Şimdi Ara

Öldükten sonra kendimi izleyebilsem...

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
83
Cevap
1
Favori
1.842
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Mesela cenazemi cami avlusuna koydular. Orada yüksekten kendimi izliyorum. Tabutun içinde çaresiz kuzu gibi yatıyorum, namaz bitiyor cenazemi omuzluyorlar, birazdan toprağın altına gireceğim.

    Yapmayın, götürmeyin, gömmeyin, korkuyorum, beni yalnız bırakmayın, böceklere gübre olmak istemiyorum diye bağırıyorum ama ses çıkmıyor.

    Koyuyorlar beni çukurun içine, üzerime toprak atılıyor, zifiri karanlık, yukarıdakiler beş on dakika dua ediyorlar ve kalabalık bırakıp gidiyor beni.

    Belki tek bir arkadaşın yok kimsesiz olarak gömüldün veya belki binlerce sevenin, ardından göz yaşı dökenin oldu. İster çulsuz ol, ister çok zengin ol. Artık sonsuza kadar karanlıktasın, yalnızsın. Hiç bir şeyin faydası yok. Öldükten sonra kendimi izleyebilsem... 




  • Takma kafaya korkunun ecele faydası yok



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Quantum Limit -- 5 Aralık 2020; 11:47:47 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Keşke karanlık ve yanlız olsan,ortalığın ateşle aydınlığını düşün bide.ona göre namaz kabirde nurdur namazınızı kılın 5 vakti tam olarak.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Quantum Limit

    Takma kafaya korkunun ecele faydası yok

    Zaten öleceğimiz gerçeğinden yazdım. Sonrasında her şeyin farkında olursak korkum o.

  • por favor kullanıcısına yanıt
    Esasta ölüm YOKTUR !


    Biz gömülünce (eski) kuantum dalga fonksiyonuna dönüyoruz. Yani parçacık fonksiyonu çökmüş oluyor ve > gerçek < evrenin, bu bütünleşmiş enerji ağının bir parçası oluyoruz. Kuantum fiziğinde ölmek yoktur. Parçacık pozisyon (FORM) değişikliği söz konusu ve buna sizin bilinciniz karar verir.

    Aslında şu anda da enerji formundayız ama duyularımız bunu 4 boyutlu ortamda algılamakta yetersiz ve bu sebepten dolayı maddenin, gerçek (katı) olduğu yanılgısına kapılıyoruz. 

    Bilinen evrende madde yoktur, her şey enerji fonksiyonlarından meydana gelir ve bilincimiz sınırsız bir enerji ağının içinde yer almaktadır.

    Evrendeki tüm "maddeler" (enerji) sabit alan ve zaman dilimlerine ait değildir. Kuantum ölçekte sizin bedeniniz, zamanın ve mekanın farklı dilimlerine (geçmiş, an ve geleceğe) evrendeki tüm enerji ağına her an bağlı durumdadır.

    Yani mikro ölçekte (gerçekte) SÜPER pozisyondasınız (bu bir elektronun aynı anda birçok yerde olması durumudur).

    "Oldükten" sonra karbon haline gelen beden (ve tüm "maddeler") bu karmaşık ("zamansal") ZAMANSIZ, sınırsız bağlarını sonsuza dek korumaya devam etmektedir.


    Bunlar kuantum fizik tarafından doğrulanan gerçeklerdir.


    Madde, en temel düzeyde kuantum (enerji) dalga-parçacıklarından oluşur. Bu dinamik bir olgudur. Enerji sürekli yenilenmediği sürece varlıktan bahsetmek mümkün değil. Kuantum alanda mutlak bir yokluk-hiçlik mevcut olmadığı gibi, mutlak bir varlık da yoktur. Maddeye atom altı ölçeklerde bakıldığında o dünyada bildiğimiz "katı" objeler yok, sadece ilişkiler var ve titreşim halinde olan bir enerji okyanusu. Yani madde, hem parçacık, hemde bir dalga gibi davranır. Kuantum alanda tam doğru tam yanlış diye bir durum yoktur. Buna belirsizlik ilkesi deniyor.

