Şimdi Ara

Devam edemezdi, yürümezdi, Osmanlı hanedanı hiçbir zaman modern Avrupa Kraliyet aileleri gibi kalama

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
12
Cevap
0
Favori
261
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Devam edemezdi, yürümezdi, Osmanlı hanedanı hiçbir zaman modern Avrupa Kraliyet aileleri gibi kalamazdı, toplum da hazır değildi buna.



    Devam edemezdi, yürümezdi, Osmanlı hanedanı hiçbir zaman modern Avrupa Kraliyet aileleri gibi kalama



  • Neden olamayacağını argümanlandırabilir misiniz? Yani daha anlamlı bir sohbet adına. Yoksa Osmanoğullarının devletin başında kalmış olması gerektiğini savunduğumdan değil. Aksine ilahi yönetme hakkı teorisine dayanan teokratik bir monarşi rejimi olan padişahlığın bitirilip seküler bir cumhuriyetin kurulmasının Türkiye adına büyük bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Şu an mesela teoride ilahi / dini nitelikteki monarşilerle yönetilmeye bir süre daha devam edilmiş İran'ın ya da Afganistan'ın halini görebiliyoruz. Her ne kadar İran'da zamanında bir devrim yaşansa da ve şahlık bir devrimle yıkılmış addedilse de aslında şahlık despotizminin sonunda molla despotizmine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Osmanoğulları da eğer başta kalsaydı ve teokratik yapı korunsaydı Türkiye Afganistan veya İran gibi köktendinci bataklığa - daha çok - saplanabilirdi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Saltananat - cumhuriyet hizipleşmeleri daha milli mücadele yıllarında bile vardı, kaldı ki o zaman bu durum cumhuriyet yeni olduğu için daha da katı vazgeçilmez idi, milli mücadele yıllarında milli mücadeleyi ne kadar bölmüştü bu hizipleşme... Atatürk'ün yakın arkadaşları olsun, halk arasında olsun... her ne kadar osmanlı Türk tarihin bir parçası olsa da bu topraklarda Türk realitesini korusa da devleti yıkıma götüren zihniyet de bu yönetim sisteminden çıkmıştı, bakın Avrupa'da bile her ulus devlete nasip olmamıştır kraliyet hanedanlarını koruyabilme başarısı (bknz : Almanya, Fransa). Atatürk'ün kafasından bile geçmemiştir bence sembolik bir hanedan kalma düşüncesi bu şartlarda, toplum şimdi bile hak etmiyor hazır değil bence, çünkü modern devleti benimseyemedi iyice bu toplumda bazı insanlarımız, sembolik olarak kaldığını düşününsene osmanlı hanedanının, kavgalarımız daha da artar daha büyük sorunlarımız olurdu ve modern devlet tehlikeye girerdi...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 19 Kasım 2022; 7:37:38 >




