Şimdi Ara

Orucunuzu kurtarın, diyanete uymayın.. (2. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
71
Cevap
1
Favori
2.188
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: dekareme

    Yok ustam öyle diyanetin boynuna demekle insan bundan kurtulamaz. İnsanların aklı var, araştırır, doğruyu görür ve bulur. Diyanet böyle bir hata yapmışsa bu onun günahı, onun boynuna demekle insan bu sorumluluktan kurtulamaz ve ahırette de hesabı sorulur



    Alıntıları Göster

    Katılıyorum. O yüzden bana attığın linkteki konuyu da kendi aklınla incelemeni ve sorgulamanı öneririm.

  • Yanlış hatırlamıyorsam temkin payı var diyanette, normalden 7 dk geç okunuyor. Diyanet e sormak lazım yinede

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Fantasticoo

    Yanlış hatırlamıyorsam temkin payı var diyanette, normalden 7 dk geç okunuyor. Diyanet e sormak lazım yinede

    Yanlış hatırlıyorsun. Diyanet temkin payını 82 veya 83 yılında kaldırdı. Böylece öğle ve ikindi vakitlerinin ezanlarını aşağı yukarı 10 dk evvelden okuyorlar, yani düzeni bozdular. son 2-3 seneden beridir de akşam ezanları 2-3 dk evvelden okunuyor. Fazilet ve Türkiye takvimi bu fitneye uymadı. Bu yüzden, orucunu kurtarmak ve son 1,2 dk da güme gitmesini istemeyen www.namazvakti.com dan şaşmasın

  • dekareme kullanıcısına yanıt

    Kaynaklarda imsak tanımı tam olarak nasıl yapılıyor?

  • Aynı yer için imsak vaktinde bile 75 dk fark olan imsakiyeler de var

    Buna göre sahurunu yapanların durumu nedir sizce?


    Edit:resimdeki hata düzeltildi...


    Orucunuzu kurtarın, diyanete uymayın..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kadobay -- 26 Nisan 2021; 16:43:29 >
  • Türkiye'de astronom görevlendiren tek kurum Diyanet İşleridir. Bu astronomları da vakitleri belirlemek için çalıştırırlar. Yani aşırı ince hesaplarla. Peki namazvakti.com denen site bu bilgileri hangi ince hesaplamalar ile elde etmiş? Tamam ben vakit namazlarımı kılarken oradan bakardım, şimdi uygulama vasıtasıyla takip ediyorum fakat Diyanet bu işi en ince hesabına varana kadar hesaplamaktadır.


    Buyrunuz 2018 yılı için astronom alım sınavı ilanı: 2018 Yılı Astronom Alımı Sınavı Duyurusu (diyanet.gov.tr)

    Buyrunuz linkte bakanlığın çalışma yönergesi: Microsoft Word - 10- DİB GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNERGESİ.doc (kaysis.gov.tr)

    Buyrunuz ilgili yönergenin astronomlar ile ilgili iş tanımı.

    Alıntı

    metni:
    Vakit Hesaplama Uzmanları ve Astronomlar Madde 33- Vakit Hesaplama Uzmanları ve Astronomlar, ilgili şube müdürü veya daire başkanı tarafından kendilerine verilen vakit hesaplama ve astronomi konuları ile diğer konulardaki çalışma ve araştırmaları yaparlar, raporlar hazırlarlar. 

    Diyanetin bazı söylemlerine ben de karşı çıkmaktayım. Faizi savunan kurumdan çok da şey beklemiyorum fakat burada hakkını yiyemeyiz.


    Ayrıca eski zamanlarda nerede yapılacaktı bu hesaplamalar? Müezzin çıkar, gökyüzüne bakar, gün batmaya başlayınca ezanını okur, baktı ki aydınlık ayırt edilebiliyor, sabah vaktini okurdu değil mi? Yukarıdaki gibi dini gevşetmeye çalışmıyorum. Bunu öyle "1-2 dk öne alalım yea ne olacak" anlamında demiyorum fakat böylelikle birilerini zan altında bırakmak da kul hakkına giriyor mu bir düşünmek lazım güzel kardeşim.





  • kadobay kullanıcısına yanıt

    Tam İlmihal Seadeti Ebediyye'de buyuruluyor ki;


    (Rıyâd-un-nâsıhîn)de diyor ki: (Bekara sûresindeki bir âyet-i kerîmede meâlen, (Beyâz iplik siyâhdan ayırd edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!) buyurulmuşdur. Bu ipliklerin, gündüzün beyâzlığı ile gecenin siyâhlığı olduklarını anlatmak için, dahâ sonra (Fecrin) kelimesi nâzil oldu. Gündüzün beyâzlığı ile gecenin siyâhlığı, iplik gibi birbirinden ayrılınca, oruca başlanacağı anlaşıldı). (Mecma’ul-enhür)de ve (Hindiyye)de diyor ki, (Hanefî mezhebi âlimlerinin çoğuna göre, üfkun bir yerinde beyâzlık başlayınca, (İmsâk vakti) olup, oruca başlanır. Bundan [15] dakîka sonra beyâzlık üfk üzerine ip gibi yayılınca, sabâh nemâzı vakti başlar. Böyle yapmak ihtiyâtlı olur. [Ya’nî, tedbirli, iyi olur]). Nemâzı da, orucu da, bütün âlimlere göre sahîh olur. Oruca ikinci vaktden sonra başlamışsa, şübheli olur. Astronomik hesâblar ile birinci vakt bulunmakda ve takvîmlere birinci vakt yazılmakdadır. Şimdi, ba’zı takvîmlere ikinci vaktin hattâ bundan sonra başlıyan kızıllığın yayıldığı zemânın yazıldığı görülüyor. Bu yeni takvîmlere uyanların orucları sahîh olmaz. İmsâkin iki vakti arasındaki [On dakîka kadar] zemâna (İhtiyât zemânı) denir. Bu zemâna temkin demek doğru değildir. İmsâki şübheli zemâna gecikdirmenin mekrûh olduğunu, (Bahr-ür-râık) sâhibi de bildirmekdedir. Hele kızıllığın sonunda başlanılan oruclar hiç sahîh olmaz.





  • raxacoricofallapatorian kullanıcısına yanıt

    Tam İlmihal Seadeti Ebediyye'de bu konuda çok geniş bilgi var... Bir astroloji kitabı gibi en ufak ve ince detayına kadar hesaplama çeşitleri o kadar ince ince anlatılmış ki, bu zamanın astronomi uzmanları bile bunları anlar mı bilemiyorum..




    Diyanet hangi elemanı alırsa alsın kafana takma.. Bu, diyanetin son 2-3 senedir akşam ezanlarını ne oldu da 2-3 sene dk önceden okunmasını istediğini açıklamıyor


    13 Ağustos günü yatsı vakti, hakîkî zemâna göre 8 sâat 46 dakîka, müşterek sâate göre, 8 sâat 55 dakîka olur. Fadl-ı dâir zemânı, hakîkî gece yarısına müsâvi olan ezânî zuhr vaktinden çıkarılıp, Temkin ilâve, bulunan gurûbî zemânı ezânî zemâna tahvîl için bir temkin tarh edilir. Temkini önce ilâve, sonra tarh etmek yerine temkin hesâba katılmadan da, gurûbî ve ezânî zemânlara göre şer’î işâ-i evvel vakti 1 sâat 42 dakîka olur.

    13 Ağustosda, fecr-i sâdık dediğimiz beyâzlık doğmağa başlarken, güneşin merkezi hakîkî üfukdan 19 derece ile irtifâ’ zâviyesinin toplamı kadar aşağıdadır. Ya’nî, hakîkî irtifâ’ı şems - 19 dereceden farklıdır.


    onbeşe bölünüp, Fadl-ı dâir zemânı 3 sâat 10 dakîka olur ki, güneş merkezinin gece yarısından uzaklık zemânıdır. Gece yarısı hakîkî sâat sıfır olduğundan, hakîkî (imsâk vakti) olur. Bundan 10 dakîka Temkin çıkarılır. Çünki, güneşin - 19 derece irtifâ’dan şer’î üfka mesâfesi, hakîkî üfka olan mesâfesinden dahâ azdır ve üst kenârı, üfuklara merkezinden dahâ yakındır. İstanbulun hakîkî zemâna göre şer’î imsâk vakti 3 sâat olur. İmsâk vakti müşterek zemâna göre 3 sâat 9 dakîka olur. Fadl-ı dâir, hakîkî gece uzunluğunun yarısına müsâvî olan zuhr vaktine [5:07 ye] ilâve ve 20 dakîka Temkin çıkarılırsa, ezânî zemâna göre (imsâk vakti) 7 sâat 57 dakîka olur. Tertîbli CASIO fx - 3600p hesâb makinesi ile Fadl-ı dâir 8 sâat 50 dakîka bulunuyor ki, Fecr vaktinin zevâl vaktinden farkıdır. Gece yarısından farkı için bu, 12 den çıkarılır. Fadl-ı dâir, yine 3 sâat 10 dakîka olur. (Rub’-ı dâire) ta’rifesine bakınız!

