Şimdi Ara

Altınordu'nun Hikayesi

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
972
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • http://www.owlpress.org/altinordunun-hikayesi/ Geçenlerde The Guardian Altınordu hakkında makale paylaştı. owlpress.org'da bu yazıyı çevirmiş. İçerisinde Türk futbolu hakkında harika tespitler var.



  • Valla birde gel İzmirli'den dinle Altınordunun hikayesini.

    Seyit Mehmet Özkan adında bir adam. tavır, eda, konuşma aynı Aziz Yıldırım. Bucaspor yönetiminde aynı zamanda Bucaspor altyapısından sorumlu idareci.

    Bucaspor'un süper lige çıktığı sene U kategorileri de şampiyonluklardan şampiyonluklara koşuyordu. Hepsi Mehmet Özkan'ın mimarlığındaydı. Ailem Buca Şirinyerlidir, kendimi bildim bileli evden ayrılana dek Şirinyer'de yaşarım yani Buca'nın yerlisi sayılırız, dedem Şirinyer'e yerleştiğinde sene 1920 imiş, o yüzden hem aileden hemde kendi gözlemlerimle Buca'yı bilirim. Buca İzmir'in en fazla göç alan ilçesi olduğu için çok kozmopolit bir yapıya sahip, Türkiye'nin her bölgesinden gelip yaşayan var. Aynı zamanda İzmir'in en kalabalık 3 ilçesinden birisi diyebilirim. Tabi bu durum varoş, fakir bir toplumu da ortaya çıkarıyor, işte Bu durumda Mehmet Özkan daha da bir sevildi. İşsiz güçsüz okula gitmeyen çocukları, sokaklarda esrar, extacy, kapkaç, hırsızlığın batağından çekip futbolla eğitiyordu ve bu yüzden çok takdir ediliyordu.

    Sonra bir gün bir şey oldu Mehmet Özkan Buca spor dan ayrıldı, Altınordu'ya başkan oldu. Bütün bağlantılarını, genç yetenek ağını, antrenörleri, oyuncuları Altınordu'ya taşıdı. İzmir'in bir çok kısmına ki bunlar genellikle Torbalı, Selçuk, gibi şehirden uzak taşra kesimde tesis açtı, çcouklar orada yatılı kalıyor, şehir stresi ve kirliliğinden uzak, doğa ile iç içe yaşıyorlar, futbolda olgunlaşırken,i hayatı da öğreniyorlardı. Bu durumun baş mimarı olan Mehmet Başkan takdir toplamaya devam ediyordu.

    Sonra bu takım 3. ligen 2. lige oradan da TFF 1. lige yükseldi. Yükselme maçlarına bir İzmir'li olarak gittim, tribünler dolu, rengarenk. dedim ne güzel. Çocuklar genç, cıva gibi, yardımlaşma, hız, sürat, teknik, dedik lige renk katacak.

    Sonra 1. ligin ilk senesinde İzmir'de 3 takım var, Altınordu göz hapsimde, ben Göztepeliyim, aaa tribünler boş. Takımda gençler devam ediyor, aralarına bırak yabancıyı yerli tecrübeli oyuncu takviyesi bile yok. futbol adına keyif veren unsur taraftar yok, seyir zevki açısından bir görsellik yok. Genç ayakların enerjisi, idmanlarda çalışılan taktikleri uygulama, eğer rakip bu takımı 'çoluk - çocuk' olarak nitelendiriyse cezayı kesiyorlar, ama ne oynadığnı bilen, hedefi olan bir takıma karşı hiç bir varlık gösteremiyorlar.

