Şimdi Ara

alerji ve geniz akıntısı

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
1.110
Cevap
85
Favori
566.860
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
6 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • arkadaşlar bu hastalıkla ilgili deneyimi olanlar lütfen bilgilerini paylaşsın ben yaklaşık 6 yıldır bu hastalıkla mücadele ediyorum bir çok tedavi yöntemi denememe rağmen banamısın demiyor devamlı olarak burnumu çekme ihtiyacı hissediyorum ,geniz akıntısı ve nefes darlığı oluyor yaşam tarzını inanılmaz etkiliyor şu an
    da tedavi gören veya tedavisini tamamlamış arkadaşlar varsa birbirimize yardımcı olalım benim görmüş olduğum tedavi ve şekilleri
    klasik hastane tedavisi alerji hapları , antibiyotikler, burun spreyleri
    kortizon tedavisi(kesinlikle tavsiye etmiyorum)
    aktar tedavisi
    biorezonans
    psikolog
    bu süre zarfında konulan teşhisler farklı oldu kimisi alerjik nezle kimisi alerjik kökenli sinüzit,kimisi bağırsaklarda mantar kimisi burun eti büyüklüğü dedi en sonunda konulan teşhis alerjik nezle şeklinde tecrübelerinizi bekliyorum selamlar.



  • Arkadaşlar ben tamamen iyileştim, hatta eski halimden daha sağlıklı hale geldim. Yalnızca doğru beslenme ve bazı takviyelerle. Tam 5 yıl önce, 8 Aralık 2012'de buraya gelip çaresizce durumumu dahi anlatmıştım. 7. sayfada duruyor yazdığım yazı halen.

    https://forum.donanimhaber.com/alerji-ve-geniz-akintisi--35506941-7


    Bu 5-6 yıllık süreçte, herhalde 20-30 doktor dolaşmışımdır, totalde 2 burun ameliyatı, defalarca antibiyotik, kortizol, antihistamin vb. şeyler kullanmışımdır. Bu 20-30 doktor beni iyileştirmedi, ben kendim araştırarak iyileştirdim kendimi ...


    Ben yıllarca geniz akıntısı, öksürük, boğaz ağrısı migren, baş ağrısı gibi sorunlar yaşadım. Bunlar 2011 yılında başladı, 2017 Şubat ayına kadar devam etti ve 2017 Şubatta aldığım antibiyotik ile bunlara yeni ve çok ağır semptomlar da eklendi. Yorgunluk, zihin bulanıklığı (brain fog), kas ağrıları, vücut ağrıları, bağırsak sorunları.


    Öyle bir hale gelmiştim ki, her gün 30-40 km koşmuşum gibi uyanıyordum ve bu yorgunluk geçmiyordu. Tuvalete gidecek gücüm dahi yoktu, bacaklarımda 10-20 kg ağırlık vardı sanki. Ve ben artık her şeyi bir kenara bırakıp araştırmaya başladım..

    Öyle ki, doktorların, akademisyenlerin makalelerini yazdığı Pubmed'teki makaleleri, çalışmaları dahi okumaya çalıştım. İngilizce bildiğim için birçok yabancı kaynağa, birçok doktorun web sitesine, birçok foruma girip insanların deneyimlerini okumaya başladım.

    Ve bizlerin vücüdunda sorun yaratan şeyin şunlar olduğunu gördüm:

    1- İnflamasyon (mikropsuz iltihap)
    2- Vücutta hormonal bozukluklar
    3- Bağırsaktaki bakteri popülasyonundaki dengesizlik


    Bunları tedavi etmek aslında çok kolay. Tamamen sizin iradenize bağlı. Bunları kabaca size açıklamak istiyorum, daha önce sağlık sorunları yaşayan yakın çevrem için de bir yazı yazmıştım, oradan da copy paste yaparak aktaracağım.


    1- İnflamasyon : İnflamasyondan başlamak istiyorum. İnflamasyon nedir? İnflamasyon denilen şey, bağışıklık sistemi reaksiyonudur. Yani bağışıklık sistemindeki bazı hücrelerin gereksiz yere çalışması ve öyle bir hale gelmesi ki, vücudun kendi hücrelerine zarar vermesi olayıdır.


    Enflamasyona iki şey yol açıyor.
    1- Bazı gıdalar
    2--İlaçlar.

    Bağışıklık sistemimiz neden gereksiz yere uyarılıyor? Bunu anlamak için bağırsağa bakmamız gerekiyor. Normalde bağırsak birbirine sıkı sıkıya bağlı duvarlardan örülü bir yapıdır. Fakat o sıkı sıkıya bağlı duvar bazı besinler ve ilaçlarla tahrip ediliyor ve bağırsaktaki sindirilmemiş besinler, virüsler, bakteriler, bakterilerin ürettiği zararlı madddeler (lipopolisakkarit gibi) kana karışıyor ve bağışıklık sistemimiz buna reaksiyon vererek harekete geçiyor. .

    Hangi besinler zarar veriyor peki? Bu sorunun cevabını ileride "Yasaklı Besinler" listesinde göreceksiniz, fakat kabaca söyleyeyim.. Tüm tahıllar, tüm ekmekler, un ve undan yapılmış tüm gıdalar, marketlerde satılan abur cuburlar, şekerli ürünler, kolalar, meyve suları, margarin ve ayçiçek yağları, makarna, pilav, patates, meyve vb. gıdalar.. Çağımızdaki bu hastalıkların bizzat sebebi tahıllar ve endüstriyel ürünlerdir. Size bu acıları yaşatanın ağzınızdan aldığınız maddelerden bağımsız olmadığını kesinlikle bilmelisiniz. Ben yıllarca "ne alaka" diyerek yaşadım. Ve hiç sorgulamadım. İnflamasyon, yalnızca tahılların gluten taşımasından dolayı değil, bizzat tahılların karbonhidrat olmasından da kaynaklanıyor.

    Yine bu gıdalar vücutta serbest radikaller denilen hücrelerimiz için zararlı olan moleküllerin oluşmasına neden oluyor. Bir elektrona ihtiyacı olan bu molekülller buna sahip olmak için hücrelerimizdeki yapılara yaklaşıyor ve onlardan 1 elektron alarak onların yapısını bozuyor. Neticede hücrelerimizin yapısı bozuluyor, enflamasyon tetikleniyor ve kansere dahi varan bir sonuç ortaya çıkıyor.

    İnsan türü doğada 2 milyon yıldır var. Ve bizim atalarımız bu 2 milyon yıl boyunca avcı-toplayıcı bir biçimde yaşadı. Doğada avladığı hayvanların etini ve yağını yedi. Doğada bulduğu sebzeleri, kuruyemişleri yedi. Onların 2 milyon yıl boyunca beslenme biçimi buydu. Şimdi bizler aynı vücudu taşıyoruz onlarla. Fakat değişen bir şey var. Yaklaşık 5-10 bin yıl önce tarım devrimi gerçekleşiyor ve hayatımıza buğday, unlu ürünler, çavdar, arpa giriyor. Fakat 2 milyon yıldır bir beslenme alışkanlığı olan insanoğlu için böyle ani bir değişim, evrimsel açıdan bir sorun taşıyor. Bizlerin vücudu bunları kolaylıkla adapte edecek şekilde dizayn edilmedi. Belki yüzbinlerce, milyonlarca yıl sonra insan metabolizması buna alışacak fakat şu süreçte böylesi hızlı bir geçiş bizleri modern çağın hastalıklarıyla tanıştırıyor. Ayrıca endüstiryel ürünlere eklenen koruyucu maddeler, farklı maddeler de bağışıklık sistemimizi alarme ediyor. Bizlerin bağışıklık sistemi bunları tanımıyor, bunlara karşı harekete geçiyor. Yaşadığımız geniz akıntısı, öksürük, baş ağrıları, depresyonlar, psikolojik sorunlar, halsizlikler, kalp hastalıkları, kanser ve daha nicesi. Hepsi bunla ilişkili.


    Lütfen inflamasyonu araştırın, tüm hastalıklarla olan korelasyonuna dikkat edin, daha çok araştırın ve bunun bir numaralı sorununuz olduğunu aklınızın baş köşesine koyun.


    2- Vücutta hormonal bozukluklar :

    Vücudumuzda kan şekeriyle ilgili birçok hormon var. İlkel atalarımız milyonlarca yıl boyunca karbonhidrata(şekere) dayalı beslenmediği için vucudumuzda kan şekerini yükselten ( tehlikeli durumlarda enerji verilebilmesi için ) birçok hormon varken; kan şekerini düşüren tek bir hormon vardır o da insülin hormonudur. Bizler bu modern çağda karbonhidrata, abur cuburlara, şekere, tahıllara dayalı beslendiğimizde ise insülinin aşırı çalışmasından dolayı sorunlar oluşuyor.

    Hep ekmeksiz nasıl doyacağız diye düşünürüz. İşin garibi, ekmek, pilav, makarna bırakın kişiyi doyurmayı, tam aksine kişinin daha çok ve daha sık acıkmasına neden olmaktadır. Bunun nedenini ve bu sık acıkmanın, bu dengesizliğin yarattığı hastalıklardan bahsedeceğim.

    Kahvaltıda bir dilim tam buğday ekmeği yedik diyelim. Bu tam buğday ekmeği aslında bir karbonhidrattır, yani bir şekerdir. Şeker denildiğinde aklınıza direk karbonhidrat gelmelidir. Bu ekmek bir şeker olduğu için vücudunuza girdiğinizde sizin kan şekerinizi yükseltecektir. Kan şekerinin yükselmesi vücudun istediği bir durum değildir; tam tersine toksik bir durumdur ve vücut bundan kurtulmak isteyecektir. Bundan kurtulmak için pankreas hormonundan insülin denilen hormonu salgılar. Bu hormonun görevi kandaki şekeri düşürmektir. Bu hormon kandaki şekere gider ve onu yağa dönüştürür. Dolayısıyla kan şekeriniz düşmüş olur. Kan şekerinizin düşmesi ne demektir? Bizzat kurt gibi acıkmanız demektir. Tekrardan karbonhidrattan, şekerden zengin beslenme ihtiyacı demektir. Ve biz yine bu sefer pilav yeriz, makarna yeriz, unlu mamül yeriz. Ve bu döngü yine tekrarlanır. Sık sık acıkır, sık sık yeriz. Şekerler yağa dönüşür ve kilo alırız.
    Fakat olay bununla sınırlı kalmaz. Biz vücudun kan şekeri oranıyla o kadar sık oynarız ki, pankreas bu durumu düzeltmek için sürekli insülin hormonu salgılamak zorunda kalır. Sürekli bir şeye maruz kalmak demek ise ona duyarsızlaşmaya neden olur. Yani sürekli insülin hormununa maruz kalan hücrelerimiz artık insüline cevap vermemeye, kandaki şekerin düşürülmemesine neden olur. İşte buna insülin direnci denir ve şeker - tip2 diyabet hastalığı bizzat budur. Ayrıca hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü- insülinin aşırı çalışmasından dolayı) denen bir süreçte tetitklenir ve bu hormonal bozukluğu karşılığında yüzlerce semptom yaşarız Bir dilim ekmek yemek dahi kan şekerinin bu şekilde dalgalanmasına neden olarak metabolizmanızı bozar. Ondan dolayı yasaklı listesinde bulunan besinlerden %100 kaçınmanız gerekmektedir.

    2 milyon yıl boyunca bir beslenme düzenine sahip olan atalarımızın ana besin kaynakları yağlar ve proteinlerdi. Enerji kaynağı olarak yağları yakıyorlar, yağların yakılması da daha çok enerji verilmesini sağlıyor ayrıca toksik maddelerin vücutta oluşmasını engelliyordu.
    Yağların yakılma mekanizması için Leptin hormonunun çalışmasına ihtiyacımız var. Kahvaltı yaptıktan sonra ( benim önereceğim kahvaltı ile) 4-5 saat içinde bir şey yenmediği takdirde vücutta yağların enerji olarak kullanılmasını sağlayacak Leptin hormonu salgılanmaya başlar. Leptin hormonu ise depo edilmiş yağları yakarak enerji üretilmesini sağlar. İşte insan doğasında biyolojik olarak gerçekleşmesi gereken silsile budur. Kan şekeriyle oynanmasına izin vermeyecek şekilde beslenerek leptin hormonun yağların yakılabileceği bir duruma imkan vermek. Bu durum hem kişinin fazla yağlarından kurtulmasını sağlayacak, hem kişiyi hep tok tutacak, hem de onu hastalıklardan koruyacaktır.



