Şimdi Ara

Yıldız Savaşlarında II.Perde

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3
Cevap
0
Favori
1.190
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  •  Yıldız Savaşlarında II.Perde
    Yıldız Savaşlarında II.Perde

    Devletlerin uzay faaliyetlerinin bir sınırı var mıdır? Devletler arası zıtlaşma, korkulduğu gibi bir silahlanma yarışına dönüşebilir mi? Böyle bir durumda uzay hukuku nasıl etkilenebilir?

    BC, 19 Ocak 2007 tarihinde, 20 yıldan beri ilk kez, silahlanma yarışını tetikleyebilme potansiyeliyle uluslararası güvenlik ve uluslararası hukuk üzerinde derin etkileri olabilecek önemli bir olayı haber olarak geçti:

    Çin Halk Cumhuriyeti önceden hiçbir bildirimde ya da uyarıda bulunmadan kara konuşlu orta menzilli balistik bir füze ile kullanım dışına çıkarılmış, alçak yörüngeye oturtulmuş (dünyadan yaklaşık 800 km kadar uzaklıkta) bir meteoroloji uydusunu başarıyla imha etmişti.

    Birleşik Devletler’in 1980’lerde başlattığı meşhur “Yıldız Savaşları” projesinden beri ilk kez ve Rusya ve Birleşik Devletler’in ardından yörüngedeki bir uyduyu vurma kapasitesine sahip olan 3. ülke olan Çin, böylece, o dönemlerdeki şiddetini çoktan kaybetmiş “uzayın silahlandırılması” sorununu yeniden canlandırmış oldu.

    Bu durum karşısında çıkarları birinci derecede etkilenecek olan ve böyle bir gelişmeyi kendi ulusal çıkarları için önemli bir tehdit olarak gören Birleşik Devletler’in verdiği tepkilerden ziyade Çin Halk Cumhuriyeti’nin yukarıda bahsi geçen denemeyi yapmasından çok önce benimsediği uzay politikasına göz atmak, bu olay neticesi devletler hukukunun uzay için öngördüğü rejimin bugün için ne oldu- ğunu anlamaya yardımcı olacak ve yakın gelecekte ne gibi değişikliklere maruz kalabileceğine ışık tutacaktır.

    Pandora’nın Kutusu

    31 Ağustos 2006 tarihinde Birleşik Devletler’in uzay faaliyetlerine ilişkin yeni ulusal politikasını saptayan bir başkanlı k direktifi yürürlüğe girmiştir.

    Direktifte, son 50 yıldır sürdürülen uzay faaliyetlerinin askeri ve sivil alanlardaki getirilerine kısaca değinilmiş ve “bu yeni yüzyılda uzayı etkin şekilde kullanan daha fazla refah ve güvenliğe sahip olacak; bunu yapmayanlara nazaran büyük bir avantaj elde edecektir. Uzayda faaliyet gösterme serbestisi Birleşik Devletler için hava ve deniz gücü kadar önemlidir” dendikten sonra Birleşik Devletler’in yürüteceği uzay faaliyetlerine yön verecek temel ilkelerden bazıları şöyle sıralanmıştır:

    ✓ “Birleşik Devletler uzayın barışçıl amaçlarla ve tüm insanlığı n yararına olarak tüm uluslarca keşfine ve kullanı- mına açık olması hususunda kesin kararlıdır. Bu ilkeye uygun olarak “barışçıl amaçlar” Birleşik Devletler’in ulusal çıkarları doğrultusunda savunma ve istihbarat amaçlı aktivitelerde bulunmasına izin vermektedir.


    ✓ Birleşik Devletler herhangi bir ulus tarafından uzay yada gök cisimlerinin tümü ya da bazı parçaları üzerindekiher türlü egemenlik iddiasını; ve Birleşik Devletler’in uzaydafaaliyet göstermek ve uzaydan bilgi toplamak konusundakitemel hakkına getirilecek her türlü sınırlamayıreddetmektedir.

    ✓ Birleşik Devletler uzay faaliyetlerini ulusal çıkarları için hayati önemi haiz olarak kabul etmektedir. Bu politikaya uygun olarak Birleşik Devletler: Uzaydaki haklarını, yeteneklerini ve sahip olduğu hareket özgürlüğünü koruyacaktı r; diğer devletleri bu hakları ihlal etmekten ya da bu amaçla kabiliyetler geliştirmekten caydıracaktır; uzay kabiliyetlerini korumak için gerekli tedbirleri alacaktır; her türlü karışmaya karşılık verecektir ve eğer gerekiyorsa, rakiplerinin Birleşik Devletler’in ulusal çıkarlarına aykırı olarak uzayı kullanmasına engel olacaktır.