  • Sembolik hanedanlar anti kraliyetçi, aşırı sol vb bazı unsurları es geçersek aslında bölücü ve hizipleştirici etkiden ziyade birleştirici etki yaparlar; bu sebeple argümanın tuhaf. Osmanoğulları ise Türk realitesine değil; neredeyse her hanedan gibi kendi siyasi egemenlik realitelerine hizmet etmişlerdir, Türk realitesine hizmetleri ya da zararları kasıtlı değildi. Hanedanın ve hanedan temelli devletin bekası içindi. Osmanoğulları sembolik hale gelselerdi dahi İngiltere'deki muadilleri gibi devlet içerisinde kendilerine anlamlı (çoğunlukla sembolik ve sosyal) roller biçmeye ve varoluşlarını bu şekilde işlevsel kılıp devam ettirmeye çalışacaklardı. Osmanoğulları İttilaf Devletleri'yle iş tutmak yerine Anadolu'daki direnişe katılsalardı gerçekten de böyle bir şey mümkündü. Ama Sultan Vahdettin hanedanının bekası maksadıyla İngilizlerle işbirliği yaparak ironik biçimde hanedanının meşruluğunu yok etti ve bekasını kararttı. Burada kabahat Türk toplumunun değil; Osmanoğullarının, özelde ise Vahdettin'in. Atatürk ve anti-royalist milliyetçi destekçileri bu ortamdan istifade ederek Osmanoğullarının egemenliğini kaldırıp cumhuriyet ilan etmişlerdir.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Osmanlı dönemi kabul etsekte etmesekte 2.Abdülhamid sonrası fiilen sonu gelmişti.Elbette bu süreçlere 100 yıldada gelinmedi.Bana göre Osmanlı devletinin gerileme ve çöküş dönemi Kanuni zamanında başladı..Evet, Kanuni dönemi Osmanlının en tepe noktasına ulaştığı bir dönem olmasına rağmen Kanuninin ne yazıkki Amerika kıtasının keşfinin önemini kavrayamaması,okyanus ötesine geçme düşüncesini geri plana atması ve büyük kalyonları büyük imkanları olmasına rağmen yapmaması tarihin akışını değiştirdi Osmanlı adına.Bu dönemden sonrada Avrupa yangın yerine dönerken Amerika kıtasına yapılan göçler ve yeni yerleşimler ile birlikte dünyanın ticaret kolları değişti ve Osmanlının ekonomisinin can damarı ipek yolu kırıldı.Bu kırılma ile birlikte Kanuni sonrası yönetimlerin düzensizliği,kavagaları ve dış etkenler OSmanlının sonunu getirdi.Osmanlı o dönemler yeni teknolojileri parayla satın alan ama üretmeyi düşünmeyen bir yapıdaydı.Bu durum zaman ilerledikle aleyhte işledi ve devletin gücü zayıfladı,en sonundada çöktü.


    Osmanlının 1.dünya savaşı dönemine girerken zaten son nefeste olduğu ortadaydı.Türklerin ana yurt sınırlarına kadar geri çekilmeler yaşandı,hatta bu sınırlarda tehtid altındaydı.Esasında Osmanlı değişen dünya konjoktürüne ayak uyduramadı,çok geç kaldı.19 yüzyıl dünyasında 15. yüzyıl stratejileriyle hareket ediliyordu.Avrupa 19.yüzyılda bilim ve teknoloji alanında çağ atlarken Osmanlı ortaya çıkarılan bu teknolojileri öğrenme noktasına çok geride kaldı.Elbette başarılı ilim insanları vardı ancak o dönemin ilimlerini ilerletecek imkan ve altyapı yoktu.


    Bu evrede Musta Kemal'in ortaya çıkması,çok iyi analiz yeteneği ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmesi Osmanlı devletindeki eksiklikleri net görmesine sebeb oldu.Aslında Atatürk asıl düşmanın cehalet olduğunu görmüştü.Onun için asıl düşman ne ingilizler nede fransızlar nede başka bir devletti.Asıl düşman halkın cahil kalmasıydı.Bu konuyu ne yazıkki dejenere etmeye çalışan,farklı şekillerde yorumlayıp manüple edenler çok oldu zira Atatürk bu cehalet problemini İslamla asla bağdaştırmadı.Osmanlı devletinin Kanuni sonrası değişen dünya konjonkütürüne göre yenilenmemesine hep bağladı.İlim alanın araştırılması ve öğrenilmesi temel İslam öğütlerinden birisi ancak Osmanlı devletinde kendi çıkarına çalışan belli oluşumlar Avrupadaki ilim gelişmelerine karşı tavır aldıklarından Osmanlının gelişimi hep geride kaldı.Atatürk burada cehalete savaş açma yoluna girdi.Cumhuriyet kurulduğu zaman ülkenin %88 kadarının okuma ve yazması yoktu.Bunun temel sebebide İslam yada Arapça dili değildi.Asıl sebeb,ülkenin iyi yönetilememesi,kırsal alanlardaki otorite boşluğundan kaynaklı yaşam mücadeleleri ve savaşlardan ötürü insanların önceliklerinin hayatta kalmaya yönelmesi psikolojisi olmuştur.Bilim ve teknolojiyi öğrenmek içinde okuma-yazma bilincinin oluşturulması elzemdir.Atatürk burada asıl mücadeleyi vermişti.


    Velevki Osmanlı Vahdettin döneminde savaşı kazanmış olsaydı bile bu durum yine asıl sonucun bir süre ertelenmesine sebeb olacaktı.Sorumlu kişi Vahdettin değilde ondan sonra gelecek velihat isime ihale kalacaktı,bu kaçınılmazdı.