    Fakat gözlemlemek çok önemli ve farklı bir foksiyonu belirliyor. Gözlemlemek dalga fonksiyonunu çökertiyor (atom altı boyutlardaki gerçekliği, gözleyenin beklentisi yönünde hareket etmesini sağlıyor) ve bilinen maddenin dalga şeklini, ("kararlı") bir parçacık haline getiriyor. Yani (maddesel) varlık gözlemlemekle beraberinde ortaya çıkmış oluyor ve esas, fakat aldatıcı olan bu gerçekliği, bilincimiz var ediyor.

    4 boyutlu bir ortama baktığımızda ise, geçmiş zamanın fiziki şeklini görürüz. O vardır ve ordadır. Fakat gelecek yok. An vardır ve anın bir oluşu, çünkü ("maddesel" nesneler) kuantum dalgaları anlık, (zamansız) sınırsız bir ortamın tepkimelerin birer parçasıdır ve zamandan bağımsız bir ortamda hareket ediyorlar. 

    Aynı kuantum frekansına girmiş iki parçacık, birbirinden ne kadar uzaklaşırlarsa uzaklaşsınlar, birbirinden milyarlarca ışık yılı uzakta olsalar dahi, iletilerini korurlar. 


    Peki bu nasıl olur ?


    Parçacıklar (atomu oluşturan "maddeler") madde için bir araya geldiklerinde ayrılsalar dahi enerji hala oradadır ve onları bağlamaktadır. Zamanda yeteri kadar geri gidersek, genişleyen evrendeki bütün parçacıklar ve maddeler tek bir parçacığın içerisindeydi. O parçacıklar şimdi ayrı olsalar ve genişleseler bile, biz hepimiz hala enerji olarak bağlıyız. Her şey (hepimiz) aynı parçacığın parçasıdır.

    Kuantum fiziğine göre iki benzer parçacık birbiri ile eşzamanlılığa sahiptir. Bu parçacıklar ayrı yerlerde birbirlerinden çok uzak mesafelerde olsalar dahi birinde olan bir durum diğerini anında, aynı şekilde etkiler. Yani kuantum bilgisi anlık olarak evrenin diğer ucuna iletilebiliyor. Işık hızı saatte 1 milyar küsür km hareket ederken, kuantum iletilerin hızları mesafesizdir. Buna kuantum dolanıklığı deniyor.


    Peki gerçeklik nedir ve onu nasıl tanımlayabiliriz ?


    Biz olmadan bu mümkün olamaz çünkü rolümüz etraftaki dünyayı gözlemlemektir ki bu içinde yaşadığımız algıladığımız evreni yaratmaktadır. Evrenin neye benzediğini araştırmamıza rağmen hiç bir zaman evrenin sınırlarını bulamayacağız, hiç bir zaman en küçük parçacığı bulamayacağız. Çünkü baktığımız her yerde bilinç bir şeyin orada olacağı ümidiyle keşif yapmaktadır. Bu keşif bakma gözlemleme hareketi, görmek için yapılan baskıyla bir şeyler yaratma rolüdür ve yaşadığımız her an evreni var ediyoruz.

    Bilinç evrenin programlama dilidir. Bilinç bizden ortaya çıkanla başlar. Biz oluşturucularız, bu gezegende hedeflenen tekliğiz, çünkü sadece diğer herkesin yaptığı gibi, biz realiteyi amaçlayan tekliğiz. Eğer beyninizi kapatırsanız medya ilüzyonunun ana görüşüne çekilirsiniz.


    REALİTEYİ BİZ OLUŞTURUYORUZ onu biz kontrol ediyoruz.


    Bunun en basit kanıtı > atom altı boyutlardaki gerçekliğin onu gözleyenin beklentisi yönünde hareket etmesidir. <

    Yani bilinç gözlemlemekle beraberinde realiteyi oluşturma fonksiyonlarını belirler.


    Dakika 15:44 - 25:05 arası bakınız












    Vücudumuzun (ve tüm evrenin / evrenlerin) %99,9999999’luk kısmı tamamen boşluktan oluşuyor. Bu tanım için bilimin cevabı ise şu şekilde: 

    Bir atomun boyutu, çevresinde bulunan elektronların konumuna göre değişkenlik gösteriyor. Atomun büyüklüğü, çekirdekle elektronlar arasında boşluktan ibaret. Bu boşluk ise %99,9999999'luk kısma tekabül ediyor. Yani çekirdekler, bu boş alanın yalnızca 100 binde birine denk gelen bir boyuta sahip. Mesela çekirdeğin boyutunu fındık tanesi kadar ele alırsak, atomun kendisi bir stadyum kadar büyük olurdu. Biz de eğer atomlar arasındaki boşluklar olmadan yalnızca çekirdek ve elektronlardan ibaret olsaydık, bir toz tanesinden dahi daha küçük olurduk. Bunun anlamı, tüm insanlığın bir küp şekerin kapladığı alana sığması demek. 