    Fecr vakti ile tulû’ vakti arasındaki zemâna (Hisse-i fecr) denir. Şafak vakti ile gurûb vakti arasındaki zemâna (Hisse-i şafak) denir. Fecr ve şafak vaktlerinin Fadl-ı dâir zemânları ezânî zuhr vaktinden [ya’nî gece yarısından] çıkarılır. Yâhud, Fadl-ı dâirlerinin temâmîlerine Nısf fadla, kış aylarında ilâve, yaz aylarında tarh edilip zemâna çevrilince, bu hisse zemânları elde edilir. Fecr ve şafak vaktlerinin irtifâ’ları (–) işâretli oldukları için, Fadl-ı dâirleri, gece yarısından başlamakdadır.

    Ahmed Ziyâ beğ diyor ki, (İslâm âlimleri, imsâk vaktinin, beyâzlığın üfk-ı zâhirî hattı üzerinde yayıldığı vakt değil, beyâzlığın üfuk üzerinde ilk görüldüğü vakt olduğunu bildirdiler). Ba’zı Avrupa kitâbları ise, fecr, beyâzlıkdan sonra başlayan kırmızılığın üfuk üzerinde yayılmasının temâm olduğu vaktdir diyerek, güneşin üfuk altında -16 derecedeki hakîkî irtifâ’ı ile hesâb etmekdedir. 1983 senesinden beri, ba’zı takvîmcilerin, bu Avrupa kitâblarına uyarak, imsâk vaktlerini, -16 dereceden hesâb etdikleri görülüyor. Bu takvîmlere uyanlar, sahûr yemeğini, islâm âlimlerinin yazdıkları vaktlerden 15-20 dakîka sonraya kadar yiyorlar. Bunların orucları sahîh olmuyor. Ahmed Ziyâ beğin, Mîlâdî 1926, Kamerî 1344 ve Şemsî 1305 târîhli (Takvîm-i Ziyâ) cep takvîminin ilk ve son sahîfelerinde, (Diyânet işleri riyâseti heyet-i müşâveresi tarafından tedkîk edilip ve riyâset-i celîlenin tasdîki ile tab’ edilmişdir) yazılıdır. Din işlerinde islâm âlimlerinin ve astronomi mütehassısının tasdîk etdiği nemâz vaktlerini değişdirmemelidir. Elmalılı Hamdi Yazır, (Sebîl-ürreşâd) mecmû’asının yirmiikinci cildinde, bu husûsda tafsîlât vermişdir.

    Güneşin meyli her an değişdiğinden, hakîkî netîce almak için, meylin her sâatlik değişmeleri hesâba katılır. Meselâ:

    4 Mayıs günü, öğleden sonra İstanbulda sâatimizin ayârının doğruluğunu tedkîk edelim. Londra sâati ile 00:00 da ya’nî o gün başında (evvelki gece yarısı) güneşin meyli + 15 derece 49 dakîkadır. İstanbulda (Rub’-ı dâire) denilen âlet ile, güneşin üst kenârının riyâdî üfka göre zâhirî irtifâ’ı ölçülüp bundan nısf-ı kutr-i şems için 16 dakîka ve ayrıca, bu irtifâ’a mahsûs olan (hava inkisârı) çıkarılarak, güneş merkezinin semâdaki hakîkî yerinin, hakîkî üfka göre hakîkî irtifâ’ı bulunur.



    ---------------------------------------------------



    23 Hazîran 1982 Çarşamba günü olan 1 Ramezân 1402 günü hakîkî zemâna göre İstanbulda güneşin gurûb vaktini bulalım: O gün İstanbulda ezânî zemâna göre zuhr, ya’nî öğle nemâzı vakti 4 ü 32 geçe ve Ta’dîl-i zemân –2 dakîkadır. İstanbulun hakîkî zemâna göre gurûb vakti, bunun 12 den farkı olan 7 yi 28 geçe olur. Hakîkî zemâna göre şer’î gurûb vakti 7 yi 38 geçe olur. Vasatî güneş zemânına göre 19 u 40 geçe olur. Türkiyenin müşterek zemânına göre ise, 19 u 44 dakîka geçe olur. İleri sâat ile 20 yi 44 geçe demekdir. Müşterek zemâna göre vakt, gurûb vaktinden küçük ise, (3).cü ve (5).ci düstûrlarda bunun 12 veyâ 24 fazlası kullanılır. Ahmed Ziyâ beğ,

    Ezânî zemâna göre vakt = Hakîkî zevâl vakti + Hakîkî vakt... (6) ve Hakîkî vakt = Ezânî vakt – Hakîkî zevâl vakti... (7) düstûrlarını kullanmakdadır.

    Müneccim başı Mustafâ efendi, 1317 [m. 1899] senesindeki ceb takvîminde diyor ki, gurûbî ve zevâlî vaktleri birbirlerine çevirmek için, öğleden önce ise, bilinen vakt, öğle nemâzının vaktinden çıkarılır. Bulunan fark, diğer sâatin öğle nemâzı vaktinden çıkarılır. Öğleden sonra ise, bilinen vaktden, öğle nemâzının vakti çıkarılır. Bulunan fark diğer sâatin öğle nemâzı vaktine ilâve edilir. Meselâ, 1989 senesi Hazîranın 12. ci günü imsâk vakti, ezânî zemâna göre 6 yı 22 geçedir. Zuhr vakti 4 ü 32 geçedir. Fark, 16.32 – 6.22=10 sâat 10 dakîkadır. Müşterek zemâna göre zuhr vakti olan 12.14 den çıkarınca, müşterek zemâna göre imsâk vakti 2 yi 4 geçedir.

    Güneşin, belli bir nemâz vaktinin başladığı irtifâ’a geldiği vakti bulmak için, evvelâ (Fadl-ı dâir=Zemân farkı) hesâb edilir.



    Fadl-ı dâir, gündüz güneşin merkezinin bulunduğu nokta ile zevâl vakti arasında, gece ise, gece yarısı arasında olan zemândır. Fadl-ı dâir zâviyesine H dersek, kürevî müselles [üçgen] formüllerinden:


    müsâvâtı ile hesâb edilir. Buradaki M mikdârı; kürevî müsellesin üç kenârına tekâbül eden üç kavsin zâviye mikdârları toplamının yarısı olup, bu kürevî müselles 185. ci sahîfedeki birinci şeklde gösterilmişdir.


    İrtifâ’, hakîkî üfkun üzerinde ise +, altında ise – dir. Meyl ile irtifâ’ın işâretleri zıd ise, meylin temâmı ya’nî 90° den farkı yerine, 90° ile toplamı alınır.

    Fadl-ı dâir formülünde M nin kıymeti yerlerine konup basitleşdirilirse:

    Buradaki H zâviyesinin zemânı, Nısf-ün-nehârdan itibâren ölçülür. Burada Δ = zevâl vaktindeki gâyenin temâmîsi = arz-ı belde - meyl-i şems = φ - δ dır. Z = Zenit = (Semâdaki semt-ür-re’s noktasının irtifâ’ının temâmîsi) = 90 - semtürre’s irtifâ’ı olup, çubuğun tepesinden semâdaki zevâl ve semt noktalarına giden iki yarım doğru arasındaki (Fey-i zevâl) zâviyesidir. Bütün değerleri işâretleri ile kullanılır.

    13 Ağustos günü İstanbulda asr-ı evvel, ya’nî ikindi nemâzının evvel vaktini 

    hesâb edelim. Yere bir metre uzunluğunda bir çubuk dikildiğini kabûl edelim: [Bir dik üçgende, iki dar açı, birbirinin temâmîsidir. Bir kenârı 1 cm. olan bir açının (tan)ı, karşısındaki kenârın uzunluğunu gösterir. Güneşin yerdeki dar açısı, güneşin irtifâ’ıdır.]

    tan Z1 = tan (temâm-ı irtifâ’-ı asr) = 1 + Fey-i zevâl = Asr-ı evvel zılli

    Fey-i zevâl = tan (temâm-ı gâyetül-irtifâ’) = tan Δ

    dır. Arz-ı belde ile meyl-i şemsin işâretleri birbirinin aynı ise, ya’nî ikisi de aynı nısf kürede olunca, temâm-ı arz ile meyl toplanarak, işâretleri birbirlerinin aksi ise, ya’nî başka nısf kürelerde olunca, meyl çıkarılarak, zevâl vaktindeki güneşin (Gâyet-ülirtifâ’) derecesi bulunur. Arz-ı beldenin temâmîsi ile meylin toplamı 90 dan fazla olursa, fazlalığın doksandan farkı, gâyet-ül irtifâ’ olur ve güneş, semânın şimâl tarafında bulunur. Arz ile meyl aynı cihetde iseler, arz derecesinden meyl çıkarılınca, başka cihetde iseler, toplanınca, gâyet-ül-irtifâ’ın temâmîsi (Δ) olur.

    gâyet-ül-irtifâ’ = 49 derece + 14 derece 50 dakîka = 63 derece 50 dakîka

    log (Fey-i zevâl) = log tan (26 derece 10 dakîka) = 1,69138

    Fey-i zevâl = 0,4913 metre

    tan Z1 = tan (temâm-ı irtifâ’) = 1,4913 ve log tan (temâm-ı irtifâ’) = 0,17357

    Yâhud Privileg hesâb makinesinde, 1,4913 arc tan ⟶₀,,, düğmelerine basınca, temâm-ı irtifâ’-ı şems = bu’d-i semt = Z1 = 56 derece 9 dakîkadır.