    Farklı bir örnek devleti ele alalım; 1.Dünya savaşı dönemiyle ortaya çıkan Sovyetler Birliği bilim ve teknolojide gerek Osmanlı devletinden gerekse Türkiye Cumhuriyetinden çok daha üstündü.Materyalist bir anlayışla bilim ve teknolojide adım attılar,uzaya ilk çıkan ülke oldular,en iyi roket bilimcileri,biokimya ve genetik alanından çok isim Sovyetlerden çıktı.Sanattan spora efsanevi isimler tanıdık ancak o ülkeninde sonu 100 yıl geçmeden sona erdi.Yani olay tam anlamıylada aşırı cahillik yada aşırı medeni olmakta değil.Asıl mevzu devletlerin yönetim tarzlarının günümüz şartlarına uyum sağlayacak şekile sokulmasıdır.Bu uyuma ayak uyduran ve kendini yenileyen ülkeler her alanda başarılı olurlar.Elbette bu noktada askeri alandaki yeterlilikte büyük bir önem arz ediyor.Sovyetlerin çok iyi ordusu vardı ancak 1960lardan sonra sovyet ordusu kendini füze teknolojileri haricinde geliştirmedi.O alanıda ABD doldurdu,yeni teknolojileri askeriyeye adepte etti.Burada olmazsa olmaz bir başka ayakta ekonomik güç konusudur.Osmanlı devleti elindeki değerli yeraltı kaynaklarının tümünü 1.dünya savaşı sonuna kadar 100 yıl içinde kaybetti.Türkiye cumhuriyeti kurulduğundada hala en değerli yerlatı varlığı olan petrol kaynaklarından mahrum kaldık.Bu ekonomiye hep eksi olarak yansıdı.TSK kendini yenilemeyedi,dışa bağımlı kaldı.Artan nüfusa yeterlilikte 1970lerden sonra azalmaya başladı.Dünyada ülkeler kendi global markalarını üretip büyük gelirler elde derken Türkiye'de kendi yağıyla kavrulmaya çalışan bir ülke haline geldi.


    Osmanlı devletide son döneminde işte böyleydi.Kendi kendine zor yetiyordu ve değişen dünyaya ayak uydurmada çok geri kalmıştı.Yatırımlar savaş döneminden ötürü hep askeriye aktarıldı.Ülkedeki diğer ihtiyaçlara paylar azaltıldı.Osmanlı devlet yönetimide sürekli toprak kaybetmekten kaynaklı yok olma korkusu ile askeriyeye aşırı borçlanmalar yapıyor,yanlış anlaşmalara imza atıyordu.Osmanlı en temelde bir Türk devletiyidi ve onun mirasını Atatürk değişen dünyaya adapte etmek,geliştirmek ve büyütmek için zorda olsa,krizlerde yaşansa Cumhuriyet rejimiyle yola devam etme kararı aldı.Ne yazıkki ömrü 2.dünya savaşı sonuna yetmedi,bence Türkiye'nin en büyük kader kırılma noktasıda bu oldu.şayet Atatürk 2.dünya savaşının sonunu görmüş olsaydı hiç savaşa girmeden,etliye-sütlüye karışmadan,kıvrak manevralarla önce içinde ukte kalan misakı milli hattını geri alır,ardından kıbrıs dahil adalarıda ilhak ederek ülke topraklarına resmen katardı.Atatürk gibi bir isim ortada savaş yokken gidip Hatay'ı tereyağından kıl çeker gibi ülke topraklarına katmışsa,2. dünya savaşı sonucunda tamamen değişen dünya siyaseti ve konjoktürü içinde bunlarıda rahatlıkla yapardı.Atatürk düşünelinin aksine mevcut ülke toprakları dahilinde ebediyen çakılı kalmaya niyetlenmiş birisi değildi.Sadece uygun şartlar ve koşulları hep kovalayıp sonuç alma odaklı planlamalara giden bir insandı.Yurtta Sulh Cihanda Sulh söylemide esasen bu minvalde söylediği ama çoğu kesimin düz şekilde algıladığı çok ince sözlerinden birisidir.Bu sözü söyleyen aynı Atatürk daha sonra Hatay'ı ülkeye katmıştı.Yani devlet sistemi değişti ama Türk devlet aklı,vizyonu ve varlığı Türkiye Cumhuriyeti ile korundu.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • """"""Burada kabahat Türk toplumunun değil""""""""


