Şimdi Ara

Neden Teizm I - Deizme Bakış

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
1.004
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Neden Teizm I - Deizme Bakış
    Yazı Tanrı'nın varlığını ispatlamaktan çok Tanrı'nın sıfatları dinler ve deizm üzerine karşılaştırma şeklinde planlanmıştır. Ateizm agnostisizm gibi inanışlara değinme yazının içeriğinin konusu değildir ama iki üç yerde değinilebilir.

    Deizm toplu bir tanımı yapılması güç bir inançtır. Deizmin inanç esasları konusunda farklılıklar bulunmakta ve deistlerin hepsinin kabul ettiği iki şey bulunmaktadır. Bunlar Tanrı'nın varlığı ve vahyin olmayışıdır. Deistler arasında görüş farklılıkları bunlar dışında ortaya çıkmaktadır. Vahiy dışında doğal din dediğimiz bir dini kabul eden deistler bulunmaktadır. Bunun yanında ahireti inkar edenler ve Tanrı'nın sadece varlığını kabul edip onun sıfatları hakkında bir yorum yapılamayacağını hatta Tanrı'nın kusurlu bile olabileceğini söyleyen deizmin agnostizmi adlı bir inanç çeşidi de bulunmaktadır. Tanrı'nın evreni yaratıp müdahalede bulunmadığı bazı deistlerde bulunan ancak deizmin tümüne atfedilemeyecek bir inanıştır. Bakılınca deizmin dayandığı temel, katı akılcılık olarak gözükmektedir. Bunun da ortaçağ katolik kilisesine ve hristiyan inanışına bir tepki olarak doğduğu gözlemlenebilir.

    Doğal din anlayışına göre insan bu dünyaya sonsuz kudretli bir Tanrı tarafından gönderilmiş ve ahiret için imtihan edilmektedir. Bu imtihanın neye göre olacağı sorusu ise doğal dinle cevap bulmaktadır. İnsanın aklı vicdanı ve fıtratından ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini bulup önce Tanrı'yı bulmak şartıyla buna göre yaşamasıdır. Doğal din insan aklı ve fıtratına dayanır. Ancak akla ve fıtrata dayanan anlayış düşünceler ve ahlaki çıkarımlar vahye dayalı dinleri gereksiz kılmaz veya aradan çıkarmaz. Bunlar vahye dayanan bir dinde vahye ait bir delil olabilir. Örneğin İslam dininde Rum Suresi 30. ayet, Fussilet suresi 53. ayet ve Zariyat suresi 20 ve 21. ayetlerde bu durum gözükmektedir. Tanrı'nın sonsuz kudretli çok merhametli iyi ve cömert oluşu deistlerin birçoğu tarafından kabul edilir. Sonsuz kudretli bir Tanrı'nın dilerse vahiy gönderebileceği insanlarla iletişim kurabileceği deistler tarafından kabul edilir ve böyle bir Tanrı'ya inanıyorsa kabul etmesi gereken bir şeydir. Deizmin kesin olarak vahiy olmadığı hakkında bir yargısı bu yüzden oldukça tutarsız bir inançtır. Doğal dinin ulaştırdığı sonuçlar açısından da ortada cevaplanmamış birçok problem ortaya çıkmaktadır. İnsanlar içindeki akıl vicdan ahlaki yargılar(tümü fıtrat olarak alınır) ile ulaşabildikleri sonuçlar evrensel midir tutarlı mıdır ve her soruya cevap verebilir mi? Farklı insanlar kendi içlerinden farklı sonuçlara ulaşabilirler. İnsan öldürmek konusunda herkes kötü ve yapılmaması gereken bir şey sonucuna varabilir. Ancak bunun dışında yalan söylemek iftira etmek veya faydacılık görüşünün ağır bastığı bir yargı konularında ortaya net ve evrensel bir şey çıkaramamaktadır. Örnek verecek olursak iftira etmek ve yalan söylemek konusunda ikisini birden ele alalım. Hiç kimse yalanın veya iftiranın iyi bir şey olduğunu söylemez ama herkes yalan veya iftiranın kötü olduğu konusunda da birleşmemektedir. Ben yalan söyleyerek birisine zarar vermiyorum. Dolayısıyla yalan söylemek meşrudur gibi bir çıkarım olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da durumların değişebileceğidir. Mesela hayati bir durumda yalan söylemenin kötü olduğunu herkes belirtebilir ancak günlük hayatta birisi giydiği kıyafetini ya da arabasını sorduğunda ona yalan söylemek ona zarar vermeyebilir. Bu durumda insan fıtratının ulaşabileceği net ve evrensel bir yargı yoktur. Evrensel ve net bir yargının olmadığı durumda insan kendi davranışlarını nasıl düzenleyebilir?

