Şimdi Ara

Türkiyenin RADYOAKTİF ÇAYLARI ÇERNOBİL

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
11
Cevap
2
Favori
1.365
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Türkiyenin RADYOAKTİF ÇAYLARI ÇERNOBİL


    Hepiniz Bildiği Gibi Zamanında Bize Okullarda fındıklar askeriyede çaylar dağıtıldı

    1989 ve 1990 da dağıtılan fiskobirlik fındıkları

    1.
    çernobil faciası akabinde ihracatı yapılamayıp elimizde patlayan nükleer sızıntı içerikli fındıkları fiskobirlik'in bedavaya dağıtması olayıdır.

    o dönem adam gibi hastanemiz ya da inceleme laboratuvarımız olmadığı halde dönemin sağlık bakanı tarafından "bize bir şey olmaz" mantığıyla nereye incelettiği belli olmayan örnek fındık numunelerinin uygun olduğu kabul görmüş ve öğrncilere, askerlere ve kamu çalışanlarına dağıtılmıştır.

    ilkokul öğrencisi olduğum o dönemlerde ben de bu fındıklardan nemalanmıştım ama kimse de bunu bize anlatmamıştı.

    otuz küsür yaşımdayım ve son on yıl içinde etrafımda normal sebeplerden ölen kimseye rastlamadım.

    sırayla kanserden öleceğiz ve bunun tek sorumluları işte bu bahsi geçen olayların yaşandığı dönemlerde karar mekanizmasına sahip olanlardır.

    TAEK, Çernobil felaketinin başından beri Karadeniz Bölgesinde radyasyon kirliliği olduğunu biliyordu. buna karşın, ne çay yetiştiren insanlara ne de çayı işleyen fabrikalara resmi bir uyarı gönderilmedi. Devlet kuruluşu olan çaykur kirliliğe ilişkin ilk bilgiyi Aralık 1986’da almıştır. Çay ürününü alındığı 1986 yılının mayıs ayı ile aralık ayı arasındaki 8 ay boyunca insanlar bir uyarı yapılmadan habersiz bırakıldı.

    Çoğu kadın olan çay işçileri, hasat zamanında yarı bellerine kadar ıslak çay yapraklarının içinde çalışır, yöre insanı bütün günlük gereksinimleri için yağmur suyundan yararlanır. Bu sekiz ay boyunca işlenen ve paketlenen en kirli çaylar hiçbir koruma önlemi alınmaksızın pazara sürüldü (en yüksek kaliteli çaylar Almanya’da satılarak orada yaşayan Türk işçileri tarafından tüketildi). Çaykur’un denetlenmeye başlandığı aralık ayından sonra bile, küçük özel fabrikalar normalin altındaki fiyatlarla, bazen kaza öncesine tarihlenmiş sahte çaykur paketleriyle radyoaktif çay satmayı sürdürdü. Böylece pahalı çaylar da ucuz çaylar da radyoaktifti.

    Bir karşılaştırma yapabilmek için, İskandinavya ve bazı diğer Avrupa ülkelerinde 2-3 mayıs tarihlerinde yağmur suyunun kullanılmaması yönünde tavsiyede bulunuldu. yağmur suyundaki radyoaktivite düzeyleri öyleydi ki, tüketilseydi uluslararası radyasyon korunumu komitesi (icrp) kaza doz sınırlarına bir günde ulaşılacaktı [batı Avrupa’da Çernobil’in radyolojik etkileri, r.h. clarke¬ nea newsletter, sonbahar 1986, s.9-10].

    16 Aralık 1986’da çaykur genel müdürlüğü çay paketleme tesisleri’nde ölçümler yaptı. Not: harmanlanan çaylar, 15 çuval 1985 ürünü, artı 10 çuval 1986 ürününden oluşuyordu. harmanlanan çayın ortalaması 30-35 mikro röntgen’di. kazadan sonraki 8 ay boyunca Türk çayı denetlenmemişti. Sonra 1986 Aralığında, TAEK çayın 89.000 bqkg’a kadar radyasyon içerdiğini resmen itiraf etti.