    Atatürk stadı çok büyük bir stat. Futbol seyir zevkine de olumsuz yansıyor, ben orada çok maç izledim, dolu tribünlere de şahit oldum, rakibin hiç gelmediği için boş kalan deplasman tribünlerini de, ama hiç bir zaman İzmir'de deplasman takımının ev sahibi takımdan daha fazla seyircisi olduğuna şahit olmamıştım, Altınordu sayesinde buna şahit oldum. O statta tek bir ağızdan söylenen tezahüratlara şahit olan birisi için, MAÇ ESNASINDA (maçtan önce falan değil yani) stadın boş kalmasından ötürü 10 sıra aşağıdaki adamın osuruğunun sesine şahit oldu bu kulaklar.

    Sahadaki oyuna bakıyorsun, tamam gençler, heyecanlılar, belli bir disiplin ve oyun planı içinde oynuyorlar ama yetenek? YOK teknik? YOK Beceri? YOK

    sonra dedim ki kendi kendime futbolcu yetiştirmek böyle bir şey mi?

    Bence değil, çünkü Altınordu proje üretip sistem kuruyor, bulduğu genç taze beyinlere de bu sistemi aşılıyor. Yani aslında oyunu oynatan durum oyuncular yani sistemin çarkları değil, asıl önemli olan sistemin kendisi.

    Eğer Altınordu'da bir oyuncu izlerseniz tek başına bir yetenek abidesi olduğunu değil, bir sistemin içerisinde kendisine verilen rolü iyi bir şekilde yerine getiren kişi olduğunu görüyorsunuz. Mesela bu takımdan Çağlar Söyüncü çıktı. Kendisi kuzenimin sınıf arkadaşı olur. Bu çocuk Menemenspor döneminde futbol hayatına forvet olarak başlamış, Altınordu kariyerinde ise, uzun boylu ve fizikli diye stopere evrilmiştir. Tamam bunu yargılamayalım, peki ülke futbolunun radarına girdiği andan itibaren (O da Terim sayesinde) yazdık çizdik, Mehmet Başkan 6 Milyon € lar istedi bu çocuğa, sonra 1.5 milyon € ya Freiburg'a sattı. Peki, ne yapıyor şimdi? yazdık o kadar çizildi, dünyanın parası istendi, Türkiye'nin stoper sorunu çözüldü dendi de ne oldu?

    demekki bu çocuk Altınordu ve Hüseyin Eroğlu sisteminde görevini iyi yapan, sisteme ayak uyduran bir çarkmış sadece. yetenek olarak hala gelişmeye ihtiyacı var ve dahası gelişse en fazla ortalama bir stoper olur. Yani bir Bülent Korkmaz efsanesi, bir Ogün Temizkanoğlu yada hemşiresi Alpay Özalan olmasını beklemesin kimse.

    Çünkü tekrar söylüyorum bu Altınordu, Barcelona alt yapısı La Masia gibi. bütün kategorilerde aynı sistem, aynı taktik, aynı roller. Çocuk U-13 ile bir başlıyor, her sene arkadaşları ile birlikte takım takım yükselen, tesiste birlikte yatıp kalkan, hep aynı şeyi konuşan, hep aynı taktiği oynayan bir futbolcu nasıl yetenek olarak değerlendirilebilir?

    Haa örnek şöyle olur Victor Lindelöf gibi bir yeteneğe sahipsindir, çocuk yetenektir, çıkartırsın as takıma 6 ayda parlatırsın, 35 miyon € dersin elini öpene satarsın.

    Ama Lindelöf le Çağlar arasındaki fark, Lindelöf bir yetenektir, sen alt yapılarda bu yeteneği işletirsin

    Çağlar ve diğer Altınordu oyuncuları ise alt yapıda bir takım olgusuyla oynar, ama yuvadan ayrılıp kendi ayakları üzerinde durfuğunda yuvadan düşmüş serçe yavrusu gibidir, hala gelişmeye, potansiyel sahibi olmaya, yeteneği sorgulanmaya devam eder.

    2. çıkardıkları topçu Cengiz Ünder. Bu çocuk için de aynı şey geçerli. Altınordu sisteminden, Türkiye'de bir başka sistem kulübü olan Başakşehir'e gitti. grafiği devam etti. Roma'ya gitti. Yahu TSL olarak biz 12 yedek kuralını İtalya'dan aldık. Bu çocuk bırak ilk 11 i, 23 kişilik maç kadrosunda yer bulamıyor.