    Doğal din açısından bir diğer sorun ise yapılan suçların yaptırımı olup olmamasıdır. Olursa ne olacağıdır. Öldürmek konusunda herkesin kötü bir şey olduğunu düşündüğünü varsayalım. Bu durumda katilin yargılanıp yargılanmaması bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Bazı kişiler bunun büyük bir günah olduğunu ancak sadece ahirette yargılanabileceğini savunabilirler. Bu durumda yargılanma konusunun olması gerektiğine varsak bile hangi suçlarda yargılanma ve yaptırım olacağı konusunda yine ortaya net bir şey çıkmamaktadır. Öldürmek çok uç ve net bir suç kabul edilir çoğu insan tarafından. Ancak hırsızlık zina iftira gibi durumlarda yargılama olup olmaması sonuca bağlanması açısından mümkün gözükmemektedir. Bunların yanında bir diğer husus ise yaptırımların ne olacağıdır. Öldürme örneğinden gidersek çoğu kişi aklın gereği olarak katilin de öldürülmesi gerektiğini düşünebilir. Ancak günümüze baktığımızda çoğu ülke idam cezası uygulamıyor. Bunun dışında insanların duygusal yapıları da infaz cezasına karşıdır ve diğer tüm uç örneklere rağmen(öldürmenin kötü bir şey oluşu konusunda insanların çoğunun hemfikir olması) infaz konusunda çok karışık bir durum ortaya çıkmaktadır.

    Suçların yaptırımı olmadığını söyleyen bir deiste şöyle cevap veririm. İnsanlar kendi yargılarına göre yaptırım uygularsa(burda yaptırımın mecburi gerekliliğini kabul ediyorum çünkü bunun tersi bir durum çok daha kötü ve vahim durumlara yol açıp insan hayatını kaosa sürükler) bu evrensel olmayan bir sonuç doğurur. Bir topluluk farklı yaptırım uygularken başka bir devlet de başka yasaları uygular ve burada sorulması gereken soru şudur. İnsanlar adaleti kusursuz bir Tanrı tarafından gönderilmişken insanlar kendi adaletsizliklerini diğer insanlara uygularsa bu günah değil midir? Doğal din günahı kabul eder ve bu durumda bu yasalardan yukarıdaki sayılan durumları göz ardı edip birini doğru kabul etsek bile diğerleri adil olmayacaktır ve bu günah olacaktır. İnsiyatife bağlı durumlar oluşabilir diyen deistlere ise şu cevabı veririm. Öldürmek gibi bir durumda bile kesin olarak net bir yaptırıma ve diğer hırsızlık zina iftira gibi örnek verilen eylemlere bir yaptırım olup olmaması konusunda bile net bir yargıya ulaşılamazken insiyatife kalması birçok çelişkili durumu ortaya çıkaracaktır. Yaptırım sadece kendisine uygulananın hayatını almakla kalmayacak belki de uygulayanın da vebale girmesini sağlayacak. Üstelik bu sadece iki ya da daha fazla kişiyi değil ondan sonra yargılanacak olanların yani koskoca bir toplumun kaderini etkileyecektir. Adaleti kusursuz olan bir Tanrı nasıl farklı yasaları ve insiyatiflerin tümünü doğru kabul eder? Tabi buraya değinmişken şu soruyu da sormak gerekir. Ebedi hayatını etkileyecek olan sonsuz cennete veya cehennemde kalmanı sağlayacak olan bir imtihan böyle kesin olmayan yargılara ve kurallara bağlanabilir mi? Daha doğrusu kusursuz olan Allah(Allah İslama göre Tanrı veya Rabbin özel adı değildir. Tanrı Rab veya ilah gibi bir kelimedir. Bkz. Enam 3. ayet ve Zuhruf 84. ayet) böyle bir şey yapar mı?

