Şimdi Ara

24 Mayıs 1920 Pazartesi. Mareşal FEVZİ PAŞAYA İDAM.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
0
Favori
289
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • VAHDETTİN SAVAŞIN ORTASINDA ORDUNUN KOMUTANLARINI TEK TEK İDAMA ÇARPTIRIYOR

    24 Mayıs 1920 Pazartesi.
    Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki OSMANLI İSTANBUL MAHKEMESİ gıyabi yargılamada bu kez de Fevzi Paşayı idam cezasına çarptırdı.

    Suçu ne ? İlerleyen işgalcilere direnmek.

    Gazeteler İdam kararına geniş yer verdiler. Ayrıca Sultan Vahideddin 11 Mayıs günü Mustafa Kemal Paşa ve beş arkadaşı hakkında verilen idam kararını onayladı


    24 Mayıs 1920 Pazartesi. Mareşal FEVZİ PAŞAYA İDAM.





    Padişah Vahdettin'in Fevzi (Çakmak) Paşa hakkında verilen gıyabi idam kararını onaylayan 27 Mayıs 1920 tarihli iradesi (Takvimi Vekayi, 30.5.1336-1920)
    24 Mayıs 1920 Pazartesi. Mareşal FEVZİ PAŞAYA İDAM.



    Gerçek tarihi bilelim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ebavamqko -- 9 Ağustos 2020; 15:30:45 >







  • Bir de hain değil diyenler var Vahdettin için, daha ne yapması lazım hain olması için acaba?
  • Osmanlı'daki yerleşik anlayış, hanedanın çıkarının devletin veya ülkenin de çıkarı olması ve bu tarz monarşik ve hanedan merkezli bir anlayışta emre itaatsizlik ve isyankarlığın cezası da haliyle kat'i surette idam. Osmanlı'da Fransız İhtilali'nden köklenen ulus devlet milliyetçiliği askerler ve münevverler arasında inanılmaz geçerli ve popüler olsa da devletin çekirdeğini meydana getiren monarşik rejim için bu geçerli değildi. Tahtı ve devleti yabancı tehdidi ve inisiyatifi altında bulunan Vahdettin'in perspektifinden olaya bakarsanız Vahdettin'in pek de hain olmadığını, daha çok bir hanedan mensubu ve padişah olaraktan monarşik bağlamına sıkıştığını görebilirsiniz. Benim nazarımda Sultan Vahdettin İkinci Dünya Savaşı'nda teslim olan ve ülkesini koşulsuz şartsız şekilde yabancı / Amerikan işgaline açan Japon İmparatoru Hirohito'dan daha olumsuz bir figür değil. Ülkeleri neredeyse bitmiş bir haldeyken ve yok olmanın eşiğindeyken kendi çaplarında en rasyonal ve sonuçları öngörülebilir gibi duran kararları almışlar. En azından bazı şeyleri kurtardıklarına inanmışlar.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt
    "Devlet benim" gibi bir anlayışı mı kast ediyorsunuz? Yani Osmanlı hanedanının kaçınılmaz olarak devletin ta kendisi olması durumu. Bu durumdan ötürü ülkeyi işgale uygun hale getirecek zemini hazırlamak, eğer ki Osmanlı Hanedanı'nın varlığını muhafaza edecekse hainlik değil de bir anlamda devleti korumak olacak. Çok yukarıdan ve şahıslardan bağımsız bakıldığında evet doğru bir mantık. Fakat bir padişah "milli şuur" ya da vatanseverlik denilen şeyden bu denli kopuk mudur her zaman? Mevcut olaylara yurtsever ve milliyetçi duygularla direnecek monarklar yoktudan ziyade olayı Vahdettin'in yorgun, güvenini yitirmiş bir halde mağlup bir devletin başına geçmesine bağlıyorum ben. Osmanlı'daki yerleşik anlayıştan ziyade biraz Vahdettin'in şahsına özel bir durum bence.
  • Vahdettin'in kararlarında ve dünya görüşünde çekingen ve ağır başlı yaratılışı muhakkak etkili olabilir ama Vahdettin genel olarak su katılmamış bir milliyetçi görüş benimsemekten ziyade bir Osmanoğlu refleksiyle padişah mülkün sahibidir (haliyle ülke hakkında tasarruf sultandadır) anlayışına bağlı kalıyor; kendisi padişahlığı Jön Türk devriminden bu yana pratikte devre dışı bırakmış İttihat ve Terakki'den hazzetmiyor ve eski Jön Türk liderlerini Osmanlı'yı savaşa sokmakla suçluyor. Osmanlı'nın zor durumunu dedesi Abdülhamid'in iktidarını da gasp edenler olarak algıladığı eski iktidar İttihat ve Terakki'ye, yani devrimciliğe ve uçarı romantizme bağlayan bir Osmanoğlu'ndan, hele ki Birinci Dünya Savaşı ertesi koşulları kendisine miras kalmış eli kolu birçok anlamda bağlı bir Osmanoğlu'ndan beklentimiz coşkun milliyetçi duygular göstereceği şeklinde olmamalı. Vahdettin çok sonradan Atatürk'ün Ankara hükümeti ile ordusuyla yaptıklarının hakkını belli ki teslim ediyor ancak bu yalnızca Atatürk'ün sonunda muzafferliği (imkansız ya da zor olanı) elde etmesi ve bir devrimci olaraktan hanedana da merhamet göstermesiyle ilgili. Vahdettin < bence > o sebeple sürgündeyken Atatürk'e laf ettirmiyor.

    Özetle diyebileceğimiz, Vahdettin bir ülkenin vasalı / mandası olduğunda sultanlığını ve ülkesini kaybetmeyeceğine, antlaşma masasına oturduğu ve ağır tavizler verdiği sürece yabancıların Osmanlı düzeninin ve halkının ırzına geçmeyeceğine inanıyor ama Atatürk ve destekçileri manda ve yerel / ulusal sınırlar içerisinde tavizler verme fikrini toptan reddedip Türkiye ülkesini yabancı güçlerin ve padişahın elinden alıp bir cumhuriyet olarak yeniden kurguluyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.