Şimdi Ara

Dünya Petrol Krizi - Peak Oil

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3.090
Cevap
40
Favori
188.746
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Uzun zamandır hakkında araştırmalar yaptığım ve onlarca makale okuduğum, belgesel izlediğim bir konuyu burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Amacım sizleri bilgilendirmek ve konu hakkındaki görüşlerinizi öğrenmektir.


    Öncelikle konuya çok genel bir noktadan başlamak istiyorum. Yazılı ve görsel basında ara ara çıkan haberler hepimizin gözüne takılmıştır eminimki.
    "40 yıllık rezervimiz kaldı" ---------- "Dünya'da 25 yıl yetecek petrol rezervi var" vb.

    Birinci nokta, herkesin bildiği gibi petrol yenilenemez bir enerji kaynağıdır. Yani sonu vardır ve eninde sonunda bitmesi kaçınılmazdır. Peki yukarıdaki başlıkları okuyunca nasıl bir tablo geliyor aklınıza? Yani bundan 40 yıl sonra bir gün son damla petrolü de bir araç deposuna doldurarak benzinciyi terk edecek ve evet bu sonu hadi arkadaşlar diyerek son kez kapıya kilidi mi vuracak?

    Durup düşündüğünüzde bunun böyle olmayacağını, sınırlı bir kaynaktan üretimin bir noktada pik yapacağını (En üst düzeye ulaşmak) ve ondan sonra tamamen tükenene kadar üretiminde sürekli düşüş olacağı açıktır. Bu durum petrol için tanımlandığında ingilizce "Peak Oil" denilen, petrol üretiminin pik yapması ve sonrasında devam eden yıllarda üretimin talebin arkasında kalması olarak açıklanabilir.

    “Peak Oil” kavramı ile ifade edilmek istenen şey, petrol üretiminin belli bir noktaya kadar artacağı ve bir zirveye ulaştıktan sonra kısa bir süre üretimin o düzeyde sabit kalacağı ve daha sonra üretimin düşmeye başlayacağıdır. Petrol üretimindeki bu gelişme istatistik konusunda ders almış olanların kolayca hatırlayacağı üzere “çan eğrisi”nden başka bir şey değildir. Bu kuram her bir petrol kuyusu için olduğu kadar, petrol üreten ülkeler için ve toplam dünya üretimi için de geçerlidir. Bu kavramı bir başka şekilde de açıklamak olasıdır. Petrol üretimi, her yıl tüketilen miktardan daha fazla petrol ihtiva eden yeni petrol yatakları bulunduğu sürece artacaktır, yeni bulunan petrol yataklarının sahip olduğu petrol miktarı her yıl tüketilene eşit kaldığı sürece “petrol üretimi tavan yapmış” olacaktır. Daha sonra da petrol üretimi geçmiş yıllara göre azalmaya başlayacaktır.

    "Peak Oil" kavramı ilk olarak 1956 yılında jeolog M. King Hubbert tarafından ABD petrol üretimine yönelik olarak ileri sürülmüştür. Hubbert 1956 yılında, ABD de üretimin 1969 yılında pik yapacağını ileri sürmüştür. O tarihlerde, bu sava şiddetle karşı çıkılmasına ve ciddiye alınmamasına rağmen, anılan ülke 1970 yılında bu noktaya ulaşmış ve o tarihten bu yana ABD de petrol üretimi devamlı düşmektedir. Bu da beraberinde ABD’ne yabancı ülkelerin petrol yataklarına artan bağımlılık sorununu yaşatagelmektedir. ABD nin başına gelen sırasıyla diğer petrol üreticisi ülkelerin başına da gelmektedir. Bu bağlamda bazı örnekler vermek uygun olacaktır.

    Richard Heinberg’in tesbitlerine göre, dünya petrol üretiminin yarısına yakının sağlandığı ve 1940, 1950, 1960 ve 1970 lerde keşfedilmiş olan 100 süper büyüklükteki petrol yataklarına benzer yeni petrol yatakları artık keşfedilememektedir. Bu durumun sonucu olarak günümüz dünyasında tüketilen her dört varil petrole karşılık bir varillik yeni keşif yapılabilmektedir. Matthew R. Simmons’ın gözlemlerine göre, günlük üretimlerinin toplamı 33 milyon varile ulaşan dünyanın dev boyutlu 120 petrol havzasından 14 adedinin ortalama çalışma süresi 43.5 yıldır. Bu 14 havza dünya petrol üretiminin yüzde 20 sini gerçekleştirmektedir. Dünya üretiminin yüzde yirmisini karşılayan yatakların ortalama ömrünün 40 yılı geçmiş olması bu yatakların pik noktaya ulaşmış olduğunun veya ulaşmakta olduğunun somut göstergeleridir.

    Esasen petrol üreten ülkeler veya şirketler işlettikleri sahaların pik noktaya ulaştıklarını kolayca kabul etmezler. Ancak bu yöndeki gelişmelere yönelik bilgiler basına sızar. Internet’te yer alan bir siteye göre, 48 petrol üreten ülkeden, içine Kuveyt, Rusya ve Meksika’nın da dahil olduğu 33 ülkenin pik noktasına ulaşmış olduğu ileri sürülmektedir. Aynı sitede yer alan bilgilere göre, önde gelen petrol jeologlarının görüşü, dünyada keşfedilebilecek petrol yataklarının yüzde 95 i esasen bulunmuş ve üretim plato yapmış durumdadır.

    "Peak Oil"e gelinmekte olduğunu ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney 1999 yılında Halliburton’un CEO’su olduğu sırada şu şekilde ifade etmiştir; “Gelecek yıllarda dünya petrol talebinin yıllık ortalama yüzde 2 oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir. Aynı dönemde muhafazakar tahminlere göre mevcut petrol rezervlerinin üretimi yıllık ortalama yüzde 3 azalacaktır. Bu durumda 2010 yılında günlük 50 milyon varil dolayında ek petrole gereksinim olacaktır”.

    Bu bilgilerden sonra bazı ülkelerin ve bazı sahaların pik yapmalarına ilişkin bilgiler üzerinde durabiliriz. İngiltere’nin Kuzey Denizi petrol sahasının pik noktaya’e ulaştığı 1999 yılında ileri sürüldüğünde bu gerçek pek de kabul edilmemişti. Oysa o tarihte anılan bölge pik yapalı iki yıl olmuştu.
    Suudi Arabistan Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 25 ine sahiptir. Bu ülkenin üretiminin yüzde 90 ı beş dev boyutlu havzadan elde edilmektedir. Dünyada şimdiye kadar keşfedilmiş en büyük petrol havzası olan ve 300 kuyu ile işletilmekte olan Gavar bölgesinde üretimin düşmesinden endişe edilmektedir. Hatta bazı kaynaklarda buradaki üretim düzeyinin korunabilmesi için ikincil üretim tekniklerinin kullanıldığı ileri sürülmektedir. Bu bağlamda bu havzaya günde 7 milyon varil deniz suyu ve karbon dioksit pompalandığı iddia edilmektedir.

    Suudi Arabistan’ın Gavar havzasından sonra dünyanın ikinci büyük havzası olarak kabul edilen Meksika’daki Cantarell’de de 2006 yılında pik noktaya ulaşıldığı ileri sürülmektedir. Bu havza 1976 yılından buyana yüksek kalitede petrol üretmekte idi. Aynı web sayfasında 2006 yılı başında Kuveyt Petrol Şirketi’nin bu ülkenin en büyük üretim havzası olan Burgan yataklarında da üretimin tavan yaptığını kabul ettiği yazılmıştır.

    İlgilenen arkadaşlar internetten "Peak Oil" yazarak karşılarına çıkan bilgilere bakabilirler. Konuyu görsel olarak youtube'den de araştırabilirsiniz.







  • Konuyla ilgili çok güzel bir derleme:

    1* ikinci dünya savaşının ardından yalta'da buluşan rusya, ingiltere ve amerikan başkanları daha fazla "birbirleriyle savaşmamak" üzere anlaştılar ve dünyayı paylaştılar. çok kısa bir süre sonra stalin kars ve ardahan yöresinde hak iddia edince ülkede "komünist tehlike" patlak verdi. bu tehlike karşısında türkiye amerikanın başını çekti nato kanadına kaydı. ilerleyen yıllarda başka bir ülkede devrim yaşanıyor ve bu ülke sovyetler birliğinin oluşturduğu bloka kayıyordu: küba devrimi...

    2* dünya yeni bir savaşa doğru sürükleniyordu: soğuk savaş. 1950'li yılların sonuna doğru amerika ve rusya'nın başını çektiği iki kutuba ayrılıyor, savaş tehditlerinin arttığı, askeri harcamaların tavan yaptığı senelere giriliyordu. soğuk savaş boyunca amerika ve rusya asla pes etmedi, dünya senelerce çok büyük bir savaşın çıkacağı telaşı ile yaşadı. fakat mücadelenin sonunda sovyetler birliği çöktü. böylece amerika'nın savunduğu liberal ekonomik sistem dünyaya hakim konuma ulaştı. dağılan sovyetler birliği gücünü büyük oranda kaybetti ve soğuk savaş sona erdi. sovyetler birliğinin dağılmasından uzun bir süre boyunca rusya asla amerika'ya kafa tutabilecek konuma ulaşamadı. taa ki 2014 baharına kadar.

    3* sovyetler birliği döneminde devlet hemen her alana hakimdi. kurumların büyük bir bölümü devlete aitti. sistem çökünce devletin başına boris yeltsin getiriliyor ve böylece amerika'nın istekleri doğrultusunda sistem değiştiriliyordu. rusya liberal ekonomik düzene sokulmaya çalışıldı. yedi yıl süren uruguay müzakerelerinin ardından gümrük tarifeleri indirildi, bütün ülkelerin piyasaları dünyaya açıldı. uluslar üstü bir kurum, dünya ticaret örgütü, dünya ticaretinin jandarmalığını yapmak ve liberalleşmenin önünü daha da açmak üzere cenevre’de kuruldu. devlet kurumları hızlı bir şekilde amerikan güdümündeki rus işadamlarına yok pahasına satılmaya başlandı. devlet öyle hızlı küçülmeye başlamıştı ki, rusya’ya uygulanan şok terapi ile birlikte ülke ekonomisi 1990’ların sonunda yüzde 40 küçülmüştü. yaşanan durum halkta ciddi bir endişe yaratıyor, devletin orantısız çözülmesi ve 1998 yılında yaşanan kriz ortamı bir politikacıya inanılmaz yarıyordu. bu politikacı iki sene sonra liderliğe yükselecekti: putin.

    4* putin'in gelişiyle beraber rusya'yı kontrol etmeye çalışan odakların oyunu bozuldu. devlet yok pahasına sattığı kurumları geri almaya başladı. putin'in talimatıyla bu kurumları satın alan amerikan güdümündeki genç rus iş adamları tutuklanıyor kaçabilenler kaçıyordu. hatta onlardan bir tanesi ingiltere'ye yerleşiyor ve bir kulüp satın alarak medyanın gözbebeği haline geliyordu: roman abramovic...

    5* putin ülkeyi 14 yıldır idare etmesine karşın asla macera peşinde koşmuyor, ülke ne eski sosyalist yapısına geri dönüyor, ne de kontrolsüz liberalleşen bir amerikan güdümüne giriyordu. rusya zaman içerisinde batı ile uyumlu fakat asla müttefik olmayan bir politik sahaya yerleşti. bu politik duruş dünyaya uzun bir süre barış getirdi. taa ki batı'nın dünyanın belirli bir bölgesine çıkardığı karmaşaya dek: arap baharı...

    6* kaddafi 40 yıldır lideri olduğu libya'ya huzur getirmişti. her ne kadar ülkesi refaha ve huzura kavuşmuş olsa da kaddafi bir diktatördü ve her an istediğini yapacak güce sahipti. nitekim 2010 yılından itibaren sık sık "petrol için yeni para birimi oluşturma" fikri onun sonu oldu. 2011 yılında patlak veren arap baharı önce kaddafi'yi yuttu. diktatör halkı tarafından parçalandı. böylece rusya önemli ilişkilere sahip olduğu libya'yı kaybetti. libya başını fransızların çektiği koalisyon tarafından işgal edildi. fransa'nın libya konusunda atak ve istekli olmasının nedeni dünyanın sayılı kuruluşlarından biri olan "total" petrol şirketiydi. şirket libya petrollerine gözünü dikmiş ve muhtemelen fransız hükümetini müdahale için zorlamıştı. fakat bu pek de kolay olmamıştı.