    Daha devamı var....


    Demem o ki, herşey hazırcacık belirlenmiş ve hazır tepside önümüze konmuş ve kabul etmiş.. Asırlar sonra diyanetteki bir kendini bilmez bunu bozmuş ve bu hala devam etmekte maalesef...





  • quote:

    Orijinalden alıntı: dekareme

    Tam İlmihal Seadeti Ebediyye'de bu konuda çok geniş bilgi var... Bir astroloji kitabı gibi en ufak ve ince detayına kadar hesaplama çeşitleri o kadar ince ince anlatılmış ki, bu zamanın astronomi uzmanları bile bunları anlar mı bilemiyorum..




    Diyanet hangi elemanı alırsa alsın kafana takma.. Bu, diyanetin son 2-3 senedir akşam ezanlarını ne oldu da 2-3 sene dk önceden okunmasını istediğini açıklamıyor


    13 Ağustos günü yatsı vakti, hakîkî zemâna göre 8 sâat 46 dakîka, müşterek sâate göre, 8 sâat 55 dakîka olur. Fadl-ı dâir zemânı, hakîkî gece yarısına müsâvi olan ezânî zuhr vaktinden çıkarılıp, Temkin ilâve, bulunan gurûbî zemânı ezânî zemâna tahvîl için bir temkin tarh edilir. Temkini önce ilâve, sonra tarh etmek yerine temkin hesâba katılmadan da, gurûbî ve ezânî zemânlara göre şer’î işâ-i evvel vakti 1 sâat 42 dakîka olur.

    13 Ağustosda, fecr-i sâdık dediğimiz beyâzlık doğmağa başlarken, güneşin merkezi hakîkî üfukdan 19 derece ile irtifâ’ zâviyesinin toplamı kadar aşağıdadır. Ya’nî, hakîkî irtifâ’ı şems - 19 dereceden farklıdır.


    onbeşe bölünüp, Fadl-ı dâir zemânı 3 sâat 10 dakîka olur ki, güneş merkezinin gece yarısından uzaklık zemânıdır. Gece yarısı hakîkî sâat sıfır olduğundan, hakîkî (imsâk vakti) olur. Bundan 10 dakîka Temkin çıkarılır. Çünki, güneşin - 19 derece irtifâ’dan şer’î üfka mesâfesi, hakîkî üfka olan mesâfesinden dahâ azdır ve üst kenârı, üfuklara merkezinden dahâ yakındır. İstanbulun hakîkî zemâna göre şer’î imsâk vakti 3 sâat olur. İmsâk vakti müşterek zemâna göre 3 sâat 9 dakîka olur. Fadl-ı dâir, hakîkî gece uzunluğunun yarısına müsâvî olan zuhr vaktine [5:07 ye] ilâve ve 20 dakîka Temkin çıkarılırsa, ezânî zemâna göre (imsâk vakti) 7 sâat 57 dakîka olur. Tertîbli CASIO fx - 3600p hesâb makinesi ile Fadl-ı dâir 8 sâat 50 dakîka bulunuyor ki, Fecr vaktinin zevâl vaktinden farkıdır. Gece yarısından farkı için bu, 12 den çıkarılır. Fadl-ı dâir, yine 3 sâat 10 dakîka olur. (Rub’-ı dâire) ta’rifesine bakınız!

    Fecr vakti ile tulû’ vakti arasındaki zemâna (Hisse-i fecr) denir. Şafak vakti ile gurûb vakti arasındaki zemâna (Hisse-i şafak) denir. Fecr ve şafak vaktlerinin Fadl-ı dâir zemânları ezânî zuhr vaktinden [ya’nî gece yarısından] çıkarılır. Yâhud, Fadl-ı dâirlerinin temâmîlerine Nısf fadla, kış aylarında ilâve, yaz aylarında tarh edilip zemâna çevrilince, bu hisse zemânları elde edilir. Fecr ve şafak vaktlerinin irtifâ’ları (–) işâretli oldukları için, Fadl-ı dâirleri, gece yarısından başlamakdadır.

    Ahmed Ziyâ beğ diyor ki, (İslâm âlimleri, imsâk vaktinin, beyâzlığın üfk-ı zâhirî hattı üzerinde yayıldığı vakt değil, beyâzlığın üfuk üzerinde ilk görüldüğü vakt olduğunu bildirdiler). Ba’zı Avrupa kitâbları ise, fecr, beyâzlıkdan sonra başlayan kırmızılığın üfuk üzerinde yayılmasının temâm olduğu vaktdir diyerek, güneşin üfuk altında -16 derecedeki hakîkî irtifâ’ı ile hesâb etmekdedir. 1983 senesinden beri, ba’zı takvîmcilerin, bu Avrupa kitâblarına uyarak, imsâk vaktlerini, -16 dereceden hesâb etdikleri görülüyor. Bu takvîmlere uyanlar, sahûr yemeğini, islâm âlimlerinin yazdıkları vaktlerden 15-20 dakîka sonraya kadar yiyorlar. Bunların orucları sahîh olmuyor. Ahmed Ziyâ beğin, Mîlâdî 1926, Kamerî 1344 ve Şemsî 1305 târîhli (Takvîm-i Ziyâ) cep takvîminin ilk ve son sahîfelerinde, (Diyânet işleri riyâseti heyet-i müşâveresi tarafından tedkîk edilip ve riyâset-i celîlenin tasdîki ile tab’ edilmişdir) yazılıdır. Din işlerinde islâm âlimlerinin ve astronomi mütehassısının tasdîk etdiği nemâz vaktlerini değişdirmemelidir. Elmalılı Hamdi Yazır, (Sebîl-ürreşâd) mecmû’asının yirmiikinci cildinde, bu husûsda tafsîlât vermişdir.

    Güneşin meyli her an değişdiğinden, hakîkî netîce almak için, meylin her sâatlik değişmeleri hesâba katılır. Meselâ:

    4 Mayıs günü, öğleden sonra İstanbulda sâatimizin ayârının doğruluğunu tedkîk edelim. Londra sâati ile 00:00 da ya’nî o gün başında (evvelki gece yarısı) güneşin meyli + 15 derece 49 dakîkadır. İstanbulda (Rub’-ı dâire) denilen âlet ile, güneşin üst kenârının riyâdî üfka göre zâhirî irtifâ’ı ölçülüp bundan nısf-ı kutr-i şems için 16 dakîka ve ayrıca, bu irtifâ’a mahsûs olan (hava inkisârı) çıkarılarak, güneş merkezinin semâdaki hakîkî yerinin, hakîkî üfka göre hakîkî irtifâ’ı bulunur.



    ---------------------------------------------------



    23 Hazîran 1982 Çarşamba günü olan 1 Ramezân 1402 günü hakîkî zemâna göre İstanbulda güneşin gurûb vaktini bulalım: O gün İstanbulda ezânî zemâna göre zuhr, ya’nî öğle nemâzı vakti 4 ü 32 geçe ve Ta’dîl-i zemân –2 dakîkadır. İstanbulun hakîkî zemâna göre gurûb vakti, bunun 12 den farkı olan 7 yi 28 geçe olur. Hakîkî zemâna göre şer’î gurûb vakti 7 yi 38 geçe olur. Vasatî güneş zemânına göre 19 u 40 geçe olur. Türkiyenin müşterek zemânına göre ise, 19 u 44 dakîka geçe olur. İleri sâat ile 20 yi 44 geçe demekdir. Müşterek zemâna göre vakt, gurûb vaktinden küçük ise, (3).cü ve (5).ci düstûrlarda bunun 12 veyâ 24 fazlası kullanılır. Ahmed Ziyâ beğ,

    Ezânî zemâna göre vakt = Hakîkî zevâl vakti + Hakîkî vakt... (6) ve Hakîkî vakt = Ezânî vakt – Hakîkî zevâl vakti... (7) düstûrlarını kullanmakdadır.

    Müneccim başı Mustafâ efendi, 1317 [m. 1899] senesindeki ceb takvîminde diyor ki, gurûbî ve zevâlî vaktleri birbirlerine çevirmek için, öğleden önce ise, bilinen vakt, öğle nemâzının vaktinden çıkarılır. Bulunan fark, diğer sâatin öğle nemâzı vaktinden çıkarılır. Öğleden sonra ise, bilinen vaktden, öğle nemâzının vakti çıkarılır. Bulunan fark diğer sâatin öğle nemâzı vaktine ilâve edilir. Meselâ, 1989 senesi Hazîranın 12. ci günü imsâk vakti, ezânî zemâna göre 6 yı 22 geçedir. Zuhr vakti 4 ü 32 geçedir. Fark, 16.32 – 6.22=10 sâat 10 dakîkadır. Müşterek zemâna göre zuhr vakti olan 12.14 den çıkarınca, müşterek zemâna göre imsâk vakti 2 yi 4 geçedir.

    Güneşin, belli bir nemâz vaktinin başladığı irtifâ’a geldiği vakti bulmak için, evvelâ (Fadl-ı dâir=Zemân farkı) hesâb edilir.