    ✓ Birleşik Devletler, kendisinin uzaya çıkmasına ya da uzayı kullanmasına sınır getirecek ya da bunu yasaklayacak yeni bir hukuki rejimin gelişmesine karşı çıkacaktır. Önerilen silah kontrol anlaşmaları ya da sınırlamaları Birleşik Devletler’in kendi ulusal çıkarları için uzayda araştırma, geliştirme, deneme ve operasyonlarda ya da diğer aktivitelerde bulunma hakkına halel getirmemelidir”

    Peki Birleşik Devletler’in oldukça iddialı ve zaman zaman meydan okuyan bir tavır içeren bu ulusal politikası, sadece devletler arası ilişkilerdeki basit bir güç politikasına mı, yoksa bu ilişkileri düzenleyen hukuk düzeninin kurallarına mı dayanmaktadır?


    Bu, hiçbir meydan okumayı kabul etmeyeceğini söyleyen politikaya karşı Çin Halk Cumhuriyeti’nin kısa bir süre sonra açıkça kafa tutan manevrası nasıl değerlendirilmelidir? Devletlerin uzay faaliyetlerinin bir sınırı var mıdır? Söz konusu zıtlaşma korkulduğu gibi bir silahlanma yarı- şına dönüşebilir mi? Böyle bir durumda devletlerin uzay aktivitelerine yön veren uzay hukuku nasıl etkilenebilir?

    Devlet Egemenliğinin Uzaydaki Sınırı

    Uzay ve gök cisimlerine yönelik devlet faaliyetlerini düzenleyen hukuk 1957’de Birleşmiş Milletler’in (BM) uzayı n hukuki statüsünü belirlemeye yönelik çalışmaları ele almasıyla şekillenmeye başladı.

    1963 yılında oy birliğiyle kabul edilen 1962 (XVII) sayılı Genel Kurulu Kararı ile Uzay Hukukunun temel prensipleri belirlenmiş oluyordu. Bu prensiplerin konu hakkında genel teamülü yansıttığı ve binnetice devletleri bağlayan bir hukuk kuralları bütünü olduğu, doktrinde genel olarak kabul edilmiş bir görüştür.

    Bu teamül kurallarının kodifikasyonu ise 27 Ocak 1967 tarihli ve atmosfer dışı uzayla ilgili uluslararası hukukun en temel referans metni olan “Devletlerin Atmosfer Dışı Uzay, Ay ve Diğer Gök Cisimlerini Keşif ve Kullanması Faaliyetlerini Düzenleyen İlkeler” başlıklı 17 maddelik anlaşma ile gerçekleştirilmiştir. Bu anlaşma büyük oranda yukarıda bahsi geçen BM GK kararının yeniden ele alınmasından ibarettir. Anlaşma ve kararın öngördüğü uzay hukukunun genel prensipleri ise şu şekilde özetlenebilir:

    Sahiplenme yasağı ve faaliyet serbestisi. Faaliyet serbestisi atmosfer dışına çıkışta ve uzayda bulunulan faaliyetler sırasında aşağıda bulunan devletin iznine ya da onayına tâbi olmamayı içermektedir. Bununla beraber bu özgürlük birkaç temel ilke ile sınırlandırılmıştır:


    ✓ Faaliyetlerin uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı’na uygunluğu: Bu ilkenin neticesi faaliyetlerin uzayın barışçıl amaçlarla kullanımı ve uluslararası barış ve güvenliği koruma hedefine yönelik olması zorunluluğudur. 1967 anlaşmasının 3. maddesinde düzenlenen bu ilke aynı anlaşmanın 4. maddesi uyarınca sadece ay ve di- ğer gök cisimleri için tam etki doğurmaktadır. Bu düzenleme kısaca şöyle ifade edilebilir: 1967 Anlaşmasının taraşarı, dünya yörüngesine hiçbir kitle imha silahı yerleştirmemeyi kabul ederken Ay ve diğer gök cisimlerini üzerlerine hiçbir askeri tesis kurmamayı ve bu gök cisimlerini barışçıl amaçlarla kullanmayı taahhüt etmektedirler. Bu noktada ortaya çıkan ve konumuz için büyük önem arz etmekle birlikte doktrinde de sıkça tartışılmış olan barı şçıl amaçların kapsamını saptama meselesinden önce, uzayda faaliyet gösterme serbestisine anlaşma ile getirilen diğer ilkeye kısaca değinmek gerekiyor:

    ✓ 1967 tarihli anlaşmanın 1. maddesinin 1. fıkrası “Atmosfer dışı uzayın, Ay ve diğer gök cisimlerinin keşfi ve kullanımı ekonomik ve bilimsel gelişmişlik düzeyleri ne olursa olsun tüm ülkelerin çıkarı ve iyiliği için ifa edilecektir. Bunlar tüm insanlığın tekeline aittir” düzenlemesini getirmek suretiyle uzay faaliyetlerinde sıkı bir işbirliğini öngörmektedir.

    Uzayın Barışçıl Kullanımı

    “Birleşik Devletler uzay sistemlerini, ulusu, nükleer bir saldırıdan koruma aracı olarak geliştirmiştir.” Uzay faaliyetleri ve teknolojileri geliştirilmesi ve uygulanması konusunda lider olan Birleşik Devletler’in uzay faaliyetlerini hangi amaçla başlattığı ve diğer devletlerin de bu mülahaza ile hareket etmesi ve devletlerin uzay faaliyetlerinin kapsamından askeri amaçları tamamen çıkarmamaları, bunları yasaklamalarının söz konusu olamayacağının en açık delilidir.

    Bu düşünceden yola çıkarak bazı devletlerin yorumladığı üzere uzay faaliyetlerinin “barışçıl amaçlarla” sınırlı olması genel ilkesinin her türlü askeri faaliyeti yasaklayacak şekilde geniş yorumlanması devlet pratiği ve uzayın kullanılma amaçları göz önünde tutulduğunda devletlerin iradelerini yansıtmamakta ve inandırıcı olmaktan uzak görünmektedir. Bahsi geçen “barışçıl amaçların”, uzun zamandır Birleşik Devletler’in de savunduğu üzere saldırı amacı için kullanılabilecek araçların uzaya konuşlandı rılmasını yasakladığının kabul edilmesi gerekmektedir.

    Prof. Pancracio’nun da çok açık şekilde belirttiği gibi uzaydaki faaliyetleri düzenleyen uluslararası hukukta (yapı lan düzenlemeyle) “yükümlülük altına alınan, devletlerin faaliyetlerinin amacının barışçıl olmasıdır, faaliyetin kendisinin askeri olması değil” ve bir faaliyetin doğası gereği askeri olması, bunun sadece savunma maksadıyla kullanı lması durumunda onun barışçıl amaçlarla kullanılmadı- ğı anlamına gelemez. Ayrıca söz konusu olan sadece dünya yörüngesine bir uzay aracının oturtulması haliyse, az önce de gördüğümüz gibi uzay hukuku sadece kitle imha silahlarının buraya yerleştirilmesini açıkça yasaklamaktadır. Dolayısıyla 1950’lerin sonundan itibaren söz konusu olan uzayın askeri amaçlarla kullanımında hukuka aykırı bir durum bulunmamaktadır.

    Ancak asıl sorun uzayın silahlandı rılmasındadır. 1960’lardan itibaren uzay silahları iki alt kategoride düşünülmüştür: Bunlar ASAT tabir edilen anti uydu sistemleri ve uzay konuşlu silah sistemleridir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 11 Ocak 2007’de test ettiği dünyadan fırlatılan ASAT füzesinin de içinde bulunduğu 1. tip silahlar uzay için öngörülen hukuki rejimi ihlal eden bir durum arz etmemektedirler. Asıl sorun 2. tip yani uzayda konuşlu silah sistemlerinin varlığı halinde ortaya çıkacaktır.

    Uzay konuşlu yörüngeden bombardıman sistemlerinin saldırı amaçlı olması cihetiyle uzay hukuku tarafından yasaklanmış olduğuna şüphe yoktur.