    Peki kütlemiz ? 

    Madem atomla ilgili gerçek bu, peki kütlemiz nereden geliyor? Bunun da cevabı enerji. Temel olarak hepimiz proton, nötron ve elektronlardan oluşuyoruz. Proton ve nötronlar ise kuark adı verilen küçük parçacıklardan meydana geliyor. Kuarklar da gluon adı verilen başka bir madde sayesinde bir arada tutunabiliyorlar. 

    Başka bir soru daha. Madem atomlar tamamen boşluktan meydana geliyor, neden bir şeye dokunduğumuzda hissediyoruz ? Ya da bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi maddelerin içinden geçemiyoruz ? 

    Boşluk, sandığınız gibi tamamen boşluktan oluşmuyor. Boş olarak gözlemleyebildiğimiz bu alanlar, gerçekte dalga fonksiyonları ve görünmez kuantum alanlarıyla dolu. 

    Dokunduğunuzu sandığınız hiçbir şeye aslında hiç dokunmadınız. Bir maddeye dokunduğunuzda (insan, masa, duvar, at vb) aslında atomların çekirdeği ya da elektronlar birbirine dokunmuyor. Dokunmaya çalıştığınız maddenin elektronları etrafındaki elektromanyetik alan, sizin atomlarınızdaki elektromanyetik alanı itiyor. Yani dokunarak hissetmenizi sandığınız şey, tamamen bu itme durumuyla alakalı ve her şey aslında tüm bu olan bitenleri nasıl kavradığımızla alakalıdır. Farkındalık ve anlama yetisi.

    "Gerçeklik" (hayat) aslında sadece bir yanılsamadır ve biz aldatıcı bilincimizdeki dünyayı yaşıyoruz. Bilim araştırmaları bu yöndedir. Madde (elektronlar) en temel düzeyde süperpozisyondadır, bu da gerçeklik olmadığı anlamına gelir.


    Her şey illüzyondur ! Evrendeki tüm enerjinin (maddenin) %99.9999999'u boşluktan oluşur ve atom boyutundaki hızı, ışık hızının %99.9999999'una eşittir.


    Enerjinin (maddenin) iç hızı 300 bin km saniyede hareket eder. Evrendeki tüm enerji (madde) birbiriyle ANLIK iletişim halindedir. Araştırmalar ve fizik alemi bunda hemfikirdir.


    Madde (elektronlar) en temel düzeyde süperpozisyondadır, bu da gerçeklik olmadığı anlamına gelir.



    Bilinç nedir sorusuna


    Bilinç beyin dokuları, kimyasal etkileşim ve elektriksel sinyaller ile oluşmaktadır. O beyindeki Pontine Tegmentum bölgesinde oluşur.


    Öldükten sonra kendimi izleyebilsem...


    Haber kaynağı
    https://onedio.com/haber/buyuk-sir-cozuldu-bilim-insanlari-beyinde-bilincin-bulundugu-noktayi-tespit-etti-757304


    Pontine Tegmentum Türkçe Wikipedi kaynağı
    https://translate.googleusercontent.com/translate_c?depth=2&nv=1&pto=aue&rurl=translate.google.com&sl=auto&sp=nmt4&tl=tr&u=https://en.m.wikipedia.org/wiki/Pontine_tegmentum&usg=ALkJrhiddoXn0vRX35huiia4SROyeci9bA


    Ana kaynak
    https://en.m.wikipedia.org/wiki/Pontine_tegmentum


    Bilincin nerden geldiği belli. Bilinç canlı dokular ve vücutta salgılanan elektro-kimyasallar ile ilişkilidir.



    Ölüm ASLINDA bilincini sonsuza dek yitirmektir ve onu bir daha deneyimleyememek.


