Ama bir üniversite sadece bumudur? Siyasal bir düşünceye sahip olmayan, bir geleneği göreneği tarihi hatta kokusu olmayan bir yer çok iyi kral bir yermidir? Yarın ben XYZ üniversitesi açsam ve bilkentin bütün öğretim üyelerini transfer etsem dahamı iyi üniversite olacağız? Bunu düşünmek laızm. Ki biz hala bilkent ekseninde konuşuyoruz, türkiyenin en iyi vakıf üniversitesi olduğu tescilli olan bir üniversite bu. Diğerlerinin halini (doğuşudur, çankayasıdır, bilgisidir konuşsak kaç sayfa sürecek?) düşünemiyorum bile



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ybah -- 8 Eylül 2008; 1:02:38 >




  • hocam amma uzun yazıosun gece 1 masallah şaka bı yana , sozlerınde haksız degılsın tabı genelleme olarak. ancak şunu solıyım bende vakıf unıversıtesınde okuyorum. luks arabasıyla gelen adamda tanırım ıett ıle gelen adamda . luks arabasına gelen adam burslu olanıda var calıskan olanıda. dedıgım gıbı genellemeye gırıldıgı uzere alayı bu sekılde dusunulmus oluyor. yanı adam olucak adam pokundan bellı olur bunun arabsıyla parasıyla alakası yok . okul kalıtelı egıtımı ıyı oldukdan sonra adamda ıs yoksa ne anlıyım o işten . ben kendıme bakarım derse gırerım. hoca hıyar olmadıkdan sonra zıbıdılık yapanları dersten atar zaten. benım okulumda bu sekılde . benımde bılkente gıden bı kac tanıdgım oldu senın bahsetıgın olayların cok oldugunu soledı eger okul yonetımı buna dur dıyemıyorsa bılemıycem. ama bunu genel yargı yapmanın dogru oldugunu dusunmuyorum dedıgım gıbı okuyan adam her yerde her sartta okur.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi dozdoz -- 8 Eylül 2008; 1:03:31 >




  • Arkadaşlar üniversite seçerlerken dikkatli olsunlar:

    http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=977446&AuthorID=67&b=&a=Abbas%20Güçlü&ver=70

    quote:

    Vakıf üniversiteleri ticarethanemi? - Abbas Güçlü

    Hürriyet’te pazar günü Vahap Munyar’ın köşesinde, yeni kurulan bir vakıf üniversitesi ilgili işadamları arasında geçen ilginç bir diyalog vardı. İş dünyasının vakıf üniversitelerine nasıl baktığının önemli bir göstergesi niteliğindeki bu sohbetin en can alıcı cümlesi şöyle:
    “5 bin öğrenci, 20 bin dolardan 100 milyon dolar ciro eder. 80 milyon doları size kalır.”
    Ne kadar düz mantık. Açılacak olan üniversite değil sanki fabrika. Öğrenci yetiştirmeyecek, bilimsel araştırma yapmayacak, otomobil üretecek.
    Oysa kazın ayağı hiç de öyle değil. Vakıf üniversitelerinin çoğu zorda. Birkaçı dışında para kazanan da yok. Sürekli desteklenmeleri gerekiyor. Çünkü insan yetiştirmek ve bilim üretmek dünyanın en pahalı yatırımı.
    5 bin çarpı 20 bin, eşittir 100 milyon dolar. Bunun da 20 bini masraf, 80 bini kâr. Var mı böylesine altın yumurtlayan başka tavuk mantığı? Anlaşılan o ki üniversiteleri uzaktan yakından hiç tanımıyorlar.
    Bugün ciddi bir vakıf üniversitesinin yatırım maliyeti, ki kurulmak istenen de öyle, en az 250 milyon dolar. 500 milyon dolar harcayıp da hâlâ çok eksiği olan vakıf üniversitelerini de özellikle hatırlatmak isteriz.
    5 bin öğrencinin 5 bininin de paralı olduğu, hele hele 20 bin dolar ödediği bir vakıf üniversitesi ise, bırakın Türkiye’yi, dünyanın hiçbir yerinde yok. Çünkü vakıf üniversitelerini ayakta tutan, iddialı kılan, geleceğe taşıyan unsurların başında öğrenci, öğretim elemanı ve ciddi laboratuvarlar geliyor.
    Öğrencilerin en az yüzde 10 ile 20’si burslu olmak zorunda. Ki bu oranlar bazı üniversitelerde çok daha yüksek düzeye çıkabiliyor. Yüzde 50’li, yüzde 25 gibi kademeli bursları da kattığınızda kâğıt üzerinde görünen o 100 milyon dolarlık gelirin dörtte biri daha en başında gidiyor.
    Öğretim üyeleri de marka olmak zorunda. İyi öğretim üyeleri de devlet üniversitelerinde olduğu gibi 1000-2000 dolara gelmiyor. Serbest piyasa nedeniyle ücretler arttıkça artıyor. Dahası, transfer ücretleri de el yakmaya başladı. Baksanıza, dereceye giren öğrencilere bile 50 bin YTL veren üniversiteler, iyi hocalara neler vermez ki!
    Peki ya laboratuvarlar? 10 milyon dolara kurulan araştırma birimleri var. Bunlardan onlarcasını düşündüğünüzde, değil para kazanmak, mevcut yatırımları sürdürebilmek için bir değil onlarca şirketinizin olması gerekiyor.
    İşadamları bu konuda Dalan örneğini veriyorlar. Şu an için kârda gibi gözükebilir. Ama olaya uzun vadeli bakmak gerekir. Koç’u, Sabancı’yı ve arkasında en az 20 akar yaratan şirketi olan Bilkent’i masaya yatırıp incelesinler, üniversite yatırımı kârlı mı, değil mi görsünler.
    Para kazanmak amacıyla üniversite kuranlar yok mu? Elbette var. Ama asıl büyük çoğunluk, bu kutsal görevi, büyük bir özveriyle yerine getiriyor. Bırakın para kazanmayı, sürekli para akıtıyorlar. O kadarla da kalmayıp zamanlarının çoğunu bu işe adıyorlar. Oysa üniversiteye yatırdıkları kaynaklarla, farklı alanlarda çok daha büyük para kazanabilirlerdi, reklam da yapabilirlerdi, eleman da yetiştirebilirlerdi. Ama tümüne yakının ortak noktası, sosyal sorumluluk. Paralarını bu ülkede kazandılar ve şimdi verme zamanı diyerek bu ülke için, gençler için, eğitim ve bilim için taşın altına ellerini koydular.
    Kendilerini canı gönülden kutluyoruz. Böylesine zor ama bir o kadar da onurlu bir görev üstlendikleri için. Ama son gelişmeler de gösteriyor ki, vakıf üniversitelerinin de ciddi bir vizyona ve hedef revizyonuna ihtiyaçları var.
    Anayasa kendilerini çok net tarif ediyor: Kâr amacı gütmeyen kurumlar...
    Kazanmayacaklar mı? Elbette kazanacaklar. Ama daha çok yatırım ve daha çok burs için.
    Dünyanın en iyileri diye gıpta ettiğimiz üniversitelerde bunu görüyoruz. Onlardan birinin bütçesi, bizimkilerin tümünden fazla. Onları o noktaya getiren de bu güçleri!..
    Özetin özeti: Vakıf üniversitelerini farklı mecralara çekmek isteyenler hep olacak. Umarız kurucularının ismini en iyi şekilde yaşatma ve ülkeye yeni bir dinamizm getirme gibi asli görevlerinin dışında başka arayışlara girmezler.


    quote:

    Vakıf üniversiteleri ticarethanemi? (2) - Abbas Güçlü
    Vakıf üniversitelerinin kendi aralarında ciddi bir yapılanma içerisine girmeleri artık kaçınılmaz hale geldi. İçlerinde öylesine farklı noktalara sürüklenenler var ki, ileride tümümün başını ağrıtabilir.
    Dünden bugüne çok iyi biliyoruz ki, biri bir hata yaptı mı, hepsi birden cezalandırılıyor. İşte bu yüzden, birinin yaptığı yanlışlar, diğerlerini etkilemesin isteniyorsa, bir otokontrol sisteminin geliştirilmesi gerekiyor.
    YÖK ne için var? diyorsanız çok yanılırsınız. YÖK, bırakın üniversiteleri, kendisini bile yönetemiyor. Yoksa bu noktaya gelinir miydi?
    Vakıf üniversitelerinden biri, üstelik kurulalı daha bir yıl olmadan yüksek lisans ve doktora ilanları vermeye başladı. Anlamak mümkün değil. Ama daha da komiği, doktora yapılacak bölümler bir bir sıralandıktan sonra, ilanın bir yerine minnacık bir yıldız koyup, açıklamasında da “Bu programlar YÖK’ün onayını müteakip öğrenime başlayacaktır” deniliyor. Yani daha doktora için resmen izin alınmamış ama belli ki söz alınmış. Yoksa böyle ilan verilebilir mi?
    Doktora eğitimi çok ciddi bir altyapı gerektirir. Dünyanın her çok yerinde, her üniversiteye doktora izni verilmez. Türkiye’de de bu böyleydi. Onlarca yıllık bir geçmiş ve güçlü bir kadro zorunluluğu vardı. Ama görünen o ki, her şey gibi doktora kuralları da altüst olmuş.
    Peki bu üniversitemiz ya da şipşak izin verilen diğer üniversitelerimiz bu yükün altından kalkamaz mı? Devlet üniversitelerinde olandan daha iyi bir doktora eğitimi veremez mi? O ayrıca tartışılır. Ama şu anda gelinen nokta, tıpkı lisans eğitimi gibi yüksek lisans ve doktora eğitimi de giderek sulanıyor. Oysa Başbakan Erdoğan, eski YÖK yönetimi ve rektörleri adeta taciz ederek çıtanın yükseltilmesini istiyordu. Düne kadar dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına giren 3 üniversitemiz vardı. Bakalım önümüzdeki yıllarda kaç üniversitemiz daha girecek? Sonucu merakla bekliyoruz. 3, 5’e çıkarsa alkışlarız. Sıfıra inerse de Başbakan’a, YÖK’e ve Cumhurbaşkanı’na dün söylediklerini hatırlatmaya devam ederiz...