    Yasalar konusuna değinmişken geleceğini hiç sanmadığım ama yine de cevaplamayı istediğim bir eleştiriyi cevaplayayım. Allah'ın şeriatı(yasa) değişmesi yani Kuran'da bahsedilen nehy ve daha önce İbranilere gelen cumartesi yasağı yukarıda bahsedilen tutarsızlıklara örnek olmaz mı? Bunun cevabı aslında basittir ama öncelikle yukarıda anlatılan durumu anlamak lazım. Yukarıda çok yasa olmasından ziyade bir yasanın net evrensel ve tutarlı olmamasına değinilmiştir. Tanrı'nın gönderdiği bir yasada bu durum yoktur. İkinci olarak ise yasalar farklı dönemlerde farklı durumlara göre değişebilir ancak değişen şeyler kökten ve radikal olmaktan çok daha küçüktür. Aynı dönemde yaşayan hatta aynı toplumu paylaşan insanlar için farklı yasaların olmadığı görülecektir. Örneğin Maide suresi 32. ayette bahsedilen bir kişiyi öldürenin tüm insanlığı öldürmüş bir kişiyi yaşatanın da tüm insanlığı yaşatmış olacağı İsrailoğullarına yazılmıştır ve müslümanlar için de geçerlidir. Talmud da yazılıdır bu ayet. Hatta Schindler'in Listesi filminde de şu sahnede buna değinilmiştir.
    https://www.youtube.com/watch?v=3g4LxLHoIag

    Üçüncü olarak ise cumartesi yasağından gidecek olursak bu yasak özel bir durumdur. İsrailoğullarının işledikleri yüzünden kendilerine özel olarak yazılan bir yasaktır ve istisnai bir durumdur. Yani sadece o kavme ve o kavmin de kendi yaptıkları yüzünden yazılan bir yasaktır. İstisnai durumları ise ancak vahiy yoluyla bilebiliriz. İstisnai bir durumun teizmle tutarlı olması ve deizme atfedilememesi bu yüzdendir.