    23 Mart 1983 tarihinde dönemin Birleşik Devletler Başkanı Ronald Reagan tarafından resmen başlatılan Stratejik Savunma İnisiyatiŞ, (kamuoyuna yansıyan adıyla Yıldız Savaşları Projesi) uzay konuşlu bir balistik füze savunma kalkanı öngörmekteydi.

    Sistemde kullanılan silahların sadece füzelere karşı savunma amacıyla kullanılmaktan öte saldırgan bir tutum ile düşman devletlerin uydularını da imha etmek amacıyla kullanılabilir olması; silah teknolojilerinin ve sistemlerinin sadece savunma ya da saldırı silahı olarak sınışandırılmasındaki imkansızlık ve nihayet uluslararası hukukta öngörülen uzay rejiminin de muğlak ifadeler içermesi o zaman olduğu gibi günümüzde de sorunun karmaşık bir hal almasına sebep olmaktadır.

    Yukarıda uluslararası hukukun devletlerin uzaydaki faaliyetlerine ne gibi sınırlamalar getirdiğini gördük. 1957’de Sovyetler Birliği’nin uzaya ilk uyduyu göndermesiyle uzayın ve devletlerin uzaydaki faaliyetlerinin hukuki rejiminin düzenlenmesi devletler için öncelik arz eden bir konu teşkil etmiş, sorun, çok kısa sürede konu hakkında genel teamül kurallarına dönüştüğü kabul edilen BM GK kararları ve özellikle de 1967 Anlaşmasıyla hukuki bir rejime bağlanmıştır. Ancak devletler hukukunda her teamül kuralında olduğu ve yukarıda da gördüğümüz gibi, bunlar da devlet davranışlarını ana hatlarıyla düzenleyen, açık ve çok kesin ifadeler içermeksizin genel davranış ilkeleri koyan kurallardır.

    Hukuki rejimin bu normatif muğlaklığının üstüne askeri uzay faaliyetlerinin doğalarından kaynakla- GÜNCEL nan münhasıran belli hukuki kategorilere (savunma / saldı rı ayrımı gibi) girmelerindeki zorluk ve de günümüzdeki uluslararası siyasi ve jeopolitik konjonktür eklendiğinde “…her devletin diğer devletlere karşı içinde bulunduğu hukuki durumu kendi adına kendisinin saptadığı güncel uluslararası hukukta ” uzay için öngörülen hukuki rejim ve bunun devletlere yüklediği yükümlülükler yakın gelecekte daha da sık tartışılacak ve uyuşmazlıklara yol açacak gibi gözükmektedir. Bir süredir bu tehlikenin farkında olan Çin ve Rusya’nın uzay faaliyetlerini -özellikle de askeri olanları- daha detaylı olarak saptayan yeni bir uzay hukuku anlaşması yapılması talebine Birleşik Devletler’in cevabı yukarıda ana hatlarıyla incelediğimiz iddialı ifadeler içeren yeni Ulusal Uzay Politikası ile olmuştur.

    İçerdiği bazı ifadelerin uluslararası hukukun genel ilkelerine uygunluğunun tartışmalı olduğunu bir yana bırakacak olursak Birleşik Devletler’in uzay politikasının günümüz uzay hukuk ile uyum içinde olduğ u görülmektedir. Zira Birleşik Devletler elinde bulundurduğ u teknolojik üstünlük ile yürürlükteki hukukun sağ- ladığı hareket serbestisinden oldukça memnun gözükmekte ve bu durumu değiştirecek her türlü girişime karşı olduğunu belirtmektedir.

    Aksi yöndeki bir hukuki gelişmeye rıza göstermeyeceğini de açıkça bildirmek suretiyle mevcut hukuki rejimin yeni genel bir teamülle dönüşmesi ihtimalinde dahi bunun kendisine tatbik edilemeyeceğini ifade etmektedir. Buna karşılık Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin talepleri hukuki olmaktan ziyade politik bir mahiyet taşımaktadır. Zira bu devletler bir hakkın varlığını tartı şmak yerine mevcut olan hukuki durumun değişmesini (yeni bir uzay rejimi kurulmasını) istemektedirler.

    Sonuç olarak gelecek yılların uzay hukuku açısından sadece hukuki uyuşmazlıklara değil bunlardan daha ziyade politik olanlara gebe olduğunu söylemek sanırız yerinde bir tahmin olacaktır.

    KAYNAK: Milliyet



  • Güzel kaynağa benziyor. Sağlam bi boş zamanda okumak lazım.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.