Şimdi Ara

Milli Savunma Bakanı: 'Yunanistan 18 adayı anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırdı' gılışdar istifa

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
47
Cevap
0
Favori
1.816
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
13 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • önce konuya ek olarak 2019 yılında Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Albay Ümit Yalım'ın ege adaları hakkındaki bir konuşması

    (Ümit Yalım bu ege adaları konusunu 10 yıldan fazladır anlatıyor ama .....)


    .......



    Yunan adalara konarken ve Lozan'a aykırı bir şekilde adaları silahlandırırken gıkını çıkarmayan, herhangi bir diplomatik vb. girişimde bulunmayan bay gılışdar istifa etmelidir.

    .............


    HABER:


    Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar "18 ada Yunanistan tarafından anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırılmış. Bunlar gerginliği tırmandırıyor, karşılıklı diyaloğu yok ediyor" açıklamasında bulundu.

    Akar, Antalya'nın Kaş ilçesinde canlı yayında Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Yayın Yönetmeni Metin Mutanoğlu'nun gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

    "Son dönemde Türkiye ile Yunanistan'ı karşı karşıya getiren adalar meselesi tekrar gündeme geldi. Meis Adası da bunlardan bir tanesi. Yunanistan bu adalar üzerinden 40 bin kilometrekarelik bir alan talep ediyor. Yunanistan Cumhurbaşkanı bugün Meis Adası'na gelmiş, bununla ilgili kanaatlerinizi paylaşır mısınız?" sorusuna karşılık Akar, bilindiği gibi birkaç gündür komutanlarla birlikte silahlı kuvvetlerin bazı unsurlarını ziyaret ederek denetimlerde bulunduklarını ve sahadaki komutanlardan bilgi aldıklarını söyledi.

    "Şu anda bulunduğumuz yer, Deniz Kuvvetlerimize ait bir unsurun bulunduğu bölge. Burada sizlerle beraberiz" diyen Bakan Akar, bulundukları yerin hemen karşısında Kaş'ın bir mahallesinin olduğunu belirterek, şunları söyledi:

    "Hemen bunun karşısında gördüğümüz ada da ana karamıza 1900 metre mesafedeki Meis Adası. Hemen onun sağında, batısında gördüğümüz de Türkiye'ye 4 kilometre civarında uzaklığı olan Karaada. Meis Adası'nın doğusunda da Fener Adası var. Fener Adası'nın ana karaya mesafesi 4 bin 500, 5 bin metre civarında olmakla beraber, Fener Adası'nın bizim adalarımıza olan mesafesi ise 1700 metre. Dolayısıyla iç içe bulunuyoruz. Hemen karşımızda da Kaş ilçemiz bulunmaktadır. Dolayısıyla buradaki görüntü, coğrafi konum, geometrik konum, gerçekten anlatılması ve anlaşılması, ayrılması gerçekten zorluklar içeriyor, birbirine girmiş vaziyette."

    'Bunlar karşılıklı diyalog imkanını ve anlayışı tahrip ediyor'

    "Meis Adası'nı Yunanistan, kendi deniz sahası olarak ilan ediyor. Buna göre, Türkiye'nin deniz sahası şu gördüğümüz alan mı oluyor sadece?" sorusu üzerine Akar, "Burada, Yunanlı komşularımız, daha önce yapılan mahkeme kararlarını, uluslararası anlaşmaları vesaire bir tarafa bırakıp, adaların sadece olması gereken kara sularının ötesinde çok ciddi şekilde birtakım deniz yetki alanları bakımından ısrar ediyorlar" dedi.

    Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:

    "Diğer bir değişle biraz önce bahsettiğimiz gibi bize 1900 metre mesafede, Yunanistan'a, anakaraya mesafesi 580 kilometre. Sayın Cumhurbaşkanı büyük bir ihtimalle 5-6 saatlik bir yolculuktan sonra buraya ulaşabilmiştir. Gördüğünüz gibi bizim burada bazıları yüzerek gidip gelebiliyorlar, turistlik gidiş gelişler var, ekonomik ilişkiler var, ticari ilişkiler var. Dolayısıyla burada halklar birbirine çok yakın bir şekilde yaşamaktadırlar. Buradaki, Meis'teki Yunan halkının da ihtiyaçlarının büyük bölümünün buradan, Kaş'tan karşılandığını biraz önceki yaptığımız görüşmeler sırasında ilgili arkadaşlarımız ifade ettiler. Yani böyle bir ada, büyüklüğü de takriben 10 kilometre kare büyüklüğünde. Hal böyleyken Akdeniz'e 1870 kilometre uzunluğunda kıyısı olan Türkiye bir tarafa bırakılmak suretiyle, bu 10 kilometrekarelik adaya 40 bin kilometrekarelik deniz yetki alanı değerlendiriliyor, düşünülüyor, iddia ediliyor, talep ediliyor. Bunun kabulü mümkün değil. Bunun akılla, mantıkla, hukukla izahı mümkün değil. Dolayısıyla bu konudaki çalışmalar bildiğiniz gibi yapılmakta, tezler konuşulmaktadır."

    Bu adanın da diğer 23 ada gibi silahtan arındırılması gerektiğini bildiren Hulusi Akar, "Buranın silahsızlanması lazım. Bu daha önce yapılan bütün anlaşmalarda, 1912, 1923, 1947 Paris Antlaşması, bütün bu anlaşmalarda silahtan, askerden arındırılmış olması lazım, gayri askeri statüdeki adalar bunlar" diye konuştu.

    Herkesin bildiği ve gördüğü gibi bu statüye sahip 18 adanın Yunanlılar tarafından anlaşmalara aykırı bir şekilde silahlandırıldığını ifade eden Akar, şöyle devam etti:

    "Oraya asker konuşlandırılmış, bunlar tabii ki gerginliği tırmandırmakta, bunlar karşılıklı diyalog imkanını yok etmekte ve anlayışı tahrip etmekte. Bu konuda çok duyarlı olmak lazım, dikkatli olmak lazım. Bu tür gerginliği artırıcı tırmandırıcı, provokatif davranışların bir tarafa bırakılması lazım ki gerçekten uluslararası hukuka göre, iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde diyalog ortamı olabilsin, karşılıklı siyasi yol ve yöntemlerle konuşup, görüşüp problemlerimizi çözebilelim."