    Ahirete inanmayan deistler arasında Tanrı'nın dünyaya müdahelede bulunmadığı görüşü daha yaygındır. Bu müdahele etmeme durumunu biraz açarsak Tanrı'nın sürekli yaratma halinde olması veya yaratılan fizik kurallarının işlemesi için sürekli Tanrı'ya ihtiyaç duyması Tanrı'nın her an her şeyi kontrol edip düzenlemesi ve yoluna koyması burada bahsedilen müdahele etme durumu değildir. Deistler de bunu kabul eder ve yaratılan madde ve fizik kanunlarının her an Tanrı'ya muhtaç oluşu basit ve anlaşılabilecek bir konudur. Çünkü Tanrı'ya muhtaç olmayan şey bir bakıma kendi Tanrı'dır ve sonradan var olan hiçbir şey yoktur ki onu yaratana muhtaç olmasın. Tanrı'nın bir bakıma başka bir Tanrı yaratması ise oldukça çelişkilidir. Sonradan yaratılan bir şey kusurlu olduğu için ezeli olan tarafından sınırlandırıldığı için ve yaradana muhtaç oluşundan dolayı Tanrı olamaz. Müdahale etmemeyi mucize göndermemek olarak düşünebiliriz. Mucize kelimesinin içine ister akla mucize denince gelen ilk şeyi doğa üstü olayları alın ister vahyi alın. Tanrı'nın müdahale etmeyişinin sebebi olarak gösterilen "Doğa yasalarının ve evrenin yeterince mükemmel oluşu ve Tanrı'nın bunlara müdahale etmesinin Tanrı'nın evreni mükemmel yaratmadığının göstergesidir." cümlesi oldukça ciddi hatalarla bizi karşılaştırmaktadır. Mükemmel kelimesini burada hiçbir şeye ihtiyaç duymayan kusursuz olarak ele alıyorum. Bunun dışında mükemmel oldukça iyi veya kendi sınırları içerisinde en iyi olarak alınırsa zaten kusursuz olmadığını gösterir. Mükemmellik ise kusursuz ve sınırsız olanı ifade eder. Tanrı mükemmeldir. Ancak onun dışındakiler eksiktir kendi potansiyelleri veya sınırları içinde en iyi olabilirler ama mükemmel olamazlar. Doğa yasaları ve evren mükemmel değildir. Kendi sınırları içinde en iyi şekilde yaratılmış olabilirler. Uzak doğu dinleri gibi maddenin ezeli olduğunu kabul eden dinler hakkında bir şey bilmiyorum bu konuda ancak İslam dininde evren kesinlikle sonradan yaratılmıştır ve muhtaç olandır yani mükemmel değildir. Evreni mükemmel olarak ele alsak bile Tanrı'nın evrene müdahale etmediği hakkında kesin yargı Tanrı'yı sınırlamaktır. Tanrı ise sınırlanamaz. Bu müdahale etmeme durumunun Tanrı'nın sıfatlarından kendisinden kaynaklandığı söylenirse şunu söylerim. Bu durum ancak ihtimal olarak ele alınabilir ve kesin bir şekilde buna ulaşılamaz. Bunun dışında belirtilmesi gereken asıl önemli konu ise Tanrı'nın müdahalede bulunmaması onun her şeyi amaçsız bir şekilde yaratması ve yarattıklarına değer vermemesi gibi sonuçlar doğuracağından bu Tanrı'nın mükemmelliğiyle çelişir.(Burada müdahale etmeme durumunu savunup doğal dine inananları ayrı tutmak gerektiğini belirtmekte fayda var.) Bunu esaslı olarak yazının ilerleyen kısmında incelemeyi düşünüyorum. Diğer bir hata ise Tanrı'nın yarattığı her şeyi mükemmel yaratmak zorunda olmasını düşünmektir. Hepimiz insanların kusurlu olduğunu biliriz. O halde neden Tanrı bir evren yaratıyorsa bu mükemmel olmak zorundadır? Evren de insan gibi mümkün ve sonradan oluşan bir varlıktır. Bu yüzden evrenin mükemmel olmasını beklemenin bir anlamı yoktur. Mükemmelikten kasıt kendi sınırları veya potansiyeli içinde en iyisi en güzeli olmaksa burada yine Tanrı'nın müdahale(mucize veya vahiy) etmediği hakkında kesin bir yargıya ulaşmak imkansızdır.

    Kuantum teorisiyle birlikte Newton'un kapalı evren sistemi görüşü bırakılmış. Evrenin determinist yasalara bağlı olmadığı fikri bilimsel olarak ortaya konmuştur. Işığın gözlemleyene göre farklı sonuçlar vermesi¹ determinist ve materyalist görüşlere karşı bir durumdu. Kuantum teorisi çok geniş ve üzerinde çok teori üretilen bir alan olduğu için bizim ilgilendiğimiz kısım mucizeler ve kuantum ilişkisidir. Kuantum boşluklarının her birinin bir seçenek olup farklı sonuçlar verdiği ve bu boşlukların Tanrı tarafından doldurularak bütün mikro olaylarda Tanrı'nın belirgin bir şekilde rol oynadığı fikri Karl Heim tarafından ortaya atılmıştır.² William Pollard evrendeki yasaların determinist değil seçilmiş olasılıklar olduğunu savunmaktadır. Tanrı kuantum belirsizliklerini belirleyerek olasılıklar arasında bir seçim yapar ve evrenin gidişatını yönlendirir.³ Örneğin suyun yoğunluğunun 1 olması bu boşluklar arasındaki bir olasılıktır ve Tanrı bunu seçerek böyle yönlendirmiştir. Buna göre evrende objektif indeterminizm vardır ama Tanrı'yı işin içine kattığımızda yine determinist bir yapı karşımıza çıkar.⁴ Bir mucizenin oluşmasının aslında evrenin kendi yasaları içinde mümkün olduğu ve Tanrı'nın bu kuantum boşluklarını değiştirerek küçük bir etkiyle büyük mucizeleri de oluşturabildiği ortaya konmuştur.⁵ Mucizelerin oluşumu Tanrı'nın kuantum boşluklarını doldurması ve farklı bir şeyi seçmesiyle oluşabilir diyen bilim adamları kuantum teorisiyle bunu öne sürmüşlerdir. Burada doğru olanın en azından şu an için kesin olarak belirlenemeyeceği kanaatinde olsam da evrenin indeterminist olduğu ve bunun Tanrı tarafından sürekli olarak yaratma şeklinde belli yasaların ortaya çıktığı fikrine daha yakınım. Bunun sebeplerinden biri Rahman suresi 29. ayetle uyumlu olmasıdır. Deizmin hiçbir şeye karışmayan Tanrı fikri ise eğer kuantum teorisiyle ortaya atılan fikirler doğruysa yanlışlanmak zorunda olacaktır. Kesin olarak bu bilinemese bile Deizmin Tanrı'nın hiçbir şeye müdahale etmediği ve mucizeler göndermediği hakkında kesin yargısı oldukça temelsiz ve yanlışlanma ihtimali yüksek olan bir iddia olarak duruyor. Ayrıca bu teorilere göre Tanrı'nın evren yasaları dışına çıkmadan mucize göndermesinin olabileceği ve böylelikle Tanrı'nın kendi koyduğu kuralları bozmadan böyle olaylar olabileceği de ortaya konmuş oluyor.