    Almanya’daki bir Türk bilim insanı olan Dr. Yüksel Atakan (fizik mühendisi) 1990 Nisanında “Çernobil radyasyonunun çevre ve insanlar üzerindeki etkileri” adlı bir çalışma yayınladı. Atakan 101. sayfada şu rakamları vermiştir:

    Aralık 17, 1986 çay çiçeği 29 530 bq/kg

    “ Altınbaş 10 500 “

    “ Rize çayı 8 350 “

    “ Çay çiçeği 28 970 “

    Türkiye’de satın alınmış çaylarda (Almanya’da) yapılan ölçümlerin sonuçları, haziran 1987’den çeşitli örnekler: 6000-30 000 bq/kg (toplam cs).

    20 Aralık 1986’da hürriyet gazetesi başbakanlık basın merkezi’nin açıklamasından alıntı yaparak şöyle diyordu: “çayı şimdi içebilirsiniz¡ kesin rapor: demlenince radyasyon etkisini kaybediyor. Günde 20 bardak çay bile zararsız.”

    30 Aralık 1986’da TAEK 58.000 ton radyoaktif (12.500-89.000 bq/kg) çayın gömülerek yok edilmesine karar verdi. Bu karar ancak (alınışından bir yıl sonra ve çay hasadından ise 20 ay sonra) 19 Ocak 1988 tarihli resmi gazete’de yayınlanmasının ardından yürürlüğe girecekti. Çayın miktarı 44.773 tondu. Ağustos’ta yeni bir kararda 58.000 tondan söz ediliyordu. Yıllar boyunca o kadar çok çay depolardan çalındı ki yetkililer çayı boyamak zorunda kaldılar.

    Radyasyonla kirlemiş çayların bir bölümü ancak yedi yıl sonra gömülebildi ve radyoaktif izotopların sızıntısından kaygı duymak için geçerli nedenler vardır. Radyasyonun havaya yayılmasına yol açacak olan yakma seçeneğinden vazgeçilmişti. Türk halkına içirilen çay 130.000 tonu bulmuştur! o zamanki cumhurbaşkanı evren, başbakan Özal, bakan Aral ve o sırada TAEK başkanı Özemre, kamuoyuna çay içmenin tehlikesiz olduğunu defalarca söylemişti. Gazete ve televizyonlara poz vererek çay içtiler. Radyoaktif çayın tüketicisi üzerindeki etkilerinden bu liderler sorumludur.

    Aral: “biraz radyasyon iyidir.”

    Özal: “radyoaktif çay daha lezzetlidir.”

    5 ocak 1987’de Aral’ın çaykur-Rize genel müdürlüğü’ne yolladığı ”kişiye özel – gizli” damgalı mektupta [004] TAEK’in şart koştuğu ölçümler istenmektedir:

    40 mikroröntgen/saat radyasyon içeren çaylar paketlenecek,

    40-80 mikroröntgen/saat radyasyon içeren çaylar ayrı bir depoda saklanarak TAEK uzmanlarınca temiz çaylarla harmanlanacak,

    80 mikroröntgen/saat’tan fazla radyasyonlu olan çaylar ise bir depoda kilitli tutulacaktır.

    Aral, böylece 1987 yılına ait yüksek aktiviteli çayların depolanmış olacağını ve gelecekteki kullanımına 1987 ürünün satışına bağlı olarak karar verileceğini belirtmiştir.

    16 Ocak 1987’de ODTÜ kimya bölümü’nden dr. Olcay Birgül ve Dr. İnci Gökmen ve biyoloji bölümü’nden dr. Aykut Kence, fen ve edebiyat fakültesi dekanı’na “çayda radyoaktivite ölçümleri” adlı raporlarını sundular. kaygılı vatandaşlar tarafından üniversiteye getirilen çaylarda ölçüm yapıyorlardı (zamanın cumhurbaşkanı Kenan Evren’in çayı bile onlara getirilmişti).

