Şimdi Ara

Jung'un arketipleri ile 16 personalities'in uzaktan yakından alakasız olması.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
27
Cevap
0
Favori
1.023
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • .




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-BB39D0135 -- 2 Ağustos 2023; 3:2:43 >



  • zodion'un dediği gibi falcılığın yandan yemişi bu testler. forer barnum etkisi. bu sorular matematik sorusu olmadığı için, insanlar zaten farklı şıkları işaretleyecek. ve aynı soruya aynı cevabı veren iki kişi özünde tamamen farklı nedenlerden aynı cevabı veriyor. eğer 16 değil de 30 veya 5 kişilik tipine göre bir test yapsalar insanlar yine kendilerine çıkan kişilik tipinin kendilerine ne kadar uyduğunu falan söylecekti.


    insan sıfatlanmaya çok meraklı bir varlıktır.

  • Jung'ı araştırmadım ama kişilik testini birkaç ay önce öğrendikten sonra çevremdeki bir çok kişiye uyguladım ve okuttum bir kişi bile burda yazanlar bana uymuyor demedi.


    Ben şunu anlamadım yazından bu kişilik testi bilimsel değil mi diyorsun? Yoksa Jung ile alakalı değil mi?


    Zira bu testlerin tarihçesini okuduğumda bu ikili jung'ın tiplemeleri üzerinden kendileri bir şeyler ekleyerek bir sonuca vardıkları şeklinde idi. Hatta 1980lerden sonra değerlenmiş bu tiplemeler. Yani myers briggs isimli kişilerden çok daha sonra.


    Ben bir INTJ kişisiyim. 3 farklı sitede birbirinden farklı sorulardan oluşan testleri yaptım ve 3ü de bana sen bir INTJ'sin dedi. Bana bu "tesadüf"ü açıklar mısın peki?

  • Kim bu alakayı kuruyor.Hayatımda duyduğum en ilginç iddialardan biri 


    Ne yani girişken adama oğuz kağan gibi adamsın mı diyeceğiz 




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 10 Ekim 2020; 22:34:43 >
  • Kişilik sınıflandırmalarının tarihi antik çağlara kadar uzanıyor (bknz: Theophrastos, Plutarkhos). Kişilik tanımlaması ve sınıflaması yapmak yazarına göre çok farklılık gösteriyor ve pekala birilerinin Theophrastos veya Jung tipleri şeklinde bir reklam adıyla farklı bir kişilik taksonomisi geliştirmesi ya da zaten varolan bir taksonomiyi editlemesi imkansız değil. Bir de Jung klasik tipte etnografik gözlem yapmıyor, Freudyen geleneğin radikalleştirilmesi çerçevesinde etnografik saha araştırmasında psikanalize başvurarak kendi tiplemelerini ve sınıflandırmalarını geliştiriyor ve pek tabii psikanaliz bilimsel olarak ayakları yere basan bir antropolojik-sosyolojik araştırma yöntemi değil; tıpkı iktisadi muadili Marksizm gibi. Açıkçası Jung'a kolaylıkla şarlatan diyebiliriz. Kişilik taksonomilerinin gerçek hayatta overlap veya tutarsız görünmesi de zaten onlarla fazla vakit kaybedilmemesi gerektiğine işaret eder. Öyle basitçe insanları mimar, dışa dönük, duygusuz vs şeklinde sınıflandıramazsınız. Ancak ağır bastığını varsaydınız bir takım özellikleri (attributes) atfedebilirsiniz; onunla tanımlama yapmak veya öngörüde bulunmak çok yanıltıcı ve eksik olur. İnsan bir hidrojen atomu kadar basit değil, çok kompleks ve öngörülemez. İyi hoş mesela kuantizeliğin yasalarının işlediği kuantum boyutlarda da kesin öngörü yapamazsınız, yalnızca olasılık tayin edebilirsiniz. Bilimde güçlü bir indeterminist - random hat var. Sosyal bilimlerde ilaveten ciddi bir taksonomi - olgu sorunu var.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    Kişilik sınıflandırmalarının tarihi antik çağlara kadar uzanıyor (bknz: Theophrastos, Plutarkhos). Kişilik tanımlaması ve sınıflaması yapmak yazarına göre çok farklılık gösteriyor ve pekala birilerinin Theophrastos veya Jung tipleri şeklinde bir reklam adıyla farklı bir kişilik taksonomisi geliştirmesi ya da zaten varolan bir taksonomiyi editlemesi imkansız değil. Bir de Jung klasik tipte etnografik gözlem yapmıyor, Freudyen geleneğin radikalleştirilmesi çerçevesinde etnografik saha araştırmasında psikanalize başvurarak kendi tiplemelerini ve sınıflandırmalarını geliştiriyor ve pek tabii psikanaliz bilimsel olarak ayakları yere basan bir antropolojik-sosyolojik araştırma yöntemi değil; tıpkı iktisadi muadili Marksizm gibi. Açıkçası Jung'a kolaylıkla şarlatan diyebiliriz. Kişilik taksonomilerinin gerçek hayatta overlap veya tutarsız görünmesi de zaten onlarla fazla vakit kaybedilmemesi gerektiğine işaret eder. Öyle basitçe insanları mimar, dışa dönük, duygusuz vs şeklinde sınıflandıramazsınız. Ancak ağır bastığını varsaydınız bir takım özellikleri (attributes) atfedebilirsiniz; onunla tanımlama yapmak veya öngörüde bulunmak çok yanıltıcı ve eksik olur. İnsan bir hidrojen atomu kadar basit değil, çok kompleks ve öngörülemez. İyi hoş mesela kuantizeliğin yasalarının işlediği kuantum boyutlarda da kesin öngörü yapamazsınız, yalnızca olasılık tayin edebilirsiniz. Bilimde güçlü bir indeterminist - random hat var. Sosyal bilimlerde ilaveten ciddi bir taksonomi - olgu sorunu var.