    Ahiret ve dinin varlığını kabul etmeyen deistler için bir diğer problem inandıkları Tanrı tasavvurundadır. Sonsuz kudretli ilme sahip mutlak ezeli ve ebedi aynı zamanda adaleti kusursuz ve çok merhametli bir Tanrı'nın sebepsiz yere bir evren ve içindekiler yaratması oldukça sorunlu gözükmektedir. Gayesel insan zihnini yaratan hem geçmiş hem de gelecek hakkında oldukça uzun süreli düşünen ve sürekliliği arayan insan zihni ve arzularını yaratması da bu ahiret ve dinin varlığını destekler niteliktedir. Bu özellikler ve araya farkındalık ve iradeyi de sokarsak insan ve hayvanların arasındaki en temel farklardandır. İnsan olmamız zorunlu olmadığı gibi hayvanlar gibi bu özelliklere sahip de olmayabilirdik. Tanrı'nın bu şekilde yaratması bu özellikleri boşuna sebepsiz yarattığı anlamına geliyor ki herhangi bir kusur ve yaratılana ait bir özellik yüklenemeyen sonsuz ilimli Tanrı görüşüyle oldukça çelişkili bir durum ortaya çıkmaktadır. Bir diğer belirtilmesi gereken şey ise Tanrı'nın adaletinin kusursuz olmasıdır. Bize adaleti öğreten ve içimize adil olmaya doğru bir yönelim koyan aynı zamanda kendisini de bize bilinebilir kılan ve bizim onun sıfatlarını bilirken aynı zamanda kusursuz bir adaleti olduğunu da bilmemizi sağlayan bir yaratıcı nasıl olur da peygamberler veya onun gibi çok iyi çok sabırlı cesur merhametli kullarıyla Yahudileri 400 yıl köleleştiren firavun, Hitler, Stalin, Churchill, Leopold, Cengiz Han, Godefroy de Bouillon gibi kullarını denk tutup hepsini doğmadan önceki halleri gibi yokluğa gönderir. Kıyas yapmadan da çok iyi davranışlarda bulunan birisinin ödüllendirilmesi kötünün de cezalandırılması adaletin bir gereğidir. Sadece iyileri ve kötüleri aynı yokluğa göndermek değil tek başına ele alındığında bir iyinin ödülsüz bir kötünün de cezasız kalması adillikle çelişmektedir.