    7* dünyayı ciddi biçimde sarsan 2008 ekonomik krizi aslında bir çok ekonomist için beklenen birşeydi. zira başını fransız bir ekonomistin de çektiği grup deregüle vaziyette olan finans sisteminin hızlıca regüle edilmesini yani denetlenmesini istiyordu. bunun karşısında olan liberal gurup finans sisteminin daha serbest olmasını ve yatırımların maksimum seviyede kalmasını talep ediyordu. obama seçim vaadlerinde sık sık "sistemi regüle edeceğinden" bahsediyor, seçime giriyor ve kazanıyordu. buna rağmen sistem asla regüle edilmedi. sistemin en riskli noktası derecelendirme kuruluşlarının özel olmasıydı. devlet asla derecelendirme kuruluşlarını denetlemiyor, bu kuruluşların piyasaya önerdiği ve derecelendirdiği kağıtlar bir çok yatırımcı tarafından tercih ediliyordu. sonunda beklenen oldu, bu kuruluşların şiddetle önerdiği ve güvenli bulduğu kağıtların büyük bir bölümü battı. böylece bu kağıtlara sahip olanlar ellerinde olanların tümünü kaybetti. bu kağıtları sigortalayan sigorta şirketleri büyük bedeller ödemek zorunda kaldı. böylece derecelendirme kuruluşlarından tutun, dünyanın bir çok yerindeki yatırımcılara ve sigorta şirketlerine varan bir çok ekonomik figür zarar gördü. bu nedenle ortaya derin bir finans krizi çıktı. zayıf olan şirketler borçlarını kapatmak için kredi bulamadı. böylece iflaslar ortaya çıktı. bu yaşanan olayların sonunda bir çok derecelendirme kuruluşuna soruşturma açıldı. bazı ekonomistler tutuklandı. fakat tüm bunlara rağmen sistem regüle edilmedi. bazı büyük şirketler ise bu işten karlı çıktı, batan bir çok şirketi bu büyük şirketler satın aldı. regülasyon taraftarları haklı çıkmıştı. bu gurubun en önde gelen ismi ise tanıdıktı: imf başkanı dominique strauss kahn... kahn ısrarla bu sistemin yanlış olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini haykırmıştı. sonra ne hikmetse başına gelmedik kalmıyor. 2011'de tecavüz suçlamasıyla tutuklanıyordu. kefalet talebi reddedilen kahn medya tarafından linç ediliyor ve kelepçeli fotoğrafları basına servis yapılıyordu. fransa cumhubaşkanlığı için çalışma yapan kahn imf başkanlığından istifa etmek zorunda kalıyor ve sonra hapse mahkum oluyordu. küresel çetelerin affı yoktu.

    8* rusya kaddafi'nin düşmesiyle birlikte arap baharının diğer müttefiklerini de yutacağı endişesine kapılıyor ve tüm gücüyle bir iç savaş yaşayan suriye'nin yanında oluyordu. bu nedenle amerika suriye politikasını değiştirmek zorunda kalıyordu. brzezinski bu politikanın zaten hatalı olduğun deklare etmişti. brezinski'nin açıklamarından birkaç hafta sonra suriye'de esad'a karşı savaşan el nusra örgütünün tepedeki iki ismi kavga etti. ebu bekir el bağdadi kendi örgütünü kurmak üzere el nusra'dan koptu ve böylece ışid kuruldu. bu gelişme üzerine amerika'nın suriye'ye müdahale etmesine imkan tanıyan terör kartı devreye girdi. fakat tam da bu esnada putin öyle bir hamle yaptı ki, tüm herşey allak bullak oldu: ukrayna olayları...

    9* batı, hem kuzey afrika'da hem ortadoğuda hem de ukrayna'da aynı anda faaliyetteydi. tüm bu faaliyetler rusya'nın aleyhineydi. libya'nın kısa sürede düştüğünü gören rusya ukrayna'nın da düşmesine tahammül edemezdi. ukrayna 1991 yılında sovyetler birliğinden ayrılmış, 2004 yılında george soros destekli olduğu iddia edilen turuncu devrimle batı yanlısı sisteme kaymıştı. 2014 başlarında ise ab ile bütünleşmek için anlaşma imzalamak üzere olan ukrayna rusya'nın araya girmesiyle son anda anlaşmadan vazgeçti. bunun üzerine ortaya çıkan sokak hareketleri neticesinde ukrayna karıştı. putin son anda ukrayna'yı kaybetmekten kurtulmuştu. fakat bu durumun böyle gitmeyeceğini biliyordu. işte bu olayların yaşandığı esnada çok radikal bir karar alan putin kırım'ı ilhak etti ve topraklarına kattı. batı neye uğradığını şaşırdı. böyle bir hamleyi asla beklenmiyordu. nato derhal toplandı, ciddi bir uyarı verildi fakat putin gemileri yakmıştı. libya'da yaşananların tekrarlanmaması için suriye ve ukrayna'ya sıkıca sarıldı. rusya batıya meydan okuyordu. putin bununla da kalmıyor ve ukrayna'da bulunan rus yanlılarına silah dağıtıyordu. son olarak rus ordusu da ukrayna sınırına dayanınca ipler an ipler koptu.

    10* amerika bu hamleye karşılık kendi hamlesini yaptı. böylece 2014 yılının bahar ayında yeni bir savaş başlamış oldu, bu savaş bilinen "askeri savaş" değildi. bu savaş "ekonomik savaş"tı. ilk aşamada rusya’ya vize muafiyeti müzakerelerinin askıya alındığını duyuruldu. nato da rusya ile tüm işbirliğini gözden geçirme kararı aldığını açıkladı. ardından amerika derhal rusya ile ticaret yapan müttefiklerinin bu ticaretleri sonlandırmasını istedi. böylece rusya'ya karşı batı ambargosu başladı. fakat fransa rusya'yla yapmış olduğu 1 milyar euro'luk anlaşmanın iptal edilmesi halinde zararının karşılanmasını istedi. aksi taktirde anlaşmayı bozmayacağını duyurdu. rusya ile fransız total petrol şirketinin sıkı ilişkileri bulunuyordu. bunun yanında doğu avrupa ülkeleri de bu ambargodan olumsuz etkilendi. çünkü bu ülkelerin savunma sistemleri rus yapımıydı. bu nedenle ruslardan aldıkları mallar ruslara sattıkları mallardan fazlaydı. amerika'nın ambargo hamlesi ilk etapta ruslardan çok avrupa ülkelerini vuruyordu.

    11* amerika bir kaç gün içinde yeni bir hamle yaparak iki rus bankasının avrupaya girmesini yasakladı: gazprombank ve veb.
    gazprom rusya'da çıkan doğalgazı yönetirken veb ise petrolü yönetiyordu. bu şirketler büyük oranda devlete aitti. bu hamle ile rus bütçesinin %40'ını oluşturan doğalgaz ve petrol ihracatın kesilmesi hedefleniyordu. fakat madalyonun bir de öteki yüzü vardı. bir çok avrupa ülkesi rus gazıyla ısınıyordu. rus gazının yasaklanması demek avrupa'nın kışın gazsız kalması demekti. bu nedenle ambargonun sadece "petrol ve gaz arama faaliyetleri ile sondaj faaliyetlerini" kapsaması kararlaştırıldı. rusya ise bütçesinin %40'ını hedef alan bir ambargo yaşamamak bu durumu kabullendi. fakat işin komik yanı iki amerikan şirketi rusya ile kutuplarda sondaj ve petrol arama faaliyetleri güdüyordu. bu faaliyetlerin toplam hacmi 4 milyar dolar civarındaydı. böylece amerika da bu ambargo nedeniyle zarar görmüş oluyordu. fakat bu iki şirket 4 milyar dolarının kaybolma pahasına ambargoyu destekledi. amerika ortaya çıkan bu gaz krizini kökünden çözmek ve avrupa'yı rus gazı tehdidinden kurtarmak için başka bir yol arayışına girdi: akdeniz'de gaz arama faaliyetleri...
    şimdi kıbrıs'ta yaşanan "gaz arama" tartışmalarının neden bu kadar önemli olduğunu anladınız mı?

    12* rusya amerika'nın ikinci hamlesine karşılık yeni bir hamle yaptı: yaş sebze ve meyve ithalat yasağı...
    rusya ab ülkelerinden ciddi miktarda yaş sebze ve meyve ihtalatı yapıyordu. getirilen yasakla birlikte bir çok avrupa ülkesindeki tarım faaliyetleri zarar görecekti. amerika ise ab nezdinde bir fon oluşturacağını ve ürünü elinde kalan ab'li tarımcılardan bu ürünlerin satın alınacağını açıkladı. satın alınan bu ürünler ücretsiz olarak kamu kuruluşlarına ve okullara dağıtıldı. yaşanan bu ekonomik restleşmeler karşısında putin bu durumdan çok da endişe ediyor gibi görünmüyordu. rus lider, ortada ekonomisi yeniden gerilemenin eşiğinde bir avro bölgesi varken, rusya zaten kemer sıkmaya çoktan alışmışken, ambargo savaşına girilmesi halinde ilk pes edecek tarafın henüz ekonomik durgunluktan çıkamamış olan batı olacağını düşünüyordu.

    13* aradan geçen bir kaç aya rağmen ne rusya ne de rus ekonomisi ciddi bir sıkıntı yaşamayınca üçüncü hamle de devreye sokuldu. önceki hamlelerden farklı olarak rusya’nın önemli enerji ve savunma şirketleriyle bazı büyük bankalarını hedef alındı. bunların yanında ek olarak askeri alanda faaliyet yürüten rus şirketler kategorisine, kalaşnikof üreten ıjmaş, tank ve zırhlı araç üreten uralvagonzavod, s-300 füze sistemleri üreten almaz-antey, bazalt füze fabrikası, askeri elektronik donanım firması kret, sozvezdiye şirketi, rusya makine kimya npo maşinostroyenye ve askeri sanayi cihazları üreten cihaz mühendisliği bürosu girdi. bu hamle neticesinde rus rublesi new york borsası'nda %5 değer kaybı yaşadı. fakat putin geri adım atmadı, bizzat açıklama yaptı ve “rusya ile yaptırımlar diliyle konuşmak anlamsız. abd’nin, yaptırım silahını kullanmaya devam etmesinin bumerang etkisi yaratacağı unutulmamalı. rusya ekonomisi zarar görecek mi? görecek. abd ekonomisi de bu işten zarar görmeden çıkmayacak. washington tarafından atılan adımlar abd ile rusya arasında ilişkileri çok daha büyük çıkmaza sokmak anlamına geliyor” dedi. buna karşılık obama ise "abd'de faaliyet gösteren rus şirketlerin mallarının dondurulacağını" söyledi ve "abd dediğini yapar" diyerek kararlılığını gösterdi. savaş gittikçe kızışıyordu.

    14* putin'in geri adım atmaması üzerine üçüncü hamlenin vitesi artırıldı. yaz sonu gibi tüm ab ülkelerinin de ambargoya katılması sağlandı. önceki şirketlere ek olarak rusya'nın en büyük bankası olan sberbank'ın avrupa ve abd'deki faaliyetleri durduruldu. bankadan kredi alınmayacak ve bankaya kredi verilmeyecekti. rus ticaret şirketleriyle ekonomik anlaşmalar durdurulacaktı. rusya'nın enerji, savunma ve sanayi gibi alanlarda abd ve avrupa birliği üyesi ülkelerden kredi almasının önüne geçilecekti. eylül ayında rus yapımı arabaların avrupa'da satışı yasaklandı. askeri anlaşmalar iptal edildi. silah satın alma anlaşmaları feshedildi. avrupa'da iş yapan ünlü iş adamlarının vizeleri iptal edildi. hesapları donduruldu, iş yapmalarının önüne geçildi. tüm bu gelişmelere karşın rus tarafı yeni bir hamleyi uygulamaya koydu. rusya ab'nin ambargosuna karşı olarak yeni bir ülke ile yakın ilişki kurmaya başladı. hatta bu ülke ile yeni bir "serbest ticaret anlaşması" imzaladı: türkiye!

