Şimdi Ara

Peskov: Erdoğan'ın İsrail tutumu, Rusya'nın tutumuyla örtüşmüyor

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
10
Cevap
0
Favori
223
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail tutumunu bildiklerini ancak bu konuda Ankara'yla aynı görüşü paylaşmadıklarını söyledi.
    Peskov'a bugünkü basın toplantısında Erdoğan'ın "İsrail, terör ve işgal devletidir" açıklaması soruldu.
    Peskov, "Erdoğan'ın bu tutumunu biliyoruz ve mevcut durumda bu tutum, Rusya'nın tutumuyla örtüşmüyor. Rusya'nın Kudüs ve Ortadoğu'da çözümle ilgili tutumu çok iyi biliniyor" yanıtını verdi.

    Erdoğan'ın bu görüşünün çözüm açısından yapıcı olup olmayacağı sorusunu ise yanıtsız bırakan Peskov, "Söylediklerim dışında bir şey eklemeyeceğim" dedi.

    ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul etme ve büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma kararına tepki gösteren Erdoğan, İsrail'in işgal ve terör devleti olduğunu söylemişti.

    https://tr.sputniknews.com/amp/rusya/201712131031384485-peskov-erdogan-israil-rusya-tutum/

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >



  • Peskov: Erdoğan'ın İsrail tutumu, Rusya'nın tutumuyla örtüşmüyor

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yine mi kandırıldık
  • Rusya'da Amerika gibi emperyalist bir devlet, ne dediği çokda önemli değil, diğer devletlerin birleşmesi İsraili işgalci ilan edip Kudüsü kurtarması mümkündür.

    Rusya eskisi gibi iki kutuplu Dünyanın 2. kutubu değil,

    Rusya Müslümanların derdini anlayacak kadar vicdan sahibi Müslümanda değil,

    Rusya kimden para alırsa ona yaklaşacak kadar ekonomik sıkıntıda.

    Çözümler için Müslüman ülkelerin demokrasiye geçişi sağlanmalıdır.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: aslanoto

    Rusya'da Amerika gibi emperyalist bir devlet, ne dediği çokda önemli değil, diğer devletlerin birleşmesi İsraili işgalci ilan edip Kudüsü kurtarması mümkündür.

    Rusya eskisi gibi iki kutuplu Dünyanın 2. kutubu değil,

    Rusya Müslümanların derdini anlayacak kadar vicdan sahibi Müslümanda değil,

    Rusya kimden para alırsa ona yaklaşacak kadar ekonomik sıkıntıda.

    Çözümler için Müslüman ülkelerin demokrasiye geçişi sağlanmalıdır.

    O zaman niye ulu dünya lideriniz "Kudüs konusunda Putin ile benzer yaklaşımlar içerisinde olduğumuzu gördüm" diye bi yalan söylüyor
  • quote:

    Orijinalden alıntı: sarkat


    quote:

    Orijinalden alıntı: aslanoto

    Rusya'da Amerika gibi emperyalist bir devlet, ne dediği çokda önemli değil, diğer devletlerin birleşmesi İsraili işgalci ilan edip Kudüsü kurtarması mümkündür.

    Rusya eskisi gibi iki kutuplu Dünyanın 2. kutubu değil,

    Rusya Müslümanların derdini anlayacak kadar vicdan sahibi Müslümanda değil,

    Rusya kimden para alırsa ona yaklaşacak kadar ekonomik sıkıntıda.

    Çözümler için Müslüman ülkelerin demokrasiye geçişi sağlanmalıdır.

    O zaman niye ulu dünya lideriniz "Kudüs konusunda Putin ile benzer yaklaşımlar içerisinde olduğumuzu gördüm" diye bi yalan söylüyor

    benzer yaklaşımlar demiş, aynı yaklaşımda değiller, yanımızda olmasıda kazanımdır.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bı 360 daha geliyor

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Rusyanın Kudüs konusundaki tutumu BM kararlarıdır.


    Genel Kurul, iki aylık yoğun müzakerelerin ardından, 29 Kasım 1947’deki ikinci oturumunda, Filistin Özel Komitesi’nin çoğunluğu tarafından sunulan Ekonomik Birlik ile Bölünme Planı’nı küçük değişiklerle 181 (II) sayılı kararıyla kabul etti ve Karara iliştirilen bölünme planı, Mandanın kaldırılması, İngiliz ordusunun tedrici geri çekilmesi ve iki devlet ile Kudüs’ün sınırlarının çizilmesi için dört bölümlük ayrıntılı bir plan oluşturdu.