    Rapora göre: “1985 tarihli bazı çay çiçeği paketleri yüksek radyoaktivite göstermiştir. Çaydan suya geçen cs yüzdesi halka bildirilen %3’ten çok daha yüksek olup, %65’tir. günde 5 bardak çay içen bir kişi yıllık 65-105 mrem’lik bir doz alacaktır. Yılda 105 mrem’lik bir doz almak ise icrp 1990’da tavsiye edilen sınırın üzerindedir. Radyasyonun eşik dozu yoktur ve maruz kalınan radyasyonu en aza indirmek için her türlü önlem alınmalıdır.

    1) Hamile kadın ve çocuklar çay tüketimlerini azaltmaları için uyarılmalıdır.

    2) Çayın kaynar suyla yıkanması aktivitesini düşürmektedir.

    3) Daha fazla radyoaktif çay piyasaya sürülmemeli, kirli çayın temiz çayla harmanlanmasına son verilmeli ve radyoaktif olanlar yok edilmelidir.

    4) Piyasaya sürülen radyoaktif çaylar toplatılmalıdır.

    5) Çernobil radyasyonu çeşitli kaynaklardan alınmıştır.

    bu, halk sağlığı açısından olası bir sakınca anlamına gelir. bu nedenle, özellikle tıbbi röntgen filmleri gibi uygulamalardan alınan radyasyon en aza indirilmelidir. Bu raporun yazarları, radyasyon güvenliği komitesi’nin YÖK aracılığıyla üniversitelere uyguladığı radyasyon ölçümleri ve açıklamaları yasağının kaldırılması yönündeki inancını dile getirmektedir.”

    Çay örneklerini ve bunların aktivitelerini gösteren tablo:

    Çay çiçeği: 31’de 29 aktif örnek, ortalama 9600, en fazla 36.800 bq/kg;

    Rize (yeşil paket): 8’de 8 aktif örnek, ortalama 18.000, en fazla 33.400 bq/kg;

    Lipton: 9’da 9 aktif örnek, ortalama 14.700, en fazla 28.800bq/kg;

    Diğer, 41’de 24 aktif örnek, ortalama 11.800, en fazla 38.700 bq/kg.

    19 ocak 1987’de, çaykur çay işletmeleri genel müdürlüğü tara-fından çnaem’e gönderilen mektup – radyasyon denetim raporu (Rize 100. yıl çay paketleme fabrikası, yaş çay fabrikaları ve çevredeki çay bahçeleri) 4-17 Ocak 1987. mektupta şöyle denilmektedir:

    “çevre yaş çay fabrikalarındaki depolarda, normalin üstünde istif yapıldığından, sürgünler arasında karışıklıklar meydana gelmiştir. Hatta çnaem’e ölçülmek üzere gönderilen çay örneklerinin de karışık olduğu ve bu nedenle bazı fabrikaların birinci sürgün çaylarının iyi, bazılarının ise her üç sürgününün yüksek aktiviteli olduğu ölçülmüştür. Halbuki reuter-stokes cihazımızla yaptığımız taramalar sonucunda, genelde bütün fabrikaların birinci sürgünlerinin yüksek, ikinci sürgün çayların da orta seviyede aktivite içerdikleri görülmüştür.”

    22 Ocak 1987’de demokratik sol parti grubu’ndan Fikret Ertan, parlamentoda o zaman TAEK başkanı olan Özemre’yi eleştiriyordu. Ertan’a göre Özemre, daha radyasyon bulutu Türkiye’ye ulaşmadan Türkiye için tehlike yok diyerek kendisini bağlıyor… ”Tek görevi halkı paniğe uğratmamak.” [tmbb b:58, 22.1.1987, o.1, s.152-3.]

    27 ocak 1987’de hürriyet gazetesi: “çayda yeni alarm¡ başbakanlığın yasakladığı ODTÜ raporunu yayınlıyoruz.”