    3- Bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizlik :

    Artık hemen hemen herkes bağırsağımızdaki yararlı bakterilerin önemini kavradı. Bizler kendi vücudumuz için yaşadığımızı zannederken bambaşka bir şey keşfediliyor Probiyotikler. Bağırsağımızdaki yararlı bakteriler. Yararlı bakteriler çünkü bizler için yararlı işler yapıyorlar. Örneğin bizleri mutlu hissettiren seratonin hormonunun yüzde 95'i bağırsaklarda üretiliyor. Bizzat bu bakteriler depresyonu ve anksiyeteyi azaltmada önemli hormonların üretilmesinde katkı sunuyorlar. Çeşitli vitaminlerin sentezlenmesinde görev alıyorlar. Bir yandan ise bağırsağımızda bizler için zararlı olabilecek bakteriler de var. Fakat bunlar yararlı bakterilerin baskısı altında olduğu için çoğalamıyorlar, üreyemiyorlar.

    Fakat biz öyle besleniyoruz ki, buradaki dengeyi bozuyoruz. Eğer biz ekmek yersek, pilav yersek, abur cubur yersek, yasaklı besinler listesinde belirttiğim şeylere dayalı bir beslenme programı yaparsak buradaki kötü bakterileri beslemiş oluruz, yani onların yemini vermiş oluruz, böylelikle yararlı bakterilerin sayısı azalır, kötü bakterilerin sayısını arttırarak enflamasyona yol açarız.


    Yani atalarımız gibi protein ve yağdan beslenmek yerine; çoğunlukla ekmek, pilav, makarna, unlu gıdalarla ve zararlı endüstriyel ürünlerle beslenirsek hastalıklara davetiye çıkarırız. Bizim beslenmemiz oradaki popülasyonu bozmakta ve bu da çok ilginç, çok keskin sonuçlar yaratmakta.


    Bir deneyden bahsedeceğim. Bilim insanlarının elinde bir korkak bir de cesur fare var. Örneği cesur fare örneğin suya atlayıp yüzüp yemi alabiliyor fakat korkak fare buna cesaret edemiyor, böyle bir durumdan farelerin cesur veya korkak olduğu çıkarımı yapabiliyorlar. Bu iki farenin bağırsağındaki probiyotiklerden birer örnek alıyorlar ve onu bir yerde depoluyorlar. Daha sonra bu iki fareye yüksek dozajda antibiyotik veriyorlar, yani bağırsaklarındaki tüm bakterileri öldürüyorlar. Daha sonra örnek aldıkları mikrobiyataları çıkartıyorlar ve cesur olan farenin bağırsağına korkak olanın probiyotiklerini; korkak olanın bağırsağına ise cesur olanın probiyotiklerini veriyorlar. Ne mi oluyor dersiniz! Roller tamamen değişiyor. Cesur olan fare korkaklaşıyor; korkak olan fare cesurlaşıyor. Bu gerçekten inanılmaz bir deney. Probiyotiklerin önemini kavramada bir mihenk taşı.

    Örneğin sirke sinekleri üzerinde de inanılmaz ilginç bir deney var. Normalde birbirleriyle rastgele şekilde çiftleşen sirke sineklerini iki gruba ayırıyorlar. İlk gruptakilere sadece yulaf , ikinci gruptakilere ise sadece reçel veriyorlar. Belli süre sonra bu iki grubu tekrar bir araya getiriyorlar. Fakat görüyorlar ki farklı şekilde beslenmiş bu iki grubun üyeleri birbirleriyle çiftleşmiyor, sadece kendi grubundaki bireylerle çiftleşiyor. Beslenmeleri onların probiyotiklerini değiştirmişti, ve bu durum onların eş seçiminde bile farklı davranmasına yol açtı ! Daha sonra bunlara yüksek doz antibiyotik veriliyor ve bağırsaklarındaki tüm bakteriler öldürülüyor. Ve inanılmaz ilginç bi durum ki, bunlar en başa dönmüş gibi oluyorlar, iki grubun üyeleri de birbirleriyle çiftleşmeye devam ediyorlar..


    Bu deneylerin sonuçları şunu gösteriyor. Ne yediğimiz ne içtiğimiz oradaki bakteri popülasyonunu belirliyor ve oradaki bakteri popülasyonunun iyi ya da kötü olması bizleri hasta ediyor ya da sağlıklı bir insan yapıyor.
    O halde oradaki kötü bakteri popülasyonu olmaması için onları besleyecek besinler yememeliyiz. Nedir bunlar? Yasak listesinde bulunan tüm ürünler oradaki kötü bakterileri besler. 2 milyon yıl boyunca yumurta ile , et ile , yağ ile, sebze ile, kuruyemiş ile beslenen atalarımız gibi beslenirsek ise yararlı bakterileri besleriz.


    Tüm bu nedenlere göz attıktan sonra, bu nedenleri tahrik edecek besinleri yazacağım ilk olarak, yasak listemizi. Benim iyileşmemde bu besinleri 4-5 aydır kesinlikle tek bir gram dahi tüketmemem yatıyor. Lütfen bunları hayatınızdan tamamıyla çıkarın.

    YASAKLAR

    1- Marketlerde satılan zararlı tüm endüstriyel ürünler asla yenilmeyecek. Bisküvi, gofret, kola, cips, meyve suyu, çikolata, kek, dondurma, sakız ve bunlara benzer tüm zararlı ürünler asla tüketilmeyecek.

    2- Gluten içeren ürünler asla tüketilmeyecek. Yani tüm ekmeklerden, makarnadan, börekten ,poğaçadan, keklerden, kurabiyelerden, pizzalardan ,pastalardan, tatlılardan, baklavadan kesinlikle uzak durulacak, 1 gram dahi yenmeyecek. Buğday, arpa, çavdar, yulaftan, undan yapılan hiçbir şey yenmeyecek. Tam buğday ekmeği dahi olsa asla alınmayacak, yenmeyecek.

    3- Şeker ve şekerli tüm ürünler bırakılacak. Örneğin çay şekeri, abur cuburlar, nescafeler. Bunun yanında meyve de şeker içerdiği için tüketilmeyecek. Reçel, bal, pekmez de şeker içerdiği için tamamıyla bırakılacak.

    4- Pirinç , bulgur, patates ve mısırda tüketilmeyecek.

    5- Mutfağınıza ayçiçek yağı, margarin yağı, mısırözü yağı, palm yağı gibi şeyler kesinlikle girmeyecek. Bunlar oldukça zararlı.

    6- İşlenmiş hiçbir et ürünü tüketilmeyecek. Sucuk, salam, sosis gibi gıdalar tüketilmeyecek. Bunlar uzun ömürlü olsun diye nitrat ve nitrt tuzları ekleniyor, bizzat Dünya Sağlık Örgütü bu koruyucu maddelerin kanserojen olduğunu açıkladı.

    7- Tatlandırıcılardan uzak durulacak. Marketlerde şekersiz diye satılan light kola gibi tatlandırıcı kolalar da asla tüketilmeyecek. Aspartamın da bizzat kanserojen olduğu açıklandı. Bizi kanser yapabilecek bir maddenin geniz akıntısı, alerji gibi basit sorunlara da yol açabileceğini tahmin etmelisiniz.

    8- Marketlerdeki konserve kutular içine konulan salçalar, turşular, ton balıkları, barbunyalar, fasülyeler kesinlikle alınmayacak.

    9- Ölüm döşeğinde olmadığınız sürece kesinlikle antibiyotik kullanmayın. Antibiyotikler vücudumuzdaki yararlı bakterileri öldürerek enflamasyonun artmasına neden olur. Ayrıca evde bulunan tüm ağrı kesici ilaçlar çöpe atılacak.

    10- Antidepresan ilacı, psikolojik sorunlar için verilen ilaçlar, mide ve bağırsak sorunları için verilen ilaçlar, insülin ilacı, statin ilaçlar, anti histaminler, romatizma ilaçları , tansiyon ilaçları gibi ilaçlar bu beslenme programıyla birlikte, doktor kontrolünde zamanla birlikte bırakılacak, İlaçsız, sağlıklı bir yaşam inşa edilecek.

    11- Alkol, sigara, nargile bırakılacak.

    12- Dışarıdaki restaurantlarda, fastfoodlarda, lokantalarda mümkün olduğunca yemek yenmeyecek. Dışarıda aç kalınırsa, kebap yemek en doğru seçenek olacaktır. ( ekmek ve pirinçsiz)



    Şimdi ise yiyeceğimiz şeylere geçelim ..

    SERBESTLER
    1- Bütün sebzeler serbest, fakat sebzeler mutlaka mevsiminde tüketilmelidir. Mevsiminde olmayan sebzeler hormonlarla, ilaçlarla büyütülmektedir. Ispanak, kereviz, brokoli, kabak, lahana, soğan, biber, maydonoz, marul, göbek, sarımsak, turp, domates, havuç, karnabahar, semiz otu, brüksel lahanası ve aklıma gelmeyen tüm sebzeler. Hepsini mevsiminde yiyin.

    2- Kırmızı et ve sakatatlar. Bunlar oldukça sağlıklı. Haftada bir kere sakatat yiyin mutlaka. Ben her hafta 300 gr civarı böbrek-yürek-ciğer karışımı kuşbaşı sote tarzı tüketiyorum. Kırmızı et pahalı ama yapacak bir şey yok, sağlığınıza kavuşmak için haftada 1 öğün de kırmızı et yahut sebze yemeklerinde belli miktar kıyma koymalısınız.

    3- Yumurta. Eğer bulabiliyorsanız, serbest gezen tavuk yumurtası ya da köy yumurtası olarak bilinen yumurtalardan satın almaya çalışın. Çevre yörenizdeki kırsal alanlarda bunu yapan kişilerden satın almaya çalışın. Maalesef tavuklara çiftliklerde gdo'lu ( genetiği değiştirilmiş yemler) veriliyor ve hayvanlar küçücük kafeste güneş ışığı görmeden yumurtluyorlar. Bulamıyorsanız, marketlerdeki organik tavuk yumurtalarından satın alın. Yumurta tüketimi son derece serbest. Yumurta haşlanacaksa kayısı kıvamında yapılmalıdır, çok fazla pişirilmemelidir. Ben her gün 4 yumurta yiyorum sabahları, tam 4 aydır. Kolesterol konusunda asla korkmayın, kolesterolun büyük bir yalan olduğu, kolesterolün fazla olmasının nedeninin inflamasyon olduğu ( yani şeker, tahıl tüketimi), kolesterolün tamamen bu inflamasyonu yok etmek için orada olduğu kesinleşti artık. Bunu detaylıca araştırabilirsiniz.

    4- Peynir, yoğurt gibi süt ürünleri. Yogurdu ve peyniri kendiniz süt dağıtıcılardan çiğ süt alarak yapabilirseniz daha uygun olur. Peyniri şırdan maya yapabilirsiniz. Köyde yapılmış peynir, çökelek de tüketebilirsiniz. Fakat sütü olduğu gibi tüketmeyin, çocuklarınıza da içirmeyin, mutlaka yoğurt-peynir ya da tereyağına dönüştürülmüş formunu yiyin. Fakat sağlık sorunları yaşıyorsanız peynir, yoğurt ve tereyağını da mutlaka beslenmenizden çıkarın. 6 ay sonra deneme amaçlı tüketip, vücudunuzun ona verdiği tepkiyi ölçerek duruma göre hareket edebilirsiniz. Benim tavsiyem, siz de benim gibi süt ve süt ürünlerini beslenmenizden çıkarın, 6-7 ay sonra deneme amaçlı ekleyin.

    5- Soğuk sıkım sızma zeytinyağı ve köy tereyağı. Yemeklerde sadece bu iki yağ kullanılmalı. Soğuk sıkım zeytinyağı da, tereyağı da oldukça sağlıklıdır. Yemeklerde bolca bu yağlardan kullanabilirsiniz. Her gün yarım çay bardağı kadar zeytinyağını gönül rahatlığıyla içebilirsiniz. Tereyağı ise endüstriyel olmamalı, köy tereyağı olmalı. Her gün bu yağları tüketmelisiniz. Yemekleri yağda yaparken kesinlikle yüksek ısılarda yapmamak gerekiyor. Kızartmalar, yüksek ısılarda pişirmeler bu yağların trans yağa dönüşmesine neden olur. Ondan dolayı yemekleri düşük ısıda pişirmeye dikkat edin.

    6- Balık. Çiftlik balığı olmadığı sürece haftada 1 balık yemeği oldukça ideal. Denizde yakalanmış balık tüketin. Hamsi, istavrit gibi küçük balıklar denizde yakalanıyor, bunları una bulamadan, kızartma yapmadan, tüketebilirsiniz.

    7- Baklagiller. Çok fazla tüketilmediği takdirde, barbunya, börülce, kuru fasülye, mercimek, nohut, bezelye.