    'Mutlaka sonuçlanmasını sağlayacağız'

    Bakan Akar, "Egaydaak dediğimiz, birtakım kayalıklar, birtakım adalar meselesi henüz daha uluslararası anlamda da çözüme kavuşturulamışken, Yunanistanlı bazı yetkililerin, bu adaları ziyaret ettiklerini görüyoruz. Bugün de Yunanistan Cumhurbaşkanı Meis Adası'na geldi. Bu konu nasıl çözülecek? Sizin bu konudaki tavrınız, fikriniz nedir?" sorusuna şu karşılığı verdi:

    "Egemenliği anlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar var. Egaydaak, açılımı bu. Burada maalesef Yunanlı komşularımız, yine son derece bencil davranmakta, bütün hukuku kendine doğru yorumlamakta, hep kendileri açısından yorumlamakta ve bu egemenliği anlaşmalarla devredilmemiş olan bu adaların mutlaka konuşulması, görüşülmesi, buradaki hakkımızı, hukukumuzu almamız gerekiyor. Bunun tanınması lazım, bizim haklarımızın hukukumuzun. Bu konuyu da tekrar tekrar gündeme getiriyoruz, bunların takipçisiyiz. Dolayısıyla bugüne kadar şu veya bu şekilde gelmiş bazı faaliyetler, çalışmalar, bunların uluslararası hukuka, teamüllere, mahkeme kararlarına uygun şekilde gerçekleştirilmesini istiyoruz. Buradaki hakkımızın, hukukumuzun çiğnenmemesini istiyoruz, bu oldu bittilere meydan verilmemesini istiyoruz. İnşallah bu konudaki çalışmamızı da tamamlayacağız ve bunun mutlaka sonuçlanmasını sağlayacağız. Bu konuda şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti son derece kararlı. Biz diyalogdan yanayız. Bunu başlangıçtan itibaren ifade etmek isterim. Biz gerçekten buradaki sorunlarımızın barışçıl yöntemlerle siyasi çözümlere kavuşmasını arzu ediyoruz. Bu konuda uluslararası hukukun adil bir şekilde uygulanmasını istiyoruz. Bu konuda herhangi bir şekilde önyargılardan uzak, taassuptan uzak, hep bana hep bana demenin ötesinde bir yaklaşım içinde çalışmaların gelişmesine gayret gösteriyoruz."

    "Burada biz bunları söylerken diğer taraftan maalesef Yunanlı komşularımız adaları silahlandırmaya devam ediyor. Birtakım askeri hareketliliklerle söz konusu gayrı askeri statüye sahip adalara asker getirip götürmelerini sürdürüyorlar" diyen Bakan Akar, şunları kaydetti:

    "Bu çerçevede bunların biraz önce sizin de bahsettiğiniz gibi bize çok yakın adalar, işte gördüğünüz gibi elimizi uzatsak tutacağımız Meis Adası var. Bu adaya sanki kutlama için başka ada kalmamış gibi, Yunanlı komşularımızın sahip olduğu birçok ada var. Bu adalara değil, hep bu adaya geliniyor, Türkiye'ye yakın oluyor. Bunlar tabii ki bizleri, Türk kamuoyunu rahatsız eder. Bunu kışkırtıcılık olarak görüyoruz. Bunlara gerek yok, bunları biz arzu etmiyoruz. Biz olayların sükunetle, suhuletle çözülmesini ve konuşmaların gerginliklerden uzak yapılmasına gayret gösteriyoruz."

    'Yunanistan'da silahlanma yarışı başladı'

    Son zamanlarda Yunanistan'da bir silahlanma yarışı başladığını belirten Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:

    "Özellikle Fransa'nın da Sayın Macron'un da tahrik ve teşvikiyle bu konu daima gündemde tutulmakta ve sanki bir gelişmeymiş veya bununla bir çözüm olacakmış gibi devamlı karşımıza çıkan haberler var, şu kadar uçak gelecek, bu kadar gemi gelecek vesaire. Tabii bunlara güvendiklerini söylüyorlar, bunların kendileriyle alakalı bölümünü söylüyorlar fakat güvenilen dağlara karlar yağmadan bizim bir an önce diyalog yapılarını açmamız, konuşmamız, görüşmemiz lazım ve karşılıklı diyalogla, konuşmalar, görüşmeler yoluyla problemlerinizi çözmeye çalışmamız lazım. Bunun çok daha sağlıklı, çok daha akılcı bir yol olduğunu herkesin de görmesi lazım."

    Gerginliğin, kışkırtıcılığın, provokasyonun hiç kimseye yararı olmadığını vurgulayan Akar, "Özellikle Yunanistan'a bir yararı yok, yani bunun anlaşılması lazım. Burada özellikle Macron'un liderliğinde, Macron'un öncülüğünde bir provokatif yaklaşım var, bu konularda bir kışkırtıcılık var. Her seferinde bir şekilde Yunanistan tahrik edilmekte, Yunanistan yönlendirilmekte, silahlanmaya teşvik edilmekte, birtakım planlı plansız tatbikatlara sevk edilmekte" diye konuştu.

    Son 15 günde 4 kez, 4 büyük kara, deniz ve hava kuvvetleri unsurlarının katıldığı çok uluslu tatbikatlar gerçekleştirildiğine dikkati çeken Akar, "Bunlar tahrik değil de nedir?" derken, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs ile yaptığı tatbikatın her yıl gerçekleştirilen planlı tatbikatlardan biri olduğunu belirtti.

    Söz konusu tatbikatta, Türkiye'nin kararlılığını, yürütülen faaliyetlerin koordinasyonunun sağlandığını aktaran Akar, "Dolayısıyla burada herhangi bir sürpriz, herhangi bir farklı uygulama yok iken Yunanistan konuyla alakası olmayan bölgede, alakası olmayan diğer devletlerle, diğer kuvvetlerle, birtakım tatbikatlarla buradaki huzura, insicama, istikrara zarar vermektedir. Bunun bilinmesi lazım" görüşlerini paylaştı.

