Şimdi Ara

Konu dışında yasağım var,

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
445
Cevap
7
Favori
9.912
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Her gün yedim enginar,
    Gıcık etmeyin atarım kar,
    Çok soru sorma cigara sar.



  • Parmağım girmez yüzüklere,
    Uymam ki böyle tüzüklere,
    Bu araba 1.6 hdi aşkım,
    Korku salar büzüklere.
  • Ananasın kesif suyunda,
    Var mı acaba yarar,
    Yokmuş galiba koyunda,
    Karar ver artık, karar.
  • Herkese yanlış, herşeye zam,
    Yeter artık oldu haram,
    Derken duman vurdu, tencerenin dibi yanmış,
    Bırak tencereyi, ye lavaş, peynir, salam.
    (salamın ucu aşırı kullanılmış kalem ucu gibi, körelmiş, koyu, eski olduğu havasızlığından belli, zengin değiller, yani 2-3 gün önce iddaa yada kazı kazan tutturulmuş, onunla yapılan çilingir sofrasının belli başlı artıklarından biri yaver salam, onun tam sol çaprazında duygularını gram hissettirmeyen ama masaya ağırlığını koyan katı peynir(bakmayın katılığına içi yumuşacık onun, geçmişinden kalma problemler, ayrı bir konu o), bunların altına da nereden geldiği belli olmayan lavaş.zaten sofranın asıl misafirleri önce lavaşa sonra birbirlerine bakarlar, yeni bi dil yaratmaya çalışıyor sanki salaklar, lavaşın umru değil ama zaten biliyor o ekmeğin sağ kolu olduğunu ve masanın vazgeçilmezi olduğunu.)
  • Ayaksız Pantolon
    5 saatti yolculuk, eğer yolculuğun ne demek olduğunu gerçekten biliyorsanız, yıllarınız geçtiği 5 saatlik yolculuk.
    Kafamın üstündeki bavul koyma yerleri sıkış tepiş, ve su sızdırıyor duvardan salına salına, benimle oynamak ister gibi.
    Aslında herşeyi mantığa vur, çıkmamalıydım bu yolculuğa, yolculuk diye birşey olmamalıydı aslında ya, ne etmeli, sadece araçlar mahçup olmasın, insanlar umrumda değil.
    Sıkışıyordu ve su sarkıtıyordu dedim ya, bilmiyorum, belki de yerinden kurtulmak istiyordu onlarda benim gibi, aynı duyguları paylaşıyorduk bavullarla, şakağımdan soğukça süzülen terlerin bavullardan gelen suyla aynı hızda ilerlediğini gördüm, tren her kıvrıldığında birazcık sağa kayışım gibi bavullarda kendilerine yer arıyorlardı o şişkin kıvrımlar trene yol gösterdiğinde, yanlış olan bir tek ben değildim ve gönlüm el vermedi.
    Bavulum yukarıdan alıp önümdeki masanın üstüne koydum, karşımda oturan belki 50 ama saçları seyrelmiş, büyük ihtimalle 60 yaşındaki adamın kirpikleri gözüme batmıyordu artık.
    Bavulların rahatlığıyla bende rahatlamıştım, ne kadarbalık koksa da bluzu, kafam yanımdaki bayanın omzunda rahatlığı bulmuştu belli ki.
    Tren yolculuğumu bitirip rüyamda , o kadının balık kokusuyla, gemi yolculuğuna çıkıyordum.Bitmiyordu işte yolculuklar, küçükken büyük laf etmişim kaptan, sıcaklık ve ben ayrılmaz ikiliyiz artık.
    Trenin siren sesiyle yavaşça uyandım, dedim ya severim araçları, onlar da beni seviyor belli ki ama o şerefsiz kondüktörün sesiyle irkildim, saati ve istasyonu bağırıyordu.
    En sonunda Pirilov'da idim.
    O sıska vücudumla akrobatik hareketler yapıp o odadan kurtulmak en büyük arzumdu o an içi.Utanç, insanlardan kurtulma duygumun önüne geçemiyordu, soğuk ve bavullar yavaşlatamıyordu.
    Olabilecek en hızlı şekilde istasyona indim.Garip.Yolculuk içinde bana yolculuk yaşatan yani beni acılarımdan kurtaramayan tek balık kokulu bayanı özlemiştim.
    2 dakika oldu omuzundan ayrılalı, kafamdan kokusu gitmemiş, hayır, kokusu gitmemişken.Ama tren arkasına bakmaz, diğer araçlar gibi, benim gibi, artık o bayanın benimle arasında en az 1 siren mesafesi vardı ve yine hayatın o balık kokusundan daha pis klişelerinden biridir ki, artık o, başka birisinin balık kokulu bayanıydı.