    Plan şunları içeriyordu:

    En geç 1 Ocak 1948’e kadar Arap ve Yahudi Devletlerinin kurulması;
    Filistin’in sekiz parçaya bölünmesi: üç parça Arap Devleti’ne, üç parça Yahudi Devleti’ne tahsis edilerek Yahudi bölgesinin içindeki Yafa kentinde bir Arap yerleşim bölgesi oluşturulması ve
    Sekizinci kısım olan Kudüs’ün Birleşmiş Milletler Vesayet Konseyi tarafından uluslararası bir yönetim biçimi ile idare edilmesi.
    Plan ayrıca bağımsızlıktan önce atılması gereken adımları içeriyordu. Vatandaşlık, transit geçişler, ekonomik birlik ve her iki Devlet’in geçici hükümetlerince kutsal mekanlara erişim ve dini ve etnik azınlık hakları konusunda bir bildiri yayınlamaları gibi konuları düzenliyordu”. Aynı zamanda 181 (II) sayılı karar ile Kurul, tavsiyelerini yerine getirmesi için Birleşmiş Milletler Filistin Komisyonu’nu kurdu ve Güvenlik Konseyi’nden paylaşma planını uygulaması için gerekli önlemleri almasını istedi.

    Yahudi Temsilciliği, Avrupa’dan Yahudi göçü ve önerilen Yahudi Devleti’nce çizilen bölgesel sınırlar konusunda hoşnutsuz olsa da kararı kabul etti. Plan Filistinli Araplar ve Arap Devletleri tarafından insanlara kendi kaderlerini tayin hakkını veren Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın hükümlerini ihlal ettiği gerekçesiyle kabul edilmedi. Ret gerekçesi olarak Genel Kurul’un, bu planı, Birleşmiş Milletler’e yakışmayan şartlar altında kabul ettiğini ve Filistin Araplarının ülkelerinin bölünmesine mahal verecek parçalanmaya, ayrılmaya ve ülkelerinin bölünmesine veya bir azınlığa özel ve öncelikli haklar ve mevki verecek her tasarıya karşı çıkacağını söylediler.

    İngiliz Mandası’nın Sonu

    181 (II) sayılı kararın kabulünden sonra Filistin’de şiddet olayları başladı. Durumun kötüye gitmesi üzerine Güvenlik Konseyi, Genel Kurul’u özel bir oturuma çağırdı. 16 Nisan 1948’de başlayan oturumlar 14 Mayıs 1948’e kadar sürdü. 17 Nisan’da, Güvenlik Konseyi Filistin’deki tüm askeri ve milis faaliyetlerin durdurulmasını talep etti ve 23 Nisan’da ilan edilmesini sağladığı ateşkeşi gözlemleyecek “Ateşkes Komisyonunu” kurdu. Genel Kurul, Filistin Komisyonu’nun görevine son verdi ve barışçıl bir çözüm için Ateşkeş Komisyonu ile işbirliği içinde hareket edecek bir arabulucu makamı oluşturma kararı aldı. 20 Mayıs’ta İsveç Kızıl Haç Başkanı Kont Folke Bernadotte, Birleşmiş Milletler Arabulucusu olarak seçildi.

    İlk Arap – İsrail savaşı, 1948-1949

    İngiltere 14 Mayıs 1948’de Filistin üzerindeki Mandasından vazgeçti ve güçlerini bölgeden çekti. Aynı gün, Yahudi Temsilciliği bölünme planı ile tahsis edilen bölgede İsrail Devleti’ni kurduğunu ilan etti. Arap ve Yahudi halkları arasında hemen şiddetli çatışmalar başladı. Ertesi gün, komşu Arap Devletlerinin askeri birlikleri Filistin Araplarına yardımcı olmak için bölgeye girdiler.

    Birkaç hafta süren çatışmalar Güvenlik Konseyi’nin isteği üzerine 29 Mayıs 1948 tarihinde kesildi ve dört haftalık bir ateşkes ilan edildi. Ateşkes 11 Haziran’da yürürlüğe girdi ve uluslararası askeri gözlemcilerin desteğiyle Birleşmiş Milletler Arabulucusu tarafından denetlenmeye başlandı. Bu yapıya daha sonra Birleşmiş Milletler Mütareke Gözlem Örgütü (UNTSO) adı verildi. Arabulucunun çabalarına rağmen, ateşkesin uzatılması konusunda bir anlaşmaya varılamadı ve savaş 8 Temmuz’da tekrar başladı.