    'Macron'un politikalarının iflas ettiği açık ve seçik görülmekte'

    Bir soru üzerine Akar, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un bu süreçte asıl maksadının ticari olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:

    "(Fransa'nın) Çok açık ve net bir şekilde görülmektedir ticari maksadı olduğu kesin. Kendi ekonomilerine katkı sağlamak bakımından birtakım uçak ve gemi satmak suretiyle, Yunanistan'ı silahlandırmak suretiyle, Yunanistan'dan alacağı paralarla kendine ekonomisine katkı sağlayacak. Fakat bunun ötesinde ve dışında daha da önemli bir husus var, belki bundan daha da önemli o da şu; Macron liderliğinde yapılan çalışmalardan, uygulanan siyasetten, uygulanan politikalardan herhangi bir sonuç elde edilemediği, bu yönde giden sayın Macron'un bir anlamda politikalarının iflas ettiği açık ve seçik görülmekte. Dolayısıyla bunu örtbas etmek için kendilerince bazı roller kapmakta, bazı roller almaya çalışmakta. Bunun da en somut örnekleri yıllarca YPG'yi desteklediler, PKK'yı desteklediler, daha sonra Libya'da Hafter'i desteklediler ve bu politikaları çöktü, hem dünya kamuoyu önünde, hem Fransız kamuoyu önünde. Fransız halkı son derece bilgili, bilinçli, kültürlü insanlar. Buradaki yanlışları görüyorlar.

    Sayın Macron, Fransız kamuoyundaki desteğinin kaybolduğunu gördüğü için çok açık ve seçik bir şekilde, çok iyi de takip ettiği için bunun verdiği asabiyetle kendince birtakım girişimlerle, birtakım eylem ve söylemlerle bu hatalarını örtbas etmeye çalışıyor ve ancak bununla bunların yapılması da mümkün değil. Bu konuda bizim temennimiz Yunanlı komşularımızın Fransızlar tarafından Macron liderliğinde yapılan bazı bu girişimlere vesaire kapılmaması, bunlara 'evet' dememesi, gerçeği görmesi. Geçenlerde ifade ettiğimiz gibi Yunan halkı bunu çok iyi biliyor. Bilgili, bilinçli bir Yunan halkı var, bu halkın bunu görmesi lazım ve Yunanistan'ın bu şekilde Macron'un kendini kurtarma operasyonlarına meze olmaması lazım."

    'Yunanlı dostlarımızın aklı selimle davranmasını bekliyoruz'

    Bakan Akar, bir başka soru üzerine, Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanları ve egemenlik konusunda, Türkiye'nin akılla, mantıkla, uluslararası hukukla, mahkeme kararlarıyla, teamüllerle, yazılı metinlerle, daha önce yapılmış olan süreçlerle çalışılmasının, o şekilde meselelere bakılmasının taraflar için yararlı olacağı kanaatinde olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

    "Şimdi bir karasuları meselesi var. Şimdi karasuları 6 mil, adaların karasuları 6 mil Ege Denizi'nde. Şimdi hal böyleyken, her şekilde bu devam ederken, dünyada hiç örneği görülmemiş bir şekilde Yunanlı komşularımız hava sahasını 10 mil olarak ilan ediyorlar, 10 mil kabul ediyorlar. Böyle yapıldığı zaman hayati idamesi mümkün değil. Yani bir gemi 6 ila 10 mil mesafede orada uluslararası sularda seyrederken, o gemiden herhangi bir şekilde helikopter kalktığı zaman o helikopter Yunan hava sahasını ihlal etmiş duruma düşüyor. Dolayısıyla tarihte ve günümüzde örneği olmayan bu tür uygulamalardan vazgeçilmesini, bunların mutlaka Yunanlı dostlarımız tarafından, komşularımız tarafından değerlendirilmesini bekliyoruz ve aklı selimle davranmasını bekliyoruz."

    Milli Savunma Bakanı Akar, egemenliği anlaşmalarla Yunanistan'a verilmeyen ada, adacık ve kayıtlarla ilgili de bencil davranılmamasını, hakkaniyete göre, hak hukuka göre, adaletli bir şekilde meseleye bakılması çağrısında bulundu.

    Deniz Yetki Anlaşması'na göre Yunanistan'ın talebinin kabul edilmesi halinde 1870 kilometre Akdeniz kıyısı olan Türkiye'nin artık Ege'ye çıkamamasının, Akdeniz'e çıkmaması anlamına geldiğini belirten Akar, "Bizi hapsetmeye çalışıyorlar, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Tamam, biz barıştan, hukuktan, adaletten yanayız da artık bunun kabulü mümkün değil. Bunu herkesin görmesi lazım" diye konuştu.

    Akar, Yunanistan'ın istediği 40 bin kilometrekarelik deniz yetki alanının Kaş açıklarından başladığını, deniz yetki alanının yaklaşık 10 kilometrekarelik Meis Adası'ndan dolayı Yunanistan'a verildiğini söyleyen Bakan Akar, "Bir tarafta 10 kilometrekarelik ada, diğer taraftan 780 bin kilometrekarelik bir kara, 83 milyonluk bir ülke. 'Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.' diyorlar. Dolayısıyla bu manada herkesi aklıselime davet ediyoruz. Sadece Yunanistan'ı değil, üçüncü tarafların da bu manada dikkatli olması, objektif olması ve taassuptan uzak olması lazım. Meseleye aklıselimle bakmaları, ön yargısız bakmaları lazım. Hiçbir zaman oldubittiyi kabul etmeyeceğimizi, haklarımızı çiğnetmeyeceğimizi defaten söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Bu konuda kararlıyız, kararlı olduğumuzu tekrar söylüyoruz" ifadelerini kullandı.

    'Bilgilerin yüzde 70'i Deniz Kuvvetlerimizden NATO'ya aktarılmakta'

    Türkiye'nin bölgede hem kendi faaliyetleri hem de NATO ile birlikte yürüttüğü faaliyetlerin olduğunu anımsatan Akar, şöyle devam etti:

    "Bizim burada hem milli olarak da hem de NATO ile birlikte yaptığımız faaliyetler var. Bu faaliyetlerde, 'Deniz Muhafızı' var, 'Deniz Kalkanı' var. Bu faaliyetlerimiz çerçevesinde Doğu Akdeniz'de, Akdeniz'de elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ve ittifaka olabildiğince destek sağlıyoruz. Akdeniz'de seyreden gemilerle alakalı bilgilerin yüzde 70'i Deniz Kuvvetlerimizden NATO'ya aktarılmakta. Ayrıca, dünya ticaret trafiğinin yüzde 20'si ve Avrupa'ya giden enerjinin yüzde 70'i Akdeniz'den geçiyor. Burası son derece önemlidir. Medeniyetlerin buluştuğu, karşı karşıya geldiği yerler. Dolayısıyla bu alanda verilen öneme odaklanmak, burayı bir dostluk denizi haline dönüştürmek, buradaki çalışmaları koordine etmek. 