  • Gezse yazılarım forumu, amaç uğruna,
    Amacım yokuşta kalmış bilinmez.
    Saçmaladılar, konular kapandı bir hiç uğruna,
    Admin bakar ama görmez ben neyleyim.

    (Olmadı bu sefer, uykuluyum, karakteri toparlayamadım)
  • Bira şişesinin dibinde numara yazıyordu, ters çevirdim aramun oldu.
    Sonra bilinmeyen numaralar servisini aradım ve böyle böyle durumu anlattım, onlar da,
    gerçekten bilinmeyen numara imiş, biz bile bilemiyoruz,
    dediler.Çok merak etmiştim, kimse bilmiyordu.
    Olayın kaynağını bulmaya çalıştım ama yaklaştıkça çok terlemeye başladım ve soyundum.
    Kaynağa ulaştığımda 3 kişi daha vardı, anadan üryan halde keyif yapıyorlardı buhar altında, biri aslan ağzına oturmuş.
    Bağırarak sordum, peki sizin numaranız ne arkadaşlar, diye, onlar da, rahat erişebilsinler diye enselerine taktıkları çantalarından 10ar tane keskin uçlu zarf çıkarıp bana fırlattılar ve
    Eski köye yeni alet getirme lan, yaralı zındık, diye bağırdılar.
    Gözümde yaş, gözümün üstünde de kaş vardı.Yılmamaya kararım ama maddi yönden zararım vardı.Önce hastaneye gidip zarf kesiklerine baktırmam gerekiyordu.
    Herşeyden önce o zarflarda şarbon olabilirdi de.Sonra maddi durumuma göz gezdirecektim.
    Doktorun numarası arka cebimdeydi ama oraya ulaşmaya çalıştıkça zarf yarası genşliyordu.Hemen en yakın tuhafiye dükkanına koşup annane kopçalarından aldım 10 tane ve yaralarımı sabitledim.(Uykun var sacit, yeter)




  • Sap gibiyim sap, sap,
    Hıyara benzet, tuzla birazda,
    Elde etmen, anlaman kolay beni,
    Sap gibiyim,
    10 liralık şarabın ağız kısmı,
    Sonum nereye belli değil ama başlangıcım sensin,
    Sap gibiyim,
    Hadi makas de bana,
    Fazlaysa, yoruyorsa birşeyler,
    Kestirip atarım onları senin için,
    Sap giyim haa, bunu unutma
    İçinde yani, yanı başında,
    Hışmın, öfken benimle
    kederin benimle, bırakmamacasına, kaybetmemeli..
    Ama olmadı işte, yavaş yavaş bulutlar yaklaştı uzaktan, belli kıskanmışlar bizi
    Çiseledi yağmur, sonra hızlandı, yavaşça kaydım ellerinden, senden,
    Sap gibiydim en son o yağmurlu günde,
    Su sinsice yine bulut oldu, başka bir yere kendinden emin ayrıldı,
    Ama artık ben ne olduğumu bilmiyor, nerede olduğumu umursamıyorum.

    (Buralar hep yeşillenecek, çok saçma yazılar gelecek, o günleri de göreceğim)
  • Konu başlığını değiştiremiyorum.
    'Baş döndürücü konudur!Dikkat edin boynunuz kırılmasın!' yapacaktım.

    Ya da burayı komple kitap yapayım, 'Son Kangal' başlığı, 'Konu Dışına Yasaklı Günlerim' alt başlığı olsun.
    Provokatif amaçları olmasın, ama okuyan bilinçlensin, toz kalksın üstünden yeni nesillerin.
    İyi olacak iyi.
    Dut ektim, dut yiyeceğim.Ama vallahi bak Bursa'da dut yetişiyor, güzel de yetişiyor, iyi şehir be Bursa.
    'Elhasıl Bursa sudan ibarettir.' demiş Evliya Çelebi.Nazım, Orhan ve niceleri buradan geçmiş, hepsi de sevmiş.
    Şimdikiler sevmiyor pek, lanetim onların üzerinde olsun.