    Güvenlik Konseyi 15 Temmuz 1948’de resmi bir kararla Filistin’deki durumun barışa bir tehdit oluşturduğu kanısına vardı. Konsey ateşkes talimatı vererek itaat edilmemesi durumunda Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın VII. Bölümüne istinaden bu durumun bir barış ihlali olarak yorumlanacağını açıkladı. Karara uygun olarak, ikinci bir ateşkes yürürlüğe girdi. O sırada İsrail, Kudüs’ün batı yakası da dahil olmak üzere Arap Devleti’ne ayrılan bölgenin büyük bölümünü kontrolü altına almıştı. Mısır ve Ürdün sırayla Gazze’nin diğer bölgeleriyle Ürdün Nehri’nin batı yakasını (Doğu Kudüs ve etrafı surlarla çevrili eski Şehir) idare ediyorlardı. Çatışmalar Ekim 1948 ve Mart 1949’da daha da arttı, bu arada İsrail, Arap Devleti’ne tahsis edilen bazı bölgelerin yönetimine de el koydu. 1950’de Ürdün, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı çözüm bulunana kadar resmi olarak kendi yetki alanı altına aldı.

    Çarpışmalar, 750,000 kadar Filistinli’nin kendi topraklarından koparılarak mülteci konumuna düşmesi sonucu ciddi boyutta bir insani kriz yarattı. 17 Eylül 1948’de, taraflar arası müzakerelerin ortasındayken, Kont Bernadotte Kudüs’ün İsrail tarafından yönetilen kesiminde vurularak öldürüldü. Yardımcısı Amerika Birleşik Devletleri’nden Ralph Bunche, Arabulucu Vekili olarak atandı.

    Şubat ve Temmuz 1949 arasında, Birleşmiş Milletler gözetimi altında bir tarafta İsrail diğer tarafta Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye arasında ateşkes anlaşmaları imzalandı. Genel içerik itibariyla benzeşen anlaşmalarla, Filistin’de barışın sağlanması için ateşkesin tesisinin elzem bir adım olduğu kabul edildi. Ayrıca ateşkesin amacının herhangi bir tarafın bölgesel çıkarlarını koruma ya da tanıma anlamına gelmeyeceği açıkça belirtildi. Güvenlik Konseyi, 1949 Ağustos’unda, UNTSO gözlemcilerini ateşkesi denetlemek üzere görevlendirdi. Konsey kararlarına uygun olarak, UNTSO gözetmenleri Orta Doğu’da hala görevlerini sürüdürüyorlar.

    Genel Kurul’un 194 (III) sayılı kararı: Geri dönüş hakkı

    Genel Kurul, 11 Aralık 1948’deki üçüncü olağan oturumda 194 (III) sayılı kararı ile Filistin sorununun çözüm yollarını belirledi. Kont Bernadotte tarafından Filistin’de gittikçe artan zorlu duruma çözüm getirmek amacıyla hazırlanan rapor aşağıdaki önerileri içermekteydi, Kurul’un açıkladığı üzere:

    Evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla huzur içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine izin verilmeli;
    Geri dönmemeye karar verenlerin arazileri için tazminat ödenmeli.
    Kurul ayrıca askeri yönetimin kaldırılması ve Kudüs’e uluslararası statü verilmesi ve Filistin’deki kutsal mekanların korunması ve serbest erişimin sağlanmasını talep etti. 194 (III) sayılı karar ayrıca, Birleşmiş Milletler Arabulucusunun işlevlerini üzerine alacak üç üyeli bir Birleşmiş Milletler Filistin Uzlaştırma Komisyonu kurulmasını sağladı. Tarafların bütün yanıtlanmamış sorularına cevap verilerek nihai bir uzlaşmaya varmalarına yardım edilmesi ve ülkelerine geri dönen mültecilerin iskan durumları, ekonomik ve sosyal iyileşmelerinin hızlandırılması talimatı verildi. Kurul akabinde, Uzlaştırma Komisyonu’nu oluşturmak üzere sırayla Fransa, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri’ni seçti.

    Komisyon bölgelerin sınırları, mülteciler ve Kudüs’ün statüsü olmak üzere üç ana sorun üzerinde çalıştı. Arap Devletlerinin (Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye) Nisan ayında Lozan’da bir konferansta bir araya gelerek İsrail ile birer protokol imzalamaları ve böylece bölünme kararıyla çizilen sınırları görüşmelerin başlangıç noktası olarak kabul etmeleri sağlandı. Ancak Arap Devletleri’nin ilk adım olarak mültecilerin iadesi için yaptıkları baskılar ve İsrail’in de bölgesel soruna öncelik verilmesi ısrarı nedeniyle Komisyon’un 1949 yılı görüşmeleri kesin bir sonuç elde edilemeden sona erdi.