    15* rusya ilk olarak ab ülkelerine koyduğu yaş sebze ve meyve ithalatı yasağına karşın bu gıdaları türkiye'den almıştı. ilerleyen zamanlarda yaşanan yeni ambargolar türkiye ile rusya'yı daha da yakınlaştırmış ve bu yakınlaşma bir serbest ticaret anlaşması ile pekiştirilmişti. işte tam ta bu olaylar üzerine çok önemli bir gelişme yaşandı. belli ki birileri türkiye'yi ufaktan cezalandırmak istiyordu: kobani olayları.
    tam da türk-rus ilişkilerinin ısındığı dönemde ışid türkiye sınırına iyice yaklaşıyor ve kürt bölgesi olan kobani'de katliamlar yapmaya başlıyordu. bu katliamlar suriye ve ıraktaki kürtler tarafından önlenmek isteniyor fakat türkiye bu konuda ışid'le karşı karşıya kalmak istemiyordu. tam da bu noktada, 6-10 ekim tarihleri arasında kobani olayları patlak verdi. güneydoğu bölgesinde ciddi bir ayaklanma çıktı ve türkiye ciddi bir karışıklık tehlikesi yaşadı.
    şimdi kobani'nin neden bu kadar önemli olduğunu daha iyi anladınız mı?

    16* tüm bu yaşananlar esnasında rus ekonomisi de ciddi anlamda yara alıyordu. rusya, 2008 krizi öncesi yüksek seyreden petrol fiyatlarının da etkisiyle %7-9 arası büyüme sağlamış, 2008 krizi sonrası ise %4-5 bandı arasında büyüme performansı kaydetmişti. özellikle 2012'den itibaren büyüme performansı gerilemeye başlarken, 2013 yılında %1,3 büyüme kaydedildi. ambargolar sonrasında ise rusya 2014 ilk çeyrekte %0,9 ikinci çeyrekte ise %0,8 büyüdü. ımf 2014 yılı rusya büyümesini %0,2 olarak tahmin ederken, 2015 büyüme beklentisini %1.00'den %0,50'ye çekti. benzer şekilde dünya bankası da 2014 büyüme öngörüsünü %1,1'den %0,5'e, 2015 öngörüsünü ise %1,2'den %0,3'e çekti.

    17* tam da bu günlerde hiç yaşanmayacak birşey yaşandı. yıl başında amerikan ambargosuna rağmen anlaşmaları iptal etmeyen fransa'nın en büyük şirketlerinden olan total petrol şirketinin ceo'su christophe de margerie rusya ziyaretinden dönerken geçirdiği kazada yaşamını yitirdi. amerikan ambargosuna rağmen rusya ile yakın ilişkiler kuran total rusya'ya ukrayna konusunda karşı çıkmamış ve iki taraf sık sık birbirini öven konuşmalar yapmıştı. belli ki total oyun kuralları dışına çıktığı için cezalandırılmıştı. filler tepişirken çimler eziliyordu fakat bu kez bir fil de ezilmişti.

    18* rusya'daki tek sorun büyüme rakamları da değildi. ambargo yeni sorunlar doğurmuştu: işsizlik ve enflasyon!
    enflasyon 2012 nisan ayında %3,6 ile dip seviyesini görürken bu seviyeden yükselmeye başladı, 2013 yılında %6-7 bandını gördükten sonra, 2014 eylül ayında %8.00 seviyesine ulaştı. ukrayna ile yaşanan gerginlik ve batı yaptırımları ile ruble değer kaybetmeye devam etti. 2013 yılı sonunda %5,6 olan işsizlik oranı %6,5'e çoktan ulaştı. amerika asıl hamlesini ise sona saklamıştı. vakti geldiğinde o hamlesini de yaptı ve rusya'nın en büyük geçim kaynağını baltaladı.

    19* 1. dünya savaşı patlak vermeden önce osmanlı devleti tüm ortadoğu ve arap yarımadasına sahipti. fakat bu topraklarda osmanlı hakimiyetine karşı isyan çıkması için büyük bir ingiliz gayreti bulunuyordu. bu gayreti sezen 2. abdülhamit ortadoğuda önemli bir role sahip şerif hüseyin'i istanbul'a hapsetti. daha sonra abdülhamit tahttan düştü ve iktidarı ele alan ittihat ve terakki cemiyeti korkunç bir hata yaptı. şerif hüseyin'i, osmanlı'ya sadık kalmak koşuluyla mekke şerifi ilan etti. 1. dünya savaşının patlak vermesiyle ingiliz desteğini arkasına alan hüseyin osmanlı devletine isyan etti ve filistin cephesinde osmanlı devletine karşı ingilizlerle ittifak yaptı. şerif hüseyin dışında bir çok aşiret osmanlı'ya karşı isyan bayrağını açmıştı. ingiliz desteğini arkasına alan hüseyin önce mekke'yi osmanlı'nın elinden aldı. ardından medine'ye yürüdü. fakat medine'de hiç tahmin etmediği savunmayla karşılaştı.

    20* medine 1916'da kuşatılmasına karşın fahrettin paşa komutasındaki osmanlı birliği direniyordu. 7 kasım 1917'de gazze, 26 aralık 1917'de kudüs düştü. osmanlı idaresiyle tüm bağlantısı kopan fahrettin paşa herşeye rağmen direniyordu. bu esnada 1. dünya savaşı sona erdi. mondros ateşkes antlaşması imzalandı. antlaşma gereği osmanlı askeri silah bırakmalıydı. fakat medine müdafaası sürüyordu, istanbul hükümetinden gelen "teslim ol" emirlerine rağmen teslim olmuyordu. medine'de destansı bir olay yaşanıyordu. fahrettin paşa şehri bırakmıyordu çünkü medine sıradan şehir değildi. hz. muhammed'in mezarı ve daha bir çok kutsal mekan bu şehirdeydi. buna karşın ingilizler fahrettin paşa'nın mondros ateşkes antlaşmasına uymaması nedeniyle osmanlı devletine nota verdi.

    21* yeniden savaş çıkması ihtimali doğunca padişah vahdettin bizzat devreye girdi ve fahrettin paşa'dan "medine'nin teslim edilmesini" rica etti. islam halifesi peybamberinin mezarını haçlı ordusuna bırakıyordu. tarih böyle birşey yazmamıştı. fahrettin paşa için son yaklaşıyordu. şehirde yiyecek birşey kalmamıştı. üstelik yaralılar ve hastalar iyice zor durumdaydı. askerinin perişan halini gören fahrettin paşa sonunda savunmayı bıraktı. osmanlı'ya isyan eden ve medine'yi kuşatan araplar bile yaşanan dramatik olay karşısında gözler yaşlarına engel olamıyordu. fahrettin paşa son bir kez peygamberin mezarına gitti ve af diledi. orada bulunan herkes hüngür hüngür ağlıyor, ingiliz askerler gördükleri bu sahne karşısında derinden etkileniyordu. fahrettin malta'ya sürgün edildi. daha sonra kaçarak mustafa kemal'in yanına geldi milli mücadeleye katıldı. çünkü osmanlı devleti teslim olmuştu. paşa ise direnen mustafa kemal'in yanında saf tutmuştu. şerif hüseyin ise medineyi ingilizlerden aldıktan sonra kendisini halife ilan etti. fakat hilafeti kısa sürdü. çünkü osmanlı'ya isyan eden başka bir arap aşiret lideri abdülaziz el-suud da ingilizlerle anlaşmıştı. şerif hüseyin'in kontrolden çıkma ihtimaline karşı daha güvenilir bulduğu suud ailesine destek veren ingilizler şerif hüseyin'i sattı. batı kendisine uşaklık edenleri günü gelince ortada bırakmasını iyi bilirdi. bu akıbeti daha sonra usame bin ladin, mübarek, saddam ve kaddafi de yaşayacaktı.

    22* hüseyin devrildikten sonra sürgün edildi ve abdülaziz el-suud 1926'da krallığını ilan etti. fakat durmadı, 1932 yılına kadar savaşan abdülaziz el-suud tüm arap yarımadasını ele geçirince taç giydi ve suudi arabistan krallığı kuruldu. topraklardan petrol çıkması üzerine büyük servetin sahibi oldu. amerikan petrol şirketleriyle büyük yakınlık kuran abdülaziz el-suud hayatı boyunca hep güvende kaldı. 1953'te öldü. yerine oğulları sırayla geçti. ve 1 ağustos 2005'te küçük oğlu abdullah bin abdülaziz el-suud 5. suudi arabistan kralı oldu. osmanlı devletine ihanet eden suud ailesi tüm arap zenginliklerinin tek sahibi ve çok büyük bir serveti elinde bulunduruyor ve ülkedeki tüm anti-demokratik faaliyetlere rağmen batı asla suudi arabistan'a demokrasi götürmüyordu.

    23* hain abdülaziz el suud'un oğlu abdullah geçen ay zor zamanında bir kez daha amerika'nın yardımına koştu ve yıllık petrol üretim hedefini bağlı bulunduğu opec (petrol ihraç eden ülkeler) kriterlerini aykırı olarak 10 milyon varilden 12 milyon varile çıkardı. böylece piyasaya talep fazlası petrol pompalandı. 2014' başlarında varil fiyatı 110 dolar olan petrolün fiyatı önce 70 dolara ardından da 60 dolara çakıldı. böylece gelirlerinin %70'ini sattığı petrolden kazanan rusya büyük bir darbe almış oldu. suudi arabistan amerikan menfaatleri uğruna tüm petrol piyasasını hallaç pamuğuna çeviriyordu. bu hamle rusya'nın dışında başka bir ülkeyi daha bitiriyordu: iran...

    24* iran 2015 yılı bütçesini petrol fiyatlarının 95 dolar olduğu varsayarak hazırlamıştı. iki ay önce yaşanan düşüş nedeniyle bu planı revize edildi ve petrol fiyatı 70 dolar üzerinden hesaplandı. fakat çok geçmeden petrol fiyatları 60 doları gördü. arabistan yanında birleşik arap emirlikleri ve katar da fazla petrol üreterek fiyatların düşmesi için kolları sıvadı. iran’ın 2011 yılında 120 milyar dolara kadar çıkan ihracatı, bu yıl 61 milyar dolara geriledi. 5 yıl önce 2015 yılında 160 milyar dolarlık ihracat hedefi belirleyen iran yaşanan bu gelişmeler nedeniyle bu hedefi 160 milyar dolardan 40 milyar dolara indirmek zorunda kaldı. tüm bu olaylara rağmen suudi arabistan’ın petrol bakanı fiyattaki düşüşe rağmen petrol üretimini azaltmayacağını açıkladı. bakan ali el naimi 27 kasım’da, petrol arzında sorun yaşanması durumunda ülkesinin günlük petrol üretimini arttırmaya hazır olduğunu da söyleyerek hastalıkta ve sağlıkta ölüm onları ayırana dek amerika ile birlikte olduğunu ilan etti.

    25* putin bu gelişmeler karşısında sıkıştığı köşeden kurtulabilmek için türkiye ile daha sıkı ilişkiler kurmak istiyordu. türkiye ise batı'nın sadık bir müttefiki olarak şimdiye dek hiç bir zaman rusya ile sıkı ilişkiler kurmamıştı. çünkü türkiye bir yandan ambargoyu fırsata çevirmek isterken öte yandan amerika'yı karşısına almak istemiyordu. zira ruslarla imzalanan serbest ticaret anlaşması sonrasında patlak veren kobani olaylarında gerekli uyarı alınmıştı. bu nedenle ruslarla olan ticari ilişkilerde asla çok büyük bir yükseliş yaşanmadı. türkiye, 12,6 milyar dolarla tüm zamanların en yüksek ekim ayı ihracat rakamına ulaştı ama tam da bu ay itibarıyla rusya’ya ihracat yüzde 20,6 geriledi. ilk 10 ay için türkiye’den rusya’ya ihracatın toplam rakamı ise 5 milyar dolarda kaldı. geçen yıl türkiye’den rusya’ya yapılan ihracat yıllık bazda 7,1 milyar dolara ulaşmış, ilk 10 ay içinde rakam 5,9 milyar doları bulmuştu. yani türkiye ambargo krizini fırsata çevirmeyi reddetmişti.

    26* işin ilginç yanı, böyle bir olay tarihte bir kez yaşanmıştı. 1996 yılında yaşanan petrol fiyatlarındaki düşüş ve çeçen savaşı nedeniyle bütçesi açık veren rusya 1997'de büyük bir kriz yaşadı. 1998 yılında büyük bir develüasyon oldu, faizler %200'e fırladı. rus ekonomisindeki bu çöküş türkiye'yi de etkiledi ve bir yıl sonra türkiye'de büyük bir kriz patlak verdi.