    Burada NATO'ya yaptığımız katkıları her geçen gün artırıyoruz. Bize bu çerçevede bakılmasını ve yaptıklarımızın görülmesini istiyoruz."

    'Refakat ve güvenlik çalışmalarımızı sürdürüyoruz'

    Bakan Akar, Oruç Reis araştırma gemisinin dün Antalya'ya döndüğünün anımsatılması üzerine, Oruç Reis'in 2004'ten beri Birleşmiş Milletlere deklare edilen kıta sahanlığı sınırları içinde olduğunu söyledi.

    Barbaros Hayrettin Paşa araştırma gemisinin de geçmiş yıllarda bölgede uzun süreli çalışmalar yaptığını vurgulayan Akar, "Dolayısıyla yeni bir şey yapmıyoruz fakat maalesef Yunanlı komşularımız zaman zaman farklı reaksiyonlar gösterebiliyor. Biz de hakkımızı ve hukukumuzu tekrar tekrar onlara anlatmaya çalışıyoruz. Şu anda da Oruç Reis dönmekle beraber hem Yavuz bizim kıta sahanlığımızda hem de Barbaros Hayrettin Paşa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ruhsat sahasında faaliyetlerini sürdürmektedirler. Biz de Türk Deniz Kuvvetleri olarak, onlara refakat ve güvenlik çalışmalarımızı sürdürüyoruz" diye konuştu.

    Oruç Reis araştırma gemisinin Antalya'ya dönüşüyle ilgili herhangi bir sıkıntının olmadığını belirten Akar, "İlgili Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar çerçevesinde planlı bir faaliyet var. Bu plan çerçevesinde ileri geri hareketler olacaktır, herhangi bir şekilde bölgedeki hak ve hukukumuzdan vazgeçmemiz asla söz konusu değildir" değerlendirmesinde bulundu.

    'Onların ön koşulları varsa bizim de ön koşullarımız var'

    Hulusi Akar, Avrupa'nın Yunanistan'a arka çıkan bir politika izlediği, NATO'nun ise sağduyulu bir çalışma yürüttüğü kaydedilerek bu çalışmalar ışığında çözümün ortaya çıkıp çıkmayacağının sorulması üzerine, "Diyalogla, müzakerelerle problemlerimize siyasi çözüm bulmaktan yanayız. Bu çerçevede her türlü girişimi destekliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın NATO Genel Sekreteri ile yaptığı görüşme sonunda NATO'da görüşmelerin başlamasına davet edildik." ifadelerini kullandı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in 10 Eylül'deki görüşmesinin ardından NATO Karargahı'nda yapılan Türk ve Yunan askeri heyetlerinin teknik toplantılarında bilgi ve görüş alışverişinde bulunulduğunu, NATO ile görüştüklerini, çalışmaların başlatıldığını ancak Yunanistan'ın bazı ön koşullarının olduğunu ve böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını vurgulayan Akar, şöyle devam etti:

    "Onların ön koşulları varsa bizim de ön koşullarımız var. Mesele suyu yokuşa akıtmak değil. İşi zorlaştırmak değil. Madem problemler var. Madem birtakım sıkıntılar var. Bunları çözmekten yana tarafların irade ortaya koyması lazım. Samimiyetle oturup bunları konuşmamız lazım. Daha ilk aşamasından itibaren birtakım ön koşullar, vesaire diyerek bazı zorluklar çıkarılırsa bu çözümsüzlük demektir ki bu hiç kimsenin lehine olmaz. Biz NATO Genel Sekreteri'yle iş birliği halinde, oradaki askerlerimiz, sivil temsilcilerimiz her türlü çalışmayı, dikkat ve hassasiyetle takip ediyorlar. Bize düşen ne varsa bugüne kadar yaptık. Bundan sonra da yapacağız."

    'Haklıyız görüşmekten, konuşmaktan hiçbir zaman çekinmeyiz'

    Akar, NATO Genel Sekteri'nin teklifleri doğrultusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açtığı yolda görüşmeleri başlattıklarını, aynı zamanda daha önce başlatılan ikisi Atina'da, biri Ankara'da yapılan güvenlik arttırıcı önlemler çerçevesinde toplantılar olduğunu anlattı. 

    Bakan Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:

    "Biz her zaman açıklıkla şunu söylüyoruz, dördüncü toplantıya ev sahipliği yapmaya hazırız, Yunanlı komşularımız ne zaman arzu ederlerse buyursunlar gelsinler. Biz haklıyız, hukuki anlamda, adalet anlamında, bilimsel mantık anlamında gerçekten biz haklıyız. Haklı olduğumuz için de görüşmekten, konuşmaktan hiçbir zaman çekinmeyiz. Daha önceki uzmanlarımızın üç kez yaptığı gibi dördüncüsünü yapıp konuşalım, görüşelim ortada ne var ne yok, her şey ortaya çıksın fakat maalesef bu konuda bir yavaşlık var. Bunun önümüzdeki dönemde hızlanacağını değerlendiriyoruz."


    https://tr.sputniknews.com/20200913/akar-18-ada-yunanistan-tarafindan-anlasmalara-aykiri-sekilde-silahlandirilmis-bunlar-gerginligi-1042836903.html/




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi lazer__ -- 14 Eylül 2020; 13:53:35 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >



  • Birincisi; egede bir sürü ada adacık, kayalığın anlaşmalarda adı geçmiyor. Yunanistan son yıllarda bunlara "çöktü". Eğer senin değilse benimdir dedi.

    2 kişi çölde yürürken 1 şişe su bulduğunuzu düşün. Yanındaki diyor ki, bu su senin olmadığına göre benimdir. Sadece ben içecem.