    Fadl-ı dâir, gündüz güneşin merkezinin bulunduğu nokta ile zevâl vakti arasında, gece ise, gece yarısı arasında olan zemândır. Fadl-ı dâir zâviyesine H dersek, kürevî müselles [üçgen] formüllerinden:


    müsâvâtı ile hesâb edilir. Buradaki M mikdârı; kürevî müsellesin üç kenârına tekâbül eden üç kavsin zâviye mikdârları toplamının yarısı olup, bu kürevî müselles 185. ci sahîfedeki birinci şeklde gösterilmişdir.


    İrtifâ’, hakîkî üfkun üzerinde ise +, altında ise – dir. Meyl ile irtifâ’ın işâretleri zıd ise, meylin temâmı ya’nî 90° den farkı yerine, 90° ile toplamı alınır.

    Fadl-ı dâir formülünde M nin kıymeti yerlerine konup basitleşdirilirse:

    Buradaki H zâviyesinin zemânı, Nısf-ün-nehârdan itibâren ölçülür. Burada Δ = zevâl vaktindeki gâyenin temâmîsi = arz-ı belde - meyl-i şems = φ - δ dır. Z = Zenit = (Semâdaki semt-ür-re’s noktasının irtifâ’ının temâmîsi) = 90 - semtürre’s irtifâ’ı olup, çubuğun tepesinden semâdaki zevâl ve semt noktalarına giden iki yarım doğru arasındaki (Fey-i zevâl) zâviyesidir. Bütün değerleri işâretleri ile kullanılır.

    13 Ağustos günü İstanbulda asr-ı evvel, ya’nî ikindi nemâzının evvel vaktini 

    hesâb edelim. Yere bir metre uzunluğunda bir çubuk dikildiğini kabûl edelim: [Bir dik üçgende, iki dar açı, birbirinin temâmîsidir. Bir kenârı 1 cm. olan bir açının (tan)ı, karşısındaki kenârın uzunluğunu gösterir. Güneşin yerdeki dar açısı, güneşin irtifâ’ıdır.]

    tan Z1 = tan (temâm-ı irtifâ’-ı asr) = 1 + Fey-i zevâl = Asr-ı evvel zılli

    Fey-i zevâl = tan (temâm-ı gâyetül-irtifâ’) = tan Δ

    dır. Arz-ı belde ile meyl-i şemsin işâretleri birbirinin aynı ise, ya’nî ikisi de aynı nısf kürede olunca, temâm-ı arz ile meyl toplanarak, işâretleri birbirlerinin aksi ise, ya’nî başka nısf kürelerde olunca, meyl çıkarılarak, zevâl vaktindeki güneşin (Gâyet-ülirtifâ’) derecesi bulunur. Arz-ı beldenin temâmîsi ile meylin toplamı 90 dan fazla olursa, fazlalığın doksandan farkı, gâyet-ül irtifâ’ olur ve güneş, semânın şimâl tarafında bulunur. Arz ile meyl aynı cihetde iseler, arz derecesinden meyl çıkarılınca, başka cihetde iseler, toplanınca, gâyet-ül-irtifâ’ın temâmîsi (Δ) olur.

    gâyet-ül-irtifâ’ = 49 derece + 14 derece 50 dakîka = 63 derece 50 dakîka

    log (Fey-i zevâl) = log tan (26 derece 10 dakîka) = 1,69138

    Fey-i zevâl = 0,4913 metre

    tan Z1 = tan (temâm-ı irtifâ’) = 1,4913 ve log tan (temâm-ı irtifâ’) = 0,17357

    Yâhud Privileg hesâb makinesinde, 1,4913 arc tan ⟶₀,,, düğmelerine basınca, temâm-ı irtifâ’-ı şems = bu’d-i semt = Z1 = 56 derece 9 dakîkadır.




    Daha devamı var....


    Demem o ki, herşey hazırcacık belirlenmiş ve hazır tepside önümüze konmuş ve kabul etmiş.. Asırlar sonra diyanetteki bir kendini bilmez bunu bozmuş ve bu hala devam etmekte maalesef...

    Kendini bilmezmi, yoksa aksine çok iyi bilir mi bilmem ama bu işte sanki bir parmak var gibi.......................


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • symbolcu S kullanıcısına yanıt

    Hakiki bir islam aliminin alim olabilmesi için o kadar çok ilim bilmesi gerekiyor ki


    Din âlimi olmak için, Kur’an-ı kerimi ve manalarını ezbere bilmek, binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek, İslam’ın 20 ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan 80 ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vakıf olmak, bu ilimlerde ictihad derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak lazımdır.


    Aynı zamanda kimya, anatomi ve astronomiyi de çok iyi bilmelidir.


    82 yılında namaz vakitlerini değiştirmek demek; taaa asırlardır kullandığımız ecdadımızın kullandığı vakitlere " sen iyi bilemiyordun, asırlardır hep yanlış biliyordun, bak o öyle değil, böyle olacaktı, sizin yaptıklarızın tespitlerinizin hep yanlıştı" demek manasına geliyor.


    Yani din alimlerinin yüksek astronomi bilgilerini inkar ediyor, onların tespitlerine kıymet vermiyor demektir.


    Bu durumda bir kendini bilmezin yaptığına mı uymak yoksa ecdadımıza mı uymak gerekir bir düşünelim derim.


    Ecdadımızın bilgileri sağlamdır, kimse şüphe duymasın... Bugun onların yaptığı imarlar, binalar, yapılar asırlardır ayaktalar, depremde dahi sağlamlar. Yani onların ilimler kuvvetli ve yüksekti.. Dünya işlerinde dahi bu kadar ileri olanların, namaz vakitlerini hatalı tespit etmeleri imkansızdır





  • Pisikletçi kullanıcısına yanıt

    Koyulan kural;


    5 Orucun vakti tan yerinin ağarmasıyla başlar. Bu vakitte (tan yerinde) siyah ipliğin beyaz iplikten ayrılması ifadesi açıklanırken; tan yerinde beyazlığın, ufukta yatay uzanan bir ip gibi görülmesinden dolayı, tan yeri ağarmasına ip dendiği söylenir. Ayrıca kimileri Arapça’daki “hayt(ip)” kelimesinin mecazen renk anlamında kullanıldığını söylerler. Bu açıklamalarla ve “sizce” ifadesiyle, orucun başlangıç vaktinin tan yerinin hemen başı değil, aydınlık ve karanlığın birbirinden seçilebildiği zaman olduğu söylenmiştir. Şimdiki takvimlerde orucun başlangıcı tedbiren tan yerinin hemen başı olan ilk ışık belirtileriyle başlamaktadır. Yani bu izahlara göre orucun başlangıcında bir miktar daha esneklik olduğu düşünülebilir. Orucun süresi geceye dek devam eder. Kuran’da günün gece ve gündüz diye iki kısım olduğunu görüyoruz. Orucun bitiş zamanı gecenin başı yani gündüzün sonudur.(2Bakara Suresi 187)


    http://www.kurandakidin.com/2012/03/kuranda-oruc-ibadeti-nasil-anlatilmaktadir//





  • quote:

    Orijinalden alıntı: dekareme

    Tam İlmihal Seadeti Ebediyye'de buyuruluyor ki;


    (Rıyâd-un-nâsıhîn)de diyor ki: (Bekara sûresindeki bir âyet-i kerîmede meâlen, (Beyâz iplik siyâhdan ayırd edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!) buyurulmuşdur. Bu ipliklerin, gündüzün beyâzlığı ile gecenin siyâhlığı olduklarını anlatmak için, dahâ sonra (Fecrin) kelimesi nâzil oldu. Gündüzün beyâzlığı ile gecenin siyâhlığı, iplik gibi birbirinden ayrılınca, oruca başlanacağı anlaşıldı). (Mecma’ul-enhür)de ve (Hindiyye)de diyor ki, (Hanefî mezhebi âlimlerinin çoğuna göre, üfkun bir yerinde beyâzlık başlayınca, (İmsâk vakti) olup, oruca başlanır. Bundan [15] dakîka sonra beyâzlık üfk üzerine ip gibi yayılınca, sabâh nemâzı vakti başlar. Böyle yapmak ihtiyâtlı olur. [Ya’nî, tedbirli, iyi olur]). Nemâzı da, orucu da, bütün âlimlere göre sahîh olur. Oruca ikinci vaktden sonra başlamışsa, şübheli olur. Astronomik hesâblar ile birinci vakt bulunmakda ve takvîmlere birinci vakt yazılmakdadır. Şimdi, ba’zı takvîmlere ikinci vaktin hattâ bundan sonra başlıyan kızıllığın yayıldığı zemânın yazıldığı görülüyor. Bu yeni takvîmlere uyanların orucları sahîh olmaz. İmsâkin iki vakti arasındaki [On dakîka kadar] zemâna (İhtiyât zemânı) denir. Bu zemâna temkin demek doğru değildir. İmsâki şübheli zemâna gecikdirmenin mekrûh olduğunu, (Bahr-ür-râık) sâhibi de bildirmekdedir. Hele kızıllığın sonunda başlanılan oruclar hiç sahîh olmaz.

    Bir gün ormanda araştırma yapan Fizikçi, Matematikçi, Kimyacı, Jeolog ve Antropolog yağmura yakalanmışlar. 