  • zaman zaman iyi saçmalıyorum sacit,



    *Delilik önemli bir eşyadır, bir kısım insanın büründüğü hatta bazı insanların avuçladığı.Ve elbette ki tanımı bir çok şey olabilir.
    Çoğu insan tarafından gerekli görünen tanımlama çok sıradan ve delinin kendisi için kurduğu dünya içinde geçersiz.
    Bazı kişiler deliliği, aynı şeyleri üşenmeden bıkmadan tekrar etmek ve hep iyi bir sonla biteceğini ummak, olduğunu söylüyorlar.O aptallıktır.Arasında ki fark ise herkes istese de istemese de aptal olabilir ama sadece gerçekliği kafasında bitirenler ve kendi fiziksel ve zihinsel dünyasını sınırlarını kaldırabilenler deli olabilir.
    Ayrıca bahsetmek istediğim ise, önlerine deli sıfatı iliştirilmiş insanlar değişik insanlar değillerdir.Delilerdir, doğru.Ama değişik asla değillerdir.
    Değişik sıfatını, olması gerekenden farklı, yani bir kişiye, bir cisme koyduğumuz sıfattan farklı bir şekilde hareket ediyor ve davranış sergiliyorsa kullanırız.Ancak ve ancak güzel bir deli, normal bir insan gibi davranıyorsa ona değişik diyebilme hakkımız var.
    Normal insan..........




  • Kahrol düşman al sana bombe! (kantır sıtrayk klasiği)
     Konu dışında yasağım var,
  • ' ...
    Tanya,
    Bursa Cezaevinde karşımda resmin.
    Bursa Cevaevinde.
    Belki duymamışsındır bile Bursa'nın adını.
    Bursa'm yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
    Bursa Cezaevinde karşımda resmin.
    Sene 1941 değil
    sene 1945.
    Moskova kapılarında değil artık
    Berlin kapılarında dövüşüyor seninkiler,
    bizimkiler,
    bütün namuslu dünyanınkiler.
    Tanya,
    senin memleketini sevdiğin kadar
    ben de seviyorum memleketimi...'

    (NAZIM HİKMET, Memleketimden İnsan Manzaraları, s. 461)
  • Karanlığa aidiyet de alışmayı gerektirir, mecaz değil, yoksa cahillik şerefsizliktir.
    Zaman, arkasında bıraktıklarına güvenip ilerler ve sen, küçücük aydınlığa küfredersin,
    karanlık,
    geleceğinin güvencesi olur.
    Sen sadece karanlık, mevcut olan sadece karanlık.

    İçini, işleyişini ve hatta içinde olduğun durumu anlayabiliyorsan eğer, karanlıktasındır.
    Gözlerimizin arkası hep karanlık mesela.

    (Normalde ağır küfrederim fakat foruma yediremeyeceğim kelimelerin yerine 'şerefsiz' kelimesini kullandım, çoğunlukla)
  • Gözlerimizin arkası hep karanlık,
    bazen ıslak.
    O da zaten Bursa'ya yağmur yağarsa.
    Gün gelir, çok soğur hava,
    kar yağar mesela, Uludağ işte, lütfeder soğuğundan bize ,
    o zaman soğuğa değil isyanım
    içimdeki sıcağa,
    Neden ben bu kadar saf ve pürüzsüz olamıyorum,
    neden, ben bu kadar beyaz ,
    neden ben bu kadar anlamlı olamıyorum.
    Güzelliğin büyüsü,
    esareti,
    imrenilmiş kumarı,
    bedeli belki, güzelliğin güzelliği bile var iken, benim beyaz olamamam yüzünden bunların belirsizliği,
    ölümsüz olmama yardım ediyor.



    (olmamış sacit, hep aynı, yani can sıkıcı)
  • Bir elimde ruj var, kadınıma vermeli,
    boyasın dünyamızı aşk için.
    Diğer elimde kalemim, yarattığın dünyamı,
    seninle paylaşabilmek için.

    (2 dakika güneş altında durayım, bütün açıkta kalan yerlerim pütür pütür oluyor.Sivilice benzeri iğrençlikler bitiveriyor.Lanet olası bir beyaz olduğum için galiba)
  • Anlamazlar insanı, insan halini
    Geride bırakır bunlar her kulvarda zalimi
    Bilgi neymiş bi haber, kör cahili
    Aslını bile bilmez, ey kendini beğenmiş.