    27* tüm bunların yanında aralık ayı başında abd temsilciler meclisi, rusya karşıtı olarak bilinen ve yeni ambargolar barındıran 758 nolu kararı onayladı. amerikan temsilciler meclisi üyesi dennis kucinich yasa için "rusya'ya karşı soğuk savaş ilan etmekle eşdeğer"açıklamasını yaptı.

    28* düşen petrol fiyatları ve rus ekonomisinin daralmaya başladığı günlerde, 1 aralık'ta putin türkiye'yi ziyaret etti. türkiye ab ülkelerinin aksine ambargoya katılmamış ve daha serbest bir pozisyon edinmişti. türkiye ne amerikayı kızdırıyor ne de rusya'yı küstürüyordu. bu durum putin'i de sevindiriyor olacak ki, rusya türkiye'ye sattığı doğalgazda indirime gitti. türkiye düşen fiyatlar nedeniyle mahkemeye gidebilirdi fakat ilişkileri soğutmak istemediği için böyle bir yol izlemedi. görüşmeye doğalgaz anlaşması damgasını vurdu. putin rusya'dan avrupa'ya bulgaristan üzerinden geçmesi planlanan güney akım projesini son anda iptal etti ve projenin türkiye üzerinden geçmesi için teklifte bulundu. putin yeni bir hamle yapmıştı. bunun yanında rusya’dan ucuz fiyatla doğal gaz alınacak, türkiye sanayi sektörünü desteklemek üzere sivil amaçlı nükleer santraller kurulacak, amerikan ambargosuna rağmen, türkiye tarımsal ürünleri rusya’ya satılacaktı. böylece rusya türkiye'yi kendi safına çekmek istiyordu. erdoğan ise ticaret hacminin 2020'de 100 milyar doları geçmesini istediklerini belirtiyordu fakat basına açık ikili görüşmeler esnasında erdoğan putin'i "esad konusunda" üstü kapalı eleştiriyordu. erdoğan olası bir ittifakın öyle kolay olmayacağı mesajını veriyordu. tam da bu gelişmenin üzerine, belki kimsenin de bağlantı kuramadığı bir gelişme yaşandı. amerikan istihbaratı 3 aralık'ta gaziantep'in ışid tarafından bombalanabileceğini duyurdu. zamanlama manidardı. amerika türkiye'ye açıkça uyarı vermişti.

    29* bu gelişmelerin üzerine son olarak geçen hafta çok büyük bir iddia ortaya atıldı. swıft'in kapatılması!!!
    --- spoiler ---
    society for worldwide ınterbank financial telecommunication'ın kısa adı olan swift; tüm dünyadaki bankalar arasında elektronik fon transferi standardı sağlayan bir sistemdir. u sistem bıc (bank ıdentifier codes) kodu yani banka tanımlama kodu sayesinde her bankayı tanımlamaktadır. swift sistemi 1973 yılında kuruldu ve 1977 yılında fiilen çalışmaya başladıswift
    --- spoiler ---
    önce bazı çevreler rusya'nın uluslararası swıft ödeme sisteminin kapatılabileceğini iddia etti. haber basında sıkça yer alınca ortalık yerinden oynadı. konu önemliydi çünkü swift sisteminin kapatılması rusya'nın ekonomik sistemini dinamitlemek anlamına geliyordu. rusya vtb finans grubu yönetim kurulu başkanı andrey kostin "bu savaş anlamına gelir" açıklamasını yaptı.

    30* tüm bu gelişmeler, ambargolar, spekülasyonlar ve petrol fiyatlarının düşüşü rusya'da etkisini ciddi anlamda gösterdi. 11 aralık günü rusya ilk kez bozulma sinyalleri verdi. rusya rublenin dolar karşısında değer kaybının önüne geçemedi. bu nedenle flaş faiz kararı alındı. rusya merkez bankası politika faizini yüzde 10.5'e yükseltirken dolar da 55.46 rubleye yükselerek tarihi rekor kırdı. böylece rusya merkez bankası 2015-2016 yıllarında rusya ekonomisinin sıfır büyüme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı.

    Alıntıdır:https://eksisozluk.com/entry/47651052
    berkay artık saçmalamayı bırak lütfen, başka bir başlık aç,orada bunları yaz Bu başlığı da yeterince kirlettin mühendis olmaya gerek ama yorumlamayı bilmek için temel bilgilere ihtiyacın var .

    senin istediğin soru cevap saçmalamaların ile gündemde kalmak kaos yaratmak, taraflı köşe yazarları gibi bilimsellikten uzak sansasyonel saçmalıkların ile elektrik ilettim hatlarını bile üretim mucizesi yaptın .

    Daha önce eğer bilgin varsa üret satın alalım dünyaya katkın bulunsun dedik kıvırtın dansöz gibi ,eğitim seviyeni sorduk yine kıvırttın soruyu başka sorularla bulandırdın .

    Bilimsel etik eğitim almış kişilere birşey kabul ettirebilmen için sistematik işleyişi soru ve cevap işleyişini bilmem lazım .

    Sen 16 yy adamısın bilgin ve görgün de bu düzeyde maalesef ,ama kalkıp 21 yy gerçeklerini yorumlamaya çabalıyorsun .Çaba güzel bir şeydir yadsımıyorum ama bilgi olmadan boşa kürek çekmek anlamına geliyor .


    forumdaşlar için
    özet bilgilendirme ;

    1.Elektrik enerjisi bugün için küçük kısmı dışında depolanamamaktadır .Bu nedenle üretim ve tüketim dengesi her zaman gözetilerek hasas planlama yapılır.Eksik kalan ihtiyaç yapılan uluslararası kontratlarla ani talepler karşılanır .
    Yada üretim yapan enerji fabrikaları kapasiteleri artırıp azaltılarak denge.gözetilir.Bu gözetimleri SCADA sistemleri ile kontrol edilir.

    2.H2S gazı dünyanın en ölümcül gazlarından birisidir aşırı derecede zehirlidir mutkaka kontrol altında tutulması gereklidir .Maden ocaklarındaki zehirlenmelerin en büyük yüzdesi bu gazdır .
    Karadenizin 200 metre altında çok büyük miktarda H2S gazı suyun içinde çözelmiş durumda bulunmaktadır .Karadenizin derin tabanı tamamen ölü bir.alandır ,bırakın balıkları mikroorganizma bile yaşayamamaktadır .Bu nedenle uzun süre önce batmış gemiler bozulmadan olduğu gibi korunmaktadır.
    Bizi ilgilendiren konu ise bu çözeltinin suların ısınması ile birlikte musilaj benzeri yüzeye çıkarak çevre felaketine yol açması olasılığıdır .Bu bilimsel bir çalışma ile suyun derinliklerin kaç derece arttığında bu bariyerin yüzeye ne kadar hareket edileceğinin ölçülmesi terorik olarak saptanması gereklidir .Bundan belki.50 veya 75 yıl.sonra ısınan sular nedeniyle karadenizin suları ısınırsa tüm karadeniz şeridi tehlike altına girer ,milyonlarca yurttaşımızın aniden ölümü söz konudur tamamen rüzgara ve çıkacak gazın havaya karışması konusu ile alakalıdır .
    Bu nedenle karadenizin derin sularındaki H2S işlemden geçirilerek sülfür ayrıştırılmalı çökeltilmeli ve derin maden ocaklarını içlerine varillerle depolanarak üstü toprak ile.kaoatılmalıdır .Aynen radyoaktif madde gibi .
    Çıkacak H2 gazı ise her yerde ucuza maledilerek kullanılabilir ve elektrik üretilebilir hidrojenli araçlarda kullnılır geleceğin enerjisi hidrojendir .

    3.Petrol ve kömür üretiminin nasıl olduğunu yazmam çok komik olur .Okuyuculara hakaret ve küçümseme olacaktır .Her yerden bu bilgi edilenebilir 16 yy da yaşamıyoruz artık .

    4.Su konusu basit bir konudur kimyasal olarak H2ve O2 vardır .Bu elementlerin enerjileri bellidir gibbs enerjileri yüksek değildir .Bir petrol veya kömür.gibi kompleks yağıda değildir.Birincil enerji kaynağı olarak kömürün sanayi devrinde kullanılması tesadüfi değildir ,demirin ve madenlerin eritilmesi alaşımların oluştuurlması kömürün enerjisinden faydalanarak önce.buhar sonra elektirk üretilerek 19 yy şahlanması yine tesadüfi değildir.Ham petrolde ise birim enerji.yoğunluğu en üst düzeydedir.Bu nedenle rafinerilerde onlarca alt kimyasallar ve yakıt ,dizel ,nafta ,LPG vb üretilir bunlar için dışarıdan ek madde eklenmez kendisi her şeyi içerir.sadece.belirli sıcaklıklarda benzin ,uçak yakıtı dan en altlarda katrana kadar malzemeler üretilir ve tüketilir .Petrol olmadan bu ürünlerin üretilmesi için alırı mıktarda enerji tüketilerek yapay sentetik yakıtlar yapılabilir .
    Mesela Katarda doğalgazdan benzin ve dizel yapılmaktadıır ama.bunun için bir sürü eneji harcanarak yapay yakıt yapılmaktadır .
    metan atıyorum 3 birim enerji içerirken benzine dönüştüğünde 5 birim.enerji içeriyorsa 2 birim enerji tranfer yapılarak bu işlem tekrarlanmaktadır
  • Çok uuzun yazılar okunmadığı için konuyu bölmeyi tercih ediyorum. Şimdi bu "Peak Oil" denilen durumun sonuçlarını yazmak istiyorum.

    Petrol üretiminin tavan yapması ile birlikte dünya ciddi sorunlar yaşamaya başlayacaktır. Aslında dünya bu sorunları bir süredir yaşamaya başlamıştır bile.
    Bunun en önemli göstergelerinden birisi dünya petrol arzı ile petrol talebi arasındaki marjın ortadan kalkma noktasına gelmesidir. Geçmişte, dünya talebinde ani artışlar olduğunda bunu Suudi Arabistan’nın sahip olduğu üretimi artırabilme marjı karşılayabiliyordu. Ancak arta gelen dünya talebini karşılamak için bu ülkenin üretimindeki artışlar, bu ülkenin sahip olduğu üretimi artırabilme marjını geniş ölçüde ortadan kaldırmıştır. Diğer taraftan dünya rafinerilerinde üretim yedek kapasite payı ortadan kalkmış gibidir. Bu durum özellikle ABD’deki Katrina fırtınasının rafinerilere yaptığı hasarla daha da ciddi duruma gelmiştir. O nedenle o fırtınayı izleyen dönemde ham petrol fiyatlarında çok ciddi artışlar yer almış ve 2006 yılında 80 dolara kadar yaklaşmıştır.

    Petrol fiyatlarındaki tansiyonun yüksekliği konusunda en anlamlı açıklamayı yapanlardan birisi de dünyanın önde gelen petrol uzmanlarından biri olan Daniel Yergin’dir. Yergin, 4 Mayıs 2006 günü ABD Meclisi’nin Enerji ve Ticaret Komisyonu’nda yaptığı açıklamada, “sınırlı yedek (petrol) üretim potansiyeli ve olası arz kesintilerine yönelik olarak, halen yürürlükte olan petrol fiyatlarının 15 dolarlık ‘güvenlik risk primi’ içerdiğini” söylemiştir.
    Gelecek yıllarda petrol piyasalarının tansiyonu yüksek düzeyde kalmaya devam edecektir. Zira Çin ve Hindistan’ın enerji ve bu bağlamda da petrole yönelik talepleri yüksek oranlı büyümelerine paralel olarak artacaktır. Zira bu iki ülkenin ekonomik büyümesi sadece dünya ekonomisindeki büyümeden değil kendi ekonomilerinin artan ve tatmin edilmemiş iç talebi ile de tetiklenmektedir.