    9- Tavuk eti konusu ise biraz sıkıntılı. Tavuklara çiftliklerde gdo'lu yemler veriliyor, ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler veriliyor. Eğer bulabiliyorsanız serbest gezen, organik beslenen tavuk satın alın, köy tavuğu satın alıp onu tüketin fakat endüstriyel tavuklardan mümkün olduğunca uzak durun. Ona verilen ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler size geçiyor çünkü. Eğer serbest dolaşan ve doğal beslenen tavuk bulamıyorsanız tavuk eti yemeyin.

    10- Kavrulmamış Kuruyemişler. Ceviz ve kavrulmamış fındık-badem gibi kuruyemişler serbest. Özellikle ceviz omega 3 yağ asitleri içerdiği için oldukça faydalı, her sabah ceviz yenilmeli.

    11- Zeytin. Her sabah 10-15 tane zeytini gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz.

    12- Tüm baharatlar, limon, türk kahvesi

    Kahvaltı olarak, her gün 3-4 yumurta haşlayın. Kayısı kıvamından olmalı sarısı. 15-20 zeytini. Yanında koca bir tabakta mevsimlik yeşillikler, salatalık, domates, turp, roka, kıvırcık, havuç olmalı.



    Tüm bu beslenme biçiminden sonra, iyileşmeyi destekleyici ve hızlandırıcı takviyelerimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle söylemek gerekir ki, hiçbir baharat, hiçbir takviye, hiçbir ot mucize değildir, tek başına sizi iyileştiremez, mükemmel hissettiremez. Daha önce bahsettiğim beslenmeye dikkat etmezseniz bu listedeki hiçbir takviye, hiçbir besin işe yaramaz. Bir dilim tam buğday ekmeği yeseniz bile işe yaramaz. Ondan dolayı bunlar kullanılacaksa, kesinlikle iradeli bir şekilde önce beslenmeyi düzenleyerek kullanmalısınız ki etkisini hissettirsin.


    1- Omega 3: Çok ama çok önemli bir takviyedir. Omega 3 bir yağ asididir. İlaç değildir, balıkların yağı alınarak kapsül haline dönüştürülür. Bunun dışında Omega 6 adı verilen bir yağ asidi daha vardır. Bu iki yağ asidinin vücuttaki oranı çok önemlidir. Omega 3 oranı ne kadar yüksek olursa inflamasyon da o kadar azaltılıyor, hastalıklıklar da yok oluyor yahut önleniyor. Omega 6 oranının çok daha yüksek olması ise enflamasyonu arttırıyor. Serbest gezen tavukların yumurtasında, deniz balıklarında, cevizde omega 3 varken; ayçiçek yağı ve margarin gibi zararlı yağlarda omega 6 yağ asitleri vardır, bundan dolayı ayçiçek yağı ve margarin eve sokulmamalı, dışarıda bunlardan yapılmış yiyecekler yenilmemelidir. Dışarıda yapılan yemekler margarin ya da ayçiçek yağıyla yapılıyor çünkü daha ucuz. Bunlardan kesinlikle kaçınmak gerekiyor.


    Omega 3'ü mutlaka takviye olarak almalıyız. Uluslararası tarafsız bir kuruluş (IFOS) tarafından onay almış iki ürün var Türkiye'de. İlki "Ocean Plus Omega 3" kapsülü, diğeri ise "New Life Efa S-1200" kapsülü. İkisi de içerik ve dozaj bakımından aynı. İkisi de eczanelerde satılmaktadır. Fakat bu iki ürün internette eczane depolarınınwww.gittigidiyor.com'dan yaptığı satışlardan çok daha ucuza alınabiliyor. 2 tane kahvaltıdan sonra, 2 tane de ana yemekten sonra olmak üzere günde 4 adet omega 3 kapsülü alıyorum ben her gün. Mutlaka yağlı yemeklerle ya da sabah zeytinyağıyla birlikte, tok karnına alınömalıdır emilimin yüksek olması için.

    Omega 3, depresyondan vücut ağrılarına, beynin zinde ve sağlıklı olmasından bağırsak sorunlarına, şeker hastalığından kolesterole, yorgunluk hissinden alerjilere, uyku sorunlarından boğaz ağrılarına kadar birçok soruna iyi gelir. Çünkü bu sorunlara yol açan enflamasyonu azaltır. Tıp dünyasında yapılan birçok çalışma bunu göstermiştir.

    2- D vitamini:
    D vitamini en önemli vitaminlerdir biridir. Aslında bu bir vitamin değildir, bir hormondur. D vitaminini vücudumuz kendisi üretir. Ancak üretebilmesi için güneş ışığına ihtiyaç vardır. Tenimize güneş ışığının değmesi sonucu derimizde D vitamini üretilmeye başlanır. Güneşteki ultraviyole b ışınları özellikle d vitamini sentezlenmesini sağlıyor, bu ışınların da en yoğun olduğu saatler güneşin dik olduğu, gölgemizin en kısa olduğu öğle saatleridir. İstanbul'da yazın 12.50-13.20 arasında güneşlenmek ideal. Yaklaşık 20-25 dakika yeterlidir. Vücudunuz ne kadar açık olursa, kollar, bacaklar, o kadar çok D vitamini sentezlenmesini sağlarsınız.

    Güneş yüzü görmeyen, evde, işyerlerinde olan insanlar D vitamini eksikliği yaşamakta, bu da çeşitli sağlık sorunlarına açmaktadır. D vitamini eksikliği depresyona, baş terlemesine, uyuklama ve sürekli yorgunluğa, kas ve kemik ağrılarına, vücut ağrılarına ve daha nice soruna yol açıyor.
    Kışın ise güneş ışığı görmediğimiz için yahut hava açıksa dahi güneş ışınları etkili gelmediği için vücudumuz D vitamini üretemiyor, kışın daha çok hasta olmamızın sebebi bu güçlü teoriyle açıklanabilir. Ondan dolayı eğer imkanınız varsa D vitaminini ölçtürmeli, eğer D vitamini 80-100 ng/ml aralığı içerisinde değilse ( Çoğu kişide 40'ın altında çıkıyor) mutlaka D vitamini takviyesi alınmalıdır. Bunun için eczaneden "Ocean Vitamin D3 " damlası alınarak günde 10 damla alınmalıdır. Bir bardak suya iki kaşık zeytinyağı dökün ve 10 damlayı da oraya damlatarak için. Çünkü D vitamini yağda çözünen bir vitamindir ve onun etkili olabilmesi için yağa ihtiyaç vardır. D vitamini kullandığınız zaman mutlaka K2 vitamini de almalısınız. Bunun için eczaneden "New Life Mena K2" adlı K vitamini takviyesini günde 1 adet olmak üzere alabilirsiniz.


    3- Zerdeçal :
    Zerdeçal baharatı da enflamasyona karşı mücadele etmede çok etkilidir. Hatta zerdeçal günümüzde özellikle kanser hastalarına verilir ve olumlu sonuçlar alınır çünkü kanserin de nedeni enflamasyon ve vücuttaki serbest radikallerdir. Zerdeçal içerisindeki curcumin denilen madde anti-enflamasyon özelliğine sahiptir. Kanser hücrelerini öldürülmesini sağlar ve çoğalmasını engeller. Yalnızca kanser değil, anti enflamasyon ve anti-oksidan özelliğinden dolayı vücuttaki diğer tüm hastalıkları, romatizma başta olmak üzere, kalp hastalığı, vücut ağrıları, şeker hastalığı, kolesterol, yorgunluk, baş ağrıları, bağırsak sorunları, tansiyon, alerji, beynin zinde olmaması gibi enflamasyon sonucu oluşan tüm sorunları azaltır.
    Zerdeçal baharatının vücutta iyi emilmesi için onu karabiber yahut zeytinyağı ile tüketmeliyiz. Böylelikle daha etkili olur. Her gün 2 tatlı kaşığı zerdeçalı karabiberle birlikte tüketin. Zerdeçal baharatı aktarlarda, süper marketlerde satılmaktadır.

    4- Kemik suyu ve paça çorbası:

    Kötü besinlerle ve ilaçlarla tahrip ettiğimiz bağırsağı iyileştirmek için yemeklere kemik suyu koyacağız ve zaman zaman paça çorbası içeceğiz. Kemik suyunda ve paçada bulunan kollajen bağırsağı iyileştirerek enflamasyonun azalmasında etkili olur. Kemik suyu ve paça çorbası daha önce yukarıda bahsedilen sorunlar gibi, birçok soruna iyi gelmektedir. Kemik suyunun en etkili tarafı ise kişinin cildini neredeyse pürüzsüz, güzel yapması ve böylelikle kişiyi genç göstermesini sağlamasıdır. Bunun dışında yukarıda saydığımız birçok soruna dair olumlu sonuçları vardır.
    Kemik suyunu yapmak için kasaptan ilikli dana kemiği alınmalıdır. Su doldurulmuş büyük bir tencereye kemikler konur içerisine isteğe bağlı olarak sarımsak, soğan gibi şeyler konabilir. Su kaynadıktan sonra ise bir bardak kadar elma sirkesi dökülmelidir, kemikteki yararlı kollajen yapıların çözülebilmesi için. Ve tencere neredeyse mum ışığında tutulacak şekilde, kaynamayacak şekilde 8-9 saat tutulmalıdır. Daha sonra kemik suyunu yaptığınız çorbalarda, yemeklerde bir miktar dahil etmelisiniz.

    5- Ubiquinol ve Alfa lipoic acid :

    Bu iki ürün antioksidan. Yani vücudumuzda inflamasyonu tetikleyen serbest radikallerin zararlarını yok eden maddeler. Normalde vücudumuz tarafından üretiliyor zaten bunlar. Fakat vücudumuzdaki oksidatif stres çok fazla olduğu için takviye olarak alınmasını öneriyorum size. Ben de her gün alıyorum..

    Ubiquinol olarak New life'ın "CoEnz QH" adlı ürününü kullanıyorum, her gün bir kapsül alıyorum. Alfa lipoic acid olarak ise Solgarın 200 mg Alpha Lipoic acid ürününü kullanıyorum, her gün bir kapsül yine. Bu antioksidanları şiddetle öneriyorum size, ayrıca siz de araştırabilirsiniz bunları.

    6- B12 Vitamini

    3-4 günde bir ise B12 vitamini alıyorum, yine New Life'ın dil altı pastili şeklinde. B12 değerinizin 800-1000 pg/ml aralığında olması lazım. Eminim ki birçoğunuzda düşüktür ve modern tıbbın referans birimi içerisindedir!

    Bunların dışında zaman zaman yeşil çay, kış çayı, çörek otu şeyler de tüketiyorum fakat her gün değil, haftada 1-2 kere filan. Düzenli kullandıklarım, yukarıda belirttiklerim.

    Hr gün mutlaka en az 45 dk yürüyün. Yürümek yahut hafif egzersizler inflamasyonu azaltır. Ağır egzersiz yapmayın, ağır egzersiz stres mekanizmasını arttırır, bu da inflamasyonu tetikleyebilir.


    Arkadaşlar benim %100 iyileşmemde, hatta enerjimin neredeyse fullenmesinde bu beslenme biçimi ve takviyeler etkili oldu. Birçok konuda bilinçlendim, kanser olmadığım için, kalp krizi geçirmediğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bundan sonra kesinlikle yasaklı listemdeki ürünleri tüketmeyeceğim, sağlıklı yaşamaya devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki , bende geniz akıntısına, alerjiye, öksürüğe yol açan mekanizma, başka insanlarda kalp krizine yol açtı, depresyona soktu onları, kanser yaptı, başka hastalıklara yol açtı. Sağolsun endüstriyel ürünler, tahıllar, karbonhidratlar sayesinde yüzlerce yeni hastalık literatüre girdi..

    Size tavsiyem, sabırlı ve iradeli şekilde böyle beslenin. Daha çok araştırın. Canan Karatay'ı, David Perlmutter'ı, Ahmet Aydını filan okuyun, videolarını izleyin. Daha çok bilinçlenin. Benim izlediğim yolu bunlarla destekleyin.

    Hepinize geçmiş olsun, umarım atlatacaksınız bu illeti. Ben 2017 Mart ayında araştırmaya başladıktan sonra beslenmemi değiştirmeye başladım. Zaman zaman bozdum. Fakat bozduğum zaman semptomların geri geldiğini gördüm. En son 2017 Haziran ayında bu programa %100 geçtim ve bu zamana kadar hiçbir yasaklı listemdeki ürünü tüketmedim. Ve şimdi yeniden doğmuş gibiyim. Bunu yapmak sizin elinizde, boşuna doktor doktor dolaşmayın.
    quote:

    Orijinalden alıntı: cycloner

    Ben de bekliyorum hocam.
    Ben de yıllardır foruma üyeyim ama bu konuyu ilk kez görüyorum.

    Bende yazayım bari.