    Belli, vuracak sıratı yüzüne
    Anlam verme zaten hiçbir sözüne
    Ulan, peygamberlerin yüzü suyu hürmetine
    Dön insanlığa, ey kendini beğenmiş.

    Bazıları ağza sakız olmuş mutlu
    Bazıları adam benzer ama suçlu
    Bilir herşey elinde, yapmaz kuruntu
    Okusan da anlamazsın ya, ey kendini beğenmiş.

    Şaka yaptı geçen insan bozması
    Rezildir kendi gibi şiirleri, yazması
    İşim olmaz artık seninle Allah'ın kazması
    Kuralmış, gerekmiş,
    Hadi ordan ey kendini beğenmiş!

    (Bu sefer beğendim sacit, bu başlık altında hiciv olmalıydı zaten)
  • ''
    İnsan ölür eseri
    Hayvan ölür semeri
    Hiçbir şey bırakmayan
    Hayvanlardan da geri...
    ''

    Fakihe Odman, 'Anneme Mektup'
  • konudışından yasak almasa kimsenin uğrayacağı yok zaten
  • quote:

    Orijinalden alıntı: buzin

    konudışından yasak almasa kimsenin uğrayacağı yok zaten

    Ben alacağım dersi aldım, bir daha zor, dönmem konu dışına.Buralara hep saçmalayacağım.
    Çok karasız kaldım başlarda, dönecektim aslında oraya hatta süper planlarla dönecektim ama zaman çok apaçi olmaya başladı, hayır, normal koşullarda zaman umursanmaya değmez, ama sayılı olunca he bir de ben onu sayınca kendini bir şey zannetmiş olmalı.
  • 06:08
    Ayaksız Pantolon - 2

    Tamam artık hazırdım Pirilov'un kuzayindeki karlı istasyonu bitirmeye, geriye kalan ben ve bavulum.Koku da yavaş yavaş dağılıyor, benim o kadın için çektiğim özlemi o da çekiyor belli, peşinde gider gibi kadının bir anda sessizce kokusuz kaldım.İstasyonun orta kısımındaydım, ilk gördüğüm yeşilliğe çevirdim kafamı, alabildiğine orman yine, Toryeev hastanesindeki odamın manzarasıyla aynı, 2 aylık beklentim o hastane benim.Ya her gün gördüğüm o ağaçların arasından birileri çıkacaktı, ya da ben çıkacaktım o hastaneden.İstasyonun bu tarafı bana hastaneyi andırıyordu, hala çıkamamışım sanki o hastaneden.Bavulumu yere bıraktım, şapkamı çıkarıp kafamı kaşıdım.Not defterimi çıkarıp ilaç saatlarimi bir daha kontrol ettim.Şapkamı geri takıp bavulumu elime aldım.Bu sefer güneyde kalan Pirilov'a baka baka istasyonun merdivenlerine doğru yürüdüm.

    İrili ufaklı kuzey apartmanları.Alışkın olmama rağmen balkonsuzlukları boşluk yaratıyordu.Memleketime hasret için bir sebep daha.En önde boyası dökülmüş yeşil apartman, arkasında, sağında, solunda birer tane daha.Ondan evvel yol var ama araba yok.Araba göremedim, görmekyi bırak duyamadım daha.Sakindi Pirilov, belli.
    Aleksiy için, biçilmiş kaftan gibi bir yer.Soğuk, puslu ve şimdiye kadar uslu bir yer.Uslu diyorum, çünkü o şerefsiz bavulcular ya da gereksiz köşe insanları yok daha burada.

    Merdivene geldim ve hava giderek daha sessiz ve daha soğuk oluyordu.Aslında hareket ısınmak demekti, ama benim gibi uyuşukların uzaya çıkması gibi bir şeydi bu.Soğuğu da seviyordum içten içe ama bavulu tutan parmaklarım hafiften donmaya başlamıştı.Merdivenlerden inmeden önce durdum, iç cebimden vodka dolu cep şişemi çıkarıp 2 yudum aldım.Benim alkolikliğim, midemin kıvranışları ve ellerimin hayata dönmesiyle birlikte, sakallarımda donmuş buzları koparıp yavaşça merdivenlerden aşağı inmeye başladım.Daha 5 adım atmışken Aleksiy köşeden göründü, trenin geldiğini uzaktan görmüş, elimden bavulumu almak için koşmuş, yetişememiş.




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.