    Aynı gün, TAEK başkanı Özemre çaydaki radyoaktivite üzerine yapılan çalışmaya ilişkin olarak ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Gönlübol’a bir mektup yazmıştır. Bu mektup aynı zamanda: başbakan, YÖK başkanı, sanayi ve ticaret bakanı ve radyasyon güvenliği komitesi başkanı, sağlık ve sosyal yardım bakanı, devlet bakanı (m. tınaz titiz ve dışişleri bakanı’na gönderilmiştir:

    “… Çernobil kazasından sonra Türkiye’de kişi başına 9 ayda alınan doz 22 milirem’dir. Bu da bir göğüs röntgeni çektirildiğinde alınan doz kadardır… Bilimsellik kisvesi altında, bilimi kamuoyunu tedirgin etmeye alet etmek gibi adi ve pespaye bir gayeye vasıta kılmak gayretkeşliği, hamile kadınlarda panik yaratabilecek ve pek çok bebeğin doğmadan katline vesile teşkil edebilecektir. Bu davranış, bu raporu kaleme almış sözde bilim adamlarına şeref vermediği gibi ODTÜ için de fevkalade büyük bir talihsizlik teşkil etmektedir… ODTÜ gibi ülkenin irfanına hizmet eden bir müessesenin manevi itibarını zedeleyen bu kabil suiniyet sahibi kişilerin ODTÜ bünyesinde barınabilmiş olmasını derin bir üzüntüyle karşılamakta olduğumuza inanmanızı saygılarımla istirham ederim.”

    29 Ocak 1987’de Aral, ”Karadeniz’in suyunda ve deniz ürünlerinde insan sağlığını tehdit edecek bir radyasyon kirliliği yoktur” açıklamasında bulundu. Hürriyet gazetesindeki bir makaleye tepki vererek şöyle demektedir: ”haber kesinlikle yanlıştır. Sözü edilen rapordaki bulgular benim açıklamamdan 24 saat değil 7,5 ay önceki bir araştırmaya aittir.” Hürriyet’teki açıklamadan bir gün önce Aral, “radyasyon kirliliği tehlikesi olmadığını, özellikle de çayda olmadığını” söylemişti.

    13-14 Şubat 1987’de raporu hazırlamış olan bilim insanlarının sağlık ve sosyal yardım bakanlığı’ndan gözlemcilerle birlikte çnaem’de bir toplantıya katılmaları istenmiştir. Onlar bu toplantıyı 22 saat sonra resmi belgeleri imzalamayı reddederek terk ederken, kamuoyunu doğru rakamlar ve gerekli uyarılarla bilgilendirme talepleri geri çevrilmiştir.

    24 Şubat 1987’de, Karadeniz üniversitesi nükleer fizik bölümü başkanı Prof. Dr. Adil Gedikoğlu Türkiye’de üretilen çay üzerinde Çernobil’in etkisine ilişkin çalışmasını Aral’a gönderdi. Çalışmanın giriş bölümünde, Türkiye’deki tarım ürünlerinin birçoğunun Çernobil kazasından sonra az çok radyoaktivite ile kirlenmiş olduğunu açıklamaktadır. Radyasyonun eşik dozu olmadığına göre, Türkiye’de çaydan alınan radyasyon günde 5 bardak çay içen biri için oldukça fazladır. 1987 ürünü çayda radyoaktivite yoktur. Bu nedenle 1986 ürünü çayın toplatılıp yok edilmesi önerilebilir.

    27 Şubat 1987’de Özemre Aral’a yazarak bu çalışmanın yanlış olduğunu çünkü kullanılan formülün içerden ışınlanma için değil, dışardan ışınlanma için olduğunu belirtti. 5 Mart 1987’de Aral, Prof. Gedikoğlu’na yazdığı mektupta, “TAEK raporu inceleyecek.” demiştir.

    31 Mart 1987’de prof. dr. Gedikoğlu bir kez daha Aral’a yazdı. Doz hesaplama yönteminin hatalı olduğunu, daha doğrusu, TAEK ve ODTÜ raporlarından değişik bir yaklaşımı yansıttığını, raporu düzelttiğini ve gönderdiğini açıklayan Gedikoğlu bilimsel makalenin yayınlanabilmesi için izin istemektedir.