    Bu iki ülkeye ek olarak birçok gelişmekte olan ülkelerde de petrol tüketimi artacaktır. Diğer taraftan daha düşük oranda olsa bile gelişmiş ülkelerin petrol tüketimleri yükselmeye devam edecektir. Bu durum dünya petrol üretiminin tavan yapma noktasına yaklaşması ile birlikte fiyatlar üzerinde yoğun baskı yaratacaktır.Bu eğilimin başladığını son yıllardaki ham petrol fiyatlarındaki gelişmelerden görmek mümkündür. 2001-2008 döneminde ham petrol spot fiyatlarının izlediği seyir aşağıda yer almaktadır. Tablo'dan da görüldüğü üzere spot piyasalarda ham petrol fiyatlarının yıllık en düşük ve en yüksek düzeylerinde son yıllarda hızlı bir artış yaşanmaktadır. 2008 yılına ait verileri okuyucu yanıltmamalıdır. Zira yılın dört aylık dönemine ilişkin verileri içermektedir. Tablodan gözlemlenen eğilimin şekillenmesinde artmaya devam eden ham petrol talebine üretim kapasitesindeki artışla aynı hızla yanıt verilememesinin de önemli katkısı vardır.

    Tablo
    Ham petrol fiyatlarının spot piyasadaki aylık ortalamalara göre
    en düşük ve en yüksek düzeyleri Dolar/varil olarak
    Yıllar ---------- En düşük ---------- En yüksek
    2001 ------------17.35 ---------------- 26.55
    2002-------------17.77-----------------27.44
    2003-------------22.04-----------------31.71
    2004-------------27.56-----------------41.62
    2005-------------35.16-----------------60.75
    2006-------------53.32-----------------69.79
    2007-------------52.11-----------------99.29
    2008(*)----------97.91----------------115.54

    (*) 17 Nisan 2008'e kadar olan değerlerdir.

    Peak Oil'e yaklaşılması sadece fiyatlar üzerinde etkisini göstermemektedir. Aynı zamanda dünyanın petrol yataklarının bulunduğu coğrafyanın denetlenmesine ve petrol akımının dünya pazarlarına kesintisiz sürmesini güven altına almaya yönelik rekabeti de hızlandırmıştır. Ortadoğu’da ve Afrika’nın çeşitli ülkelerinde yaşanan rejim değişikliğine yönelik çeşitli senaryolar ve şirketlerin yanında diplomasinin savaş dahil tüm araçlarının yoğun şekilde kullanılması bu çabaların en belirgin göstergeleridir.

    Dünyada petrol ve doğal gaza yönelik gelişmeleri "Peak Oil" kavramından soyutlanmış olarak düşünmek ciddi hata yapmaya yol açar.
    Bu noktada okurların aklına basında okuduğu ABD de, Kanada’da ve diğer bazı ülkelerde bulunan ve “oil sands” olarak anılan ve petrollü kumlar diye tercüme edebileceğimiz kaynakların Peak Oil sorununu aşmadaki rolünün ne olabileceği sorusu gelebilir. Doğrudur, bu kaynaklardan petrol elde etmek mümkündür. Halen Kanada’daki bu kaynaklara başta Çin olmak üzere bir çok ülke yatırım yapmaya da başlamışlardır. Ancak bu noktada hatırlanması gereken diğer bir kavram vardır, o da, “enerji yatırımının enerji verimliliği”dir. Bildiğimiz petrolün dünya ortalaması olarak enerji yatırımının enerji verimliliği 1e 30 iken, petrol kumlarında bu oran 1 e 1.5 tur. Diğer bir deyişle petrol kumundan aynı miktar petrol elde etmek için 20 kat daha fazla enerji kullanmak gerekecektir. Kaldı ki bu kaynaktan elde edilecek petrol artan dünya talebini karşılamakta marjinal bir paya sahip olacaktır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zizim -- 17 Nisan 2008; 17:00:54 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Çok uuzun yazılar okunmadığı için konuyu bölmeyi tercih ediyorum. Şimdi bu "Peak Oil" denilen durumun sonuçlarını yazmak istiyorum.

    Petrol üretiminin tavan yapması ile birlikte dünya ciddi sorunlar yaşamaya başlayacaktır. Aslında dünya bu sorunları bir süredir yaşamaya başlamıştır bile.
    Bunun en önemli göstergelerinden birisi dünya petrol arzı ile petrol talebi arasındaki marjın ortadan kalkma noktasına gelmesidir. Geçmişte, dünya talebinde ani artışlar olduğunda bunu Suudi Arabistan’nın sahip olduğu üretimi artırabilme marjı karşılayabiliyordu. Ancak arta gelen dünya talebini karşılamak için bu ülkenin üretimindeki artışlar, bu ülkenin sahip olduğu üretimi artırabilme marjını geniş ölçüde ortadan kaldırmıştır. Diğer taraftan dünya rafinerilerinde üretim yedek kapasite payı ortadan kalkmış gibidir. Bu durum özellikle ABD’deki Katrina fırtınasının rafinerilere yaptığı hasarla daha da ciddi duruma gelmiştir. O nedenle o fırtınayı izleyen dönemde ham petrol fiyatlarında çok ciddi artışlar yer almış ve 2006 yılında 80 dolara kadar yaklaşmıştır.

    Petrol fiyatlarındaki tansiyonun yüksekliği konusunda en anlamlı açıklamayı yapanlardan birisi de dünyanın önde gelen petrol uzmanlarından biri olan Daniel Yergin’dir. Yergin, 4 Mayıs 2006 günü ABD Meclisi’nin Enerji ve Ticaret Komisyonu’nda yaptığı açıklamada, “sınırlı yedek (petrol) üretim potansiyeli ve olası arz kesintilerine yönelik olarak, halen yürürlükte olan petrol fiyatlarının 15 dolarlık ‘güvenlik risk primi’ içerdiğini” söylemiştir.
    Gelecek yıllarda petrol piyasalarının tansiyonu yüksek düzeyde kalmaya devam edecektir. Zira Çin ve Hindistan’ın enerji ve bu bağlamda da petrole yönelik talepleri yüksek oranlı büyümelerine paralel olarak artacaktır. Zira bu iki ülkenin ekonomik büyümesi sadece dünya ekonomisindeki büyümeden değil kendi ekonomilerinin artan ve tatmin edilmemiş iç talebi ile de tetiklenmektedir.

    Bu iki ülkeye ek olarak birçok gelişmekte olan ülkelerde de petrol tüketimi artacaktır. Diğer taraftan daha düşük oranda olsa bile gelişmiş ülkelerin petrol tüketimleri yükselmeye devam edecektir. Bu durum dünya petrol üretiminin tavan yapma noktasına yaklaşması ile birlikte fiyatlar üzerinde yoğun baskı yaratacaktır.Bu eğilimin başladığını son yıllardaki ham petrol fiyatlarındaki gelişmelerden görmek mümkündür. 2001-2008 döneminde ham petrol spot fiyatlarının izlediği seyir aşağıda yer almaktadır. Tablo'dan da görüldüğü üzere spot piyasalarda ham petrol fiyatlarının yıllık en düşük ve en yüksek düzeylerinde son yıllarda hızlı bir artış yaşanmaktadır. 2008 yılına ait verileri okuyucu yanıltmamalıdır. Zira yılın dört aylık dönemine ilişkin verileri içermektedir. Tablodan gözlemlenen eğilimin şekillenmesinde artmaya devam eden ham petrol talebine üretim kapasitesindeki artışla aynı hızla yanıt verilememesinin de önemli katkısı vardır.

    Tablo
    Ham petrol fiyatlarının spot piyasadaki aylık ortalamalara göre
    en düşük ve en yüksek düzeyleri Dolar/varil olarak
    Yıllar ---------- En düşük ---------- En yüksek
    2001 ------------17.35 ---------------- 26.55
    2002-------------17.77-----------------27.44
    2003-------------22.04-----------------31.71
    2004-------------27.56-----------------41.62
    2005-------------35.16-----------------60.75
    2006-------------53.32-----------------69.79
    2007-------------52.11-----------------99.29
    2008(*)----------97.91----------------115.54

    (*) 17 Nisan 2008'e kadar olan değerlerdir.

    Peak Oil'e yaklaşılması sadece fiyatlar üzerinde etkisini göstermemektedir. Aynı zamanda dünyanın petrol yataklarının bulunduğu coğrafyanın denetlenmesine ve petrol akımının dünya pazarlarına kesintisiz sürmesini güven altına almaya yönelik rekabeti de hızlandırmıştır. Ortadoğu’da ve Afrika’nın çeşitli ülkelerinde yaşanan rejim değişikliğine yönelik çeşitli senaryolar ve şirketlerin yanında diplomasinin savaş dahil tüm araçlarının yoğun şekilde kullanılması bu çabaların en belirgin göstergeleridir.

    Dünyada petrol ve doğal gaza yönelik gelişmeleri "Peak Oil" kavramından soyutlanmış olarak düşünmek ciddi hata yapmaya yol açar.
    Bu noktada okurların aklına basında okuduğu ABD de, Kanada’da ve diğer bazı ülkelerde bulunan ve “oil sands” olarak anılan ve petrollü kumlar diye tercüme edebileceğimiz kaynakların Peak Oil sorununu aşmadaki rolünün ne olabileceği sorusu gelebilir. Doğrudur, bu kaynaklardan petrol elde etmek mümkündür. Halen Kanada’daki bu kaynaklara başta Çin olmak üzere bir çok ülke yatırım yapmaya da başlamışlardır. Ancak bu noktada hatırlanması gereken diğer bir kavram vardır, o da, “enerji yatırımının enerji verimliliği”dir. Bildiğimiz petrolün dünya ortalaması olarak enerji yatırımının enerji verimliliği 1e 30 iken, petrol kumlarında bu oran 1 e 1.5 tur. Diğer bir deyişle petrol kumundan aynı miktar petrol elde etmek için 20 kat daha fazla enerji kullanmak gerekecektir. Kaldı ki bu kaynaktan elde edilecek petrol artan dünya talebini karşılamakta marjinal bir paya sahip olacaktır.
    çok güzel bir araştırma yapmışsın kaynaklarını da yazsan daha güzel olurdu ama olsun yine de çok güzel. tabi petrol bitiyor diye üzülecek birşey yok petrol daha çok uzun yıllar çıkartılır ama bağımlılık azalacaktır ve çıkan yeni savaşların sebebi petrol değil bu yeni kaynaklar olacaktır. yıllardır petrol çıkartılan ve keklik tabir edilen sığ bölgelerdeki petroller tükendi ve artık yeni çıkan petroller çok derin bölgelerden çıkartılıyor bununda karlı olabilmesi için petrol fiyatlarının hep tavanda gezmesi lazım yani bundan sonra petrol fiyatlarının düşmesi gibi birşey söz konusu değil. 95 doların altını uzun süreli görmez. ama bir yandan petrol biterken diğer hidrokarbon şekillerinin eldesi konusunda yeni teknolojiler vs. gelişiyor örneğin gaz eldesi halen petrole göre daha rahat ve masrafsız ayrıca geleceğin enerji kaynağı olarak görülen hidratlar var (karadenizin tabanının hidrat açısından zengin olabilme ihtimali var) yani kısacası sırf petrolün bile 25 yıldan çok çok uzun zamanı var önünde çünkü bundan 25 yıl öncede petrolün 25 yıl ömrü vardı.
    bahsi geçen 25 yıl bugünün teknolojisi ile eldekilerin çıkartılabilmesi için gereken süre tabi bir yandan teknolojide arttığı için bu süre çok çok daha uzar çünkü sırf yakıt olarak düşünemeyiz petrolü etrafımızdaki malzemelerin neredeyse %60 ı petrol ürünlerinden elde ediliyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Çok uuzun yazılar okunmadığı için konuyu bölmeyi tercih ediyorum. Şimdi bu "Peak Oil" denilen durumun sonuçlarını yazmak istiyorum.

    Petrol üretiminin tavan yapması ile birlikte dünya ciddi sorunlar yaşamaya başlayacaktır. Aslında dünya bu sorunları bir süredir yaşamaya başlamıştır bile.
    Bunun en önemli göstergelerinden birisi dünya petrol arzı ile petrol talebi arasındaki marjın ortadan kalkma noktasına gelmesidir. Geçmişte, dünya talebinde ani artışlar olduğunda bunu Suudi Arabistan’nın sahip olduğu üretimi artırabilme marjı karşılayabiliyordu. Ancak arta gelen dünya talebini karşılamak için bu ülkenin üretimindeki artışlar, bu ülkenin sahip olduğu üretimi artırabilme marjını geniş ölçüde ortadan kaldırmıştır. Diğer taraftan dünya rafinerilerinde üretim yedek kapasite payı ortadan kalkmış gibidir. Bu durum özellikle ABD’deki Katrina fırtınasının rafinerilere yaptığı hasarla daha da ciddi duruma gelmiştir. O nedenle o fırtınayı izleyen dönemde ham petrol fiyatlarında çok ciddi artışlar yer almış ve 2006 yılında 80 dolara kadar yaklaşmıştır.