    16 personalities testi bildiğin falcılık





  • Zodion Z kullanıcısına yanıt

    3 farklı sitedeki birbiriyle alakalı olmayan sorulara verdiğim cevaplarla çıkan sonuçta 3ünün de bana sen bir INTJ kişisisin demesine fal mı diyorsun?


    Tabiki de tüm insanların kişilikleri kendilerine hastır ancak istatistik diye de bir bilim vardır. Siz sözelcilere istatistik ne demektir öğretmeleri lazım. Youtube üzerinde INTJ kişiliğine sahip kişilerin kendilerini anlatmalarını dinlediğimde şaşırıyorum biribiriyle alakasız insanlarız biz görünürde ama kaba tahminle %95 aynı tepkileri verdiğimizi söyleyebilirim. Bu nasıl bir faldır sence?


    Şüphesiz ki farklılıklarımız var ikizler bile %100 aynı kişilikte değiller. Yine de bu kişilik testini falcılık olarak değerlendirmek için kanıt sunmalı birileri.

  • zodion'un dediği gibi falcılığın yandan yemişi bu testler. forer barnum etkisi. bu sorular matematik sorusu olmadığı için, insanlar zaten farklı şıkları işaretleyecek. ve aynı soruya aynı cevabı veren iki kişi özünde tamamen farklı nedenlerden aynı cevabı veriyor. eğer 16 değil de 30 veya 5 kişilik tipine göre bir test yapsalar insanlar yine kendilerine çıkan kişilik tipinin kendilerine ne kadar uyduğunu falan söylecekti.


    insan sıfatlanmaya çok meraklı bir varlıktır.

  • Yazınızın şekli bile Jungian perspektifte oturduğunuz yeri gösteriyor olabilir.


    Jung çok başarılı bir psikologtur. Yaklaşımı kesinlikle psikanalizle bağlantılı değildir.

    Üç kategori vardır Jung'ta

    İçe dönük(I)/dışa dönük (E) (I veya E)

    Duyumsal (S)/Sezgisel (N) (S veya N)

    Düşünen (T)/duygulanan(F) (T veya F)


    Söz konusu testte Yargılayıcı (J) ve Gözlemci (P) eklenmiş fazladan.


    Kendinizi tanımanız açısından, eğer testin hangi kaliteleri ölçtüğünü biliyorsanız çok faydalı olabilir. Meslek açısından bakmayın, kişiliğinizin anahtarı olarak bakarsanız, arkadaş veya eşinizle uyum durumunuzu görebilirsiniz. Çok zıt kutuplarda uzun sürede çok fazla uyumsuzluk yaşarsınız.


    Yazım üslubunuzun Jungian değrlendirmesi (bizzat sizin kişiliğinizin değil) EST sonundaki ek ise J




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 11 Ekim 2020; 19:23:5 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-F7923480B

    zodion'un dediği gibi falcılığın yandan yemişi bu testler. forer barnum etkisi. bu sorular matematik sorusu olmadığı için, insanlar zaten farklı şıkları işaretleyecek. ve aynı soruya aynı cevabı veren iki kişi özünde tamamen farklı nedenlerden aynı cevabı veriyor. eğer 16 değil de 30 veya 5 kişilik tipine göre bir test yapsalar insanlar yine kendilerine çıkan kişilik tipinin kendilerine ne kadar uyduğunu falan söylecekti.


    insan sıfatlanmaya çok meraklı bir varlıktır.

    Ya da gerekliliklere göre insanlar aynı cevabı veriyor mesela bir işe alımda herkes dışa dönük, takım çalışmasına yatkın, yaratıcı ve benzeridir ama insanların bu yüklendikleri nitelikler esasında insanlar arasında büyük çeşitlilik ve farklı dinamikler gösterir. Herkes her şeyi kendine yakıştırabilir, bir inancı onaylamaktan daha kolay bir iş yok.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Yazınızın şekli bile Jungian perspektifte oturduğunuz yeri gösteriyor olabilir.