    Gedikoğlu hala radyasyonun eşik değeri olmadığını belirtmesi dikkat çekicidir, fakat “bulunan doz paniğe yol açacak düzeyde değildir,” diye eklemektedir. Eğer radyoaktif çay içilecekse, demlenmeden önce bir dakika kaynar suda tutulmalı ve süzülmelidir. Bu kez radyoaktiviteyle kirlenmiş çayın yok edilmesi gereğinden söz etmemektedir.

    2 Nisan 1987’de TAEK Aral’a raporla ilgili bir mektup yazdı. Uzun hesaplamaların yanı sıra, Türk çayının asla 15.000 bq/kg radyoaktivite içermediğini iddia ediyorlardı. TAEK’in Rize’deki çaykur işletmeleri’ni denetlemeye başlamasından sonra radyoaktivitenin 6000 bq/kg’ın altında olduğu belirtilmiştir.

    13 Nisan 1987’de Aral, prof. Gedikoğlu’na yazmıştır: raporu TAEK’e inceletmiştir. trgk’nın son açıklaması da ektedir. Prof. Gedikoğlu’nun kendi araştırmasını yeniden gözden geçirip Aral’a yeni etüdünü göndermesi beklenmektedir.

    ODTÜ biyoloji bölümü’nden dr. Aykut Kence’nin ”radyasyonun genetik etkileri ve Çernobil kazası” adlı broşüründe şunlar ileriye sürülmektedir:

    Çayın demlenmeden önce yıkanmasını önermekle bile, toplum 5000 kişi-sievertlik bir dozdan korunmuş olacaktır. Çernobil’den Türkiye’ye göre çok daha fazla etkilenmiş olan Finlandiya’da tüm gıdalardan alınacak kolektif doz, en fazla 2400 kişi-sievert olarak tahmin edilmektedir. Norveç’te ise Çernobil nedeniyle hava, toprak, besin gibi tüm kaynaklardan alınacak bir yıllık kolektif doz 1100-1600 kişi-sievert olarak tahmin edilmektedir. Çay örneğin-de olduğu gibi, kişi başına hesaplanan çok düşük bir doz olsa dahi büyük bir nüfusa uygulandığında radyasyonun tehlikesi genetik etkiler açısından büyük bir etkiye ulaşabilir.

    Kirli çayla temiz çayı harmanlamaya yönelik TAEK yöntemi açıkçası yalnızca ticari amaçlara hizmet etmiştir. Bireysel risk düşse bile kolektif risk aynı kalmıştır. Genetik açıdan toplumun bir dozu bir yılda ya da iki yılda almasının bir farkı yoktur. Elli milyon kişinin her birinin 50 miliremlik bir doza maruz bırakılması azımsanamaz. Halkın ve doğmamış bebeklerin sağlığı yetkililerce bilinçli olarak tehlikeye atılmıştır.

    Dahası, Trakya veya doğu Karadeniz bölgelerindeki kirlilik göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’de insanların 50 ya da 60 mrem aldığını söylemek bir şey ifade etmez. Avrupa’da Çernobil’den 400 -2000 km uzaklıkta “sıcak noktalar” bulunmuştu, çünkü radyasyonun homojen bir dağılımı olmamıştır. prof. dr. tolga yarman (nükleer mühendis), Rize ve Trabzon’da (Doğu Karadeniz) yaşayan insanların çeşitli kaynaklardan 1,00 milirem/yıllık bir doz aldığını hesaplamıştır (7 yıl sonra Çernobil olayı ve Türkiye; forum 16 ocak 1993, Ankara, s.37¬38). 22 nisan 1987’de Aral’ın çaykur genel müdürlüğü’ne gönderdiği mektupta [#1-01/225] şöyle denilmektedir:

    1986 ürününün kullanılması sonucu boşalan depolara yeni ürün konulmadan önce, bu depoların bol su ile yıkanarak döşeme ve duvarlarındaki kontaminasyonun temizlenmesi gereklidir.