    Petrol fiyatlarındaki tansiyonun yüksekliği konusunda en anlamlı açıklamayı yapanlardan birisi de dünyanın önde gelen petrol uzmanlarından biri olan Daniel Yergin’dir. Yergin, 4 Mayıs 2006 günü ABD Meclisi’nin Enerji ve Ticaret Komisyonu’nda yaptığı açıklamada, “sınırlı yedek (petrol) üretim potansiyeli ve olası arz kesintilerine yönelik olarak, halen yürürlükte olan petrol fiyatlarının 15 dolarlık ‘güvenlik risk primi’ içerdiğini” söylemiştir.
    Gelecek yıllarda petrol piyasalarının tansiyonu yüksek düzeyde kalmaya devam edecektir. Zira Çin ve Hindistan’ın enerji ve bu bağlamda da petrole yönelik talepleri yüksek oranlı büyümelerine paralel olarak artacaktır. Zira bu iki ülkenin ekonomik büyümesi sadece dünya ekonomisindeki büyümeden değil kendi ekonomilerinin artan ve tatmin edilmemiş iç talebi ile de tetiklenmektedir.

    Bu iki ülkeye ek olarak birçok gelişmekte olan ülkelerde de petrol tüketimi artacaktır. Diğer taraftan daha düşük oranda olsa bile gelişmiş ülkelerin petrol tüketimleri yükselmeye devam edecektir. Bu durum dünya petrol üretiminin tavan yapma noktasına yaklaşması ile birlikte fiyatlar üzerinde yoğun baskı yaratacaktır.Bu eğilimin başladığını son yıllardaki ham petrol fiyatlarındaki gelişmelerden görmek mümkündür. 2001-2008 döneminde ham petrol spot fiyatlarının izlediği seyir aşağıda yer almaktadır. Tablo'dan da görüldüğü üzere spot piyasalarda ham petrol fiyatlarının yıllık en düşük ve en yüksek düzeylerinde son yıllarda hızlı bir artış yaşanmaktadır. 2008 yılına ait verileri okuyucu yanıltmamalıdır. Zira yılın dört aylık dönemine ilişkin verileri içermektedir. Tablodan gözlemlenen eğilimin şekillenmesinde artmaya devam eden ham petrol talebine üretim kapasitesindeki artışla aynı hızla yanıt verilememesinin de önemli katkısı vardır.

    Tablo
    Ham petrol fiyatlarının spot piyasadaki aylık ortalamalara göre
    en düşük ve en yüksek düzeyleri Dolar/varil olarak
    Yıllar ---------- En düşük ---------- En yüksek
    2001 ------------17.35 ---------------- 26.55
    2002-------------17.77-----------------27.44
    2003-------------22.04-----------------31.71
    2004-------------27.56-----------------41.62
    2005-------------35.16-----------------60.75
    2006-------------53.32-----------------69.79
    2007-------------52.11-----------------99.29
    2008(*)----------97.91----------------115.54

    (*) 17 Nisan 2008'e kadar olan değerlerdir.

    Peak Oil'e yaklaşılması sadece fiyatlar üzerinde etkisini göstermemektedir. Aynı zamanda dünyanın petrol yataklarının bulunduğu coğrafyanın denetlenmesine ve petrol akımının dünya pazarlarına kesintisiz sürmesini güven altına almaya yönelik rekabeti de hızlandırmıştır. Ortadoğu’da ve Afrika’nın çeşitli ülkelerinde yaşanan rejim değişikliğine yönelik çeşitli senaryolar ve şirketlerin yanında diplomasinin savaş dahil tüm araçlarının yoğun şekilde kullanılması bu çabaların en belirgin göstergeleridir.

    Dünyada petrol ve doğal gaza yönelik gelişmeleri "Peak Oil" kavramından soyutlanmış olarak düşünmek ciddi hata yapmaya yol açar.
    Bu noktada okurların aklına basında okuduğu ABD de, Kanada’da ve diğer bazı ülkelerde bulunan ve “oil sands” olarak anılan ve petrollü kumlar diye tercüme edebileceğimiz kaynakların Peak Oil sorununu aşmadaki rolünün ne olabileceği sorusu gelebilir. Doğrudur, bu kaynaklardan petrol elde etmek mümkündür. Halen Kanada’daki bu kaynaklara başta Çin olmak üzere bir çok ülke yatırım yapmaya da başlamışlardır. Ancak bu noktada hatırlanması gereken diğer bir kavram vardır, o da, “enerji yatırımının enerji verimliliği”dir. Bildiğimiz petrolün dünya ortalaması olarak enerji yatırımının enerji verimliliği 1e 30 iken, petrol kumlarında bu oran 1 e 1.5 tur. Diğer bir deyişle petrol kumundan aynı miktar petrol elde etmek için 20 kat daha fazla enerji kullanmak gerekecektir. Kaldı ki bu kaynaktan elde edilecek petrol artan dünya talebini karşılamakta marjinal bir paya sahip olacaktır.
    Gelelim en kuvvetli argüman olan alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına. Nedir bunlar? CTL (Kömürden elde edilen sıvı yakıtlar), güneş enerjisi, nükleer enerji, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, hidrojen, dalga - gelgit ve akıntı enerjileri ve biyoyakıtlar.

    Biyoyakıtlarla başlarsak, bu yakıtları elde etmek için daha fazla enerji harcanıp harcanmadığı büyük bir tartışma konusudur. Bunun dışında yeter miktarda biyoyakıt elde etmek için yiyeceğimizi ürettiğimiz tarlaların birçoğunu yakıt elde etmek için ekeceğimiz ve buda küresel anlamda ciddi bir gıda sıkıntısı yaratacağı yönünde endişeler taşımaktadır. Hatta şu anda yaşamakta olduğumuz sıkıntıları bu sebebe bağlayan uzmanla vardır.

    Hidrojen şu anda bir enerji kaynağı değil bir enerji taşıyıcısı olarak görülmektedir. Yani hidrojenden elde edilen enerji, onu elde etmek için gerekli olan enerji kadardır. Bunun dışında ciddi depolama sorunları vardır. Ar&Ge çalışmaları sonrasında kullanılabilir bir enerji kaynağı olabilmesi için ortalama 40-50 yıla ihtiyaç vardır.

    Güneş, rüzgar, jeotermal, dalga - gelgit - akıntı gibi yenilenebilir enerji kaynakları için araştırmalar çok yenidir. Önümüzdeki 10-20 yıllık süreçte hızlı bir gelişme gösterseler bile dünya enerji ihtiyacının küçük bir kısmını karşılamaktan öteye geçemeyeceklerdir.

    Nükleer enerjiyi ele alırsak; dünyanın petrol ihtiyacını nükleer enerjiden karşılayabilmek için bilinen en büyük nükleer santrallerden 10,000 adet inşa edilmesi gerekmektedir. Bu durumda Dünya'daki uranyum 10 sene içerisinde tükenme noktasına gelecektir. Atık sorunları ise işin başka bir boyutudur.

    CTL teknolojisi benim yaptığım çalışmalara göre petrolün en sıcak alternatifi olması yönündedir. Ama gerçekçi olursak bu teknoloji küresel ısınmayı aşırı tetikleyecek ve insanlık için çok ciddi başka sorunlara yol açabilecektir.


    Tarımda 1970'li yıllarda yaşanan "Yeşil Devrim" sonrasında petrol tabanlı gübre ve katkı malzemeleri sonrasında daha sık ekim yapılabilmesi ve daha hızlı ekin yetiştirebilmesine olanak tanınmıştır. Bu sayede Dünyanın gıda üretimi yükselmiş ve insan nüfusu hızla artmıştır. Bu durumun petrol sonrası zamanda ne hale geleceğini şaşalı laflarla anlatmama gerek yok. Zaten kafanızda bir tablo oluşmuştur.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Gelelim en kuvvetli argüman olan alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına. Nedir bunlar? CTL (Kömürden elde edilen sıvı yakıtlar), güneş enerjisi, nükleer enerji, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, hidrojen, dalga - gelgit ve akıntı enerjileri ve biyoyakıtlar.

    Biyoyakıtlarla başlarsak, bu yakıtları elde etmek için daha fazla enerji harcanıp harcanmadığı büyük bir tartışma konusudur. Bunun dışında yeter miktarda biyoyakıt elde etmek için yiyeceğimizi ürettiğimiz tarlaların birçoğunu yakıt elde etmek için ekeceğimiz ve buda küresel anlamda ciddi bir gıda sıkıntısı yaratacağı yönünde endişeler taşımaktadır. Hatta şu anda yaşamakta olduğumuz sıkıntıları bu sebebe bağlayan uzmanla vardır.

    Hidrojen şu anda bir enerji kaynağı değil bir enerji taşıyıcısı olarak görülmektedir. Yani hidrojenden elde edilen enerji, onu elde etmek için gerekli olan enerji kadardır. Bunun dışında ciddi depolama sorunları vardır. Ar&Ge çalışmaları sonrasında kullanılabilir bir enerji kaynağı olabilmesi için ortalama 40-50 yıla ihtiyaç vardır.

    Güneş, rüzgar, jeotermal, dalga - gelgit - akıntı gibi yenilenebilir enerji kaynakları için araştırmalar çok yenidir. Önümüzdeki 10-20 yıllık süreçte hızlı bir gelişme gösterseler bile dünya enerji ihtiyacının küçük bir kısmını karşılamaktan öteye geçemeyeceklerdir.

    Nükleer enerjiyi ele alırsak; dünyanın petrol ihtiyacını nükleer enerjiden karşılayabilmek için bilinen en büyük nükleer santrallerden 10,000 adet inşa edilmesi gerekmektedir. Bu durumda Dünya'daki uranyum 10 sene içerisinde tükenme noktasına gelecektir. Atık sorunları ise işin başka bir boyutudur.

    CTL teknolojisi benim yaptığım çalışmalara göre petrolün en sıcak alternatifi olması yönündedir. Ama gerçekçi olursak bu teknoloji küresel ısınmayı aşırı tetikleyecek ve insanlık için çok ciddi başka sorunlara yol açabilecektir.


    Tarımda 1970'li yıllarda yaşanan "Yeşil Devrim" sonrasında petrol tabanlı gübre ve katkı malzemeleri sonrasında daha sık ekim yapılabilmesi ve daha hızlı ekin yetiştirebilmesine olanak tanınmıştır. Bu sayede Dünyanın gıda üretimi yükselmiş ve insan nüfusu hızla artmıştır. Bu durumun petrol sonrası zamanda ne hale geleceğini şaşalı laflarla anlatmama gerek yok. Zaten kafanızda bir tablo oluşmuştur.

    Alıntıları Göster
    Bahri Kutlu kardeşim sıkıntı alternatif kaynakların olmaması değilde bunların üretilmesine yetecek kadar zamanımızın olmaması şeklinde açıklanabilir.

    1970'li yıllarda yaşanan petrol krizinde arzın talebin %4 gerisinde kaldığı söylenebilir. Bu durumda o yıllarda yaşananlar ortadadır. Önümüzde yaşanacak petrol piki vi sonrasındaki zamanda bu oranın arası hızla açılacaktır. Yaşanacak savaşlar vs. petrol krizindeki bir dönemde yaşanacak küresel kriz, açlık ve anarşi yanında önemsiz kalacaktır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Bahri Kutlu kardeşim sıkıntı alternatif kaynakların olmaması değilde bunların üretilmesine yetecek kadar zamanımızın olmaması şeklinde açıklanabilir.

    1970'li yıllarda yaşanan petrol krizinde arzın talebin %4 gerisinde kaldığı söylenebilir. Bu durumda o yıllarda yaşananlar ortadadır. Önümüzde yaşanacak petrol piki vi sonrasındaki zamanda bu oranın arası hızla açılacaktır. Yaşanacak savaşlar vs. petrol krizindeki bir dönemde yaşanacak küresel kriz, açlık ve anarşi yanında önemsiz kalacaktır.

    Alıntıları Göster
    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi proteo -- 17 Nisan 2008; 17:33:12 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Bahri Kutlu kardeşim sıkıntı alternatif kaynakların olmaması değilde bunların üretilmesine yetecek kadar zamanımızın olmaması şeklinde açıklanabilir.