    Türk toplumunu topyekün suçlamak yanlıştır. hanedan milli mücadele yanında olsa belki de es kaza Atatürk hanedanı sembolik tutardı belkide, ama hanedanın kuvayiyeyi desteklemesi yani osmanoğullarının Ankara Devleti ile barışık olarak yeni devlet ile bütünleşmesi sadece Türk toplumunda hanedanın milli mücadeleye destek vermeyerek beceriksizlik yapmasından dolayı gönlü kırık olan ve bundan dolayı da modern devletimiz ile barışık kalmada sorun yaşayan bazı kesimleri elbette teskin ederdi ,ama bir kesim radikal kesim de hilafet ve sünni hukuk tarafgirliğinden dolayı modern Türkiye Cumhuriyetine düşmanlık yapmaya devam ederdi. Bu konuda Türk toplumun analizi böyledir, bundan dolayı Türk toplumu iyice eğitilene öğretilene kadar sembolik de olsa hanedan tutulamaz, aslında son osmanlıların seküler bir hayat yaşadığını da basından görüyoruz, aslında şu an sembolik bir Türk kraliyeti inşa edilse en başta bu radikal sünni hukukçular bu hanedanın düşmanı olurlar, yani onların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek... vesselam.





  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    """"""""""bu topraklarda Türk realitesini korusa da """"""""


    Osmanoğulları'nın Anadolu'da Selçuklu'dan sonra Türk halkına Anadoluyu vatan yapmakta yaptığı hizmet inkar edilemez, hiçbir şeyi olmasa Türk yurdu Anadoluyu Türk dışı unsurların istilasından koruması Anadolu'daki Türk realitesine yaptığı hizmette büyüktür.

  • DARTH_BLACK kullanıcısına yanıt

    Bilgilendirme için teşekkür ederim hocam.



    """"""""zira Atatürk bu cehalet problemini İslamla asla bağdaştırmadı."""""""""


    Atatürk Türkçü idi ve seküler bir hukuku savunuyordu : Ortaçağların İslam hukunun ilgası ( gerçi tanzimat ve islahat ile bayağı bir bozulmştu, ama halka islam hukuk ile hükmediliyordu) ezanın türkçeleştirilmesi, osmanlı harf devrimi (gerçi sonradan üzüntü duyduğuna dair anekdotlar var), yeni devlete bozkurt başlı bayrak isteği.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AlbatrosD.IIIFazılBey -- 20 Kasım 2022; 8:40:54 >
  • Güzel genel bir analiz yapmışsınız.


    Sadece bazı noktalarda katılmam pek mümkün değil.


    ""Atatürk bu cehalet problemini İslamla asla bağdaştırmadı""


    Atatürk bal gibi de cehalet sorununun temelinde, insanları robotize eden, radikal din sorunu olduğunu biliyordu.


    Kendisinin de dediği "Gökten indigi sanılan dogmalar" ve "O arapoğlunun yediği yaveler" sözleri aslında sadece genel düşüncesinin birer inikâsıydı.


    Din gerçekten bir toplumun önüne bilimle/batıl arasında çekilen bir bariyer eğer bu yönde bir temel öğreti bu topluma aşılandırılamaz ise.


    Atatürk akılcı bir adamdı ve bu cihet doğrultusunda hamleler yaptı. Bu kimi islamistlerin tepki gösterdiği bir nokta. Kendi açılarından haksız sayılamazlar bu da onların bileceği bir iş ancak. Atatürk'ün din ve İslam ile zerre ilgisi alakası yoktu. Toplumun buna körü körüne inanmasından da hiç hazetmiyordu. Zaten bugün kendisine karşı duyulan nefretin temelinde de bu var. (bir kesimin)


    Hocaları astırması, tekkeleri kapattırması, ezanı Türkçeleştirmesi gibi.