    4 Haziran 1987’de [rgd: 10 500­ ] Aral’dan çay kurumu genel müdürlüğü ­ Rize’ye gelen ”gizli” damgalı mektuptan:

    “…1986 yılı mahsulü 20.100 ton çay piyasaya sürülmemeli ve hala depolarda beklemekte olan 44.773 ton çay ile birlikte TAEK’in denetimi altında saklanmalıdır.”

    22 Haziran 1987’deki “gizli” damgalı çnaem ölçümleri, 49 örnekten yalnızca 11’inin doğal radyasyon seviyesinde olduğunu göstermiştir. İstanbul’da piyasada satılan Rize, Lipton, Karçay paketleri, 12.000-13.000 bq/kg civarında toplam aktivite göstermektedir.

    11 Ağustos 1987’de Aral, bir üniversite profesörünün sözlerine bir açıklamayla yanıt verdi. Aral’a göre, katı ve sıvı yiyeceklerdeki radyasyon sınırlarının Avrupa ülkelerinden çok daha düşüktü. ”çay için kullanılan sınır, Avrupa’da süt için kullanılan 370 bq/kg’dır. sıvı haldeyken bu sınırın altında aktivite veren kuru çayların tümü güvenlidir.”

    31 Aralık 1992’de tv1’de çay işletmeleri genel müdürü Tuncay Ergüven’in sözleri aktarıldı. Ergüven, şu anda piyasada satılan ve stoklanan çaylarda radyoaktif kirlilik bulunmadığını söyledi. 1986’nın ikinci yarısından sonra, çaykur’a ait 58.000 ton çayda sınırların üzerinde radyasyon tespit edilerek TAEK denetiminde depolandı. bu çayların bir kısmı fabrika sahalarında gömülerek imha edildi. Halen Ankara, İstanbul ve ışıklı depolarımızda toplam 24.000 ton çay muhafaza altında bulunmaktadır.

    1992 yılı sonunda, özel bir söyleşi sırasında Aral günah çıkardı: “Hükümet gerçekten de Çernobil’in Türkiye üzerindeki etkileri konusundaki gerçekleri ve rakamları gizlemiştir”

    Bu politikayı aşağıdaki iddialarla haklı göstermektedir:

    “Radyasyonlu fındıkları Rusya’ya satarak Çernobil kabusunun intikamını aldık.”

    Aral, ortalama Türk diyetinde lüks sayılan bu fındıkların Türk askerlerine de bedava dağıtıldığını onaylamıştır. (kaynak: biraz radyasyon iyidir, Ümit Öztürk, indeks on censorship 1/1986, s.1996, s.101-104.) bu fındıklar Türkiye’de ilkokullarda da dağıtılmıştır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi NewsTR -- 13 Temmuz 2017; 20:59:26 >







  • Bence o kadar da bir sey olmaz bitkilerin de radyoaktif iyonlara karsi koruma mekanizmalari vardir notrlenmistir zaman icinde.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: CSB yazmayan adam

    Bence o kadar da bir sey olmaz bitkilerin de radyoaktif iyonlara karsi koruma mekanizmalari vardir notrlenmistir zaman icinde.

    Farz Edelim ki Çaylar İçin Öyle Peki Fındıklar İçin Ne Diyorsunuz?
  • Okumadim, gazete basligina güldüm, rizeliyim cay topluyorum bi sey olmaz icin günde 10 bardaktan az icmeyin yoksa keyfi çıkmaz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Özal hocam ne güzel demiş işte;

    “radyoaktif çay daha lezzetlidir.”


    Patlat bi 10 bardak çay
  • Bu yazıyı okuyacağıma mutasyon geçiririm daha iyi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Durumumuz yoktu kardeş

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu sozu soyleyen adam caydan oldu simdi dinsizmi oldu bu adam

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • yazıyı görünce kanser oldum
  • Halikarnas Şakşakçısı kullanıcısına yanıt

    bu ülke neden böyle şimdi çok iyi anlıyorum




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Trubetzkoy -- 4 Mayıs 2023; 23:39:19 >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.