    Yada yedekte oturuyor, dakika olmuş 76 skor 3-0 Roma lehine, al oyuna değilmi? yok hala yedekte. Sanki maç izlemeye gitmiş gibi. 9 maça çıkmış 4 ü ilk 11.

    Yani kısacası eğer alt yapı tanımı, bir cevher olan, yeteneği olan bir gencin, ehlileştirilmesi, ehliyetleştirilmesi, yeteneğinin ortaya çıkması, mental olarak buna hazırlanması için oluşturulan bir futbol okulu mudur?

    yoksa şehrin gençlerini toplayıp, oynatıp, içlerinden yetenek çıkan olursa parlatır satarız, maksat Türk gençliği sokakta torbacılığa, iddia bayilerinde kumara, karı kız peşinde koşmasın diye toplanan bir kurum mudur?

    İşte Altınordu'nun alt yapı mantığını buna benzitiyorum.

    Alt yapı sisteminde de, bütün kategorilerde aynı taktiği, aynı felsefeyi oynayan, zaman içerisinde bir birine alışmanın getirdiği uyumla futbolu adeta bir koreografi mantığında oynayan, yetenek eksikliğini bununla kapatan bir proje takımı olarak görüyorum.

    O yüzden de bir yıldızı yok, taraftarı çeken, cezbeden bir olgu yok, seyir zevki yok, mücadele hırsı yok, ligde hedef yok, kısacası futbol adına her hangi bir heyecan yok.

    Sistem belli, eskiden muhteşem 2 lilerimiz 3 lülerimiz vardı, Mesela

    Bülent Korkmaz - Vedat

    Oğuz - Aykut

    Uche - Högh

    Emre B. - Okan Buruk

    İlhan - Tümer

    İşte Altınordu alt yapısında 2 liler değil 11 böyle oynuyor. ama sistemi işleten yetenek değil, verilen rol, ezberletilen pozisyon.

    Yani nasıl ki eğitim sistemimiz şu an ezber üzerine kurulu, Altınordu'nun alt yapı sistemi de bu şekilde.

    Takımda sakal bırakmak yasak, renkli krampon giymek yasak, futbol topuna el koyup başkanın kaleme aldığı metni ezberleyerek yemin ediyorsun.

    Bunlar güzel şeyler ama futbolun içini dolduran şeyler değil malesef.

    Alt yapı dediğin tüm herkesi bir çatı altına koyup, içlerinden çıkan olursa 5-10 a satarım mantığı değildir.

    Alt yapı, Ardalar, Selçuklar, Buraklar, Gökhanlar keşfedip, onları disiplinize eden, yeteneğini geliştiren, karakter aşılayan kurumdur.

    O yüzden Altınordu biraz şişirme, over rated bir durum olarak geliyor bana, hele ki şehrin içinde yaşayan bir İzmirli olarak.

    Karşıyaka'nın eski günlerine dönmesini dileriz. potansiyeli olan bir kulüp.

    ama futbol sadece futbol değil günümüzde maalesef, taraftarın olacak, potansiyelin olacak. Sözlükte ki Karşılığı ticarere elverişli, ticaret yapılabilecek ürün / mal olan Merchandise kelimesini futbolda kullandığında nasıl derin bir anlama bürünüyor. İşte bunu sağlayacak iyi sponsorların, ve bunları alacak taraftarın olması lazım. O stadı hafta sonu çiğdem çitlemeye gelen 5-10 futbolsever, genç çocukların izlemeye geldiği anne babalar değil, takıma itici güç olan, taraftarın doldurması lazım. bir takımın tribününün en dolu olduğu yer protokol tribünü olur mu yav? Oraya gelenler de scoutlar .
  • Çağlar yetenek değil ha. Harika çözümlemissin gerçekten.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.