    Üstelik bu adaları sadece kayalık olarak görme. Bazıları oldukça büyük ama çok çok küçük olsa, 10 metrekare bile olsa, çevresinde 3 mil yarı çapında deniz alanını da kapsıyor. Yunanistan bir yandan da bunu 6 mile hatta meydanı boş bulursa, ki son yıllarda buluyor 12 mile çıkarmayı istiyor.

    Yani köpek kulubesi sığmayacak kadar kayaya çökse, 20 kilometre yarıçapında denize çökecek.

    Bir diğeri, eğer heriflerin adası bizim anakaramızla dip dibe bile olsa, benim adamın kapsama alanı 3 mil hatta 6 mil diyor. Nerdeyse kumsaldan denize giremeyecez.

    Asker olayı da biraz sahiplenmeyle ilgili. Asker silah yoksa orası turistik bi ada gibi olur. Sanki yunan değil de bağımsız turistik ada gibi. O civardaki türk ve yunanlar gider gelir, bi nevi ortak alan gibi.

    Son yıllarda meydanı bayağı bi boş bıraktık. Yunan da bulduğu her fırsatta bişeyler kaptı. Misal çiller zamanında bi diş gösterdik, bi süre bişey yapamadılar. Ama 18 yıldır iyice şımardılar.

    Egede binlerce ada var, bazıları dipdibe biri bizde biri onlarda. Deniz ve hava egemenlik alanları çakışıyor. Bu muallak konularda devlet politikası gereği ısrarı bırakmamak lazım.

    Bizden öncekiler bilerek çözümsüzlük istiyordu, biz güvenle çözeriz bu işi deyip yılların devlet politikasını yapanlara pis monşerler dersen, aha böyle olur işte.

    Hiçbir şey bildiğin yok.O adalar 12 deniz mili alanını kapsarsa tüm Ege suları Yunan kontrolüne girer.Bu da Türkiye'nin boğazlarının sıkılması anlamına gelir.Karadenizden ve Marmaradan Akdeniz'e çıkmak isteyen bir Türk gemisi adaların deniz mili 12 olduğunda Yunanistandan izin almadığı sürece Akdeniz'e çıkamaz bile.Dahası Türk donanması da Akdenizden-Karadeniz'e,Karadenizden de Akdeniz'e giderken Yunan makamlarından izin almak zorunda olur.Kısacası Ege tam anlamıyla Yunan gölü olur.Türk balıkçılar bile Yunan makamlarından izin almadan Egede balık avlayamaz hale gelir.Şuan altı deniz mili olduğu için Ege'de uluslararası su bölgeleri daha fazla ve Türkiye bu alanlardan geçerek özgür birşekilde Akdeniz'e veya Karadeniz'e çıkabiliyor.Dahası Türk balıkçılarda özgür birşekilde Ege'de avcılık yapabiliyor.


    Yunanlılar tamamen aç gözlü birşekilde Dünya'da eşi benzeri görülmemiş taleplerde bulunuyor.Küçücük kayalara bile 12 deniz mili hakkı vererek denizlerin üstüne konmak istiyor.Bu iyi komşuluk ilişkisi değildir.Bu tamamen düşmanca tutumdur.Dahası Yunanistan bu davranışları ile önceden imza etmiş olduğu Lozan ve Paris Barış anlaşmalarına da aykırı tutum sergiliyor.Kısacası imzaladığı anlaşmaları çiğniyor.Burada ;''Yunanistan ile düşman olmaya gerek yok.İki-üç ada yüzünden kavga etmeyelim'' diyorsunuz fakat ''Neden Yunanistan iki-üç ada için Türkiye ile arasını bozuyor?'' diye sorgulamıyorsunuz.Kusura bakmayın ama iyi komşuluk ilişkisi tek taraflı olmaz.


    Kıbrıs meselesininde çıkmaza girmesinin nedeni Yunanistan ve Rumlardır.Türkiye her daim çözümden yana olmuş fakat Yunanlılar ile Rumlar tamamen aç gözlü şekilde 'hepsi benim'' demiştir.Türkiye adanın Yunanistan ve Türkiye tarafından eşit şekilde ortadan bölünmesini tavsiye etmiş fakat bunu kabul etmemişlerdir.Bunun üzerine Londra-Zürih anlaşmarı ile Kıbrısta iki toplumlu bir devlet kurulmasına karar verilmiş fakat ne Yunanlılar ne de Rumlar bu anlaşmalara uygun davranmamışlardır.1963 Aktiras planı çerçevesinde Türk toplumunu adada katletmeye çalışmışlar ve bunun sonucunda 1961'de kurulan iki toplumlu Kıbrıs devletini 'kendileri' yıkmıştır.1963-1974 yılları arasında Türk toplumunu adada sürekli katletmeye,adadan sürmeye çalışmışlar dahası 1974 yılında kendi içlerinde kavgaya tutuşmuşlar ve akabinde de EOKA-B militanı Simpson önderliğinde Makarios'a askeri darbe yaparak Kıbrıs devletini fiilen yıktıklarını ve adayı Yunanistana bağladıklarını ilan etmişlerdir.Yunanistanda bu ilhak talebini olumlu karşılayınca Türkiye 20 Temmuz 1974'te adaya çıkarak bu ilhak teşebbüsü önlemiş ve aslında Londra ile Zürih anlaşmalarının geçerliliğini korumuştur.Türkiye adaya çıktığı andan itibarende yıllardır akan kan bıçak gibi kesilmiş ve adada barış dönemi başlamıştır.


    Buna rağmen Yunan ve Rum tarafı anlaşmaları kendileri çiğnememiş,askeri darbe yapmamış dahası Türklere yönelik soykırım girişiminde bulunmamışlar gibi Türkiye'yi işgalci olmakla suçlamış ve Türkiye'nin tüm çözüm önerilerini reddetmiştir.En son 2004 yılında Kofi Annan planı gündeme gelmişti.Bu plana göre;

    1-Türk ordusu adadan tamamen çekilecekti

    2-1974'ten sonra adaya yerleşen Türkler Anadolu'ya geri dönecekti

    3-Türk nüfus ada genelinde Rum nüfus arasında yayılacak yani bir bölgede toplu halde bulunmaları mümkün olmayacaktı

    4-Türkiye 1974 Kıbrıs harekatında zarar gören Rumlara maddi tazminat ödeyecek ve harekat esnasında Rumların elinde olan araziler ve garimenkuller Rum sahiplerine eğer Rum sahipleri öldüyse onların varislerine teslim edilecekti

    5-Londra ve Zürih anlaşmalarında belirtilen garantör devletler sistemi kaldırılacak ve Türkiye'nin garantör olma hakkı elinden alınacaktı.