    Jung çok başarılı bir psikologtur. Yaklaşımı kesinlikle psikanalizle bağlantılı değildir.


    Nasıl değil? Freud ve Adler ile beraber psikanalizde pillar hatta radikal bir name Jung. Şüphesiz ki psiko analizlerin karakterlerinden bu sınıflandırmaları yapıyor. Gruplandırılabilecek bilinçaltlarını -olgusal olarak- varsaymadan zaten benzer karakteristik örnekleri bir arada sağlam bir temelde toplayamazsın. Akademik dünyada olgusal temele yönelik eleştiri psikanaliz konseptlerinin elle tutulur olmaması haliyle psikanalizin pseudo science addedilmesi. Esasında ilginç bir anekdot olarak Marksizmin psikanalizme nazaran bilim olma saygınlığı daha fazla, bu sanki iktisadın sosyal disiplinlerin "fizik dalı" olarak diğer sosyal disiplinlerin önünde olmasıyla ilgili. Alıp-verme, üreten-tüketen tasarısının en azından gerçekten prosedürel bir standardı, marketin ve kapitalin belirli türden yasaları var ama J veya P tiplerinin standartları fazla esnek, muğlak veya birbirine overlap. Ünlü Ceteris Paribus ilkesini insanın kişisel karakteristiğinin tanımlanmasında açıkça uygulayamıyor, karakter yakıştırmalarının öngörülerine rağmen pek çok insan davranışının iki adım sonrasını bilemiyoruz bence altta yatan sebep gerçekten maddi karşılıklarının eksikliği veya uyumsuzluğu yani olgusal temel eksikliği bir yandan insanların inanmaya meyilli doğaları. İnanç teorik-kurgusal bir sistemin inşasında en temel öğedir ve daha iyisinin olamayacağını düşünerek kendisini haklı kılar. Bulgular maddi-nesnel temelde bilimselleşebilir veya maddi olmayan temelde reddedilebilirler ya da tamamen şüpheyle karşılanabilirler.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-F7923480B

    zodion'un dediği gibi falcılığın yandan yemişi bu testler. forer barnum etkisi. bu sorular matematik sorusu olmadığı için, insanlar zaten farklı şıkları işaretleyecek. ve aynı soruya aynı cevabı veren iki kişi özünde tamamen farklı nedenlerden aynı cevabı veriyor. eğer 16 değil de 30 veya 5 kişilik tipine göre bir test yapsalar insanlar yine kendilerine çıkan kişilik tipinin kendilerine ne kadar uyduğunu falan söylecekti.


    insan sıfatlanmaya çok meraklı bir varlıktır.

    Sosyal bilimler anketler üzerinden çalışır. Doğa bilimlerinden farklı olarak kanıtlnabilir gerçeklerden uzak ve spekülasyona açıktırlar. Matematik sorusu ile karşı karşıya olunmadığı açık bir gerçek olmakla birlikte bu tür anketler, testler işlevsiz midirler? Hayır, işlev görürler. İnsanlar testin araştırdığı konsepti bilip yanıltıcı mahiyette çözüme yaklaşmadıkları sürece kendilerini tanımak yahut bir kuruma tanıtmak için işlevsel mahiyette bir yanıta ulaşabilirler. Tabi, anketleri-testleri düzenleyenlerin dayandığı temeller, bilgi düzeyleri/yetkinlikleri, deneyimleri, amaçları, yanlılıkları testlerin istenilen neticeleri vermesinde önemli faktörler.


    Jung'un psikolojik tipler eserinden yararlanılarak oluşturulan Myers-Briggs testi güvenilir bir testtir. Gazete , mecmua ve internet sitelerinde düzenlenen eglencelik testlerle karıştırmayın.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    quote:

    Yazınızın şekli bile Jungian perspektifte oturduğunuz yeri gösteriyor olabilir.

    Jung çok başarılı bir psikologtur. Yaklaşımı kesinlikle psikanalizle bağlantılı değildir.