    Yaşım 34.
    23-24 yaşlarında allerjik rinit kendini belli etmeye başladı.
    Benim nefes alıp verme ile ilgili hiçbir sorunum yok.
    Hastalığın ilk teşhis koyulduğu dönemden bu günlere kadar çeşitli ilaçlar kullandım.
    Doktorlar ilaca karşı bağışıklık kazanılması ihtimaline binaen bir kaç yılda bir ilaç değişikliğine gittiler.
    Şu an Kestine 20mg. kullanıyorum . Bir de sprey var ama pek işime yaramıyor.
    İlacı son 4-5 aydır yani uzun süredir kullanmak istemiyordum hem bağımlılık yaratması hem de kilo aldırdığı yönünde hislerim vardı.
    Ancak ilaçsız bir hayat resmen eziyete dönüyor benim için.
    Tüm gün burnum akıyor hemde çeşme gibi, günde 200 kere fala hapşuruyorum, kalbime zararı olacak diye düşünüyorum.

    Allerjim malesef pek te önleyemeyeceğimiz ev tozu akarlarına mytelara karşı.
    Yani kendi evinde önlesen başkasının evinde nasıl önleyeceksin, orda burda nasıl önleyeceksin.
    Sadece halıyla falan da olacak iş değil ki bu. Perdesi var battaniyesi yorganı var. Hadi onları da geçtik tshirt kazak mont bunların hepsi bozuyor beni.
    Yani bir türlü önüne geçemiyorum.
    Pırıl pırıl tertemiz yeni temizlenmiş gıcır bir eve bilegirsem şakır şakır hapşurmaya başlıyorum ve burnum hemen çeşmeye dönüyor.

    Evde ne peçete ne kağıt havlu dayanıyor hepsi tükenene kadar sümükle doldurup atıyorum.
    Son günlerde buna bir çözüm buldum, arıtık kağıt havlu yada tuvalet kağıdı tüketmek yerine normal havlu kullanıyorum, zaten akıntım su gibi yani koyu ve katı değil.
    Havlu zaten kuruyor bir süre sonra ve akıntım kirli vep is birşey olmadığı için sorun olmuyor.

    Ya geçmişte ben akıntım olmasın diye su içmeyi bile bıraktım.
    O kadar önüne geçemedim ki vücutta hiç sıvı kalmasın tamamen kuru bi vücudum olsun ki burnumda sümük üretemesin gibi yola bile girmişliğim var.

    Neyse fazla uzatmayayım, ilaca bağımlı halde yaşıyorum işsizim bu sebeple işte arayamıyorum, girdiğim yerde büyük rezillikler yaşayacağım diye.
    bir ara rhinolight diye bir tedavi yöntemiden bahsediliyordu sonraları sanırım fos çıktı şimdi hiçbir yerde duymuyorum.

    Bir tek umudum var.
    Doktorun biri ile konuşurken neden bu allerji bende 23-24 yaşında çıktı ki neden daha önce çıkmadı dedim.
    O da bana allerjiler böyledir. Ummadığın bir anda kendini gösterdiği gibi ileriki yıllarda ummadığın bir anda tamamen yok olabilir dedi.
    O günün hayaliyle yaşıyorum..

    Tüm sümüklü arkadaşlara sevgiler saygılar.
    Merhaba arkadaşlar, sayın Frank Lapidusun konuya ve bana yazması üzerine tekrar yazmak istedim. Uzun süredir yazmıyordum çünkü %100 iyileşmeden insanları yönlendirmek istemiyordum. Ben büyük ölçüde iyileştim ama dediğim gibi %100 değil. Mevsim kış olmasına rağmen ev tozu akarı alerjim beni az da olsa halen rahatsız edebilmekte. Kendimi zaman zaman %100 iyileşmiş hissediyorum ama bazen bu durum değişiyor. Bunda birçok neden var . Yavaş yavaş izah etmeye çalışacağım.

    Daha önceki yazımda belirttiğim gibi alerjik hastalığa sahip olan hepimiz bağırsaklarımızda (candida vb) zararlı bakteri mantar taşıyoruz. Buna neden olan hastalığımızın ilk aşamalarında bilinçsiz cahil doktorların hastalığın hikayesini dinlemeden antibiyotikle tedavi etmeye çalışması. Sonuç elbette geçici rahatlama ve sonrasında daha şiddetli alerjik reaksiyonlar , immun sistemin zayıflaması olmakta. Yani aslında hastalığın çıkış noktası sezeryan doğum(steril ortamda yanlış flora gelişimi), yanlış beslenme, ve çevresel etkenler.

    Ayrıca antihistaminik gibi ilaçlar da organlara zarar verip, immun sisteme zarar vermekte. Bunu levmont ismindeki ilacı 2013 te 4 ay kullandıktan sonra anladım. Tozlara karşı olan alerjimin yanında polen alerjisi de olmama neden oldu.

    Okuduğum en faydalı yazıları paylaşarak devam etmek istiyorum . Yazılar Prof dr Ahmet Aydın' a aittir. Kendisi Taş Devri Diyeti kitabının yazarı ve Cerrahpaşa TF de öğretim görevlisidir. Lütfen aşağıdaki makaleleri üşenmeden okuyun.

    http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=870

    http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=882


    Astım konusunda tecrübem olmadığı için sadece alerjik rinit hakkında yazacağım. Bu makalelerden anlaşılacağı üzere alerjik rinit bizim burun mukazamızdaki iltihaplanma. Burun tıkanıklığına neden olan yegane sebep. En büyük sorunumuz olan burun tıkanıklığını gidermek için kandaki iltihabı azaltmak ve yok etmemiz gerekli. Hocanın paylaştığı iltihap giderici yoğurt ve baharat karışımı çok etkili. Bunun yanında balık yağı da tüketmeniz gerekli! Ben denedim! Hem iltihabı azaltıp burnu açmakta hem de bağışıklığı arttırmakta. Elbette bunun yanından Taş Devri Diyeti/ GAPS diyeti/Karatay diyeti yapıyor olmanız gerekli . Bu üçü %99 aynı beslenme çeşididir.

    "Romatoid artrit gibi kronik enflamatuvar hastalıklarda antienflamatuvar(iltihap giderici) etkiyi elde etmek için günde en az 2000-2500mg aktif balık yağı (DEHA+EPA) alınmalıdır aksi halde tedavi fazla etkili olmuyor. Keten tohumu (ALA) aynı etkiyi göstermiyor."

    "1 kase kefir, ya da ev yoğurdunun içine
    1 tatlı kaşığı zerdeçal tozu
    1 çay kaşığı zencefil
    1 çay kaşığı çekilmiş üzüm çekirdeği
    1 çay kaşığı çekilmiş ısırgan tohumu
    1 çay kaşığı
    1 çorba kaşığı çekilmiş keten tohumu
    2 diş yeni ezilmiş sarımsak
    "

    Ayrıca d vitamini düzeyinize baktırın. Baktıramıyorsanız , kesin düşüktür diyorsanız eczaneden D vit 3 ampül alarak oral yolla 1'er hafta arayla 2 kez daha sonra 2 ayda bir 1 ampul alabilirsiniz.

    Bu beslenme ve baharat yoğurt karışımı+ balık yağı size 1 hafta içerisinde çok büyük düzelme sağlayacak. Kendinizi birkaç gün mükemmel ötesi hissedebilirsiniz. Ama malesef %100 iyileşmeyeceksiniz bu kadar kısa sürede. Kendinizi iyi hissettikten birkaç gün sonra çok büyük ihtimalle eskisinden daha kötü , uyuşuk sarhoş, grip gibi hissedeceksiniz. Korkmayın, aslında iyileşiyorusunuz. Bağırsaklarınızdaki candida mantarı siz iyileşirken ölmeye başlar ve öldükçe çok miktarda toksik madde açığa çıkarır. Bu maddeler kana karışır ve "Die Off" etkisi oluşturur. Yemek yedikten sonra azalır. Aynı şeyler ben bir şey yemeden su orucu ve ramazan orucu tutarken de oluyordu. Ramazanda oruç tuttuysanız iftardan önceki halinizi hatırlayın.

    Şimdi burnunuz tıkalı , ilaç felan da kullanmıyorsunuz. O zaman çok büyük ihtimalle mide asidiniz epey az. Protein ve yağ sindiriminiz malesef pek iyi değil. Dışkınız katı muz gibi değilde dikkatli baktığınızda ishal olmasanız dahi jel gibi hatta yağlı çıkıyorsa, ne kadar balık yağı yerseniz yeyin, yoğurt baharat karışımı yerseniz yeyin çok az faydasını görürsünüz. Çünkü yediğiniz sindirilmiyor, bağırsaktan emilmiyor! Peki ne yapacağız? Ben mide asidi takviyesi "Betaine HCL" yurtdışından aldım .Az bi süre kullandım. Burun açılınca mide normal asidini kendisi üretiyor!!!!Yurtdışından almak sıkıntılı. Siz de benzer etki veren nefes egzersizleri uygulayabilirsiniz. Yemekten hemen önce nefes egzersizi, ağırlık kaldırma, squat hareketi(çömelip kalkma) yaparak da nefes düzeyinizi arttırabilirsiniz. Sonra yemek süresince ve yemekten sonra yarım saat devam edebilirsiniz.Unutmayın
    Yemekten en az yarım saat önce su için. Yemekte çorba bile içmeyin!!Yemekten 2 saat sonra su içmeye başlayın. Su zaten az olan mide asidiniz seyreltir. Her yemekte bol çiğ yeşillik salata (roka, maydanoz , dereotu) tüketin. Mide asidini düzenler. Meyveleri ayrı öğün olarak tüketin ve günde 1-2 tane olgun olanlarıdan yeyin çünkü daha az kompleks şekeri içerir olgun olanlar. Tüm tahıllar(buğday, pirinç arpa) hayatınızdan çıkarın. Bunlar candida'yı besler! Az da olsa kurubakliyat tüketebilirsiniz. Her gün mümkünse kemik, kelle paça çorbası sirke ve limonla yemeklerden yarım saat önce için. Hem bağısak sızıntılarını azaltır, hem mide asidini arttır.

    Nefes egzersizi için link paylaşıyorum.

    http://www.youtube.com/watch?v=hx-3dt9L72c


    Deneyin, aklınıza gelenleri sorun. Gelişmeleri burada da paylaşın lütfen.

    Tamam herşeyi yaptık, burun %100 açıldı , hiç geniz akıntımız yok , sindirimimiz düzeldi , spor da yapıyoruz , harika hissediyoruz. Alerjimiz bitti mi ? İşte burası biraz sorunlu ,hem bağırsak florası yaklaşık 6 ay-1 yıl da düzelir hem de bağışılık hücrelerimizim hafızası var. Aşı olduğumuzda bu bilgi, bağışıklık hücrelerinde yıllarca tutulmakta ve vücut aynı reaksiyonu vermekte. Örnek :kızamık ,su çiceği vs

    Bildiğim kadarıyla alerji aşısı(immunoterapi) olanlar 6 dan itibaren fayda görmeye başlıyorlar. Ben mükemmel hissetmeye başladıktan sonra tamamen kurtulmanın 6 ay-1 yıl da olacağı kanaatindeyim.

    Ben şahsen bütün bu yaptıklarımın yanında immunoterapi(alerji aşısı) olmayı da düşünüyorum. Geleceğimi garantiye almak adına. İstanbul'da oturanlar direk yedikule göğüs hastalıkları hastanesine başvurmalı. Üniversite hastaneleri tam gün yasasından sonra bitmiş , uzman doktor kalmamış. Önümüzdeki hafta yedikulede uzman doktorla randevum var.

    Gelişmeleri burada paylaşacağım.

    Sağlıcakla kalın.
    quote:

    Orijinalden alıntı: pemaxs

    Arkadaşlar isyeri hekimimiz bu ilaci benim arkadaşıma tavsiye etti bir yıl ilaçsız geçirirsin dedi arkadaş iğneyi oldu ve şuanda alerjiden eser yok günlük ilaç alıyordu alerjisi çok ağırdı doktorlar yazmıyor işlerinemi gelmiyor anlamıyorum. Ama bu ilacı deneyin. Sirf sizin icin yazıyorum.



     alerji ve geniz akıntısı
    Bu iğne kortizon.
    Bağışıklık sisteminizi yavaşlatıp alerjenlere karşı daha az tepki vermenizi sağlar. Siz de iyileştim sanırsınız.
    Sonra katarakt, kemiklerde incelme, tansiyon, diyabet vs gibi sonuçlarla karşılaşırsınız.
    Ezbere ilaç tavsiye etmeyin ve kullanmayın.
    lost kullanıcısına yanıt
    lost demiş ki;
    Mesajı Yerinde Gör
    quote:

    Orijinalden alıntı: lost

    geçmiş olsun, iyi bir alerji doktoru bulmanız gerekir. ama doktora gitmeden de kendi kendinizi iyileştirebilirsiniz.