    Rumlar tamamen kendileri lehine olan bu planı bile Türk düşmanlıkları yüzünden reddetmişler ve bunun sonucunda Kıbrıs Rum tarafı tek taraflı AB'ye alınırken KKTC kaderine terk edilmiştir.Bugün bile Rumlar ve Yunanlılar Kıbrısın tamamen 'Yunan' adası olduğunu söyler ve Türkleri bu adada kendilerine ortak görmezler.Onların gözünde Türkler ancak Batı Trakya Türkleri gibi azınlık statüsünde olabilir.


    Kısacası tüm bu tarihi gerçeklere rağmen siz hala daha ''Yunanlılarla üç-beş ada yüzünden kavga etmeye gerek yok'' diyorsunuz.Beyfendi biz kavga etmiyoruz kötü niyetli komşumuza karşı kendi malımızı,mülkümüzü koruyoruz.Siz ne kadar iyi komşuymuşsunuz öyle.Eminim aynı apartmanda oturduğunuz kapı komşunuz sizin malınıza,mülkünüze zarar verse veya göz dikse ''Aman ne önemi var.Komşum benim için çok önemli.'' diyorsunuzdur.

  • Bunları Yunanistan da kandırmış belli. 20 yıldır iktidarda olanlar mı söylüyor "Yunanistan adaları silahlandırmış" diye.

  • quote:

    Orijinalden alıntı: İAmSterdam06

    Bu mesaj silindi.

    Lozan'a ve diğer anlaşmalara göre silahlandıramaz dedik ya  


    Anlaşmadan bağımsız sormanı ise anlamadım. Adamların etrafımızı top füze batarya ile sarmaları niye rahatsız etmesin?




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi lazer__ -- 14 Eylül 2020; 13:0:26 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Askere bak askere!! İcraat yapması gerekirken şikayet ediyor. Aaahh eski Türkiye aaahh. Bir Çiller yok ki Yunan helikopterini ege sularına gömsün..bir Türkşen yok ki o adalara birlik çıkarsın...

    Gel de eski Türkiye’yi özleme

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • “Birileri bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan'la verdik” şeklindeki sözlerin tepki çekmesi üzerine alevlenen tartışmada gözlerin çevrildiği başlıca isimlerden olan Cumhuriyet Tarihi Uzmanı Sinan Meydan'ın SÖZCÜ'de yayınlanan röportajında Lozan Barış Antlaşması hakkındaki iddialara verdiği cevaplar ve ortaya koyduğu gerçekler yankı uyandırdı. Tartışmanın yoğunlaştığı konulardan biri Ege Adaları ekseninde gelişti. Türkiye'nin antlaşmada Meis Adası dışında önemli bir ada kaybetmediğini dile getiren Meydan, adalar meselesini bu kez tüm detayları ile anlattı.


    Ege Adaları ve 12 Ada'nın neredeyse tamamının, 1923 yılındaki Lozan Antlaşması'ndan yaklaşık 10 yıl önce kaybedildiğini vurgulayan Meydan, “İsmet Paşa, Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri için İsviçre'ye giderken 12 Ada'da İtalyan ordusu, Ege Adaları’nda da Yunan ordusu vardı dedi. Meydan, ilk önce Ege Adaları’nın nasıl kaybedildiğini tek tek sıralayarak tarihsel gerçekleri dile getirdi. İşte ayrıntılar:

    ADALARIN KAYBEDİLME SÜRECİ

    1. Edirne Antlaşması (14 Eylül 1829): 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalandı. Savaş sırasında, Yunanistan'ın bağımsızlığını isteyen İngiltere, Fransa ve Rusya, 20 Ekim 1927'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı. Ruslar, 1829 Ağustos'unda Edirne, Kırklareli ve Lüleburgaz'ı işgal etti. Savaş sonunda Rus gemileri İstanbul Boğazı'na saldırırken, Ege'deki bir filo da Çanakkale Boğazı'nı abluka etti. 16 maddelik Edirne Antlaşması'na göre Yunanistan bağımsız oldu. Osmanlı Rusya'ya 137 milyon Frank savaş tazminatı ödemeyi kabul etti. Tuna'nın kolları arasındaki Yılan (Serpents) Adaları Ruslar'a bırakıldı. Ayrıca Tuna'nın sol sahiline yakın adalarla Müslümanlar’ın oturdukları yerler Eflak-Boğdan'a bırakıldı. Daha sonraki 1832 düzenlemesiyle Attik ve Mora Yarımadaları ve bu yarımadaların çevresindeki tüm adalar ile kuzey Sporadlar, Ege’nin ikinci büyük adası Eğribos dâhil yüzlerce ada Yunanistan’a bırakıldı.


    2. Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912): 1911 Eylül sonunda İtalya Trablusgarp'a saldırdı. Osmanlı hazırlıksız yakalandı. II. Abdülhamit döneminde donanmanın Haliç'te çürütülmesinden dolayı Osmanlı şimdi çok zor durumda kalmıştı. Osmanlı Donanması’nın zayıflığından yararlanan İtalya, 12 Adalar’a saldırıp işgal etti. İtalyan donanması Çanakkale'yi geçmeyi bile denedi, ancak başarısız oldu. İtalya'nın bu saldırılarından cesaret alan Balkan ülkeleri de Osmanlı'ya savaş ilan ettiler. Osmanlı Donanması’nın zayıflığı, Yunanistan'ın da iştahını kabarttı. Yunanistan, Averof zırhlısıyla Ege adalarını, özellikle Midilli'yi işgal etti. İki cepheden kuşatılan Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Osmanlı, 12 Ada'yı Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya'ya bıraktı. Ancak kısa süre sonra başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ile İtalya'nın karşı karşıya gelmesiyle adalar İtalya'da kaldı. Böylece 12 Ada, fiilen 1912 ve 1914 yıllarında elden çıktı. Lozan Antlaşması'nın 15. Maddesi bu filli durumun kabulünden başka bir anlamı yoktu. İtalya 12 Ada'yı II. Dünya Savaşı'ndan sonra Şubat 1947'deki Paris Barışı ile Yunanistan'a bıraktı.