    Ayrıca bilimde inanca YER YOKTUR, bir olgu ya kabul görür yada red.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Quantum Limit -- 5 Aralık 2020; 11:54:35 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • bilim kurgu filmlerindeki gibi insan beyni ve bilincini dijital bir ortama aktarılırsa. yani dijital ortamda da tıpkı şuanki gibi anılarımız, duygu ve düşüncelerimizi yaşayabilirsek bu mümkün.

    bedenen ölürüz ama bilincimiz sonsuza dek yaşar.

  • Hiçbir şey gerçek değil.

  • ozbey08 kullanıcısına yanıt
    Sayın ozbey08@, zeka, hafıza ve bilinci kısıtlı donanımsal teknolojilerle (gelişmiş bilgisayarlar ile) kıyaslamak yanlıştır. İnsanları makinelerden ayıran en büyük etken: bilincimiz ve SEÇİM HAKKIMIZDIR. Makineler bu yeteneğe (bin yıl sonra bile) sahip olamayacaklar. Özellikle (adil) seçim hakkına.

    İnsan aşırı gelişmiş bir öğrenme organizmasıdır ve her yeni öğrendiklerine kıyas yaparak kendini en uygun şekilde geliştime eğilimindedir (Adaptasyon).

    Üsste paylaştığım videoda, profesör Michio Kaku yorumunda insan ve teknolojinin farklılıklarından ve insan zekasının her daim önde olacağından detayli bir şekilde açıklıyor.

    Robotlarda vicdan, duygu ve ÖN SEZGİLER olamaz. Bu etkenler canlı türlerin seçim hakkını çok derinden etkilerler.

    Temelde her şey ALGILAMAYA dayalıdır, bilgiye ulaşmak (veya bilgiyi işlemek) değil çünkü ÖZNEL gerçeklik sınırlarımızın çok ÇOK ötesindedir. Bilgi görünür fakat o yan ürünüdür. Daha az uyumlu bir şeyle bağlantıya uyumlu bir şekilde girebildiğiniz anda, bu sizin anlayışınızın doğru olduğunu gösterir. 

    Tüm bu deneyimlediklerimiz (tüm duyularımız) sıradan insanların (yaşamların), realitenin sınırını aşamayacağı anlamına gelir. Algılarımızın bize ilettiği şey gerçeklik değil, bizler (sonsuz) enerji değişimlerinden kendi realitemizi yaratıyoruz ve çoğumuz bunun farkında değiliz. Tüm madde yavaş bir titreşime sıkıştırılmış enerjidir ve hepimiz kendini öznel olarak deneyimleyen bir bilinciz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Quantum Limit -- 5 Aralık 2020; 13:24:25 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Riven Mı kullanıcısına yanıt
    Aynen ama umarım bu sizin mutsuzluğunuza yol açmaz. Hem hayat ne kadar zor olursa olsun yaşamaya değerdir.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Neyin peşindesin makatına pamuğun nasıl tıktıklarını mı görmek istiyorsun bu nasıl fantezi bunu görmek için ölme ne gerek

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tensegrity

    Neyin peşindesin makatına pamuğun nasıl tıktıklarını mı görmek istiyorsun bu nasıl fantezi bunu görmek için ölme ne gerek

    Hiç bir şey anlamamışsın.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Quantum Limit kullanıcısına yanıt

    "Ölüm ASLINDA bilincini sonsuza dek yitirmektir ve onu bir daha deneyimleyememek."

    demekki varmış.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Prof.Celal Şengör kullanıcısına yanıt
    Sen olayı anlamadın. Enerji-madde ortamındaki "fiziksel" ölümden söz ediyorum.

    Bilinç ise YERSİZ (zamansız) uzay dokusunu kaplayan bir (bilgi) VERİ alanıdır sadece. Yani "fiziksel" bir enerji türüne ait değildir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Quantum Limit -- 5 Aralık 2020; 18:14:7 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Booker DeWitt kullanıcısına yanıt
    Sanırım ateistsin o yüzden anlatmayacağım
  • Arkadaş sanırım NEGATİF (düz mantık-HARDCORE) ateistlerden

    Ben POZİTİF ateistim ve tam 3 yıl oldu

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Quantum Limit kullanıcısına yanıt
    Ben ateist değilim ama senin inancına saygı duyuyorum
  • Hocam sağ olunuz ama benim bir inancım yok ki (son 3 yıldan beri) :)

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Quantum Limit kullanıcısına yanıt
    Ne denir...hah buldum ateistligine saygı duyuyorum desem olur herhalde.
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.