    Lisan üzerinde yapılan bazı "zecri" değişiklikler bunlardan birçoğu gerçekten distopik bir anlayışı haizdi. Sonradan kabul görmüş latinize kökenli kelimelerde bir inkilaba gitmezken ne hikmetse nerede farsi ve arabi kelime varsa bunlarda dönüşüme gitmiştir. Türkçede elbette harf inkilabı ve bazı sadeleştirme çalışmalarını destekleyenlerdenim ancak abartı ve aşırı olan çok fazla şey vardır. 1000 yıldır bir toplum içerinde yer etmiş kelimeleri değiştiremezsiniz. Bir toplumun 1000 sene "kelime" dediği şeye "sözcük" diye uyduruk bir kelimeyi türetemezsiniz. Herkesin hakim dediğine, yargıç. Meclise, oturum demek gibi anlam ihtiva etmeyen çok fazla kelime var. Hele moğolcadan Türkçe imiş gibi alınan saçma sapan sonu -tay ile biten kelimelere değinmeyeceğim bile. Sayıştay, yargıtay, danıştay, kurultay vs. 1000 senedir mahsül denen şeye üremekten, ürüm olup onun da ürüne dönüştüğü gibi anlamsız kelimeleri dayatmak yerine dil konusunda daha hassas olunabilirdi.


    Bir de katılamadığım diğer husus, adalar ve Kıbrıs meselesi, maalesef 2.dünya savaşında İtalyanların Paris antlaşması ile Yunanlara bıraktığı o adaları alma durumu pek mümkün değildi. Hatay meselesinde durum farklı, HAtay bir Türk şehri idi. Bugün Araplaştığına bakmayın, o dönem orası zaten referendum ile dahil edildi. Türk tebası vardı. 12 Adalar denen bölgede Türk tebası yoktu.


    Türk toplumu balıkçılık ile uğraşan, adalarda yaşayan bir toplum hiçbir zaman olmamıştır. Giritteki Türk varlığı bir dönem, Osmanlı'nın Akdeniz'deki hakimiyeti dolayısıyla, üs ve istihkam merkezi olduğu için mevcuttu haricindeki adalarda pek de varlık gösterememişti.


    Kıbrıs konusunda akılcı bir hamle yapılabilirdi. O konu Türklerin lehine bağlanabilirdi, ama o da zordu çünkü Kıbrıs adası 1950 li yıllara kadar zaten Britinya İmp parçası idi. 93 Harbinin sonucudur o da. O dönemde çok fazla Türk unsuru sürüldü adadan ve birçok Helenizasyon bizzati Britanya bünyesinde yapılmıştır. 1960 larda bağımsızlığını ilan ettiği süre zarfında Attatürk'de olsa ne yapabilirdi. Diploması ustası dünyanın en güçlü ülkelerinden birinin himayesi altındaydı Kıbrıs adası gelen gelmiş.


    Bir yerde varlık hak iddia edebilmemiz için orada nüfusa sahip olmanız lazım. Bu yoksa ne kadar cebren savaşla ya da diplomatik yollarla hakimiyette kursanız, eninde sonunda elinizden gider. Gelişen insan hakları ile bunun hiç mi hiç şansı da kalmadı. Dünyayı yönetecek gücünüz olmalı Rusya gibi ancak o şkeilde bazı yerleri işte böyle ilhak edebilirsiniz yoksa çok zor.


    Son olarak Türklerin iyiki de petrolü olmadı. Biz de petrol olsaydı, Hollanda Hastalığına yakalanmıştık ya da Western dönemi ABD'sinin "Altına Hücüm" Kaliforniya sendromu olurdu. Tıp ki doğalgazı Hollandalıların bulmaları gibi her şeyi bırakır. Tamamen ortadoğu zihniyeti ile üretimden imtina eder sadece petrole yönelirdik. Üstelik bekâ sorunumuzda ciddi anlamda olurdu. Bugünün ABD si Irakla Libya ile nasıl uğraştıysa, Rusya'sı Abd'si hatta İran'ı bela olurdu. Türkiye petrol anlamında elinde tutabileceği tek coğrafya Musul ve Kerkük bölgesi olurdu olsa olsa. O da bahsetttiğim gibi. Arabistan'ı es geçiyorum. Zaten doğu Arabistan'ı asıl petrolün olduğu Basra Körfezi, Drahman bölgesini Suud kabilesine daha 2.Mahmut döneminde kaptırdı Osmanlılar. O zamandan beri o bölgede hakimiyet kuramadı. Orada raşidileri (Cemal Şammar) emirliğini Suudlara paravan savaştırıyordu. Osmanlının Arap yarımadasındaki savunduğu tek bölge Hicaz/Yemen yani bugün ki, Cidde, Mekke, Medina bölgesidir. Oralarda da petrol zaten yok. Arabistan'ın turizm odaklı bölgesidir.