    1970'li yıllarda yaşanan petrol krizinde arzın talebin %4 gerisinde kaldığı söylenebilir. Bu durumda o yıllarda yaşananlar ortadadır. Önümüzde yaşanacak petrol piki vi sonrasındaki zamanda bu oranın arası hızla açılacaktır. Yaşanacak savaşlar vs. petrol krizindeki bir dönemde yaşanacak küresel kriz, açlık ve anarşi yanında önemsiz kalacaktır.

    Alıntıları Göster
    amerika ırak'a 2003 yılında girdi.o zamanki fiyat 32 dolar sonraki bir yıl normal fiyatlarda gezen petrol fiyatları sonra katlaya katlaya artmış.
    5 yılda ne degisti de tüketim bu kadar arttı da arz talep dengesi bu kadar degisti?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: EIRP

    amerika ırak'a 2003 yılında girdi.o zamanki fiyat 32 dolar sonraki bir yıl normal fiyatlarda gezen petrol fiyatları sonra katlaya katlaya artmış.
    5 yılda ne degisti de tüketim bu kadar arttı da arz talep dengesi bu kadar degisti?

    Alıntıları Göster
    Son 5 senedir özellikle Çin ve Hindistan'daki büyüme ve bununla birlikte orada yaşayan insanların da gelişmiş ülkelerdeki gibi bir yaşam standartına sahip olmaları yada olmak istemeleri olarak açıklanabilir.

    5 Senede TR'nin ne kadar büyüdüğüne dikkat ettiniz mi? Bunu hükümete bağlayanlardan iseniz küresel ekonomiyi yakından takip etmediğinizi söyleyebilirim. Özellikle kolay verilen krediler neticesinde oluşan para tüm dünya'ya dağılmış ve tüm ülkeler bundan nasibini almıştır. Son 5-6 senedir Dünya'da ekonomik bir rahatlama ve aşırı büyümenin olduğunu herkes görebilir. İşte olanlar bunun sonucudur.

    Ayrıca kapitalist sistem büyümek zorundadır. Yani talep artmaktadır ve sürekli artacaktır. Bu sebepten dolayı "PeakOil" kaçınılmaz bir gerçektir. Asıl soru ne kadar hazır olduğumuzdur (İnsanlık olarak).




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Son 5 senedir özellikle Çin ve Hindistan'daki büyüme ve bununla birlikte orada yaşayan insanların da gelişmiş ülkelerdeki gibi bir yaşam standartına sahip olmaları yada olmak istemeleri olarak açıklanabilir.

    5 Senede TR'nin ne kadar büyüdüğüne dikkat ettiniz mi? Bunu hükümete bağlayanlardan iseniz küresel ekonomiyi yakından takip etmediğinizi söyleyebilirim. Özellikle kolay verilen krediler neticesinde oluşan para tüm dünya'ya dağılmış ve tüm ülkeler bundan nasibini almıştır. Son 5-6 senedir Dünya'da ekonomik bir rahatlama ve aşırı büyümenin olduğunu herkes görebilir. İşte olanlar bunun sonucudur.

    Ayrıca kapitalist sistem büyümek zorundadır. Yani talep artmaktadır ve sürekli artacaktır. Bu sebepten dolayı "PeakOil" kaçınılmaz bir gerçektir. Asıl soru ne kadar hazır olduğumuzdur (İnsanlık olarak).

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: Zizim

    Asıl soru ne kadar hazır olduğumuzdur (İnsanlık olarak).



    Çokdan hazirda sakliyorlar... saçmaliyorum gibi geliyor ama dogrusu bu.
    Hatiliyorum ki biryil önce Cheasepeak Co. enerji chefi dediki 200usd/varil den sonra alternativler var.




  • Dünya da birileri hep büyük planlar yaparlar, bunu bilir ama engelleyemezsiniz ama bu demek değildir ki siz de plan yapamazsınız. Sizin yaptığınız planlar küçük ama şaşırtıcı olmalı ki sonuç evresinde ben şöle oynamıştım diyebilesiniz.. Tamam dünya da sıcak para çok gezindi bu paralar yüksek kazançlar getiren riskli bölgelere aktılar TR gibi..Biz bu paralara hadi gidin biz sizi istemiyoruz diyemezdik, süreci iyi anlayıp işletmek lazımdı, bu paraları içeriye hapsetmek lazımdı..Nitekimse tam bunu yapmamız gereken anda ülke karıştı, çünkü yaptığımız küçük plan zaman geçtikçe büyüyecek cinstendi de ondan.. İstikrar+ Arap sermayesinin ülkeye gelmeye başlaması+üretime aç bir ülke birde buna enerji kaynaklarına yakınlık ve sorunlu bölgelerle tarihsel bağları eklersek..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Gelelim en kuvvetli argüman olan alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına. Nedir bunlar? CTL (Kömürden elde edilen sıvı yakıtlar), güneş enerjisi, nükleer enerji, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, hidrojen, dalga - gelgit ve akıntı enerjileri ve biyoyakıtlar.

    Biyoyakıtlarla başlarsak, bu yakıtları elde etmek için daha fazla enerji harcanıp harcanmadığı büyük bir tartışma konusudur. Bunun dışında yeter miktarda biyoyakıt elde etmek için yiyeceğimizi ürettiğimiz tarlaların birçoğunu yakıt elde etmek için ekeceğimiz ve buda küresel anlamda ciddi bir gıda sıkıntısı yaratacağı yönünde endişeler taşımaktadır. Hatta şu anda yaşamakta olduğumuz sıkıntıları bu sebebe bağlayan uzmanla vardır.

    Hidrojen şu anda bir enerji kaynağı değil bir enerji taşıyıcısı olarak görülmektedir. Yani hidrojenden elde edilen enerji, onu elde etmek için gerekli olan enerji kadardır. Bunun dışında ciddi depolama sorunları vardır. Ar&Ge çalışmaları sonrasında kullanılabilir bir enerji kaynağı olabilmesi için ortalama 40-50 yıla ihtiyaç vardır.

    Güneş, rüzgar, jeotermal, dalga - gelgit - akıntı gibi yenilenebilir enerji kaynakları için araştırmalar çok yenidir. Önümüzdeki 10-20 yıllık süreçte hızlı bir gelişme gösterseler bile dünya enerji ihtiyacının küçük bir kısmını karşılamaktan öteye geçemeyeceklerdir.

    Nükleer enerjiyi ele alırsak; dünyanın petrol ihtiyacını nükleer enerjiden karşılayabilmek için bilinen en büyük nükleer santrallerden 10,000 adet inşa edilmesi gerekmektedir. Bu durumda Dünya'daki uranyum 10 sene içerisinde tükenme noktasına gelecektir. Atık sorunları ise işin başka bir boyutudur.

    CTL teknolojisi benim yaptığım çalışmalara göre petrolün en sıcak alternatifi olması yönündedir. Ama gerçekçi olursak bu teknoloji küresel ısınmayı aşırı tetikleyecek ve insanlık için çok ciddi başka sorunlara yol açabilecektir.


    Tarımda 1970'li yıllarda yaşanan "Yeşil Devrim" sonrasında petrol tabanlı gübre ve katkı malzemeleri sonrasında daha sık ekim yapılabilmesi ve daha hızlı ekin yetiştirebilmesine olanak tanınmıştır. Bu sayede Dünyanın gıda üretimi yükselmiş ve insan nüfusu hızla artmıştır. Bu durumun petrol sonrası zamanda ne hale geleceğini şaşalı laflarla anlatmama gerek yok. Zaten kafanızda bir tablo oluşmuştur.

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: Zizim

    Hidrojen şu anda bir enerji kaynağı değil bir enerji taşıyıcısı olarak görülmektedir. Yani hidrojenden elde edilen enerji, onu elde etmek için gerekli olan enerji kadardır. Bunun dışında ciddi depolama sorunları vardır. Ar&Ge çalışmaları sonrasında kullanılabilir bir enerji kaynağı olabilmesi için ortalama 40-50 yıla ihtiyaç vardır.



    40-50 yıl dan çok daha az sürelerde hidrojenbileşen yakıtlı araçların seri üretime geçeceğini düşünüyorum.

    Türkiyede ve dünyada hidrojenin yakıt olarrak kullanılması için inanılmaz çalışmalar yapılmakta.

    Otomobil firmaları da kendi ar-gelerinde hidrojen yakıtı ile çalışan araçlarını yapıp denemekteler.

    Tek sorun depolama ve üretim maliyetlerinin yüksek olması. Ayrıca açığa çıkan enerjinin kontrol edilmekte zorluk çekilmesi de ayrı bir sorun.

    Ama bunların aşılacağına inanıyorum. Bilim ve teknoloji tahminimizden fazla hızlı gelişiyor.

    Şu anda petrol yakıtları revaçta ama fiyatları yüzünden insanlar lpg-cng ye yönelmiş durumda şimdilik. Hybrid araçlar ise yine petrole olan bağımlılığı yüzünden ve yüksek fiyatları yüzünden pek tercih edilmiyor, ancak 5-10 sene içerisinde tüm otomobil firmaları hybridli seri üretim modellerini geliştirip kullanıma sunacaklardır. Bence hybrid alternatif yakıtlara geçişte kullanılacak bir teknoloji olacaktır. Bunu da küçümsememekte yarar var.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: proteo

    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: proteo

    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...



    Kayseriliyim ilk defa duyuyorum petrol kuyusu görürsem burda resmini cekerim foruma atarim....




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mert107

    quote:

    Orjinalden alıntı: proteo

    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...



    Kayseriliyim ilk defa duyuyorum petrol kuyusu görürsem burda resmini cekerim foruma atarim....

    Alıntıları Göster
    bende ilk defa duydum kayseri yi. haber falan varmı gazetelerde. 11 tane şirket olması dahada garip türkiye de zaten 25-30 şirket ancak var.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: bachree

    bende ilk defa duydum kayseri yi. haber falan varmı gazetelerde. 11 tane şirket olması dahada garip türkiye de zaten 25-30 şirket ancak var.

    Alıntıları Göster
    Ham petrolün varili 122 doları geçti. Arzın artmaması yakın gelecekte çok daha ciddi sıkıntılara gebe gibi duruyor.

    Konuyla kimse ilgilenmiyor mu?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Ham petrolün varili 122 doları geçti. Arzın artmaması yakın gelecekte çok daha ciddi sıkıntılara gebe gibi duruyor.

    Konuyla kimse ilgilenmiyor mu?

    Alıntıları Göster
    petrol fiyatının artması arz eksikliğinden dolayı normaldir fakat 7 yılda 6-7 kat olacak kadar olduğunuda düşünmüyorum. bence amerika kendi salaklığına yansın. eğer ırak a girmeselerdi şuanki 125 dolar seviyelerinde olacağını sanmıyorum. 60-70 en kotümser senaryo olurdu ki bu bile 3 kat demek..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zizim

    Ham petrolün varili 122 doları geçti. Arzın artmaması yakın gelecekte çok daha ciddi sıkıntılara gebe gibi duruyor.

    Konuyla kimse ilgilenmiyor mu?

    Alıntıları Göster
    zizim yazızını yeni gördüm ,tebrik ederim çok güzel ve güzel bir bakış tarzı ile petrol olayına geniş açı objektefi ile bakılmış.

    Dünyanın geleceği için bir petrol kreizi ve sonrasında savaş yaşamamız gerektiğini ne kadar istemesem de gerekli olduğu konusunda kuşkulara katılıyorum.

    Bu yüzyılın Hidrojen enerjinin patlama yüzyılı olacağını uzun zamandır yazıyorum.Ama bu geçişin daha hızlı olabilmesi için petrolün 100 dolarlık baraj eşiği geçmesi gerekiyor idi. Hesap kitap işi.

    E baraj istemedsek de geçilde ne duruyorlar diyorsak , kimse durduklarını zannetmesin.Ama petrol pazarı o kadar büyük ve etkin ki dünya yöneticileri bile finanase eden şirketler buradaki tatlı karı aldılar bir kere bırakmak istemeyecekleri takii ki küresel kıtlık ve savaş sonrası, açmış oldukları kuyuları işletemez hale gelene kadar.