    önce alerji yapan şeyleri tespit etmeniz gerekir.

    mesela kullandığınız deterjandaki bir maddeye alerjiniz varsa tonlarca hap içseniz de iyileşemezsiniz.
    etrafınızdaki alerjen şeyleri ortadan kaldırmakla başlayabilirsiniz.
    sonra da bağışıklık sistemini güçlendirici şeyler yiyip içmelisiniz.

    Konu içinde çokça bahsi geçti okuyun araştırın.
    2 Senedir antihistaminik diye geçen ilaçları verip duruyor doktorlar. ve birde sprey. geçen sene hiç fayda etmedi, rhino tarzı burun temizleyicilerle solucan gibi söktüm durdum. hemde 5 dkda bir. ne yaptıysam geçmedi, azalmadı. Bu sene diyette olduğum için daha az olunca bazı şeyler dank etti.

    Geçenlerde şu histaminikler neymiş diye merak ettim. antihistaminikler, histamin içeren gıdaları çok yediğiniz zaman, histamin oranlarınız yüksek olduğu zaman veriliyor. devlet hastaneleri bu ilaçları ezbere veriyorlar. Bir tahlil veya değere bakmalarına gerek yok 3-4 doktor aynı ilaçları verdi durdu şunu şunu yapmalısın demeden.

    Histamin içeren gıdaları yediğiniz zaman dao enzimini baskılıyor ve bu histamin içeren gıdalar sizin sürekli tıkanık halde gezmenize sebep oluyor. Birkaç gündür histamin içeren gıdaları tamamen kestim ve son 2 yılda ilk defa burnum bu kadar açık. Belki deneyen olur, işine yarayan olur.

    Histamin içeren ve yememeniz gerekenler
    *Siyah ve yeşil çay
    *Turşu, sirke gibi fermente ürünler
    *Ketçap, mayonez
    *Yoğurt, ayran, kefir gibi fermente süt ürünleri
    *Salam, sucuk, sosis, pastırma
    *Eskitilmiş-uzun süre olgunlaştırılmış peynirler (eski kaşar, tulum vs.)
    *Kuru meyveler (kayısı,dut,üzüm,incir)
    *Kuruyemişler (yer fıstığı, ceviz)
    *Füme etlerin her türlüsü
    *Ispanak, domates, mantar
    *Uskumru, ton balığı ve hamsi
    *Turunçgiller, muz, çilek

    Bazı kaynaklarda turunçgiller, yeşil çay ve ceviz yararlı, bazılarında ise zararlı olarak geçiyor. Hiç riske atmadım ve tamamen kestim. Bu 4. günüm ve ilk günden etkisini gösteriyor. Bu şekilde devam ederse birkaç gün sonra ilaçları keserek devam edeceğim.

    Ek olarak C ve B6 vitamini, bol soğan ve sarımsak, quercetin takviyesi (nar,elma,soğan ve brokolide bulunur) belirtileri baskılamaya fayda sağlayacağı yazıyor. 2. gün bol soğanlı bir menü ile bolca elma yedim ve etkili olduğunu gördüm.

    Histamin içeren gıdalar bakımından fakir beslenmeyi 1 günlük deneyip işe yaradığını görürseniz daha sonra bir müddet bu şekilde devam edebilirsiniz. Umarım 1 kişiye olsun faydası olur
    ALERJİ VE ASTIM OLANLAR LÜTFEN OKUYUN


    Bu berbat hastalıktan muzdarip olan tüm arkadaşlara geçmiş olsun. Lafı fazla uzatmadan kendi hikayemi ve kat ettiğim yolu anlatayım. Bu hastalıktan 7-8 yıldır çekiyordum.
    Bende burun tıkanıklığı temel sorundu. Deprsenyona bile girdim epey bu yüzden. Burun akması hapşırma vs artık tamamen geçti burnumda 4 şeritli otoban gibi oldu . Okuduğum 2 tane amerikalı tıp doktorun kitabı sayesinde ,burnum neredeyse tamamen açıldı ve hiç alerji semptonu yok.Bu hastalığın tedavisi malesef burna tuz çekmeyle ,garip ot koklamayla bitkisel kürlerle, tıbbi ilaçlarla olmuyor arkadaşlar. Hepsini denedim neredeyse.
    İngilizce kitapların linki sırasıyla:
    http://www.coralclubprague.ru/site/site-files/Knigy/Fereydoon_Batmanghelidj%20-%20Your_Bodys_Many_Cries_%20for_Water_eng.pdf
    http://www.e-reading.ws/bookreader.php/149860/The_Miracle_of_Fasting.pdf

    İngilizce bilen arkadaşlar daha şanslı çok daha detaylı anlayabilecekler. Bilmeyen arkadaşlara da ben mealen anlatmaya çalışacağım ne yapmaları gerektiğini.

    İlk kitap "vüdudunuzun birçok çığlıkları" olarak tercüme edilebilir. Yani bu alerjinin ortaya çıkma nedenlerinden birisi de bizim az su içmemiz.Neden az su içeriz ki ? Her yemekte cola içtiğimizden , serinlemek için ice tea içtiğimizden , her fırsatta çay içtiğimizden. Bu içeceklerin içindeki yapay tatlandırıcı aspartam ve kafein etken maddeleri vücudunuzda zaten az olan suyu da attırmakta ve kimyasal vücut dengesini bozmakta. Beyniniz bir yeriniz ağrırken nasıl ağrı kesici tarafından kandırılıyor, ama ağrı aslında geçmiyorsa , vücudunuzdaki susuzlukta aspartam ve kafein yüzünden böyle maskelenmiş oluyor.Ama vücudunuzun geri kalanı derdini anlatamadığı beyne cevabını hastalık olarak veriyor. Yüksek tansiyon, kronik yorgunluk, çeşitli ağrılar, astım ve alerji gibi birçok belirtiyle ortaya çıkıyor. Zor bir şey değil sadece yeterince su içmeniz lazım. SADECE SU.
    Bu hastalıklardan birine sahipseniz çay, kahve , kola aklınıza gelebilecek tüm suya alternatif içecekleri unutun. Su ihtiyacınızı karşıladığınızı nasıl anlarsınız ? Ne kadar su içmeli ? Uykudan sonraki idrarınızda koyu sarı renk , hatta çamurlu su gibi görüntü varsa su içmeye devam. İki haftada düzeldi bende. Sonra berrak! Ne kadar su içmeye gelince , 70 kg bir insanın içmesi gereken 2.25 litre yaklaşık.Kendiniz için bakınız (oran-orantı) Bu miktar neredeyse terlemediğiniz ,spor yapmadığınız ve su dışında hiç bir içecek tüketmediğiniz durumda geçerli. Aksi halde daha fazla su içmek zorundasınız. İçtiğiniz her bardak çay 2 misli suyu vücudunuzdan attır.Su dışında içecek içmiyorum artık! Suyu içtiğiniz vakitlerde çok önemli sindirim sırasında vücut su bulamzsa bu iş için yandınız. Alerji mod :on.Histamin vücuttaki su dengesini sağlayan bir madde. Bu yüzden her yemekten yarım saat önce 2 bardak olarak günlük su ihtiyacınız karşılayabilirsiniz. Denemesi bedava Bitti mi hayır. Alerjiden kurtulmak o kadar kolay değil. 1 günde alerji olmadık.
    Yediğiniz yiyeceklerin taze , doğal ve işlem görmemiş olması gerekiyor. Sosis, salam , sucuk , peynir, beyaz ekmek (ben mısır ekmeği yiyorum) gibi fermente olmuş işlemden geçmiş gıdalar içerdikleri yüksek HISTAMIN nedeniyle alerjinizi hortlatabilir. Aldığınız alerji ilaçları ANTIHISTAMIN dir . Yani histamin almanıza hiç gerek yok. Kitapta potasyumun da alerjiyi arttırabileceği söyleniyor ben pek etkilenmedim ama siz portakal ve muz gibi meyveleri abartmadan yeyin. Yazdığım her şey ASTIM sorunu olanlar için de geçerli. Kurtulmaları hiç uzak değil. İlaca kesinlikle karşıyım. Denedim iyi etkileri olduğu kadar hayatıma da sıçtı . Uzun vadede böbrek karaciğer vs organları tahrip edeceğinize doğal yoldan %99 bu hastalıklardan kurtulun.


    İkinci kitaba gelirsek "Oruç tutmanın Mucizesi " olarak çevirebiliriz . Bu adamın anlattığı oruç bizim ramazandakinden farklı. Yemek yemek yasak oruç sırasında ama su içme serbest. Ne kadar oruç tutmalıyız ? Ben 24 saat oruç tutuyorum. Yani bu sabah kahvaltı yaptım ta ki yarın sabaha kadar. Sadece su içiyorum. Bu sayede vücuttaki toksik ,alerjik boktan bilimum zehir atılıyor. Peki neden ama neden biz normal günlük hayatta yemek yerken bu temizliği yapamıyor bu doğa harikası vücut? Doktorlar bir insanın kalp yetmezliği olduğunu yemekleri kolay sindirmemesinden kolaylıkla anlar. Çünkü yemek sindirmek çok enerji gerektiren meşakkatli bir iştir vücut için. Biz 3 öğün yemek yediğimizde mide , bağırsak , pankreas, karaciğer vs hepsi sindirim sırasında ve sonrasında olan olayları düzenlemek için enerjilerini harcar. Vücudu temizlemeye pek halleri kalmıyor artık kirli dünyamızda. Biz oruç tutarak organlara sadece vücudu temizleme fırsatı veriyoruz ve karşılığını hem alıyoruz. Ben su orucu tuttuğum ilk günün akşamında burnum büyük oranda açılmıştı. Ev tozlarına , özellikle de polenlere alerjim var. Ben haftada 2 gün yapma taraftarıyım .Şu an hala polenler olduğundan oruçtan 3 gün sonra alerjimin başladığını hissediyorum. Sonra bir 24 saat açlık işlem tamam. 24 saatlik su orucunuzu taze meyve özellikle de sebze ile bozun. Ağır yemekleri bir sonraki öğünde yemeniz çok daha iyi bağırsaklar için.

    Sonuç olarak yeterince su için , düzenli su orucu tutun , doğal beslenin ve sağlıklı olun.
    Aklınıza takılan , atladığım noktaları P.M. atarak lütfen sorun

    Deneyen arkadaşlar tecrübelerini lütfen burada paylaşsın.
    Geçirgen bağırsak (leaky gut) ile ilgili önerebileceğim yazılar ve çalışmalar.

    https://draxe.com/7-signs-symptoms-you-have-leaky-gut/

    Bu kaynak bir doktorun sitesi ve referanslar tamamen bilimsel çalışmalara ve makalelere dayanıyor. Pubmed'te yayınlanmış çalışmalardan kaynakça örerek açıklıyor. Burada alerji ve astım gibi vakaların kökeninde yer alan leaky gut durumuna dikkat çekiliyor ve doğru beslenmeyle nasıl düzeltebileceğini yine çalışmalara dayanarak belirtiyor.

    https://draxe.com/4-steps-to-heal-leaky-gut-and-autoimmune-disease/

    Bir çalışma. Bağırsak geçirgenliğinden dolayı bakterilerin ürettiği Lipopolisakkarit ( LPS) gibi zararlı maddelerin kana karışmasından kaynaklı bağışıklık sistemimizin uyarılması ve benim bahsettiğim beslenme ve anti oksidan takviyelerle hastalarda iyileşme.

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18063928

    yine 41 kronik yorgunluk hasta üzerinde anti inflamasyon diyeti ve anti oksidan takviyelerle düzelmeler.

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19112401

    Alerjinin nedeni olarak geçirgen bağırsak sorunu

    http://drflannery.com/got-allergies-fix-your-gut/


    Böyle birçok çalışma var. Eğer ciddi anlamda okumak ve araştırmak istiyorsanız, sizi pubmed'e yönlendireceğim. Pubmed, doktorların, tıp dünyasının kütüphanesidir. Tüm çalışmalar neredeyse burada yayınlanır, atıyorum 500 kişi üzerinde Omega 3 takviyesi kullanılır, 10 bin kişiye bir beslenme programı uygulanır ve sonuçlar gözlemlenir, hastaların semptomları ile kan değerleri arasındaki bağlantılar bulunmaya çalışılır filan.

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/

    Buraya giriyorsunuz ve üst tarafta search'ten, merak ettiğiniz konuyu yazıyorsunuz. Örneğin allergy yazdığınızda bu konu ile ilgili yapılmış binlerce çalışma çıkıyor. En başta en güncel çalışmalardan başlayarak. Yanına farklı bir şey de yazarsanız search'ınızı daraltmış olursunuz. Örneğin inflammation and allergy relationship gibi. Yahut vitamin D and allergy gibi.

    Fakat bunlara zamanınız yoksa, Dr. Axe gibi doktorların sitelerinde derlenmiş toplanmış yazıları okuyabilirsiniz.