    Nasıl değil? Freud ve Adler ile beraber psikanalizde pillar hatta radikal bir name Jung. Şüphesiz ki psiko analizlerin karakterlerinden bu sınıflandırmaları yapıyor. Gruplandırılabilecek bilinçaltlarını -olgusal olarak- varsaymadan zaten benzer karakteristik örnekleri bir arada sağlam bir temelde toplayamazsın. Akademik dünyada olgusal temele yönelik eleştiri psikanaliz konseptlerinin elle tutulur olmaması haliyle psikanalizin pseudo science addedilmesi. Esasında ilginç bir anekdot olarak Marksizmin psikanalizme nazaran bilim olma saygınlığı daha fazla, bu sanki iktisadın sosyal disiplinlerin "fizik dalı" olarak diğer sosyal disiplinlerin önünde olmasıyla ilgili. Alıp-verme, üreten-tüketen tasarısının en azından gerçekten prosedürel bir standardı, marketin ve kapitalin belirli türden yasaları var ama J veya P tiplerinin standartları fazla esnek, muğlak veya birbirine overlap. Ünlü Ceteris Paribus ilkesini insanın kişisel karakteristiğinin tanımlanmasında açıkça uygulayamıyor, karakter yakıştırmalarının öngörülerine rağmen pek çok insan davranışının iki adım sonrasını bilemiyoruz bence altta yatan sebep gerçekten maddi karşılıklarının eksikliği veya uyumsuzluğu yani olgusal temel eksikliği bir yandan insanların inanmaya meyilli doğaları. İnanç teorik-kurgusal bir sistemin inşasında en temel öğedir ve daha iyisinin olamayacağını düşünerek kendisini haklı kılar. Bulgular maddi-nesnel temelde bilimselleşebilir veya maddi olmayan temelde reddedilebilirler ya da tamamen şüpheyle karşılanabilirler.

    İlk iddianıza bir yanıt vereyim, sonraki iddialarınıza vakit buldukça cevap vermeye çalışırım. Jung ile Freud psikanalizin bebek adımları attığı dönemde tanışırlar. 1907 yılında, Jung Freud'un Viyanadaki evinin kapısını çalar ve aralıksız neredeyse üç gün üç gece muhabbet ederler. Bu samimi ilişki Freud'un Jung'u psikanalizi gelecekte emanet edeceği veliaht olarak görmesine yol açar. Ama fazla samimiyet tez ayrılık getirir. Çıkan görüş ayrılıkları ve kırılan kalpler Uluslar Arası Psikanaliz derneğinin kurucu başkanlığına getirilen Jung'un "alın psikanaliz sizin olsun ucundan köşesinden bana lazım değil"diyerek 1914 yılında ayrılmasına neden olur.


    Jung'un psikanalizden ödünç aldığı belki tek kavram bilinçdışıdır, o da ciddi biçimde modifiye edilmiş haliyle. Ne libido kuramına, ne ruhsal aygıt modeline, ne nevrozların temelinde yer alan ruhsal çatışma ilkelerine, ne Oidipus ne de kastrasyon komplekslerine, ne psikoseksüel gelişme dönemlerine vesair neredeyse psikanalizden miras kalan hiç bir şeye sahip çıkmaz Jung. Kendi yaptığı terapiyede analitik terapi der, psikanaliz demez. Onun yazdığı eserlerde psikanalizle ilgili bulabileceğiniz tek şey Freud ile yaşadığı günlerin hatırası, hayal kırıklıklarıdır.


    Psikanaliz denilince akla Adler, Jung, Rollo May, Carl Rogers, Erikson, Fromm gelmez. Adler bireysel psikoloji, Jung analitik psikolojinin diğerleri diğerleri varoluşçu temalı psikolojilerin kurucularıdır.

    Psikanaliz deyince akla Freud dışında, Anna Freud, Mahler, Klein, Kernberg, Kohut, Rank, Abraham, Sachs, Jones, Winnicott, Bowlby gelir.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 12 Ekim 2020; 13:16:23 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sailor64

    İlk iddianıza bir yanıt vereyim, sonraki iddialarınıza vakit buldukça cevap vermeye çalışırım. Jung ile Freud psikanalizin bebek adımları attığı dönemde tanışırlar. 1907 yılında, Jung Freud'un Viyanadaki evinin kapısını çalar ve aralıksız neredeyse üç gün üç gece muhabbet ederler. Bu samimi ilişki Freud'un Jung'u psikanalizi gelecekte emanet edeceği veliaht olarak görmesine yol açar. Ama fazla samimiyet tez ayrılık getirir. Çıkan görüş ayrılıkları ve kırılan kalpler Uluslar Arası Psikanaliz derneğinin kurucu başkanlığına getirilen Jung'un "alın psikanaliz sizin olsun ucundan köşesinden bana lazım değil"diyerek 1914 yılında ayrılmasına neden olur.


    Jung'un psikanalizden ödünç aldığı belki tek kavram bilinçdışıdır, o da ciddi biçimde modifiye edilmiş haliyle. Ne libido kuramına, ne ruhsal aygıt modeline, ne nevrozların temelinde yer alan ruhsal çatışma ilkelerine, ne Oidipus ne de kastrasyon komplekslerine, ne psikoseksüel gelişme dönemlerine vesair neredeyse psikanalizden miras kalan hiç bir şeye sahip çıkmaz Jung. Kendi yaptığı terapiyede analitik terapi der, psikanaliz demez. Onun yazdığı eserlerde psikanalizle ilgili bulabileceğiniz tek şey Freud ile yaşadığı günlerin hatırası, hayal kırıklıklarıdır.