    Hemen yakınlarındaki bir orman evine giderek yardım istemişler.

    Ev sahibi misafirlerini güzel karşılayarak ikram hazırlamak için mutfağa geçmiş. Bu sırada ekiptekilerin gözüne evdeki soba borusu takılmış.

    Soba yerden bir metre kadar yukarı konularak, altına taşlarla destek yapılmış. 

    Bunu gören ekiptekiler bu konuda kafa yormaya ve yorumlamaya başlamışlar....

    Kimyacı,”Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış” der... 

    Fizikçi, “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş” diye yorumlar. 

    Jeolog, “Tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın ihtimalini azaltmayı amaçlamış” der.

    Matematikçi, “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış” diye fikrini beyan ederken...

    Antropolog, “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha soyut biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş” diye değerlendirir.

    Bizimkiler aralarında böyle konuşurken orman köylüsü içeri girer ve hep birlikte ona sobanın böyle yukarıda olmasının nedenini sorarlar. Adamdan çok manidar bir cevap gelir :

    – BORU YETMEDİ...

    ------------------------


    Kaynaklarda imsak tanımı tam olarak nasıl yapılıyor? şeklinde sormuştum.@dekareme

    soru basit aslında ama bana tam ilmihalden takla üstüne takla atan atan açıklamaları yazmışsınız.


    Alıntı

    metni:
    "....Fadl-ı dâir, hakîkî gece uzunluğunun yarısına müsâvî olan zuhr vaktine [5:07 ye] ilâve ve 20 dakîka Temkin çıkarılırsa, ezânî zemâna göre (imsâk vakti) 7 sâat 57 dakîka olur. Tertîbli CASIO fx - 3600p hesâb makinesi ile Fadl-ı dâir 8 sâat 50 dakîka bulunuyor ki,...."


     (1983 yılında teknik lisede okurken fx3600p almıştım ben de, baya kaliteli bilimsel hesap makinasıdır.)


    Neyse, daha basit bi tanımlama yok muydu?


    Kuran'da bakara suresi 187.ayetin anlamı açık ve anlaşılır değil mi mesela?


    ...ve külû veşrabû hattâ yetebeyyene lekümü-l haytu-l'ebyezu mine-l hayti-l'esvedi mine-lfecr. sümme etimmu-ssiyâme ile-lleyl....

    ...fecrin (şafağın/tan yerinin) beyaz ipliği , siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın...


    Siz Tam İlmihalde fx3600p ile yapılan hesaplama sonucu bulunan imsak saatinde kuranda anlatılan imsak tanımı ile uyumuna şahit oldunuz mu hiç?

    Açık bir gökyüzünde mümkünse ışık kirliliği de olmayan bir yerde sahur vakti gün doğumuna kadar doğu ufkunu saatlerce gözlemlediniz mi hiç?


    Böyle bi gözlemi yapmadıysanız yapanların itirazlarına kulak tıkamayın.


    Youtube a "imsak gözlemi" şeklinde arama yaptığınızda bir çok gözlem videosu bulabilirsiniz.

    (Bizzat böyle bir gözlemi ben defalarca kendi çapımda yaptığımı da belirteyim.)


    Diyanetin imsak vakti hesaplamasının kuranda verilen tanıma uygun olmadığını dillendiren en bilinen kişi Abdülaziz Bayındır ki biyografisini incelediğinizde daha önce müftü yardımcılığı, fetva kurulu başkanlığı, şeriyye sicilleri arşivi yöneticiliği yaptığı ve Kelam ve İslam Hukuku Profesörü, İÜ de İlahiyat Fakültesinde Temel İslam Bilimleri İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Bölüm Başkanlığını yürüttüğünü...öğretim üyeliğinden emekli olduğunu okursunuz.

    (Gerçi kendisine sorulan gündüzün oluşumuna dair yaptığı anlatım tam bir komedidir o ayrı mesele)


    Tam İlmihalden konu açılmışken...

    Sayfa 276-

    Alıntı

    metni:
    Fecr-i sâdık vaktinin irtifâ’ı, dört mezhebde de, -19 derecedir. Yatsı nemâzı vaktinin başlaması irtifâ’ı, İmâm-ı a’zama göre, -19 derece, iki imâma ve diğer üç mezhebe göre -17 derecedir. 


    **Dört mezhep imamının da güneşin -19 derecede fecr vakti olduğuna dair anlatımı nerede yazar?


    Sayfanın devamında...

    Alıntı

    metni:
    ..."Bir mahalde, (Sabâh nemâzının vakti), dört mezhebde de, (şer’î gece)nin sonunda başlar. Ya’nî, (Fecr-i sâdık) denilen beyâzlığın şarkdaki üfk-ı zâhirî hattının bir noktasında görülmesi ile başlar. Oruc da, bu vaktde başlar..." 

    şeklinde bir açıklama varken ve kitapta bahsedilen -19 derecede böyle bir durum hiç oluşmamasına rağmen bu -19 takıntısı hem de dört mezhep imamına da mal edilmesi nedir sizce?


    Diyanet İşleri Başkanlığının İlmihal 1.Cilt Sayfa 274)

    Alıntı

    metni:
    (1. Sabah Namazının Vakti. Fecr-i sâdık da denilen ikinci fecrin doğmasından güneşin doğmasına, daha doğrusu güneşin doğmasından az önceye kadar olan süre sabah namazının vaktidir. Fecr-i sâdık, sabaha karşı doğu ufkunda tan yeri boyunca genişleyerek yayılan bir aydınlıktır. Bu ikinci fecre fıkıh literatüründe "enlemesine beyazlık" anlamında "beyâz-ı müsta‘razî" denilir. Bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda, sahurun sona erip orucun başlaması (imsak) vaktidir.)


    Bakın burada da bakara 187 ile tamamen uyumlu bir tanım zaten yapılıyor ama uygulamada diyanet dahil birçok imsak vaktinde tan yeri zifiri karanlık.


    Tam İlmihalden devam edelim...


    Sayfa 879-1 — ZİNÂ YAPARKEN YAKALANANIN HADDİ:

    Alıntı

    metni:
    Muhsan olan, ya’nî evli olan müslimân erkek ve kadının, boşanmış, dul olsalar bile, had cezâları, bir meydânda ölünciye kadar taşlamakdır. Önce şâhidlerin hepsinin taş atmaları şartdır.


    Sayfa 891-

    Alıntı

    metni:
    "...Zimmînin kâfir köle satın alması câizdir. Köle müslimân olursa, bunu müslimâna satması lâzım olur. Zimmî müslimân kadınla zinâ etse, yüz değnek had vurulur ve uzun zemân habs olunur. Bu kadın muhsan (evli kadın) ise recm, değilse darb olunur. Gelini ile zinâ eden recm olunur...."


    --Kuran 23 yılda tedrici gelmişti ya?

    1400 yıldır kölelik kaldırılmadı mı ki de kölenin alınıp satılabildiğinden, hatta zımmilerin müslüman köleyi sadece müslümana satması gerektiği yazılı?


    Bi diğer konu burada zinayla ilgili "Recm" (taşlayarak öldürme) den bahsediyor. Recm şer'i bir ceza mıdır? Delili nedir?

    Nur 2.ayette zinayla ilgili had cezasının 100 sopa olduğu yazılı iken kuranda olmayan "recm" kimin icadıdır?


    Fazla uzattım biliyorum...

    Bir proje miydi bilemiyorum, ortaokul yıllarımda küçük küçük kitaplarının her yerde bedava dağıtıldığı, bizim eve de girmişliği olduğu, okumuşluğum olduğum, fazlasıyla zihin bulandırıcı yazı ve üslubu ile daha çocukken neredeyse kafayı sıyırmama neden olacak kitabın yazarı  H.Hilmi Işık ve oğlu Enver Ören'in biyografisini okumanızı tavsiye ederim.


    Dört mezhep imamına da -19 dereceyi yükleyen bir kişiye benim "proje" olabilir demem aşırıya kaçmaz sanırım. 




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kadobay -- 27 Nisan 2021; 9:42:9 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kadobay

    Bir gün ormanda araştırma yapan Fizikçi, Matematikçi, Kimyacı, Jeolog ve Antropolog yağmura yakalanmışlar. 

    Hemen yakınlarındaki bir orman evine giderek yardım istemişler.

    Ev sahibi misafirlerini güzel karşılayarak ikram hazırlamak için mutfağa geçmiş. Bu sırada ekiptekilerin gözüne evdeki soba borusu takılmış.

    Soba yerden bir metre kadar yukarı konularak, altına taşlarla destek yapılmış. 

    Bunu gören ekiptekiler bu konuda kafa yormaya ve yorumlamaya başlamışlar....

    Kimyacı,”Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış” der... 

    Fizikçi, “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş” diye yorumlar. 

    Jeolog, “Tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın ihtimalini azaltmayı amaçlamış” der.

    Matematikçi, “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış” diye fikrini beyan ederken...

    Antropolog, “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha soyut biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş” diye değerlendirir.

    Bizimkiler aralarında böyle konuşurken orman köylüsü içeri girer ve hep birlikte ona sobanın böyle yukarıda olmasının nedenini sorarlar. Adamdan çok manidar bir cevap gelir :

    – BORU YETMEDİ...