    Komisyon’un Filistinlilerin dönüşü ve Kudüs’ün uluslararası bir yönetime kavuşması adına daha sonra yaptıkları çabalar da başarısız oldu. Komisyon 1951’den beri, Arap mültecilerinin İsrail’de bloke edilen banka hesaplarının serbest bırakılmasına çabaladı. 1964’te Arap mültecilerinin arazileri belirlendi ve bu araziyle alakalı raporlar şu anda Komisyon’da mevcut bulunuyor. Genel Kurul’a 1952’den bu yana sunulan düzenli raporlarda, Komisyon, 194 (III) sayılı kararın uygulanması yoluyla sorunların düzelebilmesi için önce tarafların tavırlarının değişmesi gerektiğini vurguladı. Kararın, Filistinli mültecilerin iadesi konusundaki hükümleri Kurul tarafından 1948’den bu yana hemen her yıl tekrar tekrar vurgulanıyor.

    İsrail 11 Mayıs 1949’da Birleşmiş Milletler’e üye oldu. Birleşmiş Milletler İsrail’i üyeliğe kabul ettiğini bildirdiği açıklamasında İsrail’in 181 (II) ve 194 (III) sayılı kararları uygulayacağına dair verdiği taahhüte vurgu yaptı. İsrail’in uygulmayı taahhüt ettiği kararlar Kudüs’ün uluslararası bir yönetime devredilmesi, mültecilerin sorunları ve sınırlar gibi konuları kapsıyordu.

    BM Gerçekleri - İsrail Birleşmiş Milletler’e Katılıyor

    İsrail 11 Mayıs 1949’da Birleşmiş Milletler’in üyesi oldu. İsrail’in Birleşmiş Milletler’in üyesi olarak kabul edilmesinde en önemli rolü, bu ülkenin, Filistin sorununun merkezinde yer alan 181 (II) ve 194 (III) sayılı kararları uygulayacağına dair verdiği söz oynamıştır.

    “İsrail’in Birleşmiş Milletler’e üye olmak istediğine dair Güvenlik Konseyi raporunu almış bulunarak,

    “Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in barış-sever bir devlet olduğu ve Antlaşma’da sözü geçen yükümlülükleri yerine getirmede istekli olduğu yönündeki kararlarını dikkate alarak,

    “Güvenlik Konseyi’nin Genel Kurul’a İsrail’in üyeliğini kabul etmesini tavsiye ettiğini göz önünde bulundurarak,

    “Buna ilaveten, İsrail Devleti’nin Birleşmiş Milletler Antlaşmasındaki yükümlülüklerini kayıtsız şartsız kabul ettiğine dair bildirisi ve Birleşmiş Milletler üyesi olduğu günden itibaren bu yükümlülüklere riayet edeceğini taahhüt edişinin de altını çizerek,

    “29 Kasım 1947 ve 11 Aralık 1948 kararlarına istinaden ve Geçici Politik Komite’ye İsrail Hükümeti temsilcisi tarafından yapılan adı geçen kararların uygulanması konusundaki bildiri ve açıklamaları göz önünde bulundurarak,

    “Genel Kurul,

    “Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 4 numaralı benti ve Genel Kurul tüzüğünün 125 sayılı maddesine istinaden,

    “1) İsrail’in, Antlaşmada sözü geçen yükümlülükleri kabul eden ve bu yükümlülükleri uygulayabilecek istekli barış-sever bir Devlet olduğuna karar verir;

    “2. İsrail’i Birleşmiş Milletler Üyeliği’ne kabul eder.

    Kaynak: Filistin Probleminin Kökeni ve Evrimi, 1917- 1988, Birleşmiş Milletler, 1990, sayfa: 144. 1
  • quote:

    Orijinalden alıntı: aslanoto


    quote:

    Orijinalden alıntı: sarkat


    quote:

    Orijinalden alıntı: aslanoto

    Rusya'da Amerika gibi emperyalist bir devlet, ne dediği çokda önemli değil, diğer devletlerin birleşmesi İsraili işgalci ilan edip Kudüsü kurtarması mümkündür.

    Rusya eskisi gibi iki kutuplu Dünyanın 2. kutubu değil,

    Rusya Müslümanların derdini anlayacak kadar vicdan sahibi Müslümanda değil,

    Rusya kimden para alırsa ona yaklaşacak kadar ekonomik sıkıntıda.

    Çözümler için Müslüman ülkelerin demokrasiye geçişi sağlanmalıdır.

    O zaman niye ulu dünya lideriniz "Kudüs konusunda Putin ile benzer yaklaşımlar içerisinde olduğumuzu gördüm" diye bi yalan söylüyor

    benzer yaklaşımlar demiş, aynı yaklaşımda değiller, yanımızda olmasıda kazanımdır.

    Tabi muhakkak ypg konusunda olduğu gibidir

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.