    Ne kadar evrenseller?
    Vakıf üniversitelerine yönelik ciddi yaptırımlardan biri de Türkiye’nin gerçeklerine ve geleceğe yönelik olmalıdır. Son birkaç yıldır bakkal dükkânı açar gibi üniversite açılıyor. Ve hemen hepsi de büyük kentlerde, özellikle de İstanbul’da. Oysa artık Anadolu’ya da açılmaları gerekiyor. İstanbul hemen her konuda artık boğazına kadar dolmuş durumda. Üniversite konusunda da değişen bir şey yok. Çok iddialı olmadığı sürece, İstanbul’da vakıf üniversitelerine izin vermek, İstanbul’u vakıf üniversiteleri pazarı haline getirmenin ötesinde bir işe yaramaz.
    Yeni vakıf üniversiteleri açılmasın mı? Elbette açılsın. Bu genç nüfusa, ne kadar açılsa azdır. Ama bu bir plan ve program çerçevesinde olmalıdır. Örneğin öğretim kadrolarının yetiştirilmesine katkıda bulunmalılar. Örneğin kolay öğrenci bulabilecekleri popüler alanların dışında, Türkiye’nin kalkınmasına yönelik programlar da açmalılar. Yoksa üzerlerindeki “Üniversite mi yoksa ticarethane mi?” sorgulamasından zor kurtulurlar.
    Vakıf üniversitelerindeki öğrenci memnuniyeti giderek azalıyor. Bu konuda acil önlem almalılar. Ücretler konusunda ciddi sıkıntılar var. Öğretim kadroları ilan edilenlerin çok dışında. Eğitim ve bilim alanına yatırım yapma yerine farklı ilişkilerle yol kat etmek isteyenler, diğerlerine de kötü örnek oluyor.
    Gönül ister ki gazetelere verilen çarşaf çarşaf ilanlardaki süslü lafların yerini, hangi uluslararası kurumlardan akredite aldıkları, kaç uluslararası yayınlarının olduğu, binaların dışında Ar-Ge için ne kadar yatırım yaptıkları, yurtdışına kaç araştırma görevlisi gönderdikleri, dünyanın hangi iyi üniversiteleriyle öğrenci ve öğretim üyesi değişim anlaşması yaptıkları, kaç süreli yayına abone oldukları, mezunlarının ne kadarı dünyanın ilk 500’deki üniversitelerine mastır ya da doktora öğrencisi olarak kabul edildiği gibi gereksiz(!) ayrıntılar da yer alsa...
    Özetin özeti: Vakıf üniversiteleri mutlaka olmalı. Ama...




  • up girdin mi ?
  • Avantajları;
    En kafası çalışanlardan biri olursun.
    Etrafındaki arkadaşlarının maddi durumu iyi olur, daha iyi ortamlara girersin.

    Dezavantajları;
    Doğru düzgün adam bulamazsın.
    Mezun olunca hepsi babasının işini gücünü devam ettircek, sen iş bulmak için sürüneceksin. Geldiğin yeri tekrar hatırlatacak hayat sana.
  • Yukarda öyle bir mesaj yazılmış ki okurken içim acıdı resmen. Bende özel üniversitede okuyorum, bursluyum. Ha %50 bursluyum ama İstanbul'da okumak istediğim için ve bölümüm için İstanbul kritik bir nokta olduğundan mecburiyetten yazdım. Hazırlık sınıflarına o kadar sallamış arkadaş. E heralde o adam seni zille sokup zille çıkaracak. 20 puanla gelmişsin oraya o adam sana 20 saat devamsızlık koymasa sen derste otururmusun sanki bana samimi bir şekilde söyle. "Sen" diye konuşurken alınma üstüne senin nezdinde o tarz insanlara diyorum
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.