    ------------------------


    Kaynaklarda imsak tanımı tam olarak nasıl yapılıyor? şeklinde sormuştum.@dekareme

    soru basit aslında ama bana tam ilmihalden takla üstüne takla atan atan açıklamaları yazmışsınız.


    Alıntı

    metni:
    "....Fadl-ı dâir, hakîkî gece uzunluğunun yarısına müsâvî olan zuhr vaktine [5:07 ye] ilâve ve 20 dakîka Temkin çıkarılırsa, ezânî zemâna göre (imsâk vakti) 7 sâat 57 dakîka olur. Tertîbli CASIO fx - 3600p hesâb makinesi ile Fadl-ı dâir 8 sâat 50 dakîka bulunuyor ki,...."


     (1983 yılında teknik lisede okurken fx3600p almıştım ben de, baya kaliteli bilimsel hesap makinasıdır.)


    Neyse, daha basit bi tanımlama yok muydu?


    Kuran'da bakara suresi 187.ayetin anlamı açık ve anlaşılır değil mi mesela?


    ...ve külû veşrabû hattâ yetebeyyene lekümü-l haytu-l'ebyezu mine-l hayti-l'esvedi mine-lfecr. sümme etimmu-ssiyâme ile-lleyl....

    ...fecrin (şafağın/tan yerinin) beyaz ipliği , siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın...


    Siz Tam İlmihalde fx3600p ile yapılan hesaplama sonucu bulunan imsak saatinde kuranda anlatılan imsak tanımı ile uyumuna şahit oldunuz mu hiç?

    Açık bir gökyüzünde mümkünse ışık kirliliği de olmayan bir yerde sahur vakti gün doğumuna kadar doğu ufkunu saatlerce gözlemlediniz mi hiç?


    Böyle bi gözlemi yapmadıysanız yapanların itirazlarına kulak tıkamayın.


    Youtube a "imsak gözlemi" şeklinde arama yaptığınızda bir çok gözlem videosu bulabilirsiniz.

    (Bizzat böyle bir gözlemi ben defalarca kendi çapımda yaptığımı da belirteyim.)


    Diyanetin imsak vakti hesaplamasının kuranda verilen tanıma uygun olmadığını dillendiren en bilinen kişi Abdülaziz Bayındır ki biyografisini incelediğinizde daha önce müftü yardımcılığı, fetva kurulu başkanlığı, şeriyye sicilleri arşivi yöneticiliği yaptığı ve Kelam ve İslam Hukuku Profesörü, İÜ de İlahiyat Fakültesinde Temel İslam Bilimleri İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Bölüm Başkanlığını yürüttüğünü...öğretim üyeliğinden emekli olduğunu okursunuz.

    (Gerçi kendisine sorulan gündüzün oluşumuna dair yaptığı anlatım tam bir komedidir o ayrı mesele)


    Tam İlmihalden konu açılmışken...

    Sayfa 276-

    Alıntı

    metni:
    Fecr-i sâdık vaktinin irtifâ’ı, dört mezhebde de, -19 derecedir. Yatsı nemâzı vaktinin başlaması irtifâ’ı, İmâm-ı a’zama göre, -19 derece, iki imâma ve diğer üç mezhebe göre -17 derecedir. 


    **Dört mezhep imamının da güneşin -19 derecede fecr vakti olduğuna dair anlatımı nerede yazar?


    Sayfanın devamında...

    Alıntı

    metni:
    ..."Bir mahalde, (Sabâh nemâzının vakti), dört mezhebde de, (şer’î gece)nin sonunda başlar. Ya’nî, (Fecr-i sâdık) denilen beyâzlığın şarkdaki üfk-ı zâhirî hattının bir noktasında görülmesi ile başlar. Oruc da, bu vaktde başlar..." 

    şeklinde bir açıklama varken ve kitapta bahsedilen -19 derecede böyle bir durum hiç oluşmamasına rağmen bu -19 takıntısı hem de dört mezhep imamına da mal edilmesi nedir sizce?


    Diyanet İşleri Başkanlığının İlmihal 1.Cilt Sayfa 274)

    Alıntı

    metni:
    (1. Sabah Namazının Vakti. Fecr-i sâdık da denilen ikinci fecrin doğmasından güneşin doğmasına, daha doğrusu güneşin doğmasından az önceye kadar olan süre sabah namazının vaktidir. Fecr-i sâdık, sabaha karşı doğu ufkunda tan yeri boyunca genişleyerek yayılan bir aydınlıktır. Bu ikinci fecre fıkıh literatüründe "enlemesine beyazlık" anlamında "beyâz-ı müsta‘razî" denilir. Bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda, sahurun sona erip orucun başlaması (imsak) vaktidir.)


    Bakın burada da bakara 187 ile tamamen uyumlu bir tanım zaten yapılıyor ama uygulamada diyanet dahil birçok imsak vaktinde tan yeri zifiri karanlık.


    Tam İlmihalden devam edelim...


    Sayfa 879-1 — ZİNÂ YAPARKEN YAKALANANIN HADDİ:

    Alıntı

    metni:
    Muhsan olan, ya’nî evli olan müslimân erkek ve kadının, boşanmış, dul olsalar bile, had cezâları, bir meydânda ölünciye kadar taşlamakdır. Önce şâhidlerin hepsinin taş atmaları şartdır.


    Sayfa 891-

    Alıntı

    metni:
    "...Zimmînin kâfir köle satın alması câizdir. Köle müslimân olursa, bunu müslimâna satması lâzım olur. Zimmî müslimân kadınla zinâ etse, yüz değnek had vurulur ve uzun zemân habs olunur. Bu kadın muhsan (evli kadın) ise recm, değilse darb olunur. Gelini ile zinâ eden recm olunur...."


    --Kuran 23 yılda tedrici gelmişti ya?

    1400 yıldır kölelik kaldırılmadı mı ki de kölenin alınıp satılabildiğinden, hatta zımmilerin müslüman köleyi sadece müslümana satması gerektiği yazılı?


    Bi diğer konu burada zinayla ilgili "Recm" (taşlayarak öldürme) den bahsediyor. Recm şer'i bir ceza mıdır? Delili nedir?

    Nur 2.ayette zinayla ilgili had cezasının 100 sopa olduğu yazılı iken kuranda olmayan "recm" kimin icadıdır?


    Fazla uzattım biliyorum...

    Bir proje miydi bilemiyorum, ortaokul yıllarımda küçük küçük kitaplarının her yerde bedava dağıtıldığı, bizim eve de girmişliği olduğu, okumuşluğum olduğum, fazlasıyla zihin bulandırıcı yazı ve üslubu ile daha çocukken neredeyse kafayı sıyırmama neden olacak kitabın yazarı  H.Hilmi Işık ve oğlu Enver Ören'in biyografisini okumanızı tavsiye ederim.


    Dört mezhep imamına da -19 dereceyi yükleyen bir kişiye benim "proje" olabilir demem aşırıya kaçmaz sanırım. 



    Alıntıları Göster

    Senin birçok soruna rağmen ben, bir tek bir şey soracağım: Gıybet orucu bozar hadisi şerifinden ne anlıyorsun?





  • quote:

    Orijinalden alıntı: dekareme

    Senin birçok soruna rağmen ben, bir tek bir şey soracağım: Gıybet orucu bozar hadisi şerifinden ne anlıyorsun?



    Alıntıları Göster

    Öncelikle ben size şunu sorayım, bahsettiğiniz hadis sahih mi değil mi?

    Hangi kaynakta geçiyor?

  • kadobay kullanıcısına yanıt

    Gıybet etmek, söz taşımak, yalan yere yemin etmek, namahreme şehvetle bakmak orucu bozar .


    Hadis- i Şerif sahih olup, Deylemi'dendir

  • İslam Ahlakı kitabında imsak şöyle tanımlanıyor: Fecr-i sadık denilen beyazlığın ufki zahiri hattı üzerinde görüldüğü vakittir.


    Kaynaklardan imsak tanımını sormanız, kaynaklarda imsak tanımının nasıl yapıldığını gerçekten öğrenmek için sorulan bir soruya benzemiyor. Sanki ordan bir açık bulup o açıkla bir vuruş yapak gibi bir niyet seziyorum




    Kuran'da bakara suresi 187.ayetin anlamı açık ve anlaşılır değil mi mesela? diye sormuşsunuz.. Bravo... Sayısız ilimlerle meşgul olmuş ve astronomide zirve yapmış müfessirler sizin gördüğünüzü göremedi , bilemedi , anlayamadı.. Tebrikler !




    *Dört mezhep imamının da güneşin -19 derecede fecr vakti olduğuna dair anlatımı nerede yazar? diye sormuşsunuz. Bunu gerçekten çok merak ettiğiniz sanmıyorum. Tüm bunlar onların kitaplarında yazar. Ben naklediciyim, kendim konuşmuyorum..Hangi kitaptan alıntı yaptığımı biliyorsunuz, ama soruyu bana soruyorsunuz.. O kitabı açar bakarsınız.



    şeklinde bir açıklama varken ve kitapta bahsedilen -19 derecede böyle bir durum hiç oluşmamasına rağmen bu -19 takıntısı hem de dört mezhep imamına da mal edilmesi nedir sizce? diye sormuşsunuz.