    3. Londra Antlaşması: (30 Mayıs 1913), Atina Antlaşması (14 Kasım 1913): Osmanlı Devleti, I. Balkan Savaşı sonunda çok ağır bir yenilgiye uğradı. Bulgar orduları Çatalca'ya kadar geldi. Edirne kaybedildi. İşte o günlerde Ege Adaları Yunanistan tarafından işgal edildi. Osmanlı, 12 Ada'nın ve Trablusgarp'ın işgaline karşı koyamadığı gibi, Ege Adaları’nın işgaline de karşı koyamadı, çünkü donanması yoktu. Balkan Savaşı'ndan sonraki Londra Antlaşması'na göre Ege Adaları’nın geleceğinin “büyük devletlerce” belirlenmesine karar verildi. Ayrıca Girit Adası Yunanistan'a bırakıldı. II. Balkan Savaşı sonundaki Atina Antlaşması'yla da Ege Adaları’nın geleceğinin yine “büyük devletlerce belirlenmesine” karar verildi.

    4. Büyükelçiler Konferansı (Şubat 1914):
    Ege Adaları Yunanistan'ın elindeydi ama Osmanlı Devleti, 22-23 Aralık 1913'te büyük devletlere, Anadolu kıyılarına yakın Midilli ve Sakız gibi adaları Yunanistan'a bırakmak istemediğini bildirdi. Ancak büyük devletler, buna karşı çıkınca Osmanlı geri adım attı. Sonuçta Londra'da Büyükelçiler Konferansı toplandı. Burada alınan kararlar 14 Şubat 1914'te Osmanlı'ya iletildi. Buna göre Meis Adası hariç 12 Ada İtalya'ya, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki bütün Ege Adaları Yunanistan'a verildi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyerek 15 Şubat 1914'te büyük devletlere bir nota gönderdi. Ancak bir sonuç alamadı. Bu sırada I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Ege Adaları fiilen Yunanistan'da ve İtalya'da kaldı. Türkiye'nin elinde ise fiilen Gökçeada, Bozcaada ve Meis vardı.

    5. Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920): I. Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi parçalayıp paylaşmak için Osmanlı'ya imzalatılan Sevr Antlaşması'nın 84. Maddesi’ne göre Türkiye, Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya gibi tüm adaları Londra, Atina ve Büyükelçiler Konferansı kararları doğrultusunda Yunanistan'a verecekti. Sevr Antlaşması'nın 122. Maddesi’ne göre Türkiye, İtalyan işgali altında bulunan Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, İncirli, Kalimnos, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki, İstanköy adaları ile bunlara bağlı adacıklar ve Kastellorizo Adası üzerindeki bütün haklarından, sıfatlarından vazgeçecekti.

    6. Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923): Türkiye emperyalizme karşı savaş meydanlarında kazandığı askeri zaferi, siyasi bir zaferle taçlandırmak istiyordu. Türkiye'nin öncelikli amacı Misak-ı Milli'yi kabul ettirmekti. Misak-ı Milli'de adalar yoktu. Lozan'a giden İsmet Paşa heyetine TBMM'nin verdiği 14 talimattan
    4. talimat “Ege Adaları”yla ilgiliydi. Orada, “Müzakereler sırasında politika belirlenerek Çanakkale'ye yakın adalar istenecek, güçlük çıkarsa Ankara'dan talimat beklenecek” deniliyordu.

    Lozan görüşmelerinde “adalar” konusu 25 Kasım'da “Toprak ve Asker Komisyonu”nun 6. oturumunda gündeme geldi. İsmet Paşa, kendisine verilen talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye'ye yakın adaları istedi, diğer adaların ise askerden arındırılmasını talep etti. İsmet Paşa, ilk olarak Gökçeada, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya (Ahikerya) adalarını istemişti.
    Venizolos, bu adalarda yoğun bir Rum nüfus yaşadığını belirtip bu isteğe karşı çıktı. Onu Lord Curzon destekleyince İsmet Paşa, müttefiklerin çifte standartlarını gözler önüne sererek; “Bu kadar önemli bir konuda etnik özellikler, en yüksek öneme sahip coğrafi ve siyasal düşüncelerin önüne geçemez” dedi.

    İsmet Paşa, daha sonra Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve Semadirek’in Türkiye’ye bırakılmasını, Yunanistan’a verilmesi teklif edilen tüm adaların ise Türkiye'ye bağlı ve özerk olmasını istedi.

    Sonuçta Türkiye Lozan'da, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsini aldı. Ayrıca Yunanistan'a bırakılan adaların askerden, silahtan arındırılmasını sağladı. Türkiye Lozan'da fiilen kendisinde olan adalardan Meis'i kaybetti. (Lozan, Madde: 12, 13, 15, ek XV). Lozan'daki Türk heyeti, daha önceki antlaşmalarla İtalya'ya veya Yunanistan'a bırakılmamış olan Meis Adası’nı bırakmamak için çok mücadele etti. Meis için alt komisyonda Montagna ile Rıza Nur arasında şiddetli tartışmalar oldu. Ancak Müttefikler bir blok halinde İtalya'ya destek oldu. unun üzerine İsmet Paşa, 4 Haziran 1923 tarihli toplantıda Meis'in aslında Türkiye'nin olması gerektiğini anlattıktan sonra “Sırf dünya barışı için çok ağır fedakarlığa razı olarak” Meis konusundaki isteğinden vazgeçti.

    8 yıllık savaş maratonundan yeni çıkmış, doğru dürüst bir donanmaya sahip olmayan, İzmir'de ve İstanbul'da henüz İngiliz, Fransız donanmalarının olduğu, milletin barışa susadığı bir ortamda adalar konusunda fazla diretmek mümkün olmadı
    https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/adalar-lozan-antlasmasindan-10-yil-once-kaybedildi-1424721/



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi lazer__ -- 14 Eylül 2020; 13:7:57 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • lazer__ kullanıcısına yanıt

    Yalnız Yunanistan medyası iğrenç bizim medyada bir tık altı işte.