    Örneğin Omega 3 denilen yağ asidi, anti inflamasyon etkiye sahiptir. Ayçiçek yağı ise omega 6 yağ asitlerini içerir ve infamasyona neden olur. Omega 6 yağ asidi PGE2 denilen zararlı prostaglandinleri tetikleyip inflamasyona neden oluyorken; omega 3 yağ asidi ise PGE1 ve PGE3 denilen anti inflamasyon etkiye sahip prostaglandinlerin oluşmasına imkan sağlar. Dolayısıyla omega 3 ile ilgili tonlarca çalışma vardır. Bu çalışmaları derleyip toplayan bir sitenin linkini vereyim mesela.

    https://www.healthline.com/nutrition/17-health-benefits-of-omega-3#section4

    Omega 3'ün anti inflamasyon etkisinin, kalp hastalılarından alerjiye, kanserden göz sağlığına, vücut ağrılarından beyin sağlığına kadar geniş yelpazedeki olumlu etkisini görüyorsunuz, tamamen bilimsel çalışmalar referans alınarak.

    Bundan dolayı inflamasyon yapan gıdalardan kesinlikle uzak kalmalısınız diyorum. Tahıllar, şekerler, unlu gıdalar, enndüstriyel ürünler bunun bizzat sorumlusudur.

    Örneğin alerji ve astım sorunu yaşayan insanlara, çocuklara D vitamini verilmiş. Ve inanılmaz iyileşmeler olmuş. Bunlarla ilgili pubmed'te yayınlanmış birkaç çalışma mesela.

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27741157
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4086903/
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5080508/

    D vitamini ile alerjisinden kurtuluyor insanlar yavaş yavaş. Ancak bilinçlenen, sorgulayan insanlar bunlardan kurtuluyor.

    https://www.verywell.com/vitamin-d-deficiency-causes-asthma-and-allergies-83031


    Araştırmak, sorgulamak size kalıyor artık. Ben size önemli ipuçlarını verdim. Beslenme ve takviyeleri de önerdim. Hepsini bilimsel kaynaklara dayanarak yazdım. Kendimde olan iyileşmeden ve dahası böyle beslenme ve takviyelerle inanılmaz hastalıklardan kurtulan insanlardan yola çıkarak yazdım.

    Kötü beslenmeden kaynaklı mantar gibi türeyen hastalıklardan biri olan multiple skleroz denilen beyin hastalığına yakalanan, kemoterapi görüp daha da kötü olan, tekerlekli sandalyeye mahkum olan bir doktorun TEDX konuşmasını izlemenizi istiyorum son olarak. Türkçe altyazısı da var.

    https://www.youtube.com/watch?v=KLjgBLwH3Wc
    Çok değerli bilgiler için size teşekkür ediyorum. Şimdi çok hoşunuza gidecek bazı bilgileri de ben sizinle paylaşmak isterim. Ürtiker konusunda uzun uzun yazmıştım, buraya yapışıtıyorum.
    Bu arada bağırsak çok önemli dediğiniz gibi, bağırsaktaki yararlı bakteriler için atladığımız bir nokta var; KEFİR. Tek başına, saydığımız bir çok taş devri besinin görevini yapıyor, direk bağırsağı onarıyor, hele hele alerjikseniz içine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı atıp içerseniz, 1-2 günde bir, 1 çay kaşığı çörekotu alırsanız, sadece bunlarla gözle görülür bir iyileşme sağlarsınız.



    Şimdi sizlere Türkiye'de çoğu doktorun adını bile bilmediği şeylerden bahsedicem ve umarım birçoğunuza yardımım dokunur.

    Yazacaklarımın bazıları kendi düşüncelerim, bazıları ise bu forumdan değerli Erdem bey'den ve bazıları da yabancı kaynaklardan.




    İngilizcesi iyi olan arkadaşlar şu kaynakları okusun öncelikle;

    http://www.coralclubprague.ru/site/site-files/Knigy/Fereydoon_Batmanghelidj%20-%20Your_Bodys_Many_Cries_%20for_Water_eng.pdf

    http://www.e-reading.link/bookreader.php/149860/The_Miracle_of_Fasting.pdf


    İlk kitap "vüdudunuzun birçok çığlıkları" olarak tercüme edilebilir. Yani bu alerjinin ortaya çıkma nedenlerinden birisi de bizim az su içmemiz. Neden az su içeriz ki ? Her yemekte cola içtiğimizden , serinlemek için ice tea içtiğimizden , her fırsatta çay içtiğimizden. Bu içeceklerin içindeki yapay tatlandırıcı aspartam ve kafein etken maddeleri vücudunuzda zaten az olan suyu da attırmakta ve kimyasal vücut dengesini bozmakta. Beyniniz bir yeriniz ağrırken nasıl ağrı kesici tarafından kandırılıyor, ama ağrı aslında geçmiyorsa , vücudunuzdaki susuzlukta aspartam ve kafein yüzünden böyle maskelenmiş oluyor.Ama vücudunuzun geri kalanı derdini anlatamadığı beyne cevabını hastalık olarak veriyor. Yüksek tansiyon, kronik yorgunluk, çeşitli ağrılar, astım ve alerji gibi birçok belirtiyle ortaya çıkıyor. Zor bir şey değil sadece yeterince su içmeniz lazım. SADECE SU.
    Bu hastalıklardan birine sahipseniz çay, kahve , kola aklınıza gelebilecek tüm suya alternatif içecekleri unutun. Su ihtiyacınızı karşıladığınızı nasıl anlarsınız ? Ne kadar su içmeli ? Uykudan sonraki idrarınızda koyu sarı renk , hatta çamurlu su gibi görüntü varsa su içmeye devam. İki haftada düzeldi bende. Sonra berrak! Ne kadar su içmeye gelince , 70 kg bir insanın içmesi gereken 2.25 litre yaklaşık.Kendiniz için bakınız (oran-orantı) Bu miktar neredeyse terlemediğiniz ,spor yapmadığınız ve su dışında hiç bir içecek tüketmediğiniz durumda geçerli. Aksi halde daha fazla su içmek zorundasınız. İçtiğiniz her bardak çay 2 misli suyu vücudunuzdan attır.Su dışında içecek içmiyorum artık! Suyu içtiğiniz vakitlerde çok önemli sindirim sırasında vücut su bulamzsa bu iş için yandınız. Alerji mod :on.Histamin vücuttaki su dengesini sağlayan bir madde. Bu yüzden her yemekten yarım saat önce 2 bardak olarak günlük su ihtiyacınız karşılayabilirsiniz. Denemesi bedava Bitti mi hayır. Alerjiden kurtulmak o kadar kolay değil. 1 günde alerji olmadık.
    Yediğiniz yiyeceklerin taze , doğal ve işlem görmemiş olması gerekiyor. Sosis, salam , sucuk , peynir, beyaz ekmek (ben mısır ekmeği yiyorum) gibi fermente olmuş işlemden geçmiş gıdalar içerdikleri yüksek HISTAMIN nedeniyle alerjinizi hortlatabilir. Aldığınız alerji ilaçları ANTIHISTAMIN dir . Yani histamin almanıza hiç gerek yok. Kitapta potasyumun da alerjiyi arttırabileceği söyleniyor ben pek etkilenmedim ama siz portakal ve muz gibi meyveleri abartmadan yeyin. Yazdığım her şey ASTIM sorunu olanlar için de geçerli. Kurtulmaları hiç uzak değil. İlaca kesinlikle karşıyım. Uzun vadede böbrek karaciğer vs organları tahrip edeceğinize doğal yoldan %99 bu hastalıklardan kurtulun.


    İkinci kitaba gelirsek "Oruç tutmanın Mucizesi " olarak çevirebiliriz . Bu adamın anlattığı oruç bizim ramazandakinden farklı. Yemek yemek yasak oruç sırasında ama su içme serbest. Ne kadar oruç tutmalıyız ? Ben 24 saat oruç tutuyorum. Yani bu sabah kahvaltı yaptım ta ki yarın sabaha kadar. Sadece su içiyorum. Bu sayede vücuttaki toksik ,alerjik boktan bilimum zehir atılıyor. Peki neden ama neden biz normal günlük hayatta yemek yerken bu temizliği yapamıyor bu doğa harikası vücut? Doktorlar bir insanın kalp yetmezliği olduğunu yemekleri kolay sindirmemesinden kolaylıkla anlar. Çünkü yemek sindirmek çok enerji gerektiren meşakkatli bir iştir vücut için. Biz 3 öğün yemek yediğimizde mide , bağırsak , pankreas, karaciğer vs hepsi sindirim sırasında ve sonrasında olan olayları düzenlemek için enerjilerini harcar. Vücudu temizlemeye pek halleri kalmıyor artık kirli dünyamızda. Biz oruç tutarak organlara sadece vücudu temizleme fırsatı veriyoruz ve karşılığını hemen alıyoruz. Erdem Bey bu orucu tuttuğu ilk günün akşamında burnu büyük oranda açılmış. Kendisi haftada 2 gün yapma taraftarı . 24 saatlik su orucunuzu taze meyve özellikle de sebze ile bozun. Ağır yemekleri bir sonraki öğünde yemeniz çok daha iyi bağırsaklar için.

    Normal kahvaltımızı yapıyoruz sabah, sonra diğer sabah kahvaltısına kadar birşey yemiyoruz, sadece su içiyoruz.





    Şimdi size perdenin 2. yarısını aktarıcam.

    Bütün bunlara rağmen geçmeyen halsizlik, ürtiker, depresyon devam ediyorsa başka bir nedeni var altında. "Kandida Mantarı"


    Bu mantar zararlı bir bakteridir ve her insanın bağırsaklarında vardır ve olması da gerekir. Ancak sağlıksız beslenme, "ANTİBİYOTİK" kullanımı, fazla şeker tüketimi gibi etkenlerden dolayı bu bakteri çoğalır. Öyle kolay kolay saptanamaz. Belirli bir testi de yoktur. Kendini yorgunluk, depresyon, isteksizlik, geniz akıntısı, alerjik rinit, ürtiker olarak gösterir. Bağırsak insanın en önemli organıdır çünkü çok büyüktür ve hayati önem taşır. Bağışıklığımızı doğrudan etkiler.

    Bağırsaklarımızdaki faydalı bakteriler azalıp, yerine yine sağlıklı insanlarda da olan zararlı bakteriler çoğalıyor! Bu zararlı bakteriler yediğimiz besinlerin tam sindirilmesine izin vermiyor hem de bu toksik maddeler üretiyorlar.
    Tam sindirilmemiş besinler kana ve toksik maddeler kana karışıyor. Vücut sürekli bu maddeleri atmaya çalışıyor hassaslaşıp zararsız polen, toz , kedi vs bile ürtiker olarak tepki gösteriyor.

    Farkındaysanız ürtikerim var diye doktora gittiğimizde genelde neyden sonra başladı, antibiyotik mi diye sorarlar hemen.

    Şimdi size candida mantarının olup olmadığını anlamanız için bir video göstericem. Ben denedim bende varmış. Sabah kalktığımızda aç karnına birşey yiyip içmeden, bir bardak suya tükürüyoruz ve 5 dakika bekliyoruz. Tükürüğümüz köpüklü normal şekilde suyun üzerinde kalıyorsa normal.
    Ancak videodaki gibi asılı kalıyorsa candida sorununuz var. Hiç üzülmeyin en azından artık sıkıntılarınızın, düşük hayat standartlarınızın nedenini biliyorsunuz.




    Peki nasıl kurtuluruz?

    Çok basit. Sağlıklı ve doğal beslenerek bağırsağımızdaki faydalı bakteri sayısını çoğaltıcaz. Tabi bu öyle 1-2 hafta olan bir süreç değil. Hayat tarzınızı değiştrmeniz gerekicek. Şekerden, hamurişinden, koladan vs kesinlikle uzak durucaz. Bakkallarda süpermarketlerde bulunan paketlenmiş hiçbir gıdayı tüketmeyeceğiz. Zaten alerji doktoruna gititğimizde onlarda candida dan habersiz olarak bize bunları tüketmeyin derler :) 10'larca doktor gezdim, daha bir tanesi bana candida olabilirsin demedi. Yazık..

    Neyse konuyu uzatmıyorum, hayatınıza kefir sokmanızı öneririm, doğal kefir kendiniz günlük süt ile mayalayın akşamları için. Yabancı forumlarda yaptığım bir araştırmada da hergün kemik suyu içmeye başlayan birinin nasıl yeniden doğmuş gibi olduğunu anlatılıyordu. Sonradan bunu da araştırdım, bağırsağımızı kaplayarak sindirime çok iyi geliyormuş. Zaten karatay vs televizyonlarda hayvansal yağ'dan korkmayın, tam tersi bize çok faydalı diye bas bas bağırıyorlar. Ben bu bilgilerden sonra gündüzleri 1 bardak kemik suyu, akşamları de kefir içmeye başladım. Kefirin içine 1 çorba kaşığı zeytinyağı koyup içiyorum. Bilgisayar masamda da çörekotu var, günde 1 çorba kaşığı ondan tüketiyorum.