    Osmanlı eninde sonunda yıkılmaya mahkum bir imparatorluktu. Siz zaten benim de dile getireceğim, dünyanın keşfi, ticaret hareketlerinin değişmesi, bilime olan yönelim. Demokrasi adına yapılan isyanlar vb birçok konuya değinmişsiniz. Osmanlı Kanuni sonrası aslında yıkılacağını bugün ttarih bilen herkesin göreceği bir gerçektir.


    Kaputilasyonlara ilk imzanın atıldığı dönemler vs. zaten. Rusya'nın palazlanması da bunlara ek olabilir. Petro I ve Katerina dönemleri sonrası Rusya inanılmaz güçlendi ve Batı'nın ve Osmanlı'nın başına ciddi anlamda da bela oldu. Adamların zaten doğuda cephesi bile yoktu ucsuz bucaksız stepler ve ABD denen ülkenin daha varolmamasından kaynaklı. Çin zaten tarih boyunca yerinden çıkmamış. Tüm enerjisini batıya kusuyordu.


    Sonuç olarak, Osmanlı ne yaparsa yapsın yıkılacaktı ve elindeki tüm topraklarını ( şu ana kadar kaybetmiş olduğu ) zaten kaybedecekti. Bu daha erken de olabilirdi daha geç de olabilirdi. Napolyon, Ruslarla uğraşmasaydı Osmanlı çoktan yıkılmıştı resmi olarak ya da tam tersi olsun. Osmanlı ıslahatlar ve bilimsel gelişmelerle britanya imparatorluğu gibi tüm bu kaynaklardan hatta petrolden dahi yararlandığı bir hale bürünseydi. Yİne dağılacaktı çünkü değindiğim gibi;


    1. İnsan haklarının gelişimi
    2. İMparatorluk gibi rejimlerin yerini, demokratik rejimlere bırakması bunun sonucunda teolojik tüm devrimlerin gerçekleşmesi (Halifelik vb şeylerin izale edilmesi)
    3. Fransız ihtilali sonrası milliyetçilik bilincinin oluşması (Ki bu en önemli unsur)


    Zaten 3.madde ve 1.madde resmiyette tüm sömürge imparatorluklarının sonu oldu, hem de güce bakılmaksızın. İngiltere ve Fransız İmparatorlukları sırf bu sebeple yıkıldılar.


    Bu bilinç heryere yayıldı.


    Sen elinde Türk unsuru bulunmayan Arap coğrafyasını günümüz dünyasında yönetemezsin bu mümkün değil. 400 sene Arabistan yarımadasında Türk yaşamamış sadece araplara defterdarlık yapmışsın ya da Balkanlarda Türk unsuru azınlık olarak kalmış. Biraz Makedonya ve Bulgar topraklarında vardı kalanı hep balkan etnisitesine mensup. Bunları gözardı etmemek lazım.


    Ne yapılabilirdi o konu derin elbette görüşlerim var. Ancak uzun gider.





  • Ingilizler adina da mantiksiz ya da Hollanda olsun, Ispanya olsun. Bu devirde krallik ve monarşik bir olusumun semboligi bile zuhren zarar kavramlar.


    Kim kendini asil soylu addedebilir. Ne ozellikleri vardir bu haşmetlilerin? Soyu sopu, bilmem kime dayanmasinin benim nazarimda zerre degeri yok. Ancak milyonlarin Avrupada Majesteleri öldü diye yasa boğulmasi, bir akıl tutulmasinin örneği olarak ancak gösterilebilir. Başka bir açiklamasi olamaz. Bana faydasi var mi yok? Ulkenin kaynaklarindan bir menfaat elde edip, suya sabuna değmeden keyif çatmak var mi? Evet. Bu dolayli yoldan zarar mıdır? Evet. Canlari cehenneme gidebilir efendim o vakit. Ayni osmanoğullari gibi. Bir toprak ve ulus kimsenin tapulu malı olamaz. Olmamalidir da.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.