    Yunanistan'ın adalara ağır silah konuşlandırması yasak. Büyük top, füze bataryası, tank falan yasak.


    Adamların adalardaki güvenlik görevlisi jandarma. Onların silahları tüfek, kamyon falan anlaşmayı çiğnemiyor.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • amadeus99 A kullanıcısına yanıt

    Ben de ondan bahsediyorum ancak arkadaş, bu bizi niye rahatsız etsin adamın kendi toprağı diyor... İlginç...  


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Adamlar dese ki: Adalar benim değil mi? Silah ister koyarım ister koymam.


    "Ama senin Suriye'de ne işin var? İdlib, Elbab buralar sizin toprağınız bile değil" derse ne diyeceğiz?

  • Kemal kullanıcısına yanıt

    İşte bunlar kendilerine ait olmayan adalara bile kondukları için sorunun bir boyutu da bu


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • İAmSterdam06 İ kullanıcısına yanıt
    Birincisi; egede bir sürü ada adacık, kayalığın anlaşmalarda adı geçmiyor. Yunanistan son yıllarda bunlara "çöktü". Eğer senin değilse benimdir dedi.

    2 kişi çölde yürürken 1 şişe su bulduğunuzu düşün. Yanındaki diyor ki, bu su senin olmadığına göre benimdir. Sadece ben içecem.

    Üstelik bu adaları sadece kayalık olarak görme. Bazıları oldukça büyük ama çok çok küçük olsa, 10 metrekare bile olsa, çevresinde 3 mil yarı çapında deniz alanını da kapsıyor. Yunanistan bir yandan da bunu 6 mile hatta meydanı boş bulursa, ki son yıllarda buluyor 12 mile çıkarmayı istiyor.

    Yani köpek kulubesi sığmayacak kadar kayaya çökse, 20 kilometre yarıçapında denize çökecek.

    Bir diğeri, eğer heriflerin adası bizim anakaramızla dip dibe bile olsa, benim adamın kapsama alanı 3 mil hatta 6 mil diyor. Nerdeyse kumsaldan denize giremeyecez.

    Asker olayı da biraz sahiplenmeyle ilgili. Asker silah yoksa orası turistik bi ada gibi olur. Sanki yunan değil de bağımsız turistik ada gibi. O civardaki türk ve yunanlar gider gelir, bi nevi ortak alan gibi.

    Son yıllarda meydanı bayağı bi boş bıraktık. Yunan da bulduğu her fırsatta bişeyler kaptı. Misal çiller zamanında bi diş gösterdik, bi süre bişey yapamadılar. Ama 18 yıldır iyice şımardılar.

    Egede binlerce ada var, bazıları dipdibe biri bizde biri onlarda. Deniz ve hava egemenlik alanları çakışıyor. Bu muallak konularda devlet politikası gereği ısrarı bırakmamak lazım.

    Bizden öncekiler bilerek çözümsüzlük istiyordu, biz güvenle çözeriz bu işi deyip yılların devlet politikasını yapanlara pis monşerler dersen, aha böyle olur işte.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Elime bazuka alıp ben mi vuracağım? Git vur işte. Sen milleti bilgilendirme bakanlığı mısın yoksa savunma bakanlığı mı?

  • bu gılışdar 20 yılda ülkeyi ne hale getirdi  




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Redeemertr -- 14 Eylül 2020; 15:34:5 >
  • Kılışlar 18 adayı batırdı... 

  • quote:

    Orijinalden alıntı: İAmSterdam06

    Bu mesaj silindi.

    Alıntıları Göster

    knk böyle mantık olur mu allah aşkına


    olay çıkarılacak gazın taşeron şirketlere verilmesinden mi ibaret ?


    denizler sadece gazdan veya bunların çıkarılıp çıkarılmamasından mı ibaret ?


    ha çıkarılacak gaz petrol ile refah seviyemizin artmayacağını,bunun sade vatandaşa yansımayacağını ben de tahmin ediyorum da ancak yunan bütün o adacıkları aldığında karasularını da 12 mile çıkardığında denize giremezsin


    sen istediğin kadar başka ülkeler bizi düşman etmek istiyor de...adamlar kendi okullarında Türkleri yalan yanlış tanıtarak zaten beyin yıkıyor. elbette bütün yunan kötüdür demiyorum ben de... bahsedilen eğitimlerden ne kadar yunanın manipülasyona uğradığı da elbette tartışmalıdır...tabiki her insanın iyisi kötüsü var...ama bazı ayrıntıları da atlamamak lazım




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi lazer__ -- 14 Eylül 2020; 16:4:56 >
  • İAmSterdam06 İ kullanıcısına yanıt
    Halk/insan olarak dünyadaki kimseye düşmanlık beslemem. Yunanistana gitmedim ama giden çok arkadaşım var. Özellikle egede yaşayanlar birebir tanır ve gayet de sever yunanları. Veya yunanistan esnafı da bizim esnaftan daha çok sever sayar türkleri.

    Ama toprak egemenliği başka şeydir. Şimdi dost olman 5 sene sonra da dost olacağını göstermez. Sen toprağını koru, gerekirse onlar da vizesiz sorgusuz gelsin takılsın. Bunu dışında mesele sadece doğalgaz da değil, turizmi var, balıkçılığı var, hava sahası var, seyahat özgürlüğü var, var da var...

    Gerçek hayattan örnek vereyim. Bir arkadaşımın tapulu arsası vardı şehrin dışında metruk bi yerde. Çocuklu fakir birine gariban diye git ev yap otur beleşe demiş. Herif 10-15 yıl sonra belediyeye dava açmış, burda yıllardır oturuyorum burası benim diye.

    Devlet yönetmek dostlukla yürümez. Halk olarak düşman olarak görmemek ayrı bişey, hakkını korumamak ayrı bişey.

    Madem yunanlılar bu kadar iyi dostumuz, bi de onlar desin yahu: bütün adaları biz almayalım, en azından dibinizdeki adalar da sizin olsun, buyrun diye.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • İnternet trolleri her yerde başlamış ''adaları öncekiler verdi biz geri vites yapmadık'' goygoyuna.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.