    Daha profesyonel bilgi için GAPS Diyetini araştırın ve uygulayın. Disiplin gerektirir ancak etkili olduğuna inanıyorum.

    Faydalı yazılar paylaşarak devam etmek istiyorum . Yazılar Prof dr Ahmet Aydın' a aittir. Kendisi Taş Devri Diyeti kitabının yazarı ve Cerrahpaşa TF de öğretim görevlisidir. Lütfen aşağıdaki makaleleri üşenmeden okuyun.

    http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=870

    http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=882


    Final

    Son olarak da alerji, depresyon, kanser gibi belirli nedeni tam olarak açıklanamayan hastalıkların vücudumuza giren yetersiz oksijenden kaynaklandığını düşünen birçok uzman mevcut.

    Bunun için sizlere son tavsiyem nefes egzersizidir.

    Bunun içinde 2 adet egzersiz önericem. Biri kanseri bu şekilde yendiğini söyleyen hastanınki gibi. Diafram nefesi.









    Diğeri ise horlama, uyku apnesi gibi hastalıklarda bile etki elde edilen buteyko yöntemi, netten araştırılabilir.


    internet olmasa, bu değerli bilgileri 2015 yılında hala bende dahil birçoğumuz bilmiyor olucaktık, o da ayrı bir ayıbımızdır.. tabi bu ayıp bizim mi tartışılır.

    herkese sağlıklı günler diliyorum.


    Frankly hocam bir de size özel birşeyden bahsetmeki sterim. Sigmund Freud'un efsane öğrencisi "Wilhelm Reich". Bakın bu adamı çok iyi araştırın, orgon enerjisini araştırın, orgon akümülatörünü araştırın. Ben bunu çok araştırdım, yüzlerce sayfa akademik makale okudum kendi dilinde. Reich'in kitaiplarını aldım okudum, bu adam herşeyi tedavi edebiliyor, bırakın allerjiyi, kanseri tedavi ediyordu. Sonra bazı toplulukların işine gelmedi, böyle bir bilim adamına deli dediler, hapse attılar ve tüm kitaplarını yaktılar. Ama günümüze kadar ulaşmayı başardı. İlginizi çekerse veya herhangi bir konuda konuşmak isterseniz pm atabilirsiniz. Ben orgon akümülatörü yapmaya çalışıyorum, organik ve inorganik maddeleri buldum, 7 kat toparlayacağım bir ara.
    Merhaba hocam. Rica ederim. Bunları buraya yazdım çünkü acı çekmenin, sağlık sorunları yaşamanın ne demek olduğunu gayet iyi biliyorum. 2017 Şubat ayında, şikayetlerimin geniz akıntısı, öksürük, alerjik tepkilerle sınırlı kalmayıp, evden çıkamayacak kadar ağır yorgunluk, vücut ağrıları, gece terlemeleri, baş ağrıları, bağırsak sorunları gibi birçok sorun daha eklenince, açık bir şekilde intihar etmeyi düşünüyordum. Çünkü hayatım boyunca kimseye bağımlı yaşamayı kabullenemezdim ve hayatım boyunca acı çekmeyi göze alamazdım.

    Ben kendimi hep sorgulayan bir insan olarak bilirdim. Dogmatik olmayan, her önüne konulanı sindirmeyen ve bunları araştıran biri olarak bilirdim. İster ideoloji, ister felsefi bakış açısı, ister din, ister başka bir şey olsun. Fakat aslında öyle bir insan olmadığımı 2017 Mart ayından sonra anladım. Ben her önüme konulan yiyeceği, doğuştan bu yana bana düzenli olarak verilen besinleri sorgulama gereği duymamıştım. Her şeyi bir kenara bıraktım. İşimi, gücümü. Günün 13-14 saatini bu konuları araştırmaya, tıptaki son gelişmeleri okumaya, beslenmeyi araştırmaya, pubmed'teki (tıpçıların evrensel kütüphanesi) güncel makaleleleri ve çalışmaları okumaya, insanların deneyimlerini okumaya, yabancı forumlar dahil olmak üzere birçok kaynağa göz attım. İyi ki bunu da yapmışım. Aslında dogmatik bir insan olduğumu öğrendim.

    Arkadaşlar, hepimiz zehirleniyoruz. İnanın zehirliyorsunuz kendini. Geniz akıntısı, alerji, öksürük, baş ağrısı gibi semptomlar yaşayan yalnızca sizler değil; sokaktaki sağdaki fast fooda, lokantacıya, kafelere oturmuş her insan zehirliyor kendini. Sanmayın bu insanlara bir şey olmuyor. Siz şanslısınız ki bu beslenme tarzınız sizi kanser yapmamış henüz, damarlarınızı tıkamamış, kalp krizi risklerini ortaya koymamış. Bu şekilde beslenen insanlara bir şey olmadığını mı sanıyorsunuz? Onların başı ağrıdığında sizce nedeni ne olabilir? Rüzgar mı, gürültü mü? O adamın aklına, o gün yediği pogaçalar, unlu ürünler, şekerler, meyve suları gelir mi sizce? Depresyona giren bir insan, ruh hali kötüleşen bir insan, o gün yediği kekler, abur cuburlar, fastfoodlardan bunun kaynaklandığını bilebilir mi? Hiçbir şekilde aklına gelmez. Ama eğer okursa, araştırırsa, sorgularsa bilir. Bilir ki baş ağrısının nedeni beyninin enerjisiz kalmasıdır, aşırı karbonhidrattan kaynaklı salgılanan aşırı insülin ve düşük kan şekeri olduğunu öğrenir. Depresyona giren adam pubmed'teki makalelere bakarak yalnızca bağırsağımızdaki bifidebacterium adlı probiyotiğin depresyonu iyileştirdiği, anksiyeteyi bitirdiği çalışmaları okur, mutluluk hormonu olarak bildiğimiz serotoninin yüzde 95'inin buradaki probiyotikler yoluyla sentezlendiğini bilir ve daha da ötesi, yediği kötü besinlerin bu probiyotikleri katletmesine yol açtığını öğrenir.

    Kaldı ki bugün insanların çoğunluğu sağlık sorunları yaşıyor. Dikkat eksikliği, konstrasyon sorunu dahi olsa, benim çevremde hiçbir sağlık sorunu yaşamayan insan yok. Kanser, kalp krizi vakaları inanılmaz artıyor. Depresyon, yorgunluk, alerji vakaları keza öyle. Çok basit düşüneceksiniz ya. Başın mı ağrıdı kardeşim? Hapşuruyor musun? Ne yedin? Yediğinden kaynaklı olduğunu düşündün mü hiç? Bunu düşünün diyorum ben sadece.


    1 haftada elbette iyileşemezsiniz. Vücudunuz 1 haftada bozulmadı ki 1 haftada iyileşsin. Ama ben kendi deneyimime dayanarak söylüyorum ki, bizim vücudumuz gerçekten mükemmel. Eğer doğru beslenirseniz mutlaka ama mutlaka kendini toparlayacak, hatta yeniden doğmuş gibi yapacak sizi. Ben 30 yaşındayım ve odadan çıkamayacak haldeyken doğru beslenmeyle birkaç ay içerisinde yeniden doğdum. İyileşme süreniz nelere mi bağlı? Öncelikle vücudunuzdaki hasara bağlı. İnflamasyon vücudunuzda ne kadar büyükse, bağırsak bakteri popülasyonundaki dengesizlik ne kadar fazlaysa iyileşme süresi de artar. İkinci faktör ise bana göre yaşınız. Pubmed'teki birçok çalışmaya dayanarak söyleyebilirim ki, genç insanlar çok daha kısa sürede toparlıyor. Üçüncü faktör ise hiçbir kaçamamak yapmamak, tek bir dilim buğday ekmeği, tek bir gram abur cubur, tatlı, pilav vb şeyler dahi tüketmemek. Dördüncü faktör ise genetik fakat sanmayın genetiğiniz kaderiniz. Önceleri tıp insan genetiği değişmez derdi. Fakat bu yanlışlandı. Gayet de değişiyor. Hatta bağırsağımızdaki bakteriler bize gen transferi yapıyor. İşte şekerle, ekmekle, karbonhidratla beslenirseniz orada kötü bakterileri çoğaltırsınız, bunun karşılığı da kötü bakterilerden gelen kötü gen sonuçları olur.


    Benim bu beslenmeme GAPS diyeti diyebilirsiniz, ketojenik diyebilirsiniz yahut atkins, canan karatay diyetleri de diyebilirsiniz. Aralarında pek bir fark yok. Sadece süt ürünleri ve yöresel gıdalar konusunda birbirinden ayrılar. Ama temelde hepsi, atalarımız gibi beslenmeyi öneriyor bize. Avcı-toplayıcı ilkel insanlar gibi beslenmemizi öğütlüyorlar. Endüstriyel ürünlerden kesinlikle uzak durmayı söylüyorlar. Benim beslenmem GAPS'a daha yakın çünkü süt ve süt ürünleri de tüketmiyorum. İlkel insan annesinden aldığı süt dışında hayatı boyunca süt tüketmemiştir. Süt insanlar için en baş sıradaki alerjik maddelerden biridir. Fakat onu fermente ederek gayet yararlı hale getiriyoruz, yoğurt, tereyağı, peynir gibi. Ben bunlara döneceğim elbet. Ama birkaç ay sonra. Benim önerim, bunları da çıkarın siz de benim gibi.


    Ben Mart ayından itibaren beslenmemi değiştirmiştim. Fakat ilk zamanlar çok bilinçli olmadığım için zaman zaman beslenmemi bozuyordum, hatta cips kola gibi zararlı ürünler dahi tüketiyordum. Kısmi iyileşmeler oluyordu. Fakat bunları tükettiğim zaman semptomlar misliyle geliyordu. Haziran ayından sonra karar verdim, %100 sağlıklı beslenmeye. Böylelikle iyileşmelerim arttı. Fakat zamanla düzeldim, öyle 1-2 haftada bütün semptomların gittiği bir süreç olmadı bu. Azar azar gitti semptomplar bugün 11 Kasım 2017, hiçbir sağlık sorunu yaşamıyorum, boğazımda tek bir gıcık hissi dahi yok. Migrenin, baş ağrısının nasıl bir his olduğunu dahi unuttum. Öksürük yok, hapşırık yok. Burnum tıkalı değil, geceleri bebek gibi uyuyorum neredeyse :)


    Ben tek yaşıyorum. Günde 2 öğün besleniyorum. Sabah 3-4 adet serbest gezen tavuk yumurtası , zeytin, badem-ceviz-fındık, mevsimsel yeşillikler ve turp, havuç gibi renkli şeyler tüketiyorum. Sabah kahvaltımı yapıyorum, zaten karbonhidrat tüketmediğim için kan şekeriyle oynamamış oluyorum ve 8 saat filan acıkmıyorum. Akşam 6 gibi de sebzeli et-kıyma yemeği yahut balık (haftada 1 defa kesin) ya da baklagil filan yiyorum. Ertesi gün yiyecek kadar da yapıyorum, böylelikle her gün yemek yapma derdinden kurtulmuş oluyorum :) 2 günde 1 yemek yapıyorum yani. 1-1.5 saatimi alıyor en fazla. Tavuk etini kesinlikle tüketmiyorum. Geçenlerde haberlerde de çıktı, Rusya bizim gönderdiğimiz tavuk etini geri gönderdi diye, ağır miktarda antibiyotik taşıdığı için :https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201711031030865049-rus-denetim-ajans-turkiye-tavuk-izin-vermedi/


    Arkadaşlar caymayın, iradeli olun ve deneyin. 1 haftada ya da 1 ayda tamamıyla düzelecek bir şey değil bu. Ama inanın zamanla düzeleceksiniz, eğer %100 bir şekilde dediklerime uyarsanız inanın iyileşirsiniz. Sağlıklı yaşamayı seçin. Yoksa ileride bu semptomlarla da kalmaz, emin olun bundan.


    Acı çekmek ya da çekmemek, sizin elinizde. Benim ricam, lütfen en az 1 yıl deneyin bunu. Düzelmezse 1 yılın sonunda dönersin eski beslenmene, açık net söylüyorum. Ben 3-4 ayda mükemmel bir şekilde toparladım. Sizde de 1 yıla gerek kalmayacak, çünkü genç insanlarsınız, vücudunuz toparlar.
  • way be sonunda benimle aynı durumda olan hayat yorgunu bedbaht talihsiz muzdarip bir kardeş buldum bu internet denizinde.Kadreş seni bu dünyada anlayacak belki de ilk insanım.Ben de 4 senedir bu derdin eline düştüm.Günden güne beter oluyorum.Ev tozuna ve birkaç polene alerjim varmış.Buna bağlı geniz akıntısı,alerjik rinit ve bunların hediyesi kronik sinüzit,ve bonusları boğaz ağrısı farenjik ve yeni peydahlanan kulak kaşıntısı ağrısı ve yeni yeni başlayan nefes darlığı........Allahım çıldırmak üzereyim.Tüm gün zombi gibi geziyorum.Sanki ot gibiyim.Ne kadar uyusamda yorgun uykusuz kalkıyorum.