    Tam ilmihal SEADETİ EBEDİYYE'den nakledilmiştir: Müneccim başı Ârif beğ diyor ki, (Fecr-i sâdık, beyâzlık üfuk üzerinde yayıldığı vakt başladığını ve bu vakt irtifâ '-18, hattâ -16 derece olduğunu bildiren za'îf kavller de bulunduğu için, sabâh nemâzını, takvîmde yazılı imsâk vaktinden 15 dakîka sonra kılmak ihtiyâtlı olur.) Fecr vaktinin irtifâ'ını bulmak için, berrak bir gecede, üfk-ı zâhirî hattına ve sâatimize bakıp, fecr vakti anlaşılır. Bu vakt, muhtelif irtifâ’lar için, hesâb ile bulunan vaktlerden hangisine uyarsa, o vaktin hesâbında kullanılan irtifâ ’, fecr irtifâ’ı olur. Şafak irtifâ’ı da böyle bulunur. İslâm âlimleri asrlardan beri, fecr irtifâ’ının -19 derece anlam olduğunuışlar, diğer rakamların doğru olmadığını bildirmişlerdir. Avrupalılar, beyâzlığın yayılmasına fecr diyor. Bu fecrin irtifâ’ı -18 derecedir diyorlar. Müslimânların, din işlerinde, hıristiyanlara ve mezhebsizlere değil, islâm âlimlerine uyması lâzımdır. sabâh nemâzının vakti, (Şemsî gece) nin sonunda temâm olur. Ya’nî, güneşin ön [üst] kenârının, o mahaldeki, üfk-ı zâhirî hattından doğduğu görülünceye kadardır.


    Son sorunuza gelince;

    Âyette had cezası olarak bildirilen zina edene sopa vurmak emri, evli olup da zina sebebiyle recmedileceklerde ayrıca sopa vurulması haddi de düşürülmektedir. Bunu düşüren ise Resulullah'ın uygulamadaki sünnetidir. Yani hem sopa hem de recm olmuyor. Sopa kaldırılmış oluyor.


    Bazen hüküm nesh olunmadan, tilavet nesh olunabilir. Recm âyeti gibi. Yani recm âyeti, metin olarak nesh edildiği hâlde, hükmü geçerlidir. Bazen hem tilavet hem de hüküm nesh olunabilir. Hazret-i Ebu Bekir'in şu sözü bunu ifade eder: (Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz, çünkü o bir küfürdür) mealindeki âyeti biz okurduk. Bu âyet önce tilavet olunup sonradan nesh edilmiştir. (Buhârî, Müslim)


    Nesh, 4 kısma ayrılır: Bunlardan biri şudur: Hükmü bâki kalıp yalnız tilâveti nesh edilen âyetler. (İhtiyar erkek ve kadın, zina ederlerse ikisini de Hak teâlâ tarafından bir azap olarak recm ediniz) kavl-i şerifi, bir âyet iken sonra hükmü kalıp tilâveti nesh olunmuştur.


    Zina ile ilgili bir âyet-i kerime meali:

    (Zina eden kadın ve zina eden erkeğe yüz sopa vurun!) [Nur 2]


    Bu konuda bir hadis-i şerif meali de şöyledir:

    (Ya Üneys, bu şahsın hanımına gidin, eğer zina ettiğini itiraf ederse onu recm edin!) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Muvatta, İ.Ahmed, Taberani]


    Yetişkin bir insanın bile altyapısı olmadığı için avamın anlayacağı derece yazılmış olan bu kitapları anlamamasının gayet normal olduğu bilmenizi isterim. Din kitaplarında dini terimler tabi ki olacaktır ve bu terimlerin bilinmemesi, ordaki kullanılan dile yabancı kalmanız, anlamamanızı çocukluğunuza değil de bu kitaplara yüklemenizi de vicdanınıza bırakıyorum.


    Tam İlmihali incelediğinizde nerdeyse her satırbaşında nakledildiği bir kitap ismini görürsünüz.. Bu da bu kitabın nakli esas aldığını, kitabın yazarından bir tek satır düşüncesinin olmadığını vedinin bir nakil dini olduğunu ve yoruma yer olmadığını anlayabilirsiniz.


    Her sorunuzun cevabını böyle forum ortamlarında bana sorarak değil, bu alimlerin kitaplarını araştırıp bularak elde etmelisiniz. Tabi avam derecesinde yazılmış bedava dağıtılan kitapları anlamayan, o kitapları nasıl anlayacak?


    İşte, burun kıvırdığınız Işık beyefendinin o kitapları, o alimlerin kitaplarını bizim anlayabileceğimiz şekilde hazırcacık önümüze sunuyor.


    Bu tür çelişki, tenakuz arama çalışmalarınızın beyhude olduğunu bilmenizi isterim. Sayısız Ehl-i Sünnet alimleri gelmiş ve geçmiş, arkalarında kıymetli eserler bırakmışlardır: Tüm sorularınızın ve bilmediklerinizin cevapları ordadır.


    İmsak konusu bitti, sıra zina ve köle konusuna geldi... Çok dolu olduğunuzu hissedebiliyorum.


    www.dinimizislam.com bu siteyi inceleyin, arama kutusuna merak ettiklerinizi yazın, tek tek önünüze gelecektir





  • quote:

    Orijinalden alıntı: dekareme

    İslam Ahlakı kitabında imsak şöyle tanımlanıyor: Fecr-i sadık denilen beyazlığın ufki zahiri hattı üzerinde görüldüğü vakittir.


    Kaynaklardan imsak tanımını sormanız, kaynaklarda imsak tanımının nasıl yapıldığını gerçekten öğrenmek için sorulan bir soruya benzemiyor. Sanki ordan bir açık bulup o açıkla bir vuruş yapak gibi bir niyet seziyorum




    Kuran'da bakara suresi 187.ayetin anlamı açık ve anlaşılır değil mi mesela? diye sormuşsunuz.. Bravo... Sayısız ilimlerle meşgul olmuş ve astronomide zirve yapmış müfessirler sizin gördüğünüzü göremedi , bilemedi , anlayamadı.. Tebrikler !




    *Dört mezhep imamının da güneşin -19 derecede fecr vakti olduğuna dair anlatımı nerede yazar? diye sormuşsunuz. Bunu gerçekten çok merak ettiğiniz sanmıyorum. Tüm bunlar onların kitaplarında yazar. Ben naklediciyim, kendim konuşmuyorum..Hangi kitaptan alıntı yaptığımı biliyorsunuz, ama soruyu bana soruyorsunuz.. O kitabı açar bakarsınız.



    şeklinde bir açıklama varken ve kitapta bahsedilen -19 derecede böyle bir durum hiç oluşmamasına rağmen bu -19 takıntısı hem de dört mezhep imamına da mal edilmesi nedir sizce? diye sormuşsunuz.



    Tam ilmihal SEADETİ EBEDİYYE'den nakledilmiştir: Müneccim başı Ârif beğ diyor ki, (Fecr-i sâdık, beyâzlık üfuk üzerinde yayıldığı vakt başladığını ve bu vakt irtifâ '-18, hattâ -16 derece olduğunu bildiren za'îf kavller de bulunduğu için, sabâh nemâzını, takvîmde yazılı imsâk vaktinden 15 dakîka sonra kılmak ihtiyâtlı olur.) Fecr vaktinin irtifâ'ını bulmak için, berrak bir gecede, üfk-ı zâhirî hattına ve sâatimize bakıp, fecr vakti anlaşılır. Bu vakt, muhtelif irtifâ’lar için, hesâb ile bulunan vaktlerden hangisine uyarsa, o vaktin hesâbında kullanılan irtifâ ’, fecr irtifâ’ı olur. Şafak irtifâ’ı da böyle bulunur. İslâm âlimleri asrlardan beri, fecr irtifâ’ının -19 derece anlam olduğunuışlar, diğer rakamların doğru olmadığını bildirmişlerdir. Avrupalılar, beyâzlığın yayılmasına fecr diyor. Bu fecrin irtifâ’ı -18 derecedir diyorlar. Müslimânların, din işlerinde, hıristiyanlara ve mezhebsizlere değil, islâm âlimlerine uyması lâzımdır. sabâh nemâzının vakti, (Şemsî gece) nin sonunda temâm olur. Ya’nî, güneşin ön [üst] kenârının, o mahaldeki, üfk-ı zâhirî hattından doğduğu görülünceye kadardır.


    Son sorunuza gelince;

    Âyette had cezası olarak bildirilen zina edene sopa vurmak emri, evli olup da zina sebebiyle recmedileceklerde ayrıca sopa vurulması haddi de düşürülmektedir. Bunu düşüren ise Resulullah'ın uygulamadaki sünnetidir. Yani hem sopa hem de recm olmuyor. Sopa kaldırılmış oluyor.