    Psikanaliz denilince akla Adler, Jung, Rollo May, Carl Rogers, Erikson, Fromm gelmez. Adler bireysel psikoloji, Jung analitik psikolojinin diğerleri diğerleri varoluşçu temalı psikolojilerin kurucularıdır.

    Psikanaliz deyince akla Freud dışında, Anna Freud, Mahler, Klein, Kernberg, Kohut, Rank, Abraham, Sachs, Jones, Winnicott, Bowlby gelir.



    Alıntıları Göster

    Jung'un Freud'un yapısallığını reddetmesi ve kendi yapısallığını kurması metodolojilerindeki kısmi paralellikleri, epistemolojilerinin ve kurucu varsayımlarının temelde aynı olduğu hakikatini değiştirmiyor yalnız. Aynı durum Adler için de geçerli. Analitik psikolojinin ve bireysel psikolojinin çıkış noktaları Freudyen psikanaliz teorisi ve bilinçaltı dünyası - realitesi varsayımı. Söylediklerim daha çok bu varsayımın bilim felsefesi ve epistemolojide ele alınışıyla ilgili, Freud sonrası gelişen psiko analitik gelenekler arasındaki konseptsel veya tematik farklılıklarla ilgili değil. Psikanaliz deyince tabii doğrudan Freud anlaşılıyor psiko analitik veya bilinçaltı psikolojisi demek daha doğru ve kapsayıcı olur. Bilinçaltı mefhumunun ve bilinçaltısal önermelerin sorunu gözlemdışılıklarında, ifadelerin verilmiş her durum - vaka altında doğru olmasında, prosedürlerinin dağınıklığında ve teknik gevşekliğinde yatıyor, bu da bilinçaltı varsayımıyla hareket eden bir teorinin tekrarlanabilirlik (repeatability) ve yeniden üretilebilirlik (reproducibility) gibi bilimselliğin temel kriterlerine takılmasına yol açıyor. Bir teorinin reddedilemez (unfalsifiable) ve özünde her şeye yakıştırılabilir bir yapıda olması, metodolojisinde muğlaklıklar, keyfilik ve standart eksikliği olması bilim-bilgi felsefesi açısından ciddi sorunlar. Özünde bu kadar çok farklı gelenek olması dahi psiko analizin bilimselliği açısından olumlu konuşmuyor. Mesela fizik biliminde Einsteincılar veya Newtoncular ya da Kopenhagçılar gibi kutuplaşmalar bulamazsınız ya da moleküler biyolojide genomcular veya Darwinciler veya Lamarkçılar gibisinden kutuplaşmalar ve ayrışmalar. Heisenberg belirsizlik ilkesi mesela yaşamın bir gerçeğidir keza evrim veya kalıtım da öyle. Ancak bunlara mukabil atıyorum Freud'daki süper ego bir refleksif-adaptif davranışlar dizisine yakıştırılmış ve içi varsayılmış bulunan süreçleri tanımlayan test edilemeyen ifadelerle doldurulmuş bir kümeden fazlası değil.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Psikanaliz özel isimdir. Freud'un temellerini attığı Uluslararası Psikanaliz Birliğine tescillidir. "Psikanalizin üstadı Jung bir keresinde şöyle demiştir" diye başlayan sosyal paylaşım grubu mesajlarına itibar etmeyiniz...Ruhsal rahatsızlıkları tanılama ve tedavi etme yöntemleri ne günümüz deskriptif-biyolojik yönelimli modern psikiyatri bilimine ne de psikanalize girip çıkmış müritlerin takip ettiklerine benzemez. Bilinçdışı kavramı konusunda görüş birliği içinde bulunan ruh bilimsel disiplinlerin hepsi bir diyorsanız, hepsine psikanaliz deyiverelim, zorluk çıkarmam. Ne olacak ki, biz şu meselenin aslı şöyledir deyince gerçek değişecek mi?


    Psikanalizin psödobilim olduğu görüşüne gelince. Psikanaliz psödo bilim ya da bilim değildir. Psikanaliz bir kuramdır. Yazınızda bu konuda söyledikleriniz de doğrudur. Bir yerlerde bir notta ben düşmüşüm konu hakkında, bulup aşağıya yapıştırıyorum.