    Ben de senin gibi başvurmadığım çare kalmadı.
    Kaç kulak burun boğaz doktoruna gittim bilemezsin.Hepsi klasik al şu antibiyotiği burun sipreyini kullan gel.İçim dışım ilaç oldu.
    Bi doktora inandım burun kemiğini kırarsak iyleşirsin dedi.onca çile çekip ameliyat kan pislik yine aynı.Allah sorsun o itten
    internetten biorezonans diye bir şey okudum.inandım.onca paramı yediler ama koca bi yalan.Allah sorsun adilerden
    ve tabi psikolog.
    Dostum bu aralar bi kaç yeni gözdem var.Sırada deneyeceklerim var.
    Ama senin bu kortizon tedavisi ile bağırsakta mantar var olayı nasıl teşhis edildi.yoksa su meshur lokmancının eline mi düştün?
  • akrabalarında senin gibi alerjisi olan mutlaka vardır diye düşünüyorum. Alerjinin kesin bir çözümü yok, herhangi bir organından yada dış etkilerden kaynaklanmıyorsa. Geniz akıntısı sigaradan kaynaklanıyor genelde. Alerji için düşük dozda antihistaminik al günlük, misal 10 mg lık bir tabletin yarısını kır (ki genellikle kırılır) onu iç, yani düşük dozda iç 5mg gibi. Mide kaynaması vs oluyorsa midene de iyi bakman gerekiyor, mide rahatsızlığı dahi alerjiyi etkiliyor.
  • aynı sorun bendede var adı saman nezlesi annem cocuk doktoru annem bana 6 7 ayda bir küçük bir iğne yapıyor hiç bişiyim kalmıyor ama ilacın adını bilmiyorum
  • 4yıldır ben de aynı sorunla boğuşuyorum arkadaşında dediği gibi kesin bir tedavisi yok sırf bu alerjiden dolayı geniz eti oluştu 2yıl önce ameliyat oldum kurtuldum allaha şükür ama şimdide östaki kapakçıklarımın ödemlenmesinden dolayı kulak zarımda delinme ve enfeksiyon olmuş geçici işitme kayıpları baş ağrıları kulak ağrılarından dolayı tekrar ameliyatla orta kulağa tüp takacaklarmış bundan sonra ne olacak bende merak etmeye başladım
  • bende alerjiyle beraber saman nezlesi vardı. hatta ileri derecede idi astıma çevirmişti.
    küçük bir memlekette yaşadaığımızdan (k.maraş) doktorlar anlayamadılar.
    sonra adana balcalı hastanesine gittik alerji testi filan yapıldı ve 6 yıl boyunca aşı oldum. şimdi
    hiç bir rahatsızlığım yok şükür. bahar geldiğinde polenlerden dolayı burnumda kaşıntı ve hapşuruk oluyo sabahları.
    bunun dışında tamamen eski sağlığıma kavuştum diyebilirim.

    önerim iyi bir hastanenin alerji bölümüne gidip muayene olmanız
  • hayat boyu rap arakdasım buyuk gecmis olsun.kulaklarda odem için Allah sifa versin.Korkarım bende de su an aynı tehlike var.Son bir aydır kulaklarım kasınıp agrımaya basladı.Yutkundukca kulaklarımdan içeri sanki bir sıvı kacıyor.KBB doktoru ostaki borun gorevini yerine getirmiyor dedi.ilaç verdi gececek diye ama su an gecmedi.Sonra 2 farklı KBB doktoruna daha gittim.kulakların normal gorunuyor dediler.Bu durumun tam teshisi nasıl konur acaba.

    fifa_05 arkadasım.bana tecrübelerini anlatırsan cok sevinirim.Alerji asısı ilk zamanlar haftada 2 gün mü yapılıyor.ne zamandan sonra süre arttırılıyor.iğneler acıtıyor mu bir sorun yasanıyor mu.tecrübelerini anlatırsan cok sevinirim
  • fifa_05 bu arada neye karsı alerjin vardı senin
  • benim 2 kolumdan alerji testi yaptılar. 50 küsür maddenin testi yapıldı.
    sadece gıdalara alerjim yoktu.
    yani o 50 testten yaklaşık 40'ına alerjim çıkmıştı.
    bunların arasında tüm ağaç çeşitleri, yeşillikler, toz, polen, hayvan tüyleri... vs daha aklıma gelmeyen maddeler.
    aşıyı ilk 3 yıl boyuunca haftada 1 gün (cuma günleri) oluyodum. 1 yıldan sonra evde babam yapmaya başladı.
    sonraki 3 yıl 2 haftada 1 yapılmaya başlandı. şimdi cok şükür bi şikayetim yok.
    sormak istediğiniz bişey olursa bilgim dahiline cevap verebilirim.
    bu arada iğne acıtacak kadar büyük değil. insülin iğnesiyle yapılıyodu.
  • dostum verdiğin bilgiler için çok teşekkür ederim,sağlığına kavuşmana da sevindim.Bir sorum olacak.Alerji aşıları olmaya başladığında iyleşme belirtileri ne zaman sonra başladı.ilk bir ay sonra düzelme mi yaşadın yoksa bir sene sonra filan mı alerji etkisini yitirdi
  • bendede rinit vardı 4 sene önce burun ameliyatı geçirdim baya düzeldi lakin benim bünyem toza parfüme karşı çok hassas özel yaşantımı etkileyecek kadar değil tozdan ve parfümden zaten uzak duruyom yastığım yorganım ve odamdaki halı anti alerjen dir yani elimden geldiğince kendime dikkat ediyorum
  • Benimde alerjim 22 yaşında ortaya çıktı.Ve 7 aydır çekiyor.Ne illet birşeydir bu... Sürekli burun akıntısı, geniz akıntısı, aksırık...
    Bazen ardı ardına 24 25 kere hapşuruyorum ve hayattan kopuyorum.25 kere aksırmanın yorgunlugunu 12 saat yatarak atamıyorum.Şimdi çalışıyorum ve 4 saat uykuya vakit ayırabiliyorum.Şimdi işim daha zor.Her gün onlarca kez burnumu siliyorum.Burnum kopacak artık.

    Test yaptırdım.5 6 tanesine alerjim çıktı.Madem alerjim vardı niye bu yaşıma kadar bekledi.Niye birden çıktı.Ayrıca yaz kış aynı...

    Bende tedavi aşamasındayım.İğne yolunu tercih edicem.4. farklı ilacımı aldım.İlacım bitti, yeniden doktora gitmem gerek.Umarım en kısa zamanda ilaç tedavisine başlarım.
    Herkese büyük geçmiş olsun.. Yaşamayan bilemez..
  • TULİMİSTAD kardes antimite yatak yorgan gerçekten işe yarıyor mu?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: becozmy

    arkadaşlar bu hastalıkla ilgili deneyimi olanlar lütfen bilgilerini paylaşsın ben yaklaşık 6 yıldır bu hastalıkla mücadele ediyorum bir çok tedavi yöntemi denememe rağmen banamısın demiyor devamlı olarak burnumu çekme ihtiyacı hissediyorum ,geniz akıntısı ve nefes darlığı oluyor yaşam tarzını inanılmaz etkiliyor şu an
    da tedavi gören veya tedavisini tamamlamış arkadaşlar varsa birbirimize yardımcı olalım benim görmüş olduğum tedavi ve şekilleri
    klasik hastane tedavisi alerji hapları , antibiyotikler, burun spreyleri
    kortizon tedavisi(kesinlikle tavsiye etmiyorum)
    aktar tedavisi
    biorezonans
    psikolog
    bu süre zarfında konulan teşhisler farklı oldu kimisi alerjik nezle kimisi alerjik kökenli sinüzit,kimisi bağırsaklarda mantar kimisi burun eti büyüklüğü dedi en sonunda konulan teşhis alerjik nezle şeklinde tecrübelerinizi bekliyorum selamlar.

    İyi bir tıp fakültesinde, iyi bir kbb uzmanına özel olarak muayene oldunmu? , bende aynıydım, hatta öyleki burnumun akmadığı balgamın gelmediği bir an yoktu 5-6 yıl cektim,
    geniz etimi aldılar ve concha bullosa ameliyatı oldum şuan süperim allaha şükür, 1-2 bişey daha yaptılardı ama unuttum olalı 4 ay oluyo ameliyattan sonraki 2 hafta sıkıntılı gerisi rahatsın



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi O KC -- 12 Ocak 2010; 21:14:43 >
  • OgzKC ameliyatı nerde oldun? istanbulda mısın ?yardımcı ol da bielki biz de care buluruz.
  • suya katılarak içilen alerji tedavisinde kullanılan damla aşı hakkında bilgisi olan var mı?
  • güncel
  • Ben çocukluğumdan beri allerjik astım hastasıyım. ( dım desem daha doğru olur aslında )
    Yedi aylık doğduğum için otomatik olarak akciğerlerim gelişmemiş olarak doğmuşum. 6-7 yaşıma kadar sürekli nefes darlığı, astım atakları, toza, ev akarlarına ve hayvan tüyüne, polene karşı allerji ile uğraştım. Öyle ki evde halı bile yoktu. Hergün temizlik ( çamaşır sularıyla ) yapılırdı. ama gene de her şeyden nem kapıp 1 ay da 4-5 sefer hasta olup yataklara düşerdim.
    O yıllarda ( sene 1985 ) yaşlı bir teyze vardı. o bir karışım önermiş anneme. onu yapmıştı. ve ona 5-6 yıl devam ettim. tamamen doğal şeylerden oluşuyor. ve astımdan eser kalmadı. 13-14 yaşlarımda sadece allerji devam ediyordu. o yıllarda geniz etim de alındı.
    Atasözlerine ve atalarımıza çok inanırım. malum bir laf vardır " çivi çiviyi söker"
    işte o sözü kulağıma küpe edinip hemen kendime bir hayvan edindim. yıllarca benden uzak olan herşeyle iç içe olmaya başladım. hala da evimden hayvan eksik olmaz. ama allerjiden eser yok desem yeridir. Sadece kıştan yaza geçerken en fazla 1 hafta sabahları hapşırık krizi. hepsi o kadar.
    tabi kimseye tavsiyede bulunmuş olmak istemem ama gerçek bu. ilaçlardan ve ilaç kullanmaktan nefret ediyorum. mümkün olduğunca ilaçlardan uzak kalmaya çalışıyorum. birde kendinizi o kadar da herşeyden sakınmayın. sakınan göze çöp batar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: aliaskerde

    OgzKC ameliyatı nerde oldun? istanbulda mısın ?yardımcı ol da bielki biz de care buluruz.

    antalyadayım, akdeniz tıp fakültesi
  • sydney78 hikayen cok ilginç! cok tuhaf anlattıkların? Sonucta su an saglıklı olmana sevindim.Su karısm gercekten merak ettimAnnen icinde ne oldugunu hatırlar mı acaba? İlaçlara gelince benim gibi alerjik rinit ya da alerji illetinin eline düşenler o kadar cok doktor geziyorlar ki artık ilaç ve doktor gormekten igreniyorsunuz.Ben de ilaç kullanmayı hic sevmiyorum.Benim alerjim 25 yaşında ortaya cıktı.Aradan gecen 5 senede alıstım ona.Ama o hergecen gun yeni suprizler cıkartmasa onunla yasrım diyordum.Son olarak 2 ay once kulaklarım agrımaya basladı.Geniz akıntısı cigerlerime akıyor ve oksuruk yapıyor.Ben onu bosversem de o beni bosvermiyor.Aldırmıyim diyorum ama namussuz altımı oyuyor.Simdiye kadar günlük hayatımı degistirmedim.Dediginde haklısın sakınan goze cop batar diyerek aldırmadım.Ama hep ilerledi.Bu aralar arayıs icindeyim.Antialerjik kılıf alıcam bir de alerji için rinolight diye bir sistem var.Allahtan umut kesilmez ama senin kurtulmana cok sevindim.
    OgzKC anladıgım kadarıyla burun kemiği alınmıstı senden.Deviasyon ameliyatını ben de oldum ama maalesef senin gibi faydasını goremedim.Bende cok siddetli geniz akıntısı var.İnsallah bunu kesebilecek bir doktor bulurum bigün.Gercek anlayan ilgili ve NAMUSLU bir doktor bulmak cok zor!!
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.