    Bazen hüküm nesh olunmadan, tilavet nesh olunabilir. Recm âyeti gibi. Yani recm âyeti, metin olarak nesh edildiği hâlde, hükmü geçerlidir. Bazen hem tilavet hem de hüküm nesh olunabilir. Hazret-i Ebu Bekir'in şu sözü bunu ifade eder: (Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz, çünkü o bir küfürdür) mealindeki âyeti biz okurduk. Bu âyet önce tilavet olunup sonradan nesh edilmiştir. (Buhârî, Müslim)


    Nesh, 4 kısma ayrılır: Bunlardan biri şudur: Hükmü bâki kalıp yalnız tilâveti nesh edilen âyetler. (İhtiyar erkek ve kadın, zina ederlerse ikisini de Hak teâlâ tarafından bir azap olarak recm ediniz) kavl-i şerifi, bir âyet iken sonra hükmü kalıp tilâveti nesh olunmuştur.


    Zina ile ilgili bir âyet-i kerime meali:

    (Zina eden kadın ve zina eden erkeğe yüz sopa vurun!) [Nur 2]


    Bu konuda bir hadis-i şerif meali de şöyledir:

    (Ya Üneys, bu şahsın hanımına gidin, eğer zina ettiğini itiraf ederse onu recm edin!) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Muvatta, İ.Ahmed, Taberani]


    Yetişkin bir insanın bile altyapısı olmadığı için avamın anlayacağı derece yazılmış olan bu kitapları anlamamasının gayet normal olduğu bilmenizi isterim. Din kitaplarında dini terimler tabi ki olacaktır ve bu terimlerin bilinmemesi, ordaki kullanılan dile yabancı kalmanız, anlamamanızı çocukluğunuza değil de bu kitaplara yüklemenizi de vicdanınıza bırakıyorum.


    Tam İlmihali incelediğinizde nerdeyse her satırbaşında nakledildiği bir kitap ismini görürsünüz.. Bu da bu kitabın nakli esas aldığını, kitabın yazarından bir tek satır düşüncesinin olmadığını vedinin bir nakil dini olduğunu ve yoruma yer olmadığını anlayabilirsiniz.


    Her sorunuzun cevabını böyle forum ortamlarında bana sorarak değil, bu alimlerin kitaplarını araştırıp bularak elde etmelisiniz. Tabi avam derecesinde yazılmış bedava dağıtılan kitapları anlamayan, o kitapları nasıl anlayacak?


    İşte, burun kıvırdığınız Işık beyefendinin o kitapları, o alimlerin kitaplarını bizim anlayabileceğimiz şekilde hazırcacık önümüze sunuyor.


    Bu tür çelişki, tenakuz arama çalışmalarınızın beyhude olduğunu bilmenizi isterim. Sayısız Ehl-i Sünnet alimleri gelmiş ve geçmiş, arkalarında kıymetli eserler bırakmışlardır: Tüm sorularınızın ve bilmediklerinizin cevapları ordadır.


    İmsak konusu bitti, sıra zina ve köle konusuna geldi... Çok dolu olduğunuzu hissedebiliyorum.


    www.dinimizislam.com bu siteyi inceleyin, arama kutusuna merak ettiklerinizi yazın, tek tek önünüze gelecektir

    1-İlmihal tarzında yazılmış bir kitabın içeriğindeki bilgileri ve yazan kişiyi eleştiriyi siz "gıybet" olarak anlıyorsanız bir diyeceğim yok. (Kitabın içeriği ve yazarıyla ilgili "gıybet" yapmaya! devam edeceğim)

     

    2-Öte tarafta savunduğunuz kitabın 318.sayfasında ise gıybetin orucu bozmayacağının yazılı olduğunu bilmeyecek kadar da cahilsiniz.

    Orucunuzu kurtarın, diyanete uymayın..


     

    3-Kuran'da bir çok ayette apaçık ve anlaşılır indirildiği...yazılı iken bakara 187 deki apaçık tanımlamayı bile karşılamayan güya matematiksel hesaplarla imsak vakti tanımlamanız insan aklına değer vermediğinizin göstergesi. Size göre sıradan insanlar kuranı anlayamaz, (size göre anlamamalı, uyanmamalı da zaten)

     

    4-Zinayla ilgili (celde) metni bulunan kuran hükmünün recme dair hadislerle neshedildiğini söylemeniz akla ziyan bi açıklama. Halbuki kime sorsanız tam tersini düşünüyor yani zaninin recmedilmesine dair sünnetin, zina haddini bildiren kuran ayeti (Nur-2) ile neshedildiğini söyler.

     

    5-Nesh konusuna zaten girmeyeceğim.

     

    Gelelim Işık beyefendinizin avam dilinde bedava dağıtılmış olan kitaplarını bile çocukluğunda anlayamayan ben, Saadeti Ebediyye sinde daha başka neleri anlayamamışım.

     

    Özetleyerek:

     

    Sayfa-445:Ehli sünnet mezhepleri (Hanefi-Maliki-Şafii-Hanbeli) dışındaki Şiilik ve vehhabilik bozuk fırkadır.Dört mezhep dışındakiler veya mezhepsiz olanlar sapık müslümandır veya mürted olur.

     

    Bu durumda Türkiye'de yaygın şekilde bulunan şia kollarından aleviler ve caferilerin de sapık müslüman veya mürted olduğuna hükmedilmiş.

     

     

    Sayfa-459:Evliya mezarlarına ziyaret ederek onlara yalvarılıp aracı kılınarak, Allah'ın rızasına kavuşmaya kavuşmaya vesile yapılmalı. Hristiyanlıktaki papaz aracılığı ile günah çıkarmaya benzer.Onlarda canlı aracılar sizde ölü aracılar kullanılıyor.

     

     

    Sayfa-465: Sahabeler kitap ve sünnete uymayan bir şey söylememiştir.Zaten kuran ve hadisleri toplayıp sonrakilere ulaştıranlar da sahabelerdir.

     

    Yani şu an günümüzde mevcut hadislerin doğru olduğu kabul ediliyor. --Buraya parantez açıyorum, sahih hadis kaynakları Buhari-Müslim-Ebu Davut-Tirmizi-İbn Mace-Müsned'den örnekleri bilahare paylaşacam.

     

    Sayfa-718:Müzik ve çalgı aletleri nefisleri azdırır, alkol ve uyuşturucu gibi gaflet ve uyuşukluk yaşatır.Bu tarz müzik haram kılınmıştır.Çalgı âletlerinin, kendileri harâm değildir. Bunları çalmak ve dinlemek harâmdır.

     

    "Tarîkatcıların, câmi’lerde, tekkelerde ilâhî, zikr, tesbîh okuyarak, nefslerin şehvetlerini tahrîk etmeleri, dahâ büyük harâmdır."

     

    sözünü görene kadar tarikatlardaki cinsel istismarlara anlam veremezdim. Demek ki ilahi okunarak, zikir çekerek şehvetler tahrik edilebiliyormuş bunu da öğrenmiş olduk.

     

    Sayfa-722: Harama helal diyen de kafirdir.

     

    Kuran'da açık hükümle haram kılınmayan bir konuda kıyasla, icmayla, te'ville bir haram yaratıp sonra helal diyeni kafir ilan etmek nasıl bir din anlayışıdır?

     

    Sayfa-723: Hoparlörden ezan sahih değildir (diyanet duymasın Orucunuzu kurtarın, diyanete uymayın..  )

     

    Sayfa-724: Radyodan ve hoparlörden çıkan sesler Allah kelâmı değildir. (müslümanlar duymasın Orucunuzu kurtarın, diyanete uymayın.. )

     

    Sayfa-1248: Îmânları aynı olan Ehl-i sünnet müslimânlar, ibâdetlerinde başka mezheblere ayrıldılar. Ehl-i sünnetin dört mezhebi böyledir. Bozuk mezheb uyduranların îmânları da bozukdur. Şî’îler ve Vehhâbîler böyledir. (aleviler ve caferiler duymasın Orucunuzu kurtarın, diyanete uymayın.. ) 

     

    DAHA PEK ÇOK ŞEY YAZABİLİRİM DE ANCAK BU KADARI YETER ŞİMDİLİK

     

    Ha son bi madde...

     

    Yanlış söyliyen ve yazan din adamlarını ve bid’at i’tikâdında olan tarîkatcıları müslimânlara haber vermek, duyurmak gıybet olmaz. Müslimânların bunlara aldanmaması için bunları söylemek lâzımdır.

     

    Ben demiyorum Işık beyefendiniz demiş yazmış olduğu Saadet-i Ebediyye kitabının 766.sayfasında...





  • Tarikatlar kendilerine göre saat belirliyor. Çok dikkate almaya gerek yok. Hepsi farklı saat koymuş. Hepsi benimki doğru diyor.

    < Bu ileti Android uygulamasından atıldı >
  • mow_ kullanıcısına yanıt

    Katılıyorum hocam, ha 10 dk ha 10 saat bence aynı, önemli olan niyet. Çalıp çırptıktan, insanların hakkını gasp ettikten sonra bir ömür oruç tutsa insanlar iflah olmaz. Bu küçük 2 dk'lık hesaplarını yapacaklarına, hak yiyen sözde müslümanlık satanlara boyun eğdikleri sürece, yerde ve gökte oları yaratan Allah'a sorumlu oluyorlar. Unutmayın, haksızlığa susan dilsiz şeytandır. Kim kendi çıkarları için bunlara göz yumuyorsa bilmeliler ki, ahiret günü azap onları beklemektedir.

  • 
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.