    "...Öncelikle şunu belirtmemiz gerekirki, psikanalizin insanın ruhsal yapısı hakkında ileri sürdüğü görüşler bilimsel bir değer taşımamaktadır. Hatırlanacağı üzere Avusturyalı bilim felsefecisi Karl Popper, bir teorinin ileri sürdüğü tez ile uyumlu çok sayıda örnekle desteklenmesinin bilimsel sayılması için yeterli olmadığını, ancak teorinin deney ile “yanlışlanmaya açık” şekilde ortaya konması halinde ancak bilimsel kabul edilebileceğini ileri sürmüştü. Freud teorisinin doğruluğunu, destekleyici vaka örneklerine başvurarak savunmuştur. Günlük yaşantılarımızda bir iddianın mantığa uygun olduğuna kanaat getirmek için, iddiayı destekleyecek yalnızca birkaç güçlü örneğe başvurmaya alışmışızdır. Bu pratik açıdan faydalı, geçerli bir yaklaşımdır. Zira gündelik hayatlarımızda mantık yürütme amacımız bilimsel hakikatlere ulaşmak değil, problemleri çözecek en kestirme yolu bulmaya çalışmaktır. Ama sıra doğayı, insanı ve toplumsal yaşantıyı şekillendiren yasaları bulmaya geldiğinde pratik düşüncenin yeterli gelmeyeceği aşikârdır. Freud, psikanalizin temel tezi olan Oedipus kompleksini destekleyecek birçok vaka bildiriminde bulunmuştur. Ancak sayısız örneğin sunulması iddiayı ispatlamaya yetmez, araştırmacılar tarafından kuramı doğrulayacak ya da yanlışlayacak bir düzeneğin kurulması, kuramın bir şekilde test edilebilmesi gerekir. Ne var ki kuramın sahiplerince psikanalitik varsayımın yanlışlanabileceği bir test şimdiye kadar sunulamamıştır. Dolayısıyla libido, bilinçdışı, bastırma mekanizması, Oedipus kompleksi gibi psikanalizin temel önermelerinin bilimsel gerçekliği şüphelidir. Yine de günümüzde kabul gören pek çok teorinin kendilerini teste sokabilecek teknolojinin gelişmesinden çok önce ortaya konulmuş olduğunu ve bilimsel saygınlıklarını epey bir zaman sonra kazanabildiklerini hesaba katmakta ve peşin hükümlü olmamaya dikkat etmekte yarar bulunmaktadır."




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 12 Ekim 2020; 22:5:15 >




  • Bence "bilinçaltı" şuurumuzun bilmediği veya verilmiş anda fark etmediği nörolojik mekanizmalar ve evrimsel-sosyal-bilişsel psikolojik dinamiklerden ötürü var, Freudyen bilinçaltı ve bilinç kategorizasyonunun dahiyaneliği burada saklı ama muhtemelen insanın öznel ve sanal doğasından mütevellit ciddi bir nesnellik ve olgusallık handikapı var. Pseudo science olmak salt anlamıyla öğretiselliğe ve doktrinizasyona engel değil ama bilimsel rutinle test edilebilirlik bazında uyumsuz. Karanlık bir denizde yol almak istemiyorsak sınanabilir somut mekanizmalar sunmalıyız ama bir yandan fazla basite kaçmamalıyız; kısmi bir basitleştirmeyi de beraberinde getiren psikiyatri ve nöroscience'da belirli ve kayda değer bir parıltının olduğunu söyleyebiliriz. Bir tanıdığımı (kendisi bir bipolar hastası) psikiyatrik teşhis ve tedavinin iyi ettiğine şahit oldum; gerçekten faraziye kaçmadan bir sorun tespiti yapıldığını, sorununun kaynağının bilindiğini ve iyileştirilebildiğini gördüm. Buna mukabil hiçbir deri koltuk terapisi veya psiko analitik telkinin bir bipolar hastasını iyi edeceğini düşünemem; ortada tamamıyla, hemen hemen her yanıyla beyin kimyasıyla ilgili bir durum var zira.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sn Nat, Kemal Sayar'ın Terapi isimli bir kitabı var, ilginiz varsa okumanızı öneririm. Terapi bir değil bin çeşittir. Terapi esasen kendini bilmeye ve yakın birisi ile samimi-otantik bir ilişki kurmaya dayanır. Bu ikisini birleştiren şey de iyi bir terapistle oturup uzun vadeli bir ilişki kurmaktır. Deskriptif psikiyatri tanı ve tedavi metotları ağrısı olan bir hastaya ağrı kesici vermeye benzer bir yöntem uygularlar. Bu da gereklidir tabi ama ağrı kesici ile kendini tanıma-bilme, bir insanla derinliğine bir ilişki kurma bir olur mu?