    Dünyanın alternatif kaynaklarının petrolün yerini alması zor görünmese meselesine katılmıyorum.Evet rakkamsal olarak bunun olmayacağını görüyorum, ancak alternatif enerjierin dünyanın birinci önemli konusu olmamasından dolayı hesaplar petrol yününde görünmektedir.Kullanmadığımız o kadarçok kaynak var ki ,kullanmadan karamsarlığa düşmemek lazımdır.Günei enerjisi çok büyyik ve yüzdesel olarak çok çok az kullandığımız bir kaynaktır.2010 yılların dünyasında daha tohumları atılmamaış ama yeşermemiş bir önemli konu vardır.O da enerjinin bireysel olarak üretilmesi ve harcanması olayı.Bu konuda şu ana kadar jenarator dışında piyasada bulabileceğimiz bir kaynak olmadığını görüyoruz.Ancak bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren artık evinizi alırken mevkisini yanında size kaç para kazandırdığı gibi veya üretim etmenleri de düşünmemiz gerekecektir.

    yakın gelecekte türkiye de başta olmak üzere bireysel elektrik ve enerji kaynakları üretimi önemli gündem maddelerinden nolacaktır.Zaten dünyanın kurtuluşu da buradadır.Toplum bireyleri enerjiyi tüketen ve üretmeyen konumda oldukça bunu devletin çözmesini beklemek biraz eski kafalılık olacaktır.Gelcekteki çocoklarınız veya torunlarınız , yakıt fiyatları bu kadar artarken veya gıda artık ucuza elde edelebilirken bizim nelerle uğraştığımızı sorgulayacaklardır.Bizler de işe gidip enerji tüketmek için para kazandığımız ve bununla dolaylıyoldan gelimiş ülkelerin bizleri sömürdüğünü üzülerek ,anlatacağız.

    Özellikle ülkemizin kaynakları kullanmanın sadece bizim ve seçtiğimiz hükümetlerin suçu olarak görmek pek de doğru olmayacaktır.Zira mesela jeothermal enerjimizin ne kadarını kullanıyoruz , sorusu sorulduğunda sadece şifalı su olarka faydalanıyoruz dmek ne kadar aptalca bir israftır. bu enerjiyi verimli olarak devreye albilir ve yanlarına derin kuyuklar açarak enerjiyi oldukça ucuza mal etmek mümkündür.Belki bugun hesap kitap olarak önümüze yüksek bedeller çıkarabilirler, ancak sabit ve bilinen bir enerji maliyeti ,bilinmeyen bir bedeli ödemekten çok daha iyidir.Ayrıca yerli kaynakları kullanmış olacağız.Kazanılan veya harcanan para yine insanızın yaşaması için kullnılmış olacaktır.

    İhmal edilmiş büyük kömür rezervlerimiz varken , halen ithal doğalgaz ile isınmak ne derece akılcı davranıştır.Rusya üğlkesini kömürler ısıtıp doğalgazını satarken bizim kömürümüze kalitesiz diye kenara bırakmamız ne derece doğrudur.

    bu konuda oldukça uzun yzabilecek kadar detaylı bilgilerim var , ama kısaca değinmek bile birçok şeyin en azından ülkemiz açısından çözülebileceğini göstermektedir.Sadece jeothermal kaynaklarımızı kullanarak birçok kasaba ve ilimizi ısıtabilir ve elektriği de oldukça makul bir seviyede temin edebilmek mümkündüdür.

    Hidrojen ise başlı başına bir konudur , gelecekte illa ki kullanma yükümlülüğümüz olan bir enerjidir.CO2 ısınmasına tek alternatiftir.Ancak cidd imiktarlarda üretimi için öncelikle bu gunkü sistemin çökmesini beklemek lazımdır.Bu çöküi öyle basit 3-5 yıllık krizler değil , tarih kitaplarına devir veya çağ değiştiren bir çöküş ve sonrasında geçiş olarak geçecektir.Ancak bundan sonra yeşermesini sürekli olarak idame ettirebilecektir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    zizim yazızını yeni gördüm ,tebrik ederim çok güzel ve güzel bir bakış tarzı ile petrol olayına geniş açı objektefi ile bakılmış.

    Dünyanın geleceği için bir petrol kreizi ve sonrasında savaş yaşamamız gerektiğini ne kadar istemesem de gerekli olduğu konusunda kuşkulara katılıyorum.

    Bu yüzyılın Hidrojen enerjinin patlama yüzyılı olacağını uzun zamandır yazıyorum.Ama bu geçişin daha hızlı olabilmesi için petrolün 100 dolarlık baraj eşiği geçmesi gerekiyor idi. Hesap kitap işi.

    E baraj istemedsek de geçilde ne duruyorlar diyorsak , kimse durduklarını zannetmesin.Ama petrol pazarı o kadar büyük ve etkin ki dünya yöneticileri bile finanase eden şirketler buradaki tatlı karı aldılar bir kere bırakmak istemeyecekleri takii ki küresel kıtlık ve savaş sonrası, açmış oldukları kuyuları işletemez hale gelene kadar.

    Dünyanın alternatif kaynaklarının petrolün yerini alması zor görünmese meselesine katılmıyorum.Evet rakkamsal olarak bunun olmayacağını görüyorum, ancak alternatif enerjierin dünyanın birinci önemli konusu olmamasından dolayı hesaplar petrol yününde görünmektedir.Kullanmadığımız o kadarçok kaynak var ki ,kullanmadan karamsarlığa düşmemek lazımdır.Günei enerjisi çok büyyik ve yüzdesel olarak çok çok az kullandığımız bir kaynaktır.2010 yılların dünyasında daha tohumları atılmamaış ama yeşermemiş bir önemli konu vardır.O da enerjinin bireysel olarak üretilmesi ve harcanması olayı.Bu konuda şu ana kadar jenarator dışında piyasada bulabileceğimiz bir kaynak olmadığını görüyoruz.Ancak bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren artık evinizi alırken mevkisini yanında size kaç para kazandırdığı gibi veya üretim etmenleri de düşünmemiz gerekecektir.

    yakın gelecekte türkiye de başta olmak üzere bireysel elektrik ve enerji kaynakları üretimi önemli gündem maddelerinden nolacaktır.Zaten dünyanın kurtuluşu da buradadır.Toplum bireyleri enerjiyi tüketen ve üretmeyen konumda oldukça bunu devletin çözmesini beklemek biraz eski kafalılık olacaktır.Gelcekteki çocoklarınız veya torunlarınız , yakıt fiyatları bu kadar artarken veya gıda artık ucuza elde edelebilirken bizim nelerle uğraştığımızı sorgulayacaklardır.Bizler de işe gidip enerji tüketmek için para kazandığımız ve bununla dolaylıyoldan gelimiş ülkelerin bizleri sömürdüğünü üzülerek ,anlatacağız.

    Özellikle ülkemizin kaynakları kullanmanın sadece bizim ve seçtiğimiz hükümetlerin suçu olarak görmek pek de doğru olmayacaktır.Zira mesela jeothermal enerjimizin ne kadarını kullanıyoruz , sorusu sorulduğunda sadece şifalı su olarka faydalanıyoruz dmek ne kadar aptalca bir israftır. bu enerjiyi verimli olarak devreye albilir ve yanlarına derin kuyuklar açarak enerjiyi oldukça ucuza mal etmek mümkündür.Belki bugun hesap kitap olarak önümüze yüksek bedeller çıkarabilirler, ancak sabit ve bilinen bir enerji maliyeti ,bilinmeyen bir bedeli ödemekten çok daha iyidir.Ayrıca yerli kaynakları kullanmış olacağız.Kazanılan veya harcanan para yine insanızın yaşaması için kullnılmış olacaktır.

    İhmal edilmiş büyük kömür rezervlerimiz varken , halen ithal doğalgaz ile isınmak ne derece akılcı davranıştır.Rusya üğlkesini kömürler ısıtıp doğalgazını satarken bizim kömürümüze kalitesiz diye kenara bırakmamız ne derece doğrudur.

    bu konuda oldukça uzun yzabilecek kadar detaylı bilgilerim var , ama kısaca değinmek bile birçok şeyin en azından ülkemiz açısından çözülebileceğini göstermektedir.Sadece jeothermal kaynaklarımızı kullanarak birçok kasaba ve ilimizi ısıtabilir ve elektriği de oldukça makul bir seviyede temin edebilmek mümkündüdür.

    Hidrojen ise başlı başına bir konudur , gelecekte illa ki kullanma yükümlülüğümüz olan bir enerjidir.CO2 ısınmasına tek alternatiftir.Ancak cidd imiktarlarda üretimi için öncelikle bu gunkü sistemin çökmesini beklemek lazımdır.Bu çöküi öyle basit 3-5 yıllık krizler değil , tarih kitaplarına devir veya çağ değiştiren bir çöküş ve sonrasında geçiş olarak geçecektir.Ancak bundan sonra yeşermesini sürekli olarak idame ettirebilecektir.

    Alıntıları Göster
    Burada bilgilendirici mesajları ve yorumları olan tüm arkadaşlara teşekkür ederim.

    Yaklaşık 1 seneden beri forumda okuduğum en faydalı, en bilgilendirici konu bu oldu.

    Şimdi forumda birbirleri ile dalaşan, 200 küsür km hızlardan bahseden, birbirlerini aşağılayan, kavga eden arkadaşları o zaman görmek isterim doğrusu.

    Tekrar teşekkürler.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mert107

    quote:

    Orjinalden alıntı: proteo

    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...



    Kayseriliyim ilk defa duyuyorum petrol kuyusu görürsem burda resmini cekerim foruma atarim....

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: mert107


    quote:

    Orjinalden alıntı: proteo

    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...



    Kayseriliyim ilk defa duyuyorum petrol kuyusu görürsem burda resmini cekerim foruma atarim....



    en son petrol çıkacak yerdir Kayseri




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kayseri_park

    quote:

    Orjinalden alıntı: mert107


    quote:

    Orjinalden alıntı: proteo

    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...



    Kayseriliyim ilk defa duyuyorum petrol kuyusu görürsem burda resmini cekerim foruma atarim....



    en son petrol çıkacak yerdir Kayseri

    Alıntıları Göster
    kayseriden petrol çıkmaz demk de zor ,en azından birileri bu konuda para harcayacağı kesinken.İklgili haber için bakın

    http://www.tumgazeteler.com/?a=2606553




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kayseri_park

    quote:

    Orjinalden alıntı: mert107


    quote:

    Orjinalden alıntı: proteo

    Kayseride petrol aramak için 11 şirket petrol arama ruhsatı almış. Kayseri ve petrol kuyuları kulağa çok yabancı geliyor ama hadi hayırlısı.


    Düzeltme : İmla...



    Kayseriliyim ilk defa duyuyorum petrol kuyusu görürsem burda resmini cekerim foruma atarim....



    en son petrol çıkacak yerdir Kayseri

    Alıntıları Göster
    Valla vezir hocam akaryakıt fiyatları ile ilgili başlıkta yazdıklarından sonra seni bu konuya davet etmek istiyordum, davetimden önce okumuşsun iyi oldu.

    Alternatif enerji kaynakları asla yetmez yada yetişemez tezine bende katılmıyorum (şimdilik) fakat yakın gelecekte petrolde yaşanacak bu arz - talep dengesizliği sebebiyle yaşanacak enerji krizine çözüm olabilmesi için bu enerji türlerine 10-20 sene önce yatırım yapmaya başlamalıydık ki ekonomimiz ve küresel olarak yaşam şartlarımız sarsılmasın.

    Büyük savaşlar ve "Post Petroleum Era" denilen petrol ve ucuz enerji sonrası çağa geçeceğimizi düşünüyorum. bu geçiş sonrasında Hidrojen yada bor gibi yakıtları kullanabiliriz.

    Peki aklıma takılan bir başka nokta var. Biz petrolü sadece ulaşım için kullanmıyoruz. Ondan 500.000'den fazla ürün elde ediyor ve kullanıyoruz. Plastikler, ilaçlar, giysiler, gübreler...vs. Bu cümleyim okuduktan sonra şu anda bulunduğunuz ortama dikkatlice bakın ve etrafınızda ne kadar çok petrol türevi ürün bulunduğuna şaşkınlıkla bakın.
    Belki biz değil ama bizden birkaç nesil sonra petrolün tamamen bitişine şahitlik yapacak. Enerjiye çözüm bulabilsek te bu yan ürünlere nasıl çözüm bulacağız? Yani alternatif enerji elde etmek için bile kim bilir ne kadar petrol türevi ürün kullanılıyordur.




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.