    Tanrı'nın sıfatlarının bilinemeyeceği bu yüzden de onun kesinlikle adil alim ve merhametli olması gerektiğine ulaşılamayacağını söyleyen deistler olmakla birlikte bazıları Tanrı'nın kudretini bile sınırlı görerek büyük bir hataya düşmektedirler. Her şeyi yaratan ve her şeyin sebebi olan zorunlu varlık Tanrı'dır. Buna göre her şeyin yaratıcısının sonsuz kudretli olması gerekir. Çünkü bir şeyi yoktan var etmek en büyük güçtür. Yoktan var edilen her şey ona muhtaçtır ve yoktan var etmenin bir sınırı yoktur. Bir şeyin sınırlı olması başka bir şey tarafından sınırlandırıldığı anlamına gelmektedir. Örneğin insanın uçamamasını ele alalım. İster insanın uçmasını sınırlandıran şeyin insanların kanatlarının olmaması değil fizik kurallarının böyle oluşundan kaynaklandığına yani kanatların uçmasının özel bir durum olduğuna inanın isterseniz kanatların olmayışını bir sınırlama olarak görün. İkisi de insanın kendisinden kaynaklanan bir sınırlama değil Tanrı tarafından konulan kurallar neticesinde olmuştur. Tanrı ise ezeli ve ebedidir. Onun sıfatları da ezeli ebedi mutlaktır. Ondan başka hiçbir şeyin olmadığı durumda onu sınırlandıracak hiçbir şey yoktur. Sınırları yaratan da odur sınırlandıranları da. Bu durumda Tanrı'nın kendisinden daha mükemmel bir şey olamaz ve düşünülemez. Tanrı ideaları da yaratmıştır ve kendisinden mükemmeli diye bir şey varsaydığımız takdirde bu idea Allah tarafından yaratıldığı için Allah'a muhtaçtır. Yani ondan mükemmel değildir. Kudret bakımından sonsuz ve mutlak olan Tanrı'nın diğer sıfatları da en iyi şekilde ve mutlak olmalıdır ki kendisinden daha mükemmeli olmasın. Yaratılan bir şeylerin bir özellikte Tanrı'yı geçmesi düşünülemez. Bu ontolojik olarak oldukça mantıksız gözüken bir durum. O zaman şunu söyleyebiliriz. Tanrı'nın bir sıfatı ya en iyidir ve mutlaktır ya da kendisinde bu yoktur. Kötülüğü ele alalım. Allah kötü olsaydı bu onda mutlak olurdu ve en fazla şekilde olmalıydı. Aslında kötülüğün kendisi başlı başına bir kusur olduğu için kötülük üzerinde bu şekilde konuşmak hatalı olsa da en basit anlaşılır ve herkesin dem vurduğu kötülük problemiyle ilgili olduğu için böyle aldım. Tanrı iyidir ve bu onda mutlak ve en güzel haldedir. Bu onun kötülüğü yaratmasına engel değildir. Kötülüğü yaratmasına engel olamaz çünkü Tanrı sınırlandırılamaz. Ancak kötülük Tanrı tarafından kaynaklanan değil özgür iradenin bir zorunluluğu olarak ortaya çıkmaktadır. İyi bir Tanrı insanları imtihan etmek için yaratır onları ödüllendirir ve ceza verir. Bu iyilikle çelişmez. İyiye ödül vermek kadar kötüyü cezalandırmak da iyi bir şeydir ve adalet kavramıyla birebir ilgilidir. Adalet budur diyebiliriz. İyiyi ödüllendirip kötüyü cezalandırmak ve insanları imtihana göre yargılamak adaletin gereğidir. Adalet de iyi olmanın gereğidir. Duygusallık ve iyilik kavramları çok sık karıştırılır. Ancak kötü birisini de cennete almak iyi bir şey değildir. Kötü bir Tanrı olduğunu düşünseydik bu onda mutlak ve en fazla olmak zorunda olacağından bizim iyi diye bir kavrama haz rahatlık mutluluk gibi yatıştırıcı ideal olan ve amaçlanan hislere sahip olmamamız onu bilemememiz ve onun sıfatlarına ulaşamamamız(varlık da bir sıfattır) bizim direk cehenneme atılmamız gerekiyordu. İyi olan Tanrı anlayışında kötülüğe yer olduğu gibi kötü Tanrı'da da iyiliğe yer olmaz mı diye bir soru gelebilir. İyi olmanın getirdiği adillik sıfatı ve adil olmanın getirdiği özgür iradeye göre yargılama özgür iradenin bir sonucu olan kötülüğü engellemek zorunda değildir. Ancak Tanrı'nın insanlara verdiği sayısız nimetler, onun merhamet edenlerin en merhametlisi olması ve günahları çokca bağışlaması, ahiret hayatında vadedilenler onun iyiliğiyle örtüşür. Burada akıllara Tanrı her şeyi biliyorsa özgür iradenin getirdiği kötülüğe rağmen neden onu yarattı gibi bir soru gelebilir. Bunu şöyle cevaplarım. Kuran'da insanların bu imtihanı kendi yüklendiklerine dair bir ayet(Ahzab suresi 72) var. Bunu ele almasak bile burada yanlış bir sebebe bağlama durumu var. İnsanların neden yaratıldığını en iyi Tanrı bilir ve onun iradesi ve bazı sıfatları(bazı sıfatları bilinebilir ancak hepsi değil) tam olarak bilinemez. Bundan dolayı buradan bir şeye varılamaz. Bu sonuç bizi ilgilendirmeyecektir de. Çünkü Tanrı'nın iradesi burada hatalı bir şekilde sebebe bağlanmaktadır. Oysa insanın ceza çekmesinin tek sebebi kendi yapıp ettikleri. Özgür iradeden dolayı insan tamamen kendi yaptıklarından sorumludur. İster yaratılmayı kendi istesin ya da istemesin. Ceza sebebi yaratılma değil yapılan tercihler ve yaşantıdadır. Eğer başka birisi kendi iradesiyle düzgün yaşayıp cennete giriyorsa senin ceza çekmenin tek sebebi kendi yaptıklarındır. Özgür irade burada asıl ve tek sebeptir çünkü insanın çekeceği ceza yine kendisinden kaynaklanmaktadır. Kötü bir Tanrı tasavvurunda ise iyiliğe dair hiçbir şeye yer yoktur. Çünkü bunu zorunlu kılacak bir şey yoktur. Özgür irade kötülüğü kıldığı gibi iyiliği de zorunlu kılar ancak kötü bir Tanrı özgür iradeyi yaratmaz. Kötülük aslında bir kusur olduğu adalet merhamet cömertlik gibi sıfatları direk bloke ettiği(bahsedilen mutlak kötülüktür) gibi aynı zamanda dürüstlük ödüllendirme gibi mükemmelliğin ayrılmaz parçalarını da bloke eder. Dürüst olmayan bir Tanrı'nın vaadine güvenemezsin. Dürüst olmamak kendinle ve doğru olanlarla çelişmektir. Mutlak ve gerçek olan bir Tanrı'nın böyle bir çelişkiye düşmesi ise düşünülemez. Bu kusur dolayısıyla Tanrı'ya atfedilemez.