  • quote:

    Bu ikisini birleştiren şey de iyi bir terapistle oturup uzun vadeli bir ilişki kurmaktır


    Bir terapist şüphesiz ki bir ilişkinin düzelmesini, ilerlemesini veya kötüyse iyileşmesini sağlayabilir ama dediğin türden bir ilişkiyi terapistsiz veya terapi yöntemleri olmaksızın da kurabilirsin. Tabii her ilişkiyi baştan hasta veya başlangıçta tamamlanmamış kabul ediyorsak her insan ilişkisinin terapiyla bina edildiğini veya bir düzene oturduğunu düşünebiliriz. Her insan doğuştan hastadır varsayımı bana da cazip geliyor. Freud ve Jung arasındaki ayrışma mesela bir anlayış veya terapi eksikliği midir? Bana teorik konularda bozuşma gibi gelmişti, esasında teferruatıyla detaylarını bilmiyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    quote:

    Bu ikisini birleştiren şey de iyi bir terapistle oturup uzun vadeli bir ilişki kurmaktır


    Bir terapist şüphesiz ki bir ilişkinin düzelmesini, ilerlemesini veya kötüyse iyileşmesini sağlayabilir ama dediğin türden bir ilişkiyi terapistsiz veya terapi yöntemleri olmaksızın da kurabilirsin. Tabii her ilişkiyi baştan hasta veya başlangıçta tamamlanmamış kabul ediyorsak her insan ilişkisinin terapiyla bina edildiğini veya bir düzene oturduğunu düşünebiliriz. Her insan doğuştan hastadır varsayımı bana da cazip geliyor. Freud ve Jung arasındaki ayrışma mesela bir anlayış veya terapi eksikliği midir? Bana teorik konularda bozuşma gibi gelmişti, esasında teferruatıyla detaylarını bilmiyorum.

    Pskiyatri olan nevrozları , psikozları halının altına süpürmekle meşgul, Freud buna karşıydı zaten, Onun kuramlarına göre pskiyatristlerin yaptığı şey tamamen yanlıştı çünkü bütün olguları bi şekilde üzerlerini kapatarak semptom hafifletiyordun bu ise başka yerden patlak veriyordu. Engin geçtan insan olmak kitabın'da şöyle bi alıntı yapmıştı " fizikde ki bileşik kaplar yasası psikolojide'de geçerlidir bir yönden yapılan baskı bi başka yönde boşaltıma neden olur diye. Freud pskiyatri için tam olarak bunu söylüyordu, Ama dönemlerinde iyileştirdikleri hasta sayısı bi elin parmağını geçermi bilmiyorum , psikolojide ki terapi ekölünün uzun ömürlülüğüne inanmayanlardan biriyim , yani bugun x kişiye 2 yıl düzenli terapisini yaptınız salın gitsin o adamı hayatını artık düzgün yaşasın diye bi ne kişi gördüm ne örnek gördüm. Bi dönem tamamen telkin üzerine işlediğini düşündüğüm bi daldı. Gestalt , psikoterapi , psikanaliz bütün terapi methodlarının bunun üzerine kurulu olduğunu düşünüyordum, Logo- terapiyi atrı tutarım çünkü victor frank l tarafından literature sokulduktan sonra gerçek anlamda başarı sağlamış bi method.


    Bu konuda bu işin bölümünü okumama rağmen celişkiler içindeyim bi tarafım için aslında sizin dediğiniz gibi norolojik bağlantılarla alakalı olduğu, ama bi taraftarn histeri gibi ufak çaplı nevrozlar için hala bilimde psikoterapi kullanılıp sonuç alınıyor.


    Jung bbc ile yaptığı roportaj'da 84 yaşında şunları söylemişti sunucunun kendi kişilik tipiniz hakkında bi çıkarım yapabildiniz mi sorusuna " tip durağan değildir " hala emin değilim gibi birşey söylemişti. Yani kişiliğin belirli dönemlerde sürekli değişim halinde olduğunu söylüyor.


    Freud ile ayrılma sorusuna ise kendi kuramı üzerinden cevap veriyor " anlaşamadık cünkü aynı karakterlere sahip değiliz , farklı düşünüyoruz " burda arketiplerinden bahsediyor.


    Aslında coğu kişi aralarında ki ayrımın libido ve cinselik kavramı olduğunu düşünüyor ama jung bi dönem kafayı kırıp aşırı şekilde mistizm ile spritualizm ile ilgilenmeye başladı bkz : eşzamanlılık teorisi , freud onun tamamen saçma sapan düşünceler içine girdiğini düşünüyordu jung on filminde'de bu sahneyi veriyolar. Hatta hastalarının astrolojik haritalarını çıkarma gibi işleride vardı jung'un. Jung'un söylediğine göre freud aşırım materyalist dogmatik bi adammış, bi fikir ortaya sürdümü onun kesinlikle doğru olduğunu sürekli vurgulayıp sinir bozarmış.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    quote:

    Bu ikisini birleştiren şey de iyi bir terapistle oturup uzun vadeli bir ilişki kurmaktır


    Bir terapist şüphesiz ki bir ilişkinin düzelmesini, ilerlemesini veya kötüyse iyileşmesini sağlayabilir ama dediğin türden bir ilişkiyi terapistsiz veya terapi yöntemleri olmaksızın da kurabilirsin. Tabii her ilişkiyi baştan hasta veya başlangıçta tamamlanmamış kabul ediyorsak her insan ilişkisinin terapiyla bina edildiğini veya bir düzene oturduğunu düşünebiliriz. Her insan doğuştan hastadır varsayımı bana da cazip geliyor. Freud ve Jung arasındaki ayrışma mesela bir anlayış veya terapi eksikliği midir? Bana teorik konularda bozuşma gibi gelmişti, esasında teferruatıyla detaylarını bilmiyorum.