    Tanrı'nın sıfatlarının bilinemeyeceğini veya onun eksik veya kötü olduğunu söyleyen deizmin agnostizmine yukarıda verilen cevaplar bizi daha yukarıdaki adil ve ilmi mutlak kudreti mutlak ve sonsuz olan Tanrı anlayışındaki adil olan Rabb'in insanları ödüllendirmemesi veya cezalandırmaması, ilmi mutlak ve sonsuz olanın her türlü kusurdan münezzeh ve mükemmel olanın üstelik insan aklını gayesel ve süreklilik arayışı içinde uzun geçmiş ve geleceği düşünecek biçimde yaratanın evreni nedensellik ilkesi üstüne kuranın evreni sebepsiz yere yaratması gibi bir sonucu doğuracaktır. Bu da bizi deizmin iki ayrı dala çıktığını natural din savunucularının teizmle daha yakın aralarındaki tek farkın din ve peygamberler hakkında olduğunu ahirete inanmayan deistlerin ise ateizme yakın olduğunu ateizmle aralarındaki tek farkın bir yaratıcı olduğu gerçeğine götürmektedir.

    Dipnot

    1: Bak Çift yarık deneyi
    2: Karl Heim, The Transformation of the Scientific World View, SCM Press, Londra (1953).
    3: William Pollard, Chance and Providence: God's Action in a World Governed by Scientific Law, Faber and Faber, Londra (1958).
    4: Caner Taslaman, Kuantum Teorisi, Felsefe ve Tanrı(ikinci baskı), İstanbul Yayınevi, İstanbul, 2008, s. 99
    5: Mikro etkilerin makroyu etkilemesi için bak. Kaos teorisi(kelebek etkisi), Evrenin parçaya değil bütüne bakılarak anlaşılabilirliği için bak Aspect deneyleri

    https://hutchmichaels.blogspot.com/2018/06/neden-teizm-i-deizme-baks.html



  • up
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.