    Otantik insan ilişkileri bir terapi yerine geçebilir, ben de buna inanırım..Yalom'un "İlişkidir iyileştiren insanı" sözünü çok severim...Kötü ilişkiler insanı hasta ederken iyi ilişkiler iyileştirir.


    Terapi orientasyon itibarı ile bin bir çeşit olabilir. Her bir yönelimin ruhsal kimi karşılıkları olabilir ama en önemli faktörü unutmayalım: İnsan kabul edilmek, anlaşılmak, güvenli bir ortamda bulunduğunu hissetmek ister. Yani çoğu kez iş, aile ve sosyal hayatlarımızda hissedemediğimiz türden şeyler..


    Bir arkadaşınızla konuştuğunuzu düşünelim, biraz dertlerinizden bahsetmeye başladınız...Arkadaşınız acaba sizi gerçekten dinliyor mu?


    Genellikle olan şey, arkadaşınızın sözlerinizin içinden kendi doğru ve yanlışlarına uygun olan şeyleri seçmek üzere sizi dinlediği ve ilk fırsatta da sözünüzü kesmeye hazırlandığıdır.


    Bir kaç örnek verelim sizi gerçekten dinlemeyen arkadaşınızın ağzından...


    "Olmaz öye şey yahu.."

    "abartıyorsun.."

    "sen de öyle yapmasaydın canım, kaçırmışsın fırsatı.."

    "bu adamların zaten hepsi mal!"


    Oysaki otantik ilişkide partneriniz sizi gerçekten dinler, anladıysa geri bildirimleri uygun zamanlarda verir, anlamadığı yerlerde sizi sorularıyla derdinizi açmanız için yönlendirir. Size baktığında gözlerinizdeki üzüntüyü, neşeyi, şaşkınlığı, korkuyu anlar..


    Sorunların bilfiil çözümünden çok anlaşılmak, yanında durmak, hasbıhal etmek önemlidir bazen..


    "Freud ile Jung neden ayrıldı" demişsiniz..Freud, Jung'a veliahtı gibi davrandı ama Jung kendisine özgü bir tarzda psikolojide ilerlemek istiyordu. Jung'un kafası fantazilerle, gündüz düşleriyle doluydu. Bilinçli benliği ile kollektif bilinçdışı arasındaki iletişim kanallarını açarak kendiliğini gerçekleştirebileceğini, bütünleşeceğini düşünüyordu. Nevroz Jung için benliği bütünleştirmeye yönelik bir çağrıydı ve bilinçdışının kapıları açılmalı, mitoslar, fanteziler, dinsel düşlemler, arketipal imajlar ego ile alış veriş içine sokulmalı, benlik zenginleşmeliydi. Ego Freud'da olduğu gibi savunma üzerine bir sistem inşa etmemişti, ego benliğin bütünleşmesi yolunda bilinçdışına açılan bir kapı olarak merkezi konumdaydı. Jung seksüaliteyi teorisinde çok az bir yer verdi, o da her erkeğin bilinçdışında bir kadın (anima) her kadının bilinçdışında bir erkek (animus) olduğu şeklindeydi. Ne bastırılmış cinsel arzular, ne çocuk cinselliği, ne kastrasyon anksiyetesi,ne de Oidipus kompleksi ile ilgiliydi. Freud ile Jung tamamen zıttılar birbirleri ile. Onları 1907 yılında biraraya getiren şey, merkezi Avrupa'da dönemleri itibarıyla psikiyatri dalında iki büyük dahi olduklarının farkında olmaları ve birbirlerinin neyi ne kadar bildiğini görmek istemeleriydi kanımca. Gördüler, farklı olduklarını anladılar ve kendi yollarına gittiler.





  • Terapi hedef olarak iyileşmeyi alır diye düşünürsek sonuçlar gerçekten de yüz güldürücü olmayabilir. Ama terapi ( kendini yorumlayıcı yaklaşımlarda bulunmak ve rüya analizi yapmayı da içerecek şekilde self terapi dahi) kendini anlamada daha başarılıdır.


    Kendini anlama ne olduğunu ve ne olamayacağını da anlamak demektir. Sınırlarını bilme, semptomların anlamlarını kavrama ve tahammül etme becerisi gösterme, yavaşta olsa bazı self-destrüktif davranışlardan uzaklaşmak, iletişime daha açık olmak, yakınlarına tahammüllü olma bunlar kendini anlama ile yakından ilişkilidir diye düşünüyorum.

  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.